5. Bölüm

4. HATA: "SENİN İÇİN"

buğcu
graphomania

Bölüm şarkısı; Yüzyüzeyken Konuşuruz- Ateş edecek misin?

 

 

1. Kitap; 4. HATA;

"SENİN İÇİN..."

 

 

Güvenilmez: "Resmen bana görüldü attın."

"Gerçi yanında olduğumda da duyuldu yiyorum. Şaşırtmadın"

Eve gelip ayakkabılarımı çıkarırken Güven'in attığı mesajı saatler sonra görmüştüm. Berk'le kısa bir süre sahilde konuşmuş daha sonra ise önerdiği bir kafeye gidip kahve içmiştik. Saatin nasıl geçtiğini anlamazken ancak kafe kapanırken oradan çıkmış ve Berk beni eve bırakmıştı. Her şey normal gibiydi, ikimizde sahildeki konuşmadan sonra hiçbir şey yokmuş gibi davranıyorduk.

Odama parmak uçlarımdan ilerlerken annemin uyuduğunu biliyordum. Ekstra bir çaba gösterirken zar zor odama varmıştım. Üzerimdekilerden kurtuldum ve daha rahat şeyler giyip sivilcelerimden kurtulabilmek adına yüzümü yıkadım ve krem sürdüm.

Yatağa geçerken telefonu elime yine almıştım. Güven'den bu sefer iki mesaj vardı. Onu yanıtlamak yerine kulaklıklarımı kulağıma taktım ve arayıp kendimi yatağa attım. Gözlerim tavandaydı. Güven, birkaç çalışta telefonu açmıştı.

"Napıyosun?" diye sorduğunda hızla onu yanıtladım.

"Yatıyorum sen."

"Kapının önündeyim." dediğinde yüzümü buruşturdum.

"Yine mi arkadaşlarınla kavga ettin?"

Telefonda ki sesi mutlu gelmiyordu. Bununla birlikte kaşlarımı çattım ve doğrulup yatakta oturur pozisyona geldim. "Onun gibi bir şey."

"Geliyorum." dediğimde bana cevap vermeden telefonu kapadı. Hızla üzerime ince bir hırka geçirdim ve yüzümü kremden temizleme gereği duymadan ayak uçlarımda dış kapıyı açtım. Kapının önünde neredeyse bana 5 numara büyük gelen terliği giyerken bu terliğin kimin olduğunu bilmiyordum. Tam kapıyı kapatacakken aklıma gelen anahtarlarla annemin görmediğine emin olup terliğimi çıkarmadan içeri girdim. Yerde dizlerimin üzerinde terliği halıya değdirmeden zar zor çekmeceye yaklaştım ve anahtarı zar zor alıp kapıya geri emekledim. Biri beni dışardan görse aklımı kaybettiğimi düşünebilirdi. Terliği çıkarmak her ne kadar daha kolay olsa da bu bir alışkanlık haline dönüşmüştü.

Ayağa kalkıp kapıyı sessizce arkamdan kapadım ve terliklerin apartmanın içinde çıkardığı şıpıdık sesleriyle aşağı indim. Dış kapıya vardığımda Güven hemen karşımda ki apartmanın merdivenlerine oturmuştu.

Beni görünce hemen gözlerini kaldırdı ve ayağa kalktı.

Terliklerle zar zor yanına adımlarken "Neden kavga ettiniz?" diye sordum. Beni baştan aşağı inceleyip gülümsedi. Ev topuzumdan fırlayan bir saç teli gözümün önüne geldiğinde hemen elimin tersiyle onu kulağımın arkasına sıkıştırdım.

Beni duymamış gibi, "Suratına ne sürdün?" diye sorduğunda omzumu silktim.

"Sivilceler için bir krem."

Güven'in gülüşü daha da büyürken gözlerine yansımamıştı. Belki de bunu yalnızca ben fark edebilirdim. Onun düşüncelerine, davranışlarına, ruh haline o kadar alışkındım ki değil mutluluğunu daha konuşmadan önce onun ne diyeceğini bile tahmin edebiliyordum.

"Sen beni boş ver," dedim ve Elif'lerin apartmanın önünde onun tam karşısına baktım. "Neler oluyor?"

Omzunu silkti. "Bilmiyorum."

"Nasıl bilmiyorsun?" diye sordum. "Bir şey oldu değil mi? Bir nane yedin."

Kafasını salladı. "Yedim."

Sıkıntıyla derin bir nefes aldım. "Ne yaptın gene?" diye sordum. "İşten mi kovuldun?"

"İnsan kendi kendini işten kovamaz."

Kaşlarımı çatıp, "Sen ne işi yapıyorsun ya?!" diye yakındım. "Kaç yıl oldu hakkında hiçbir şey bilmiyorum."

"Anlatsam da anlamazsın," dedi ve merdivenlere geri oturup kafasını bana doğru kaldırdı. Sokak lambasının ışığı tam olduğumuz yere vuruyordu. Ona olduğum yerden baktığımda mavi renkli gözleri daha da açıldığını fark ettim.

"Ona ben ve beynim karar veririz." dedim ve tıpkı onun gibi yanına oturdum. İnce hırkama sarılırken sabaha göre akşam soğuğu oldukça sertti.

"Neyse..." diye mırıldandı ve cebinden sigara paketini çıkarıp içini açtı. Bir dal çıkarırken pür dikkat onu izliyordum. Bir şeylerin yolunda olmadığı, bu bir şeylerin oldukça önemli olduğunu çok net anlıyordum.

Ezilmiş paketi tam pantolonun cebine sıkıştıracakken, "Bana da versene bir dal." dediğimde kaşlarını kaldırıp bana baktı.

"Hadi canım."

Omzumu silkip elimi açtığımda gülümsedi. Bu sefer içten olduğunu çok iyi biliyordum. Kendi sigarasını dudaklarının arasına koydu ve paketin kapağını yine açıp bir dalı parmaklarının arasına sıkıştırdı. Sonra bana doğru uzatıp sigara ağzındayken bir kez daha gülümsedi. Onun elinden aldım ve çakmağı çıkarmasını bekledim.

"Yakamayacağını biliyorum," diye mırıldanıp çakmağı çaktı. Sigaranın ucu tutuşurken derin bir nefes aldı ve dudaklarından çıkarıp iki parmağının arasından bana uzattı.

"Yapamayacağım hiçbir şey yok." diye mırıldanıp yine de elinde ki dalı ondan aldım ve bana verdiğini ona geri uzattım. En son yıllar önce sigara içtiğim geldi aklıma, bir daha da deneme gereği duymamıştım. Güven içiyor diye de durmadan üzerimi kokutuyorsun diye yakınırdım.

Kendi sigarasını yakıp dışarı büyük bir duman üflerken kafamı evirmiş onu izliyordum. Bir süre ikimizde konuşmadık, elimde ki sigaranın külü uzayınca bir nefes alıp öksürerek geri bıraktım.

Güven gülmeye başladı. "Hiçbir şey değişmemiş," dedi ve gözlerimin içine baktı. "Tıpkı o günkü gibi."

"Lise..." diye mırıldandım.

"Hatırlıyorsun."

Omzumu silktim ve bu sefer kısa bir nefes alıp kafamı salladım. "Okulda kavga çıkmıştı."

"Çıkartmıştım." diye düzeltti beni gururla.

"Tam bir gerizekalıydın," dedim ve elimi çeneme yaslayıp kafamı yavaşça eğdim. "Gerçi şu anda da pek bir şey değişmedi."

Beni dinlemeyip "Ve sen beni tam buldozer Hakan'la kapışacakken tutup bahçeye çıkartmıştın." diye devam etti.

Gülmeye başlarken Güven'de bana katıldı. "Çocuğun sevgiline yürümüştün Güven."

"O bana yürümüştü. Cazibeme kapılan kadınlardan sadece biriydi."

Omzuna vurdum şakayla. "Seni o gün o Hakan'dan nasıl kurtardığımı bile hatırlamıyorum. Özgüven patlaması geçirmiş olmalıyım."

"Beni boynumdan tuttun," dedi gülerken. "Bildiğin 1.85' boyunda ki beni zıplayıp boynumdan tuttun ve kafamı öne eğip beni oradan çıkarttın."

"Çünkü seni dövecekti."

Sigarasından bir duman daha çekip kafasını yavaşça eğdi ve külü asfalta doğru uzatıp silkti. Bir süre bana cevap vermezken gözlerimi kendi sigarama çevirmiştim. Külü oldukça uzamıştı, yine de silkme gereği duymadım. Sokak bomboştu, evlerin perdeleri kapalı ve muhtemelen sokağın gençleri hariç her biri uykudaydı.

"Şimdi de öyle." diye mırıldandığında gözlerimi ona kaldırdım.

"Ne?"

"Şu anda da hayat beni baya pata küte dövüyor gibi hissediyorum."

Bu itirafıyla şaşırsam da belli etmemeye çalıştım. Elimde ki sigaranın külü en sonunda tam ayaklarımın ucuna düştü. Güven ise kendi sigarasından koca bir duman daha çekti içine ve yan gözle bana baktı. Gözlerim ışıkta çok daha belirgin olan çenesinde ki yaraya kaydı. Sonra ise zorla gözlerine çıkardım.

"Ellerim burada," dedim hızla ellerimi havaya kaldırırken. "Boynunu eğmen yeterli olacak. Malum boyun liseden beri daha da uzadı."

Sert bir nefes verip gülerken, "Bu seferde mi beni sürükleyerek okul bahçesinden çıkaracaksın ve yine bir apartmanın kenarına getireceksin?" diye sorduğunda kafamı salladım.

"Bazen insanın, hayatın bahçesinden çıkması gerekir."

Güven, "Yani ot kullan diyorsun." diye takınınca yine koluna vurup güldüm.

"Bir edebiyat parçalatmadın."

"İşletme okudum." dedi ve yine sigarasını dudaklarına yaklaştırdı. "Senin gibi umutsuz bir şekilde aşka aşık değilim."

"Ben mi?!" diye sordum.

"Evet sen. Türk edebiyatı mezunu, aşk böceği."

"Aynen," diye mırıldandım. "O kadına aldığın kalpli kolye neydi o zaman?"

Kastettiğim kişi Güven'in eski takıldığı kızlardan sadece bir tanesiydi. Güven'in cebinde kolyeyi görünce şaşkınlıktan dilim tutulmuştu. Oldukça değerli bir şeye benziyordu.

"Hangi kadına."

"Varya, saçları kıvır kıvırdı."

"Kenarında mavi tutan olan mı?"

"Yok hayır o değil, sarışındı galiba."

"Yeşil gözlü olandan bahsediyorsun."

"Yo, siyahtı diye hatırlıyorum."

"He o zaman Lale'den bahsediyorsun..." dediğinde yüzümü buruşturup gözlerinin içine baktım. "Onca kadın saydım ya!" diye yakındım. "Onca kadın!"

"Evet saydın," diye mırıldandı. "Ve kolye mevzusu..." diye tam devam edecekken dudaklarını ıslatıp bitmek üzere olan sigarasından bir duman daha aldı ve apartmanın kenarına uzanıp asfaltta söndürdü. Yüzünde anlamını çözemediğim bir alay vardı.

"Sakın fantezik bir şey olduğunu söyleme."

Bu sefer dişlerini göstererek gülerken, "Senin beyninde kalpli kolyeyle nasıl bir fantezi geçiyor bilmiyorum ama," dedi ve uzanıp saçlarımı karıştırdığında eline vurdum ve geri çekildim. Sinirle ona bakarken hala gülüyordu. "Geçiyorsa da senden öğreneceğim çok şey var."

"Cıvıtma."

"Cıvıtmıyorum, şu an neler düşünüyorsun merak ediyorum."

Gözlerimi devirip, "Cıvıtma derken bunu kast ediyorum." dedim yüzünde ki şerefsiz sırıtışı işaret ederken.

"Aklından kolyenin zinciriyle neler yapılabileceği sorusu geldi değil mi?"

"Aynen," diye mırıldandım. "Alt tarafı o kolyenin zinciriyle seni boğabilirim."

