25. Bölüm

21. Tenimde Ateş

Gökçe Sultan
gokce_sultann

 

 

Sırtımı şömineye dönmüş, karşımdaki kıyasıya rekabeti izliyordum. Kenan Emir elini çenesine dayamış bir sonraki hamlesini düşünürken Deniz stresten yerinde sabırsızca kıpırdanıyordu. Kenan Emir’in bakışları bana kaydığında gülümsemesi tüm yüzüne yayıldı. “Sonraki maç seninle olsun.”

Kafamı olumsuz şekilde sallarken Deniz benim yerime konuştu. “O satrançta iyi değil...”

Serra, Kenan Emirle aramıza geçip önümde dikilince görüş alanımı kapattı. “Hayır, siz yeterince vakit geçirdiniz,” dedi, gülüşündeki imayı gizlemeden.

O muhteşem öpücüğü almamdan bu yana iki saat bile geçmemişti. Bir kenara oturup sessizlik yemini etmiş gibiydim. Etkisinden hala çıkamadığımı göğsümdeki ferahlıktan anlayabiliyordum.

“Siz erkek erkeğe takılın, biraz da biz kız kıza sohbet edelim...” Bakışlarıyla bende onay beklediğini anladığımda ayağa kalktım. Serra mutfağa doğru ilerledi. “Kahve içelim mi?”

“Olur, sana yardım edeyim.” Serra’nın arkasından ilerlerken Kenan Emir gözleriyle beni takip etti. Bakışlarının üzerimde olması elimi ayağımı birbirine dolaştırıyordu. Adımlarım bile garip hissettiriyordu. Huzursuzca belimi dikleştirip mutfak adasına kalçamı dayadım. Serra, “Ne içersiniz?” diye bağırdı, herkesin duyabileceği şekilde.

“Espresso, lütfen.”

Kulağımın arkasından gelen derin sesle yerimden sıçradım. Omuzlarımın üzerinden arkama dönmeme kalmadan kolumun üzerinde gezinen eli hissettim. Kafamı havaya kaldırdım. Bakışlarını yakaladığımda, “Üşümen geçti mi?” diye sordu.

“Evet.” Dudaklarımdan fısıltı gibi çıkan sözü bu kadar yakın mesafede olmamıza rağmen duyabilmiş miydi emin değildim ama bu hallerimden eğlenir gibi bir hali vardı.

Serra yanımıza yaklaşıp, “Size bir oda tutun derdim ama zaten size özel ayırdığım bir odanın olduğunu hatırladım... Hani şu,” derken bir anda tüm taklit yeteneklerini konuşturmaya başladı. “Ben asla Kenan Emirle aynı oda da kalmam. Bu asla ama asla ama asla doğru olmaz, diye haykırdığın oda var ya...”

Deniz Serra’nın söylediklerini duyar duymaz haykırarak yanımıza geldi. “Hangi odaydı o ya? Yoksa şu senin ‘O istese de ben onunla aynı oda da uyumazdım zaten’ dediğin oda mıydı?”

Şaşkınlıkla dudaklarımı araladım. “Cidden bunu söyledin mi?” Sesimi numaradan yükseltip alınmış gibi yaptım ama dudaklarımdaki tebessüm hala yüzümdeydi.

Kenan Emir’in yanakları kızardı. Çocuksu bir gülümsemeyle beni kollarının arasına alıp sarmaladı. “Lafın gelişiydi o...”

Deniz ve Serra’nın kahkahası tüm evde yankılanıyordu. Serra’nın gülmekten gözleri yaşla dolmuştu. “Bu kadar eğleneceğimi düşünmezdim!”

Eğlencelerinin bitmeyeceğini anlayıp istemeye istemeye Kenan Emir’in kollarının arasından ayrılıp tezgaha yöneldim. “Size kahveleri benim hazırlamam gerekecek sanırım.”

Daha elimi bile atmamışken Kenan Emir beni durdurdu. “Denizle biz yaparız.”

“Tamam, yukarıya getirin ama...” Serra elimden tutup beni arkasından çekiştirmeye başladı. Merdivenlerden yukarıya çıkarken heyecanla ama bir o kadar da fısıltıyla, “Bana olan biten her şeyi anlatacaksın!” dedi ve küçük bir çığlık kopardı.

“Her şeyi mi? Kalpten gidersin diye çok korkuyorum ama...”

Odasının kapısını açtığında sesinin yüksekliği normale dönmüştü. “Hiçbir şey olmaz. Anlat gitsin işte...”

Yatağın üstüne oturup karşıma oturabilmesi için yer bıraktım. “Aslında pek bir şey olmadı.”

“Nasıl olmadı ya!” diye heyecanla karşıma oturdu. Tek kaşını havaya kaldırdı. “Deniz’in endişelenip sizi takip ettiğini biliyorsun değil mi?”

“Siz öyle mi anladınız?”

“E başka nasıl anlayacaktık yani...” Kahkaha atıp sarı buklelerini arkaya attı. Makyajı olmadığı için elmacık kemiklerindeki minik çiller ortaya çıkmıştı.

“Böyle daha güzelsin.”

“Gerçekten mi?” diye sordu utanarak.

Yüzü kızardığında gülümsedim. “Öyle söylemek içimden geldi. Seni ilk defa makyajsız görüyorum ya.”

“Aslında Deniz de çok sevdiğini söylüyor ama çocukluktan kalma bir şey işte. Bir türlü sevemedim...” Suratı düştü bir anlığına. Kafasını kaldırdığında hüzünlü gözleriyle karşılaştım. “Çocukken çok zorbalığa uğramıştım da...”

“Çok üzüldüm... Eğer seni zorbalayanlar şu an ki halini görselerdi eminim ki söylediklerinden çok pişman olurlardı.”

Hayır, der gibi kafasını sallayınca yüzünde kederli bir gülümseme oluştu. “Hatta bir tanesiyle arkadaşlığımı uzun süre sürdürdüm.”

“Neden?” diye sordum, merakıma yenik düşerek. “Konuyu fazla deşmek istemem tabi ki...”

“Hayır, hayır.” Ellerini havada salladı. “Zaten o kişiyi tanıyorsun.”

“Bana Çilay deme sakın.”

“Maalesef ki o. Yaptıklarına rağmen onunla arkadaşlığımı sürdürdüm. Beni küçük düşürürdü, aşağılardı... Ama onunla arkadaş olmayı seçtim.”

“Sonradan sana iyi davranmaya mı başladı?”

Kapı çaldı, ikimizde sessizliğe gömülürken bize kahvelerimizi getiren Kenan Emir’e baktım. “Konuşmanızı böldüm, kusura bakmayın.” Tepsideki kahveleri almamız için bize uzattı. Yeni demlenmiş kahvenin üstünden duman tütüyordu. Havayı içime çektiğimde kahvenin sert, acı kokusunu aldım. “Nefis kokuyor. Ellerine sağlık.”

Aynı şekilde Serra da, “Ellerine sağlık,” dediğinde Kenan Emir tepsiyle birlikte odadan çıkıp kapıyı arkasından kapattı. “Nerede kalmıştım? Ha doğru ya,” dediğinde kahvesinden bir yudum aldı. Kahvenin sıcaklığıyla dudaklarını büzüştürdü. “Bana hiçbir zaman tam anlamıyla iyi davranmadı... Ben sadece onun karşısında kendimi düşmanı olarak göremeyecek kadar güçsüz gördüm. Bu yüzden onunla arkadaş olmayı seçtim.”

“Güçsüz birisi değilsin Serra.”

“Ama eskiden kendimi ondan aşağıda görüyordum kendimi...” Düşüncelerinin arasından sıyrılması için elimi bacağının üzerine koydum. “İyiyim, sadece düşünüyordum... Birine aşıktım.” Son cümlesini olabildiğince kısık söylemişti. “Yıllar önceydi tabi ki. Onu Çilayla tanıştırmak gibi bir hata yaptım ve sonra öğrendim ki onlar birliktelermiş. İlk başta bunu inkar ettim. Sonuçta o benden daha üstündü. Bana denk düşen bir adamı kendine layık görmez sandım...”

“Bu çok yanlış bir düşünce biçimi Serra.” İç çektim. “Kendini bu kadar aşağıda görmemen gerekir.”

“Artık görmüyorum!” Yüzündeki öfkeyle dudaklarımı birbirine bastırdım. “Sana kızmıyorum... Kendime kızıyorum Neva. Bu düşüncenin yanlış olduğunu çok geç öğrendim. Onlar birlikte olmaya devam ettiler ve bu durum beni çok ama çok kızdırdı. O adama ulaşmaya çalıştım ama her defasında beni kendinden uzaklaştırdı. Onlar birlikte mutlu mesut yaşamaya devam ettiler.” Histerikli bir kahkaha attı. “Çilay iyi biri değil. Şu an hamile bir genç anne adayı... Fazla tatlı görünüyor göze ama zaten hep öyle görünürdü. Gerçekte ise en yakın arkadaşının sevgilisini çalan bir kız o. Hatta evli bir adamı bile ayartabilecek,” dedikten sonra sustu. Özür diler gibi bana baktı.

“Sorun değil. Örsaldan bahsettiğini biliyorum. İkisi de tencere kapak gibilermiş desene.”

“Olsun, enişten hakkında böyle konuşmak istemezdim.”

“Ondan hiç haz etmezdim. O Hazene layık bir koca değildi.”

Dudaklarımdan itiraf gibi çıkan sözleri şaşkınlıkla karşıladı. “Onu sevdiğini sanıyordum.”

Kahkaha attım. “Benden mi söz ediyoruz şu an?”

“Yani enişten ya... Seviyorsun sanıyordum.”

Elimdeki kahveyi yatağın kenarına koyup kısa süreliğine uzandım. Kafamı çevirip Serra’ya baktım. “Aslında resmen aynı şeyleri yaşamışız... Simay var ya,” dedim konuyu açarak. “O da ben Kenan Emirden ayrıldıktan sonra onunla yatmış.”

“Sende mi o yüzden arkadaşlığını bitirdin! Bunu tahmin bile edemezdim... Ne fena bir kızmış.”

“Daha fenasını anlatmamı ister misin?” diye sorduğumda oturduğu yerde heyecanla kıpırdanmaya başladı. Bu halini görünce gülmeye başladım. “Onunla arkadaşlığımızı bitirme sebebimiz bu değildi. Aslında konu ben değildim bile. Konu Hazenin sevgilileriydi.”

Suratı ciddileşti. “Hiçbir şey anlamadım ama...”

Belimi doğrultup ayağımın altındaki kahveye uzandım. “Hazenin eski sevgililerine takıktı. Takıntılı bir kız o. Korkutucu derecede.”

“Çüş!” diye bağırdı. “Melek gibi duruyordu.”

“Bunu ilk başta görmezden geldim. Hazen de öyle tabi... Ama sonra bir gün Hazen şüpheye düşüp haber vermeden sevgilisinin evine gitmiş. Orada kiminle karşılaşmış dersin?”

“Ne?” Tiz bağırışı kulaklarımı tırmaladı. “O zaman Örsalla da yatmış olabilir mi dersin?”

Kalbim göğüs kafesimi aşacak gibiydi. Omuzlarımdan kafama doğru yayılan sıcaklıkla nefesimin daraldığını hissettim. Dudaklarımı araladım ama konuşamadım. Karşımdaydı. Çok yakınımdaydı. En başından beri gözümün önündeydi... Ama diğer kız Çilay’dı.

“Neva!” Kenan Emir’in sesiyle kafamı kaldırdım.

“Ne var?” Deniz’in koşarak odaya gelişini görünce daha da endişelenmeye başladım.

“Neva, beni çok korkuttun. Suratının halini görmen gerekiyordu... Bayılacaksın sandım!” Serra’nın gözleri dolmaya başlayınca oturduğum yerden kalktım. “Bir şeyim yok,” dedim tüm soğuk kanlılığımla. Merdivenlerin yolunu tuttuğumda arkamdan beni takip etmeye başladılar.

Sırtımı şömineye çevirip yerde bağdaş kurarak oturduğumda hepsinin yüzünde aynı ifade vardı. Korku, endişe... Delirdiğimi düşünüyor olabilirler miydi?

“Daha iyi misin?” Kenan Emir yanıma gelip tek dizinin üzerine çöküp beni kollarının arasına aldı. Ayağa kalktığında, “Fırtına dinince ateş yaktık... Biraz ateş çukurunun etrafında ısınabiliriz. Ne dersin?” diye sordu ama sorusunu yanıtsız bıraktım.

Deniz ve Serra’yı arkamızda bırakıp dışarıya çıktık. Ateş çukurunun etrafındaki ahşap sandalyelerden birine beni oturttuğunda, “Hemen geliyorum,” diyerek içeriye girdi. Sakinlikle ateşi izledim. Hava daha da soğumuştu ama az esiyordu. Evden ilk çıkan Serra’ydı. Elinde kalın örtülerle, yüzünde yapmacık bir gülümsemeyle bana geliyordu. Uzattığı örtüyü alıp sırtımı örterken, “Delirdiğimi düşünüyorsun,” diyebildim sadece.

Yüzündeki gülümsemeyi bozmadan, “Hiç de bir kere...” dedi ve gözlerini benden kaçırdı.

“Söylediğin şey de haklı olabilir misin merak ediyorum...” Kafamı arkaya doğru attığımda Kenan Emirle göz göze geldim.

“Ne söyledi?” Sesi toktu. Kaşları çatılmıştı. Gözleri bir saniyeliğine Serra’ya kaydı. Serra’nın yüzünde endişeli bir ifade oluştu. “Kötü bir şey yapmadım ben.”

“Hayır, yapmadın Serra.” Serra’yı savunmak için öne doğru atıldım. “Tam tersine gözümü açtın sen...”

Kenan Emir yanımdaki sandalyeye oturup geri kalktı. Serradan örtü aldıktan hemen sonra sandalyesini benimkisiyle dip dibe getirdi. Dizlerine attığı örtünün diğer ucuyla bacaklarımı örttü. “Üşütmeni istemiyorum.”

“Ne olduğunu sormayacak mısın?” Çünkü sana anlatmaya ihtiyacım var...

“Sadece biraz daha kafanı toparlayabilmen için zaman tanımak istedim.” Yüzünde sadece bana sergiledi özel bakışları vardı. Şefkatliydi, merhametliydi, derin ve anlamlıydı...

“Anlatmak istiyorum,” derken sabırsızca Deniz’in oturmasını bekledim. Tepsiyi uzattığında aceleyle çayı aldım. “Sizce diğer kız Simay olabilir mi?”

Kenan Emir neredeyse elindeki çayı döküyordu. “Böyle düşünmene sebep olan şey ne?”

“Hazenin sevgililerine, Hazenin kendisine takıntı geliştirmiş olması olabilir mi acaba?” Sesim istemsizce sert çıkmıştı. Kendimi sakinleştirmeye çalışırken elimdeki sıcak çayı yudumlayıp Kenan Emir’e baktım. “Sence olabilir mi böyle bir şey?”

Kafasını olumsuz şekilde salladı. “İçinin rahat etmesi için onu daha da detaylı araştırabilirim.”

“O daha önce şüpheli listende var mıydı?” Deniz’in sorusuyla Kenan Emir’in yüzü daha ciddileşti.

“Hayır, hazenle arasındaki bağlantıyı bugün öğrendim.”

Gözden kaçırdığı biri olduğu için kendine kızdığını biliyorum...

“Diğer Kızı bulmalıyım,” dedim Kenan Emir’in buna karşı çıkacağını bile bile. “Çilayla konuşmalıydım.”

“O şeytanın ta kendisi... Ne sanıyorsun Neva? Sen soracaksın, o da sana her şeyi tüm gerçekliğiyle anlatacak mı yani?” Serra, sinirle ofladı. “Yani konuşmak istiyorsan bari seninle geleyim. Onu tanıyorum, yalan söylerse bunu anlarım...”

“Serra haklı... Ama onunla ikinizde konuşmayacaksınız.” Deniz kendisinden beklenmeyen şekilde sert çıkmıştı. Yüzünde ilk defa bu kadar öfkeli bir ifadeyle karşılaşıyordum. “Nevaya anlatmayacağı şeyi gelip sana anlatacak değil ya! O ve sen artık eskisi gibi yakın değilsiniz. Sana yakınlık göstermeyecek... Tam tersine, seni artık Nevanın tarafında görüyor.”

“Kızlar anlaşıldı mı? Kafanızdan çıkarın artık... Üstelik katili bulmak ya da Hazeni bulmak sizin işiniz değil.” Göz ucuyla bana bakıp tek kaşını kaldırdı. “Kaybolan kişi ablanız olsa dahi.”

“Ama,” dediğimde beni zarifçe susturdu. “Güzelim bu kadar yetmez mi? Biz buraya bunun için gelmedik. Kafanı dağıtacaksın sanıyordum... Hepimiz öyle yapmak için gelmiştik ya.”

Yüzümü avuçlarımın içerisine aldım. Odunun çatırdama sesine odaklandım bir süreliğine. Kafamı tekrardan kaldırdığımda herkes sessizlikle ateşi izliyordu. Hava iyice kararmıştı. Saatin kaç olduğunu bile bilmiyordum. Serra hafif ayaklandı. “Ben biraz uzanmak istiyorum.”

“Daha erken değil mi?” diye atıldım.

“Evet ama zaten uykusuzdum. Tüm gün ayakta zor durdum...” Serra içeriye girerken Deniz de ayağa kalktığında gitmemesi için bir şey demek istemedim. Kenan Emirle oturup bu konuyu bir kez daha diretmek istiyordum. “İyi geceler size.”

Kenan Emirle sonunda yalnız kaldığımızda ona bir bakış attım ama benden önce davrandı. “Lütfen Neva.”

“Bir şey demedim ki daha.”

“Ama söyleyeceksin.” Haklılığından emin şekilde dudağı yukarı doğru kıvrıldı. “Bu konu kapandı... Daha kaç kez yapmaman gerektiğini söylemem gerekiyor güzelim.”

“Ama anlamıyorsun,” dedim sevimlice. Kavga ya da herhangi bir tartışma çıksın istemiyordum. Bugün yeterince tartışma kotamızı doldurmuştuk çünkü.

“Sende anlamıyorsun. Ben sana doğru cevaplarla geleceğim zaten. Sadece sabırla beklemeni istiyorum. Senin beklemekten başka yapmanı gerektirecek bir şey yok.” Alnıma bir öpücük kondurduğunda göğsümdeki sıkışıklık hala benimleydi. “Endişelenecek bir şey yok.”

“Melahatın Hazeni hastaneye yatırmaya çalıştığını biliyor muydun?”

Kaşlarını çattı. Olumsuz bir şekilde kafa salladı. “Bu nereden çıktı?”

“Endişelenecek bir şey yok diyorsun ama belli ki endişelenmemiz gereken konuların ne olduğundan haberin bile yok.” Sert çıkmamıştım ama sözlerimin ağırlığı kulağa fazla sert geldiğinin farkındaydım.

“Ne olduğunu anlat sadece.”

“Teyzem annemin hastaneye yatmasının sebebini sahte evraklara bağladı... Tıpkı benim gibi.”

“Ama,” dedikten hemen sonra geri çekildi.

“Söyleyebilirsin Kenan Emir. Sorun değil.” Alınacağım korkusuyla benden geri çekilmesini istemiyordum. Doğruyu duymak istiyordum sadece.

“Baban mı?” diyebildi sadece.

Dudaklarım aşağıya doğru çekildi, çenem titredi. “Evet, babam.”

“Tıpkı Örsal gibi...” Kendi kendine konuşur gibi bir hali vardı. Ellerini başının üstünde birleştirdi.

“O yazılan sayfaların olduğu günlük yanımda. Getireyim,” diye ayaklandığımda kolumdan tuttu. “Getirmeyeyim mi?”

“Lavaboya gideceğim. Ben getireyim.”

“Valizimin içinde.”

Kafasını sallayıp ayağa kalktı. Dizlerinin üzerindeki örtüyü kaldırıp üstüme örttü. “Geliyorum hemen.”

Sandalyede hafif kıpırdanıp iyice yerime yerleştim. Kafamı sandalyenin başına yaslayıp gökyüzünü izlemeye başladım. Kar hafiften yalpalanmaya başlamıştı. Gökyüzünden düşen yıldızlar gibiydiler. Gözlerimi kapattım. Her şey yoluna girecek. Her şey yoluna girmek zorunda...

Bir ses duyunca gözlerimi açıp oturduğum yerden doğruldum. Etrafıma bakındım ama kimseyi göremeyince ayağa kalktım. Defteri bulamadı mı hala?

İçeriye girer girmez havanın sıcaklığıyla vücuduma titreme geldi. Yukarı çıkmadan hemen öncesinde kahve suyu için ısıtıcıya su koyup merdivenlerin yolunu tuttum. Ahşap merdivenlere ilk adımımı atmamla gıcırdama sesi duyuldu. Denizleri uyandırmamak için parmak ucumda merdivenleri çıktığımda tuvalet dışındaki tüm kapılar kapalıydı. Odama doğru ilerledim ama gelen sesle kapıyı açmakta son anda vazgeçip kulağımı dayadım.

“Ne dediğimi duydun değil mi?” Sesi sert ve otoriterdi. “Hayır, onu boş ver. Önce sana bahsettiğim kadını yakın takibe al. Nişanlısından bir şey çıkmaz ama ona da bak. Adı Okan.”

Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. O da Simaydan şüpheleniyor...

Kapı ansızın açılınca ne yapacağımı bilemedim. “Kapı dinlemek yeni adetin mi?”

“Günlüğü bulamamışsındır diye geldim... Kapı dinlemedim. Biriyle mi konuşuyordun?” Salağa yatmaya devam et, aferin... Belki işin içinden sıyrılırsın Neva.

“Şirketteki çömezle konuşuyordum. Yeni işe başladı. Haliyle gözüm üzerinde olması gerekiyor.”

“Hım,” diye bir ses çıktı dudaklarımın arasından. Duvar dibinde gidip valizi kucakladım. Yatağın üzerine atarken üzerimdeki gözleri hissedip kafamı kaldırdım. Şüpheci bakışları üzerimdeydi. “Kaç kişi çalışıyorsunuz?”

“Yedi kişiyiz.”

“Hepsi Hazeni bulmak için mi çalışıyor?”

“İki gruba ayırıyorum genelde. Özellikle araştıran üç kişi var. Beni saymazsak tabi ki...” Kollarını göğsünün üzerinde birleştirip gülümsedi. “Başka merak ettiğin bir konu var mı?”

“Sadece sen bakıyorsun sanıyordum,” dedim bu savaşta kendimi yalnız hissetmek gibi bir yanılgıya düştüğümü fark ederken.

“Hayır, güzelim.” Bana doğru yaklaşırken gözlerimle onu takip ettim. Gözünden anlamıştım ne yapacağını ve buna hayır demeyecektim. Elini saçlarımda gezdirdi. Beni uzun süre inceledikten sonra dudaklarıma bir buse kondurdu. “Bulabildin mi?”

Sorusuyla afalladım. Doğru ya... Valizi açıp içindeki küçük bölmeden defteri aldım. Sayfaları karıştırırken Kenan Emir valizi duvar dibine geri koydu. “Kahve yapmamı ister misin?”

“Ben suyu koymuştum, yaparım diye...” Konuşurken gözlerimi defterin sayfalarından ayırmadım. Dikkatlice hangi sayfada olduğunu bulmaya çalışıyordum. “Bu kız neden bu kadar günlük tutar anlamıyorum cidden... Onun yüzünden izlediği dizi bölümlerinde yaşanan şeyleri bile okumak zorunda kaldım.”

“Belki de çok yalnız hissediyordu kendini.”

Kafamı defterden kaldırmaya cesaret edemedim. Yanında ben olmama rağmen yalnız hissediyordu hem de...

“Kahveyi yapıp geleceğim.”

Cevap vermedim. O odadan çıkarken bende yatağa oturup başlığına sırtımı dayadım. Ayaklarımı uzatıp üst üste koydum. Birkaç sayfa daha göz ucuyla baktığımda sonunda bulabilmiştim. Kaybolmaması için defteri açık bir şekilde ters koyup Kenan Emir’i bekledim.

Elindeki iki kupayla bana doğru gelirken, “Teşekkür ederim,” diyerek elimi havaya kaldırdım. “Hep sen, hep sen... Şikayetleneceksin diye korkuyorum.”

Gülümsememe karşılık verirken yanıma uzandı. “Emrinize amadeyim, hanımefendi... Buldun mu?”

“Evet.” Gözümle defteri işaret ettim.

Kahvesinden bir yudum alıp yanındaki komodine koydu. Defteri alıp okumaya başladıktan kısa süre sonra kaşlarını çatıp kafasını kaldırdı. “Onun vasisi mi olmak istiyorlarmış.” Alayla güldü.

“Evet, kendilerini ne de akıllı sanıyorlar!”

Okumaya geri döndüğünde kahvenin kokusunu içime çekip yudumlamaya devam ettim. Kenan Emir’e göz ucuyla baktığımda diğer sayfaları karıştırmaya başladı. “Ne oldu?”

“Böyle görmediğim kaç defter daha var?”

“Kutuda yedi farklı defter vardı ama hepsi sonuna kadar dolu değil. Dönemsel olarak defter değiştiriyormuş anladığım kadarıyla.”

“Emin misin?” diye sordu.

“Evet. Neden ki?”

“Sadece sordum. Emin olmak için...” Defteri kapatıp bana doğru uzattı. Elinden alıp solumda kalan komodinin üstüne koydum. “Eee, bir şey demeyecek misin?”

“Melahat cadısı hakkında ne diyebilirim bilmiyorum,” derken gülmeye başladı. Kendimi tutamayıp ben de güldüm. “Ama senden saklamak zorunda hissetmiş olması onu baya yıpratmış olmalı. Ondan nefret etmenden korkmuş.”

“Edebilirdim zaten ama şu an nefretimi kusacağım, öfkemi yansıtacağım birini karşımda bulamamak bana acı veriyor.”

“Ama gelse ona kızmazdın değil mi?” Elini omzumda gezdirdi.

“Nasıl kızabilirim ki Kenan Emir? Babam beni terk etti, Hazen beni terk etti... Artık onlara kızmaya hakkım var mı hiç bilmiyorum. Sonuçta bende annemi terk etmişim. Haberim bile olmadan uçurumun dibinden itilmesine göz yummuşum.” Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Boğuk sesimi düzeltmek için boğazını temizledim. “Hazenin bana yaptığını hiçbir zaman hak etmediğimi sanıyordum ama hak ediyormuşum işte!”

“Sen gel bakayım buraya,” diyerek yanaştı. Beni kollarının arasına alıp sarmaladı. “Senin hiçbir suçun yok, hem de hiç.”

İç çektim. “Bilemiyorum artık.”

Zarifçe parmaklarıyla çenemi tutunca yüzümü ona çevirdim. Gözleri gözlerimle buluştu. Kaşlarını iki defa kaldırıp güldü. “Artık sana şu ben hakkındaki olayı anlatmam lazım.”

Kaşının üzerindeki küçük bene işaret parmağımla bastırdım. “Bence geç bile kaldın.”

“O zamanlar üniversite de hukuk son sınıf öğrencisiydim,” dediğinde kahkaha attım. “Ama bekle hikayemi dinlemiyorsun,” diyerek üzülmüş gibi yaptı. “Yakışıklı bir gençtim. Kendimi havalı sanıyordum... Tabi eskiden asi biriydim.”

“Şimdi hiç değilsin ya!” Bir kez daha kahkaha atınca o da gülmeye başladı.

“Döneme yeni başlamıştık ve sınıftaki lavuğun teki ev partisi verince bende katılmamak ayıp olur diye katıldım yani...” Ona inanmayan gözlerle baktım. “Eğlenmek istemiştim, geldim işte... Ama sıkıcıydı parti. Zaten alkol kullanmıyorum. Aklı selim halimle insanların sarhoş halini çekmek yorucu olmaya başlayınca eve gitmeye karar vermiştim... Ama sonra bir şey oldu.”

Sesindeki gizemi duyunca abartılı bir şekilde gözlerimi büyüttüm. “Ne oldu?”

“Sesinden benimle dalga geçtiğini anlayabiliyorum ama birazdan seni rezil edeceğim,” diyerek gülmeye başladı. Gerginlikle, hiçbir şey anlamayarak ona baktım. Suratımdaki ifade onu daha da keyiflendirmiş duruyordu. “Sonra biri hızla bana yaklaşmaya başladı. Ne olduğunu anlamadım. Yani yanımdaki otuz kişi de anlamadı bence o an. Böyle herkesin arasından bana doğru gelip yüzüme yüzünü yaklaştırdı.”

“Ne oluyor ya?” dedim ellerimle yüzümü kapatarak. “Ben değildim dimi?”

“Sonra tabi ben bir iki adım geriledim. Aman yani birinci sınıf öğrencisi ve sarhoş. İkisinin kombinasyonu kadar tehlikeli bir şey yok...”

“Ne yaptım ben?” diye sordum alacağım cevaptan korkarak.

Kaşının üzerindeki beni işaret etti. “Bence çok hoş duruyor, dedin.”

Ağzımı kocaman açtım. “Tıpkı arabada dediğim gibi mi?”

“Tıpkı arabada dediğin gibi” diyip güldü. “Seninle ilk tanışmamız bu şekilde olunca o gün arabada ikinci bir şansım olacağına dair umudum oldu... Beni reddedeceğinden korkuyordum.” Yutkundu. Sessizliğe gömülecek sandım ama bakışlarını tekrardan bana çevirdi. “Yanlış bir zamanda adım atarsam beni reddedecektin.”

Kafamı salladım. “Hayatım daha önce hiç bu kadar karmaşık hale gelmemişti Kenan Emir.”

“Seni bekleyecektim... Her şey düzelince o zaman adım atacaktım ama bugün dayanamadım.” Yüzü acı bir ifadeye büründü. “Sana da kendime de bunu yapamazdım Neva. Yan yana kalıp da bu kadar birbirimizden uzak kalmaya çalışmak ikimize de daha fazla zarar versin istemedim.”

Söyledikleri kalbime ilmek ilmek işleniyordu. Göğsüm hızla inip kalktı. Ona doğru yaklaşıp dudaklarımı dudaklarına bastırdım. “Seni özledim.”

Nefesi kesildi bir anlığına. Önce şaşırdı, sonra elleriyle kuvvetli bir şekilde bedenimi kavrayıp beni kendine çekti. Bir kez daha dudaklarına yaklaştığımda nefesimiz birbirine karıştı. Eli kalçamı sıkıca kavradığında ayağımı diğer tarafa atıp üzerine yerleştim. “Neva,” dedi fısıltıyla.

Kısa süreli gülümsemenin altında nefesimi düzenlemeye çalıştım. Kıyafetimin altından parmak uçlarını sırtımda gezdirirken, tenimin altında gizlenen bütün titremeleri ortaya çıkarmıştı.

Üstünü çıkarırken yavaş yavaş teninin yüzeye çıkışını izledim. Aramızdaki mesafe azaldıkça kalbim yerinden çıkacak gibi hissediyordum. Üzerimdekini bir kerede çekip çıkardığında nefesim sıklaştı. Dokunuşları sabırlıydı ama kararlıydı da. Vücudumu kavrayıp sırtımı yatağa uzattı. Tenim, onunkiyle buluştuğunda içimde yükselen sıcaklık başka hiçbir şeye benzemiyordu.

“Emin misin?” diye sordu.

“Çok,” diye fısıldadım.

Dudakları tenimde gezinirken sanki her hareketiyle geçmişimizi siliyor, yalnızca şimdi ki anı var ediyordu. Dudaklarını göğüslerimde hissettiğimde gözlerimi kapattım. Bacaklarım onun bedenini sardı. Kalçamı kıpırdattığımda bacaklarımın arasındaki ıslaklığı fark etti. Parmakları bacak arama ulaştığında dizlerim çözüldü.

“Neva...” Sesindeki kısık arzu, kulaklarımda çınladı.

Eşofmanı çıkarmak için yeltendiğinde aceleyle üzerimdekileri bacaklarımdan çıkardım. Sıcak nefesi en mahrem yerime vurduğunda bir çığlık attım.

Dili, dudaklarımın arasından içeriye süzüldüğünde ellerimi saçlarına gömdüm. Adını sayıklarken dil hareketleri hızlandı. Vücudumun istemsiz kıvranışları arasında kalçalarımı tutup kendine sabitledi. İçimde büyüyen titreşim tüm vücudumu sarmıştı. “Kenan Emir,” diye haykırdım.

Nefesim kesilmiş halde gözlerimi açtığımda üzerime geldi. Altındaki eşofmanı aceleyle çıkardı, iç çamaşırıyla üzerime yaslandı. Üzerimde sertliğini hissettiğimde göz göze geldik.

“Senden önce, senden sonra... Sensiz her şey yarım hissettiriyor sevgilim... Sadece seninle geçen zamanlarımda tamamlanmış hissediyorum,” dudaklarından fısıltıyla çıkan itirafa gülümsedim.

“Beni bu şekilde delirteceksin,” diye fısıldadım.

“Delir,” dedi, dudaklarını boynuma bastırarak. “Hazır mısın?”

Başımı sallamam yeterliydi. Sertliğiyle içime girdiğinde acıyla karışık bir inleme dudaklarımdan taştı. Bedenim bir an gerildi, sonra onunla birlikte gevşedi. Her itişinde bedenimle birlikte kalbim de titredi.

Hareketleri ritmini bulduğunda vücudum onunla dans etmeye başladı. Adını nefes nefese sayıklarken, onun her dokunuşunda biraz daha çözüldüm. Bedenlerimiz birbirine aitti. Zihnim, endişelerim, kırıklarım... Hepsi o an kaybolmuştu.

Sırtına tırnaklarımı geçirirken dudaklarıma kapanarak sesimi bastırdı. “Kenan Emir... Daha hızlı,” diye yalvardığımda arzulu bakışlarını üzerimden çekmeden hareketlerini sertleştirdi.

İçimde zirveye ulaştığımda, o da derin iniltiyle boşaldı. Bir süre daha üzerimde hareketsiz kaldı. “Siktir...” derken benden uzaklaştı. Yanıma uzandığında yüzümdeki gülümsemeyle ona karşılık verdim.

Beni göğsüne çekip saçlarımı okşamaya başladı. Kafamı kaldırıp gözlerine baktım. “Beni bu kadar delirtebildiğini unutmuşum.”

Gülümsememe karşılık dudaklarımdan öptü. “Sen ne zaman istersen... Tekrar ve tekrar bunu yapabilirim.”

Dudaklarımı ısırdım, kışkırtıcı gülümsemeyle fısıldadım. “Gerçekten de yapabiliyor musun bakalım...”

Kaşını kaldırdı. Yüzünde tanıdığım o kendinden emin, hafif alaycı gülümseme belirdi. “Beni test etmeye cesaret ediyorsan, sonuçlarına hazır olmalısın.”

Ellerini belimde gezdirdi, sonra hızla kalçamı kavrayarak beni kendine bastırdı. Kalbim ritmini şaşırdı ama meydan okumaktan da vazgeçmedim. “Korkuyor olabilirim...” dedim kıkırdayarak. “Ama seni böyle görmenin de garip bir etkisi var... Sanırım o etkiden yararlanmak istiyorum.”

Boynuma eğildi, dudaklarını tenime bastırdıktan sonra kulağıma fısıldadı. “Şu an ne yapmak istediğimi bilsen, faydalanmak kelimesini bir daha kullanmazsın.”

Nefesim kesildi. Kalçamda parmak izleri bırakacak kadar sıkı tuttuğunda içimde bir şey çözülmeye başladı. “O zaman yap,” dedim boğuk bir sesle. “Beni kendimden geçir.”

“Emir kabul edildi.”

Uyandığımda sadece ince bir örtüye sarılı çıplak bedenim yatağın üzerinde kuş tüyü kadar hafif hissediyordu. Gözlerimi aralayıp yanımda duran adama baktım. Günün ilerleyen saatlerinin aksine sabah uykusunda tıpkı üç yaşındaki bir bebek kadar masum bir yüz ifadesine sahipti. Onu uyandırmamaya çalışarak parmak uçlarımda ilerleyerek duş almaya gittim. Sıcak duşu genellikle kaslarımı gevşetmek için yapardım. Uzun zamandan sonra ilk defa sırf hava soğuk diye sıcak duş almış olmanın keyfiyle kendimi havluya sardım. Yatak odasına adımımı attığımda hayranlıkla gülümseyen adamın bakışlarını yakaladım. “Sevgilim,” dedim ilişkiye adını koyma gerginliği yaşamamıza gerek görmeyerek.

“Sevgilim mi?” diyerek yataktan çıktı. “Sen bana sevgilim mi dedin cidden?”

Yüzündeki gülümseme keyiflenmeme sebep olmuştu. “E öylesin diye düşünmüştüm.”

Gururla gülümsedi. “Evet, öyleyim...” Dudaklarım uzun süre onun dudaklarına hapsoldu. Geri çekildiğimizde ikimizin yüzünde de durduramadığı bir gülümseme vardı. “Üzerimi giyinip kahvaltı hazırlayacağım. Özel olarak istediğin bir şey var mı?”

“Seni,” derken arsızca kahkaha atıp banyoya doğru yürüdü.

“Maalesef menümüzde kalmamış...” Üzgün surat yapıp ardından gülümsedim. “Ama şansını akşam deneyebilirsin. Belki bizim çocuklar uyanık olmadığı bir zamanda.”

Banyonun kapısı kapandığında, vücudu saran bej renginde uzun kollu triko elbisemi üzerime geçirip aynadan kendimi inceledim. Cildim mi parlamaya başlamış? Kurutma makinesiyle saçlarımı kuruttuktan sonra günün geri kalanında saçlarımı dalgalı kullanmak için ördüm. Oturduğum yerden kalktığımda kalçama doğru çıkan kısa elbiseyi aşağıya doğru çekiştirdim.

Aşağıya inmeden hemen önce, “Aşkım iniyorum ben,” diye seslendim.

“İki dakikaya geliyorum,” diye bağırdığında Denizlerin kapısı açıldı. Serra’nın yüzünde o tanıdık ima dolu bakışları ve gülümsemesi vardı. Gülümseyerek karşılık verdim ama bir şey demesine izin vermeyerek aşağıya doğru koşmaya başladım.

“Gel buraya! Benden kaçamazsın!”

“Olmaz,” diyerek kahkaha attım.

Salondaki koltuğa çıkıp koltuğun baş kısmına oturup onu bekledim. Merdivenlerden indiğinde adımı zikretti. “Bana her şeyi anlatacaksın!”

“Duyduğun sana yetmiştir diye düşünüyorum,” diye fısıldayıp kahkaha attım.

“Belli akşam sinirlerin alınmış yoksa bu arsız neva halini görsem de tanımazdım yani! İyi tamam... Ama,” diyip ofladı. “Tamam, bence de anlatma...Bu kadar özel hayat deşmeyeceğim ama sizin adınıza çok mutluyum.”

“Sanırım bende uzun zamandan sonra ilk defa bu kadar mutluyum.” Koltuğun üstünden zıpladım. Mutfağa doğru ilerleyip buzdolabını karıştırdım. “Kahvaltı hazırlayacağım.”

“Yumurta mı?”

“Yumurta, paçanga böreği... Aklıma ne gelirse.”

“Paçanga böreği benim için her halde.” Deniz gülümseyerek içeriye girdiğinde Serra’nın dudaklarına yapıştı. “Kıskanmıyorsun değil mi?”

“Ben mi?” diye afallayıp Deniz’e döndüm.

“Ama yok canım neden kıskanasın. Sonuçta artık sende istediğinde öpebilirsin.”

“Seni mi?” diye sorarak mutfağa geldi Kenan Emir. ...” Hala ıslak olan vücuduna kıyafetleri yapışmış haldeydi. Onu süzdüğümü fark edip baştan çıkarıcı şekilde gülümsedi. “Bunu tasvip etmiyorum...”

Deniz, Kenan Emir’e gülümseyerek karşılık verirken, “Dün iyi ki uyumaya erken gittik de en azından iki saat uyku çekebildik. Sabaha kadar uyuyamadım,” diye ima da bulundu.

Kenan Emir arsızca gülümsedi. “Vallahi kardeşim bizde hiç uyuyamadık ki!”

Söylediği şeyi duyduğumda kahkaha attım. Hepsi bir anda bana baktı. Deniz, “Oha! En son ne zaman böyle güldüğünü hatırlamıyorum bile... Meğerse gülmeyi unutmamışsın,” dediğinden daha da gülmeye başladık.

“Yine şaka malzemeniz oldum yani,” diyerek neşeyle tezgaha döndüm. “Size kahvaltı hazırlayacağım. Siz de film seçin.”

Deniz koşarak kumandayı aldı. “Dün yaşananlardan sonra bugün gerçekten de tatilde gibi hissediyorum...”

“Benim hatamdı, yeni tanışığımız insanları davet ettim... Ama dün yaşananlar olmasaydı bu güne bu kadar mutlu kalkar mıydık bilemiyorum.”

Serra’nın sözlerini onaylarken böreğin içine koyacağım malzemeleri tezgaha dizdim. Kenan Emir ve Deniz maç izleyecek bir kanal bulduklarında sitem etmeye başladım. “Hangi filmi izleyeceğimize karar verildi anlaşılan.”

“Doğru ya!” dedi Kenan Emir. Kanalı kapattığında Deniz yanıma geldi. “Ben sana yardım edeyim.”

Denizle işe koyulduğumuzda Serra da bir yandan sofrayı koltukların ortasındaki açılan sehpaya kurmaya başladı. Göz ucuyla Kenan Emir’e baktım. Ona baktığımı hissetmiş gibi ekrandan gözlerini çekip bana baktı. “Romantik mi istersin?”

“Komedi olsun... Korku filmi derdim ama sabah sabah izlenmez.”

Deniz’e dönüp nasıl kızartacağını anlatıp Kenan Emir’in yanına geçerken bir telefon sesi duydum. “Yukarıda telefon çalıyor... Getireyim.”

Yukarı çıkıp sesi takip ettim. Kenan Emir’in telefonu olmalı... Odaya girdiğimde yatağın üstündeki telefonu aldığımda cevapsız çağrıya düştü. Annem yazıyor. Daha merdivenleri inmeden, “Kenan Emir annen aramış,” diye bağırdım.

Merdivenin başında beni bekliyordu. Telefonu ona uzattığımda kaşlarını çatmıştı. Cevapsız çağrıya tıklayıp telefonu kulağına götürdü. Salonun koltuklarına kendini attığında, “Telefonu açmıyor,” dedi gerginlikle.

“Sorun yok. Kardeşini aramayı denesene,” dedim sakinlikle.

Telefonu tekrardan kulağına götürdüğünde bir çığlık sesi geldi. Kenan Emirin göğsü kabardı. “Pelin ne oluyor?” Ayağa kalktı. “Sakin ol, anlat ne oldu?”

Kenan Emir’in gergin sesinden bir şeylerin kötü gittiği anlaşılıyordu. Herkes elindeki işi bırakıp Kenan Emir’in etrafında toplandı. Telefondaki kız sesinin yerini bir adam aldığında hepimiz konuşulanlara kulak kesildik. “Başınız sağ olsun Kenan Bey.”

Gözlerim büyüdü. Elim Kenan Emir’e gitti. Ona sarılmak istedim. Onu koruyup kollamak istedim. Kendinden geçtiğinde bir doksan metrelik koskoca adamı tutmayı denedim, başaramadım. Kenan Emir’in yerde yığılan bedenini gördüğümde boynunun altına kolumu geçirdim. Göz yaşlarım bir bir yanaklarımdan süzülürken tek yapabildiğim şey uyanması için ona yalvarmak olmuştu.

.

.

.

09.05.2025 21:18

 

Bölüm : 09.05.2025 21:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...