
Benim dikkatim Aslan' da iken nerden geldiğini benim çok iyi bildiğim bir sesle irkildik.
Ardı ardına kırılan kapılara ve susmayan silah seslerine bakacak olursak bizimkiler gelmişti. Celal hızla beni duvardaki kelepçelerden kurtarıp kolunu boğazıma dayamış, silahını ise Aslan' a çevirmiş vaziyetteyken bizim olduğumuz hücrenin kapısı hızla açılarak duvara çarpmıştı. Tuğrul tüm siniri ile en önde içeri girerken arkasından Kahraman koşarak girmişti.
" Burdalar" diye bağıran kişi Selim olsada Tuğrul ve Kahraman tüm kapıyı kapladıkları için onu görememiştim. Tuğrul bana doğru gelmek için adımını kaldırıldığında Kahraman Aslan' a doğru koşmuştu. İkimizi de esir alamayacağını anlayan Celal silahın namlusunu benim kafama çevirdi.
" Yaklaşan olursa sıkarım kafasına"
" Denesene bi, bak senin tek bir zerreni bulabiliyorlar mı bu hücrenin içinde" diye adım adım bize yaklaşıyordu Tuğrul.
" Kardeşimin her damla kanı için senin kemiklerini zaten tek tek kıracağım" derken sözünün bitmesi ile duyulan silah sesi ile tüm hücre Celal'in haykırışı ile doldu.
Elinin tetiğe gittiğini hissetmiştim ve bunu tek hisseden ben değildim. Kahraman onu kolundan vurarak durdurmuştu.
Onun silahı yere düşmeden ben onun esaretinden kurtulup Aslan' a doğru koşmaya başlamıştım. Bacağının biri kırılmış olmalıydı. Basamıyordu üstüne. Benim ona koştuğumu gördüğünde ise büyük bir panikle Tuğrul' a bağırdı.
" Tuğrul tut onu. O da çok darbe aldı. Hissetmiyor olabilir ama şerefsizler den biri karnına çok kötü vurdu"
Çocukları gördüğümden beri adrenalin seviyem düşüyor olmalı ki en çok karnımdaki acıyı hissetmeye başlamıştım ve Aslan bunu görmüştü.
Tuğrul hızlı bir şekilde beni kucağına almıştı. Kahraman ve arkasından içeri giren Selim ise Aslan' a destek olarak hücreden çıkıyorlardı.
" Ayıp ediyorsunuz ama niye bu kadar geç kaldınız ki?" diye sitem ederken bir yandan da kendimi yokluyordum. Karnımdaki ağrı hafiflemeye başladığına göre iç kanama gibi bir durum yoktu. Kaburgama aldığım darbe biraz rahatsız ediyor gibiydi. Çatlak olabilirdi belki.
" Bitti mi kendi çek-up' ın?" diyerek beni zırhlı aracın arka kısmına kadar gelmişken beni kucağından bırakmadı. Kulaklığından gelen yabancı kadın sesi Gökçe' ye ait olmalıydı. " Helikopter bir dakika sonra yanınızda Keskin, abim nasıl?"
" Fazla dayak yemişler ama dipçik gibiler merak etme minik" derken gözlerinden geçen saliselik dalgalanma beni bile dehşete düşürmüştü. Tuğrul yaşıyordu. Uzun zaman sonra tekrar nefes alıyormuş gibiydi. Aman Allah'ım Gökçe' ye aşık oluyordu ve kendisi bile henüz farkında değildi.
Helikopterin sesini duyduğumuzda yüzümü gökyüzüne dönüp alacakanlığın içinde süzülen bulutlara baktım. Bugünde ölmemiştim ama fark ettiğim daha büyük bir şey vardı. Her operasyon sonrası kafamı yukarı kaldırıp" beni yine yanlarında istemediler " diye düşünürken, bugün ilk kez iyi ki diyordum.
Aslan' ın yanımıza doğru geldiği sırada kapalı olmasına rağmen elim yine de tişörtümün ucuna gitmişti.
Yanıma kadar geldiğinde helikopter inmek üzereydi. Kendisi çok kötü olmasına rağmen benim iyi olup olmadığımı bilmek istiyor gibiydi.
" İyiyim merak etme. Sen daha kötüsün gibi" derken Tuğrul' un kucağından inmeye çalışıyordum. O sırada batan kaburgam buna pek izin vermek istemese de, Tuğrul ' da beni tutamayacağını anlamış gibi yavaşça beni ayaklarımın üzerine indirdi. Sol elim gayri ihtiyari ağrıyan kaburgama gitmişti. Selim ve Kahraman Aslan' ı taşıyorlardı.
Bili beni gördüğünde yanıma gelmiş ve iyi olduğuma kanaat getirmiş olsa gerek operasyon detaylarını başkana aktarıyordu. Melek ve Eylül Aslan' a bakarken duyduğumuz silah sesi ile irkildik.
Neler olduğunu anlamaya çalışırken Ali elinden vurulmuş halde zırhlı aracın ön kısmında yatıyordu. İlk şoku anlattığımız da hızlıca oraya doğru gelmiştik.
Aslan ve bende olmayan ama Selim ve Tuğrul' un operasyon sırasında herşeyi duymadığım için sinirlendiği mi bildikleri için dışarı verdikleri ses Gökçe ' ye aitti.
" Bu kadar kolay olmayacak senin ölümün hain"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.39k Okunma |
4.41k Oy |
0 Takip |
55 Bölümlü Kitap |