
Camiye geldiğimizde sessizce içeri girdik. Geldiğimizi ilk farkeden Aslan olmuştu. Yerinden kalkıp yanıma gelirken Saliha hanım' ın arkasından çıkarak ileri çıktım.
Üzerimdeki beyaz elbiseyi gördüğünde adımları durmuştu. Onun durmasını fırsat bilen Havva elindeki duvağı kafamın üstünden atmış ve beni tam olarak bir gelin haline büründürmüştü.
Onun giydiği siyah gömlek kendinindi. Manşetlerinde ki minik dokunuşlar bunu belli ediyordu. Pantolonunu da değiştirmiş siyah keten bir pantolon giymişti. Benden daha şık olmuş sayılırdı.
O sırada caminin içinde duyulan tek şey hızlı alıp verilen nefes sesleriydi. Aslan kendine gelip bana doğru bir adım daha attığında gözlerindeki akmaya hazır halde olan yaşa takılmıştı gözüm. Dudağında ki gülümseme, yanaklarında ki çukurlar için ölünürdü. Ona elimi uzattığımda sıkıca kavramış ve bizi ileri doğru götürmüştü.
Küçük olan caminin namaz kılınan bölümüne geçmiş minberin önüne gelmiştik. Hepimiz yere oturduğumuz da caminin imamı olduğunu üzerindeki cübbe den anladığımız kişi oturmuştu. Yaşı oldukça ilerlemiş olmasına rağmen dinç gözüküyordu hoca.
Aslanın yanına muhtar otururken benim yanıma Saliha hanım ve Havva oturmuştu. Nikah şahitlerimiz onlar olacaktı.
" Bismillahirrahmanirrahim" diyerek söze girdi hoca.
" Baba adın nedir delikanlı?" dediğinde Aslan " Hüsnü" diye cevap verdi.
" Senin adın nedir?"
" Aslan"
" Senin baba adın nedir kızım" dediğinde ise ben bocaladım. Bu zamana kadar bu soru bana okulda bile sorulmamıştı çünkü öğretmenlerimiz yetimhaneden geldiğimizi bilirlerdi.
Bu suskunluk Aslan' ın canını yakmış olsa gerek elimi saha sıkı tutmuştu.
" Gelin kızımız heyecan yaptı hoca efendi" diye söze girmişti Saliha hanım.
" Mehmet" diyerek hocaya dönmüştüm.
" Senin adın?"
" Ece" demiştim.
" İki gencimizin nikahı için buradayız nikah şahitleri kim?" dediğinde muhtar elini kaldırmıştı.
Benim yanımda oturan Saliha hanım ve Havva da ellerini kaldırınca hoca elinde olduğunu şimdi farkettim kağıda bir şeyler daha yazdı.
" Güzel kızım mehir için ne isteyeceksin" dediğinde ise ben Aslan' a dönmüştüm. Ondan başka ne isteyebilirdim ki.
" 5 gramlık bir alyans" dedim.
" Birde talak hakkını istiyorum" dedim.
Aslan ilk söylediğim şeye gülerken sonrasında kurduğum cümle ile gülüşü yüzünde solmuştu. Hoca ve etrafımızdakiler şaşırırken Aslan yine benim neyi, neden istediğimi ben söylemeden anlamış ve kabul ettiğini belirtir şekilde kafasını sallamıştı.
Kağıda yazacakları biten hoca bize dönerek asıl soruyu sormuştu.
" Sen Hüsnü oğlu Aslan, Mehmet kızı Ece' yi Allah'ın emri peygamberin kavli ile eşliğe kabul ettin mi?"
Sesi ,çıkabilen en net şekilde "Ettim" dedi
"Ettin mi " dedi tekrar hoca.
" Ettim "
" Ettin mi?"
"Ettim"
Hoca bana dönerek soruyu benim için tekrar etti.
" Sen Mehmet kızı Ece , Hüsnü oğlu Aslan' ı eşliğe kabul ettin mi?"
" Ettim"
" Ettin mi ?"
" Ettim"
"Ettin mi?"
" Ettim" diye üç kez cevap vermiş olduk.
Hoca yanımızdaki insanlara dönerek
" Siz de bı nikâha şahitlik ettiniz mi?" dedi.
Hepsi bir ağızdan " Ettik " dediğinde hoca ellerini havaya kaldırarak
" Melekler şahit olsun. Amin" diyerek dua etmeye başladı.
" Bu kıydığımız nikahı dergahı izzetinde kabul eyle ya Rabbim. Mutlu, huzurlu bir yuvaları olmasını nasip eyle. Doğacak çocuklarını senin yolundan giden, vatanına milletine hayırlı evlatlar olarak yetiştirmeyi nasip eyle ya Rabbim. El- Fatiha" diyerek nikah aktini bitirmişti.
Bana döndü Aslan. Her baktığında ilk kez görüyormuş, tekrar tekrar aşık oluyormuş gibiydi.
Duvağı kaldırıp dudağı alnıma dokunduğunda bunca zaman onsuz nasıl nefes almışım gibi düşünceler geçiyordu aklımdan.
Kendisi ayağa kalkıp beni de elimden tutup kaldırdığında yüzündeki gülümseme daha da büyüdü.
" Hadi gidelim" dediğinde ben nereye diye bile soramadım. Benim algılar buraya kadardı. Aklımda sadece nikah vardı. Şimdi ne yapacaktık.
" Merak etme hayatım, balayı için mükemmel bir yer ayarladım" dedi Aslan.
Elimi bırakmadan yürümeye başladı.
" Sağ ol muhtar" diyerek camiden çıkıp geldiğimiz yolu geri gitmeye başlamıştık. Muhtarın evine varmadan hemen önceki dönüşten sağa ilerliyorduk.
" Nereye gidiyoruz Aslan yaaaa " derken neler olduğunu kestirmeye çalışıyordum.
" Geldik" dedi.
Önümdeki eve bakarken konuşmaya devam etti " Evin sahibi geçen yıl vefat etmiş ama oğlu evi bozmamış. Arada tatillerde geliyorlarmış. Ev sahibi ile konuştum hatta konaklama ücreti de teklif ettim ama kabul etmedi."
Bir yandan da benim geçmem için bahçe kapısını tutuyordu. Kar her yeri kaplamış bahçe kapısının açılmasını zorlaştırıyodu.
Köy evi gibi değildi burası. Çitleri ve bahçesi oldukça bakımlıydı. Yeni yapıldığı belli olan tek katlı eve çıkmak için 4 basamaklı merdiveni aşmak zorundaydık. Merdivene giden taş yol oldukça güzeldi. Veranda kocamandı. Heryeri kaplayan kar bu evi kartpostal görüntüsüne çevirmişti.
Kapıya vardığımızda elini cebine atarak anahtarı çıkardı.
" Bahçenin ve evin bakımı için Sezgin' e vermişler anahtarı" derken kapıyı açıyordu.
Geri döndüğünde yüzümdeki gülümseme ile karşılaştı.
" Çok güzel, Aslan bizimde olsun böyle bir evimiz" dedim.
" Sen yeter ki iste ömrüm" derken bana dönerek eğildi ve bir elini bacaklarımın arkasından geçirerek diğer elini sırtıma yerleştirdi.
Ne yapmak istediğini anladığımda dudaklarımdan minik bir kıkırtı döküldü.
" Yeni gelinsin, kucağımıza almamız lazım" diyerek açıklama yapıyordu.
Kollarımı boynuna yerleştirirken daha da büyüdü kahkaham.
" Bahane arıyormuşsun gibi geldi ama sen öyle diyorsan" dedim.
" Bu saatten sonra ne bahane arayacağım sevdiceğim. Karımsın, var mı ötesi" derken oldukça eğleniyor gibiydi.
İçeri girdiğimizde daha çok şaşırmıştım. Çok modern şekilde dekore edilmişti ev. Açık plan mutfak ve salon oldukça genişti. Kocaman pencereler gün içerisinde oldukça gün ışığı alıyor olsa gerekti.
Aslan kapının yanındaki düğmeye dokunduğunda evin içi daha da aydınlanmıştı. Tek sorunumuz çok soğuk olmasıydı. Aslan beni kucağından indirdiği de ellerimi birbirine sürterek ısınmaya çalışmıştım. Aslan' da hemen sobanın yanına giderek yanında duran odunlardan içine atarak yakmaya başlamıştı. Bense kendimi sobaya en yakın tekli koltuğa atmıştım.
" Hemen ısınır hayatım" diyerek yanıma geldi." Ben bavulları alıp geleyim" derken alnıma dokunan dudakları ile bile ateş basmıştı zaten.
Aslan gelene kadar oturduğum yerden kalkmamıştım. Etrafı incelemek için fırsatı değerlendirerek gözlerimi etrafta gezdiriyordum.
Kapının sesini duyduğumda ona dönmek için bile çok çaba sarf etmiştim. O kadar yolun yorgunluğu çıkmadan kendimizi nikah hazırlığı yaparken bulmuştuk. Üstüne sobadan yayılan sıcaklık iyice mayıştırmıştı.
Dudaklarımdan firar eden kahkaha ile bana döndü Aslan.
" Biz evlendik" diyordum gülüşlerimin arasında.
Onun gülümsemesi de büyümüş ve vurulduğum iki çukuru göz önüne sermişti.
" Birazdan çok daha inandırıcı bir şekilde anlatacağım hayatım merak etme" derken göz kırpıyordu.
İçerisi iyiden iyiye ısınmış olsa gerek terlemeye başlamıştım. Ayağa kalktığımda omuzumdaki duvak yere düştü. Ne zaman yanıma geldiğini anlamadığım Aslan duvağı yerden alarak düzgünce katlayıp üçlü koltuğun üstüne yerleştirdi.
" Çok güzelsin Ece. Seni bu elbisenin içinde gördüğümde kalbim tekledi. Gelinlikle gördüğümde yanımızda sağlık ekipleri olsa iyi olur" derken ellerini belime sararak yine ona bakmak için kafamı iyice yukarı kaldırmam gerektiği gerçeğini yüzüme çarmıştı.
" Çok yakışıklısın Aslan. Ben seni damatlıkla o kadar insanın arasına sokmam" dedim.
Attığı kahkahayı tüm köy duymuş olmalıydı.
" Lan sus mikrop. Güzel bir şey söylüyoruz burda. Niye bütün köyü başımıza toplayacak şeyler yapıyorsun" derken göğsüne minik bir yumruk atarken sahte bir şekilde sinirlenmeye çalışmıştım.
" Bundan sonra benimsin adam. Benden başka kimsenin yanında gülmeyeceksin" dedim.
" Bu belediye çukurlarını benden başka görenin sonu olurum bak söylüyorum" diye söylenirken öpüşü ile susmak zorunda kaldım.
Tek bir öpücük ile omurgamdan yayılan sıcaklık artık göz ardı edilebilecek gibi değildi.
Nefessiz kaldığımı hissettiğimde ayrılan dudakları ile boşluğa düşmüş gibi hissetmiştim.
" Kendinin güzelliğinden haberin yok değil mi? Gözlerimin senden başkasına kör olduğunu öğrenmen gerek artık sevdiceğim" dediginde ellerini sırtımdaki fermuara gitmişti.
Gözlerime bakıyordu. Ne için beklediğini anladığımda benim ellerimde onun gömleğinin düğmelerine gitmişti.
ERTESİ SABAH
Gün ışığı pencereden sızarak yatağın üzerine düşüyordu. Gözlerimi açmak için büyük çaba sarf etmem gerekmişti, tonlarca yük yüklenmiş gibiydim. Dün gece olanlar aklıma geldiğinde ise kendimi yatağın içine daha da gömmek istemiştim.
Mutfaktan gelen sesler susup bu tarafa gelen ayak sesleri duyduğumda yorganı saçlarıma kadar çekmiştim.
Yatağın yan kısmı çöktüğünde ise nefes bile almadan gitmesini bekledim. Şu an yüzüm, kulaklarım da dahil olmak üzere, kırmızının her tonunu bulunduruyor olmalıydı.
" Uyanmışsın" dedi gülerek.
" Yanlış anlamışsın, daha uyuyorum ben. Bugün hiç de uyanmam büyük ihtimalle" derken yorgana daha sıkı sarılıyordum.
O yorganı üzerimden çekmek için uğraşırken ben tutmaya çalışıyordum. Ayağına dolanan şeye baktığında yorganı bırakarak tekrar yanıma oturdu.
" Özür dilerim" dedi. Gerçekten üzgündü ve bu geceden beri milyonunucu özürü falandı.
" Eğer bir kez daha özür dilersen" dediğimde cümlemi tamamlamadan üzerime eğilip alnıma güçlü bir öpücük kondurdu.
" Canın yandı" dedi.
" Yanmadı" derken bile kasıklarımda ki ince sızıyı görmezden gelmeye çalışıyordum.
" Yalan söylemeyi hiç beceremiyorsun" dediğinde yataktan kalkıp benim de elimden tutarak kaldırmıştı.
Ayağa kalkmama bile izin vermeden kucağına aldığı gibi gecenin ilerleyen saatlerinde banyo olduğunu öğrendiğimiz kapıya doğru ilerledi.
Suyu daha önceden hazırlamış olmasına şaşırmıştım.
Beni bıraktığında karşısında bu şekilde olmak artık eskisi kadar utanacak bir şeymiş gibi durmuyordu. Kendisi de üstündeki tişörtü çıkararak bana odaklanmam gereken başka malzemeler vermişti.
Beni camdan bi bebek gibi yıkarken de sadece onu izlemiştim. Saçlarımı yıkamaya çalıştığında " Ben yapabilirim biliyorsun dimi hayatım" demiştim.
" Tabi ki yaparsın ömrüm" diyerek köpürtmeye devam etmişti.
Su gerçekten rahatlatıyordu. Biraz dinmişti sızılarım.
Yüzümden her şeyi okuyabiliyordu. Bunu anladığında suyu kapatıp, bavuldan ne zaman çıkardığını bilmediğim havlumu alarak üzerime sarmıştı. Diğer havlu ile saçlarımı sararak tekrar kucaklayıp yatak odasına getirmişti.
" Ne giymek istersin" derken bavulumu açmıştı.
" Ben bu hizmeti sevdim ya " dedim arsız gibi gülerken.
" Valla bende sevdim ama benim irademi zorlama hayatım " dedi içi giderken.
" Bir şeyler yemen lazım " diye ekledi.
Eline geçirdiği kazağı kenara koyarak bavulun sol tarafındaki taytlara uzandı. İki tanesine bakarak geri bırakmış üçüncüyü beğenmesi olsa gerek kenara koyduğu kazağın üzerine bırakmıştı. İç çamaşırlarımın olduğu yerden ise sadece alt çıkararak yanıma gelmişti.
Bulduğu kıyafetleri üzerime giydirirken kendisinin de ıslak olduğunu farketmiyor gibiydi.
Bende elimdeki havlu ile onun omzundaki ve göğsündeki suları siliyordum.
Nihayet hazırlanıp çıktığımızda gözlerim masaya kaydı. Bir kuş sütü eksik gibi duruyordu. Gözlerimin ışıldadığını hissediyordum.
" Sabah dış kapıdan bir ses duydum ona uyandım aslında" dedi Aslan yanımaki sandalyeye otururken.
" Sezgin geldi. Saliha hanım bunu göndermiş" diyordu masanın ayak ucunda duran kocaman Piknik sepetini gösterirken.
" Ellerine sağlık hayatım" dedim gülümserken
SIĞINAK
" Abim mesaj atmış" dedi Gökçe.
" Otele varamamışlar ama iyiyiz dedi. Tepeler köyünde mahsur kalmışlar kardan. Yollar açılınca geleceğiz dedi bir de telefonlar çekmiyormuş" diye bilgi veriyordu ortaya.
Bilgisayarın başından kalktığında kahve köşesine ilerledi. Tuğrul artık ondan kaçmıyordu ama bakmıyordu da yüzüne. İkisi de kahvesini alıp masaya ilerlerken Selahattin' in sesi ile ona döndüler.
" Buldum, buldum abi buldum. Cihangir' in telefonunun yerini buldum"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.39k Okunma |
4.41k Oy |
0 Takip |
55 Bölümlü Kitap |