24. Bölüm

20. Söylenmeyen Her Şey (Part-2)

Gökçe Sultan
gokce_sultann

***

 

 

Yatağın üzerine giymek için ayırdığım eşofmanlarıma uzanırken kapının gıcırtısıyla omuzlarımın üzerinden kimin geldiğine baktım. Kenan Emir üzerimdeki tek parçadan oluşan, kısa havlu parçasına gözünün ucuyla baktı. “Kapıyı çalmalıydım. Özür dilerim.”

Kafamı sorun değil, der gibi sallarken ıslak saçlarımdan dökülen su damlacıkları omzumdan havlunun içine doğru yol aldı. “Geleceğim birazdan.”

“Denizlerin arkadaşları yoldaymış, bir şey ister misiniz diye soruyorlar.” Baş parmağıyla kaşının üstünü kaşırken bakışlarını benden kaçırdı. “İhtiyacın olan bir şey varsa haber vereyim.”

“Aklıma gelen bir şey yok,” derken tebessüm edip arkamı döndüm. Elime aldığım eşofmanlarımı giymek için banyoya doğru yeltenirken beni durdurdu. “Çıkıyorum ben şimdi.” Kapıyı kapatacakken geri açtı. “Saçlarını kurutmayı unutma. Üşüteceksin.”

Düşünceli tavrının hoşuma gittiğini belli etmemeye çalışsam da gözünden kaçmadığını biliyordum. Kafamı salladım.

“Kelimelerle de anlaşabiliriz ama yine sen bilirsin.” Tebessüm ederken cevabımı beklemeden kapıyı kapattı.

Odada yalnız kaldığımda daha fazla üşümemek için üzerimdekileri hızlıca giyinip saçlarıma havlu sardım. Kurutmadan önce birazcık uzanmak istemiştim.

Kulağıma gelen seslerle gözlerimi araladım. Kenan Emir’in yumuşak bakışları üzerimdeydi. Onu en son ne zaman bana böyle bakarken gördüğümü hatırlamıyorum bile...

Yattığım yerden doğruldum. Kenan Emir elindeki kurutma makinesini uzatma fişine takıp yatağın kenarına geldi. “Sana özellikle saçlarını kurut demiştim.” Azarlayıcı ses tonuna nazaran bakışlarında şefkat vardı. “Arkanı dön.”

Yumuşak sesiyle verdiği komutu dinleyerek arkamı döndüm. “Saçlarımı sen mi kurutacaksın?”

“Evet.” Sesinden güldüğünü anlamıştım.

“Bu bir ilk,” dedim çekinerek. “Daha önce hiç yapmamıştın.”

“Yapmıştım,” dedi iç çekişinin arasından. “Seninle tanıştığım günün sabahına doğru.” Nazikçe başımdaki havluyu açtı. Ellerinin arasına aldığı havluya saçlarımı sıkıştırıp iyice suyunu aldı.

“Öyle mi?” diye sorduktan sonra duraksadım. Hatırlamaya çalıştım ama yapamadım. “O güne dair pek bir şey hatırlamıyorum.”

“Çok sarhoştun çünkü. Deli gibi...”

İçten bir kahkaha attım. “Üniversite zamanlarımı hızlı yaşamıştım,” derken omuzlarımın üzerinden ona bakıp cilveli bir bakış attım. “Daha ilk senemdi ne de olsa... Alışma sürecindeydim.”

“Son sınıf öğrencisi olmama rağmen o güne kadar senin gibi çabuk alışanı ilk defa görmüştüm.” Neşeli ses tonunu kulaklarımı doldurunca gülümsedim. “Yani partileme konusunda.”

O günü hatırlayınca kahkahayla Kenan Emir’e döndüm. “Bir de okulun ilk günüydü. Son sınıf öğrencilerinin düzenlediği partiye gelen tek birinci sınıf öğrencisiydim.” Hafif gururla söylemiştim bunu.

