23. Bölüm

19. Söylenmeyen Her Şey (Part-1)

Gökçe Sultan
gokce_sultann

 

 

“Yoksa içimde haykırmasın diye susturduğum ses bu muydu?”

 

 

 

Aralık ayı kendini unutturmayacak kadar sert gelmişti. Hava griydi, yola vuran her damla arabanın ön camında iz bırakıyordu. Saat henüz sabahın erken saatleri olmasına rağmen uykusuzluktan gözlerimin içi yanıyordu. Yanımda duran Kenan Emir direksiyon başında sessizliğe gömülmüş, aynadan arkada uyuyan Serra ve Deniz’i kontrol ediyordu.

Bagajda içini bir yığın kalın kıyafetle doldurduğumuz valizlerimiz, termoslarda sıcak kahvemiz ve hepimizin üzerine attığı sıcak battaniyeler vardı. Yolculuk sessiz başlamıştı, hepimiz yorgunduk ve sanki hepimiz bu yolculuğu farklı sebeplerden dolayı istemiştik.

Ben sadece her şeyden çok uzaklara gitmek istiyorum… Ama bu içimdeki konuşan sesten kaçmamın bir yolu yok gibi.

Kendi kendime güldüm. Bu doğruydu. Asla kendimden, bana yaşatılanlardan, yalanlardan ve yanıldıklarımdan kaçamayacaktım. Bunu o okuduğum günlükteki sayfalardan sonra bir kez daha acı bir şekilde tecrübe etmiştim.

Bir yolculuğa çıktın. Zihnini sakinleştirmelisin. Kısa süreliğine her şeyi bir kenara bırakabilirim…

“Neva, üşüdün mü?” diye sordu Kenan Emir aniden. Sesi cama çarpan rüzgarın uğultusu delerken tüm dikkatimle ona döndüm. Kafamı olumsuz şekilde sallarken vücudumdaki titremeyi görmezden geldim. “Hava nasıl bir anda bu kadar soğudu anlamadım. Keşke tatili bu kadar geciktirmeseydik.”

Klimanın ayarıyla oynarken bir yandan da gözünü yoldan ayırmamaya çalışıyordu. “En azından taşınacağın evi kararlaştırdık. Biz dönene kadar tadilat işlerini bitirmiş olurlar.”

Sonunda taşınacağım eve karar verebilmiştim. Kenan Emir’in sitesinde bir ev seçmiştim ama bunu bilerek yapmamıştım. Beni oyuna getirmişti. Yine de satın aldığım evden memnun kaldığım için ses etmemiştim. “Eve geri döndüğümde yapacak çok işim var. Her yeri düzenlemek zor olacak. İşi zaten çok boşlamıştım. İşe de yetişmem gerekecek…”

“O güzel zihnin hiç susmuyor, değil mi?”

Gözlerinin içine baktım, gülümsemesine karşılık verirken göğsümdeki sıkışıklığın hafiflediğini hissettim. Böyle hissetmem doğru değil.

“Ne oldu?” Uzun süre bakışlarımı üzerinde tuttuğum için merak ediyordu. Normalde bu kadar uzun ve düşünceli şekilde onu incelemezdim. Ona böyle bakmayı kesmeliyim…

Engel olamıyordum. Belki de bu kadar çok yan yana olmamız, biz istemesek de içimizdeki ateşi harlıyordu. Ama bizden tekrardan olur muydu? Tatilin huzur ve dinginliği daha biz ona gitmeden yolda bize gelmiş olmalıydı. Kafamı belki gerçeklerden kaldıramıyordum ama o da benim gerçekliğimin içerisindeydi ve bu sessizlikte ona olan eski hislerimin hala eskide kalıp kalmadığından tereddüt etmeye başlamıştım. Saçma sapan düşünceleri bir kenara bırak. O benim sadece arkadaşım ve hep öyle kalacak. Hislerim ona karşı aynı değil. Ben ona değer veriyorum. Değer vermem ona aşık olduğum anlamına gelmez.

“En son böyle bir kış tatili ne zaman yapmıştım hiç hatırlamıyorum,” dediğinde ilgimi ona vermem için bekledi.

“Sanırım en son lisede gitmiştim,” diyerek aceleden bir cevap verdim. İlgimi konuştuğumuz konuya vermem gerekiyordu ama gri gözlerinden kendimi alamıyordum. Belki de sadece birkaç saat öncesine, daha yolculuğa çıkmadığımız o dakikalara dönmem gerekiyordu. Onunla aynı yerde saatlerce kalmanın etkisiydi bu sadece. Başka bir şeye ihtimal vermeme gerek yoktu. Kafamı dinlemek için tatile çıkmıştım. Gerçekliğimin farkında olup yine de onu dert etmemeye kendime söz verdiğim birkaç günüm vardı. Ne kadar başarabileceğimden emin değildim ama ilgimin dağılmasına yardımcı olan birisi olması beni şaşırtmıştı.

Dudaklarının arasından fısıltıyla çıkan birkaç kelimenin ardından yüzünde iddialı, çekici bir gülümseme yayıldı. Bakışları sertti ama gözlerinin içinden bana olan şefkati okunuyordu. “Benimle misin?”

“Seninleyim.”

“Soruma cevap ver o zaman,” derken bakışlarını tekrardan yola çevirdi. “Yola çıktığımızdan beri çok dalgınsın. Kafanın içine hapsoldun. Oralarda her şey yolunda mı?”

İç çektim. “Hiç sanmıyorum,” dedikten hemen sonra söylediğimden pişman olmaya başlamıştım.

“Neden?”

Bu soruyu soracağından endişelenmiştim ve şimdi ne cevap vereceğimi bilmiyordum bile. “Ben... Bilmiyorum.” Konuşmama devam etmem için bakışlarıyla beni onayladı. “Sanırım hala tatil kafasına giremedim ama kendime söz verdim. Birkaç günlüğüne hiçbir şeyi dert etmeyeceğim.”

Söylediklerimi duyduğuna sevinmiş gibiydi. “Bence de öyle yapmalısın. Birkaç günü normal geçirebiliriz.”

“Ama ya sonra?” Soruyu Kenan Emir’e karşı sormuştum ama kendimin cevaplamasını istiyordum. Ya sonra ne yapacaktım?

“Eve gidince taşınma işleriyle uğraşacağız. Şanslısın ki evimiz birbirine yakın olduğu için sana yardım edeceğim.” Son cümlesini söylerken sinsice gülmüştü.

“O gülüşü tanıyorum. Kendimi ne kadar aptal hissettiğimi bilemezsin!” Aptallığımı hatırlayınca yüzümde gülümseme oluştu. “Yani nasıl kandım sana bilmiyorum. Normalde sadece birine sadece bir kez kanarım.”

“Bu ikincisiyse ilki ne zamandı?”

“Tam hatırlamıyorum,” yüzümde engel olamadığım cilveli gülümsememle dikkatle onu süzdüm. “Tek hatırladığım alkolü fazla kaçırdığım gecenin sabahında hiç tanımadığım bir adamın evinde uyanmış olmam.”

Dudaklarını şaşkınlıkla araladı ama hatırladığı şeyle dudağının kenarı kıvrılırken kaşlarını hafif kaldırdı ve yola geri döndü. “Ama teknik olarak ona kanmak denmez.” Kafasını hafif eğdi. “Ben sadece sana yardım etmek istemiştim.” Dudaklarını birbirine bastırsa da kahkahasını durduramayınca beni suçlamaya çalıştı. “Tatile çıkmak sana yaradı gibi sanki… Baksana nasıl da açıldın bir anda.”

“Bunun benimle bir ilgisi yok,” diyerek kendimi savunurken kahkahasına karşılık verdim. “Sen sordun, ben sadece cevapladım.”

Arkadan sessiz olmamızı söyleyen mızmızlanmaları duyunca Serra’ya döndüm. “Siz de baya uykucu çıktınız.”

Serra uyuklarken bir yandan da ağzının içinde kelimeleri geveliyordu. “Valiz hazırlamak kolay bir şey değil.”

Önüme geri döndüğümde Kenan Emir’e bakışlarımla ne demek istediğimi anlatmaya çalışıp sırtımı koltuğa yasladım. “Ne kadar yol kaldı? Arabayı ben kullanabilirim. Denizden ses seda yok çünkü!”

Deniz’in horultusunu duyunca göz devirdim. “Ciddiyim, onun yerine ben sürebilirim.”

“Az kaldı zaten. Lütfen biraz gözlerini dinlendir.” Uykuma yenik düşmek istemiyordum ama bende Serra gibi valiz hazırlamayı son saate bırakmıştım. “O zaman gittiğimizde yemeği ben hazırlarım. Sende o vakte kadar dinlenmiş olursun.”

“Tamam, sen kapat gözlerini.” Bacaklarımın üzerindeki battaniyeye uzanıp omuzlarıma kadar kapatmaya çalıştı.”

“Tamam, ben hallederim Kenan Emir.”

“Üşüme, dikkat et.”

Battaniyeye sıkıca sarılırken azarlar tonda, “Sen yola bakar mısın?” diye sordum. “Ben hallederim, merak etme.”

Battaniyeyi kafama kadar çekmeme rağmen tam anlamıyla uykuya dalamadım. Kenan Emir’in kısık seste açtığı şarkılar eşliğinde yolu tamamladığımızda sonunda navigasyonun hedefinize ulaştınız demesiyle sırtımı hafifçe dikleştirip esnedim. “Onları kaldırma şerefini sana veriyorum,” derken ayağımın altındaki montumu üzerime geçirdim.

Kenan Emir, “Sırtını yasla. Kemerini çıkarma,” diye ikaz ettikten hemen sonra gaza basıp ani frenle birlikte kornaya basınca arkadaki çığlıklara gülmeye başladım.

“Uyanmış olduğunuzu varsayıyorum gençler,” dediğinde yüzünde keyif dolu bir gülümseme vardı.

“Hay böyle işin,” diye söylenerek gözlerini açtı Deniz. “Aşkım bir şeyin yok değil mi?”

“Hayır, sevgilim. En azından kalp krizinden gitmedim. Buna da şükür!” Serra üzerine montunu giyerken zar zor açtığı gözleriyle etrafı inceledi. “Gelmişiz. Şu sürgülü kapıyı açmamız lazım ama otomatik değil. Biriniz çıkıp iteleyin.” Cebinden çıkardığı anahtarı Deniz’e uzattı. Deniz montunu giyip adımını dışarı attığında koşarak sürgülü kapıyı açtı. Ardından bize yolu açmak için koşarak evin kapısına ulaştı.

Valizleri taşıma şerefini erkeklere devredince Serra’nın arkasından eve girdim. Koyu ceviz ağacı rengindeki ahşap zeminde yavaş adımlarla ilerken ayağımın altındaki çıtırtıları duyup yere baktım.

“Merak etme, ev sağlam.” Üstündeki montu çıkartıp kadifemsi koyu gri koltuğa kendini bırakıp esnemeye başladı. Boğuk bir sesle, “Hadi otursana. Yorulmadın mı?” diye sordu.

Evin soğuk olmasından kaynaklı üzerimdeki montu çıkarmadan U koltuğun diğer köşesine uzandım. “Deli gibi yoruldum. Hiç uyuyamadım!”

Kapıdan içeriye giren Deniz, “Benimde çok uykum var!” diye bağırınca hemen arkasında beliren Kenan Emir elindeki valizi sertçe bıraktı. “Hala mı uykunu alamadın Deniz?”

Deniz gerilip Kenan Emirden uzaklaşmak için elindeki valizlerle birlikte ahşap merdivenlerin yolunu tuttu. Gözden kaybolmadan hemen öncesinde Serra’ya göz kırparak, “Bana yardım etmek ister misin?” diye sordu. Deniz’in davetkar ses tonunu duyar duymaz uykusu açılan Serra ayaklanıp merdivenlerin yolunu tutunca göz devirdim.

Kenan Emir yanıma oturmayı es geçip koltukların hemen karşısında kalan taştan örülmüş büyük şömineye doğru ilerledi. “Ateşi yakmam lazım.”

“Sana yardım edeyim,” diyerek uzandığım yerden kalkıp yanına gittim.

Bakışlarındaki olumsuzluğu fark edince omuzlarımı kaldırdım. “Onların işi uzun sürecek belli ki. Şimdilik sadece biz varız.”

“Sende valizleri boşaltabilirsin,” diye öneride bulundu.

“Onlar valiz boşaltmıyor ki...” Yüzüm gerildi. Bakışlarımı ondan kaçırıp arkamı döndüm. “Tamam, seninkisini de yerleştireyim.”

“Teşekkür ederim,” dediğinde merdivenleri çıkmaya başlamıştım bile.

İkinci katta sadece üç kapı bulunuyordu. Birinin misafir tuvaleti olduğunu varsayarak bu evde sadece iki tane oda bulunuyordu. Göğsüm sıkıştı. Aynı oda da kalacak halimiz yok ya!

Denizlerin hangi odada olduğunu bilmediğim için kapalı kapılardan birini açtım. Tahmin ettiğim gibi misafir tuvaletiydi. Diğer kapıyı açtığımda şok etkisiyle gözlerimi kırpıştırdım. Serra’nın çığlığıyla gözlerimi kapattım. “Bilmiyordum. Bilmiyordum!”

Kapıyı ardımdan kapattığımda utançla merdivenlerden indiğimde Kenan Emir’in otuz iki diş gülümsemesi beni karşıladı. İşaret parmağımı havaya kaldırıp tehdit savurmak istemiştim ama utançla dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimi ondan kaçırdım.

“Yanlış oda sanırım!” Kahkahasına sırtımı döndüm. Salona açılan mutfağa doğru ilerleyince gözüm su ısıtıcısını aradı. Mutfak dolaplarını karıştırıp bulduğum ısıtıcıya çeşmeden su doldurup fişe taktım. Oyalanmak için suyun nasıl kaynadığını izlesem de Kenan Emir’e göz ucuyla bakmak için sandalyeye oturup mutfak adasının tezgahına dirseklerimi dayadım. Hemen karşımda şömineyi yakmaya çalışıyordu. Sırtı dönük olduğu için benim onu izlediğimin farkında bile değildi.

Ahşap merdivenlerin gıcırdamasıyla yerimden kalkıp tezgaha geri döndüm. “Kaçmana gerek yok. Senden utanacak değilim ya!”

Omuzlarım düştü. “Bilmiyordum,” diyerek Serra’ya döndüğümde yüzündeki ifade ses tonuyla tezatlık içerisindeydi. Yüzündeki gülümsemeyi gördüğümde bende güldüm.

“Deniz senin görmemen gereken bir şeyi gördüğünü iddia ediyor ve çok canı sıkkın... Ama buna imkan olmadığını ona anlatmaya çalıştım.”

“Evet, çünkü şey... O zaten sana fazla yakındı. Göremedim... Yani görmek istemezdim zaten!” Gerginlikle salona doğru yürüdüm. Koltuğa oturduğumda Kenan Emir’in yüzü şömineye dönüktü ama güldüğü görmüştüm. “Sende baya eğlendin bakıyorum da!”

Kenan Emir, “Kim, ben mi?” diye sorarken bana baktı. Yüzünde gizleyemediği bir tebessüm vardı. “Neden eğleneyim ki? Küçük bir tatsızlık olmuş sadece!” Alaycı gülüşünü saklamak için önüne döndü.

Serra da onun gülmesine kahkahayla karşılık verdiğinde somurtmaya başladım. “Ben nerede uyuyacağım?”

“Bizim yan odamızda uyuyacaksınız ya işte!” derken Kenan Emir’i göstererek kaş göz işareti yaptı.

Kenan Emir ikimize birden baktı. “Kaç oda var burada?”

“Büyük bir yer değil ki burası. Yukarıda iki yatak odası var sadece.”

Kenan Emir bakışlarını hafifçe bana çevirdi. Kirli sakalını kaşırken, “Ben koltukta uyurum,” dedi ve hiçbir şey olmamış gibi önüne döndü.

“Hayır, ben uyuyacağım.” Son sözümü söyleyerek ayağa kalkıp hızlıca yukarı çıktım. Serra tarafından bize ayrılan odaya girdim. Kenan Emir’in valizini alıp yatağın gardıroba yakın tarafına koyup açtım.

“Ne yapıyorsun Neva?”

Kafamı ona çevirdim. Kollarını göğsünün üstünde birbirine bağlayıp kapının pervazına dayamış beni izliyordu. Sorusunu es geçip valizinden, zaten özenle katlanmış kıyafetlerini bozmadan çekmecelere yerleştirmeye başladım.

“Sana bir soru sordum.” Yumuşak, alçak tondaki sesini yükseltmemek için direniyordu.

“Eşyalarını diziyorum...” Valize yönelip eşofmanlarını alıp çekmeceye yerleştirirken beni durdu. “Onu giyeceğim Neva.”

“Gereksiz gerginlik yaratmanıza gerek yok.” Deniz, Kenan Emirin yanından geçip odaya girdi. Yatağın ucuna otururken, “Mecbur birlikte uyuyacaksınız çünkü misafirlerimiz geliyor,” dedi ve bakışlarımızın buluşmasıyla elini göz hizasında kaldırdı. “Şu an sana bakamam. Her şey daha çok yeni.”

Kenan Emir kahkaha atınca Deniz kolunu indirip sert bir bakış attı. “Oğlum gülmesene!”

Kavga çıkacağını anlayıp araya girdim. “Durun bir saniye ya! Kim geliyor? Hiç bahsetmemiştiniz.”

“Daha yeni tanıştığımız bir çift. Çok tatlılar. Baya eğleniriz.”

“Yeni tanıştığınız insanları mı davet ettiniz yani?” Kenan Emir’in şüpheci yaklaşımını fark edip gerildim.

“Sorun olmaz herhalde... Ama keşke haber verseydiniz.”

Serra’nın hızlı adımları ahşap zeminde duyulunca koridora döndük. “Söylemeyi unuttum. Son anda oldu,” diyerek kendini savunmaya başladı. “Denizle at binmeye gittiğimizde tanıştık onlarla ama merak etmeyin çok iyi insanlar.”

“Bir daha böyle bir şey olursa önceden haber verin.” Kenan Emir şüpheci tavırlarını elden bırakmamıştı ama gerginlik çıkmaması adına kabul etmişti. “Artık kendi valizini de o gardıroba yerleştirirsin diye düşünüyorum.”

Ne olduğunu anlayınca şaşkınlıkla dudaklarım aralandı. Omuzlarım gerildi. Kenan Emir daha fazla bir şey demeden arkasına dönüp gittiğinde Serra yalnız kalmamız için Deniz’e aşağıya inip şömineyi yakmaya yardım etmesini söyledi.

Odada yalnız kaldığımızda Serra kapıyı kapattı. “Söylemeyi unuttuğum için bana kızma lütfen. Kafam çok doluydu.”

“Benim Kenan Emirle aynı oda da uyumam doğru olmaz.”

“Korkuyor musun?” diye sordu hafif tebessümle.

“Neyden korkuyor muyum?”

Tek kaşını havaya kaldırıp beni inceledi. “Sen akıllı bir kızsın. Neyden bahsettiğimi çok iyi biliyorsun... Ama bilmiyorsan ben sana söyleyeyim. Sen onunla aşkınız tekrar alevlenecek diye korkuyorsun.”

İtiraz etmek istemiştim ama yapamadım. “Tek bir yatak var burada.”

“Biliyorum,” derken kapıyı açtı. Kocaman gülümsemeyle, “E fena mı olur yani?” diye sordu.

“Serra...” Ses tonumla ikaz ettim.

“Tamam, tamam. Aşağıya iniyorum ben.”

Kapıyı kapattığında onun yerleştirdiğim eşyalarını tekrar düzenleyip kendi eşyalarıma yer açtım. İşim bittiğinde boş valizlerin fermuarını kapatıp duvarın kenarına yerleştirdim.

Gün içerisinde şekerleme yapmayı pek sevmezdim ama hiç uyuyamadığım için kısa bir uyku çekmeye ihtiyacım vardı. Yine de önceliğimi duş almaktan yana kullanmıştım. Bornozumu alıp banyoya girdim. Küveti gördüğümde gözlerim ışıldadı. Hemen sıcak suyu açtım. Dolmasını beklerken yatağın üzerine giyeceklerimi hazırlayıp koydum.

Tüm kıyafetlerimi çıkartıp kirliye attıktan sonra suyun sıcaklığını kontrol etmek için parmağımın ucunu suya daldırdım, ardından tüm bacağımı. Bedenim sıcakla temas ettiğinde vücudum hafif titredi ama hemen omuzlarımdaki gerginliğe iyi geldi. Gevşemiş halde uzanırken bedenimi biraz aşağıya doğru kaydırıp kafamı suya daldırdım.

Birinin beni hızla yukarı çekmesiyle havayla temas ettiğimi fark edip derin bir nefes aldım. Daha gözlerimi açmadan Kenan Emir’in sert sesi kulaklarımı doldurdu. “Neva!”

Sakince gözlerimi açıp ne olduğunu anlamak için ona baktım.

“Neva, iyi misin?”

“Sakin ol. Tabi ki iyiyim...” Küvetteki su dalgaları göğüs uçlarıma değiyordu. Kafamı eğdiğimde bakışları göğsüme kaydı. Kolumla iki göğsümü kapattığımda Kenan Emir dizlerinin üzerinden kalkmış arkasını dönmüştü. “Ben sandım ki...”

“Ne sandın?”

Bana döndü ama bakışlarını gözlerimden ayırmadı. “Boğuluyorsun sandım Neva.”

“Neden ben banyo yaparken içeriye girdin?”

Sorum onu hayal kırıklığına uğratmış gibi duruyordu. Elini ensesine götürdü. Kafasını hafif geriye atıp tekrardan gözlerini gözlerimle buluşturdu. “Banyonun kapısı açıktı. Ben odaya girdiğimde, seni bulamayınca suyun içinde olduğunu hemen anladım.”

“Tamam, sorun değil.”

“Özür dilemedim ki sorun değil diyorsun!” Sesindeki hayal kırıklığını duyabiliyordum. “Üzerimi değiştireceğim.”

Banyodan çıktığında yatağın üzerindeki gri eşofmanlarına eli gitti ama almayıp bana baktı. Üzerindeki kazağı çıkarmak için yeltendiğinde kapıyı kapat demek istedim ama yapamadım. Çıkarttığı üstünü alıp banyoya doğru yürürken onu izledim. Geniş omuzlarından aşağıya doğru karın kaslarına gözüm kayarken nefesimi tuttum. Onu incelediğimi fark etmişti ama mimik oynatmadı. Elindeki kazağı kirli sepetine attı ve banyodan çıkarken kapıyı ardından kapattı.

Derin bir nefes verdim.

Ve tekrardan derin bir nefes alarak kafamı suya daldırdım.

.

.

.

 

Bölüm : 04.05.2025 18:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...