4. Bölüm

3. HATA: "YÜZÜK"

buğcu
graphomania

Bölüm şarkısı; Adamlar, Yanmış İçinden

 

 

1. Kitap, 3. HATA,

"YÜZÜK"

 

Hiç ait olmadığınızı hissettiğiniz oldu mu?

Bu öyle bir şey ki sanki her şey olması gerektiği yerde gibi, sizin aksinize. Yıllar önce sehpanın üzerine konulup hafta da bir kez tozu alınan o vazo, gençliğinizde duvara asıp çıkarmaya kıyamadığınız posterler, görmeye aşina olduğunuz o anneniz ve babanızla çekildiğiniz çerçeveli fotoğraf... Her şey sanki oraya ait, yeri değiştirilse yadırganırmış gibi.

Tüm düşündüğüm eşyaların aksine tam şu anda kendimi koyacak bir yer bulamıyordum.

Kaybolmuş gibiyim. Bir tabloya iliştirilsem herhangi bir insana, "Ressam tükürmüş mü? O karaltı ne?" derdirtecek o fırça darbesiyim.

Ağzıma tıkıştırdığım cipsi yavaş yavaş çiğnerken gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim. Ancak cipsin yağı gözüme girince ağlamam şiddetlendi. Dün denizin karşısında durup rahatlamaya çalışsam da üzerimde ki şaşkınlık ve kırgınlığı atamamıştım. Dahası Berk yüzlerce kez aramıştı, telefonların hiçbirine çıkmamıştım.

Muhtemelen ayrıldığımızı sanıyordu.

Ayrılmış mıydık? Bunca sene sonra, bunca anılardan sonra?

Sahiden bunu göze alabilir miydim?

Annem kapımı tıklatırken yutkunup ağzımda ki cipsi mideme yolladım ve "Efendim?!" diye bağırdım.

"Çık artık odandan!" dedi annem. "Endişeleniyorum artık."

"Sorun yok!" diye bağırdım önümde ki tatlı kaşığını nutellanın içine saplarken. Büyük bir kaşık aldım ve ağzıma götürüp mutlulukla gözümü yumdum. Önümde ki bilgisayardan Müge Anlı'nın sesi kulağıma geliyordu. Olay örgüsünü kaçırdığım için uzanıp durdurdum ve çikolatanın damağıma yapışma ağnını iç çekerek tüm hücrelerimde hissettim.

Annem bir kez daha kapıya tıkladığında "Ya sorun yok diyorum ya!" diye bağırdım tekrar.

"Benim kızım 24 yaşında değil, 15 yaşında ergen."

"Hııı..." diye mırıldandığım da donup kaldım. En son bu şekilde olduğum zaman annemin dediği gibi 15 yaşında, liseye yeni başladığım sıralardaydı. En sevdiğim müzik gurubunda en sevdiğim üyenin çıkan aşk haberleriyle dağılmış, kendimi odaya kapatıp posterlerini yırtmıştım. Bunu hatırlayınca ürperdim.

Yutkunup gerçeklikle birkaç defa gözlerimi kırpıştırdım. Büyüdükçe geriye mi sarıyordum?

"Aç kapıyı bak kim geldi?"

Yüzümü buruşturup, "Güven'se geri yolla!" diye bağırdım. Aklıma Berk ile tartışmamızdan sonra eve geliş anım geldi. Annem kapıyı açar açmaz resmen içeri dalmış, kapıyı kilitlemiştim. Güven'i kaldıracak halde değildim.

"Benim."

Gelen ses en yakın kız arkadaşım olan kişi Elif'ten başkası değildi. Derin bir nefes aldım ve önümde ki cips paketini çektim. Yataktan sürünerek çıkarken ayağa kalkmamla başımın dönmesi bir oldu. Etraf kararırken kitaplığıma tutunmak zorunda kalmıştım.

"Mevsim..." dedi Elif sesini yükselterek. "Açsana kızım kapıyı."

Kendimi toparlar toparlamaz kapının kilidini açtım ve kısa bir aralıktan ona baktım. Omzunu duvara yaslamış benim kapıyı aralamamla gözünü devirmişti. Onu Güven kadar olmasa da uzun zamandır tanıyordum, evlerimiz karşılıklıydı.

