
Sinirlerime hakim olmakta hiç bu kadar zorlandığımı hatırlamıyorum. Eğer, bir insan bir insanı sadece bakışları ile öldürebilecek olsaydı şu anda bu odanın içinde kimsenin aklının alamayacağı bir katliam olurdu.
"Anne" kelimesini duyana kadar herkese gözlerimle ölüm kusmaya devam etmiştim.
Anne kelimesini Alparslan'dan her duyduğumda otomatik olarak çıkan " Anneeem" kelimesi dışında bir şey de söyleyememiştim.
Onu gördüğümde ise, yani onu Aslan' ın kucağında gördüğünden ise aramızdaki dört adımlık mesafeyi kapatarak Alparslan' ı kollarıma aldım.
Ona temas ettiğim ilk saniye ateşinin düştüğünü ve şimdi daha iyi göründüğünü farkettim. İyileşiyordu minik meleğim.
" Size iyi bir fikir olmadığını söylemiştim" dedi Ceyhun. Yatağın başında oturmuş Alparslan' ın kendisine açılan kollarına doğru uzanmıştı.
" Şimdi de onu bu ateşin arasından alıp çıkıyorum" derken oldukça ciddiydi. Sakince onu buradan götürmesini istediğimi anlaması için ona bakmama bile gerek yoktu.
" Daha iyi dedi doktor" dedi Aslan. Başka ne diyeceğini bilememişti. Bu kadar vakit aklından milyonlarca kez ilk karşılaştıklarında neler olabileceğini yada ne söyleyebileceğini düşünmüştü ama gerçekten karşısına çıktığında bastıramadığı özlem duygusu ile Araf' a doğru bir adım attı. Onu durduran şey Araf' ın kolunu kaldırarak aralarına mesafe koymak istediğini belirtmesiydi.
" Sakın bir adım daha atma" derken oldukça ciddiydim.. Gözlerimden akan kırgınlık ve hayal kırıklığı, öfke ile harmanlanmıştı.
" Beni bir kez olsun dinle sevdiceğim" dedi Aslan. Eskiden olsa tek kelimesine eriyecek olan kadın yoktu karşısında. Yüzümdeki maske duvar gibiydi ama Aslan o duvara çarptığında bile duracak gibi görünmüyordu.
" Benden ve oğlumdan uzak dur, bir kez söyleyeceğim eğer tekrar etmek zorunda kalırsam bir Allah'ın kulunun bizi bulamamasını sağlarım" dedim.
Karşısındaki Ece değil Araf' tı.
" Bana hiçmişim gibi bakma" derken bile göz bebekleri titriyordu Aslan' ın. Bana uzanan eli havada kalmıştı.
" Çünkü hiçsin" dedim çok net bir şekilde.
Yıllar öncesinde duyduğum bir cümle geldi aklıma. " Kalbin yok senin" demişti biri. Kim olduğunu bile hatırlamıyordum ama söylediği cümle içime işlemişti. O zamanlarda bunu bende düşünüyordum. Bir kalbim olmadığını o yüzden bu kadar merhametsiz biri olduğumu düşünüyordum ama öyle olmadığımı Aslan hayatıma girdikten sonra öğrenmiştim. Bir kalbim vardı. Şu an paramparça olan bir kalbim vardı. Kırıldığında sivrilen, yaklaşını oldukça keskin bir şekilde karşılayan bir kalbe sahiptim artık.
Söyleyecek başka hiçbir şeyim.yoktu. Arkamı dönerek oğlumun yanına gittim.
Aradan geçen iki günün sonunda hastahaneden çıkmış sığınağa gidiyorduk. Arabanın içi oldukça sessizdi. Alparslan uyumuştu. Bense uzun zaman sonra evime dönmüş olmanın verdiği minik heyecan dışında hala iyi sayılmazdım.
Kollarımda taşıdığım cana canımı verirdim. Uykusunda bile nefes alış verişleri sayarken sessizce evime çıkıyorduk. Elif bizi apartmanın kapısında karşılamıştı. Gözlerinde bizi görmenin verdiği mutluluk ışıltıları vardı. Ece ablasını da, Alparslan' ın ablası olmayı da çok özlemişti belliki. Eve geleceğimizi öğrendiğinde her yeri temizlemişti. eve girdiğimde ona bakarak gülümsedim. Alparslan' ın odasına giderek onu yatağına yatırdım.
Bende Elif'i çok özlemiştim. Herkesi ayrı ayrı çok özlemiştim. Hepsi beni bekliyordu ortak salonda.
" Ben buradayım" dedi Elif. " Uyanırsa yanındayım" .
Sanki tekrar nefes almaya başlamıştım. Benim evim burasıydı. Sığınağa giderken arkamdan gelen ayak sesini duysam da dönüp bakmamıştım. Geldiğime göre artık sık sık onu görmek zorunda kalacaktım.
Merdivenleri çıkarken buraya ilk adım atışımı düşündüm. O gün ile bu gün arasında yaşanan günler ,haftalar, aylara rağmen her seferinde olduğu gibi buraya ilk gelişimmiş gibi heyecanlanıyordum.
Kapı açıldığında her şey bıraktığım gibiydi. O akşam buradan çıkışımın bir kaçış olmadığını buraya her halükarda geri döneceğimi biliyordum. Bu gidişin bu kadar uzun olacağını düşünmemiştim sadece.
Herkes beni kendi düşüncelerimden kaçtı sanarken ben aslında oğlumu bu hengameden kurtarmaya çalışıyordum. Kimsenin haberi yoktu ama Alparslan'ın bakıcısı dışarıya bilgi sızdıran bir köstebekti.
OPERASYON GECESİ
Aslan' ı gördüğüm ilk anda Alparslan'ı bildiğini farketmiş, bunun nasıl olduğunu öğrenmek için bütün gece uğraşmıştım. Bir türlü bağlantıyı bulamadığım zamanda eve dönmüş ve Duygu'nun telefon konuşmasına şahit olmuştum.
" Daha gelmedi" karşıdakini dinliyordu.
" O da uyuyor" tekrar sustu.
" Ama o bebek elimizdeki tek koz emin misin" tekrar sessizlik.
" Tamam iki dakika sonra ölmüş olacak" deyip telefonu kapattı.
Neler olduğu hakkında düşünme fırsatım bile olmamıştı. Mutfaktan çıkarak Alparslan' ın odasına doğru döndü. Onu yakaladığımda nasıl olduğunu bile anlamdan ağzını kapatarak balkona sürükledim.
Güneşin ilk ışıkları yüzüne vururken artık öldüğünü kabul etmişti. Benimse öğrenmem gereken şeyler vardı.
" Cami duvarına işeyen kim" dedim.
Hiç inkar etmedi. " Kim olduklarını bilmiyorum. Bana bunu yap derler bende yapıp paramı alırım"
Bunu burada yapamazdım. Ben bu evde, Alparslan'ın olduğu evde, Araf olamazdım.
" Şimdi aşağıya iniyorsun, kendi bloğuna gidip çatıya çıkıyorsun. Ayağın kayıyor ve ölüyorsun. Sakat bile kalmayacaksın yoksa seni, senin elinin değdiği herkesi Araf' la tanıştırırım" demiştim.
Onu izlemiştim. Karşı bloğun çatısına çıkmış ve kendisini boşluğa bırakmıştı.
O andan sonrası ışık hızı ile gelişmişti. Alparslan' ı burada tutamazdım. Önce mutfağa giderek yukarı raftan falçatayı alıp kolumun iç kısmını kesmiş takip cihazını çıkarmıştım. Sonra bilgisayarımı alarak hızlıca Alparslan' ın takip şifresini değiştirdim. Eşyalarımı hazırlayıp Alparslan' ı kucağıma alarak arabaya koşmuştum.
GÜNÜMÜZ
Herkese tek tek sarılmıştım. Onları bu kadar özlediğimi hep hissetmiştim ama görünce daha bir iyi gelmişti. Hastanede hepsini görmüş olsam da çok fazla vakit geçirmek için vaktimiz olmamıştı. Bizi görüp merkeze dönmüşlerdi. Benimle Ceyhun ve Alp kalmıştı.
" Hoş geldin" dedi Melek. " Umarım tatil iyi geçmiştir" diye ekledi.
" Özledik" dedi Eylül sarılırken.
Hepsine sarılırken Gökçe en köşeye geçmişti. Bana bakarken bile gözleri doluydu. Abisinin yaptığından sorumlu olmamasına rağmen üzgündü. Onu kendime çekerek çok sıkı sarıldım. Herkesle hasret giderirken Tuğrul' un kıvranıdığını farkettim.
" De Tuğrul de. Ne gibi bir bela ile uğraşacağım"
Yaramazlık yaparken yakalanan çocuklar gibi bakıyordu şu an bana. Gülümsememi tutamadım.
" Kızmak yok ama " diye ağzının içine içine konuşuyordu. Eğer böyle söylüyorsa mutlaka kızacaktım ama bugün değil diye düşündüm kendi kendime.
" Birazdan senin görüşmem gereken bir misafir gelecek. Ben aslında seni köye o yüzden gelmiştim. Yani tabi ki seni özlediğim için de geldim ama bu başka" diye tek seferde hızlı hızlı konuştu.
Henüz cümlesini tamamlayamadan kapı açılmıştı. Hepimiz döndüğümüzde gelen kişinin gözleri birini arıyor gibiydi.
Beni aradığını anlamak için düşünmeye bile gerek yoktu.
" Benjamin" dedim ona doğru yürürken. Yüzümdeki sinsi sırıtış ile onun da dudakları kıvrıldı.
" Sen. . . Yani ben. . . Şey . . ." derken tüm zamirleri kullanacak diye düşündüm.
Kendini biraz toparladıktan sonra elini yanındaki kişiye uzattı. Dosya eline ulaştığında gözlerini benden çekerek orada yazanları okumaya başladı.
" Merhaba. Birlikte çalışmamız gereken bir dosya daha varmış" dediğinde etrafımdaki kahkahaları duymak hiç de zor değildi.
" Neler oluyor?" diye sordu Melek. Muhatabı gülmekten yerlere uzanmak üzere olan Selim'di.
" Bu Benjamin. İngilizlerin bir numaralı adamı" anlatırken aralarda kahkahaları da eksik olmuyordu.
" Dünyayı yönetiyorum diye gezen adam Araf' ı görünce mala bağlıyor, konuşamıyor" derken hala gülüyordu.
" Söylemesi gerekenlerin kağıda yazıyor oradan okuyor sizin de gördüğünüz gibi ". Selahattin bunu söylerken bir yandan da gülerek dizlerini dövüyordu.
Konuşulanları duyan Aslan' ın gerginliği tüm odayı kaplıyordu. Gülüşmeler kesildiğinde bile Benjamin'in bakışları Araf' tan kopmamıştı.
Araf göz kontağını kestiğinde ancak kendine gelebilmişti Benjamin. Yanındakine döndüğünde bariton bir ses tonuyla yapması gerekenleri söyledi. Kızların hepsi ona şaşkınlıkla bakıyordu. Biraz önce tam bir şapşal aşık gibi olan adam konu iş ve Araf dışında bir şey olduğunda kaplan kesiliyordu.
" Ama çok karizmatik" dedi Eylül. Selahattin, bunu duyduğunda birden kesilen gülüşü ile çok şeyi ele veriyordu ama anlamak bile bazen işe yaramıyordu.
Hâlâ açılamamıştı demek ki Eylül'e.
Uğultular azaldığında Benjamin' e dönerek " Dosya' yı bırak, ben baktığımda sana dönerim" dedim.
Uzun uzun bana baktıktan sonra başını önüne eğerek konuştu" Zaten çok güzeldin ama annelik ayrı yakışmış".
Şimdi şaşırma sırası bendeydi.Gülümseyerek tekrar bana bakmaya başladı.
" Gülümserken dudağının kenarı hafif bi aşağı bükülmeseydi sana inanabilirdim" dedim.
" Üzüntümü mazur gör, DNA' sının yarısı benim olsun isterdim" derken cümlenin sonunu getirememişti.
Yediği yumruk tam olarak dudağını patlamıştı. Yerde yatarken Aslan' a baktı.
" Seni öldürürüm lan. Duydun mu ne beni it" konuşmaları daha çok kükreme gibi çıkıyordu.
" Merakımı giderdiğin için teşekkür ederim" dedi.
Üç kişi Aslan' ı tutmaya devam ederken adım adım geri giderek kapıdan çıktı.
Aslan bana bakıyordu. Yüzü artık kırmızının her tonunu barındırıyordu. Bana söyleyemediği her şeyi haykırıyordu gözleri.
Parçalanan yüreğimin sesini susturalı epey olmuştu. Gözlerimi ondan koparıp arkama döndüğümde ise bu güne kadar kırıldığını zannettiğim kalbimin kocaman bir şangırtı ile tüm dünyanın dört bir yanına dağıldığını hissettim.
O gün operasyondanda Aslan' ı öpen kadın, şimdi tam karşımdaydı. Elleri ise tüm annelerin doğal iç güdüsü olan şekilde kocaman olan karnına sarılmıştı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.39k Okunma |
4.41k Oy |
0 Takip |
55 Bölümlü Kitap |