15. Bölüm

15. Bölüm

Fato
gotten_bacakli

"Ya bu arada Leo'nun ölmesi Pargalı yüzünden değil. Leo'nun mallığından." gözlerini büyüterek bana baktı Nil.

 

"Leo'nun tek suçu Alex'i sevmekti." dedi.

 

"Bak sen de Hürrem demiyorsun, Alex diyorsun. Artık Alex değil kadın. Hala Alex de Alex diye dolaşıyor."

 

"Şu an Pargalı'yı mı savunuyorsun?"

 

Tövbestafirullah.

 

Hemen başımı sağa sola salladım. "Hayır. Pargalı'dan nefret ederim, bilirsin. Sadece Leo'nun salaklığına sinirleniyorum."

 

"Hürrem istese kaçar mıydı peki?"

 

Kaçardı.

 

"Yani Leo daha çok seven taraftı. İstese Leo'nun yanında olurdu. Hürrem hırslı bir kadındı."

 

"Ben hala Leo'nun tarafındayım." dedi. Ona 'sen akıllanmazsın' bakışlarımdan attım. Ama hala Leo Fan Kulüp'lüğüne devam ediyordu

 

"Ya Leo malın önde gideni. Has Bahçe'nin orada kovmuşuz. Bok var gibi geldi. Lokum travması bıraktı kadında."

 

Bir anda konuyu değiştirdi. "Pargalı'yı hiç sevmiyorum."

 

"Hatice'yi hak etmiyor. Hatice Sultan'dan da Nigar Kalfa'ya düşmezsin"

 

Hemen başını salladı. "Evet ya."

 

"Hatice ve Hürrem'in arkadaşlığı ilk başlarda çok güzeldi. Sonra bozdular."

 

"Hürrem yüzünden öyle oldu." dedi.

 

"Ya Hatice de her şeye tripleniyor."

 

"Kadına sizin eve bir kadın alalım. İbrahim'in de hoşuna gider, dedi. Kadın ne yapsaydı?"

 

Hürrem'in o sahnedeki masum yüz ifadesi aklıma gelince güldüm. "Doğru."

 

"İbrahim arada Sülo'ya da yürüyor gibi. Sence?"

 

Güldü Nil. "Evet, yürüyor."

 

"Yavşak İbo." Nil bana kötü bir bakış gönderince şirince sırıttım. Hafif kaşlarını çalmıştı. Küfürden argodan hoşlanmazdı. Ben onun yanındayken dikkat etmeye çalışırdım çünkü kız tam bir kibarlık abidesiydi.

 

Bazen bu dünyaya ait olmadığını herhangi bir masal kitabındaki bir prenses olduğunu düşünüyordum.

 

Bir anda aklına bir şey gelmiş olmalı ki ayağa kalktı. Beni de kaldırmaya çalıştı. "Ay bugün basketbol maçı vardı. Sinan'a destek olalım gel."

 

Gözlerimi devirdim. "Nasıl destek olabiliriz Nil? Pon pon kızlar mı olacağız?"

 

"Deme öyle. Hadi gel izlemeye gidelim. Lütfen."

 

Ne kadar istemesem de kalktım. Bahçeye gitmeye bile üşeniyordum.

 

Beni ikna etmesinin mutluluğuyla gülümsedi. "Teşekkür ederim."

 

Beraber bahçeye indik. Basketbol sahasına doğru yürüdük. Maç başlamak üzereydi. Çoğu öğrenci maçı izlemek için oradaydı.

 

"Oğuz ve Cafer orada. Yanlarına gidelim."

 

Yanlarına gittiğimizde Oğuz hemen gülümsedi. "Best bacım inşallah ilerde best yenge-" Cafer ensesine yapıştırınca susmak zorunda kaldı. Gülerken Oğuz'un yanına oturdum. Nil de benim yanıma oturmuştu.

 

"Sağ ol Cafer." dedim minnetle.

 

Başını eğdi. "Ne demek görevim."

 

Oğuz bana küskün bakışlar gönderdi. "Valla çok ayıp ben hepsini sizin mutluluğunuz için yapıyorum."

 

Konuyu değiştirmek için sordum. "Akın ve Çınar nerede?"

 

Pis pis sırıttı Oğuz. "Sen Çınar'ı mı merak ettin?"

 

Yok bu çocuk iflah olmazdı.

 

"Onlar maçta oynayacaklar." diye sorumu yanıtladı Cafer.

 

Sahaya döndüğümde onları gördüm. Aynı takımdalardı. Diğer öğrencileri zaten tanımıyordum. Sinan ise daha burada değildi.

 

Çınar'ın bakışları bu tarafa döndüğünde benimle göz göze geldi. Sırıttı. Dil çıkardım. Güldü.

 

Akın'ı dürttükten sonra bizim buraya doğru yürümeye başladılar.

 

"Vay bücür benim için mi geldin buraya?" dedi.

 

Oğuz hemen atladı. "Senin için gelmeyecek de kimin için gelecek?"

 

"Sinan için geldim."

 

Başını sağa sola salladı. "Hayır Sinan aşkım için ben geldim. Sen Çınar için geldin. Cafer'i siktir et o gelmese de olurdu. Nil ise..." Akın ile Nil arasında gezdi gözleri. "Nil de Akın için geldi. Yeni çiftim onlar."

 

Cafer kafasına vurdu Oğuz'un. "Şerefsiz."

 

Akın tepki vermezken Nil'in yanakları pembeleşti. Kızın teni zaten bembeyazdı. Utandığı on kilometre öteden anlaşılıyordu.

 

Çınar onları umursamadan bana doğru yaklaştı. Diğerleri ise kendi arasında tartışıyordu. "Bana tezahürat yapacak mısın?"

 

"Aynen. Sırtıma da adını dövme yaptırdım." Kahkaha attı.

 

"Böyle üşümüyor musun sen?" diye sordum. Benim üstümde mont vardı. O ise kısa kollu giymişti.

 

"Böyle durduğuma bakma. Bir yerlerim donuyor da çaktırmıyorum." diyince kıkırdadım.

 

Sahadan onlara seslenilince "Ben gidiyorum. 'Çınar, Çınar' diye tezahürat yapmazsan küserim büyücü."

 

"Benim varlığım yeter."

 

Başını salladı. "Yeter."

 

Ne bu aşk ilanı mı?

 

Gizli gizli bizi dinleyen Oğuz "Aferin yavrularım böyle flörtleşmeye devam edin." dedi. Bu sefer ben yapıştırdım bir tane kafasına.

 

Dudaklarını bükünce güldüm.

 

Akın ve Çınar sahaya gittiklerinde Sinan da sonunda gelmişti. Bizim tarafa doğru döndüğünde hemen el salladım. Güldü o da bana salladı.

 

Bir iki dakika sonra da maç başlamıştı. Basketbol izlemeyi severdim. Babamla basketbol izlemek en çok keyif aldığım şeylerden biriydi.

 

"Of şu seksiliğe bakar mısınız?" dedi Akın'ı göstererek Oğuz. "Wolf bakışlarında hayat bulduğum çok iyisin." diye bağırdı.

 

Cafer gülerken başını sağa sola salladı.

 

"Çınar kanka ağaç misali kök sal sahaya." diye bağırdı tekrardan.

 

Çınar Oğuz'a dudaklarını oynatarak "Boşsun." dedi sadece. Oğuz güldü.

 

Maçı izlemek gayet keyifliydi ta ki kafama basketbol topu yinene kadar.

 

Başımdaki acıyla elim hemen oraya gitti. Birkaç gülüş sesi duydum ama umursamadım derdim kendimdeydi.

 

Nil hemen önüme geldi. "Zuhal! Çok acıyor mu?" Bir şey demedim. Acıyordu.

 

"Kim attı o topu?" Kimse bir şey demedi. Basketbol maçı devam ediyordu. Maçtaki topu kafama yiyecek kadar şanssız değildim neyse ki.

 

Oğuz kaşlarını çatarak sırıtan bir çocuğa döndü. Bizimle yaşıttı ama aynı sınıfta değildik galiba.

 

Elinde basketbol topu vardı. Benim kafama atılan basket topu...

 

Vay şerefsiz

 

"Gel Zuhal. Hadi buz koyalım, acımasın lütfen." dedi Nil endişeyle. Bir şey demedim bakışlarım o itteydi. Belli ki bilerek atmıştı bana topu.

 

Amacı neydi anlamıyordum. Ergenliğini zirvede yaşıyordu galiba. Galiba değil kesin bilgi.

 

Oğuz yerinden bir anda kalkıp ona doğru yürümeye başladı.

 

Bir anda onun yakasına yapıştı. Cafer hemen ayağa kalktı. "Lan oğlum dur."

 

Oğuz onu umursamadı bile. Onu ilk defa sinirli görüyordum. "Şerefsiz amacın ne?"

 

Çocuk gevşek gevşek sırıtmaya devam ediyordu. "Ölmez arkadaşın bir basket topundan."

 

"Derdin bizimle ona buna sataşıp sinirlendirme beni." dedi Oğuz.

 

"Sinirlensen ne olur ya?" dedi alayla adını hala öğrenmediğim ve öğrenmeye de gerek duymadığım şahıs.

 

Oğuz güldü. Sonra bir anda yumruğunu şerefsizin yüzüne geçirdi. "Bu olur puşt."

 

Etraftaki öğrenciler hemen etrafımıza toplanmıştı. Kimi video çekiyor kimi büyük bir zevkle izliyordu kavgayı.

 

Cafer Oğuz'u omzundan tutup çekmeye çalıştı. Ama Oğuz kıpırdamadı bile. "Siktir. Kardeşim tamam, sakin ol. Sicilin yanar yapma."

 

O şerefsiz de gülerek yerden kalktı. Dudağının kenarındaki kanı sildi. Kahkaha attı.

 

Ruh hastası.

 

"Ne oluyor burada?!" Çınar'ın sesiyle başım o tarafa döndü. Gözleri zaten bendeydi. Göz göze geldik.

 

"Siktir. Başına ne oldu?" Koşarcasına yanıma geldi.

 

Başım zonkluyordu. Ortam müsait olsa ağlardım. Öyle bir ağrıydı. Hafif falan atılmamıştı. Bilerek canımı yakmak için atılmıştı.

 

Eğilip dikkatle başımı kontrol etti. "Acıyor mu çok."

 

Bir an gözlerim doldu. "Yok. Çok acımıyor." Dolu gözlerime baktı. Kaşları çatıldı.

 

"Kim attı lan bu topu Zuhal'e?!" diye bağırdı bir anda.

 

Korktum lan. Niye bir anda bağırıyorsun aslanım?

 

"Ben." dedi o şerefsiz. Senin de Allah belanı versin.

 

Gözlerini kapadı sinirden. "Sikeceğim Taner seni. Kimse alamayacak elimden."

 

Güldü Taner.

 

"Gülüyor orospu çocuğu." dedi Oğuz sinirle.

 

Bu çocuk iyi ki hep mutlu. Sinirli olduğu zaman çok korkunç.

 

Bana doğru eğildi Çınar. "Bir yumruk atmazsam sinirim geçmez. Birazcık bekle." dedikten sonra Taner'e doğru yürüdü. Yumruk attı.

 

Taner'den bir inleme duyulmuştu. Çınar başka hiçbir şey söylemeden yanıma geldi.

 

Kaldırdı beni. Elimi tutup hızlıca yürümeye başladı. Konuşmuyordu. Mavilerini ilk defa öfkeyle dolu görüyordum.

 

Başım çok acıyordu.

 

Revire geldiğimizde içeride kimse yoktu. Beni bir yere oturttuktan sonra gitti.

 

Nereye gitti bu ya?

 

Sinirden ağlamaya başladım. Başımın ağrısı da ağlamama baya yardımcı oluyordu.

 

İçeri girdi. Elinde buz vardı. Ağladığımı görünce gözlerinde anlayamadığım bir ifade oluştu.

 

"Tamam, ağlama. Buz koyacağız geçecek." Yanıma oturdu. Omuzlarımdan nazikçe tutarak beni kendine doğru döndürdü.

