Ne demek sinyal yok Gökçe" diye sordum panikle.
Onu dinlerken kalabalığı yararak arabaya ilerliyordum. Anahtarı benim çantama koymak iyi bir fikirdi. Arabayı çalıştırıp yol açmaları için kalabalığa korna çalmaya başladım.
O kalabalıktan çıkmak 5 dakika mı almıştı ama köy çıkış varmak üzereydim. Gökçe son sinyalin buradan geldiğini söylemişti. Onlarda buraya doğru geliyorlardı.
Önümde parlayan şey ile durdum. Arabadan inip parlayan şeye baktığımda yanılmadığımı anladım. Aslan' ın telefonuydu bu. Parçalanmıştı. Allah kahretsin ki Aslan kendine verici yerleştirmemize izin vermemişti.
Hiç bir iz yoktu. 6 haftadır altına bakmadığım taş kalmamıştı ama yoktu. Aslan' ı nasıl aldıklarını bile bulamıyorduk. Yer yarılmış ve içine girmişlerdi.
O anda kafamın içindeki aydınlanma ile toplantı odasından çıkıp ortak alana gitmeyi düşündüm. Düşündüm çünkü bunu yapabilecek bile gücüm kalmamıştı. O gittiğinden beri ne doğru düzgün uyumuş, ne de ölmemek için atıştırmak dışında ,yemek yemiştim.
Oturduğum yerde bir süre kararan gözümün bana görüşümü geri vermesini bekledim. Aydınlığı seçebiliyor olduğumda yavaşça kalkıp kapıya ilerledim. İçeriden gelen seslere bakılırsa herkes buradaydı.
Kapıyı açtığımda herkes bana dönmüştü. Alp hemen yanıma gelirken kapı açılmış Tuğrul ve Gökçe içeri girmişti. Gözlerim etrafta gezinirken Selim ve Ceyhun' un mutfakta kahvaltı hazırladıklarını gördüm. Melek ve Eylül masada kahve içiyordu. Gelen klavye sesine bakılırsa Selahattin bilgisayar başındaydı. Kahraman ise iki haftadır Rusya' daydı. Bu olanlara saliseler içinde göz gezdiriken midemdeki kaynama ile kendimi lavaboya koşarken bulmuştum.
Bütün bu olanlar bu sıralar bütün vücut fonksiyonlarımı alt üst etmişti ama bu ilkti. Ben kusmuştum. Başkasına söylesen ne var bunda diyeceği şey benim için bir ilkti. Çok nadir midem bulanırdı benim ama bu ilk kez oluyordu. Zaten hiç bı şey olmayan midemden sadece mide öz suyunu çıkarmıştım.
Lavaboya gelip aynaya baktığımda ise sanki karşımda başka biri varmış gibiydi. Ten rengim solmuş, göz altlarımda kaçak katlı halkalar oluşmuştu. Yüzüme su çarptığımda gelen ayılma ile kendimi ortak alana atmıştım.
Kapının önünde bekleyen Alp' in ne kadar endişelendiği belli oluyordu
" Al işte bak hastalandı. Ben dedim size o ilaçları alsın diye. Kendini bitiriyor" diyordu ben çıkarken.
Onun hemen arkasındaki Tuğrul ile göz göze geldim. Bana bakarken gözlerindeki şaşkınlığı görmemek imkansızdı.
Hiç kimse umurunda değildi şu an.
" Var mı öyle bir ihtimal" dedi. Ne dediğini hiç anlamak istemesem de aynaya baktığımda gelen aydınlanma bunun olma ihtimalini tokat gibi çarpmıştı suratıma.
Sadece kafa sallamakla yetindim. Herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Tuğrul ellerini saçlarından geçirerek sinirden onları yolmak istiyor gibiydi.
" Sen 1 aydır bütün operasyonlara katılıyorsun farkında mısın. Hepsinde de önde gidiyorsun cengaver gibi" dedi.
Alp elimi tutmuş ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. " Hadi gidelim revire, mideni üşümüşsün ilaç falan verir belki" dedi.
" Hayır" diye çıkıştı Tuğrul. " Önce bi hastaneye gidecek". Sesinin ne kadar gür çıktığının farkında değildi.
