
“Şimdi o sırlar elimde kırık cam gibi.”
Hazen Sonkoç’un gözünden:
Taksinin kapısını açtığımda yüzüme çarpan sıcak hava dalgası, boğazıma kadar gelen mide bulantımı daha da tetiklemişti. Güneş, acımasızca tepeden parlıyor ve tenimin açıkta kalan kısımlarını yakıyordu. Bunaltıcı sıcağın altında daha fazla kalmamak için taksinin kapısını sertçe çarpıp, “Ben içeriye giriyorum,” dedim ve ona olan öfkemi perdelemek amaçlı yüzüme bir tebessüm yerleştirdim.
Örsal valizleri indirirken hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. “Sen keyfine bak hayatım,” gibi bir şey mırıldandı. Gerçekten de hiçbir şey olmamış gibi davranması beni sinir ediyordu ama yüzümü asmayacaktım.
Eve girdiğimde kapının ziline bastım. Hemen açılmasını beklediğim kapının diğer tarafında sessizlikle karşılaştığımda sabırsızca tokmağa vurdum.
Valiz tekerlekleri yerdeki taşlara sürtünerek dönerken sesi kulaklarımı tırmaladı. Örsala döndüm. Elindeki valizleri zar zor taşımaya çalışırken kolunun altındaki küçük valiz düşüp kenarından kırıldı. Memnuniyetsizce surat astım. “Onun içinde makyaj malzemelerim vardı.”
Sırtımı ona dönüp tekrardan zile bastım. Tokmağı birkaç kez kapıya vururken Örsal valizleri bırakıp yanıma gelmişti. “Hayatım, kapıya vurmanın bir anlamı yok.” Cebinden anahtarları çıkardı. “Annem hizmetçilerden bir süredir rahatsız olduğunu söylüyordu. Hepsini kovmuş sonunda!”
“Biz tatildeyken mi yapmış bunu!” Şaşkınlıktan ağzım açık kaldı. Öfkeyle bir şeyler söylemek isterken kekeledim. “Biz yok mu? Yani biz yokken mi?”
Yaptığı şey çok normalmiş gibi gülümsedi. “E, fena mı oldu yani? Yenilerini bulmak çok zor değil. Hem zaten,” derken anahtarı kilide yerleştirip kapıyı açtı. “Bu eve 3 tane hizmetli fazla değil miydi?” Gözleriyle evin içini işaret etti. “Onların maaşını ödemekte çok kolay değil sonuçta, değil mi bitanem?”
“Sen zahmet etmeseydin keşke… Ben zaten ödüyordum. Diğer ay itibariyle sen ya da annen mi ödeyecekti? Hiç söylemediniz ki.” Biraz olsun laf soktuğum için içimin rahatladığını düşünsem de midemden gelen ses beni endişelendirmişti.
Kahkaha atıp içeriye doğru bir adım attıktan sonra omzunun üstünden bana baktı. “Yok daha neler… Hizmetliye gerek olduğunu düşünmüyorum bile. Benim annem yıllarca bana ve evimize baktı. Bir tane hizmetlimiz yoktu. Hem istersen annem sana ev işlerini öğretir. Öğretirim dedi yani…”
Mideme bir bıçak saplandı sanki… Günlerdir süren mide ağrısı, yediğim serumlara rağmen tatilimizin son gününe kadar devam etmişti. Yediğim, yemeye mecbur kaldığım orta sınıf yemeklerden sonra midemi bozmuştum ve artık mide ağrım had safhadaydı. Dayanamayacak gibi hissediyordum. Bundan daha da kötüsü içimde bastırmaya çalıştığım bir öfke vardı… Aylar öncesinden planladığım tatilimizin iptal edilip Melahat Hanım tarafından tekrardan planlandığını hava alanına gittiğimde uçağa binmeden hemen önce öğrenmiştim.
Melahat Hanımı çok seviyordum. Bize karşı destekleyici ve korumacı olmasından her zaman hoşnuttum ama şimdi bu eve adımımı atmak istemiyordum. Zoraki evin içine ilk adımımı attığımda midemin ağzıma gelmesiyle kafamı evin dışına doğru çevirip öğürmeye başladım.
Örsal elleriyle saçlarımı ensemde topladı. “Sorun yok bitanem… Sorun yok.”
Rahatça nefes almaya başladığımda eğildiğim yerden doğrulup geri adım attım. Örsal ben daha anlamadan içeriye girip peçete ve suyla yanıma gelmişti. Sudan birkaç yudum içtikten sonra ağzımı sildim. “Beni yatağıma götürür müsün?”
Örsal cevap vermeden hemen önce beni kollarının arasına alıp kucakladı. Utanarak kafamı ondan uzaklaştırdım. “Pis kokuyorumdur, yürüyebilirdim.”
Burnunu saçlarımın arasına daldırıp derin bir nefes aldı. Dudaklarını kulağıma yaklaştırırken merdivenleri çıkmaya başladık. “Düşün bakalım bu kokuya rağmen seni taşıyorsam seni ne kadar çok seviyorumdur.”
Ağzımı peçeteyle kapatırken kıkırdadım. “Çok kötüsün! Cidden kokuyor muyum?”
“Kokarcadan hallice!” Kahkaha attığında hafifçe omzuna vurdum.
Beni yumuşak şekilde yatağa attığında hemen örtünün altına girdim. “Üşüyorum.”
“Ateş ölçer nerede? Ateşini ölçelim.”
“Bilmem, keşke hizmetlileri kovmadan önce yerini sorsaydınız!” Ses tonumdaki hayal kırıklığına rağmen yüzümde gülümseme belirdi.
“Lütfen hizmetliler konusunu sorun haline getirmeyelim,” derken ateş ölçeri bulmak için banyoya girdi.
Banyo çekmecelerini karıştırırken onu izledim. “Sorun değil, birkaç tane yeni hizmetli bulabilirim.”
Elinde ateş ölçerler geri geldiğinde aleti alnıma tuttu. “38,9 olmuş ateşin. Sana sıcak bir şeyler yapıp getireyim.”
“Eğer,” dediğimde gülmeye başlayıp cümlemi kendisi tamamladı. “Hizmetlilerimiz olsaydı onlar yapardı. Ben zahmet etmezdim, değil mi?”
Somurtarak ona baktım. Dudaklarını birbirine bastırıp yatağın kenarında kalan küçük boşluğa oturup saçlarımdan bir tutam alıp oynamaya başladı. “Annem tüm bunları bizim iyiliğimiz için yapıyor. Bak o tatili de bu yüzden ayarladı. Seveceğini düşünmüştü. Nereden bilebilirdi ki senin gıda zehirlenmesi geçireceğini… Hem oğlunun hasta olma ihtimalini bile kaldıramaz o. Bilseydi beni oraya göndermezdi bile.”
Bana sevgi dolu bakışlarla bakan kocamın yüzüne baktım. Haklıydı. Bilseydi bunu yaşayacağımı zaten gitmemizi istemezdi. Yüzümde bir tebessüm oluştu. “Tamam ama midem çok ağrıyor…” Tüm vücudum bir anda titredi. Örtüye sıkıca sokuldum. “Üşüyorum üstelik. Kazaklarımdan bir tanesini verir misin? Pudra pembe olan lütfen.”
Ayağa kalkmaya yeltenmişti ki telefonu çalmaya başladı. Cebinden çıkardığı telefonun ekranına baktım. “Annen arıyor.”
Çağrıyı cevaplayıp kulağına götürdüğünde az çok karşı taraftan gelen sesi duyabiliyordum. “Benim aslan parçam nasılmış bakalım?”
“Anneciğim.”
Annesinin sesini duyunca bile gözlerinin içi parlıyor. Nasıl bir his acaba?
“Tatiliniz çok uzun sürdü,” gibi bir şey dediğini duyunca mideme kramp girmişti. Bakışlarımla Örsal’ı süzdüm. Suratı düşmüştü. Kafasını salladı. “Evet, anne Hazen ısrar edince kıramadım.”
Hazen ısrar edince mi? Hazen neyi ısrar edince… Bir gün daha kalıp serum takmak istediği için mi kıramamışsın! Vah, vah…
“Kendimi çok yalnız hissediyorum. Seni çok özledim.”
Duyduklarıma inanamamıştım. Biricik oğlundan on gün uzakta kalmak bu kadar zor olamazdı. Hayretler içerisinde Örsal’a bakarken bakışımı yakaladı. Suratımdaki ifadeden memnun olmadığını belli ederek yanımdan ayrıldığında kollarımı göğsümün altında birbirine bağlayıp onu beklemeye başladım ama mideme giren krampla olduğum yerde kıvranmaya başlayınca beni neyin beklediğini anlayarak tuvalete doğru koştum. Olmak isteyeceğim en son şey ishaldi. Üşüyordum, terliyordum ve kendimi üstümdeki ince tatil kıyafetlerine yapışmış halde hissediyordum.
Örsal’ın bana seslendiğini duyduğumda panik ve utançla bağırdım. “Gelme, kapıyı kapatmaya vakit bulamadım.” Tuvalette otururken utançla kapıya doğru baktım. Örsal gülümseyerek bana bakıyordu. “Hayatım, lütfen saçmalama. Utanmana gerekecek bir şey yok.”
“Hayır, lütfen…”
“Daha iyi misin peki?”
Elimle gitmesini işaret ettim. “Evet, lütfen gider misin?”
Kapının önünden çıkıp gardırobun kapağını açıp çekmeceleri karıştırmaya başladı. “Kazağı mı arıyorsun? Orada değil.”
“Hayır, anneme gidiyorum. Kahvaltıya çağırdı.”
“Nasıl yani?” Apar topar tuvaletteki işimi bitirip yanına gittim. “Ne demek kahvaltıya gidiyorum.” Kendimi yatağa atıp örtünün altına girdim. Titreyen bedenimi sakinleştirmeye çalışırken bakışlarımı onun üzerinde tutuyordum.
Mahçup bir şekilde bana döndü. “Sorun olmaz değil mi? Zaten daha iyi olduğunu söylemiştin. Bir saatliğine gidip geri döneceğim.”
Önüne tekrardan döndüğünde çekmeceleri karıştırmaya devam etti. “Ceketimi gördün mü? İnce, asker yeşili olanı?”
Bıkkınlıkla sırtımı döndüm. “Bilmiyorum.” Örtüyü kafama kadar çektim. Endişelenmemi gerektirecek bir durum yok. Ben bu haldeyken tabi ki de beni bırakıp gitmeyecek…
Örtünün kafamın üzerinden çekildiğini hissedince ona baktım. Alnıma küçük bir buse kondurdu. “Gidiyorum bitanem. Kısa sürede geleceğim.”
“Ama hastayım biliyorsun.” Hayal kırıklığımı yansıtıp onu bunaltmak istememiştim ama yüzümdeki ifadeyi görünce bıkkınlıkla bakışlarını başka yöne çevirdi. “Kısa sürecek dedim Hazen. Biliyorsun annem bensiz uzun süre kalamıyor, özlüyor. Tatilden sonra çok yalnız kaldı.”
Bacaklarımı büküp karnıma kadar çektim. Evlendiğimden beri her defasında öfkemi ve hayal kırıklığımı bastırmak zorunda kalmaktan yorgun düşmüştüm. Unutulmaktan, ötelenmekten… Sevdiğim adamın ilk tercihi olamamaktan yoruldum…
Örsal’ın evden gittiğini anladığımda huzursuzca ayaklandım. Önce istediğim pembe kazağı bulup titreyen bedenimin bana ihanet ettiğini düşünerek söylene söylene kazağı üzerime geçirdim. Ardından mutfağa inip sıcak su kaynatmaya başladım. Fincanın içine hazır bitki çaylarından birini koyduktan sonra bardağa sıcak suyu boşalttım. Kupayı elime aldığımda bacağımdaki sıcaklık ve fincanın zeminde kırılma sesiyle irkilip elimdeki fincan sapına bakakaldım. Sadece küçük eğik bir porselen parçasını elimde tutuyordum ve bacağımın yandığını hissediyordum. Acıyla ve acıdan daha güçlü hissettiğim öfke duygusuyla elimde kalan sapı fırlatıp dizlerimin üzerine çöktüm. Bağırarak, öfkemi kusarak ağlıyordum. Bu benim hayalimdeki gibi değil… Hiçbir şey hayal ettiğim gibi olmuyor.
İçimde sürekli susturduğum bir şey vardı. Onu dışarıya çıkartamıyordum çünkü dışarıya atacağı ilk adımda dengesizce yere yığılacak olanın ben olduğumu biliyordum. Sustum, sustum, hep ben sustum. Mutlu olmak için susuyorum, huzurum için susuyorum…
Ağlayarak girdiğim yatağın içinde ne kadar süredir uyuya kalmıştım bilmiyordum. Örsal’ın neşeli ama kaba kahkahasıyla gözlerimi açtım. Sesi aşağı kattan geliyordu. Bir tanıdık ses daha duymuştum. Annesini de yanında mı getirmiş…
Zar zor attığım adımlarım minik mesafeler aralığında olduğu için hem yavaş hem de sessiz adımlarla yürüyordum. Merdivenlerden inerken Örsal’a seslenmek istemiştim ama kendi başıma yürüyebilirdim. Vücuduma hala istemsiz titremeler geliyordu. Salona girmeden hemen öncesinde karnıma giren krampla hafif yere doğru çöktüm.
“Canım oğlum konuştuğumuz konuya zamanla sıcak bakacaksın. Emin ol.”
Melahat Hanım’ın söylediği şeyin üzerine salona adım atmak için ayağa kalktım ama Örsal’ın, “Ben bunu Hazen’e yapamam anne,” demesiyle olduğum yerde kaldım.
“Yapabilirsin, yapabilirsin…” Sesi ikna edici ve yumuşak tondaydı. “Bu hepimizin iyiliği için…”
“Anne,” diyip duraksadı Örsal. Bir süre kafasında düşündüklerini mırıldandı ama ne söylediğini anlayamadım.
Melahat Hanım araya girdi. “Çok kafanı takıyorsun. Onların genlerinde var bu. Evet, çok tatlı, çok sevimli bir kız Hazen… Ama onunda ruhsal hastalıklarına yatkınlığı olduğu çok belli değil mi? Ağlama krizlerinden hemen sonrasında gelen coşkulu halleri, anlık öfke patlamaları… Daha örnek sayayım mı?”
“Anne, o hep böyle biriydi. Onun en sevdiğim yanı da bu. Onu her haliyle seviyorum.” Örsal’ın sesindeki merhameti duyduğumda içim rahatlamıştı.
“Daha evleneli bir ay oldu. Bunlar cicim ayları… Ya sonra delirmeye başlarsa, tıpkı annesi gibi!”
Nefesimi tuttum. O kadın bunu nasıl söyleyebilir? Duyduklarımı sindirmeye çalışırken bir yandan da konuşmalarını kaçırmamak için kulak kesildim.
Panikle sesini alçalttı. “Anne bağırma lütfen. Duyacak şimdi.”
“Uyuyor, daha yeni kontrol ettim ben.”
“Anne onu akıl hastanesine yatıramam. Bunu ona nasıl yapabilirim?”
“Yapabilirsin, neden yapamayasın? Babası bile annesini sahte evraklarla hastaneye yatırmış. Üstelik başka kadınlarla daha rahat fingirdeşebilmek için yapmış bunu!”
“Anne bu biraz abartı değil mi?”
“Değil, hepsini Hazen anlattı bana! Hatta belki yasal vasisi bile olabilirsin, ne dersin?”
Neden böyle yapıyor? Beni sevdiğini sanmıştım… Yasal vasisi de ne demek! Beni deli gibi gösterecek. Ya sonra ne yapacaksın acaba? Bende annem gibi mi olacağım? Ömrümün sonuna kadar bir akıl hastanesinin dört duvarında yaşamam…
“Anne bu konuyu unut lütfen ve bir daha da asla açma.” Örsal’ın söylediklerinde bir belirsizlik yoktu. Sesi sertti, tonunda tereddüde yer yoktu.
Bir nebze içim rahatlamıştı. Aralarında sessizlik oluştuğunda konunun sonsuza kadar kapandığına emindim. Arkamı dönüp sessizce merdivenlerin başına kadar çıktım. “Örsal, hayatım evde misin?”
Örsal’ın panik dolu sesini işittim. “Buradayım hayatım!”
“Yanıma gelir misin? Çok üşüyorum.” Kollarımla kendimi sardım. Yüzüme bir gülümseme yerleştirip Örsal’ı bekledim. Merdivenlere adımını atmadan hemen öncesinde, “Seni almamı ister misin?” diye sordu.
“Kucağına almanın mahsuru yok hayatım.” Yüzümdeki kocaman gülümsemeyle kendimi Örsal’ın kucağına bıraktım.
Merdivenlerden inerken düşmemek için adımlarını dikkatli atmaya çalışıyordu. Fısıltıyla, “Annemi de benimle getirdim,” dedi ve mahçup bakışlarla tepkimi ölçmeye çalıştı.
“İyi yapmışsın hayatım. Hem akşam yemeğini hazırlayacak biri olur.”
Bakışlarındaki şaşkınlığı yakaladım. “Ne o? Hizmetlileri benden izinsiz çıkardığında bunu düşünememiş olamaz değil mi?” Sözlerimin altında sert bir ifade yatıyordu ama bunu kanıtlayacak bir ses tonumu arasa da bulamazdı.
“Haklısın, hayatım. Akşama kadar kalır mı bilmiyorum ama…” Merdivenlerden indirdiğinde salona girmeden hemen öncesinde Melahat Hanım’ın duyabileceği şekilde tatlı tatlı konuştum. “Merak etme hayatım. Biricik annemden isterim de o yapmaz mı yani?”
“Canım benim!” Evhamlı duruyordu. “Beni çok endişelendirdin!”
Artık sana güvenmiyorum!
“Gayet iyiyim, daha iyi olacağım anneciğim.” Örsal’ın beni bıraktığı koltuğa oturup Melahat Hanım’a elimle gelmesini işaret ettim. “Kusura bakma, kalkamıyorum.”
Melahat Hanım yanaşıp yanağıma isteksizce öpücük kondurdu. “İyi olmana sevindim kızım. Bende seni görmek için gelmiştim.”
“İyi yapmışsın. Akşam yemeğini yapacak kimse yok. Zaten sen gelmeseydin, ben seni çağıracaktım.” Patavatsızca davranıyordum ve bu durum çok zevk veriyordu. İntikamımı alıyormuşum gibi hissediyordum ve bir de gerçekten de yemek yapmayı bilmiyordum…
“Ben mi yemek yapayım istiyorsun?” Şaşkınlıkla Örsal’a baktı. Örsal çekinerek kafasını çevirip yanımdaki koltuğa oturduğunda Melahat Hanım memnuniyetsiz bakışlarla beni süzmeye başladı.
“Hizmetlileri bana haber vermeden çıkarttığınızda biz sandık ki artık akşam yemeklerimizi ve temizliğimizi siz yapacaksınız… Yoksa neden izinsiz böyle bir şey yapasınız ki… Doğru değil mi?”
Melahat Hanım bir şeyler söylemek için ağzını açtı ama söyleyemedi. Güç almak için oğluna baktı ama Örsal çoktan televizyonu açmış, kumandayı kurcalamaya başlamıştı bile.
“Ben daha iyisini almayı düşünürsün diye öyle yaptım. Hem temizliği güzel yapamıyorlardı hem de oğluma o yemekleri yedirmek istemedim. O kadınlar hiçbir işi düzgün yapmıyordu!”
Oğluna hangi yemekleri yedirmek istemiyordun acaba Melahat Cadısı! Beni orta sınıf yemekleri yemeye mecbur bırakıp gıda zehirlenmesi geçirmeme sebep olan sen değilmişsin gibi! Hangi yemekleri beğenemedin acaba? Sen hayatında benim evimde pişen yemeğin kalitesinde bir restoranın kapısının önünden bile geçmemişsindir!
Zihnimdeki düşünceleri susturmayı başardım. Farkında olmadan takındığım sert bakışları yumuşatıp yüzüme her zaman ki gibi sahici bir gülümseme yerleştirdim. “Haklısınız bende aslında biraz şikayetçiydim bu durumdan. En kısa zamanda yeni birilerini bulurum. Böylesi hepimiz için daha iyi olur.”
“Kesinlikle kızım.” Huzursuzdu. Bunu görebiliyordum ama bu durum beni rahatsız etmesi gerekirken tam tersi mutlu etmişti. Enerjimin geri geldiğini hissetmiştim. Melahat Hanım, oğlunun yanına oturmuş elleriyle saçlarını seviyordu. Ona tıpkı üç yaşındaki bir çocuk gibi davranıyor…
“Tıpkı babasının kopyası,” diyerek Örsal’ı işaret ettiğinde kafamla onayladım. “Eminim ki öyledir.”
“Örsal, hayatım?”
“Efendim hayatım?” İlgisini kısa süreliğine bana verdi ama sırtını annesine doğru dayadı. Bakışları yavaşça ekrana doğru kaydığında, “Bana kahve yapar mısın?” diye sordum.
Hemen ayaklanıp memnuniyetle gülümsedi. Mutfağa doğru gittiğinde Melahat hanım dayanamayarak arkasından gitti. İlk başta sesler yükselmişti ama ne dediklerini anlamamıştım. Seslerini alçaltıp fısıltıyla konuştuklarında Melahat cadısının benim hakkımda konuştuğunu varsayarak ayaklandım. Ben daha koridora varmadan dış kapının kapanma sesini duyunca, “Örsal!” diye bağırdım.
“Mutfaktayım, hayatım.”
Örsal’ın sesini duyunca içim rahatlamıştı. Mutfağa doğru ilerleyip kapının eşiğinde durup içeriye baktım. “Annen nerede?”
“Gitti.” Kısa ve net bir cevaptı. Açıklama yapma gereği duymamıştı bile. Sorup üzerine gitmek istemiyordum ama merakıma yenik düşmüştüm. “Bir şey mi oldu?”
“Hayır, sadece bir telefon aldı. Arkadaşına gitmesi gerekiyormuş.” Kahve dolu fincanı bana uzatırken yanağımı öptü. “Onun yerine seni öpmemi söyledi.”
Elimdeki kahveyle salona geri döndüğümde Örsal da arkamdan geliyordu. “Film izleyelim mi?”
“Çok isterdim sevgilim ama işlerin başına geçmem lazım. Biliyorsun bensiz çok başı boş kaldılar. Gidip eksik bir şey var mı diye kontrol edeyim.”
“Yarın gidersin,” diyerek mızmızlanmaya başladım. “Bugünde tatil sayılır sonuçta.”
“Biliyorum ama dediğim gibi. Söz kısa sürede geleceğim.” Koltuktaki asker yeşili ceketini üzerine geçirdi. “Sen bir film seç izle. Ben gelirken yiyecek bir şeyler getireceğim.”
En azından aç kalmayacağım, diye düşünürken Örsal’ın öpücüğüne karşılık verdikten sonra kapıya kadar ona eşlik ettim. Kapıyı kapatmadan hemen öncesinde elimi salladım.
Evde yalnız kalmayı sevmiyordum ama kendim için yapacak bir şeyler bulabilirdim. İlk başta televizyonun karşına geçip koltuğa oturdum ama içim çok huzursuzdu. Aile geçmişimi o kadına anlatmamalıydım! Nasıl böyle bir şey yapar hala anlamıyorum…
Ayağa kalktım. Böyle zamanlarda yapabileceğim en rahatlatıcı şey yazmaktı. Yatak odama geçip günlüğümü koyduğum çekmeceyi kendime doğru çektim. Elimle kıyafetlerimin altını yokladığımda defteri bulup çekip çıkardım. İçimdeki huzursuzluğu yok edeceğime inandığım, günah çıkarma defterimle birlikte kendimi yatağa attım.
Yeniden bir günah çıkarma seansı gerçekleştirmek zorundayım… Bildiklerimi kimseye anlatmamam gerektiğini en başından beri biliyordum. Kocama bile anlatmamıştım ama bir anlık güvenebileceğim biri çıkmıştı karşıma. Sırrımı tutacağını düşünmüştüm. O sırlarla beni sırtımdan hançerleyebileceği aklımdan bile geçmemişti.
Ama yaptı…
Nasıl yapabilir hala aklım almıyor! Neden bu kadar kötü biri haline geldi bilmiyorum. Yoksa hep mi böyleydi? Bilmiyorum, bilmiyorum… Bunu düşünmek bile istemiyorum. Gerçekten de beni kızı gibi gördüğünü sanıyordum ama değilim. Onun tek düşündüğü kişi oğlu. Tabi ki de oğlunu düşünecek ama onların arasındaki ilişkiye gözümle şahit olduktan sonra kafam karışmaya başladı. Normal değil.
Tamam benim anne babamla da ilişkim hiçbir zaman normal derecesinde iyi olmamıştı ama onlar gariplik derecesinde iyi ve yakınlar. Bu kadar yakın olmalarını anlamıyorum. Neden benim kocama bu kadar bağlı? Oğlu olabilir ama ben varken neden Örsal annesini seçiyor? Neden bu kadın benim kocamla yalnız kalmama izin vermiyor? Tamam, belki kocası çok çabuk vefat etmiş olabilir ve oğluyla yalnız kalmış olabilirler ama bu oğluyla kocasından kalan boşluğu doldurabileceği anlamına gelmez ki! Acaba bana düşmanlığı bu yüzden mi?
Yoksa neden beni akıl hastanesine tıkmak istesin ki!
Ona anlatmamalıydım. Hiçbir zaman ailemizin içinde bile konuşulmayan bu gerçekleri ona anlattığım için pişmanlık duyuyorum. Birine söylemesinden korkmuyorum. Hain planlarından korkuyorum. Düşünce yapısından korkuyorum…
Nasıl anneme yapılan haksızlıkları anlattığımda aynısını bana da yapılmasını ister. Annemin deli olarak anılmasının ağır yükünü ben zaten sırtımda taşıyorum… Ona anlatmamın sebebi de buydu aslında.
Annem gerçekte deli değil, benim ailem normal demek istedim. Beni hor görmesin istedim ve anlattım. O ne anladı. Hadi gidelim tıpkı babasının annesine yaptığı gibi sahte evraklarla Hazeni de akıl hastanesine yatıralım…
Nasıl bu kadar acımasız biri olur. Nasıl onun gerçek yüzünü görememişim hayret ediyorum. Kendime çok kızıyorum!
Ben annemin kaderini yaşayamam. Beni yıllarca akıl hastanelerine zorla sokmalarına, sonra gerçekten de beni delirtip akıl hastanesinde kalmaya mecbur hale getirmelerine izin veremem. Asla izin vermem!
Melahat Cadısının kocamın aklına bu şekilde girmeye çalıştığını yakalamasaydım o zaman ne olurdu diye düşünmek istemiyorum bile. Ama sorun değil çünkü ben istediğim zaman pembe gözlüklerimi çıkarmayı biliyorum ve gardımı ne zaman alacağımı da biliyorum. Kocamdan yana sıkıntı yaşayacağıma dair zerre şüphem yok ama o kadına karşı artık mesafe almam gerektiğini biliyorum.
Eğer bu sırrımı bana karşı kullanmak isteyeceğini bilseydim ona asla anlatmazdım ama geçmişi geriye alamam. Geçmişimdeki hatalar her zaman benimle… Yıllarca bunu içimde sakladım. Anneme yapılanları sakladım. Eğer annemden yana olsaydım babam beni cezalandırırdı biliyorum. Ama asıl ceza bu sırdı.
Şimdi o sırlar elimde kırık cam gibi. Elimi kesmelerine müsaade ederim ama kimsenin o kırık camla sırtımdan vurmasına, beni dizlerimin üzerine çöktürmesine izin vermem. Üstelik biliyorum. Örsal buna asla müsaade etmeyecektir. Etmeyeceğim dedi.
Yıllardır içimde tuttuğum gerçeği anlatmam gerektiğini düşündüm. Herkesten sakladım. Söylemeye korktum. Nasıl söyleyebilirdim ki? Onlara nasıl tüm bu olanlara göz yumduğumu nasıl söylerdim. Üstelik o kadar korktum ki anlatamam. Neva’yı kaybetmeyi göze alamazdım. Eğer o bu gerçeği öğrenirse beni asla affetmeyecektir, onu tanıyorum.
Babamın en büyük gururu, annemin en büyük haksızlığıydım. Kız kardeşimin en büyük nefreti haline gelmeyi kaldıramazdım. O yüzden bu gerçeği sırdaşım Neva’ya değil, güvenebileceğim biri sandığım o kadına anlatmıştım.
.
.
.
26.04.2025 22:44
Merhabalar Diğer Kız Okuyucuları!
Umarım hikayenin gidişatından memnunsunuzdur. Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi o kadar çok merak ediyorum ki anlatamam. O yüzden lütfen yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayınız.
Ayrıca benimle iletişime geçmek isterseniz ve Diğer Kız hakkında son güncellemeleri, paylaşımlarımı takip etmek isterseniz beni instagramdan takip etmeyi unutmayın...
İnstagram: @gokcesultanozfidan
Sonraki bölümde görüşmek üzere...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 6.07k Okunma |
341 Oy |
0 Takip |
26 Bölümlü Kitap |