Ankara'nın ayazı yüzümüze vururken kafamı gök yüzüne kaldırdım. Hava yine bozacak gibiydi. Koyu gri olan bulutlar bir yere yetişmeye çalışır gibi hızlı hızlı ilerlerken minik yağmur damlaları çiselemeye başlamıştı.
Kaburgamdaki ağrıyı yok sayarak hızlı hareketlerle arabaya ilerledim. Tuğrul sürücü koltuğunda Kahraman ve beni bekliyordu. Diğer ekip üyeleri rapor vermek için sığınağa dönerken biz Aslan'ın olduğu hastanenin yolunu tutmuştuk.
Vardığımızda yağmur daha da hızlanmış, bizi otoparktan girişe kadar olan bölümde iyiden iyiye ıslatmıştı. Bu duruma alışık olan bizi hiç etkilemeyen ve üzerimizden damlayan su damlaları, etrafımızdaki insanların bize garip garip bakmasına neden oluyordu.
Aslan'a yaklaştıkça üzerimden akan suları hemencecik kurutacak kadar sıcak hissetmeye başladım.
Yoğun bakımın önüne geldiğimizde önündeki kalabalık tarafında hararetli bir tartışma olduğunu gördük. Ortalarında ki hemşire neler olduğunu anlamaya çalışırken iki grup bir birine girmişti bile.
Kahraman ,çevik bir hareketle hemşireyi kendi arkasına çekerek bir kaç adımda kavgadan uzaklaştırdı. Güvenlik görevlileri geldiğinde kavga biraz olsa da yatışmış, hararet biraz düşmüştü. Biz 10 dakika boyunca kavgayı izlerken kafamı çevirdiğimde hemşire kızın da Kahraman' ı izlediğini gördüm.
Ortalık sakinleşince kız Kahraman' ın arkasından çıkarak karşısına geçti.
" Kahraman ağam" dediğine hala gidenlerin arkasından bakıyorduk.
Kahraman kafasını eğip ona seslenen hemşire ile göz göze geldi.
Kızın kim olduğunu kendi kafasında sorguluyor gibiydi. 24 yada 25 yaşındaki kıza bakarken tanımış olsa gerek yüz hatları gevşedi ve küçük bir gülümseme yerleşti yüzüne.
" Boran' ın kız kardeşisin sen" diyebildi bir süre sonra. Kız ise kendini tanıdığı için olsa gerek gülümserken " Evet ağam" dedi.
" Birine baktıysanız yanlış gelmiş olmalısınız ağam, burası askerlerin tedavi edildiği bölüm" dedi bir cevap bekler gibi Kahraman' a bakarken.
Bu sırada gözlerini ilk defa Kahraman' ın kıyafetlerine takılmış olsa gerek afalladı.
Biz ne söyleyeceğimizi bilemediğimiz için kızın gözlerindeki soruyu muhattabına bırakmıştık.
" Biz Aslan Dağlıca' yı görmeye gelmiştik" dedi sadece.
Asker olma ihtimali hiç olmayan birini asker üniforması ile görürseniz yüzünüzde oluşacak muhtemel yüz ifadesi ile bakıyordu Ceylan, Kahraman' a. Yaka kartında yazdığına göre adı Ceylan Özkan olan ve bize Aslan' ın yattığı yer hakkında bilgi vermeyi bilinçsizce reddeden kıza bakarak " Ceylan, şaşkınlığını sonra yaşa. Aslan Dağlıca nerede?" diye sorarak kendine getirebildim.
Benim emir verdiğim ses tonu onu girdiği transtan çıkarmış ve bana dönmesini sağlamıştı.
" Aslan beyin yanında şu an doktorlar var" dedi, bizi nasıl bir hissin içine attığını bilmeden.
Ben telaşla yoğun bakım ünitesine koşarken aklına gelmiş olsa gerek tam olarak bir açıklama yapma gereği duymuştu.
" Uyandırma prosedürünü uyguluyorlar"
Ona bir şey olma düşüncesi bile benim ayaklarımın bağını çözmüştü. Bu durumda artık ona olan hislerimin hiç bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde aşk olduna emindim artık.
