6. Bölüm

5. HATA: "BULUŞMA"

buğcu
graphomania

Bölüm şarkısı: Halil Sezai- Galata

 

 

 

 

1. Kitap, 5. HATA;

"BULUŞMA"

 

Eskiden hayatımın, babamın kurgulayıp gözüne yakınlaştırdığı uçsuz bucaksız o makinede oynatıldığını sanırdım. Beni izleyen yalnızca oydu, hayatımı videoya alıyordu. Hatta bazen tek başıma kalıp gizli gizli çikolata yemeyi düşüneceğim zaman bile etrafıma bakar babamın beni izlediğini düşünüp özür dilerdim. Sadece düşündüğüm için... Diken üstünde yaşardım.

Daha sonra ise anneme bunu anlattığımda endişelendiğini hatırlıyorum. Nasıl oldu da böyle düşünmeye başladım ya da bu fikri kafama kim soktu bilmiyorum. Ancak anneme göre bunu düşünmem benim hayali arkadaşlarımın olmasından daha garipti.

Garip bir çocuktum.

Hırçındım. Kimseye yaklaşmazdım, hırçınlığımdan da kimse bana yaklaşmazdı. Sanki diğer çocukların asla anlayamayacağı bir dili sökmüş, satırlarca, romanlarca konuşuyor ancak ne yaparsam yapayım anlaşılamıyordum. Bu yüzden belki de üzerime yapışan hırçınlık. Bir doğruya inanır, onun üzerine o kadar giderdim ki etrafımda ki insanların düşünceleri bir zaman sonra yalnızca ses kalabalığı gibi gelirdi. Sırf bu yüzden de bir zaman sonra anlaşılmayı ummaktan vaz geçme raddesine gelmiştim.

Ta ki karşıma Güven çıkana kadar.

O an hayatım babamın elinde tuttuğu video kasetine yeni bir film takmış gibi gelmişti.

Küçücük bir çocuğuyum, masmavi gözleriyle bana bakarken kaset deli gibi hızlandığını hissetmiştim. Lisede kaloriferin yanında bana çay uzatırken, Üniversite de kampüsün önünde beni beklerken ve hatta gelinliğin içinde ki beni yaşlı gözlerle izlerken ki haline gitmiştim.

Küçücük bir çocuktum, o an benim alfabemi çözen birinin olmasına şaşkınlıkla konuşamayan o küçücük çocuk...

O kadar normaldi ki Güven'in bana "Senin için..." demesi. Bende ne olursa olsun yaptığı seçimlerde arkasında olacağımı biliyordum.

Sırf onun için...

Onunla vedalaşıp eve girdiğimde annemin uyandırmamaya deli gibi dikkat etmiştim. Kendimi odaya atıp yine yüzümü tavana diktim ve ellerimi önümde birleştirdim. Güven'in birinden hoşlandığı düşüncesi bile o kadar mutluluk vericiydi ki. Onun iyiliğini istiyordum. Hiçbir zaman hayatını tek günlük ilişkilerle geçirme düşüncesine mantıkla bakamıyordum. Ona göre bu çok doğaldı. Şu ana kadar hiçbir kızı incittiğine ya da kötü bir şekilde yaklaştığına şahit olmamıştım. Kızlar onunla tek günlük belki de birkaç haftalık takılma bilinciyle yanında oluyorlardı. Gerçi bu ideolojiyi Güven o kadar net belli ediyordu ki hayatında ki kızlar bazen bunun zaten normal olduğunu savunuyorlardı. Ciddiyim, yine Güven'in takıldığı Arzu denen bir kızla bunun hakkında tartıştığımı kızın ise bana rahibe gibi baktığına şahit olmuştum. Tek eşlilik bazı insanlar için yeterli değildi. Bu doyumsuzluk muydu? Yoksa yaratılış mı?

Belki de seçimden ibarettir. Her insan aynı olacak diye bir şey yok sonuçta değil mi? İki tarafta razıysa diğer bir x kişiye hiçbir şekilde laf düşmezdi. Ben hariç... Güven'in en yakını olarak bana düşerdi. Kimse kusura bakmasındı.

Telefonumu elime alıp üniversiteye giderken kurduğumuz ve asla silmediğimiz guruba girdim. Güven ile yaptığımız arkadaş grubunda her fakülteden insan oluşu normaldi. Güven'de bende Üniversite yıllarını doya doya ve sosyal geçirmiştik. Neredeyse bizi tanımayan kimse olmazdı.

Saatin kaç olduğuna önemsemeden hızla Berk'in ezbere bildiğim numarasını gruba ekledim. Grupta mahalleden arkadaşım Elif'te vardı, geçmişte üniversitede ki arkadaşlarımı onunla tanıştırınca birbirleriyle aşırı kaynaşmışlardı. Elif her ne kadar başka bir üniversiteye gitse de her buluşmaya katılan biri olmuştu.

 

Cihat'ın Gül Dövmesi adlı gruba, Berk <3 kişisini eklediniz;

Mevsim: "Selamlar, iyi akşamlar."

Suat: "Sa."

Kerem: "AS."

Aslı; "Napıyün Mevsim?"

Nihal: "OOOO ENİSTEDE GELMİŞ GRUBA. HG,,,,,"

Cihat: "Üstte ki mesajı yazan kişi bir sosyolog."

Nihal: "Eee napim?"

Cihat: "Bir şey yapma, akademik yıllarına ağla."

Suat: "Oha kaos."

"OHA KAVGA"

Güvenilmez: "Ne deeeediiiii!"

Suat: "En son denecek şey bile değil,"

Güvenilmez: "Resmen boşuna okudu dedi."

Suat: "Hala inanamıyorum. Nihal'in yerinde olsam elim ayağım titrer."

Mevsim: "Of bir durun ya."

Berk <3: "Merhaba ve HG. ne Nihal?"

Güvenilmez: "Civa elementi, 6 sene diş okurken öğretmediler herhalde."

SUAT: "ana skm sıofgsuıdkhgdlgfsfkjsagfışu"

Berk <3: "Anlıyorum."

Güven'in attığı mesaja gözlerimi devirirken hala Berk'le dalga geçmesine nedense ciddi anlamda kızamıyordum. Hatta kendimi tutmasam gülecektim... Hızla yazmaya başladım.

Mevsim: "Güven atarım seni gruptan bak."

"Çocuk musunuz olm siz espriye bak"

"Arkadaşlar yarın müsait misiniz?"

Aslı: "Benim her anım müsait."

SUAT: "Yazık lan bu Aslı'ya."

"Fizik okurken hayali evreni anlamaktı hayatı ise reddedilen iş başvurularını saymak oldu."

Aslı: "Gözyaşım pıt."

Kerem: "Kalbin çıt."

Mevsim: "Ya bir durunda cevap alayım. Ne konuşasınız varmış kardeşim."

Cihat: "Kaçta, nerde?"

Güvenilmez: "Cihat kanka neden birini gömmeye gidiyormuş gibi yazıyorsun."

Cihat: "Bilmem, tribe girdim bro."

Mevsim: "Diyorum ki yarın akşam toplanalım, güzel bir yemek yiyelim. Hep birlikte kaliteli vakit geçirmiş oluruz."

Güvenilmez: "Kaliteli vakit ne? Anaokulu bahçesinde miyiz?"

Elif: "Bana taş geldi."

Güvenilmez: "Aklımda sen yoktun ama iyi oldu. Hem... Ne yapacağız Mevsim? hep birlikte renkli karton kesip onlardan diş maketi mi yapacağız?"

Elif: "Hadsiz."

Mevsim: "İstersen o kartonları münasip bir yerine iliştirebilirsin Güven'ciğim."

SUAT: "OHA KAVGADA DENMEZ!!!"

Mevsim: "Neyse bakın herkese olur mu yazsın."

Berk <3: Bana uyar sevgilim."

Berk'in attığı mesaja gülümsedim....

SUAT: "Bensiz olmaz hacılar ve bacılar."

Kerem: "Gelirim, Mevo."

Aslı: "En azından hayatıma ekşın girer. Ben de okeyim."

Cihat: "Bende varım."

Elif: "YER ZAMAN SÖYLE ARTIK."

Kerem: "Elif yine birine dal düz girecekmiş gibi."

Elif: "Değilim."

Kerem: "Şşşş daha fazla yazma neden biliyor musun? İnanırım."

Elif: "Bir şekilde beni sinirlendiriyorsun ya sana da helal olsun."

Nihal: "Eğer akşamsa yetişmeye çalışırım bende."

Görldü (02.54)

-

Telefonu kilitleyip göbeğimin üzerine koyarken ayağımla ustaca pencereyi açmıştım. İçeri giren soğuk havayla gülümsedim ve çarşafın altına girip telefonu tekrar elime aldım. En sevdiğim şey buydu sanırım. Yaz akşamları hava soğukken üzerime battaniye çekip yatmak. Bunalınca altında kaldığım battaniyeden usulca ayağımı çıkarmak... Garip alışkanlıklarım vardı.

Youtubeden bir mukbang videosu açtım ve uyumak için yatakta en uygun pozisyonumu aldım. Tam uyumak ve uyumamak arasında giderken kafamın içinde 2 haftadan az bir süre kalmış düğünüme gitti.

Nefes nefese uyandığımda gece yüzlerce kaynana, pistte balon oynayan çocuklar ve takı merasiminde gösteriş yapan teyzelerle dolu korkutucu kabuslar gördüğümü anladım. Ya kafayı yedim ya da bilinç altıma yerleşen geleceğin olası fragmanı beni o güne hazırlıyordu. Oysa gördüğüm kabuslarda resmen ava çıkmış gibiydim. Parmağıma takılan zümrüt yeşili renkli yüzük ışın çıkarıyor ben ise oradan buradan fırtlayan kaynanaları öldürüyordum.

Yüzüme su çarparken irkildim. Bilinç altımdan gitgide korkmaya başlamıştım.

Annem kahvaltıyı hazırladığını kulağıma gelen tabak çanak seslerinden anlamıştım. Ayağımı sürüyerek mutfağa ilerledim. Her ne kadar yüzümü yıkamış olsam da kendimi uyanmış gibi hissetmiyordum. Neden sabahın bu saatinde kalkacaktım ki? Ne işim vardı, beni bekleyen ve uğraşmaya zamanımı harcağım ne vardı önümde?

"Sonunda uyandın dimi?" diye sordu annem kızarttığı patatesleri tabağa doldururken. Gözleri beni bulduğunda memnuniyetsizce yüzünü buruşturmuştu.

"Bana hesap verme vakti küçük hanım.."

"Ne hesabı ya," diye çemkirdim ve tabağa uzanıp bir patates dilimini almaya çalıştım. Annem tabağı hızla çekti ve kaşlarını çatarak bana baktı.

"Hallettiniz mi aranızı."

"Evet evet," dedim ve tekrar patatese uzanmaya çalıştım. Yine hüsranla sonuçlandı, bunun sonucu git gide sinirlenmeye başladım.

"Emin misin bakayım? Yüzün öyle demiyor."

Tekrar uzanıp bu sefer elinden kaptım ve zaferle ağzıma atıp sandalyeye rahatça oturdum. "Ne varmış yüzümde?"

"Ben kızımı tanırım. Bir dert var senin içinde."

"Var mı?" dedim ve ağır ağır ağzımda ki patatesi çiğnedim. Anneme dün akşam gördüğüm rüyaları anlatsam değil bu halimi yadırgamak, burada onunla sohbet ediyor olma becerime hayranlık gösterirdi.

"Sana sormalı."

"Yok yok içine rahat tut," dedim ve gülümsedim. "Kızın evleniyor."

Durun en önemlisi kiminle evleniyorum sorusunun cevabı...

Şimdi sen Berk denen o dişçiyle evleniyorsun diyecek bazılarınız. Hayır, eskiden bende öyle sanardım ama değilmiş.

Kaynanamla nikah masasına oturuyorum ben.

Bildiğiniz nikahlı, dövüşlü, birbirine silah çekmeli evleniyormuşum.

"Biliyorsun Mevsim, kimse seni bunun için zorlamıyor. Evlenmek istemiyorsan evlenme."

"Onca harcamadan sonra," dedim gözlerimi büyüterek. Annemin evlenmemi ne kadar istediğini o kadar iyi biliyordum ki şimdi kurduğu cümle tamamen yalandan ibaretti. Sırf evlendikten sonra beni sen evlenmeye zorladın dememem için konuşuyordu yalnızca. "Onca hazırlık ve onca harcanan vakitten sonra evlenmemem saçma olur."

"Tek sorun o Süreyya," dedi annem sinirle. "O olmasa Berk bulunmaz hint kumaşı gibi çocuk."

"Bazen Berk'i benden daha çok seviyorsun gibi hissediyorum." dediğimde annem gülmeye başladı.