"Napıyorsun ya?" diye sordu ve kapıyı itince bende geri ittim. "Kızım açsana be!"

"İzin aldın mı girmek için?"

"En yakın arkadaşımın odasına izin alarak girmem!" diye bağırdı ve tüm gücüyle ittirince geriye yalpalayıp sırtımı duvara çarptım.

"Mal!" diye bağırdı ve içeri girip odaya baktı. Burnunu eliyle kapayıp kusar gibi bir hareket yaptı. "Odan erkek kardeşimin odasıyla aynı kokuyor."

Duvardan geri çekilirken odayı kokladım. "Ben almıyorum."

Gözlerini etrafta gezindirirken kafasına taktığı başörtünün iğnesini çıkarıyordu. Terlediği belliydi, bugün hava düne kıyasla daha da sıcaktı. Hızla çıkarıp başörtüsünü asacak yer aradı sonra ise iğrenir gibi bana bakıp kitaplığımın kenarına astı.

"Tipe bak," diye fısıldadı yüzüme bakarken. "Terliksi hayvan."

Onu önemsememeyi seçip yatağıma geri adımladım ve oturup bağdaş kurdum. Elif'in odamın camını açmasıyla derin bir nefes almıştım. Daha sonra ise yavaşça eğilip yatağın altına daha sonra ise dolabımın içine baktı.

"Ne arıyorsun?" diye sorduğumda kafasını bana çevirdi.

"Ceset. Kokunun başka ihtimali olamaz çünkü."

Gözlerimi devirip, "Bugün şakamatikliğin üzerinde." diye yakındım. Bonesini de çıkarıp uzun kumral saçlarını açtı elini önünde sallayıp hava almaya çalışır gibi hareketler yaptı.

"Sen burada ne zamandır yaşıyorsun?" diye sordu.

Omzumu silktim. "Dün akşam 7'den beri."

Gözlerini korkuyla açıp hızla yanıma yaklaştı gözlerimin içine baktı. Kafamı kaldırdığımda açık kahverengi gözlerinin ağırlığıyla yüzümü buruşturdum. Onu ilk tanıdığım günlerde ki gibiydi, benim gibi geçen yıllar onun kişiliğine de hiçbir şey katmamıştı. Oldukça despot ve dediğim dedikti.

"Kalk başka bir odaya gidiyoruz."

"İyiyim ben burada."

"Sen öyle san," dedi ve yüzüme baktı. "2 haftaya evleneceksin sen, bu halin ne Mevsim? Nuran teyze çağırmasa haberim olmayacak."

Gözlerim yüzünde gezinirken kafamı hızla eğdim ve ellerime baktım. Cipsin yağı parıl parıl parlıyordu. Yutkunup dudaklarımı ıslattım ve kendime itiraf etmeye çalıştığım şeyi cümlelere döktüm.

"Biz galiba ayrıldık."

"Ne?!" diye bağırdı Elif.

Burnumu çekip kafamı salladığımda önümde diz çöktü ve gözlerimin içine bakmaya çalıştı. "Galiba ne demek?"

"Ona annesiyle mutluluklar diledim," dedim tanıdık gözlerine bakarken. "Ondan ben ayrılmış oldum değil mi?"

"Dur bir Allah aşkına en baştan anlat."

Ona olan biten her şeyi anlatırken beni sabırla dinledi. Kendini benim yerime koydu, kafasını salladı. Benim mutsuzluğumdan haberi vardı, yapılan her şeye susup yalnızca izlediğimi biliyordu. Bunları Berk'e anlatmam gerektiğini yüzlerce kez bana demişti. Sonunda dediğini yapmıştım ancak ikimizin de beklediği tepkiyi alamamıştık.

"Yani Güven'i mi ortaya sürdü?" diye yakındı. "Sizin yıllardır arkadaş olduğunuzu bile bile hem de."

Kafamı salladım yavaşça. "Onu bırak erkekliğini de öne sürdü. Ailenin tek erkek çocuğuymuş."

"Peki sen ne dedin?"

"Erkekliğini bu kadar değerli görüyorsa kendi kendine üremesi gerektiğini."

Elif bir kahkaha patlattı. "Çok yerinde bi söylem olmuş.."

Kafamı sağ sola sallayıp onun gülüşünü durdurmasını bekledim. Elif nefeslenip yerde daha rahat bir pozisyona geldi. Bende yatağın üzerinde tek dizimi kırıp çenemi onun üzerine yaslamıştım. Başım ağrıyordu, belki de biraz daha nutellaya ihtiyacım vardı.

"Hayır... yani biz ne kadar kavga edersek edelim daha önce hiç bu kadar büyümemişti. Onu ilk defa öyle gördüm."

Kafasını salladı benim bu dediğimle. "Klasik, evlilik öncesi kaosu."

"Bilmiyorum. İnan evlilik öncesi mi bilmiyorum."

"Yüzüğü fırlattın mı?" Hayır der gibi başımı sallayıp dün akşam zırlaya zırlaya parmağımdan çıkarıp masanın üzerine bıraktığım yüzüğü işaret ettim. "Duruyor."

"O halde daha ayrılmamışsınız."

Kafamı olumsuzca sallayıp göz yaşlarımı bıraktım. "Ben böyle olsun istemedim," diye mırıldandım. "Çok kompleksli biriymişim gibi... Yalnızca hayalim olsun istedim."

Elif, "Biliyorum çiçeğim," diye fısıldadı ve sarıldı. "Ağla, rahatlarsın"

Elif'in kollarında bir süre ağlarken ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Ya sadece Berk için susup hayallerimi bir kenara bırakacak, ya da temiz bir sayfa açacaktım. Gerçi bu temiz sayfayı açsam bile uzun bir süre elime kalem alıp yazabileceğim herhangi bir hayatımın olacağını zannetmiyordum. Yalnızca mutlu olmak istiyordum, uzun bir süre sonra sadece mutlu olmak için çabalamak istiyordum. Etrafımda ki hengameden kendimle oturup dertleşecek vakti dahi bulamamıştım. Ağzımı açıp şu da şöyle olsun desem kayınvalidem tarafından yüzlerce gereksiz ima da bulunmasını izleyecektim. Buna yüzlerce kez katlandığım için artık dayanamıyordum. Onların hayalimi planlamasına izin vermiş durup çocukluk hayalimin sahte gülümsemelerin önünde yapılacağına sonradan anlamıştım. 70 yaşında arkama dönüp bakarken ve elimde ki fotoğrafları seyrederken keşkeyle dolu satırlar kurmak istemiyordum.

Birinin beni anlamasını ihtiyacım vardı. Berk'in aradığım kişisin derken elimi tutup başka bir şehirde evlenelim demesine ihtiyacım vardı. Belki de bunun hayali yüzünden bu kadar kötü hissediyordum şu an. Onun, her şeyi hallolacak demesine olan inancımı parçalayıp bir kenara atmıştı. Parçaları gördükçe kalbimde ki ağrıda büyüyordu.

Odadan çıkıp elimi yüzümü yıkarken Elif odamı topluyordu. Normalde olsa bunu yaparken söyleneceğini biliyordum ancak benim ne kadar kötü olduğuma şahit olmuştu. Küçüklükten beri kolay ağlayan biri olsam da hiç geçmişin pişmanlığından yakınmamıştım. Bunun için ağlamak canımı deli gibi yakıyordu.

Ellerimi lavabonun kenarlarına yaslayıp aynada kendime bakarken derin bir nefes çektim içime. Gözlerim ağlamaktan şişmiş, uzun sarı saçlarımın dibi gelmişti. Yanaklarımda çıkan kızarmış sivilcelere bakarken derin bir nefes aldım ve hızla banyoyu terk ettim. Daha fazla bakarsam daha fazla kötü tarafımı görecektim. Kendimi biliyordum, bazen çok acımasız olabiliyordum.

"Mevsim!" diye seslendi annem yanıma gelirken. "İyisin değil mi?"

Kafamı salladım yavaşça. "İyiyim."

"Yüzün öyle demiyor ama."

Omzumu silkmeye çalıştım ve annemin yanından geçip salona doğru ilerledim. Tekrar odama girersem Elif'in beni odadan kovalayacağını tahmin edebiliyordum. Salonda her zaman oturduğum koltuğun kenarına oturdum ve dizlerimi kendime çekip sardım. Televizyonda bir yemek programı açıktı.

Elif salona gelene kadar annemin sorularına yanıt vermeden televizyonu izledim. Bir ara öyle bir boyuta geçtim ki televizyonda beni izlemeye başladı. Hatta o vazo da , annemin oraya buraya iliştirdiği dantellerde... Yüzlerinde 'Şimdi ne bok yiyeceksin?' adlı küçük düşürücü bakış vardı. Haklıydılar, şimdi ne halt yiyecektim?

Elif gelip yanıma oturduğunda telefonu tam önümde ki sehpaya bıraktı. Ekranda 'Sevgilim...' yazısını görünce gözlerimi yine televizyona sabitledim.

"Konuş onunla," dedi Elif. "Bu şekilde bir yere varamazsın."

"Ne diyeceğim?" diye sordum. Annemin mutfakta olduğunu bildiğim için sesimi daha da kıstım. "Bildiğin ayrılık cümlesi kurdum. Ve onun bir şey demesine izin vermeden çekip gittim."

Elif, "Anlattığına göre tam bir davar gibi davranmış. Burda haksız bi noktan yok bitanem. Ama yıllardır bende görüyorum... Yapma Mevsim, onu ne kadar sevdiğini biliyorum." dediğinde onunla gözlerinin içine baktım. Dudaklarını sıkıca kapadı ve yavaşça kafasını yaparsın der gibi sallayınca etrafımda ki ses kalabalığı daha da arttı.

"Yani her şeye göz yumayım," diye mırıldandım. "Bir sarayda, Hürrem Sultanı oynayayım."

Elif gülümseyip, "Sevdiğin adam yanındaysa, etrafın hiçbir anlamı olmaz." dedi güven verircesine. "Biliyorum hayalin bunlar değildi ancak onu kaybetmek istemediğini biliyorum."

Etrafımda ki tüm sesler kesilirken Elif'in bunları söylemesiyle ayaklarımı hızla çözdüm ve telefonu elime alıp hızla odama doğru yürümeye başladım. Çoktan araması sonlanmıştı. Hiç düşünmeden onu geri aradığımda tek çalışta açtı.

Kalbim deli gibi hızlandı. Gözüm ise masanın üzerine bıraktığım koca tektaşa kaydı.

"Mevsim!" dedi hızla. "Sonunda..."

"Benim." diye mırıldandım ve pencerenin kenarına geçip gözlerimi karşıda ki terk edilmiş eve çevirdim.

"Bak... olanlar için özür dilerim tamam mı? Sana bağırmak istemedim."

"Bende sana bağırdım," diye mırıldandım. "Bundan özür dileme."

"Neyden istersen dileyebilirim şu an." dediğinde gözlerimi yavaşça kapadım.

"Özür dile diye aramadım."

Berk'in sesi birkaç saniye gelmedi. Daha sonra ise, "Bilmeni istiyorum, dün çok düşündüm. O şekilde davranmamalıydım..." dedi pişmanlık dolu bir sesle. "Canını yakmak isteyeceğim son şey bile değil. Hem... bunları yüz yüze konuşsak olur mu?"

Ona cevap vermediğimde, "Seni almaya geliyorum..." diye ekledi.

"Tamam."

"Tamam." diye fısıldadı. "Yarım saate sizin kapının önündeyim."

Telefonu kulağımdan çekip kapadığımda gözlerim yine masanın üzerinde dikkat çeken evlilik yüzüğüme kaydı. Zümrüt renkli, oldukça gösterişli uzaktan bile göz kamaştıran cinstendi. Bana evlilik teklifi ederken yalnızca gümüş bir alyans takmış, deliler gibi eğlenmiştik. Daha sonra ise onların gelini olacağımı öğrenen annesi evlilik haberini duyup alyansı çıkarttırıp bu yüzüğü Berk'e taktırtmıştı.

O gün ise yalnızca Berk'in yüzüne bakmıştım. Yalnızca gülümsüyordu, benim asıl istediğimi görmüyordu. Annesine yakışan bir gelini baştan yaratıyordu. Ona değil, annesine.

Elif odama gelip, "Ne oldu?" diye sorunca gözlerimi yüzükten çekmiştim.

"Buraya geliyor."

"Ona ne diyeceksin?" diye sorduğunda yüzümü buruşturup az önce topladığı yatağımın üzerine oturdum ve ellerimi başıma koyup öne doğru eğildim. Gözlerimi kaparken düşüncelerimi toplamaya çalışıyordum.

"Onu seviyorsun Mevsim..."

"Biliyorum," dedim başımı kaldırmadan. "Sevgimden şüphe etmiyorum."

Bunları kalbimde söylüyordum. Üniversite 2. sınıftan beri Berk'i tanıyordum. Benim arkadaş gurubumda takılırdı. Her ne kadar başka fakültede olsa da grubumda yakın bir arkadaşımın en yakın arkadaşlarından biriydi. Zamanla onu tanıdıkça tam hayalimde evlenebileceğim türde bir adam olduğunu fark etmiştim. Ciddiyeti, merhameti, özellikle de ileri yönelik görüşünün kesin ve kafasında bir planın çizili oluşu... O zamanlar arkadaş gurubumda bu kadar kesin ve kendinden emin bir insan olmadığından mıdır bilinmez şaşırmıştım. Kelimelerini hep seçerek konuşur, beni kırmaktan sakınırdı. Düne kadar. Beni o kadar şaşırtmıştı ki hayal kırıklığına uğramıştım. Özellikle Güven ile söylediği şeyleri hazmetmem uzun zaman alacaktı.

"Eğer sevginden şüphe edersen ayrıl ondan," dedi Elif kararla. "Onun annesi, senin annen... Bunları kafayı takmak yalnızca ona duyduğun inancı ve sevgiyi törpüler."

Derin bir nefes alırken, "Onun annesini nasıl umursamam?" diye sordum. "Benden nefret ediyor. Dahası... nefretinin nedenini bile bilmiyorum."

Berk'in annesiyle ilk tanıştığımda beni umursamamıştı. Yediğimiz yemekte benimle tek bir sohbette bile bulunmamış, o yemekten sonra bir gün Berk'e 'O çakma sarışın geçiçi sevgililerinden değil mi oğluşum?' adlı mesajına rastlamıştım. Ve bu mesajı şok içinde okuyup zar zor görmemezlikten gelmiştim. Şimdi de aynı şeyi yapmamı istiyorlardı. Berk için kendimden ödün vermemi istiyorlardı.

"O kadının kendine hayrı yok. Hem... evlenince Kadıköy'e taşınmayacak mısınız?" Kafamı salladım yavaşça. Berkle aklımızda planladığımız bir ev vardı.

"Kadın ise Silivri de oturmuyor mu? Sen İstanbul'un bir ucu kadın bir diğer ucu. Ayda bir kez zor görüşürsünüz. O da kadının oğluşuna olan sevgisinden."

Omzumu silktim, Elif haklıydı. Belki de göz yummalı ve yalnızca geleceğe odaklanmalıydım. Belki balayı tatilinde güzel bir mekana gidip Berk'le istediğim gibi bir an yaşayabilirdim. Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum evliliği orada gerçekleştirebilirdim.

"Hadi," dedi Elif. "Üzerine bir şeyler giy."

Elif odadan çıkarken üzerimi değiştirmiş, altıma kot bir şort üzerime de askılı bir badi geçirmiştim. Uzun, dalgalı sarı saçlarımı kafamın tepesinde toplarken yanağımda ki sivilceleri görmemeye çalışmıştım. Gözlerim odanın içinde Elif'in toplayıp poşete koyduğu abur cubur çöpleriyle dolu poşete kayınca yalnızca bir gecede çıkan sivilcelere şaşırma gereği dahi duymamıştım. Cildim oldukça hassastı.

Asmalı çantamı ve telefonumu elime alıp odamdan çıktığımda holde annemle karşılaştım.

"Nereye?" diye sordu. "Berk'le mi görüşeceksiniz."

"Evet..."

"Ohh..." dedi annem ve derin bir nefes aldı. "Ayrıldınız sandım."

"Anne!"

"Yeni yetme ergenler gibi çikolata kaşıklayıp odanın dışına can çekişme sesleri gelince başka bir şey düşünme fırsatı bulamadım Mevsim'ciğim."

Elif başörtüsünü dış kapının önüne asılı aynada geri bağlarken, "Kendini perdeye asıyor da olabilirdi Nuran Teyze." diye takıldı anneme.

Annem hemen, "Allah korusun!" dedi ve gözlerimin içine baktı. "Yapmaz benim kızım öyle şeyler."

Elif, "Doğru, tavan taşımaz onu." dediğinde elimi kaldırıp ona çantamı atacak gibi yaptım. Hızla ellerini kaldırıp ben suçsuzum der gibi sevimli bir yüz ifadesi takındı.

Elif'le ilk tanıştığım andan beri Güven'e benzetirdim. Mizah anlayışı ve bir konuya yaklaşımları neredeyse aynıydı. Tek fark Güven olaylara çok daha fazla tepki veriyor ve çok kısa sürede öfkeleniyordu. Bu benzerlik her ne kadar fazla olursa olsun Elif, Güven'i görmeye dayanamıyordu bile. Güven'inde ondan yana kalır bir hali yoktu. Elif ile ne zaman bir araya gelseler birbirlerine laf sokmadan duramıyorlardı. Ancak bu hiçbir zaman kırıcı bir hal almamıştı.

"Ben çıkıyorum, Mehmet'le buluşacağım." dedi ve aynaya yaklaşıp kaşlarını düzeltti. Mehmet, Elif'in erkek arkadaşıydı. Bir marketin yardımcı müdürlüğünü yapıyordu, Elif ise çocuk gelişimi okumuş özel bir anaokulunda çalışıyordu. Bir gün Elif'in markette bir adama karşı olay çıkarmasıyla tanışmışlar ve iletişi kesmeyip birkaç yıldır ilişkilerini sürdürmüşlerdi.

Annem, "Ayşe nasıl?" diye sordu Elif'in annesini kast ederek.

"İyi napsın, en son konuştuğumda size selamı vardı. Hala köyde."

Annem kafasını sallarken telefonumun titremesiyle gözlerimi ekrana evirdim. Beklediğim gibi gelen mesaj Berk'ten değil Güven'dendi.

Güvenilmez: "Napıyorsun çırpısız seyre?"

Yüzümü buruşturdum.

Mevsim: "Elif'leyim."

Anında mesaj gelmişti.

Güvenilmez: "İyi. Sudoku falan çözüp beyninizi geliştirin."

Mevsim: "Boş yapma."

"Ne istiyorsun söyle."

Dışarı çıkıp ayakkabımı giyerken Elif çoktan ayakkabısını geçirmiş tıpkı benim gibi telefona bakıyordu. Yine telefon titreyince ayakkabımın içine zar zor ayağımı sığdırdım. Zorla...

Bir gece abur cubur yiyerek nasıl ayaklarım bile kilo almış olabilirdi?

Güvenilmez: "Benim çıkarcı bir adam olduğumu mu ima ediyorsun yani?"

Mesajını okuyup tam cevaplayacakken yine mesaj geldi.

Güvenilmez: "Eğer öyleyse haklısın çünkü."

Gözlerimi devirip ona bir şey yazmadan telefonu kilitledim ve Elif'le birlikte merdivenlerden aşağı indik. Annemin arkamızdan "Geç kalmayın..." dediğini duymuştum ancak cevap vermemiştim. Yahu 24 yaşımdaydım, 24. Ve hala değil annemden geç eve gelmek için izin almak, kola içerken bile ondan saklamam gerekiyordu. Hatta bazen sokakta ekmek almaya diye çıkıp kola alır, apartmanın önünde kafama diker öyle girerdim. Bu alışkanlık uzun zamandır benimleydi.

"Ben kaçıyorum, Mehmet'le aşağıda ki kafede buluşacağız."

Tamam der gibi kafamı salladım. "İyi eğlenceler."

Elif gülümseyerek yüzüme baktı ve, "Sana da iyi şanslar," diye mırıldandı. Tam arkasına dönüp gidecekken duraksadı ve kafasını bana çevirdi.

"Ve Mevsim. Hiçbir şey için mecbur değilsin. Kalbini dinle o sana doğru yolu gösterecek."

Bu dediğiyle Güven'in dediği aklıma gelince nefes alamayacağımı hissettim. Ona çaktırmadan kafamı salladığımda bana gülümsedi ve giydiği bembeyaz renkli uzun elbisesiyle arkasına dönüp yürümeye başladı. Ben ise ellerimi önümde birleştirmiş, bakışlarımı gri asfalta dikmiştim.

Kalbinin sesini dinle...

Tüm dünya sessizliğe bürünse, dudaklarımı birbirine kenetlesem, Güven karşıma çıkıp beni konuşmak için uyuz etmese bile apandistim konuşur kalbim konuşmazdı benim. Kendimi biliyordum çünkü. Kalbim yalnızca bir olay hizzasın da ya kırılır ya da deli gibi hızlanırdı. Bende bundan anlam çıkarmaya çalışırdım. Yani şu çok bilindik karnında kelebek uçuşması zırvalıklarını falan daha önce hiç yaşamamıştım. Her ne kadar Türk Edebiyatı mezunu olsam da mantığım benim daima önümü kesiyordu.

Tanıdık siyah araba önüme ulaştığında Berk arabayı durdurdu. Sürücü koltuğundan çıkarken gözlerinin beni bulmasıyla parladığını hissettim. Yavaşça gülümsedi ve üzerine giydiği siyah tişörtü düzeltip yanıma ilerledi. Altına dizlerinin altına gelen koyu yeşil renkli bir şort geçirmişti. Siyah renkli saçlarını özenle önünde yukarı dikmiş ve gözlerine ise siyah bir güneş gözlüğü takmıştı.

Tam önümde durdu ve kollarının arasına beni aldığında ilk ne yapacağımı bilemesem de belinde ellerimi yavaşça birleştirdim.

"Seni özledim..." diye mırıldandı saçımı öpüp geri çekilirken. "Nereye gidelim çiçeğim?"

Ona düz düz baktığımda gülüşü kayboldu.

"Sahile." diye mırıldanıp sürücü koltuğunun yanında ki koltuğa oturdum ve kapıyı kapadım. Berk ise birkaç saniye olduğu yerde kalmış daha sonra topuklarının üzerinde dönüp direksiyonun başına geçmişti.

Yolculuk oldukça sessiz geçti. Ne o ağzını açtı ne de ben. Söyleyecek onca şeye rağmen bunları onun gözlerinin içine bakarak yapmak istiyordum. Onun da benim gibi mi düşündüğünü yoksa durumu önemsemediğini düşünüp düşünmediğini kestiremedim. Verdiği normal davranışlarından bir şey çıkaramamıştım.

Arabayı sahilin kenarına çektiğinde hızla kendi tarafımda ki kapıyı açtım ve dışarı çıktım. Deniz kenarının ferahlığıyla derin bir nefesi içime çektim. Berk'in arkamda kapısını kapatışını ve arabayı kilitleyip yanıma gelişini duyabiliyordum.

"Mevsim... Her şey yolunda değil mi?"

Ona dönüp, "Hiçbir şey olmamış gibi mi davranalım?" diye sordum alayla. Davranışları benim dediğimin tıpatıp aynısıydı çünkü. "Eğer öyleyse tamam, ben varım."

Berk neşeyle yüzüme baktı. "Gerçekten mi?" diye sorduğunda kafamı arabasının kaputuna vurup parçalamak istedim.

"Neyse..." dedim yalnızca. "Bir şey demeyeceğim."

"Mevsim... ben üzgünüm." dedi bir adım yaklaşırken. Olduğum yerde kalıp gözlerinin içine bakmaya devam ettim.

"Ya bende üzgünüm. Şu an üzgün olduğumuzu değil, kavganın altından kalkmak için uğraşmalıyız."

Berk önemsemiyormuş gibi kafasını sallarken, "Ben unuttum." dedi hızla.

"Unutarak bir yere varamayız," dedim yine sakin kalmaya uğraşırken. "Unuttuğumuzu sanar bir sonra ki olası kavgada birbirimizi daha da incitiriz."

"Seni incittim mi?"

Kendime engel olamadan elimle alnıma vurdum. "Hayır, beni incitmedin."

Berk ise beni duymamış gibi, "Yüzüğün," dedi şok içinde. "O nerede?"

Gözlerim hızla elime indiğinde kendime küfür etmek istedim. Odam da masanın üzerinde bırakmıştım. Gerçi Berk olmadığında onu dışarıda takmaya korkuyordum. O kadar pahalı görünen bir yüzüğü taksam, oturduğum semtte beni kenara çeker parmaklarımdan fiyonk yaparak benden yüzüğü sökerlerdi. Hem de kolumla birlikte.

"Odamda unuttum."

Gözlerimin içine inanmak istiyormuş gibi baktı. "Unutma," dedi ve tişörtünün altından zincire asılı kendi yüzüğünü çıkardı. "Ben unutmuyorum."

"Tamam..." diye mırıldandım ve konuya geri dönmeye çabaladım. "Dün, annen hakkında öyle demek istemedim."

"Annemin nasıl biri olduğunu biliyorum Mevsim. Ve bu zamana kadar onunla iyi geçinmene hayranım."

Onun gözünden iyi geçiniyor gibi mi duruyorduk? Kadın resmen beni öldüresiye dövüyor ben ise canım yansa da onun yumrukları yerine akşam karşıma çıkan yemek videolarını düşünüyordum. Algı şaşırtma, yaptığım buydu.

"Dün net anlaşıldığımı düşünüyorum. Yani şu saray ve giyeceğim elbise, takılacak bilmem kaç milyar dolarlık takı, yürüyüş, açılış, dans ediş, soluklanış müziklerimiz hakkında ki düşüncelerimi."

"Evet." dedi Berk kafasını sallarken.

"Hala aynı şeyi mi diyorsun."

Ellerini ceplerine daldırdı ve omuzlarını yavaşça yukarı kaldırdı. "Biliyorsun, anneme karşı gelemem."

Gülmek istesem de bu işi daha da yokuş yukarı sürmek istemiyordum. "Tamam, bunu kabul ediyorum. Göz yumuyorum."

Berk gülümsedi ve "Ciddi misin?" diye sordu.

"Evet," diye mırıldandım ve içimden yine göz yumuyorum diye mırıldandım. Yine kendimin bir parçasını uçuruma bırakıyorum...

"Ancak balayımızda ki her şey hayalimde ki gibi olacak..." dedim. Berk sırıtıp aramızda ki mesafeyi sıfıra indirip ellerimi tuttu iki eliyle sıkıca sardı.

"Şüphen olmasın."

Kafamı salladım yavaşça ve gülümsedim. Aklımda ki diğer sorunu ortaya atmadan önce boğazımı temizleyip çenemi dikleştirmem gerekiydi.

"Ve Güven hakkında dediklerin..."

Ellerini benden çekerken, "Kızgınlıkla söylenen şeylerdi." diye açıklamaya başladı hemen. "Hiçbir zaman sizi yanlış düşünmedim."

Gözlerinin içine baktığımda güven vermeye çalışırcasına kafamı salladı. "İnan kzıgınlıkla söylenen şeylerdi."

"Aslında insan en çok kızgınken aklındakileri söylemez mi?"

Bu dediğimle şaşırsa da kendini çok kısa sürede toplayıp gülümsemişti. "Her insan için aynı olmaz bu."

Yine tamam der gibi kafamı salladım ve her ne kadar sorun yok dese de açıklama yaptım. "Güven benim çocukluk arkadaşım. Hiçbir zaman aramızda bir şey olmadı ve olmayacakta."

"Biliyorum."

"Biliyorsan bir daha kavga ederken onu karıştırma."

Kafasını salladı yine ve kafasını eğip gözlerimin içine baktı. "Artık sana sarılabilir miyim?" Ona düz düz bakmaya devam ederken sırıtmaya başladığı için dayanamayıp sonunda bende gülümsemiştim. Bunu yapmamla beni kendine çekip sıkıca sarıldı.

"Evlilik öncesi telaşı. En zoru odur derler."

"Yoo..." diye mırıldandım omzuna doğru. "O ilk sene değil miydi?"

Sert bir nefes verip güldü ve, "Bir kez de bozmasan olmaz mı?" diye sordu. Geri çekilirken olmaz der gibi omzumu hareket ettirmiştim. Gülümsedi ve kafasını yana yatırıp elini yanağıma koydu.

"Seni çok seviyorum Mevsim. Ve bu hiçbir zaman değişmeyecek."

Gülümseyip avcunun içine yanağımı daha da bastırıp, "Biliyorum." diye mırıldandım. "Bende..."

-

Bölüm : 22.11.2024 22:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...