İçimdeki fırtınanın neler yapabileceği ile ilgili benim bile bir fikrim olmaması biraz korkmama neden olmuştu.
" Ne zaman çıkarlar" dedi Tuğrul, benim konuşacak durumda olmadığımı gördüğünde.
" Onu bilemem ama eğer uyanırsa normal odaya alacaklarını söylediler"derken hala gözleri Kahraman' ın üzerindeydi.
Bunun çok fazla farkında olan Kahraman ise kızı eli ile yönlendirerek koridorun öbür ucundaki pencerenin önüne götürdü. Durumu ile ilgili açıklama yapması gerekiyordu. Bunun bilinmemesi gerektiğinide eklenecekti konuşmanın sonuna.
" İyi misin?" dedi Tuğrul elindeki karton bardak ile bana kahve uzatırken.
" Yarım saat oldu Tuğrul. Neden hala çıkmıyorlar?" demiştim kahvemden bir yudum alıp pencerenin önüne koyarken.
" Birazdan çıkarlar Araf. Uyandıysa muayenesi sürüyordur" dedi.
Kahraman kapının önünden ayrılmıyordu iki dakikadır. İçeri Ceylan'ı göndermiş, bilgi almasını istemişti.
Kapı açıldığında Ceylan çıktı. Arkasındaki sedye ile Aslan çıkıyordu. Karşısında sadece Kahraman' ı gördüğünde bozuntuya vermese de beni görmek istiyor gibiydi.
İki adımda yanına vardığımda, görüş açısına girmiş ve yanaklarında ki iki çukuru göstermesine sebep olmuştum.
" İyi misin?" diye sorarken elini tutmuş odasına kadar bırakmamamıştım.
" Bu ayıdan önce seni görseydim dedim bi an gerçekten" derken boşta olan eli ile Kahraman' ı gösteriyordu.
" İyi iyi maşallah baksana bana laf sokmaya başlamış" dedi Kahraman alınmak yerine sevinerek.
Odaya vardığımızda Kahraman ve Tuğrul Aslan' ın yatağına geçmesine yardım ettiler. Üstünde hiç bir şey olmadığı için üşüyor gibi hissettiğimden elimi göğsüne koymuş ve soğuk mu diye kontrol etme gereği duymuştum. Tuğrul onun ihtiyacı olan kıyafetleri getirene kadar ısıtıcıyı sona kadar açmış ve üzerindeki battaniyenin yetmeyeceğini düşünerek Ceylan' dan bir battaniye daha istemiştim.
Ben onun soğuk olmasını beklerken, o benim elimin soğukluğu ile irkilmişti.
" Sen üşümüşsün" diyerek birden kalkmaya çalışınca canı yanmış olsa gerek iniltisini öksürük ile kapatmaya çalıştı.
"Aslan ne yapıyorsun Allah aşkına" derken tekrar yatmasına yardım ederek rahat nefes almasına yardım ediyordum.
" Sen üşüdün mü diye bakıyordum ben" diye ekledim. Asıl sorunun odaya sürekli girip çıkan hemşirelerin olduğunu benden başka kimsenin bilmesine gerek yoktu. El insaf ve adam bu kadar baklava tatlıcıda bile yok yani.
" Sevdin galiba" derken bana bakarak sırıtıyordu. Üstündeki battaniyeleri biraz daha aşağı indirerek tum üst vücut kaslarını görmemi sağlamıştı.
" Ört üstünü Allah aşkına, hastahenedeyiz" derken bende ona bakarak gülmemek için tutuyordum kendimi.
Elinin üzerindeki elimi tutarak dudaklarına yaklaştırdı. Çevirip avucumun içine koyduğu minik öpücük ile artık ne ben hastahane odasındaydım ne de o.
" Bana Allah'ın bir kulu daha yat dinlen derse" diye çıkışacağı sırada odasına girdiğimi görünce " Seni tenzih ediyorum sevdiceğim, ağzını burnunu kırarım" diyerek bitirdi sözünü. İyi bile sabretmişti.
Bir dakika bile yalnız kalma fırsatı vermemiştim. Biz kaçanların peşine düştüğümüzde bizimle gelemediği için zaten canı sıkkınken bir de başına Gökçe' yi dikmiş, alçıları erken çıkarmasına engel olmuştum.
Bir türlü iz bulamadığımız Cihangir yer yarılıp içine girmişti. Ali kızını kurtardığımızın ertesi günü göz altına alınmış iki gün önce ise mahkemece 10 yıl 4 ay hapsine karar verilmişti.
Bunlar olurken Aslan' ı hem alçıların içinde hemde yerinde tutmak epey zor olmuştu.
Diğer çete üyelerinin hepsi yakalanmış ve farklı farklı kanunsuz işlerden içeri atılmıştı. Benim kimliğimin açığa çıkması ile yarım kalan operasyonun diğer ülkelerdeki ayaklarına ulaşamamıştık.
Biz sürekli ele geçirdiğimiz bilgilerin ışığında tekrar bir ip ucu yakalar mıyız diye uğraşırken toplantı odamız artık Aslan' ın odası olmuştu. Yoksa o kalkıp toplantı odasına gelmeye çalıyordu.
" Hayatım iki dakika çıktım ya bak iki dakika, yine kaldırmışsın herkesi ayağa" derken çıkan alçısı yüzünden yara olan kısımlara merhem sürmek için uğraşıyordum.
" Sevdiceğim, bana da yazık değil mi. Dağ gibi adamım ben ya, bunların maskarası oldum senin yüzünden" derken özellikle Gökçe' ye bakıyordu sinirle.
" Abilerin gülü, sabır sınırlarımın en üstündeki ipte tek tekerlekli bisikletle takla artırıyorsun bana. Görürsün bak sana en uzak daireyi seçeceğim" derken o da artık Aslan' ın çenesinden yorulmuş gibiydi.
Bu bir ay içerisinde tüm ekip iç içe koloni gibi yaşamamızın son günlerindeydik. Sığınağa gelirken bizim için yapılan lojmanlar daha bitmediği için buraya yerleşmiş olsak da artık bu zorunlu beraberlik bitmek üzereydi.
" Yiyeceğim haltları görme diye uğraşıyorum demiyor da " dediğinde ise ben kahkaha atmamak icin kendimi zor tutuyordum. " Uzak duracaksın Tuğrul' dan " derken buna kendisi bile inanarak söyleyemiyordu.
Gökçe ise Tuğrul konusu açıldığında tüm siniri geçmiş olsa gerek minik minik adımlarla abisinin yanına gelerek tam önünde durdu. " Abilerin en yakışıklısı, ben hiç senin sözünden çıkar mıyım. Cık cık cık sana hiç yakıştıramadım. Bana bana miniğine mi güvenmiyorsun sen " derken " bana bana " kısmını Bihter' ini gibi söylediğinde ise ben artık tutamamıştım kahkahamı daha fazla.
Gülüşümün arasında gözlerimi açtığımda abi kardeşin bana baktığını gördüm. " Yengelerin gülü, senin abimin kalbime garezin mi var. Bak sen gülerken onun nabzı hızlanıyor. Yapmayın şöyle şeyler dikkat edin biraz lütfen" derken ciddi ciddi bana nasihat verir gibi konuşuyordu.
Ben onun bu durumuna daha çok gülerken Aslan yanıma gelerek hemen önümde durdu. Gözlerime bakarken tüm dünyayı orada görüyormuş gibiydi.
Eğilerek tam gülüşümden öptü. Tek taraflı olan gamzeme tüm hayatım boyunca sinir olmuşken ,onun öpüşleri ile hem kendimi hemde tek taraflı gamzemi sevmiştim. Çünkü Aslan bende, fiziksel olarak anlamlandıramadığım şekilde tek taraflı gamzemi seviyordu.
Bu durumsa bana bir şarkıyı hatırlatıyordu.
" Sırf sen seviyorsun diye ben kendimi sevdim"
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
4.68k Okunma |
746 Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |