
Bana milyonlarca yıl gibi gelen iki dakikanın sonunda, yapılan müdahale ile bebeğim ilk nefesini almış ve gür bir ağlama ile hayatımızı bayram yerine çevirmişti.
İTALYA
Bebeğim 6 aylık olmuştu ve bu benim doğumdan sonra çıktığım ilk operasyondu. O gün gizli hapishaneden aldığımız adam çok işimize yaramıştı. Dünyanın dört bir yanını saran bir ağ gibi oluşturdukları örgütün, masasındaki 10 kişilik ekibin yedisini yakalamıştık.
Kalan 3 kişi ise masanın kurucu üyeleriydi. Biz onları avlamaya başladığımızda, bu üç üye diğer herkesle bağını keserek onları bulmamızı daha kolay hale getirmişti. Yakalanan üyelerin hepsi , ülkelerine teslim edilemeden ölmüştü. İkinci ölüm sonrası, neler olduğunu araştırırken beyinlerinde yerleştirilen çiplerin,belirli süreler ile tek bir merkeze sinyal gönderdiği ve eğer yakalanırlarsa sinyale dönüş alamadıkları için beyne verilen minik şok dalgaları ile ölümüne neden olduklarını görmüştük.
Geriye kalan üçünden hala iz yoktu. Bir ip ucu bulana kadar başka görevlendirmeler ile işimizi yapmaya devam ediyorduk. Ben, Selim ve Tuğrul İtalya' ya görevine gönderilmiştik. Kendimizi balo salonunda üzerimizde şık kıyafetlerle bulmayı biz de beklemiyorduk.
Bulmamız gereken bir kasa ve atlatmamız gereken 4 ülkenin görevlileri vardı. Kalabalık buraya bir şirket lansmanı için toplanmıştı gelenlerin çoğu kirli adamlarıdı. Tuğrul ve ben kol kola içeri girdiğimizde gözlerin çoğu bize dönmüştü. Benim baktığım yerde ise beni burada tanıyan tek insan vardı.
Bize doğru gelirken etrafını kontrol etme gereği duyuyor gibiydi.
" Oooo kimleri görüyorum" derken bile tedirginliği belli oluyordu. " Bu güzelliği hiçbir şey gizleyemiyor" derken saçımdaki peruğu ve lenslerimi kastediyordu. Türkçe konuşması gayet düzgün olsada, görünüşü asla bir Türk olamayacağını haykırıyor gibiydi.
" Teşekkür ederim, şimdiden" dedi. Bulduğumuz kasayı ona teslim etmemiz emredilmişti. Tuğrul ve ben ona baş selamı vererek ilerledik. Kalabalığın ortasından geçerken kulaklıktan gelen sesle ikimizde daha sakin bir yer arayışına girmiştik. Teras kapısının ardı daha tenha gibiydi.
Birbirimizle konuşuyormuş gibi görünsekte, kulaklıkla binanın tüm kameralarından aldığı görüntülerle bize bilgi ileten Selahattin' i dinliyorduk.
" Aradığınız kasa 25. katta. Odanın kapısı 6 kişi tarafından korunuyor. Siz onları halledin , kapıdaki şifreyi bana bırakın" dedi ve ekledi " sizden önce davranan var . Dikkatli olun"
Asansöre bindiğimizde 25. katın özel bir şifre istediğini gördük. 24. Katta indiğimizde bir kat yukarı çıkmak çok zor olmasa gerek diye düşünürken pencereden yukarı baktığımızda aslında çok zor olduğunu farkettik. Yukarıya tırmanmayı imkansız hale getiren bir çıkıntı yapılmıştı. Neyse ki imkansızlıklar bizde imkan dahiline dönüşüyordu.
Selahattin' in benim için özel hazırladığı, dışarıdan bakılınca şık bir elbisenin tamamlayıcısı olan incili eldivenlerim, duvara vakum teknolojisi ile yapışarak tırmanmamı kolaylaştırıyordu. Tuğrul' un ,oluşabilecek herhangi bir durumda bana müdahale şansı yoktu. İşimi çabuk halletmem gerekiyordu. Kulaklığımdan
Selahattin' in sesini duyduğumda balkon demirlerine ulaşmak üzereydim.
" Birileri balkona çıktı. Olduğun yerde kal"
İki kişi tam olarak benim altında olduğum çıkıntının üstünde konuşmaya başlamışlardı. İyi derecede bildiğim İtalyanca ile onları anlamak kolay olmuştu.
" Perché é qui?" ( O neden burada?)
" Se i Turchi sona qui, sono abbustanza disperita da rovinate tutto." ( Eğer Türkler burada ise her şeyi berbat edecek kadar gözü dönmüş durumda)
Kimden baksettiklerini anlamadan üzerimde beliren kırmızı nokta ile Selahattin' in telaşlı sesi aynı anda bana ulaştı. " Araf farkedildin"
Bundan sonrası ise çok hızlı olmuştu. Ben çevik bir şekilde kendimi balkona attığımda, ayaklarım yere basmadan üzerindeki kırmızı nokta kaybolmuştu. Tuğrul' un sesini duyduğumda biraz önce duyduğum susturucu takılmış olan silahın minik vızıltısının onun silahı olduğunu anladım.
" Hallettim. Dikkatli ol."
Şimdi ise karşımdaki iki kişiyle kalakalmıştım. İkisi aynı anda silahına davranmıştı ama ben daha hızlıydım. Aramızdaki iki adımlık mesafeyi çok hızlı kapatarak önümdeki adamın elini daha beline varmadan yakalamış ve onu kendi silahı ile vurmak zorunda kalmıştım. Çıkan ses birazdan burayı panayır alanına çevirecekti.
" Aferin Araf, topla hepsini başımıza" diyen Tuğrul' un serzenişini duymazdan gelmeyi tercih ettim.
İkinci adamın bana doğrulttu silahın hedefinde ben yoktum. Biraz önce kendi silahı ile öldürdüğüm adamı kendime kalkan yapmıştım ama bu karşımdaki adamın ateş etmesine engel değildi. Onun silahından çıkan kurşun kendi arkadaşının bedenine saptanmıştı. İkinci kez ateş etmeden yarım saliselik bir vaktim vardı ve ben o vakti iyi kullanmıştım. Silah ateş alacağı sırada kendimi balkonun iç kısmına atarak onu tam şakağından vurmuştum.
" Bu işi sessizce yapacaktık" diye söylenmeye devam ediyordu Tuğrul.
" Şanımıza yakışmaz" dedim dudağımın kenarı ile gülerken.
Kendimi odanın içine attığımda kapı açılmaya çalışılıyordu. Selahattin dışarıdaki gözüm olarak bana olanları iletirken sakin kalmaya çalışıyordu.
" 4 kişi kapıyı açmaya çalışıyor ama asıl dikkat etmen gereken" derken iki kişinin üst kattan balkona atladığını görmüştüm.
" Yukarıdan atlayan iki kişi" dedi.
" Sağ ol ya sen söylemesen inan farketmezdim" dedim Selahattin'e.
İçeride olmam beni için avantaj sağlamıştı. Ben onları net bir şekilde görmüştüm ama onlar beni henüz görmemişti. " Sağ" dedim Selahattin'e. " Sol diyerek beni onayladı. Ben öne çıkıp adamlardan birini göğsünden vurduğumda aynı anda diğer adam da sırtından vurulmuş şekilde yere düştü.
" Çabuk ol Araf diğerleri şifreyi kırmak üzere" dedi tekrar Selahattin. Ben yerini bildiğim kasaya doğru ilerlerken hareketlerimi oldukça seri tutmaya çalışıyordum. Bulduğumu küçük kasayı burada açmak için zamanım yoktu. Onu da alarak tekrar balkona koştum. Demirlerden sarktığımda gördüğüm anlık bir dürbün ışıltısı dengemi bozmuştu. Otelin karşısındaki evin 4. katında bizi izleyen biri vardı. Benim onu fark ettiğimi anlamamıştı çünkü acelesi varmış gibi hemen ayaklanmıştı.
Tuğrul önce elimdeki ipe bağlandığım kasayı alıp sonra da benim inmeme yardım ettiğinde ikimizde hızlıca yangın merdiveninden , bizim için ayrılan 16. kata inmiştik. Bizim odaya girdiğimizde acele etmemiz gerekiyordu. Herkes silah seslerine koşarken Tuğrul kasayı açmaya çalışıyordu. Üzerine yerleştirdiği cihaz 5 saniye içinde şifreyi çözmüş ve kasayı açmıştı.
İçerisindeki minik flaş belleği gördüğümüzde Selahattin' in küfürünü duymuştuk. " Flaş bellek mi kaldı teknoloji yoksunu piçler" derken oldukça sinirliydi. Ona göre herkesin teknolojiyi takip etmesi gerekiyordu.
"Bırak şimdi tatavayı, bana kopyası lazım" dedim. Bir yandan da üzerimizi değiştirmekle meşguldük. Ben elbisenin fermuarını bile açmadan üzerimden yırtarak çıkarmıştım. İçimdeki ,vücudumu saran kurşun geçirmez mini tulum işimi çok kolaylaştırıyordu. Elime geçen salaş tişört ile tayt ile sanki buraya gezmeye gelmiş turist havası oluştururken bana ayak uyduran Tuğrul bej rengi bir keten pantolon ve aynı renk kısa kollu bir gömlek giymişti. Bizim hazırlığımız bitmeden bize yetişen Selahattin o sırada belleği kopyalanmış ve bize teslim ederek çıkmıştı. Bütün bunların olması sadece 3 dakika sürmüştü. Duyduğumuz gürültülerden korkmuş bir turist çift olarak panikle oteli terk etmek üzereyken bizi bekleyen kişi ile dışarıdaki kalabalık arasında karşılaşmıştık.
Onun bizi tanıması imkansız hale gelmişti çünkü artık operasyondaki halimizden eser yoktu. Yanına geldiğimizde "sevgilerle" diye seslendim.
Bana döndüğünde, eline bıraktığım flaş bellek ile bakıştı.
" Teşekkürler" dedi.
Verdiğimiz bir baş selamı ile kalabalığa karışmıştık. O sırada beni olduğum yere çivileyen bir şey oldu. Emin olmak için havayı tekrar kokladığımda hızla arkama döndüm. Kimse yoktu. Beni bir hiçliğe bırakan koku ile baş başa kalmıştım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.39k Okunma |
4.41k Oy |
0 Takip |
55 Bölümlü Kitap |