" Sen nasıl bu kadar düşüncesiz olabilirsin ya" diye tekrar çıkıştığında ise bende kayış kopmuştu.
"BAĞIRMA BANA. Rütbedesin Keskin kendine gel" dedim.
Bu ağırdı. Ben ekibimdeki kimse için bu cümleyi kurmamıştım. Tuğrul' un gözündeki hayal kırıklığını da daha önce görmemiştim.
Gökçe elini Tuğrul' un koluna attığında gözleri bir anlığına ona değdi. Hiç bir şey söylemeden arkasını dönerek oturma alanına ilerledi.
" Tuğrul" diye seslendiğimde olduğu yerde durmuş ve yavaşça arkasını dönmüştü.
" Özür dilerim" dedim. Sadece başını sallayarak koltuğa oturdu. Herkes olanların şokunu yaşarken Alp beni revire sürüklemeye çalışıyordu.
Kimseden nefes sesi dahi çıkmazken konuşan yine Tuğrul olmuştu. " Önce hastaneye götür kendisi de emin olsun" dedi.
Nihayet başka birisi konuşma yetisini kazanmış olsa gerek Eylül " Neyden emin olması gerek " diye sordu.
"Hamile olup olmadığından" dedi.
Haklıydı. Gecikmiştim. Hemde iki haftadan fazla olmuştu. Kendimde bile değilken aklıma gelmemişti. Son zamanlardaki sürekli bir yerlerde uyuyakalmamı yorgunluğa yormuştum.
Aslan gitikten sonra onu bulmak dışında hiç birşey düşünmemiştim. Elimi karnımın üstüne koydum. Eğer gerçekten varsan özür dilerim.
Alp şok olmuş vaziyette bana bakarken, ben en gamsız halimi takınmıştım. Ayağa kalkarak kapıya doğru yürüdüm. Alp hala olduğu yerde bana bakıyordu daha doğrusu az önce benim oturduğum koltuğa bakıyordu.
Hala şoktan çıkamayanlar için ikinci dalgayı oluşturarak kapının koluna elimi attım. " Önce şu işi bir netleştireyim sonra kocamı aramaya devam edeceğim" dedim.
Üç ağızdan " Ne " nidasi dökülürken Ceyhun farklılığını konuşturarak " Hassiktir" dedi.
" Ben o minik ayrıntıyı size söylemeyi unutmuş olabilirim" dedim. "Aslan benim dini nikahlı kocam" diye eklemeyi de unutmadım.
Önünde olduğum kapı çarpılırcasına açılınca geri sıçramak zorunda kaldım. Çakır gözlerinin beyazı kırmızıya dönecek şekilde bana bakıyordu.
O kadar hızlı nasıl hareket ettiğine her seferinde şaşırdığım Selim, daha benim ikinci ayağım yere basmadan yanımdaydı. Düşmemem için omuzlarımdan destek olmuştu. Hızlı hareketin yanında korkununda eklenmesi ile olduğum yerde kalmıştım. Elim tekrar karnıma gitti.
O sırada Tuğrul çoktan Çakır' ın yakasına yapışmıştı. " Elinin ayarını siktirtme Çakır" dedi.
Sonrasında ise bana dönerek " Düş önüme " diye ekledi. Hala sinirliydi bana ama yine de kıyamıyordu. Ona bakarken biraz önce onu çok kırdığım için içimdeki burukluğu tarif bile edemezken gözlerim dolmuştu.
Ona baktığımı biliyordu ama bana bakmamak için direniyordu. Hareket etmediğimi farketiğinde bana döndü. O zaman gözlemin dolduğunu gördü. Dudaklarımı da tutamıyordum artık. Çenemle birlikte titremeye başlamıştı.
" Gel buraya baş belası" derken el ense çeken pehlivan edasıyla önüne düşürmüştü beni.
" Beni çok seviyorsun dimi Tuğrul" diye şirinlik yapıyordum o sırada.
" Arkadan gelen kırmızı görmüş boğa için bana hayat garantisi verirsen bu sorunun cevabını veririm " dedi kahkaha atarken. Arkama döndüğümde yedi apartman sorumluluğu ile baş ediyor edası ile Alp geliyordu. Hemen arkasında ise Gökçe.