“Marifetmiş gibi anlatma. O çocuk seni gözüne kestirdiği için çağırmıştı...” Cümlesinin sonunda çatık kaşlarını yumuşattı. “Senin kurtarıcın olabilir miyim acaba?” Tek kaşını havaya kaldırırken dudaklarının kenarı yukarı doğru kıvrıldı.

“Bir akşam sende sabahladığım ve bana kahvaltı hazırladığın için seni kahraman mı ilan etmemi istiyorsun yani?”

“Ayrıca seni suyun altına sokup ayılttım. Seni giydirdim ve saçlarını kuruttum... Ayrıca ablandan gelen yüz tane çağrıyı açıp seni idare ettim.” Şaşkınlıkla dudaklarımı araladığımda gülümsemesi daha da yüzüne yayıldı. “Yani bence beni kahraman ilan etmelisin.”

Elimi tokalaşmak için ona uzattığımda elimi tuttu. Havada salladığım ellerimizi birbirinden ayırdığımda, “Sen benim gizlice arkamı kollayan görünmez süper kahramanımsın,” diyerek gözlerinin içine baktım.

Gri gözleri yıldızlar gibi parıldıyordu. Aramızda sessizlik oldu. Konuşmuyorduk ama bakışlarımızla anlaşıyor gibiydik. Hafif öne doğru kafasını eğdiğinde gözleri dudaklarıma kaydı. Heyecanla nefesim kesildi. İçimdeki duyguları bastırmak için çenemi sıktım. Biraz daha yakınlaşır gibi oldu, parmaklarını saçlarımın arasında gezdirip kulağımın arkasına sıkıştırdı. Fısıltıyla ismimi zikretti. Bakışlarımı gözlerinde tuttum. “Efendim Kenan Emir?”

“Üşüteceksin, saçlarını kurutmama izin verir misin?”

Kafamın içi sessizleşti. Ne düşüneceğimi bile bilmiyordum. Bastırdığım duygunun ne olduğunu biliyordum ve o duyguyu hissettiğim için kendimden utanıyordum. Hiçbir şey demedim, sırtımı ona döndüm. Kurutma makinesinin sesi kulaklarımı doldurduğunda rahat bir nefes verdim. Her şeyi yanlış mı anlamıştım yani? Tüm işaretleri gözümle gördüm... Öylece vaz mı geçti yani?

Kapı açıldığında Kenan Emir saçlarımı kurutmaya devam etti ama ikimizde gelen kişiye doğru baktık. Kenan Emir kurutma makinesini kapattığında önce şaşkınlığımı gizlemeye çalışarak gelen kişiye sonra Kenan Emir’e baktım. Serra büyük bir sevecenlikle yanında duran kızı tanıtmaya başladı. “Seni bizimkilerle tanıştırayım... Neva, Deniz’in uzun yıllardan beri arkadaşıdır. Birlikte çalışıyorlar... Bu da bizim yakışıklı dedektifimiz Kenan Emir. Nevanın,” dediğinde onu susturmak için araya girdim.

“Bizim kendisiyle tanışıklığımız var zaten.” Sesim istemeden sert çıkmıştı. Serra bunu anlayınca gerilip sessizleştiğinde karşımda duran kızıl saçlı kıza baktım. Bakışları benim sert bakışlarıma rağmen hala yumuşaktı.

“İkisiyle bir zamanlar çok yakındım... Sizi burada görmek çok şaşırtıcı!” Sinsi bir gülüş attı. “Exten next olmaz derdin ama kaderde sizi tekrardan yan yana görmek varmış...”

İkisiyle de bir zamanlar yakındım... Bu da ne demek şimdi?

Kafamın içindeki soru işaretlerini bir kenara bırakıp göz ucuyla Kenan Emir’i süzdüm. Kenan Emir, karşımızdaki duran kıza bakıyordu. Kızıl saçlı, şeytandan bir saat önce doğmuş kıza karşı gülümsedim. “Simay seni de görmek çok şaşırtıcı oldu.” Bilerek Kenan Emirle aramızda olan şeyin ne olduğundan bahsetmekten kaçındım.

“Ya özlettim galiba kendimi!”

Kahkahası kulaklarımı tımarlarken onun hakkında en nefret ettiğim şeyler aklıma geldi. Kahkahası, yüzündeki çok sahici duran gülümsemesi, konuşma tarzı, ses tonu bile...

Simay ağzında bir şeyler geveleyip Serrayla odadan çıktığında Kenan Emir hala sessizliğini koruyordu. Geçmişe dalıp gitmek istemiyordum ama kendimi frenlemeye çalışırken içime daha da çok kapanıyordum. “İyi misin?”

Cevap vermek istemedim. Ayağa kalkıp aynanın karşısına geçtim. Saçlarıma yağ sürerken aynada beliren Kenan Emirle göz göze geldim. “Ona hala kızgın mısın?”

Ona hala kızgın mıydım? Nereden bilebilirdim ki? O sadece geçmişin tozlu raflarında unutulmuş biriydi. Beni sırtımdan bıçaklayan hiç kimseyi affetmiyordum sadece onları unutarak cezalandırmayı seçiyordum. “Birbirimizin evinde kalıyorduk, tüm sırlarımızı birbirimize anlatıyorduk. Ona güveniyordum... Ve birden, önce ablamın eski sevgilileriyle ardından hali hazırda aşk yaşadığı çocukla yatmaya başladı.”

“Bunu bilmiyordum... Bana böyle anlatmadı.” Yatak odasına doğru ilerlediğinde onu izledim. Sormak istemiyordum ama içim içimi yiyordu. Arkasından gidip karşısına dikildim. Kendimden beklemediğim şekilde yakın bir mesafede önünde durup kafamı kaldırdım. Gözlerimi gözlerine kenetledim. Alacağım cevaptan korkmuyordum, hatta daha sormadan tüm öfkemi gözlerimde barındırıyordum. “Onunla yattın mı?”

Gözlerini kaçırmaya çalıştı ama kolundan tutup hafif dürttüm. “Ne zaman oldu bu? Benden önce mi benden sonra mı? Yoksa benimle birlikteyken mi yattınız!”

“Sakin ol lütfen,” dediğinde hışımla arkamı dönüp odadan çıktım. Merdivenlerden inmeye çalışırken bileklerimden tutup beni kendine çekti. Aşağıdakilerin duymaması için dişlerimin arasından sessizce, “Beni bırak,” dedim.

“Odaya geç.”

Onu dinler gibi yapıp merdivenlere adımımı atınca belimden kavradı ardından omzunun üstüne atıp beni odaya doğru götürmeye başladı. “Bırak Kenan!”

“Önce dinle, sonra git aşağıdakine öfkeni kus.”

Duyduğum şeyle Histerikli bir kahkaha attım. Beni yatağın üstüne indirdiğinde bacaklarımın üzerine oturup kışkırtıcı şekilde gülümseyerek ona baktım. “Neden aşağıya gidip olay çıkaracağımı sandın? Neden öyle bir şey yapayım ki? O kız geçmişte kaldı. Sen ve bende sonsuza kadar geçmişte kaldık... Neden böyle bir şey yapacağımı düşünüyorsun? Doğrusu ilk anladığımda kızmıştım... Ama seninle yatması şaşırtıcı değildi.”

“Neva, lütfen...”

“Ne lütfen Kenan Emir?”

“Seninle tartışmak istemiyorum.”

“Tartışma o zaman,” derken sakince yataktan kalktım. “Geçmiş geçmişte kaldı... Aşağıya iniyorum. Geliyor musun?”

Ellerini beline koydu. Kafasını salladı. “Birazdan geleceğim.”

Yüzündeki endişeyi, yorgunluğu görebiliyordum ama bir şey demeden arkamı döndüm. Merdivenlerden indiğimde yüzüme yerleştirdiğim sahte bir gülümsemeyle başta Simay’ın yanında getirdiği sevgilisi olmak üzere herkesi selamladım. Simay yanındaki adamı göstererek, “Seni nişanlımla tanıştırayım,” dediğinde elimi adama doğru uzattım ama şüpheci bakışlarımı Simay’ın üzerinden çekmedim.

“Okan ben, tanıştığıma memnun oldum.” Sarışın, beyaz tenli adamı süzdüm. Sarışın onu tipi bile değil... Onun tipi arkadaşlarının eski sevgilileri falan değil miydi?

Gülüşümü saklamaya çalışarak, “Neva,” diyerek tanışmayı kısa kestim. Koltukta oturan Deniz’i bakışlarımla oyduktan sonra yanlış bir şeyler olduğunu anlayıp ayaklandı. “Yemekler hazır... Sofrayı kuralım mı artık?”

Simay baygınlık geçirir gibi yapıp, “Kurt gibi açım!” dediğinde gözlerimi devirdim. Her zamanki abartı davranışlar... Hiç değişmemiş.

Serra ve Simay sofrayı hazırlarken Deniz de arabada unuttuğu poşetler için yardım etmemi istedi. Aceleyle montumu giyip arkasından koşturdum. “Kar fırtınası uyarısı geldi. Hızlı olalım!”

Adımlarımı hızlandırıp Deniz’e yetiştim. Bagajı açıp birkaç poşeti aldığımda beni durdurdu. “Bir sorun mu var Neva?”

Nefesimi verip gözlerimi devirdim. Birinin yanında rahatlıkla memnuniyetsizliğimi belirtebilme şansım olduğu için Deniz’e içten içe teşekkür ettim. “Simay var ya,” dedim sesimi alçaltarak. “Hazenin eski sevgililerine takıktı. O kimle çıkarsa arkasından onunla yatıyordu. En son hazen bunu sevgilisinin evinde, sevgilisinin yatağında basınca bardağı taşıran son damla oldu ve arkadaşlığımızı bitirdik.”

“Yuh!” diye bağırdı. “Hazene mi takıktı eski sevgililerine mi?”

“Sanırım her ikisine... Ayrıca Kenan Emirle de,” dediğimde Kenan Emir’in uyarıcı ses tonuyla irkildim.

“Onunla bir kez görüştüm ama senden sonraydı...”

Kafamı Deniz’e çevirdim. “Hadi gidelim Deniz. Çok üşüdüm.”

Kenan Emir elimdeki poşetlere uzanıp beni durdurdu. “Bırak, ben alırım.”

Elimdekilerini yere bırakıp eve doğru ilerlemeye başladım. Deniz bagajı sertçe kapattı. “Seninle inatlaşmadı bile görüyor musun? Kesinlikle bu saatten sonra seni muhatabına bile almıyor belli ki!” Adımlarını hızlandırıp Kenan Emir’i geride bırakıp yanıma geldi. Yüzünde gururlu bir gülümseme vardı. O halini görünce kıkırdadım. “Delisin sen...”

İçeriye adımımı attığımda mutfak adasının etrafında oturmuşlar yemek yemek için bizi bekliyorlardı. Deniz poşetleri mutfağın tezgahın üstüne koyduktan hemen sonra Serra’nın yanına oturdu. Bende Deniz’in yanına oturup bilerek Simay’ı karşıma aldım. Kenan Emir yerini almak için sandalyesini geriye çektiğinde göz ucuyla bakıp önüme geri döndüm.

Serra önündeki pizza dilimine uzanıp, “Hadi yesenize!” diye ikaz edince hep birlikte pizzaya uzandık. “Tekrar ısıtsa mıydık?”

“Gerek yok, böyle de yenir.” Pizzadan büyük bir lokma aldım.

“Öyle yenmez ki ama!” Serra mızmızlanarak surat asmasına rağmen ilk dilimi hızlıca yedi.

Simay eliyle baharatı işaret ettiğinde Kenan Emirden önce davranarak baharatı alıp karşıya doğru uzattım. Kenan Emir, “Ben veriyordum,” diyerek tebessüm etse de suratından gerginliği anlaşılıyordu.

“Ben verdim işte,” diye terslediğimde suratı düştü. Bir pizza dilimine daha uzandığında bakışlarımı Simay’a çevirdim. Gözlerimiz buluştuğunda yüzünde bir gülümseme oluştu. “Seninle de ne çok pizza gecesi yapardık değil mi?”

Benim cevap vermeme kalmadan Serra abartılı bir şaşkınlıkla, “Ne, nasıl yani!” diye bağırdı. “Siz o kadar yakın mıydınız yani?”

“Evet, bizimkisi sadece küçük bir tanışıklıktan ibaret değil canım.” Elinin arkasıyla kulağının hemen altında biten kızıl saçlarını gözünün önünden iteledi. “Üniversitede yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi.” Simay’ın nişanlısı şaşkınlıkla ağzını araladı. “Cidden mi?” diye sorunca da Simay kafasını sallayarak bir kez daha onayladı.

Serra ve Deniz doğrulamak için aynı anda bana bakış attılar. “Evet, eskidendi.” Kısa cevap verip önümdeki yemeye devam ederken hala bakışların üzerimde olduğunu anlayıp kafamı kaldırdım. “Ne var? Ne oldu?”

“Yani senin hiç arkadaşın var mıydı? Benden önce yani...” Serra’nın kıskançlığını sezmiştim. Ona öpücük atıp, “Senin gibisi asla olmadı tabi ki,” deyince yüzünde güller açtı.

“Bende bizim gibi bir arkadaşlık hiç bulunmaz sanıyordum. Sizinkisi daha özedir eminim ki.” Simay’ın söyledikleri Serra’nın hoşuna gitmemiş olacak ki suratı düştü. Ardından yapmacık bir gülümsemeyle, “E ne oldu sonra?” diye sordu.

Simay’ın bakışları değişmişti ama nişanlısında merak etmesi üzerine dudaklarını birbirine bastırdı. “Basit bir yanlış anlaşılmaydı sadece ve sonra olay büyüdü.”

Okan büyük bir saflıkla, “Burada eski dostluklar tazelenecek desenize,” deyip sırtını geriye yasladı. Elini Simay’ın sırtında dolaştırırken, “Nasıl bir yanlış anlaşılmaydı?” diye sordu. “Eminim ki üzerine konuşulsaydı çözebilirdiniz.”

“Bence de.”

Simay’a ters bir bakış attım. “İstersen şu an burada konuşabiliriz.”

Ne yaptığımı anlamıştı. Yüzü çekildi. Bakışlarını kaçırdı. Sakince ayağa kalktı. “Sanırım,” dedi ve bir anda yere yığıldı.

Apar topar ayağa kalktığımda Okan, Simay’ı kucaklamış koltuğa uzatmıştı. “Kolonya var mı?” Endişeyle bağırıyordu.

Serra, “Deniz banyodaki çekmecede!” diye bağırıp Okan’a döndü. “Bir hastalığı falan mı var? Hiçbir şeyi yoktu. Nasıl oldu bir anda?”

“Hamile.” Sesi titremişti. “Benim bebeğime hamile... Aşkım,” diyerek hafifçe Simay’ı sarstı. “Aç gözlerini canım benim.”

Deniz kolonyayı getirdiğinde geriye doğru çekildim. Koltuğa oturup karşımda Simay’ı ayıltmalarını bekledim. Neredeyse olan biten her şeyi anlatacaktım. Okan’ın olanları bilmemesi daha doğru olur.

Simay hafiften kendine geldiğinde ayaklandım ama Okan, “Geri açılın...Nefes alsın,” demesine rağmen kızı kollarının arasına gömdü.

Mutfağa doğru gidip bir bardak suyla geri döndüm. Okan’a doğru uzatsam da olayın etkisinden çıkamamış olacak ki uzun süre elim havada kaldı. “Okan, şu an iyi durumda.” Onu sakinleştirmesi için Kenan Emir’e baktım. Kenan Emir kollarını göğsünde buluşturmuş olanları sakinlikle izliyordu. Soğuk kanlılığı her defasına daha çok beni hayrete düşürüyordu. “Okan sende biraz rahat nefes alabilirsin. Bir şeyi yok.” Simay’ı ondan ayırıp yanına oturdum. “Su iç.” Dudaklarına götürdüğüm bardaktaki sudan birkaç yudum aldı. “Daha iyi misin?”

Kafasını salladı. “Hayır, gitmek istiyorum.”

Gerçekleri anlatacağımdan korkuyorsun...

“Biraz daha burada kalın. Sonra gidersiniz...” Serradan güç almak için bakış attım. “Değil mi Serra?”

Serra ne yapacağını şaşırmış durumdaydı. Adını zikrettiğimde yerinden sıçrayıp etrafına bakındı. “Hemen gitmeyin,” diyerek Okan’a baktı. Denizde arkasından aynı şeyi söylese de Okan olumsuz şekilde kafasını salladı. “Karanlığa kalmadan gidelim. Biraz tatil iyi gelir diye düşünmüştüm ama evde daha rahat edecektir.”

“Ama hamilelikte kusma normal değil mi?”

Kaşlarını çatıp bana baktı. “Sen nereden biliyorsun?”

“Sen bayılınca hastalığın falan var sandık. Sorduk bizde.”

Hışımla ayağa kalktı ama dengesini bulamayınca onu tutup geri yerine oturttum. “İyi değilsin, gitme.”

Bakışlarımdan anlamasını istedim. Kirli çamaşırlarını dökmeyeceğim, merak etme...

“Hayır, gidiyoruz biz.” Sesi sertti. O bana, benim ona güvenmediğimden daha çok güvenmiyordu. Çünkü biliyordu... Canımı çok yakmıştı ve beni sırtımdan vurmuştu. Öcümü almak için fırsatı geri çevireceğimi düşünmüyordu. Ben de düşünmemiştim... Simay tekrar ayaklandığında Okan onu tuttu. “Kusura bakmayın. İlk bebek olunca endişelerimiz daha da büyük oluyor. Evde dinlenmesi daha iyi olur.”

Okan’ın hazırlanmaya başladığını görünce Serra’yla Deniz onlara yardım etmeye başladı. Hafif hareketlilik olduğunu anlayınca sessiz sedasız merdivenlerin yolunu tuttum. Odaya girip yatağa uzandıktan dakikalar sonra kapı açıldı. Kafamı sağa yatırıp kimin geldiğine baktım. “Keşke veda etseydin.”

“Kenan Emir sen vedanı ettiysen yeterli gelmiştir ona.”

“Bu ne demek şimdi?” Sesinden bir tartışmanın başladığını anlamıştım. “Onunla göz göze bile gelmedim.”

“Zaten nişanlı ve hamile... Sahi bu ikiniz için bir anlam ifade eder miydi...” Yattığım yerden doğrulurken histerikli bir kahkaha attım. “Hiç sanmıyorum.”

Çenesini sıkmış, boğazındaki damarlar belirginleşmişti. Kafasını başka yöne çevirdi. “Cidden ben bu muyum yani?”

“Seni ben tanımlayamam, seni sadece kendi yaptıkların tanımlar.” Dik bakışlarımı onun üzerinde tutmaya devam ettim.

“Bir gecelik bir şeydi Neva! Sonrasında bir şey olmadı, devamı yoktu... Bunun açıklamasını yaptığıma inanamıyorum!” Sesi evi inletmişti. Durdu, durdu ve sakinleşene kadar bekledi. “Bana tüm bu yaşananların hiçbir anlamı olmadığını söylemiştin. Yaşadığımız onca güzel şeyin hiçbir şey ifade etmediğini söylemiştin! Yaşım küçüktü... Ve öfkeliydim!”

Dudaklarımı araladım. Sus Neva, sus... “Ve sende en yakın arkadaşımla mı yatmaya karar verdin! Sende beni sırtımdan vurdun... Benim için bir farkınız yok!” Sesim çatallaşmıştı.

“İyi bunu bildiğim iyi oldu.” Sakin ses tonu afallamama sebep olmuştu. Öfkesini dindirmiş, yüzüne maskesini takmıştı.

“Bu kadar mı yani?” diye sordum hışımla. “Tek söyleyeceğin bu mu bana!”

“Sakinleşmeni istedim sadece.” Bana doğru bir adım attı.

Ayağa kalkıp onu sollayıp kapıyı açtım. “Beni sakinleştirmene değil, beni anlamana ihtiyacım vardı... Ama sen yine duymadın!”

Arkamdan kapıyı çarpıp hızlı adımlarla aşağıya indim. Serra’nın endişeli bakışları üzerimdeyken Deniz’in, “Nereye?” sorusunu es geçip ayakkabılarımı giyip dışarıya çıktım.

Kar fırtınası yürümemi zorlaştırmasına rağmen olabildiğince yol kat etmiştim. Ev, herkesten uzakta bir ormanın içindeydi. Ağaçların arasından ilerledikçe geriye sadece ayaklarımın altında ezdiğim karın ve fırtınanın kulaklarımı dolduran sesi vardı.

Yeterince uzaklaştığımı düşünsem de kendime bile itiraf edemediğim duygularımın gün yüzüne çıkacağı korkusuyla yürümeye devam ediyordum. Kulaklarım buz kesmişti, üstümde rüzgarı kesecek bir hırka bile yoktu... Üşümem gerekiyordu ama içimde yanan öfkenin ateşi beni diri tutuyordu.

Her şey bu kadar zor olmamalı... Neden konu hep benken bir şeyler zorlaşıyor.

Yürümeye devam ettim.

Benimle olmak, benimle anlaşmak zor... Ben kendimle bile anlaşamıyorken o benimle nasıl anlaşsın... Ben bile kendimi duymazken o beni nasıl duysun?

“Neva!”

Ormanın içinde ismimin yankılanmasıyla durdum. Arkamı döndüğümde bana doğru koşuşunu gördüm. Yüzündeki bakışı görüyordum. Korkuyordu, benim yüzümden korkuyordu. Ağlamaklıydı, onu bu hale ben getirmiştim. “Kenan Emir!”

Yaptığına pişman mısın?

“Özür dilerim!” Çenemin titremesine engel olamamıştım. Kenan Emir yanıma gelip beni kollarının arasına aldı ama direttim. “Özür dilerim Emir.”

“Ben özür dilerim,” derken aramızda hafif bir mesafe oluştu. Kafamı kaldırdım ama birbirimize bu kadar yakın olmamıza rağmen ilk defa geri çekilmedi.

“Seni suçlamamalıydım.”

Bakışlarımdaki hüznü görmek istemiyor gibiydi. “Haklıydın. Önemsiz bir şeymiş gibi davranmamalıydım.”

“Beni duy diye sana kızmamalıydım.” Soğuktan nefesim kesik kesikti. “Daha ben bile...”

Hafif tebessüm etti. “Seni en başından beri anlıyordum, duyuyordum ve dinliyordum...”

Kar sessizce üzerimize düşüyordu. Gözlerimi kırpıştırdım “Öyle mi?” dedim, sesim neredeyse fısıltıydı.

“Öyle,” diye cevapladı. Yüzünde yavaşça yayılan gülümseme bir itiraf gibiydi. “Tüm bu sessizliğinin içinde ne demek istediğini ben başından beri duyuyordum.”

“Ben de duymak istiyorum,” dediğimde bakışları dudaklarıma kaydı. Soğuktan buz tutan, uyuşmuş dudaklarımın farkına vardım. Elleri belimden yukarıya doğru çıkıyordu. Sakindi, fazlasıyla tedbirliydi. Sanki elleri hassas bir telin üzerinde geziniyormuş gibiydi. Tek bir uyarıda geri çekilecekti, biliyordum...

Bir adım daha yaklaşmasını beklerken içimde bastırdığım kırık ses yükselmeye yeltendi... Ama o, sözlerden önce dokundu.

Soğuk parmakları yüzümde gezinirken rüzgarın yüzüme savurduğu saçları kulağımın arkasına sıkıştırdı. Diğer koluyla belimden sıkıca kavrayıp sertçe beni kendisine çekti. Dudaklarını dudaklarıma bastırdığında, sessiz haykırışlarım son bulmuştu.

.

.

.

 

Bölüm : 04.05.2025 18:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...