 

Buz tenime değince ürperdim. Elindeki buzu almaya çalıştım ama izin vermedi. "Elin üşür, bırak." dedi.

 

Elimi kucağıma bıraktım. Hiç ısrar edecek halim yoktu. Burnumu çektim. "Ağlayınca çok çirkin olduğunu söyleyen oldu mu?" dedi.

 

"Ben hep güzelim be." dedim bir yandan da elimin tersiyle gözlerimi siliyordum.

 

"Ağlayınca sümüklü böceğe benziyorsun. Ağlama bence." dedi.

 

"Ama acıyor." diye mırıldandım. Kızarık gözlerimde ve burnumda gezdirdi gözlerini.

 

"Kıyamam lan." dedi bir anda. Gözlerimi büyüttüm. Siktir. Kalbim niye hızlandı?

 

Benim utanmamı umursamadı. "Ağlama Zuhal, başının ağrısı artar. Lütfen."

 

Başımı salladım sadece. Bütün sabahki keyfim gitmişti.

 

"Bu üzüntü nöron eksilmesi yaşıyorsun diye mi büyücü?"

 

Ters ters ona baktım. Güldü. O gülünce ben de güldüm.

 

"Gül şöyle ya." dedi keyifle.

 

"Oğuz'un içinden ne çıktı öyle ya?" dediğimde güldü.

 

"Oğuz'un tersi pistir."

 

Başımı salladım. "Onu anladım."

 

Buzu çekti. "Biraz şişmiş. Galiba unicorn olacaksın." dedi dalga geçerek.

 

Omzuna vurdum. "Dalga geçme ya." güldü.

 

Aklıma gelen şeyle ona döndüm. "Sizin Taner ile aranızda ne oldu?" diye sordum.

 

"O şerefsiz benim kız kardeşim Deniz'in eski sevgilisi. Aldattı kardeşimi. Başka şeyler daha oldu. Ama onu anlatmam doğru olmaz."

 

Pis mikrop.

 

"İleri geri konuştu. Tartakladık biraz. Seni de bizimle görünce ondan öyle oldu." dedi sıkıntıyla.

 

"Özür dilerim Zuhal."

 

"Önemli değil diyeceğimi zannediyorsan yanılıyorsun. Beynim kulaklarımdan akıyor." gülmesi için demiştim ama gülmedi.

 

"Acısı geçti mi az da olsa."

 

"Eh işte." dedim dürüst olarak.

 

"Sınıfa çıkalım mı?" diye sordu bir anda.

 

"Olur, tabii." diyip ayağa kalktım. Buzu alnımdan çekti. Parmak uçlarıyla hafifçe dokundu.

 

"Şişliği dindi az da olsa. Ama moraracak galiba."

 

"Ne bok oluyorsa olsun yeter ya." diye isyan ettim.

 

Beraber revirden çıkıp merdivenlere yöneldik. Sınıfa çıktığımızda sınıfta tek tük kişi vardı. Öğle arasında olduğumuzdan çoğu kişi kantinde veya bahçedeydi.

 

Gidip kendi sırama oturdum. Çınar ise çantasında bir şey arıyordu.

 

"Ne arıyorsun?" diye sordum.

 

"Bunu." dedikten sonra çıkardığı ilacı gösterdi.

 

"Parol mu istersin alveres mi?"

 

(Reklamyoktur)

 

"Parol."

 

'Vay be' dercesine dudağını büktü. "Parol'un ağrısını geçirdiği nadir insanlardansın. Şanslısın."

 

"Biliyorum."

 

İlacı bana uzattı. "Çok sağ ol." diye mırıldandım. İlacı alıp çıkaracakken beni durdurdu.

 

"Dur. Yemek yedin mi?"

 

"Şey hayır."

 

"Gel kantinden bir şe-" sözü bir öğrenciyle kesildi. Çocuk nefes nefese kalmış bir şekilde konuştu:

 

"Çınar Ahmet Hoca seni çağırıyor." dedi.

 

Ha Siktir.

 

Bölüm : 04.07.2025 22:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...