5. Bölüm

3

Gözde Edemen
gozde_edmn

Gelen çıngırak sesleriyle irkildim ve hızla odadan çıktım. Kapıyı arkamdan dikkatle kapattıktan sonra, Telena’nın bana verdiği temizlik görevini tamamladığımı bildirmek için alt kata inmeye başladım.
O sırada karşıma çıkan genç bir hizmetçi hafifçe eğilerek bana selam verdi. Açıkçası bu kadar tanıdık davranmasına şaşırmıştım.
“Selam,” dedi nazik bir gülümsemeyle. “Yemekte birlikte oturalım mı?”
Bir an duraksadım, sonra aynı nezaketle karşılık verdim: “Olabilir. Peki, yemek ne zaman?”
“Yarım saat içinde yemek katında olmamız gerekiyor,” diye açıkladı, sanki kalede uzun zamandır çalışıyormuşçasına kendinden emin bir ifadeyle. “Geç kalırsak içeri almazlar.”
Kaşlarımı hafifçe kaldırarak sordum: “Bu bilgileri nereden biliyorsun?”
“Ah, tabii… Kendimi tanıtmadım,” dedi ve hemen elini göğsüne götürerek küçük bir reverans yaptı. “Ben Lily. Aslında uzun zamandır burada hizmetçiyim. Hatta kalenin hayvanlarıyla da ilgileniyorum.”
“Peki, neden yeni gelenlerin koğuşundasın o zaman?” diye sordum, içimde bir şüpheyle.
“Telena’nın ricası,” diye yanıtladı Lily, hafifçe omuz silkerek. “Genellikle yeni gelenlerin koğuşuna sadık bir hizmetçi yerleştirirler.”
"Neden? Kötü niyetli gelenleri bulmak için mi…” cümlemi tamamlamadan sormuştum.
“Evet, aynen öyle,” diye onayladı Lily. “Zaten birkaç gün içinde herkes açık bölümlere dağılıyor. Şu an elemeleri yapıyorlar.”
“Peki, amaçları ne?” diye üsteledim, merakım giderek artıyordu.
“Walker ailesi, en iyi ve en sadık hizmetçileri seçmeye çalışıyor,” dedi Lily. “Hem güvenilir hem de işinde usta olanları.”
Başımı yavaşça salladım. “Anlıyorum… Bilgilendirdiğin için teşekkür ederim.”
Bir süre daha sohbet ettik, sonra yollarımız ayrıldı. Ben ise Telena’yı bulmak üzere hizmetçi koğuşuna yöneldim.
Telena tam da tahmin ettiğim yerdeydi. Koğuşta diğer hizmetçileri sert bir ses tonuyla azarlıyordu. Beni fark edince bana döndü. Daha sözüm bitmeden ben konuştum:
“Temizledim… ama odanın içindeki gizli bölümü temizlemem gerektiğinden emin olamadım. O yüzden dokunmadım.”
Telena bana yaklaşarak kısık bir sesle fısıldadı: “Oraya giriş yasak. O yüzden hep kitlidir.”
Oysa ben açtığımda kapı kilitli değildi.
Telena, gözlerinde sinsi bir ışıltıyla gülümsedi. “Sağ ol, Astrea,” dedi.
Ben de fazla oyalanmadan yemek katına gittim. Salon, yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Kendime boş bir köşe seçip oturdum ve etrafı dikkatle inceledim. Herkesin yanında mutlaka bir kişi vardı. Sanki yalnız oturmak yasakmış gibiydi.
Gözüm, duvardaki geniş cam pencereye takıldı. O sırada Lily sessizce yanıma sokuldu.
“Hey, orayı mı izliyorsun?” dedi ve yanıma oturdu.
“Orası nedir?” diye sordum, pencerenin ardında ne olduğunu anlamaya çalışarak.
“Orası Kraliyet ailesinin yemek masası,” dedi Lily, biraz gururlu bir edayla.
“Bu kadar yakınlar mı?” şaşkınlığımı gizleyemedim.
“Evet. Kraliyet ailesi üyeleri genellikle hizmetçileriyle iyi geçinir,” diye fısıldadı Lily.
Başımı salladım.
“Yemekler geliyor. Bekle, sana da getireceğim,” dedi Lily ve ardından hızla uzaklaştı.
O giderken, bir an arkasından baktım. Sonra gözlerimi tekrar kraliyet masasına çevirdim.
Az sonra içeri bir uşak girdi. Yanında, yaşı fazla büyük görünmeyen bir kız vardı. Saçları gece kadar siyah ve parlaktı ama gözlerini görememiştim. Hemen gözlerimi kaçırdım ve başımı önüme eğdim.
Fakat önümde oturanlar fısıltıyla konuşmaya başladılar. Aynı şey arkamdakiler için de geçerliydi. Fısıltılar arasında kulağıma net bir kelime çalındı:

Hain.

Yutkundum ve bunu belli etmemeye çalıştım.
Tam o sırada Lily, ellerinde bir tepsiyle geri döndü. Üzerinde iki kase çorba, birkaç parça ekmek ve bir sürahi su vardı.
“Bugün güzel gözüken bir ara öğün çıkmış,” dedi, yüzünde neşeli bir ifade vardı.
“Nedir bu? Mor bir çorbayı ilk kez görüyorum,” dedim şaşkınlıkla.
“Bu mor pancar ve birkaç sebzeyle yapılıyor,” diye açıkladı Lily.
Başımı sallayarak bir yudum aldım. “Güzel… Tadı çok tanıdık,” diye mırıldandım.
Lily, ekmeği küçük lokmalara ayırırken bana döndü. “Bana adını ne zaman söyleyeceksin?” dedi, hafifçe gülümseyerek.
“Ah, doğru… Astrea ben. Sadece Astrea,” dedim biraz mahcup.
“Memnun oldum, Astrea,” diye karşılık verdi Lily ve birlikte güldük.
O sırada Lily’nin bakışları Kraliyet masasına kaydı. “Prens Lucas geliyor,” diye fısıldadı.
Prens, masasına oturmadan önce etrafa bakındı ve gözleri doğrudan Lily’yi buldu. Ona hafifçe el salladı. Lily ise zarif bir gülümsemeyle karşılık verdi.
“Ben… göz göze gelmenin yasak olduğunu sanıyordum,” diye şaşırarak söyledim.
“Öyle,” dedi Lily omuz silkerek. “Ama Prens Lucas çok arkadaş canlısıdır. Sorun etmez.”
Bir an cesaret edip Lucas’a baktığımda, onun bana dik dik baktığını hissettim. Hemen başımı eğdim. Lily bunu fark edince sessizleşti ve dudaklarının arasından neredeyse anlaşılmayan bir cümle fısıldadı:

Ona benziyorsun.”

“Kime?” dedim hafifçe dürterek, ama Lily cevap vermedi.
Yemek boyunca bir daha tek kelime etmedi.
Kraliyet masasına tekrar baktığımda, masada yeni birinin daha oturduğunu gördüm. Yüzünü göremiyordum, yalnızca elleri görünüyordu. Parmakları uzun ve zarifti. Ancak avuç içleri, yıllarca kılıç tutmaktan nasırlaşmış gibiydi. Tırnaklarının kenarında ince beyaz izler vardı. O eller gücün ve hâkimiyetin simgesiydi. Ama aynı zamanda, kimseye dokunmamak için geri duruyormuş gibiydi.
Yemekten sonra koğuşa geri döndüm. Telena’ya yardım edebileceğim bir şey olup olmadığını sormak istemiştim ama koğuş bomboştu. Fazla takılmadan, kalenin bahçesine çıkmaya karar verdim.
Bahçede gözüm hemen büyük ve görkemli bir çeşmeye takıldı. Ona doğru yürüdüm. Eskiydi ama hâlâ bakımlı ve güzeldi. Şeffaf sularının hafif şırıltısı etrafa huzur veren bir melodi gibi yayılıyordu. Ve ben, o an, bir anlığına bile olsa bütün karmaşayı unutmak istercesine gözlerimi çeşmenin akışına sabitledim.
Gece yarısı, o odaya tekrar gitmeliydim.
Saatler ilerlerken sessizce koğuşa geri döndüm. Lily, karşıdan bana bakıp hafifçe el salladı; ben de aynı şekilde karşılık verdim.
Yatmak için hazırlanmaya başladım.
“Erken mi yatacaksın?” diye yaklaştı yanıma Lily.
“Biraz kitap okurum, sonra uyurum,” dedim ve yanımda oturması için yer açtım.
“Kitap mı? Ben zaman kaybı olarak görüyorum,” dedi hafifçe alaycı bir tavırla.
“Hiç de değil!” diye karşı çıktım. Kitabımı ona uzattım. “Gitmek istediğin her yere değil, her evrene götürür seni.”
Lily kitabı aldı, gülümseyerek sayfalarında gezindi.
"Güzel… O zaman bana bir kitap öner, belki ben de düşüncelerimi değiştiririm,” dedi.
Gülümsedim. “Hmm, benim ilk okuduklarım genellikle masallardı… Ama belki çok eski, tarihi romantizm kitaplarına bakabilirsin. Özellikle biri bende derin iz bıraktı.”
Lily bana anlayışla baktı.
“ne peki?” diye sordu merakla.
“Bunu daha sonra söylerim. İlk seferde kaldırmayabilirsin. Sonu kötü bitiyor… ya da hayır, iyi bitiyor. Gökyüzünde buluşuyorlar,” dedim, gözlerimi camdan dışarı kaydırarak.
Muhabbetimiz sona erdiğinde sadece birkaç sayfa okuyabilmiştim. Sonra hızla üstümü değiştirip yatağa uzandım.
Anılar yeniden sardı beni; annemle geçirdiğim o anlar. Düşünürken boynumdaki kolyeyi avuçlarımın içine aldım, sıcaklığı ellerime dokunuyordu.

Bir gece gök gürültüsüyle uyandım. Camlar zangır zangır titriyordu. Yağmur o kadar sert yağıyordu ki sanki evin içine girecek gibiydi. Korkmuştum. Küçüktüm.
Yatağımda duramadım, ağlamamak için dudaklarımı ısırdım. Sonra hızlıca annemin odasına koştum.
O, zaten uyanıktı. Sanki beni bekliyormuş gibi kollarını açtı. Hiçbir şey sormadı. Hemen kucağına aldığında kalbim biraz olsun sakinleşti.
Saçlarımı okşadı.
“Bu sadece bir fırtına,” dedi yumuşak bir sesle. “Geçip gidecek.”
Başımı göğsüne yasladım. Kalp atışlarını duymak iyi geliyordu.
“Anne... ay var mı hâlâ gökyüzünde?” diye sordum.
O da pencereye baktı.
“Evet,” dedi. “Bulutlar onu kapatmış olabilir ama o hâlâ orada. Tıpkı ben gibi.”
Gözlerimi kapattım. Sesini duymak yetmişti.
O gece onun koynunda uyuyakaldım.
O günden sonra her fırtınada ayı hatırlarım. Ve annemin sıcaklığını.

Gökyüzüne baktım.
Ay, bulutların arkasına saklanmaya başlamıştı ama hep orada olacaktı.
Gözlerimi kapadım, yorganı üzerime çekip derin bir nefes aldım.
Gözlerimi açtığımda gece yarısıydı.
Her şey istediğim gibiydi; herkes sessizce uyuyordu.
Çıplak ayaklarımı zemine değdirip koridora doğru yürüdüm.
Elime bir meşale aldım ve üst kata doğru adımlamaya başladım.
Birinin beni görmesinden çok korkuyordum ama risk almak zorundaydım.
Belki de öğreneceğim bilgiler buna değerdi.
Odaya geldiğimde, daha önce kapattığım kapının kapalı olduğunu gördüm
Kapının önünde durdum.
Derin bir nefes aldım ve kolu yavaşça çevirmeye çalıştım.

Tık.

Hiç kıpırdamadı.
Biraz daha kuvvet uyguladım. Omzumla ittirmeyi denedim.

Tık... tık.

Ama kapı çoktan içeriden kilitlenmişti. Aradaki boşluktan süzülen hava bile, içeride hapsolmuş bir zamanın izlerini taşıyordu. Küf ve eski parşömen kokusu burnuma çarptı. Oradaydı. Geçmiş oradaydı. Ve ben o geçmişe ulaşamıyordum.
Kaşlarımı çattım. Kapının kilitli olması, beni yıldırmadı. Tam aksine, merakımı daha da körükledi. Biri bu kapıyı neden kapatmıştı? Neden gece yarısı, kendi kendine açılan bir oda şimdi bana sırtını dönmüştü?
Yutkundum. Bir süre orada öylece durdum. Sessizliğin içine gizlenmiş yanıtları dinlemeye çalışırcasına. Kalbim, o kilidin ardında bir şeyin hâlâ canlı olduğunu hissediyordu.

 

Bölüm : 07.07.2025 23:36 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Gözde Edemen / Kalenin Beyaz Meleği / 3
Gözde Edemen
Kalenin Beyaz Meleği

100 Okunma

19 Oy

0 Takip
9
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...