18. Bölüm

15. Takip (Part-2)

Gökçe Sultan
gokce_sultann

 

Merhabalar!

Hikaye hakkında görüşleriniz benim için çok önemli.

Lütfen oy vermeyi ve özellikle bölüm hakkında düşüncelerinizi yazmayı unutmayınız.

İyi Okumalar Dilerim!

 

***

 

Eskiden buraya çok gelirdim. Daha küçükken annemin de katıldığı cemiyet toplantılarına yaşımın küçük olmasından kaynaklı mecburi katılım gösterirdim. Hazen öyle değildi. Evlendikten sonra her hafta büyük bir coşkuyla bu toplantılara katılırdı.

İçeride ne hakkında konuştuklarına dair hiçbir zaman fikir edinmemiştim çünkü asla merak etmemiştim.

Arabadan inip etrafıma bakındım. Toplantının tam olarak nerede yapıldığını gösteren bir duyuru panosuna denk geldiğimde zaferle kafenin özel konuk bölümüne doğru yöneldim.

Karşımda duran güvenlik kafasıyla selam verip kapıyı açtığında içeriye girdim. İçerideki gürültü kesildi, herkesin gözü benim üzerimdeydi. Şaşkınlıkla bana bakan yüzleri inceledim. Çilay Zümrüt çekinerek oturduğu yerden bana karşı sırtını döndüğünde gülümsememe engel olamamıştım.

Cemiyet başkanı gülümseyerek yanıma yanaştı. “Neva kızım, seni burada görmek ne hoş bir sürpriz.”

Derya Hanım annemin çok eski arkadaşıydı. Çocukluğumdan beri beni tanırdı. Küçükken toplantılarından sıkıldığımı fark ettiği günden beri yanında hep benim için oyuncak ya da boyama seti getirirdi. Bu yüzden onların ne hakkında konuştuklarını hiçbir zaman dinlemek zorunda kalmamıştım.

“Derya Hanım, uzun zaman oldu.”

“Evet, canım benim. Bize katılmak istemez misin?”

“Aslında ben yolu karıştırmış olmalıyım. Burada toplantı yapıldığını fark etmemiştim.” Düşünüyormuş gibi yapmak için sahte bir duraksamayla birkaç saniye bekledim. “Yine de davetinizi kabul etmemek çok büyük kabalık olur.”

Sıcakkanlılıkla koluma girdi. “Hadi gel, seni bizimkilerle tanıştırayım.”

Toplantının yapıldığı masaya geldiğimizde bana yanındaki sandalyeyi işaret etti. Herkes şaşkınlıkla birbirine bakarken Derya Hanım, “Dersim ailesinden Neva Dersim. Onu tanımayan yok değil mi?” diyip beni kadınlara tanıttı.

Bakışlarımı Çilay Zümrüt’e çevirdim. Gülümseyerek, “Hemen hemen tanışıyoruz ama birbirimizi daha yakından tanımamızda sakınca yok,” dedim ve göz kırptım.

Çilay Zümrüt önce ne yapacağını şaşırarak elindeki bardağı devirdi ardından ayağa kalkarak herkesten özür dileyerek izin istedi. Bu fırsatı başka zaman yakalayamayacağımı biliyordum.

“Bekle, sana yardım edeyim.”

Onunla birlikte ayağa kalktığımda herkesin ağzı açıkta kalmıştı. Çilay, “Hayır, teşekkür ederim,” dese de durmadım ve yanına gittim.

“Seninle geliyorum.” Sesim yumuşak, bakışlarım tehditkardı. O da bunu görebiliyordu.

Adımlarımızı lavaboya doğru yöneltmişken Çilay’ın suratındaki gülümsemeye baktım. Bakışlarımı onun baktığı yere çevirdim.

“Anneciğim neden bu kadar geç kaldın?”

Melahat Sonkoç beni gördüğünde şaşkınlığını gizleyememişti. “Burada ne işin var?”

“Bu tatsız bir karşılama olmadı mı sizce de?”

Melahat Sonkoç, cemiyet üyelerinden güç almak istercesine bizi es geçip sandalyesine yerleşti. “Bu kızın burada ne işi var?”

“Benden mi bahsettiniz Melahat Hanım?”

Omuzlarının üzerinden bana baktı. “Evet, senden bahsediyorum… O gün yaşananlardan sonra nasıl dışarıya çıkmaya yüzün oluyor anlamıyorum.”

“Sen oğlunun yaptıklarından sonra metresini kızın yerine koyup cemiyetlere kadar sokarken nasıl yüzün oluyorsa benim de öyle yüzüm oluyor!”

“Ay terbiyesiz!” Melahat Sonkoç ayağa kalktı.

Sakinliğimi koruyup yerime oturdum. Çilay konuşmayı biraz daha bekleyebilirdi nasıl olsa. “Lütfen terbiyenizi koruyun. Burası sizin kenar mahallenizdeki kavgalara benzemez.”

“Ben buradayım ve buralıyım!” Gururla söylemişti bunu.

“Sizi buraya getirmeden önce nereden gelip aldığımız dün gibi aklımda ama.”

Tanıdık gelen sesle kafamı çevirdim. “Hala…”

Bende dahil herkes şaşkınlık ve heyecanla bakakalmıştık. Bir tek gerilen Melahat Hanımdı. Çilay ise ne olduğunu anlamamıştı bile.

Ayağa kalkıp ona doğru yürüdüm. Kollarını iki yana açtı. Ağlamamı bastırarak ona sıkıca sarıldım. “Hala,” diyebildim sadece. Sesim titremişti ama umurumda değildi.

“Seni yalnız bıraktığım için çok özür dilerim. Bu kadar geç geldiğim için.” Kulaklarımdaki fısıltıyla söylenmişler sözler omuzlarımdaki yükü azaltmıştı. Birbirimizden ayrıldığımızda ona kendi yerimi işaret ettim. Oturmadan önce herkese selam verdi ve Derya Hanım’ın ellerini tuttu. “Uzun zaman oldu. Tekrar görüşebildiğimize çok sevindim.”

“Bende öyle Leyla. Bende çok sevindim.”

Leyla Halam kafasını Melahat Hanım’a çevirdiğinde çok sinirli görünüyordu. “Başın sağ olsun Melahat.”

Melahat Hanım ağzını açacakken, “Evladının iç kuruna sahip çıkamadın bak başına neler geldi. Peki benim biricik kızımın akıbeti ne olacak? Bari onu korusaydın ya… Sahi konu sen olunca beklentiyi yükseltmemek gerekir. Bunu hep söyledim hala arkasındayım. Ama en azından kızımın yerini doldurmana gerek yoktu.”

“Öyle bir şey olmadı,” diyebildi sadece.

“Olmuş, olmuş. Sana mı inanacağım gözlerime mi? Hazen benim biricik yeğenim, kızım. Aynı şekilde Neva da öyle. Neden yerini doldurmaya çalıştın Melahat?”

“Ben öyle bir şey yapmadım!” Öfkeyle parlayan gözlerini üzerimde hissedip bana baktı. “Hemen Leylayı çağırmışsın. Aferin sana! Sonunda gelebildi. Çok merak ediyorum,” dediğinde masadaki hanımlardan biri Melahat Hanım’ı sakinleştirmeye çalıştı. Melahat Hanım elinin tersiyle kadını ittiğinde Derya Hanım araya girmeye çalıştı. “Melahat Hanım lütfen sakin olalım. Böylece sorunu çözüme kavuşturmak daha kolay olur.”

“Sen kes sesini kevaşe!”

Masadaki herkes nefesini tuttu. Leyla Halam kahkaha atarak, “Hanımefendiliğini bu kadar çabuk elden bırakmana inanamıyorum ama yaptığın saygısızlığa şaşırmadım. Söyledim sana, seni ve oğlunu o yerden çekip biz aldık. İlk darbede buraya uyumlu olmadığını belli ettin.”

“Sen onu bunu boş ver. Bana biricik yeğenin yerini doldurduğum için laf sokuyorsun ama asıl onca zaman boyunca sen nereydin!”

“Bu sizi hiç alakadar etmez ama ben bir şey merak ediyorum. Neden Hazenin yerini doldurdunuz. Evet, o şu an burada yok ama bir daha gelmeyeceğine neden bu kadar eminsiniz?”

Kaşlarımı çattım. Bunu nasıl atlamış olabilirdim!

Melahat Hanım ağzını açtı ama bir şey söyleyemedi.

Leyla Halam ayağa kalktı. “Biraz düşünün. Er ya da geç bunun cevabını senden ve yanındaki kızdan alacağım…”

Bakışlarımı Çilay’a çevirdim. Hala olup bitenleri anlamaya çalışıyor gibi bir hali vardı. Onunla konuşmam gerekiyordu ama şu an burada yapamazdım.

Leyla Halam, masanın etrafına dizilmiş hanımların gözlerinin içine tek tek bakıp içten bir gülümsemeyle, “Bugün yaşananlardan ötürü affınıza sığınıyorum. Başka bir zamanda görüşmek üzere,” diyerek kapıya doğru yöneldi.

Derya Hanım onu durdurmaya çalışmadı bile. Sadece, “Toplantıyı başka zamana erteleyelim,” dedi ve ayaklandı. Ben halamı takip ederken hala gözüm kaçırdığım fırsattaydı. Seninle başka zaman görüşeceğim Çilay.

Kapıdan çıktığımızda halam aceleyle, “Şoför bekliyor gidelim,” dedi ve arabadaki diğer çalışanını işaret etti. “Arabanın anahtarını ver. Arabanı getirsin.”

Hiçbir şey demeden anahtarı verdim ve bize arabanın kapısını açan şoförü selamlayıp arka koltuğa halamın yanına oturdum. Kapı kapandığında tehditkar bakışları üzerimdeydi. “Neden oraya gittin?”

“Ben hep gidiyorum oraya,” diyerek yalan savurdum hemen.

“Burada değildim belki ama gözüm kulağım hep buradaydı Neva. O yüzden bana hiçbir şey için ufak beyaz yalan bile söylemeye kalkma. Eve vardığımızda her şeyi tek tek bana anlatacaksın.”

Eve varmadan önce, tüm yol boyunca kafamda senaryolaştırdığım yalanları ezberlemeye çalışmıştım. Arabanın kapısı açıldığında ise hepsi bir anda aklımdan çıkıvermişti. Leyla Halam şoförüne valizlerini getirmesini söylerken bende anahtarı çevirip kapıyı açtım. Eve geldiğimi anlayan Mia ve Oscar heyecan ve özlemle üzerime atladıklarında bende onları kucakladım.

Leyla Halam memnuniyetsizliğini fazlasıyla belli ederek beni ikaz etti. “Köpekleri dışarı salacaksan bana gelmemelerini söyler misin?”

“Tabi ki söylerim. Eminim ki bunu anlayışla karşılayacaklardır.” Arkam dönük olduğu için yüzümdeki gülümsemenin farkında değildi ama onunla dalga geçtiğimi anlayarak homurdandı. “Tamam, ben onları arka kapıdan dışarı çıkartacağım. Sen gelebilirsin.”

Arkamdan kapıyı açık bırakıp Mia ve Oscar’ı arka bahçenin kapısına yönlendirdim. Kapıyı açar açmaz dışarıya koştuklarında bende tekrardan Leyla Halamın yanına gittim.

“Bir kahveye ihtiyacım var.”

“Sen rahatça dinlen. Ben hemen yapıp geliyorum,” diyerek mutfağa girdim. Kahve fincanlarını çıkartıp cezveye kahveleri koyduktan sonra makinenin tuşuna bastım. Ardından daha kabanımı bile çıkarmadığımı fark edip üzerimdekileri çıkartıp bar sandalyesinin üzerine fırlattım. Suları doldurmaktan son anda vazgeçmeme sebep olan telefonumun çağrı sesine yönelip elimi kabanımın içine attım. Ekranda görünen isme bakıp şaşırsam da neşeyle telefonu açtım. “Beyefendi siz beni arar mıydınız?”

“Acil bir konu var,” dedi telefonun diğer ucundaki ses.

“Tabi ki de acil bir konu olacaktı yoksa neden arayasın ki?” Gözlerimi devirdim.

“Gözlerini devirme.”

“Yapmadım öyle bir şey.”

Tartışmaya girmek yerine hemen konuya girmeyi seçmişti. “Birazdan sana geliyorum.”

“Bunu söylemek için mi aradın?”

Cidden önemli bir konu olmalıydı…

“Teyzen benimle birlikte.”

Söylediği şeyi duyduğumda gözlerim fal taşı gibi açıldı. Dudaklarımı araladım ama ne diyeceğimi bilemedim.

“Aranızdaki mevzuları az çok anlattı. Gelmesini istemeyeceğini söyledi ama,” diyip duraksadı. Telefonun diğer ucunda bir kağıt destesinin masaya vurulma sesini duydum. “Bu dosyaları sağ üst rafa koy,” derken anahtar sesini işittim. “Kilitleyip anahtarı bana geri ver.”

“Konuşmanızı bölmek istemem ama konuya geri döner misin Kenan Emir?” Ciddi ses tonumu tınlamayarak yanındaki kadına komut vermeye devam etti.

“Kenan Emir!”

“Tamam sakin ol… İşlerimi hızlıca halledip teyzenle birlikte geleceğiz.”

“Olmaz,” diyebildim sadece.

“Neden olmasın? Senin yanında olmak istiyor ve ayrıca,” derken onun sözünü kestim.

“Leyla Halam yurtdışından geldi. İkisi birbirlerine tahammül edemezler.”

“Senin için etmek zorundalar. Birazcık destek almanın kimseye zararı olmaz. Ablanın yokluğunda seni gördüm. Tek başına aklını yitireceksin.”

“Doğru ama aslında sen biraz bana destek olsaydın ve beni her defasında bu cinayet dosyasından uzaklaştırmaya çalışmasaydın bu kadar yalnız hissetmeyebilirdim…”

Karşı taraftan bir cevap bekledim ama bu kadar açık sözlü olmamı ben bile beklemezken onun şaşkınlığını düşünemiyordum bile. “Gördün mü? Verebilecek bir cevabın bile yok… Teyzemi getir, didinip dursunlar burada. Hem sende bana yardımcı olduğunu düşünerek vicdanını rahatlatmış olursun.”

Telefonu kapattığımda sandalyeye oturup kafamı masaya koydum. Ellerimle kafamı örtüp bir süre sessizliğe gömüldüm. Ayak sesleri mutfağa yaklaştığında Leyla Halamın geldiğini anlayıp kafamı kaldırdım. Ona doğru döndüm. “Kusura bakma kahveler hazır. Şimdi getiriyorum.”

Ayağa kalkmama müsaade etmeden kahveye yöneldi. “Ben hallederim. Senin canını sıkan şey nedir sen bana onu anlat bakalım.”

Dudaklarımı birbirine bastırdım. “Leyla Hala…”

“Efendim güzel kızım. Umarım ansızın gelişim canını bu kadar da çok sıkmamıştır.”

“Hayır, sana bir şey söylemem gerekiyor ama biraz sinirleneceksin.”

Kahve fincanlarını alıp masaya koydu ve karşıma oturdu. Merhametle dolu gülüşünü gördüm. “Sorun değil, hadi anlat.” Kahvesinden bir yudum aldı.

“Kenan Emir aradı.”

“Dedektif çocuk.”

“Evet, o.”

“Ne dedi? Kötü bir haber mi?”

“Yani,” dedim dişlerimi sıkarak. “Teyzem gelmiş. Onunla görüşmek istemeyeceğimi düşünerek Kenan Emirden yardım istemiş. Birkaç saate burada olurlar.”

“İnanamıyorum.” Şaşkınlıkla duyduklarını sindirmeye çalıştı. Sakinliğini korumaya çalışıyordu. “Yani sorun değil. Sonuçta buraya senin için ayrıca Hazen için geliyor. Yeğenlerini merak etmesi normal. Ona haksızlık etmek istemiyorum ama yine de ondan hiç haz etmiyorum.”

Bu kadar sakin ve anlayışlı olmasını beklememiştim. Annem ve babam aileleriyle ilk tanıştıklarında Leyla Halamın ve teyzemin çok yakın arkadaş olduklarını duymuştum. Annem ve babamın yılların getirdiği kavga ve tartışmaların sonucunda teyzem ve halamın aralarının açıldığını ve artık görüşmediklerini de biliyordum. Tam anlamıyla aralarında ne geçmişti emin değildim. Zaten uzun zamandır onları yan yana görmemiştim bile.

Kahvemden bir yudum aldıktan sonra kapının zilinin çalmasıyla ayağa kalktım. Kapıya doğru yöneldiğimde arkadaki silüetten kim olduğunu hemen anlamıştım. “Geliyorum.”

Kapıyı açtığımda karşımda Serra kocaman gülümsemesiyle bana bakıyordu. “Sürpriz! Biz geldik.”

“Biz?” diye sordum.

“Aşk olsun, ben tabi ki!”

Serra’nın arkasındaki adama baktım. Deniz elinde poşetlerle bana doğru yürüyordu. “Seni uzun zamandır göremeyince bir kontrole geldik.”

Serra gözlerini büyüttü. “Ne kontrolü canım saçmalama. Özlediğimizden geldik. Öyle değil mi aşkım?”

Deniz pot kırdığı için yüzü düşmüştü. “Evet, aşkım.”

İkisine de gülümseyerek, “İçeriye girin,” dedim ve yanımdan geçerlerken fısıltıyla, “Halam içeride,” diye ikaz ettim. Serra bunun ne anlama geldiğini anlamayarak hızlı adımlarla mutfağa girse de Deniz gerilerek bana baktı. “Şaka yapıyorum de.”

“Daha da kötüsü var,” derken kapıyı kapattım. “Teyzemde geliyor. Kenan Emir onu getirecek.”

“Sen şaka yapıyorsun!”

“Şşşt… Sussana!”

Serra mutfaktan seslenerek, “Hadi gelsenize!” diye bağırdı. Geliyoruz, diyerek mutfağa girdiğimizde Deniz elindeki poşetleri kenara bırakıp Leyla Halama sarılmaya gitti.

Üçü birlikte konuşmaya daldıklarında omzumdaki gerginliği atmaya çalışıyordum. Serra’nın Kötü görünüyorsun, demesiyle hepsi birden bana baktı.

“Hayır, gayet iyiyim,” diyerek onları yalanladım. Yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim. Kötü görünmek istemiyordum. Gerçekten de güçlü durmak istiyordum. “Size de kahve yapayım,” dediğimde itiraz etmediler. Ben kahveyi yaparken çoktan odaklarını başka konuya vermişlerdi.

Kahveleri yapıp masaya koyduğumda Halam tüm ciddiyetiyle bana baktı. “Serra yeni bir ev arıyormuş, duydun mu?”

“Evet, sizi dinledim.”

“Bence senin de yeni bir ev arayışına girmen gerekiyor.”

Gülümsedim ama yüzündeki ciddiyetten anlaşıldığı kadarıyla söylediği şey bir şaka değildi. “Neden taşınayım ki?”

“Haberleri gördüm.” Sesi çok netti. Ne ima ettiğini hemen anlamıştım ve anlamamazlıktan gelme gibi bir şansım yoktu.

Deniz’in yüzündeki gerginliği görüp kahkaha atmamaya çalıştım. “Evet, haberlere çıktım. Herkes bir gün 15 dakikalık bile olsa şöhreti yakalayacak derlerdi inanmazdım. Gerçekten de varmış öyle bir şey.”

“Bende istiyorum!” diye bağırdı Serra. “Kesinlikle 15 dakika yetmez ama zaten beni 15 dakika gören daha da görmek isteyecektir. Eminim yani!”

Kahkaha atıp Serra’ya baktım. “Kesinlikle.”

“Tanımadığın insanlar bir anda bahçene doluşuyor. Bu site eskiden böyle değildi. Kimin içeri girip çıktığını kontrol etmiyorlar bile!” Leyla Halam sinirlendiğinde kükrerdi. Bu benim için alışıldık olandı ama Serra, Leyla Halamın sesiyle ürküp suratını düşürdü.

“Hayır, güvenlikle alakalı hiçbir sıkıntımız yok.” Yalan söylemiştim, o da bunun farkındaydı.

Konunun daha da üzerine varmak istemişti ama kapı zilini duymasıyla ayağa kalktı. “Sanırım geldiler.” Yüzündeki gerginliği yumuşatmaya çalışmıştı ama başarılı olmamıştı.

Serra, “Kim geldi?” diye sorduğunda onu es geçip mutfaktan çıktım. Kapının önündeki silüetleri görünce anlamıştım. O gelmişti…

Kapıyı açtığımda elinde valizlerle duran kadına baktım. Sarı saçları, kahve gözleriyle bana Hazen’i anımsatıyordu. Hazen gerçekten de teyzeme çok benziyordu. İlk başta onu incelerken kapıda beklettiğimi fark edememiştim ama sonra birkaç adım gerileyip içeri geçmelerini izin verdim.

“Hoş geldin teyze,” diyebildim sadece. Onunla uzun zamandır konuşmuyordum ve ne diyeceğimi bilememiştim.

“Hoş buldum Neva.”

Kenan Emir elindeki valizi kapının kenarına koyup ardından kapıyı kapattı. Mutfağa doğru ilerlediğimizde masanın köşesinde hazır halde duran Halamı gördüm. Gözlerini teyzemden alamamıştı. Ona kırgın bakıyordu. Birkaç adım atıp elini uzattı. “Hoş geldin Meltem.”

“Sende hoş geldin Leyla.”

İkisi de burnundan kıl aldırmıyordu. Halamın bakışlarındaki hüzün gitmiş yerini daha memnuniyetsiz bir ifade almıştı. Aralarındaki sessiz bakışmaların sonucunda bir gerginlik yaşamamak adına araya girdim. “Salona geçelim mi? Eminim ki hepiniz açsınızdır. Deniz yemek getirmiş. Hazır olunca sizi çağırırım.”

Herkes salona geçtiğinde mutfakta yalnız kalmıştım. Masayı kurarken sessizliği içime çekmeye çalıştım çünkü bu sessizliği bir süreliğine muhtaç kalacağımı hissediyordum. Koridordan gelen adım sesleriyle kafamı kaldırdım. Kenan Emir’in gri gözleriyle gözlerim buluştuğunda hiç ses etmedim. Masada eksik var mı diye kontrol edip tekrardan tezgaha döndüm.

“Anlaşılan benimle konuşmuyorsun.”

“Hayır, konuşuyorum.”

Bana doğru yanaşıp dirseğimden tutup yavaşça kendine çevirdi. “Bana kızgın mısın?”

Kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım. “Sana kızgın olmamı gerektirecek bir şey yaptın mı?”

“Hayır,” dedi kaşlarını çatarak. Elini kirli sakalında gezdirdi. “Bir şey yaptığımı mı düşünüyorsun?”

“Hayır, Kenan Emir.” Bıkkınlıkla iç çektim. Gözlerimi devirip tuttu dirseğimi kendime çektim. “İzin verirsen masadaki eksikleri tamamlamak istiyorum.”

“Sana yardım edebilirim.”

“Neden? Yeterince vicdanını rahatlatacak kadar yardım etmedin diye mi?”

“Neva,” dedi yumuşak ses tonuyla. “Bu konuyu fazla uzatıyorsun.”

“Sıkıldım, Emir. Cidden yoruldum. Bu yüzden lütfen ben masayı hazırlayana kadar içeride otur.”

“Neden böyle davranıyorsun?” Parmaklarıyla, yüzümün üzerine düşen bir tutam saçı alıp kulağımın arkasına sıkıştırdı.

Geri çekilip kaşlarımı çatarak ona baktım. İçeridekilerin duymaması için fısıltıyla, “Ablamı bulmamda yardımcı olmuyorsun bana. Bilgileri benden sürekli saklıyorsun… Üstelik Çilay,” diye bağırdığımda Serra mutfağa adımını attı.

“Dur, lütfen… Bugün Çilayla yaşananları bende duymak istiyorum!”

Serra’nın söylediği şeyle birlikte onu gözlerimle uyarmam bir olmuştu ama artık iş işten geçmişti. Kenan Emir önce Serra’ya sonrada bana öfkeyle baktıktan sonra evin her küçük köşesinde bile duyulabilecek şekilde bağırdı.

“Bana sakın Çilay Zümrütle konuşmaya gittiğini söyleme!”

.

.

.

26.01.2025 23:01

Bölüm : 26.01.2025 23:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...