
Bütün aramalarınızın sonucu yine elimizde hiç bir şey yoktu. Onun yaşadığını biliyordum. Buna emindim.
Bugün minik aslanımın doğum gününü kutlayacaktık. Aslan' sız geçen zamanları saymak bile istemezken, miniğimin tüm hızıyla büyümesi hayatım bana yaptığı en büyük ironiydi. Sabah uyandığımda, son zamanların rutini haline geldiği gibi Alparslan'a bakarak harcadığım yarım saatin sonunda yataktan kalkmış ve hazırlanmaya başlamıştım. Çoğu zaman bizim için hazırlanan lojmanda kalsakda, bugünkü gibi benim çalışmaya daldığım zamanlarda miniğim de benimle birlikte sığınakta ki odamda kalıyordu.
Çok hızlı büyüyordu. Üç buçuk kilo , 57 santim doğmuştu. Ben hala o minik halini görüyor gibiydim ama miniğim artık o kadar da minik değildi. Onu ısırma iç güdümü bir kenara bırakarak bugünkü organizasyonun sorunsuz geçmesini sağlamak için tüm önlemleri almaya hazırlanıyordum.
Benim çok içimden gelmese de , onu ilk doğum günü olacağı için etrafımızdakiler oldukça heyecanlıydı. Gökçe, ısrarla Alparslan'ın kendisine hala demesi için uğraşıyordu, tüm süslemeleri iki hafta öncesinden hazırlamaya başlamıştı.
Elif ve Gökçe operasyonlara çıkarken gözümün arkada kalmaması için en büyük etkenlerdi. Alparslan ikisini de çok seviyordu. Elif okula gitmediği zamanlarda Alparslan' ı mutlaka yanında istiyordu.
Gökçe' de bizimle operasyonlara gelmediği sürece bir eli hep Alparslan' ın üstündeydi. Abimin emaneti diye sevdiğini duymuştum bi keresinde.
Yarın çıkacağımız operasyona da giderkende aklım burada kalmayacaktı. Şimdiki önceliğimiz ise bugünkü doğum günü partimizdi.
Ortak alana geldiğimde, buranın zaten çoktan süslenmiş olduğunu gördüm. Ceyhun'un o kocaman boyunun bile yetmediği yerler olsa gerek elindeki merdivenle ve beş karış suratla kahve köşesine doğru ilerliyordu.
Benim geldiğimi ilk fark eden tabi ki Tuğrul olmuştu. Ne kadar sessiz olursam olayım her seferinde duyardı. Keskin olmanın hakkını fazlasıyla veriyordu.
Ceyhun'un sessiz mırıltıları bardağı taşıran son damla olmuş olsa gerek Melek elindeki ağaç süsü topunu ona fırlattı.
" Ne çenen varmış bee" dedi ve devam etti.
" Söylenmek yerine işini yapsaydın şimdiye bitmişti".
" Uyandığında ilk ben seveceğim diye haldır haldır koşuyorsun" dedi Eylül. Alparslan en çok Ceyhun' la oyun oynamayı seviyordu. Elif ve Gökçe Alparslan' a kırılacak bir biblo gibi davranırken, Ceyhun onu oradan oraya fırlatıyordu.
İşin garip yanı ise Alparslan buna bayılıyordu. Attığı kahkahalar kulağa müzik gibi geliyordu.
Onların koşuşturmaları arasında buzdolabını açarak kendime sandviç hazırlığına giriştim. Onu hızlıca yiyip bebeğim uyanmadan onun kahvaltısını hazırlamalıydım.
Etrafımızdaki koşuşturma devam ederken kapının açıldığını sırada , mama hazırlama işini bitirmiştim. Elimdeki silikon tabakla gelen kişinin kim olduğuna bakıyordum.
Kahraman elindeki dosya ile hızlıca bana doğru geliyordu.
" Araf, hızlıca çıkmamız lazım" dedi.
Hepimiz onu dinlerken anlatmaya devam etti.
" Şam yakınlarındaki hücre evleri harekete geçmiş. Hepsindeki hareketlilik dikkat çekiyor. Aynı anda başlayacaklar" dedi.
Arkalarında kimin olduğunu az çok tahmin edebildiğimiz bir grup, uzun zamandır bizim sınırımızı da tehdit edecek bir eylem planlıyorlardı. Eylem için planlanan tarihin gelecek hafta olduğu bilgisini almıştık ama sorun şu ki iki gündür oradaki muhbirimizden haber alamamıştık. Yakalanmış olsa gerek eylem planını erkene almışlardı.
Hepimiz Kahraman' ı dinlerken kafamızda hazırlıklara başlamıştık bile.
" Neler olacağını zaten biliyoruz millet. 10 dakika içi de herkes helikopterde olsun" diyerek buradaki odama koştum.
Hazırladığım notları ve çalışma dosyalarını da operasyon çantamın içine sıkıştırırken bir gözüm mışıl mışıl uyuyan oğlumdaydı. Gökçe bizimle gelecekti. Elif'in okuldan gelmesine iki saat vardı. Neyseki Alparslan'ın bakıcısı her an ulaşacağımız şekilde bizim lojmandaydı.
Burada çalışan bir görevlinin eşi bakıyordu Alparslan'a böyle durumlarda. Hemen telefonu çıkararak bir kaç hamlede çalan telefona cevap berilemsini bekledim.
" Duygu, acil çıkmam gerek Alparslan benim sığınakta ki odamda uyuyor. Daha uyanmasına bir saat kadar var. Buraya gelebilir misin?" diye sordum. Telefonla konuşurken hareketlendiğini duydum.
" Hemen geliyorum abla"
" Anahtar'ın yenisini çıkardın mı?" dedim. Üç gün önce benim evimin yedek anahtarını kaybetmişti. Alparslan uyanınca onu da alıp benim evime geçmesi gerekiyordu.
" Evet abla aynı gün çıkarmıştım. Senin ne zaman çıkacağın belli olmayınca acil bir durum olur diye hallettim" dedi.
" Herşeyin yerini biliyorsun zaten. Çabuk olman lazım."
" Geldim abla sığınağın ikinci katındayım"
" Tamam" diyerek telefonu kapattım.
Ben bütün hazırlıklarımı tamamladığım sırada Duygu gelmişti. Kapının yavaşça açılması çıkma vakti olduğunu gösteriyordu. Yatağın baş ucuna gelerek bebeğimin boynuna yaklaşıp kokusunu içime hapsettim.
Kalan son iki dakikamda koşarak helikotere yaklaştım. Herkes hazır vaziyette beni ve pilotu bekliyordu. Benim hemen arkamda koşarak gelen pilot bana hızlıca bir baş selamı vererek kalkış için hazır olduğumuzu belirtti.
Yolculuk boyunca elimden düşmeyen dosyalarda aklıma takılan tek bir şey vardı.
Bu yapılacak eylemin sadece bizim sınırımızı tehdit etmekle kalmayacağını Güney Doğu Anadolu Bölgesi' nde de oldukça sarsıcı bir patlama hazırlığı yapıldığının istihbaratını almıştık. Onların bu planını gerçekleştirmesi demek o bölgenin yeniden karışacak olması demekti.
İyi çalışan bir istihbarat ağına sahiptik. Öncelikle bu eylemi kimlerin yapacağını bulmuş ve onları hemen etkisiz hale getirmiştik.
Şimdiki hedefimiz ise sınırın öteki tarafını temizlemekti. Pars timindeyken (sadece Araf'ın ekibi) zaten bizim işimiz olan bir şeydi. Bu konuda oldukça iyiydik. Şimdi ise buraya Kalkan timi olarak gelmiştik. Şimdiki tim de bu konuda oldukça iyi eğitimliydi. Kahraman buna benzer görevlerde yer almıştı. Melek ve Eylül'ün terör operasyonlarında tecrübesi az olsada bu zamana kadar geçirdiğimiz zamanda ve katıldığımız görevlerde gördüğüm kadarıyla onlar da bu konuda çok çok iyiydi.
El Bab' a vardığımızda helikopter bizi bırakarak geri döndü. İki saatlik yürüme mesafesindeki yerleşim yerinde bulmamız gereken biri vardı. Bu eylemleri sahaya döken şerefsiz şu an ölüme sadece iki saatlik yürüme mesafesindeydi.
Telsizden gelen sesle dur işareti vermiştim.
" Kalkan 1"
" Kalkan 1 dinlemede"
"Ne istediğimi biliyorsun Araf, onu almadan ölmesin o adam"
" Emredersiniz başkanım" diyerek telsizi yerine koydum.
Yakalamaya gittiğimiz adamın elinde bundan sonra yapilacak olan eylemlerin listesi ve yapacak kişiler vardı ama bizim için önemli olan o adamın bağlantılı olduğu yani emir aldığı kişileri bulmaktı.
Küçük bir köyde saklanıyordu haysiyetsiz .Uçaklarımızın müdahale edemeyeceği kadar sivil vardı köyün içinde. Bizim de dikkatli olmamız gerekiyordu. Siviller zarar görmeden bu işi halletmeliydik.
Akıncı' nın bize köye nereden girebileceğimizi göstermesi ile başlamıştık. Köyün içine girdiğimizde hızlı olmak için ayrılmamız gerekiyordu. Her şey çok hızlı olmalıydı. Onu elimizden kaçırmak gibi bir şansımız yoktu.
" Kaldığı evi biliyoruz. En hızlı şekilde ilerleyelim. Sivillere dikkat edin. Ayrılıyoruz" dediğimde Tuğrul ve ben köyün sağ kanadına yönelmiştik. Alp ve Melek sol taraftan kaçanlara müdahale etmek için ayrılırken Kahraman, Selahattin,Ceyhun ve Eylül ikişerli gruplar halinde köye dağılmıştı. Gökçe indiğimiz alanda ekipmanlarını kurararak bizim gökyüzündeki gözümüz olmuştu. Üzerimizde gezen sinek büyüklüğündeki dronlar hiç dikkat çekmeden her yere girip çıkıyordu.
" Bir gariplik var arkadaşlar" dedi Gökçe.
"Kızılötesi kameralarda tüm insanların tek bir yerde toplandığını görüyorum" diye ekledi.
Köye girdiğimizden beri kimseyi görmemiş olmamız zaten garipti.
" O adamın olduğu evin hemen yanındaki evdeler"
Biliyorlardı. Bizim buraya bugün geleceğimizi biliyorlardı ama nasıl diye düşünüyordum.
" Tuzağa gidiyormuşuz gibi hissediyorum" dedi Eylül. Haklıydı.
" İşimizi yapalım millet burada olduğumuzu ilk kurşunu attığımızda öğreneceklerdi zaten" dedim.
" Gökçe,kaç kişiler ?" dedim. "Yirmi bir kişi saydım dışarıda" diye cevap almıştım.
" Dışarıdakileri ben hallederim" dedi Tuğrul. Bana gösterdiği evi Gökçe' de görmüş olsa gerek " O evin çatısı pek sağlam değil gibi Tuğrul, yan taraftaki ev daha müsait " diye ekledi.
Tuğrul gelen bilgi ile yönünü yan taraftaki evin çatısına çevirdi. Biz ondan gelecek olan bilgileri beklerken içimdeki sıkıntının nedenini anlamaya çalışıyordum.
Sabah uyandığımdan beri içimdeki sıkıntıyı atamamıştım. Bu sıkıntıyla uyandığım günü sonunda mutlaka canım sıkılırdı.
Tuğrul yerini aldığında verdiği işaret ile ekibe seslendim.
" Başlıyoruz millet"
Ben cümlemi tamamlamadan Tuğrul üç kişiyi indirmişti. Silah sesinden sonra hızlı harektlerle sivilleri olduğu eve yaklaştım. Oradaki iki nöbetçiyi, daha onlar ne olduğunu anlamadan indirmiştim. Kapı açıldığında çıkan iki kişi ile göz teması bile kurmadan ölmüşlerdi.
" Önemli değil" dedi Melek gülümsediği ses tonundan bile anlaşılır bir tonlama ile.
Evin kapısı açık kalmıştı. Böyle bir yere girmesi oldukça riskliydi ama içerideki gördüğüm kalabalık arasındaki çocuklar çok korkmuştu. Adımımı atıp içeri girdiğimde 5 yaşlarında bir kız çocuğu koşarak gelip ayağıma sarılmıştı. Göz yaşları hiç durmuyordu. Çok korkmuş olmalıydı. Eğilip onu kucağıma aldığımda susmuştu.
Bana bakarken gözünden o kadar çok şey okunuyordu ki anlatmanın bir yolu yoktu. Gözlerimi içeri çevirdiğimde evin bir köşesine sığınmış 30 kadar insan vardı.
Çocuğun gözlerindeki korkunun sebebini ise evin diğer odasında olan ceset yığınıydı. Kapısı açık olan kapıdan herşey görünüyordu. Birbirleri üzerine yığılmış 20 kadar insan bedeni vardı. Kanlarından oluşan bir gölün içinde, kimisi kadın kimisi erkek bir çok bedenle karşılaştım.
Kafamı kucağımdaki kıza çevirdiğimde onun yaptığı şeyle kalakalmıştım. O korkunun üzerine önce kolumdaki bayrağa dokunarak susmuş sonra da bayrağı öpmüştü.
Ben olanlar karşısında olduğum yerde kalmışken gelen silah sesleri ile kendime geldim. Hemen yanıma gelen kadına çocuğu uzatırken koşarak cesetlerin olduğu odanın kapısını kapattım.
" Türkçe bilen var mı?" diye sorduğumda genç bir delikanlı elini kaldırdı.
" Niye buradasınız"
" Bizim olduğumuz yere bomba atamayın diye kendine yakın tutmak istedi"
Yan taraftaki odayı göstererek sordum. " Neden onları öldürdüler?"
" Karşı çıkanları öldürdüler"
" Burada kalın kimse çıkmasın" diyerek onların olduğu evin kapısını çekerek aradaki çitlerden aradığımız adamın olduğu evin bahçesine atladım. Kulağımda Gökçe' nin sesi ile koşmaya devam ediyordum. Meyve ağaçlarının arasından ilerlerken Alp' in sesini duydum.
" Hemen arkandayım kardeşim."
"Biz de geldik" dedi Ceyhun. Dört yandan evi sarmış olarak çemberi daraltıyorduk.
" İçeride 4 kişi var" dedi Gökçe. Ben evin etrafındaki cesetlerin üzerinden atlarken arka kapı hızla açıldı. İki kişi kaçmak için burayı kullanıyordu. Beni olduğum yere doğru geldiklerinde birini hemen indirmiştim. Kalan kişi koşarak bana doğru geldiğinde silahım tutukluk yapmak için fırsat kolluyormuş gibi kalmıştı.
Karşı karşıya kaldığımızda bana attığı yumruğu bu kadar hızlı savuşturacağımı o da tahmin etmemişti. Karnına yediği yumruk ile de bir adım gerilemek zorunda kalmıştı. Çok iyi bir dövüşçü olsa gerek kendini hemen toparlanmış ve hamle yapmak için doğrulmuştu. Boyu çok uzun olduğu için yüzüne vuramamak canımı sıksa da etkisiz hale geldiği sürece problem değildi. Onu gerilediği tek adımı fırsat bilerek yedek silahıma ulaştım.
İkimizde aynı anda silahları birbirimize çektiğimizde benim silahım onun uzun boyu nedeniyle kalbine hedef alıyordu. O ise tam olarak alnıma dayanmıştı silahını. İkimizin de yüzündeki maskeler yüzünden nasıl biri olduğunu bile göremiyordum.
Bu durum karşısında ağzımdan çıkan tek şeyse bir küfür olmuştu.
" Hassiktir"
Biz o haldeyken esen rüzgar bana göz bebeklerimi büyütecek bir koku getirmişti ve ikimiz aynı anda konuşmuştuk.
"Aslan"
"Ece"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.39k Okunma |
4.41k Oy |
0 Takip |
55 Bölümlü Kitap |