Alp, hala Tuğrul' la ondan daha yakın olmama alışamamış gibiydi ama zaten onunla da eskisi gibi soğukluk yoktu aramızda. Alışacaktı.
Alışacaktım.
Gördüğüm başka bir durum ise Gökçe'ydi. Tuğrul' un yanından bir adım dahi uzaklaşmaya tahammülü yoktu. Asıl şaşırtıcı olansa Tuğrul' un ona karşı olan hislerini bu kadar kolay kabul etmesi oldu.
Ben arabama doğru giderken Alp çoktan kendi arabasının kilidini açmıştı. Ona bakarken hala kırgın olduğunu görmemek imkansızdı.
İnat etmekten yorulduğum için olsa gerek kendi arabamın kilidini kapatıp onun arabasına ilerledim.
Bu benim için bile şaşırtıcı olmuştu. Alp sürücü koltuğunda ne yapacağımı bekliyordu ama beklemediği şey ön kapıyı açıp onun yanına oturmam oldu.
Tuğrul ve Gökçe sessizce arka koltuğa kurulduktan sonra yola çıktık. Hastahaneye varana kadar kimsenin ağzını bıçak açmamıştı. Herkes olanları düşünürken benim düşündüğüm tek şey, şu an Aslan' dan bir parçam olup olmayacağıydı.
Alışkanlık olsa gerek Alp acil kapısında durdu. Kafası burada değil gibiydi. Biz indiğimizde park yeri bulması gerektiğini söyledi. Kapının karşısındaki boş olan beş tane park yerini görmezden gelerek ilerledi.
Biraz ilerideki polikilinik girişine doğru ilerliyorduk. Ben , bir adım geride Tuğrul ve artık onun yanında görmesek yadırgayacak gibi olduğumuz Gökçe ile.
Aslan' ı bulmaya çalışırken Gökçe ile çok fazla vakit geçirmiştik. Aslan' ı gerçekten abisi gibi seviyordu. Ona göre kardeş olmak için sadece kan bağına gerek yokmuş. Bunu söylediğinde bende Tuğrul' a bakarak tabi ki gerek yok demiştim.
Tuğrul' u gerçekten seviyordu. Aslan' ın anlattığı şirin hali ile görememiştim henüz çünkü o zamandan beri ikimiz de gergindik. Benide çok seviyordu. Bunu her fırsatta hissediyordum. Bir keresinde " abimin emaneti" demişti beni uyuyor zannettikleri bir zamanda üzerime battaniye örterken.
Şimdi ise gözlerindeki heyecan kendini çokça belli ediyordu. Aynı heyecan Tuğrul' da da vardı. Bendeki durum ise heyecanın çok ötesinde bir durumdu. Tabelada kadın doğum bölümünün ikinci katta olduğunu gördüğümde merdivene ilerledim.
Merdivenleri çıkarken ikinci katta tanıdık yüzler görmüştüm. Ceyhun' un fotoğraflarına bakarak iç geçirdiği hemşire danışmada bekliyordu. İsmini unutmuştum. Bu ise yaşanan başka bir ilkti benim için. Durumum gerçekten vahim olmaya başlamıştı galiba.
Danışmaya doğru giderken hemşirenin yaka kartına baktım. Ceyda yazıyordu ama asıl dikkat çeken kısım o değildi. Sol elindeki kafam kadar tek taş çok daha fazla göze batıyordu.
Yaşadığım aydınlanma ile artık kendime gelmek zorunda olduğumu anladım. Ceyhun çok uzun süredir iyi değildi. Bunu farketmiş ama üstünde durmamıştım. Oysa hiç benlik bir şey değildi ekibimdekileri göz ardı etmek.
Sanki tam olarak kendime gelmek için görmem gereken tüm olaylar sabahtan beri tokat gibi çarpmıştı yüzüme.
O da bizi görmüş olsa gerek iki adım öne gelerek beni karşıladı. Genelde bizi acilde gördüğü için şaşırmıştı. Aradaki iki adımı da ben kapattım ve karşı karşıya geldik.
" Kolay gelsin, kadın doğum uzmanına muayene olmak istiyorum boşluğu var mı acaba?" diye sordum.
" Hangi doktor için sordunuz Ece hanım?" dedi Ceyda.
Doktor isimlerine baktığımı gördüğünde ise hafiften bana eğilerek " Mehtap hanım' ın boşluğu olması lazım bu saatlerde" diyede ekledi.
" O olsun o zaman "dediğimde elimi çantama atarak kimliğimi çıkardım. Onlar giriş işlemlerini yaparken Alp' de bize yetişmişti. Hemen muayene olacağımı öğrendiğimde ise artık heyecanım gözle görülür şekle gelmişti. Yanımdakilerin de benden aşağı kalır yanı yok gibiydi.
Ultrason odasına tek başıma girmek istediğimde beni anlayan kişi Gökçe olmuştu. Tuğrul' da Alp' de benimle gelmek isteyince ikisini de kolundan tutarak kapıyı arkamdan nazikçe kapatmıştı. Eğer gerçekten hamileysem bebeğimi göreceğim ilk zamanda yanımda babasının olmasını isterdim.
" Neyiniz var" diye sordu doktor hanım.
" İki hafta geciktim. Hamile olabileceğimi düşünüyorum" dedim.
" Kan tahlili yapmamız gerekiyor ama eğer iki hafta geciktiyseniz ve hamileyseniz ultrasonda görebiliriz zaten. Buyrun önce bakalım sonrasında ise kan tahliline giderip gelen sonuçlara göre ilerleyelim" diyerek eli ile odanın içindeki paravanını işaret etti.
" Uzanıp karnınızı açın" diye verdiği direktiflere uyarak uzandım.
"Biraz soğuk olabilir" dedi elindeki jeli kaenima dökerken.
" Eveeet , bakalım neyimiz varmış" dedi. Ekrandaki siyah beyaz görüntülere bakıyordu. Hiç bir şey anlamıyorum dediğim anda beliren küçücük siyah boşluk ile kalakaldım. Bunu ne olduğunu biliyordum. Ayça ile çokça baktığımız minik Keskin'in görüntüsüne benziyordu.
" Haklıymışsınız" dedi Mehtap hanım. " Hamileyseniz" diye de ekledi.
Ben hala ekrana bakarken gözümden akan tek damla yaşla kendime geldim.
" Görüntü ister misiniz" dediğinde ise sadece başımı sallayabilmiştim.
" Görüntülere bakılırsa 6 haftalık gibi duruyor. Bundan sonra beslenmenize çok dikkat etmeniz gerekiyor" diyerek bilgileri sıralarken ben jeli temizleyip kalkmıştım.
" Ayda bir kontrollerimiz olacak" dedi.
Bense sadece elimdeki görüntüye bakarak " Tamam " dedim.
Kapıya doğru ilerlerken içeri girerken sessize aldığım ve muayenin ortsında titremeye başlayan telefonuma uzanmıştım. Elimi kapıya atıp açarken bir yandan da telefonu cevapladım. Karşımda heyecanla bekleyen üç kişi vardı ama asıl önemli olan şu an telefondaki kişiydi.
Arayan Kahraman'dı. Rusya' ya gitmişti bulduğumuz bir ipucu için.
Onlara bakamdan telefonu açtığımda Kahraman benden çok kendisi ile konuşuyor gibiydi.
" Kaçırdım. Allah kahretsin kaçırdım" dedi telefonun açılmış olmasını anlamadan.
Sesimi duyduğunda ise sesi birden kesildi ve sadece derin derin aldığı nefesleri duyabildim.
Herkes bana bakarken ben neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Ağlıyormuydu Kahraman.
" Kahraman cevap ver" dediğimde ise son bir derin nefes alarak konuşmaya başladı.
" Yaşıyor Araf yaşıyor , gördüm onu ama geç kaldım. Bizim geleceğimizi biliyorlardı. Çıkardılar onu buradan ama gördüm " derken elimdeki görüntüye bakıyordum.
" Ama o beni görmedi Araf, yüzü gözü şişti. Çok kötü olmuş kardeşim Araf" derken ise artık göz yaşlarını tutmak gibi bir gayreti yoktu.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
4.74k Okunma |
751 Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |