“Geçmişin kırık kalıntılarında gizlenen hakikat, zamanın tozları arasında sabırla bekler, ta ki bir gün tekrardan konuşulana kadar…”
Kimse farkında değildi ama bir kaybım vardı. Kimse beni görmüyordu. Kimse gerçekten de onun gittiğinin farkında değildi. Kimse onun yokluğunun farkında bile değildi. Niçin savaştığımın farkında değillerdi. Kaybımın acısını yaşayamıyordum bile. O kaçırılmıştı, beni terk etmiş olamazdı… Bir umuda bağlanmıştım ve inancımı korumaya çalışıyordum. Onun benden gitmediğini, onun benden çalındığını biliyordum. Hazen kaçıp gitmiş olamazdı. Beni terk etmiş olamazdı. Ben sadece inandıklarım uğruna savaşıyordum. Pes etmemek için her gün çaba sarf ediyordum. Elimden geleni yapmam gerekiyordu. Geride bıraktıklarının onun için savaş verdiğini bilmesine ihtiyacım vardı. “Onu yüz üstü bırakmak istemedim.” Onu yüz üstü bırakmayacaktım.
Kenan Emir kollarını birbirine bağlamış öfkeyle gri gözlerini bana parlatmıştı. Bakışlarımı ondan çevirip mutfağa endişeyle giren iki kadını gördüm. Neler olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Arkalarında Deniz belirdiğinde hemen ne olduğunu anlamış ve yanımıza gelmişti. “Sakince bu konuyu konuşup çözüme kavuşturabiliriz.”
“Sende mi biliyordun yani?” Kenan Emir sorusuyla birlikte bir iki adım Deniz’e doğru adım atınca kolundan tutup onu durdurdum. Denizle arasına mesafe koyması için önüne geçtim. “Onların bir suçu yok.” Ne dediğimi idrak edince kafamı iki yana salladım. “Kimsenin suçu yok. Bu yaptığım şey benim sorumluluğum altında ve yanlış bir şey yaptığımı düşünmüyorum.”
“Neva, sen ne yaptığının farkında değilsin o zaman!” Kenan Emir’in bağırışı kulağımı sağır edecek gibiydi.
“Ne yapmamı bekliyordun? Seni aradım. Onun hakkında beni bilgilendirmeni istedim. Her zamanki gibi beni uzak tutmayı tercih ettin!”
“Evet, öyle yaptım! Yapmaya da devam edeceğim. Bunu çok iyi biliyorsun!”
“Biliyorum,” diye bağırdım. Çenemin titremesine, göz yaşlarımın akmasına engel olamamıştım. Elimin tersiyle göz yaşlarımı silmeye çalışsam da kendimi durduramıyordum. Ağlamamak için çaba sarf ederken bir yandan da kendimi açıklama çalışıyordum. “İşte bu yüzden tek başıma bir şeyleri halletmem gerekiyor. Sen bunu asla anlamayacaksın. Ben ablamı kaybettim! Ciddi anlamda bunun ne anlama geldiğini bilen var mı?” Sırtımın dönük olduğu insanların gözlerinin içine baktım. Hepsinin yüzü ağlamaklıydı. Kaşlarımı çatıp Kenan Emir’e dönüp gözlerinin içine baktım. “Neyi sorguluyorsun bilmiyorum… Artık sana bu hakkı nasıl tanıdıysam,” diyerek hayretler içinde tekrardan etrafıma bakışlar attım. Suratımda sinirden bir gülümseme oluştu. “Siz ne yaşadığım hakkımda bir fikre sahip misiniz cidden?”
“Canım benim…” Halamın bana doğru adım attığını görünce elimi havaya kaldırıp onu durdurdum.
“Ben böyle biri değildim… İki hafta boyunca o kızı takip etmek zorunda kaldım. Rüyalarımda beni asla rahat bırakmadı. Benimle oyunlar oynadı. Onun ne sakladığını bilmem gerekiyordu. Ona sormam gerekiyordu. Her şeyi. Tüm bunların neden yaşandığını…”
“Ben bunun üzerinde çalışıyorum zaten,” diyen Kenan Emir’in göğsünü tüm gücümü kullanarak ellerimle ittiğimde birkaç adım sendeleyip sırtını mutfak tezgahına vurdu.
“Sen sus artık! Sana diyorum ki o kız beni rüyalarımda bile rahatsız ediyor. Sen bana ne diyorsun? Kız sana laf soktu, ağrına gitti ve şimdi onu takıntı yaptın!”
“Dedin Kenan Emir!” Bağırmaktan sesim çatallaşmıştı. “Sence benim hayatımda küçük bir laf kavgasından daha önemli konular yok mu? Ben o kızı bu yüzden mi takıntı yaptım sence!”
“Neva, biraz dışarı çıkalım.” Kolumdan beni kendine çekmeye çalışan Deniz’i iteledim.
“Ben sizinle hiçbir yere gelmiyorum! Burada kalacağım.”
Serra korkarak bana yanaştı. “Her şey düzelecek. Hiç merak etme. Her şey eskisi gibi olacak.”
“Yeter,” diyerek haykırdığımda Serra’nın gözleri fal taşı gibi açıldı. Tekrardan Kenan Emir’e bakıp sinirden güldüm. “Sence de öyle mi?”
“Ne öyle mi?” diye sordu Kenan Emir. Benim aksime sakindi ve sanki karşısında delirmiyormuşum gibi gündelik bir sohbetin içinde bana soru sorar gibiydi.
“Yalancısın! Bana yalan söylüyorsun, her zamanki gibi!” Ellerimi açıp avuç içleriyle göğsüne birkaç kez vurdum. Hiçbir tepki vermeyip beni izledi. “Hiçbir şey düzelmeyecek. Artık geri dönemem,” diyip göz yaşlarımı sildim. “Geriye dönmem imkansız. Benden başka onu kurtaracak kimse yok.” Son cümlemi söylerken bilerek gözlerinin içine bakmıştım. Bu söylediğimi aklına kazımasını istiyordum. İki adım öne atıldım. Kafamı kaldırıp ona baktım. Gözlerimi, gözlerinden ayırmadım. “Kimse gerçekten de benimle bu savaşın içinde değil.”
“Ben sadece seni korumaya çalışıyorum.”
“Sen sadece beni kurtlar sofrasına yem ediyorsun! Beni gelecek tehlikelerden korumak için saf dışı bırakırken beni ne kadar güçsüz bıraktığının farkında bile değildin. Bu yüzden gittim ve gördüm. Konuşamadım, konuşmaya fırsatım olmadı ama bu bir sonraki şansımı kullanmayacağım anlamına gelmiyor,” diyip işaret parmağımı havaya kaldırdım. “Ve sen bir daha asla bana ne yapıp ne yapmayacağımı söylemeye kalkışamayacaksın. Sadece eski bir dost ve tuttuğum dedektifsin. Bu saatten sonra beni korumaya çalışma. Zaten eski bir dosta göre fazla korumacısın.”
“Sadece eski bir dostum senin için yani?”
Onca söylediğim şeyin içinden cımbızla sadece bunu almış olması duraksamama sebep olmuştu. Derin bir nefes alıp göz yaşlarımı elimin tersiyle sildim. Aradaki geçen sessizlikte bir nebze de olsa sakinleşmiş hissediyordum.
Kenan Emir, mutfaktaki herkese göz gezdirdikten sonra hafif bir gülümsemeyle, “Müsaadenizle birkaç dakika yalnız kalmaya ihtiyacımız var,” dedi ve dizlerini kırıp eğildi. İki eliyle beni kucakladığında utanarak halamlara baktım. “Kenan Emir ne yapıyorsun?”
“Özel konuşacağız.” Kenan Emir’in bakışları benim aksime yumuşaktı.
Mutfak kapısından çıkacakken teyzem ve halam bize yolu açtılar. Leyla Halam, “O zaman bizde sofrayı kurmaya devam edelim,” diyip mutfağın içine daldığında biz çoktan merdivenlerden çıkıyorduk.
Yatak odama çıktığımızda beni yatağıma zarifçe koydu. Uzandığım yerden ona bakıp, “Ne yapmaya çalışıyorsun?” diye sordum.
Cevap vermeden yatağın diğer ucuna yönelip diğer tarafına uzandı. Kafamı ona çevirdim. “Cidden Kenan Emir, biz şu an ne yapıyoruz?”
“Sakinleşiyoruz.” Bana doğru yanaştı. Kafamın altından kolunu geçirdi. Diğer koluyla belimi kavrayıp beni kendine doğru çekip sıkıca sarıldı. Dudaklarını, kulağıma yaklaştırdı. “Özür dilerim.”
Göz kapaklarımı sıkıca kapattım ama hıçkırıklarıma engel olamamıştım. Biriktirdiğim tüm göz yaşlarını akıtana kadar durmamıştım. O da sakince saçlarımla oynayarak beni beklemişti. Nefes alışverişlerim yavaşladığında uyukladığımı anlamıştım ama buna engel olamamıştım. Kendimi huzurla karanlığa bırakmıştım.
Kaç saat geçmişti bilmiyordum. Gözlerimi araladığımda hala onun kollarının arasındaydım. Kafamı kaldırdığımda gözlerim onun gözleriyle buluştu. İstemsizce yüzümde bir gülümseme oluştu. “Çok uyudum mu?”
Yüzünü hafif tavana çevirip gülümsedi. “Hayır,” dedi ve tekrardan yüzünü bana döndü. “Yirmi beş dakika olmuştur en fazla.”
“Ciddi misin? Saatlerdir uyuduğumu sandım.”
“Hayır, güzelim. Sadece yirmi beş dakika.”
Gülümsememek için dudaklarımı birbirine bastırdım. ‘Güzelim mi?’ Kulaklarım bana oyun oynuyor olabilir miydi?
“Bizi bekliyorlardır. Aşağıya inelim mi?” Onun sıcak kollarının arasından çıkmak istemesem de yataktan doğrulup ayağa kalktım.
Benimle birlikte o da ayaklandığında uyuşmuş kolunu sağ sola çevirmeye başladı. “Sanırım olanları detaylı konuşmaya gerek yok. Sen zaten gereken her şeyi söyledin.”
Geçirdiğim sinir krizini hatırlayarak gözlerimi ondan kaçırdım. “Ben kontrolümü bu kadar kaybedeceğimi düşünmemiştim.”
“Arada kaynamasını istemiyorum.,” diyip zarifçe parmak uçlarımdan tutup beni kendine çevirdi. “Özür dilerim. Seni korumaya çalışırken sana daha da zarar verdiğimi fark edemedim ama bu savaşta yalnız değilsin.”
“Evet ama,” derken sesim çocuk gibi çıkmıştı. “Birlikte savaşmadığımızın farkındasın değil mi?”
“Ben sadece seni korumak istedim. Senden hiçbir şey saklamak istemiyorum. Sadece sen bekle ben sana cevaplarla geleyim istiyorum.”
Kafamı iki yana olumsuz şekilde salladığımda suratım düşmüştü. “Bunu istemiyorum.”
“İstemediğini biliyorum Neva.”
Koridordan gelen öksürük sesiyle ikimizde kapıya baktık. Deniz tekrardan öksürürmüş gibi yaptığında gülümsedim. “Tamam anladık. Şu an yalnız değiliz.”
“Olsun.” Önce kaşlarını sonra iki elini havaya kaldırıp, “Ne olur ne olmaz yani,” diyip kahkaha attığında Kenan Emir de bende ne imada bulunduğunu anlamıştık ama şakasına gülümsemeye bile çekinmiştik.
Deniz ikimizin de gerildiğini anladığında daha da kahkaha atmaya başlamıştı. Kahkahasını durdurması için onu ikaz etmek zorunda kalmıştım.
“Bizde geliyorduk zaten,” diyip Denizin koluna girdim. Kenan Emirle olan mesafeyi araladığımızda hemen kulağıma yanaşıp fısıltıyla, “İyisin, değil mi?” diye sordu.
Kafamla onu onayladığımda içinin rahat ettiğini gözlerimle görmüştüm.
Mutfak masasında yerlerimizi aldığımızda kimseden çıt çıkmamıştı. Teyzem ve halam yaşadığım öfke patlamasının etkisinden çıkamamış gibi duruyorlardı ve ekstradan ben yokken aralarında gerginlik yaşandığını sezmiştim.
Sessizliği bozmaya çalışarak, “Yemekten sonra kış bahçesine geçip bitki çayı içelim mi?” diye sordum. Hatırladığım kadarıyla ikisinin de ortak olarak sevdiği şeylerden biri buydu.
“Çok güzel olur, bizim de konuşmak istediğimiz şeyler vardı zaten.” Teyzemin söylediği şeyle kafamı ona çevirsem de Serra’nın gergin bakışlarını görmezden gelememiştim. Benim bilmediğim bir şeyler dönüyordu ortada.
Yüzünde kararlı bir ifade vardı. Kaşlarını çatıp yemeğini yemeye devam ettiğinde tekrardan üstelemeye çekinmiştim.
Herkes masadan kalktığında Teyzem ve halam Serra’yı da alıp kış bahçesine geçmişti. Mutfakta Deniz ve Kenan Emirle çayları hazırlarken merakıma yenik düşerek Deniz’i sıkıştırmaya başladım. “Deniz, benimle ne konuşmak istiyorlar.”
“Savaş öncesi hazırlık diyorsun yani,” diye gülümsediğinde tepkisizliğimi korumuştum. Bunu fark ettiğinde yüzü daha ciddi bir ifade almıştı. “Cidden bilmiyorum. Köpeklerle oyun oynamaya çıkmıştım. Geldiğimde hemen sustular. Serra’ya sorma fırsatım bile olmadı.”
Kenan Emir yüzünü bana döndü. “Endişelenecek bir şey yoktur. Kafana fazla takıyorsun. Birazdan oturup konuşunca ne olduğunu öğreneceksin zaten.”
Tek kaşım istemsizce havaya kalktı. “Umarım endişelenecek bir şey yoktur. Bundan biraz şüpheliyim ama neyse…”
“Ne kadar kötü bir şey olabilir ki?”
Deniz’in bana doğrulttuğu soruya karşılık sadece kafamı bilmiyorum der gibi salladım. Kenan Emir derin bir nefes verdikten sonra, “Siz içeri gidin. Burayı ben hallederim,” dedi ve dolaptan fincanları çıkarmaya başladı. “Ciddiyim, birazdan geleceğim.”
Deniz işten kaytarmak için bulduğu fırsatı kaçırmamıştı. Beni kolumdan çekiştirip kış bahçesine doğru sürüklerken bir yandan da içimi ferahlatmaya çalışıyordu. “Merak etme. Bir şey olursa ben sana destek çıkarım.”
“İşe yarar mı dersin?” Gülmeme engel olamamıştım.
“Sen geç dalganı,” derken suratı düşmüştü.
Kahkahamı bastırmaya çalışırken kıkırdamıştım ama Leyla Halam ve Meltem teyzemin hararetli konuşmalarını görünce suratım düşmüştü. Onlara doğru geldiğimizi fark ettiklerinde ikisi de susup yerlerine oturdu. Serra ise parmak uçlarını saçlarının arasından geçirmiş başına masaj yapıyordu.
Kış bahçesine girdiğimizde Deniz arkamızdan kapıyı örttü. “Çayı Kenan Emir getirmek istedi. Yardım edelim diye ısrar ettik ama o istemedi.”
Deniz’e ters bir bakış atıp Serra’nın yanına oturdum. “Serra, başın mı ağrıyor?”
“Biraz... Sana anlatmak istedim ama izin vermediler.”
Leyla Halam araya girip Serra’ya gülümsedi. “İlk bizden duyması gerekir diye düşünmüştüm.” Ses tonu fazla iğneleyici olmasına rağmen Serra sessizliğini bozmamıştı.
“Neyi duymam gerekiyor? Artık anlatırsanız çok sevinirim.” Hangi felaketle karşı karşıyaydım acaba?
Meltem teyzem ayağa kalkıp yakınıma oturdu. “Canım kızım, halanla kafamızı kurcalayan bir şey vardı.”
“Ne hakkında?” diyerek atıldım hemen.
“Bu evin güvenliği konusunda. Burası artık güvenilir değil gibi duruyor. Tüm o haber spikerlerinin kapının önünde bitmesi hoş bir durum değildi.”
“Ve tabi ki senin onlarla konuşmuş olman hiç ama hiç hoş değildi.” Leyla Halam araya girmişti ve sonunda o konuyu açmıştı.
“Ben sadece yapmam gereken şeyi yaptım. O şartlarda yapılacak en doğru şey buydu,” dediğimde Kenan Emir elindeki tepsiyle içeriye girdi. “Ablamın katil olduğunu düşünüyorlardı ama kaçırılmış olacağını nedense kimse akıl edemiyor.”
“Bizde bu durumdan endişeliyiz. Sadece sen değil ki…”
“Öyle mi dersin Leyla Hala? Peki bunca zamandır neden yanıma gelmediniz? Şimdi gelmenizin bir sebebi olmalı değil mi?” Kendimi savunmak için onlara saldırmak istemiyordum ama ayrıca haksız yere üzerime gelinmesini de istemiyordum.
Sanki gerginlik benden kaynaklı çıkmış gibi suçlayan bakışlarla bana baktı ve ardından kafasını çevirdi. Verecek bir cevabı olmadığını biliyordum.
“Ben,” dedi ama tekrardan sustu. Suratındaki ifadeyi inceledim. Ağlayacak gibi duruyordu. Onu daha önce hiç böyle görmemiştim.
“Bir sorun mu var yoksa?” diyerek endişemi dile getirdim. “Anlatman gereken başka bir şey mi var?”
“Buraya zamanında gelememiştim,” dedi sonunda. “Eniştenle boşanma aşamasındaydık ve bu süreci sessiz yürütmek zorunda kaldık. Olabildiğim en hızlı şekilde bu sorunu çözdüm ve hemen ardından geldim.”
Ayağa kalkıp ona doğru ilerlerken teyzemin hüzünlü bakışlarını yakaladım. “Leyla çok geçmiş olsun. Çok üzücü bir durum.”
“Özür dilerim Leyla Hala. Çok geçmiş olsun,” derken halamın yanına oturmuş ve ona sarılmıştım. Kollarının altında ona sarılırken başımın üstüne bir öpücük kondurdu. “Sorun değil bir tanem. Ben seni asla yalnız bırakmak istememiştim.”
Sitem ettim. “Bunu bana daha önce söylemeliydin.”
“Telefonda söylemek istemedim.” Güç almak istercesine kollarıyla beni daha da sıkı sarmaladı. Kendini toparlamaya çalışarak sırtını ve çenesini dikleştirdi.
Kenan Emir düşünceli bir tavırla, “Özel hayatınız hakkında bir konuşma olduğunu bilseydim çıkardım. Kusuruma bakmayın lütfen,” dedi ve önündeki çaydan bir yudum aldı.
Leyla Halam iç çekti. “Eninde sonunda herkes öğrenecek. Artık özel diye bir şey kalmadı.”
“Bizim için geldiğini düşünecekler,” dedim onu teselli etmeye çalışarak. “Kimse boşandığını bilmek zorunda değil.”
“Tatlım ben zaten sizin için geldim. Sadece bu kadar gecikmemin sebebi boşanma sürecimdi. Yoksa sizi yalnız bırakmaya niyetli değildim.” Eliyle sırtımı sıvazladıktan sonra yüzüne bir tebessüm yerleştirdi. “Bu konuyu hallettiğimize göre tekrardan şu ev mevzusuna dönelim.”
Meltem teyzem de aynı fikirde olacaktı ki kafasını salladı. “Hem kafan dağılır. Yeni ev, yeni bir enerji. Eminim sana çok iyi gelecektir.”
“İstemiyorum,” dedim kafamı olumsuz şekilde sallarken. “Yerimden memnunum. Her şey yerli yerinde olsun istiyorum.”
“Yeni evini dizdiğimizde her şey yerli yerinde olacak zaten.” Leyla Halam onların teklifini kabul etmem için olayların en tatlı tarafından göstermeye çalışıyordu.
Deniz boğazını temizledi. “Aslında benim oturduğum siteden bakabiliriz. Hem birbirimize yakın oluruz.”
Serra onu onaylarken heyecanla ellerini birbirine vurdu. “Evet, bir şey olursa birbirimize yakın olduğumuz için yardım etmemiz daha kolay olur.”
“Kaçırılacağımdan endişelenmiyorsundur inşallah,” diyip güldüm ama benim dışımda kimse bu şakadan haz etmemişti. “Abartmayın şaka yapıyorum sadece.”
Kenan Emir sertçe fincanını masaya bıraktı. “Bu fikir çok güzel. Yani taşınma fikri… Ama istememeni anlıyorum.”
“Sonunda,” diyip iç çektim. “Taşınmak istemiyorum.”
“Ama Hazen bunu umursamazdı Neva,” dedi gözleri gözlerimle buluştuğunda. “Her şeyi bıraktığı yerde bulsun istiyorsun ama değişen çok şey oldu. Bir ev değişikliği onun için sorun olmayacaktır. Üstelik onun evi hala orada bekliyor.”
Sinirlenmiştim. Beni açık ettiği için mi yoksa içimdeki bir endişeyi uyandırdığı için miydi bilmiyordum. “Konu Hazen değil,” diyebildim sadece.
Sorusunu es geçtim. “Üstelik Hazen geldiğinde o evde oturmayacaktır. Benim evimi de sevmiyordu. Bu konunun Hazenle alakalı olduğunu düşünmen çok gülünç.”
“O zaman taşınmanın bir sakıncası yok gibi görünüyor,” dedi ve kollarını göğsünün üzerinde bağlayıp geriye yaslandı. Yüzünde hafif tebessüm vardı.
Çatık kaşlarımın altından ona öfkeyle baktıktan sonra kafamı çevirdim. “Bakarız.”
.
.
.
Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi çok merak ediyorum. Lütfen yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayınız...
Ayrıca benimle iletişime geçmek isterseniz ya da hikayemle alakalı gönderilere ulaşmak isterseniz instagramdan beni takip etmeyi unutmayınız.
İnstagram: @gokcesultanozfidan
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
4.53k Okunma |
308 Oy |
0 Takip |
26 Bölümlü Kitap |