"Beni öldürmekle alıp veremediğin ne Mevsim?"

Omzumu silkip, "Bu da benim fantezim." dedim. Bu sefer ikimizde kıkırdıyorduk. Boş sokakta seslerimizin birbirine karışıp yankılandığını fark edebiliyordum. Bir süre güldükten sonra Güven çenesini kaşıdı ve derin içli bir nefes aldı.

"Hayırdır kaptan." dedim öylece. "Nefes yerine içine dert çekmişsin gibi."

Gözleri ilk benim yüzümü daha sonra ise elimde ki sigaraya çevirip, "İçmeyecek misin?" diye sordu. Hayır der gibi kafamı salladım ve bana uzattığı parmaklarına sigarayı geri bıraktım. Benim kaldığım yerden sigarayı içmeye devam etti.

"Dert değildir o," diye mırıldandı bana bakmadan sokağa doğru. "Dert olsa duramam."

"Bu ne demek şimcuk?"

"Şu demek," dedi kafasını hızla bana çevirirken. Yakınlığıyla geri çekilince benim bu tepkimle kaşlarını çattı ve oturduğu yerde kendini benden biraz uzaklaştırdı. Bir süre garip bir sessizlik olsa da Güven konuşmaya devam etmişti.

"Biri var zihnimde, silemiyorum." diye fısıldadı. Sigarayı söndürmeden işaret parmağıyla sokağın ortasına attığında yutkundum. O ise konuşmaya devam etti. "Keşke dert olsa üzerinden gelmeye çalışırım. Ancak dert olmayacak kadar da güzel hissettiriyor. "

Duyduklarımla şoka girdiğimi belli etmeden, "Sen abayı yakmışsın!" diye sesimi yükselttim.

Gözlerinin büyüterek şok içinde bana çeviriğin de yüzünde ki dehşetin tadını aldım sanki. Ona arkanda en korktuğu hayvanın varlığını söylesem bundan daha az dehşet dolu bir suratla bana bakardı. Bundan emindim.

"Hadi oradan!" diye oda sesini yükseltti. "Sallama!"

"Bende şaşkınım tamam mı?" diye sordum. Öyle bir şekilde içli konuşmuştu ki neredeyse onun bir kadına aşık olabileceğine inanmıştım. Neredeyse.... bakın hala neredeyse diyorum. Güven'in birine aşk gibi bir hissi besleme olasılığı benim günümü planlayıp, sabah spor yapıp dengeli beslenmemle aynı imkansızlıktaydı.

Gerisini siz düşünün.

"Boş yapma kızım." dedi Güven. "Atma."

"Seni tanıyorum. Daha önce hiç bu şekilde konuşmadın benimle."

Güven omzunu silkti. "Sigaranın içinde esrar vardı belki ondan böyleyimdir."

Duraksadım ve bir anlık dehşetle ayağa kalktım.

"Ne!?"

Gülerken "Şaka şaka." diye mırıldansa da hala gözlerim fal taşı olmuş şekilde yüzüne bakıyordum.

"Ne?" diye sordu. "Benim kadar şaşır istedim."

"Aptal," diye mırıldanıp merdivenin bir basamak aşağısına oturmuştum. "Beyinsiz, tipsiz."

"Sonuncu söylediğini hakaret sayarım."

"Ha diğerleri değil yani."

"Diğerlerini mezun olduğum okuldan ve dereceden kanıtlayabilirim. Ancak ya tipsizlik..." son söylediğiyle irkilip kollarını birbirine doladı. "Allah göstermesin."

"Tipin kadar başına taş düşsün e mi?"

"Desene başıma düşen taş fazlasıyla karizmatik olacak."

Sıkıntıyla nefes verip beklenti dolu gözlerle kafamı ona doğru kaldırdım. Yarım ağız gülümserken, "Bakma bana öyle cesur civciv..." dedi çatallı bir sesle. "Anlatacak bir şeyim yok."

"Kim bu kız?"

Gözlerini benden çekip, "Kimse." dedi ve çirkinleşmeye başladı. "Bak şöyle şeyler sorup benim asabımı bozma."

"Bozarsam ne olur?"

"Bende seni bozarım," dedi ve yüzüme göz atıp tek kaşını kaldırdı. "Baya bildiğin bozuk radyo gibi cızırdayarak gezersin ortalıkta."

"Şakamatik."

"Espritüel denir ona, cahil civciv."

"Kulaklarım kanıyor şu an."

"Gerçek espri kabiliyetinin farkında olmadığı için devresi şaşmış olabilir."

"Şimdi sana bir vurcam asıl senin nevrin şaşacak."

Güven birkaç saniye duraksayıp son söylediğime, "Mevsim," diye mırıldandı. "PMS döneminde misin sen?"

Hayır der gibi kafamı salladım.

"Sinirlerin çok bozuk senin," diye mırıldandı. "13 gün sonra," durdu ve saatine baktı. Gözleri parıl parıl parlıyordu. "Pardon 12" düzeltti kendini. Dudağının bir kısmı yukarı kalkmış, sırıtmak ve sırıtmamak arasında giden o köprüde tam ortada kalmış gibiydi. "12 gün sonra evleneceğin için mi bu gerginlik, asabi civciv?"

Omuzumu silkerken bunun farkında olduğumu düşündüm. Evliliğe yaklaştığım her gün biraz daha sinirli oluyordum. Daha önce hiç bu kadar diken üstünde hissetmemiştim.

"Bilmem..." diye mırıldandım.

"Ondan." dedi hızla. "Yüzüne bak, sivilce çıkmayan tek yer gözlerin."

"Şöyle konuşup beni daha da sinirlendirme."

"Sakin ol küçük civciv," diye mırıldandı. Daha sonra kurmak ve kurmamak adına karar vermeye çalıştığı cümleyi önüme serdi.

"Kuğu olup uçacağın gerçeği canımı sıkıyor."

Bir süre son dediğinde takılı kalsam da böyle zamanlarda onun ağzından çıkanların kalbinden geldiğini biliyordum. Dudaklarımı birbirine kenetledim ve dirseklerimi bacaklarımın üstüne dayayıp öne doğru eğildim. Bu sefer ben caddeye o ise bana bakıyordu.

Oluşan sessizliği dağıtmak için, "Bana civciv diyordun en son ne zaman kuğuya döndük?" diye sordum.

"Tavuk demeliydim," diye mırıldandı stabil bir sesle. "Doğru..."

Gülümseyip, "Ve tavuklar uçamaz." dediğimde yüzünde ki ifadenin kırıldığını görmesem de hissedebiliyordum.

"Hani her şeyin altından kalkabilirdin?"

"Bazen olay altından kalkmak değil, kaldığın altta mutlu olmayı bilmektir."

Güven içli bir nefes alırken, "Haklısın," diye mırıldandı.

Yine kısa bir süre sessizlik yaşandı. Hemen önümde park halinde duran arabanın kenarından çıkan kediyle ikimizin de bakışları ona döndü. Kedi oldukça tüylü ve sarı renkliydi. Her ne kadar biraz kirli gibi görünse de gecenin ayazında parlayan sevimli gözleriyle bizi seyrediyordu. Gülümseyip elimi açtım ve onu çağırdım. Birkaç adımla yaklaştı uzattığım elimi kokladı. Daha sonra ise boynunu elime sürtüp mırladı.

"Tipe bak..." diye mırıldandı Güven ve yanıma yaklaşıp o da kediyi sevmeye başladı. "Tüy yumağı."

"Keşke eve alsam."

"Bir kez denedin," dedi gülerken. "Nuran teyzeyi yine şoka uğratma."

Lise sonda Güven'le okul kapısının önünde bulduğum yavru iki kediden bahsediyordu. Çok iyi hatırlıyorum, biri siyah diğeri ise gri renkliydi. Siyah olanın gözleri açılmıyordu, gri olan ise zar zor nefes alıyordu. Birlikte belediyenin hayvan kliniğine götürmüş orada sağlıklarını düzenli olarak kontrol etmiştik. Daha sonra ise iyileştiklerinde onları anneme sormadan ansızın eve sokmuştum. Gördüğünde verdiği tepkiyi anlatabilmem imkansızdı. Verdiği tepki yüzünden beni bile evden atar mı acaba diye düşünmüştüm -düşünün artık! öz kızını!-

"Sokak kedisi zaten..." dedim. "Eve alsam da duracağını zannetmiyorum."

"Dursa bile annen durmaz."

"Yani..." diye mırıldandım ve kediyi dayanamayıp daha sıkıcı sevmeye başlayınca onu sıkmış olmalıyım ki beni tırmaladı ve kuyruğunu sallaya sallaya gitti. Gözlerim elimde ki çiziğe takılınca Güven, "Al işte..." dedi sert bir sesle. .

"Sevince dayanamıyorum," diye itiraf ettim. "Böyle güzelce sevmeye başlıyorum daha sonra kontrolü kaybediyorum. Isırasım geliyor."

"Sorunlu."

"Her neyse," dedim ve konuyu geri getirmeye çabaladım. "Bir kız mı var hayatında?"

"Hayır." dedi hiç düşünmeden.

"Neden üzgünsün o halde?"

"Değilim," diye mırıldandı.

"Öylesin, seni tanıyorum."

"Bundan korkuyorum."

"Neyden?"

"Beni tanıyan tek kişinin sen olduğu gerçeğinden."

"Neden ki?" diye sordum. "Farkında mısın, senin küçücük çocukluğunu gördüm ben. Elbette ben tanıyacağım!"

"Sorun o değil." dedi tekrar. Kaşları çatılmıştı.

"Sorun ne?"

"Sorun, gözlerimde ki hüznün nedenini bir gün kendi başına çözecek olman," duraksayıp yutkundu. Bu kadar ciddilik bana bile fazla gelmişti. Bu gece ne yaşanmıştı da Güven bu kadar bitik duruyordu? Daha sonra ise devam etti;

"Ben konuşmasam da, her şeyi gözlerimde göreceksin."

"Medyum değilim kanka." diye ortamı yumuşatmaya çalıştığımda, gülüşümü yine dümdüz bir yüz ifadesiyle karşılaştı. "Hüff!" diye yakındım. "Bu ne böyle?! Ben durmadan bana laf sokan Güven'i geri istiyorum!"

"Bu akşam o Güven'e ulaşılamıyor. Çağrı bırakabilirsin ama..."

Bugün Berk'le konuşmamızı aklıma getirip dudaklarımı ısırdım. Belki de yine onların arasını yapmaya çalışırsam -ki buna daha önce çabaladım ama başaramadım- belki her şey normal olabilirdi. İkisinin de birbirlerinden ciddi anlamda nefret etmesini kaldıramıyordum. Bir ortayı bulmak zorundaydık. Düğünüm her ne kadar istediğim gibi olmayacak olsa da en değer verdiğim kişilerin birbirlerine hınçla bakmasını kaldıramazdım.

"Bırakıyorum o halde." dedim tekdüze bir sesle. Güven kafasını salladı.

"Yarın akşam Berk, Elif, ben, sen ve... hatta üniversite arkadaşlarımızla yemeğe çıkıyoruz!"

Üniversitedeki arkadaşlarımızı da olaya karıştırmak cümlenin ortasında gelmişti aklıma. Belki böylesi daha iyi olurdu. Daha fazla kişi, daha fazla kafa dağınıklığına yol açardı. Böylesi de Berk'le Güven'in birbirlerine olan öfkeli bakışlarını ortadan kaldırırdı.

"Bu nereden çıktı?"

"Aklımdan."

"Pezeberkle bir gece mi..." diye yakındı kendi kendine.

"Ona şöyle demeyi kes ve otelde baş başa bir gece geçirecekmişsiniz gibi bir tonlamayla konuşma!"

Güven irkilip, "Onu dinlene dinlene döverdim." dedi gözlerini benden ayırmadan. "Tüm gece."

"Güven..."

"Belki dinlenmeden, ıslak sopayla."

"Güven..."

"Dişlerini eline verir ve 'hadi amına koyayım, kanal tedavini kendi kendine yap' deyip onu izlerdim," gözlerimin içine baktı ve keyifle kafasını salladı. "Tüm gece..."

Derin bir nefes aldım ve ayağa kalktığımda Güven'de birkaç saniye sonra benim gibi ayağa kalkmıştı. Onu dövmek istediğini birçok kez bana söylese de her defasında bir önceki kadar sinirleniyordum. İyi bir şekilde geçinmeliydiler yoksa gittikçe onunla da Berkle'de kavgalarımız artacak, daha da kalp kıracaktı. Bir yerde uzlaşmalıydılar.

Aslında bakarsam Güven'in Berk'ten nefret etmesinin sebeplerinden biri Berk'in egosuydu. Bu beni rahatsız etmese de Güven'i çıldırtıyordu. Diğer sebepleri hiçbir zaman anlayamamıştım. İkisinin de yıldızları bir türlü barışmıyordu.

"Noldu?" diye sorduğunda yüzüne iğrenir gibi baktım. "Benim yanımda ona böyle şeyler söyleme diye kaç defa dedim!" diye sesimi yükselttim.

"İyi, senin yanında demem. Gider direkt pezeberke söylerim."

"Güven... işi yokuşa sürüyorsun."

"Seni ilk ağlattığı gün dün gibi aklımda," dedi dişlerini sıkarken. Beni ağlattığı gün Berk ile yeni sevgili olduğumuz zamanlardı. Yani her şeyi uçlarda yaşadığım zamanlardı. Özellikle de kıskançlığı... Gerçi şimdi de geçmişten farksız değildim de neyse. Konumuz bu değil. "Onun işini o gün bitirmeliydim."

"Töre dizilerinde, gözü sürmeli babannenin asi mafya torunu gibi konuşma." diye yakındım.

"Sen çok dizi izliyorsun." dedi konuyu değiştirip. Onun dikkatini dağıtmak bu kadar kolaydı işte. "Bir gün çukur dövmesi yaptırıp yanıma gelmenden korkuyorum."

"Bu hayatın heyecanı meycanı yok." diye takıldım ve konuya geri dönmeye çalıştım. "Yarın akşam, 7 gibi."

Beni hiç duymamıştı. "İzleme artık dizi. olmayan beyninde uçup gidiyor."

"Mekanı sana mesaj atarım." diye devam ettirdim inatla. O inatsa ben onun iki katı daha fazla inattım.

"Dizi izlemek yerine örgü falan ör, en azından satıp para kazanırsın."

"Suat'ları ben ayarlarım."

"Ya da şöyle yaparız, ördüklerini bana verirsin Beşiktaş'ta yere bir örtü atar satarım. Parayı kırışırız."

Kaşlarımı çatıp, "Gider kendim satarım," dedim kararla. "Parayı niye bölüşeyim. Fakiriz ama salak değiliz."

Güven koca bir kahkaha attı. Ona ciddi bir şekilde bakarken elimde tutmaya çalıştığım konudan tamamen uzaklaştığımızı tam şimdi onun gülüşünü seyrederken fark etmiştim.

"Ticari zekalı civciv."

"Güven..." dedim uyarır bir ses tonuyla. "Yarın geleceksin."

Yüzüme eğlenir ifadesini bırakıp ciddiyetle bakmaya başlayana kadar önünde öylece durdum. Ne kadar eğlenmeye çalışsa da bunu isteyerek yapmadığını anlayabiliyordum. Benim yanımda olmak istediği kişi haline almalıydı. Ne kadar yakınırsam yakınıyım onu her şekilde kabullenirdim.

Onunda beni kabullendiğini bildiğim gibi.

"Benim için..." dedim kaşlarımı kaldırıp. "Onunla iyi geçineceksin."

"Bak gelirim ama son söylediğini yapabilir miyim bilmiyorum."

"Güven." dedim yine uyarır gibi. Sert bir nefes verip gözlerini gökyüzüne kaldırdı ve "Tamam, tamam..." dedi iğrenir gibi ve devam etti.

"Senin için."

 

 

Bölüm : 22.11.2024 22:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...