

Merhabalarrr
Oy ve yorum atmayanlara Zuhal'in büyü yapmasını sağlayacağım
Keyifli okumalar...
Duyduğum alarm sesiyle bir kez daha ertelersem geç kalacağımı bildiğimden zorda olsa kalktım.
"Ya bok mu var da bu okulları sabahın köründe başlatıyorsunuz?" derken isyandaydım.
Akşam on buçuk gibi yatmıştım. Sabah dörtte tekrar kalkmış 2 saat ders çalışmıştım.
Ders dinlerken yazdığım notları temize çekmiştim. Temize çekerken tekrar etmiş olmuştum.
Test kitabımdaki çözemediğim soruları önceden işaretlemiştim. Onları tekrar çözmeye çalışmıştım. Çözemediğim birkaçı kalmıştı. Onları da bugün hocalara soracaktım. Video çözümlerini izleyebilirdim ama hocalardan dinleyince daha iyi anlıyordum.
Hala ayılamadığımdan zorda olsa banyoya ilerledim.
Yüzümü yıkayıp kendime gelmeye çalıştım. Banyodan çıktığımda koridorda abimle karşılaştım.
Üstündeki sıfır kolluyla kaslarını göstere göstere şov yapan abime güldüm.
Sabah sabah yine spor yapmış olmalıydı. Ankara ayazında sıfır kollu ve şortla koşacak kadar deli bir abim vardı.
Abimin çalıştığı bir spor salonu vardı. Orada antrenörlük yapıyordu.
"Abi valla götünde kurt var ya. Kargalar bokunu yemeden spor yapıyorsun." dedim.
Suyunu içtikten sonra bana cevap verdi. "Sen kargalar bokunu yemeden ders çalışıyorsun ama?"
"Ben sıcak evimde çalışıyorum. Sen götüm donacağını bile bile dışarda spor yapıyorsun." dedim.
"Hasta olduğunda bakmayacağım sana." dedi annem mutfaktan.
"Evet anne bakma da akıllansın." diyerek anneme destek verdim.
"Ayıp ediyorsun Hatice Sultan." dedi abim.
Sonra bana gözlerini kısarak baktı. "Sen bana laf atacağına git hazırlan. Geç kalıyorsun."
Lan, doğru! Ben onu unuttum.
Hemen odama koşturdum. Pijamalarımı çıkarıp üstümü giyindim.
Bir gün pijamalarla dışarıya çıkmayı normalleştirmek için adımlar atacaktım. Benimle birlikte bu adımları atacak birine ihtiyacım vardı. O biri tabii ki de Oğuz'du.
Saate baktığımda gerçekten geç kaldığımı fark ediyordum. Kahvaltı yapmama vakit yoktu.
Çantamı sırtıma attım. "Ben çıkıyo-" derken sözüm kesildi. Abim beni çantamdan tutup çekmişti. Ona doğru sendelerken ters ters bakmayı ihmal etmedim.
"Hiçbir şey yemedin böcek. Kahvaltı yapmadan çıkamazsın."
Abim ve babamın bana yemek yedirmek için yapmadıkları şey kalmıyordu. Annem ise bana kıyamadığından zorlamıyordu. Şu an babam işte olduğu için bu görevi abim üstlenmişti.
Ama benim açlık pek de umrumda olmuyordu. Hissetmiyordum bile. Omuz silktim. "Bir şey olmaz abi."
Kaşlarını çattı. "Kızım gün geçtikte kilo veriyorsun. İki karış bir şeysin zaten. Bu gidişle yok olacaksın."
"Ama derse geç kalacağım..."
"İlk dersin ne kızım?" diye sordu annem. Kaşlarımı çatarak hatırlamaya çalıştım.
"Beden olması lazım." teyit etmek için telefonumdan baktım. "Evet, beden."
Çantamı omzumdan aldı. "O halde kahvaltı yapıyoruz." diyip beni kendiyle beraber mutfağa sürüklerken itiraz etmedim. Devamsızlığım zaten çok yoktu. Bir sorun olmazdı.
"Ben duş alıp geliyorum siz başlayın kahvaltıya." dedikten sonra mutfaktan çıktı abim.
"O zaman ben telefonu şarja takayım." dedikten sonra odama gittim. Şarj aletimi bulduktan sonra telefonumu şarja takıp mutfağa girdim.
Annemin hazırladığı sofraya oturup ağzıma patates kızartması attım. "Sen kilo al diye elimden geldiğince sağlıksız şeyler yapıyorum." diyen anneme gülüp yanağından öptüm.
Annem ikimize de çay koyup sandalyeye oturdu. Biz kahvaltı yaparken abim de beş dakika sonra gelmişti.
"Ooo döktürmüşsün annem." Yanıma oturdu. Ona çay koymak için kalkıyordum ki beni durdurdu.
"Ben koyarım abim kendime, kahvaltını yap sen." diyince ağzıma zeytin atmıştım.
O da kendine çay koyup kahvaltı yapmaya başladı. Beraber yemek yedikten sonra ayağa kalktım.
"Abim biraz daha yeseydin keşke."
Başımı sağa sola salladım. "Doydum abi."
Odama girdim. Telefonumu şarjdan çıkardıktan sonra interneti açtım. Bildirimler gelmeye başladı.
Çoğu hatta hepsi Çınar'dandı.
"Ne oldu bu çocuğa be? Deli falan mı sikti? Tövbe Estağfurullah." dedim kendi kendime.
Çınar'la olan sohbetime girip attığı mesajları okumaya başladım.
Okuduklarımla gözlerim kocaman açıldı. Ne diyordu bu be?
Şaka falan mı yapıyordu? Kesin şakaydı. Hatta bu şaka Oğuz'un altından çıkmıştı emindim.
Ama ne yazık ki Çınar böyle şaka yapacak biri değildi. Oğuz da yapmazdı.
Hızla atmaya başlayan kalbimle içimden siktir dedim. Koca bir siktir.
Ne yazmam gerekiyordu ki? Yazmasam kırılır mıydı?
Kırılması beni neden ilgilendiriyordu?
Siz: Ha
Bence yerinde bir tepkiydi.
Hayır, asla değildi.
"Of öküz müyüm, neyim? Çocuk ilan-ı aşk yapmış. Dediğim şeye bak." Odundum. Gerçek bir odun. Çınar bana yazdıklarını duvara yazsa kesinlikle daha iyi bir tepki alırdı.
Mesajım anında görüldü oldu. Telefonun başında mı bekliyordu? Utançtan camdan atacaktım şimdi kendimi.
O bir şey derse daha da utanacağımı bildiğimden bir anda engelledim onu. İnterneti kapadım. Yetmedi telefonu uçak moduna aldım.
Yerin dibine girip çıkmayasım vardı. Zaten yere yakındım. Bence yerin dibine girerken çok da zorlanmazdım.
Normalde arsızın tekiydim. Ama resmen hazırlıksız yakalanmıştım. O yüzdendi bu utancım.
"Çocuk ben seni seveceğim diye haber mi verseydi, salak?" diyerek kendimi zorbaladım.
Yani verseydi iyi olurdu, en azından böyle salakça tepkiler vermezdim.
Aptaldım. Koskocaman bir aptal.
♧
Okula geldiğimde beden dersi bitmişti. Çınar'la karşılaşmamak için üstün bir çaba sarf etmiştim.
Şimdi ise Nil'le beraber kantinde oturuyordum.
"Zuhal zaten ufacık bir şeysin. Yani saklanmak için bu kadar çabaya girmene gerek yok." dedi Nil. Bir şey demedim. Ben bir şey demeyince konuşmaya devam etti.
"Ne oldu? Lütfen anlat artık."
"Çok kötü bir şey oldu." dedim ağlamaklı bir sesle.
Boku yemiştim resmen.
"Ne oldu?" diye sordu tekrardan.
"Çınar beni seviyormuş."
Anlamazca bana baktı. "Bunun nesi kötü?" derken oldukça haklıydı.
"Kötü olan bu değil. Kötü olan benim aptallığım. Bana mesaj atmış, okudum. Sonra da bir anda ha diye cevap verdim saftirik gibi. Anında görünce utandım. Bir anda engelledim. Yetmedi uçak moduna aldım telefonu."
Dudağımı ısırırken korka korka sordum. "Üzülmüş müdür?"
Nil gülümsedi. Gülümseyişi çocuklarının mürüvvetini gören anneler gibiydi.
"Yani biraz endişelidir. Çünkü sabah yoktun, aramalara cevap da vermeyince sana bir şey oldu diye korktuğunu söyledi Akın."
Ofladım. "Sevip, sevmediğimi bile bilmiyorum ki gidemem yanına."
"Seviyorsun, sadece farkında değilsin."
"Ne yapacağım?" Sorum onu gülümsetti.
Omuz silkti. "Ne yapmak istiyorsan onu."
♧
Fato'dan...
Oğuz ıslık çala çala girdi kantine, mutluydu. Salaklıkta kendisini geçmeye çalışan arkadaşı Çınar, sonunda Zuhal'e aşık olduğunu anlamış ve ilan-ı aşk yapmıştı.
Tabii Zuhal'in onu engellemesi gibi ufak pürüzler vardı ama Oğuz bunları dert etmiyordu.
Sonuçta yaptığı çöpçatanlık sayesinde bu konuların gündeme gelmesini sağlamış üstüne bir de Cafer'le girdiği iddiayı kazanmıştı.
Bu yüzden keyfi yerindeydi.
Şimdi ise iddiadan kazandığı paraları yeme vaktiydi.
Kantine girdiğinde Nil ve Zuhal'i gördü. Şimdi Zuhal'in yanına gidip ona sataşmak vardı da Zuhal'in onu boğması gibi yüksek bir ihtimal de vardı. Kız zaten olduğu yerde büyük bir utanca girmişti. Oğuz'un ekstra bir şey yapmasına gerek yoktu.
Zuhal ve Çınar'ın bir hafta sürmeden sevgili olacağından adının Oğuz olduğuna emin olduğu kadar emindi.
Yeni çöpçatanlık yapacağı kişiler belliydi. Akın ve Nil.
Wolf bakışlarında hayat bulduğu Akın'ın öküz olmasından mütevellit biraz zorlanacağını düşünüyordu.
Ama bunun da üstesinden gelecekti.
Oğuz Tekelioğlu'nun yapamayacağı şey yoktu.
Sıraya girdiğinde gördüğü mavi gözlerle gülümsedi. Kalbi hızla atmaya başladı. Upuzun sıra bile mutluluğunu bozamadı.
Deniz, sırada arkadaşlarıyla sohbet ediyordu. Oğuz'un hemen önündeydi. Ama Oğuz'u daha görmemişti.
Deniz'in arkadaşları yanından ayrılınca eski çatık kaşlı haline büründü. Soğuk bir insandı. Tanımadığı insanlara karşı çok sertti Deniz. Çok gülümsediğini göremezlerdi. Oğuz'un tam tersiydi. Oğuz, herkese karşı samimi yaklaşırdı. Gülümsemek onun için nefes almak gibi bir şeydi.
Oğuz onlar gidince Deniz'e yaklaştı. Canı Deniz'e sataşmak istiyordu. Eğilip ensesine doğru üfledi.
Deniz huylanmasıyla arkasına döndü. Oğuz'u görmesiyle çatık kaşları normal haline döndü.
"Ensemden huylanıyorum. Bile bile mi yapıyorsun?" dedi yalandan bir sinirle Deniz.
"Evet." diyen Oğuz'la elinde olamadan güldü. O gülünce Oğuz da gülümsedi.
"Abim neden bir tuhaf birkaç gündür? Biliyor musun?"
Oğuz sırıttı. "Artık bir yengemiz var."
Deniz'in kaşları havaya kalktı. "Kim?"
Oğuz onu omzundan tutup Zuhal'lerin olduğu tarafa döndürdü. "Şurada sarışın kızın yanında bir buçuk metrelik kız var ya o işte."
"Kendini boğmaya çalışan mı?"
"Evet, o."
"Güzel kızmış. Nasıl abime bakmak gibi bir hataya düşmüş anlamadım." dedi gülerek Deniz.
"Abinin de gideri var şimdi. Hakkını yeme."
Sıra onlara geldiğinde konuşmayı bıraktılar. İkisi de alacaklarını alıp sıradan çıktı. Deniz Oğuz'a dönüp "Ben gidiyorum, görüşürüz." dedikten sonra arkadaşlarının oturduğu masaya doğru yürümeye başladı.
Oğuz ise onun arkasından gülümsemeyle baktı. Sonra başını bir anda sağa sola salladı, yüzündeki gülümseme silindi. Yaptığı şey doğru değildi. Çınar ona güvenirken onun kardeşine böyle hisler beslemesi adilik değil de neydi?
Taner'e böyle sinirlenmesinin nedeni Deniz'i ağlatmasıydı. Deniz'i ağlarken gördükten sonra sanki Çınar'larla beraber onu dövmemiş gibi Taner'e patlamak için yer arıyordu. Zuhal'e bile bile top attıktan sonra patlaması zor olmamıştı.
Hislerini hep saklamıştı, saklamaya devam edecekti. Çınar'ı kaybetmek istemiyordu.
Korkuyordu.
Ama yine de Deniz'i sevmeye devam edeceğini de biliyordu.
Benim Oğuz aşkım resmen aşk acısıyla yanıp kavruluyormuş ya
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.17k Okunma |
3.67k Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |