24. Bölüm

19. Bölüm

Fato
gotten_bacakli

Boş bölümü silicem derken 19. Bölümü silmişim aq sinirden kendimi boğacağım şimdi

 

Kafankarışamazçünkükafasızsın grubu

 

Oğuz: AĞAĞAĞAĞAĞA

 

Oğuz: AHA VALLA AŞIK BİLLA AŞIKKK

 

Oğuz: AĞAĞĞAAAĞĞAAĞĞA

 

Cafer: Ne oluyor lan

 

Cafer: tövbe tövbe

 

Cafer: Deli mi sikti ne oldu

 

Oğuz: ÇINAR AŞIK OLMUŞ

 

Cafer: Kime

 

Oğuz: Sana knk

 

Oğuz: Kızlar ilgimi çekmiyor benim gay olmam lazım, dedi

 

Oğuz: Sana açılacak şaşırmış gibi yap

 

Oğuz: Mal mısın aq

 

Akın: Oğuz haklı

 

Oğuz: Sağ ol aşkım😘😍

 

Cafer: Nereden anladın peki

 

Oğuz: Geçen Zuhal kalas istedi

 

Oğuz: Ama az uz değil on tane

 

Oğuz: Çınar reis dedi ki ben satarım

 

Oğuz: 1 ALTINA SATMIŞ 1

 

Cafer: Oha

 

Cafer: Lan bu şerefsiz bana her şeyi en pahalısından satıyor

 

Cafer: vay orospu

 

Oğuz: Sana aşık değil demekki

 

Cafer: Yıkılmışko

 

Zuhal: Oğuz

 

Zuhal: Bokunu çıkarmaz mısın cnm

 

Cafer: Oğuz bu dünyaya her şeyin bokunu çıkarmak için geldi

 

Cafer: Yaratılış amacı bu

 

Oğuz: Doğru

 

Oğuz: Ya beni nasıl tanıyor papatyam ya

 

 

Çınar~Oğuz Sohbet

 

Çınar: Oğuz

 

Oğuz: He cnm

 

Çınar: Şöyle mesajlar atıp atıp durma gruba

 

Oğuz: Eğer öyle mesajlar atmazsam kendimi atarım camdan

 

Çınar: At

 

Oğuz: Kırıcısın...🥀

 

Çınar: Zuhal utanıyor

 

Çınar: Bizden çekinmesini istemiyorum

 

Çınar: Okula yeni yeni alışıyor zaten

 

Çınar: Rahatsız hissetmesini istemiyorum anladın mı

 

Çınar: Kendini camdan falan da atma geri zekalı

 

Oğuz: Oğlum şaka maka

 

Oğuz: Sen harbi yanıksın bu kıza

 

Çınar: Değilim

 

Oğuz: Aynen kanka

 

Oğuz: Üç dört güne yanımıza gelip ben aşık oldum ne yapıcam dersin

 

Çınar: Boş konuşuyorsun

 

Çınar: Bir daha Zuhali rahatsız edecek mesajlar atma tamam mı

 

Oğuz çevrimiçi

 

Çınar: Oğuz tamam mı

 

Oğuz: Cnm şimdi yani

 

Oğuz: Ben yazmadan duramam biliyorsun

 

Oğuz: Yalan söylemeyi de sevmem

 

Oğuz: O yüzden baybayito

 

Çınar: Malsın

 

 

"Arkadaşlar gözünüzü seveyim, kalkalım artık. Beynimi hissetmiyorum beynimi." diye isyan eden Oğuz haklıydı. Çünkü hafiften ben de beynimin varlığını sorguluyordum.

 

Son 3 ders boş olunca hep beraber okulun kütüphanesinde ders çalışmaya karar vermiştik. Hep beraber derken bu fikre bir Oğuz tamam değildi. Tabii onu zorla da olsa buraya sokabilmiştik

 

Bizden başka öğrenci yoktu. O yüzden rahattık. 12'lerin çoğu kütüphanede ders çalışmazdı. Kütüphaneye gelen nadir kişiler olurdu. Onlar da kitaplarını aldıktan sonra çıkardı.

 

Cafer, Oğuz'a sataşmak için ağzını açtı ama Oğuz hemen elini kaldırıp susturdu onu.

 

"Senin beynin yok ki, falan diyip beyin emcüklemesi yapma bana. Zaten beynim yok gibi." diyince Cafer başını salladıktan sonra arkasına yaslandı.

 

"Ulan bu edebiyatçının verdiği testler çöz çöz bitmiyor anasını satayım." dedi Oğuz. "Kadın taktı bana kafayı."

 

"Ateşten Gömlek kimin kaleminden çıkmıştır? Sorusuna Sagopa Kajmer yazdın lan. Sana takmayacak da kime takacak."

 

Gözümün önüne gelen anlarla güldüm. "Bir de söylediğinin doğru olduğundan o kadar emin ki hocayla tartıştı bütün ders." dedim.

 

Testten kafasını kaldırmadan konuştu Oğuz."Söylediklerimin hala arkasındayım bu arada." dedi.

 

Güldükten sonra test çözmeye devam ettim.

 

Bakışlarım yanımdaki sandalyede oturan Çınar'a döndü. Hala aynı sorudaydı. Tarih testi çözüyordu. Sayısal dersleri baya iyiydi ama sözelde zorlanıyordu.

 

"Anlatabilirim istersen?" dedim.

 

Mavileri bana döndü. "Evet, lütfen."

 

Test kitabını kendi önüme çektim. Elime kalemi aldıktan sonra da anlatmaya başladım.

 

Soruyu anlatıktan hemen ona döndüm. Onun bakışları zaten bendeydi. "Anladın mı?"

 

Dirseği masadaydı. Çenesini avucunun içine yaslamış öylece bana bakıyordu.

 

"Çınar?"

 

"Ha...Şey anladım ya." boğazını temizledi. "Çok teşekkür ederim."

 

Sırıttım. "Tek anlatışımda anladın, senden daha iyi bir öğretmenim."

 

O da güldü benim gibi. "Senin kötü bir öğrenci olma ihtimalin?"

 

"Öyle bir ihtimal söz konusu değil."

 

"Egonu yesinler..." dedi gülerek sonra ciddileşti. "Yemesinler. Ne gerek var?"

 

Kaşları çatıldı. Sonra bir şey demeden soruya döndü. Ben de omuz silktikten sonra testimi çözmeye devam ettim.

 

 

Fato'dan...

 

Nil hızlı hızlı yürürken yağmura yakalandığı için mutsuzdu. Üşümeyi hiç sevmiyordu.

 

Hava bulutluydu ama yağmur yağmaz diye düşündüğünden yanına şemsiye almamıştı.

 

"Keşke alsaydım ya." diye mırıldandı.

 

Hızlı hızlı koşuştururken çarptığı bedenle duraksadı.

 

"Afedersiniz." dedi. Başını kaldırdığında Akın'ı gördü. Bu daha da utanmasına neden oldu. Yanakları kızardı.

 

Akın'ın derdi ise asla çarpışmak değildi. Yağmurda nasıl şemsiyesi olmazdı bu kızın? Hasta olacaktı.

 

"Neden şemsiyen yok?" dedi kaşları çatıkken.

 

"Çıktığımda yağmıyordu ki... Ayrıca senin niye yok?"

 

Omuz silkti Akın. "Üşümeyi seviyorum." Neden kendini açıkladığını anlamadı. O kimseye kendini açıklama gereği duymazdı. Kendisine soru sorulduğu zaman kısa cevaplar vererek geçiştirirdi. Ama nedensizce Nil'de böyle yapmak istememişti.

 

Yağmur hala devam ederken Nil'i kolundan tutup yan tarafa çekiştirdi. Bir binanın önünde durmuşlardı. Islanmıyorlardı.

 

Akın hemen sweatini çıkardı. Altında kazak vardı. Sweat ıslak değildi pek. "Giy şunu."

 

Nil hemen başını sağa sola salladı. "Gerek yok."

 

"Gerek olup olmadığını sormadım. Giy dedim."

 

Nil'in kaşları çatıldı. Akın sırıtmak istedi ama kendini tuttu. Nil sinirli olunca korkutucu değil, ördek gibi görünüyordu.

 

Omuz silkti. "Bana ne giymeyeceğim." dedi inatla.

 

Ofladı Akın. "İlla uğraştıracağım diyorsun... Peki, tamam."

 

Nil'e doğru bir iki adım attı. Nil geri gitti. Akın bir adım daha attı. Nil yine geri gitti. En son ise kaçacak yeri kalmamıştı. Akın zorla da olsa giydirdi sweati.

 

Nil ona huysuz huysuz bakınca güldü. Kapüşonunu kafasına geçirirken söylendi.

 

"Islanmış yavru kediye dönmüş burada. Hala diyor ki gerek yok."

 

Nil dudaklarını birbirine bastırırken bir şey demedi. Haklı olduğunu biliyordu.

 

İkisi de bir dakika boyunca konuşmadı. Akın bakışlarını soğuktan titreyen kızda gezdirdi. Sonra aniden onu elinden tutup peşinden yürümeye başladı.

 

Nil şaşkınlıkla ona baktı. "Nereye gidiyoruz?" Bir yandan da adımlarıyla ona yetişmeye çalışıyordu.

 

"Sıcak bir şeyler içmeye."

 

"Niye?"

 

"Çünkü canım öyle istiyor."

 

Akın hemen oldukları sokakta bulunan bir kafeye girdi. Nil de onun peşinden tabii.

 

Mekan küçük, samimi bir yerdi. İçerisinde çok kişi yoktu. Radyodan gelen Sezen Aksu'nun sesi, yanan mumlar ve şömine insana kendini çok huzurlu hissettiriyordu.

 

"Buraya daha önce hiç gelmemiştim... Çok güzel." diye mırıldandı Nil.

 

Akın başını salladı. "Öyle." dedikten sonra Nil'i şömineye en yakın masaya oturtturdu.

 

"Sen bekle, hemen geliyorum." diyip yanından ayrıldı.

 

Nil ellerini birbirine sürtüp ısınmaya çalıştı. Hala üşüyordu. Tek isteği hasta olmamaktı ama muhtemelen olacaktı.

 

Akın iki dakika sonra iki kupa ve battaniye ile gelmişti. Kupaları masaya koyduktan sonra battaniyeyi Nil'in omuzlarına bıraktı.

 

"Isınırsın şimdi." dedi sessizce.

 

"Teşekkür ederim."

 

Akın bir şey demeden sıcak çikolatayı Nil'e uzattı. "İç, ısınırsın."

 

"Sen benim sıcak çikolata sevdiğimi nereden biliyorsun?" diye sordu merakla.

 

"Attım, tuttu." dedi umursamazca Akın.

 

İşin aslı öyle değildi. Nil sürekli termosundaki sıcak çikolata ile gelirdi okula. Akın da bunu fark etmişti.

 

Başını salladı Nil. "Tekrar teşekkür ederim."

 

"Battaniyeyi nereden buldun?" diye sordu.

 

"Mekanın sahibi Ahmet abi. Tanırım kendisini." dedi Akın. Nil 'anladım' dercesine başladı.

 

"Sen neden dışarıdaydın?" diye sordu Akın. Bunu sormaya hakkı var mıydı ki? Büyük ihtimalle yoktu ama o an umrunda da değildi.

 

"Öylesine çıktım. Bu aralar ders çalışmak için sürekli evdeyim. Biraz dışarıya çıkayım dedim."

 

Akın bir şey demedi. Önündeki kahveden bir yudum aldı. İkisi de sessiz kaldı.

 

Nil'in telefonunun çalmasıyla bu sessizlik bozuldu.

 

"Efendim anne?"

 

"Kafedeyim...Bir arkadaşımla. Akın... Geliyorum, tamam."

 

Annesine görüşürüz diyip telefonu kapadıktan sonra Akın'a döndü. "Kalkalım mı?"

 

Akın başını sallayıp kalktı. Nil omuzlarındaki battaniyeyi alacaktı ki Akın durdurdu onu.

 

"Ben senden alırım sonra onu. Üşüme"

 

"Tamam." dedi. Üşüdüğü için hemen kabul etmişti Nil.

 

Akın o başka bir şey demeyince Nil'in elinden tutup çıkışa doğru yürüdü. "Hesabı ödemedik dur." diyip Akın'ı durdurmaya çalıştı. Ama bir işe yaramadı.

 

"Ben ödedim."

 

On beş dakika boyunca sessizce yürüdüler. İkisi de ellerini çekmemişti.

 

Otobüs durağına geldiklerinde Akın elini çekti. Nil, elinin Akın'ın elinde olduğunu kavrayınca utandı. Ellerini sweatin cebine soktu hemen.

 

"Otobüs kartın yanında mı?" diye sordu Akın.

 

"Hı hı. Yanımda."

 

"İyi." dedi Akın. Beklemeye başladılar.

 

Telefonundan otobüsün gelmesine kaç dakika kaldığına baktı Akın. Beş dakika sonra geleceği yazıyordu.

 

"Eve gidince bana mesaj at. Hemen saçlarını kurut. Üşeniyorum falan deme. Evde kekik suyu yapabilecek biri varsa kekik suyu yapmasını iste, iç."

 

Yüzünü buruşturdu Nil. "Hiç sevmiyorum kekik suyunu."

 

"İçeceksin." dedi net bir sesle.

 

Nil bir şey demedi. Yalan söylemek istemiyordu. İçmeyeceğini biliyordu.

 

Otobüsün onlara doğru geldiğini görünce Nil Akın'a döndü. "Dikkatli ol."

 

Dudağının kenarı kıvrıldı hafifçe "Olurum, sen de ol." Başını salladıktan sonra gelen otobüse bindi Nil.

 

Otobüs gittiğinde öylece arkasından baktı Akın. Derin bir nefes verdi.

 

Yürümeye başladı. Hafiften üşüdüğünü hissediyordu ama umrunda da değildi. Sonuçta Nil üşümüyordu. Yeterliydi.

 

 

 

Bölüm : 20.07.2025 21:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...