
Selamlarr
Bölümü biraz geciktirdim özür dilerim.
Keyifli okumalarr
Siz: Harbiden anlatabilir misin bana soruları
Çınar: Anlatırım tabii
Siz: Bizim evin yakınında bir park var
Siz: Bakkalın iki sokak altındaki
Siz: Orada çardakta oturup çalışsak olur mu
Çınar: Biliyorum orayı olur
Kafankarışamazçünkükafasızsın grubu
Siz: Biz parkta çalışmaya gideceğiz
Oğuz: Aha valla biz dedi
Oğuz: Ağlayacağım duygusallıktan
Çınar: Oğuz kardeşim sınama beni
Oğuz: Vakti gelince bana teşekkür edeceksin şerefsiz
Cafer: Nerede çalışacaksınız?
Siz: Bizim mahallenin orada bir park var
Siz: Kemal abinin bakkalı var ya onun iki sokak aşağısındaki park
Siz: Siz de gelsenize
Oğuz: Gelemeyiz cnm biz
Oğuz: Cafer'in eniştesi doğum yaptı da
Oğuz: Onun yanına gideceğiz
Siz: Eniştesi?
Oğuz: Evet
Cafer: Denizatı mı amına koyayım benim eniştem
Oğuz: Bu saatten sonra denizatı senin enişten sus
Siz: O zaman Nil'e yazayım ben
Oğuz: YAZMA YAZMA
Siz: Niyekine
Oğuz: O da bizimle gelecek değil mi Nil
Oğuz: Nil çabuk gelip onaylaman lazım beni
Nil: Ne oldu
Oğuz: Nil Cafer'in eniştesi doğum yaptı bizimle geleceksin değil mi cnm
Nil: Ney
Oğuz: Geliyorsun değil mi🥰
Oğuz: Gel gel
Nil: Şey gelirim tamam
Çınar: Mallıkta sınır tanımıyorsun Oğuz
Oğuz: Oğlum göreceksiniz
Oğuz: Bundan birkaç yıl sonra diyeceksiniz ki
Oğuz: Sağ ol Oğuz senin sayende bugünlerdeyiz
Çınar: siktir git kardeşim
Çınar: Ya da sen yorulma ben gönderirim seni
Çınar Oğuz'u gruptan çıkardı
Cafer: İşte huzur...
Siz: Bu mesajını Oğuz'a göstereyim de gör sen
Siz: Tükürsün ağzına
Cafer: Lan
Cafer: Sen Oğuz'la takıla takıla çok pislik yapan bir insan oldun
Siz: Üzgünüm Cafer best kardeşimi satamam
Cafer: Yıkılmışko
Gülerek bıraktım telefonu Oğuz kendi çapında bir şeyler yapmaya çalışıyordu ama pek işe yaramıyordu. Diğerleri ise onun korkusuna ona yardım ve yataklık ediyorlardı.
Bir tişörtü de kirliğe attıktan sonra odama son kez bir göz gezdirdim. Yani artık annemin deyişiyle en azından ahıra benzemiyordu.
Bence şu an gayet de topluydu. Adam olana çok bile. Annem dışarı çıkmadan önce odamı toplamazsam yaşanacakların sorumluluğunu almayacağını söylemişti.
Tabii benim de bu tehdit karşısında popom tutuşunca hemen odayı toplamıştım. Yani annemin bu tehditi umursamamak saftiriklik olurdu.
Dün matematik sözlüsününden kaç aldığımız açıklanmıştı. Korkunçsonuçlarla karşı karşıya kalmıştık.
Ve o Çınar mikrobu 100 almıştı. Sırık, mal falan ama kafası derslerde çalışıyor.
Bundan mütevellit ben de bütün kibarlığımı, prensesliğimi kullanarak bana soruları anlatmasını sormuştum.
O da neyse ki kabul etmişti.
Abim bir anda odaya girdi. " Oha, oda odaya benzemiş." diyince ne kadar laf atmak istesem de atamadım.
Çünkü haklı olduğunu bilmekteydim.
Ne var kardeşim? Benin düzenim de dağınık olmak. Olamaz mı?
"Senin şu ders çalışacağın arkadaşının adı ne?"
İşte şimdi nanayı yemişko. Başlasın kıskançlık krizleri.
Elimden geldiğinde minnoş minnoş gülümsedim. "Adı Çınar. Ama nasıl efendi na-"
Tek takıldığı nokta duyduğu isim olan abiciğim sordu: "Çınar, erkek mi?"
"Yok, amına koyayım kız." demek istesem de demedim. Kıskançlık krizleri başlamıştı yine, hiç uğraşamazdım.
"Evet."
Ofladı. "Bebeğim ben sana anlatırdım. Ne var yani iki üç soru da."
Hiçbir itirazda bulunmadan masamın üzerindeki sınav kağıdını ona verdim. Ciddiyetle kaşlarını çatıp yatağıma oturdu.
Birkaç dakika soruları çözmeye çalıştı.
En sonunda da beklediğim o isyan geldi.
"Bu ne amına koyayım? Hangi profesör hazırladı bu soruları?"
"Profesör değil. Sadece hocamız eşiyle boşanma aşamasına girdi."
"Ne?" dedi anlamazca
'Boş ver' dercesine elimi salladım.
"Ne gerek vardı ki dışarda buluşmanıza? Okulda anlatsaydı. Ya okulda da anlatmasına gerek yok. Herhangi bir hocaya sorsan?Veya cinsiyeti kız olan bir arkadaş?"
Şimdi bir tane yapıştıracağım abi senin kıskançlık krizlerine abi.
"Hoca zaten gergin geçen soru götürdüm. Bana dedi ki 'Al şunları sen yap. Ben işlem yapmayı sevmiyorum.' anladın mı? Adam öyle bir depresyona giriyor."
Birkaç saniye durup matematik hocama dertlendim.
Ah be Hocam.
Harbiden gidip eşiyle konuşsa mıydım?
"Kız arkadaşım da bir Nil var zaten. O da eşit ağırlık sınıfında matematiği bunları çözecek kadar iyi değil. Diğer kızlar da sevmiyor pek beni. Yeni geldim ya okula samimi değiliz pek."
Başımın üstüne bir öpücük kondurdu hemen. "Kimse sevmesin, ben severim."
Yalandan burnumu çektim. "Ağlarım bak."
"Salak." diye mırıldandı.
"Abi istersen bizimle gel ya. Hm? Bana güvenmiyo-"
Kaşlarını çatılırken hemen sözümü kesti. "Ne güvenmemesi cüce? Ben sadece kıskanç bir abiyim. Bu kadar. Gidin çalışın arkadaşınla, sen nasıl mutluysan ben de öyle mutluyum."
"Bu duygusallık ne lan? Ölecek miyim, ne oldu?"
Kafama bir tane yapıştırdı. Anlaşılan bütün duygusallık buraya kadardı.
"Mal mal konuşup benim canımı sıkma, geri zekalı."
Bütün sevgi buraya kadardı anlaşılan.
"Neyse lan. Hadi ben gidiyorum. Sen de hazırlan." diyip odadan çıktı.
Üstüme sweat ve eşofman giydim. Küçük sırt çantama kalemliğimi defterimi bir de sınav kağıdımı koyup çantamı sırtıma attım.
"Hadi gençlik gidiyorum ben." dedikten sonra evden çıkıyordum ki annemin sesiyle durdum.
"Kızım dur. Al şunu da arkadaşınla beraber yersiniz." diyip bir kap uzattı.
Hemen yanağını öptüm. "Sağ ol anne. Eline sağlık."
Kabı da çantama koyduktan sonra ayakkabılarımı giydim.
"Cüce çok geç olmadan geliyorsun. Ve canlı konum paylaşıyorsun. Tamam mı?" dedi abim.
Alayla ona baktım. "Başka bir emrin var mı, canım?"
Kaşlarını çattı. Kulağımı tutup hafifçe çekti. Canım acımıyordu ama acıyormuş gibi yaptım.
"Ay çok acıyor. Anneeğ oğlun beni dövüyor."
Hafifçe anlıma vurdu. "Salak salak konuşma. Abiyle dalga geçilmez."
"Tamam be."
♧
"...Sonra zaten x'i bulunca gerisi hallediliyor. Anladın mı?"
Şey anlamadım desem ayıp olur muydu?
Muhtemelen olurdu çünkü bana bu soruyu onuncu anlatışı falandı.
Başımı salladım yalandan. "Anladım, anladım." Elimden geldiğince inandırıcı konuşmuştum. Ama anladı galiba anlamadığımı.
"Ne anladın Yurdagül?" der gibi baktı.
Bıkmışcasına bir nefes verdi. Yani büyük ihtimalle benden bıkmıştı. Lakin yapacak bir şey yoktu soruları anlatmayı teklif eden o idi.
"Anlamadın değil mi?"
"Şey anlamadım." dedim dürüstçe.
Bana bir bakış atınca kendimi açıklama ihtiyacı duydum. "Ya ben ne yapabilirim ki? Hoca çok zor sormuş. Yoksa ben gerçekten elimden geldiğini yapıyorum. Gerçekten."
Güldü. "Tamam tamam. Şimdi son kez anlatıyorum bu soruyu." dedi.
Anlattı.
Yine anlamadım.
"Valla bu kez geçiyorum soruyu."
Ona sevimli bir şekilde bakmaya çalıştım. Bir elli boyların kırmızı yanaklı bir kız olduğumdan sevimlilik kanımda vardı.
"Bu sefer son. Lütfen?"
Kaşlarını çattı. "Şu an beni sevimlilik yaparak kandırmaya çalışıyorsun."
Gözlerimi büyüterek baktım. "Ne alaka canım?"
"Diğer soruya geçiyorum."
"Peki tamam." diye mırıldandım.
Diğer soruyu anlatmaya başladı. Sonra bir anda durdu. "Tamam ulan bir daha anlatacağım. Somurtarak durma yanımda." diye isyan edince güldüm.
Ben gülünce o da güldü. Son kez anlattı.
Korkarcasına baktı. "Anladın mı?"
Sevinçle başımı aşağı yukarı salladım. "Evet. Anladım."
"O zaman diğerine geçelim bücür."
"Geçelim." Başımı eğip soruyu okudum. İşte bu hocanın karısının adının geçtiği soruydu.
Çınar soruyu anlatmaya hala başlamıştı. Kafamı kaldırıp ona döndüğümde zaten bana baktığını fark ettim.
"Anlatmayacak mısın?"
"Efendim? Ha... tabii. Pardon dalmışım." Boğazını temizledi. Bütün soruları anlattı.
"Çok teşekkür ederim." dedim minnetle.
"Artık kendimi affettirebildim mi? Büyüye maruz kalmak istemiyorum."
Sırıttım. "Affedildin. Rahat olabilirsin."
Güldü. "Ay ben şunu çıkarmayı unuttum." dedim. O bana merakla bakarken çantamdaki kabı çıkardım.
"Al bakalım."
Bir şey demeden aldı. Kapağını çıkardı. İçindeki kurabiyelere kuşkuyla baktı.
"Zehir yoktur umarım." dedi.
"Gerçekten bok ye sen Çınar. Ver kurabiyelerimi, yeme." diyerek ona uzandım.
Geri kaçırdı kabı hemen. "Senin değil bücür bunlar. Benim."
"Yoo ben yaptım. Benim."
"Bana verdin. Benim yani."
"Vazgeçtim ver çabuk."
Başını sağa sola salladı. "O kadar soru anlattım kızım. Bırak kurabiye yiyeyim."
"Ye mikrop." dedim yenilmişlikle. Sırıta sırıta yedi kurabiyeleri.
"Doğru söyle. Bana mı yaptın?"
"Yoo sana niye yapacağım be?! Kendime yaptım." dedim.
Güldü. "Çok güzel olmuş. Eline sağlık."
"Tabii güzel olacak ben yaptım." dedim havayla. Daha çok güldü.
Sonra bir anda kaşları çatıldı. "Sen niye yemiyorsun?"
Kulağına yaklaşıp fısıldadım. "Zehir var da ondan."
"Dalga geçme. En son evde yemek yemişsindir. Kaç saattir buradayız. Al, ye." diyerek kurabiye uzattı.
"Sağ ol ama yemeyeceğim."
"Niye?"
"Diyetteyim çünkü." Bana şaşkınca baktı.
"Bir deri bir kemik falansın zaten bücür. Ufacıksın. Yemek yemezsen yok olursun. Saçmalama."
"Bir elli boylarındayım farkındaysan. Kilo almak istemiyorum."
"Çok saçma. Abin bir şey demiyor mu bu yaptığın saçmalığa?"
"Diyor. Kızıyor baya. Buraya gelmeden önce yemek yemezsem ağzıma tüküreceği hakkında bir konuşma bile yaptı hatta."
"Abin haklı." Sonra durdu. Ardından hızlıca konuşmaya devam etti. "Eğer şu kurabiyelerden yemezsen abine hiçbir şey yemediği söylerim."
"Ya mikropluk yapma."
Omuz silkti. "Ye o zaman." Ona ters ters baksam da umursamadı. Abimle uğraşmak istemediğim için ağzıma kurabiye attım. Sırıttı.
Kurabiyeyi yutttuktan sonra çemkirecekken ikimizin telefonlarından da aynı andan bildirim sesi yükseldi.
Mesajlar gruptandı.
Kafankarışamazçünkükafasızsın grubu
Oğuz: Aşk bahçelerim ders çalışıyorsunuz değil mi??
Oğuz: Çalışın çalışın
Oğuz: Hatta bundan sonra beraber eve geçin
Oğuz: Bir film izlersiniz
Oğuz: Sadece film😈
Çınar: Hangi kodumun malı bu salağı gruba aldı.
Oğuz: Kudur köpek
Oğuz: Tabii ki de sinan aşkım aldı.
Çınar: İyi ben de geri atıyorum.
Çınar Oğuz'u gruptan çıkardı.
Güldüm. "Mal bu çocuk." diye homurdandı. Daha fazla güldüm.
Konuşacakken hapşurdum. "Üşüdün mü bücür?"
Burnumu çektim. "Galiba."
Üstündeki ceketi çıkardı. Omuzlarıma bıraktı. Gözlerimi büyüttüm. Ceketi ona geri vermeye çalıştım.
"Gerek yok. Al sen şunu."
Beni umursamadan ceketi omuzlarıma daha çok yerleştirdi. "Sus bücür. Burnun kıpkırmızı olmuş hala gerek yok diyorsun. Centilmenlik yapıyoruz kızım burada."
Alayla güldüm. "Her kıza ceketini mi veriyorsun sen?"
Çapkınca göz kırptı. "Yok bu sadece sana özel." diyince Agop'un kazı gibi salak salak bakma durumunda kaldım.
Gözlerimi kaçırınca kahkaha attı. "Utandın mı sen?"
"Hayır." Yüzündeki gülümsemeyi silmeden benimle uğraşmaya devam etti. Sohbet ettik, tartıştık. Çoğunlukla beni gıcık etmek için elinden geleni yaptı ama gerçekten de keyifli dakikalar geçirdik.
Bunlar da hafiften yola gelsinler.
Neyse ki Oğuz bana çok yardımcı oluyor.
İyi ki varsın Oğuz.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.19k Okunma |
3.67k Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |