
" O horozu keseceğim" diyerek açmıştı Araf gözlerini. Her sabah bu sese sinir olarak uyansa da genel halinden memnundu. Alparslan uyanmadan yaptığı ve artık ritüel haline gelen yarım saatlik onu izleme seansından sonra kalkarak mutfağa ilerledi. Çayın suyunu koyarak lavaboya gitti.
Aynada gördüğü kişiye hala yabancıydı. Elleri saçlarına gitti. Belinde olan saçları şimdilerde çene hizasındaydı. Uzamasına da izin vermeyecek gibi duruyordu.Buraya geldiğinin ikinci günü ağlamaktan gözlerinin şiş olduğu bir zaman tokası kopmuş ve saçları dağılmıştı.
Üzerine düşen tonlarca ağırlık var gibiydi omuzlarında. Düşünmek için bir an bile durmamıştı çünkü düşünse vazgeçerdi. Alparslan çok seviyordu annesinin saçlarını, babası gibi.
Makası saçlarına vurduğunda omuzlarından döküldü tüm hayatının yükleri. O gün Alparslan hiç huyu olmamasına rağmen uzun bir sabah uykusu çekmişti.
Annesinin kısa saçlarını gördüğünde üzülmüştü Alparslan. Onları seviyordu ama annesi mutlu ise o da mutluydu.
Şimdilerde 6 ay olmuştu buraya geleli. Başka her yerde bulunabilirdi. Burada bile onu bulacaklarını ama yine de en azından bir hafta dinlenebileceğini düşünmüştü Ece ama 6 aydır gelen giden yoktu, iki haftada bir kapıya bırakılan minik bir piknik sepeti ve alakasız bir zamanda eline gelen minik çağrı cihazı dışında.
Onu ilk bulan tabi ki Tuğrul olmuştu. Araf' ı tanıyordu. En çok acı çektiği zamanda en mutlu olduğu yere gideceğini biliyordu. Kendisi için olmasa bile oğlu için mutlu gibi görünmesi gerekiyordu. O da bunun için en uygun yere gelmişti. Aslan ile evlendikleri köye, kaldıkları eve gelmişti.
O evi satın almıştı Araf. Aslan' ı ararken çok yorulduğu bir zamanda buraya gelmiş ve evin satılık olduğunu görüp hemen almıştı. Amacı onu olduğu gibi bırakmaktı ama hamile olduğunu öğrendiğinde evi bebeğe ve sonrasında bahçesinde oyun oynayacak bir çocuğa uygun hale getirmişti. Bundan kimsenin haberi yoktu. Öyle düşünüyordu.
Tuğrul buraya gelip onu gördükten sonra yanına gitmekten vazgeçmişti. Ece bahçeye iki salıncak kurmuştu. Biri bebekler için olandan korumaları olan bir salıncaktı ,diğerine ise kendisi oturmuştu. Eğlenceli bir çocuk şarkısı söylüyorlardı birlikte.
Sonraki gelişinde ise minik bir çağrı cihazını, Ece'nin piknik yapmaya giderken anahtarları koyduğu saksıya koymuştu.
Piknik sepetleri ise abisinin işiydi. Serdar geldiğinde söylediği ilk şey kendisi için olmasa bile oğlu için paraya ihtiyacı olduğuydu. Haklılardı. Ece giderken yüklü bir miktar nakit almıştı yanına. Şimdi gerekli olan elindeki paranın bittiğinde tekrar para çekmek için banka hesabını kullanmasıydı ama Alp' in işini daha da kolaylaştıran bir şey oldu banka hesabında.
Otomatik ödeme talimatı verilen bir emlak vergisi ödenmişti Ece' nin hesabından. Neresi olduğunu bulmak ise daha da kolay olmuştu ama yanına gitmek için düşünmesi gerekmişti. Melek haklıydı. Onlardan kaçmıştı ve belli ki rahatı yerindeydi. İki haftada bir köye gidip uzaktan izliyordu onları. Her akşam aynı saatlerde köyün yakınındaki minik ormana yürüyüşe gidiyorlardı Ece ve Alparslan. O vakitlerde yanında getirdiği piknik sepetini bırakıyordu kapıya. Alparslan' ın sevdiği atıştırmalıklar ve Ece' ye gerekli olan bir kaç şey bırakıyordu. Üçüncü gelişinde bir önceki sepeti kapının önünde boş olarak bulmuştu.
SIĞINAK
" Hazır mısınız " diye sordu Tuğrul. Çıkacakları operasyonun uzun zaman almayacağını düşünüyordu. Bugün köye gitmesi gerekiyordu. 6 aylık bir ara yeterdi. Araf artık dönmeli diye düşündü.
Herkesin hazır olduğunu düşündüklerinde aşağı inmişlerdi. Kendi helikopterlerini beklerken sürpriz bir misafirle karşılaştılar. Gelen helikopterden inen kişi hepsinde gözlerini gezdirmiş ve Gökçe' de durmuştu. Ona bakarken yumuşayan bakışlarına karşılık aldığı düşmanca bakışlar onun bile beklemediği bir sonuçtu. Sonra Kahraman' a baktı Aslan. Onun için de zordu bunu kimse anlamayacak mıydı.
Gözleri aradığı tek bir kişiyi bulamamıştı. Araf yoktu. Operasyona çıkılacağı bilgisi gelmişti ona da ama o yoktu.
Hiç kimse konuşmadan gelen helikoptere doğru yürüyordu. Aslan' ın da hareketlenmesi ile Tuğrul silahını çekerek ona doğrulttu.
" Bir adım daha atarsan seni vururum. Bizden uzak duracaksın ,bu bir rica değil" diyerek ekiptekileri alarak helikoptere bindi. Araf kesinlikle gelmeliydi artık.
Bunu bekliyordu Aslan. Daha kötüsünü de bekliyordu. Araf' ın gerçekten onu vurması bile beklediği senaryolar arasındaydı ama onu görememek hiç bir planda yoktu. Bir yıl üç aydır bu günü bekliyordu. Düşündüğü tek şey Araf' ın onu bir kez dinlemesiydi.
Arkasına dönerek sığınağa doğru ilerledi. Arkasından gelen ayak sesleri misafirinin de peşinden geldiğini gösteriyordu. Asıl açıklaması gereken konu da onunla birlikte gelmişti.
Bunların yaşandığı saatlerde Araf'ın uğraştığı konu ise çok daha fazlasıydı.
Saat akşam 7 civarında Tuğrul köye ulaşmıştı. Kolundaki yara onun geç kalmasına neden olmuştu. Operasyonda vurulmuştu ama içinde nedenini bilmediği bir şekilde Ece' yi görme dürtüsü vardı.
Bu kez geri dönmeyecekti. Dışarıdaki tahta kapıya hızlıca vurdu. Hiç ses yoktu. Bir kez daha hızlıca vurdu. Yine sessizlikle karşılaştı. Tam bu sırada cebindeki özel telefon çalmaya başladı.
Arayan kişiyi gördüğünde kalbi yerinden çıkacak gibi hissetti Tuğrul. Araf 6 ay sonra onu ilk kez arıyordu. İçindeki hissin bu kadar da kötü olmamasını umdu telefonu açarken.
" Kardeşim" diyerek açtı telefonunu ama karşısında sadece hıçkırık sesleri geliyordu.
" Ece " dedi panikle Tuğrul. " Neler oluyor nerdesin, evde değilsin Ece nerdesin" dedi.
" Şehir Hastanesi'ndeyim" dedi hıçkırıklarının arasına Ece.
" Oğlum hasta Tuğrul, bakamadım ona" derken boğazındaki yumrudan kurtulmaya çalışıyordu Ece.
" Hemen geliyorum" dedi Tuğrul. Arabaya atladığında hemen Gökçe ' yi aradı. Hastahane ile iletişime geçmesini ve kendisi oraya varana kadar bütün bilgileri almasını istedi.
Gökçe telefonu kapattığında baş ucunda Aslan' ın olduğunu gördü. Bunu bilmesi gerekiyor diye düşündü. Abisine iyilik yapıyor gibi değil de Ece' nin tek kalmaması için hiç sesini çıkarmadan onun bütün konuşmaları duymasını sağladı. Pek de hepsini duymasına gerek kalmamıştı zaten Aslan, Alparslan'ın hasta olduğunu duyduğunda nerede olduğunu öğrenir öğrenmez yola çıkmıştı.
" Ece " diyen sese doğru döndü Ece göz yaşlarının arasında. Koşarak Tuğrul' a sarıldığında artık bu tek başına olmadığını hissetti Ece.
" Bir hafta oldu Tuğrul. Bir haftadır iyileşmedi. Elimden gelen her şeyi yaptım ama kaç gündür ateşi de düşmedi" diye ağlamaya devam ederken sanki hala o anların içinde sıkışmış gibiydi.
" İyileşecek ama biliyorsun dimi " dedi Tuğrul. Bunu biliyordu çünkü Gökçe tüm bilgilere ulaşmış ve ateşinin nedenin kanındaki enfeksiyon olduğunu öğrenmişti. Kullanılan antibiyotiklerle hemen iyileşeceğini de öğrenmişti doktorlardan.
" Ben onun annesiyim. Ben yanındaydım ama onu iyileştiremedim". Geçmiş peşlerini hiç bırakmayacaktı.
" Biz iyileşemeyiz Tuğrul. Annesi yanında olan çocuklar hemen iyileşir. Anneleri onlara çorba yapar, ilaç verir, onlarda hemen iyileşir ama biz iyileşmek için bile savaşırız" derken kendi annesinin hasta olduğu zamanlarda hiç yanında olmayışından yana daha çok yanıyordu canı.
" Peki sen çorba yaptın mı Alparslan'a?" diye sordu Tuğrul. Cevabını adı gibi biliyordu.
" Tabi ki yaptım. Tavuk suyuna yaptım, tarhana yaptım, mercimek çorbası bile yaptım. Daha önce yediği tüm yemekleri de yaptım. İlaçlarının dakikalarını bile aksatmadım" dedi.
" O zaman senin düzeltebileceğin bir durum değilmiş demek ki canımın içi" derken ona sarılmıştı. Çok zayıflamıştı. Yüzü çökmüş, göz altlarına kaçak kat çıkılmış gibiydi. Alparslan hastalandığından beri tek damla uyku görmemişti büyük ihtimalle. Bütün bunlar onu tüketmiş olsa gerek Tuğrul ona sarıldığında içinde kalan son dirençte tüketmiş ve oraya yığılıp kalmıştı Ece.
Tuğrul hızlıca onu acile götürürken arkasından gelen koşuşturma ve sesler ekibin de onlara yetiştiğini gösteriyordu. Girişteki sedyeye yatırdığı Ece' nin elini tutarken diğer elini de abisi tutmuştu.
Takılan serumdan sonra göz kapaklarının üstündeki tonlarca yükü kaldırmaya çalışıyordu Ece. Neler olduğunu anımsadığında hızlıca doğruldu. Oğlunu görmesi gerekiyordu. Hemen ayağa kalkmaya çalıştığında başı dönmüş olsa da durmadı. Koşarak oğlunun odasının önüne geldi.
İçeri girmek için adım attığında gördüğü manzara beyninden vurulmuş gibi hissettirmişti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.39k Okunma |
4.41k Oy |
0 Takip |
55 Bölümlü Kitap |