"İnsan hiç çocuğunu sevmez mi?" dedi ve alnıma bir öpücük kondurup tam önümde ki sandalyeye oturdu. "Dünya malımsın sen benim."

Yüzümü buruşturup, "Hakaret mi ediyon yoksa iyi bir şey mi diyorsun anlamıyorum şu laftan." diye yakındım ve bir yeşil zeytini elime alıp ağzıma attım.

"Çatal kullan." dedi annem.

"İstediğim gibi yerim."

"O kadının yanında da boş bulunup evde ki Mevsim'miş gibi davranacaksın bir gün."

"Evde ki Mevsim mi?"

Annem çayı doldururken, "Biraz bakım yap, süslen, az cilveli ol!" dedi ve umutsuzca kafasını sağ sola salladı. "Hiç mi bir kız annesine çekmez."

"Sen benim gibisini zor bulursun." dedim ve bile bile önümde ki ekmekten bir parça koparıp yumurtaya banırdım. Gözlerinin içine bakarak ağzıma atarken annem söyleniyordu ancak onu önemsemedim. Benim iyiliğimi düşündüğü için dahası ona yakışan bir kız olmamı istediği için yakınıyordu hep. Bu küçüklüğümden beri böyleydi. Anneme tıpkı onunda dediği gibi hiç benzememiş ve hatta andırmamıştım bile. Tüm özelliklerim, inatçılığım, her şeye alayla yaklaşmam babamın eseriydi. Onun kopyası gibiydim.

Babamı ise ben 1. sınıfa giderken kalp krizinden kaybetmiştim. O günden beri babamın yeri asla doldurulmayacak boş bir film şeridi gibi kalmıştı aklımda. Hayatımın sonunda her şeyi başardım desem bile içimde hep ucu açık bir taraf olacağını biliyordum.

Asla yeri doldurulmayacak bir anı gibi.

Kahvaltı masasından kalkarken annemle kayınvalidem hakkında konuşmuş bana onu haklamam hakkında yüzlerce yersiz düşüncesinden bahsetmişti. Dediklerine kafa sallasam da elbette kadını üzecek veya kıracak bir şey yapmayacaktım. Yaşı oldukça büyüktü ve en önemlisi ise sevdiğim adamın annesiydi. Bu yegane 2 durum benim asla susmayan çenemi bile kapattırıyordu.

Süreyya Güler... Kafasının tepesinde gri saçlarından yapılan şekilli topuzu, dikdörtgen çerçeveli gözlükleri ve beni bulunca kaşlarını anında çatışı...Onu hatırlayınca bile içime ürperti geliyordu. Bir kadın bir kadından ne kadar öfke duyarsa o kadar iğrenç bir şekilde bakıyordu bana. Bazen bakışlarının altında kendimi sorgulardım. Acaba yanlış bir hareket mi yaptım ya da suratım iğrendiği bir şey mi var diye. Siz gerisini düşünen artık.

Buluşma saatine kadar instagram da dolaşmış, düğünümde misafirlere ikram edilecek 7 katlı pasta için daha önce tadım yaptığım pastane şirketiyle konuşmuştum. Pasta tadımında bana 5 pasta yedirmişler, bunların arasında ise 2 katlı muzlu olanı tercih etmiştim. Daha sonra ise sayın kayınvalidem ona yakışmayacak bir pasta olduğunu iddia edip 7 katlı ve kenarları altın tozu serpiştirilen burj khalifa'yı istemişti. Ciddiyim, pasta resmen devasa bir gökdelene benziyordu. Hatta kendimi tutamayıp kenarlarında ki altın renkli işlemelerin gerçek olup olmadığını sormuş annemin kızarmasına kayınvalidemin ise alayla gülmesine şahit olmuştum. Ancak umurumda değildi. Neden düğünüme gelen insanlara 24 ayar altın yemelerini isteyeyim? O pastayla koskoca ilçe doyardı belki. Dahası o altın işlemeler ve tozlar gerçekse ben düğüne gelen misafir olsam pastayı asla yemez en yakın kuyumcuda bozdururdum. Güven'in dediği kadar ticari zekaya sahiptim çok şükür.

Odamda ayağa kalkıp hazırlanırken üzerime omuzlarımı tamamen dışarıda bırakan çiçek desenli bir bluz giymiştim. Altıma şortlarımdan birini geçirmiş ve aynanın karşısına geçip makyaj yapmıştım. Makyaj konusunda oldukça iyiydim hatta Elif'in bir youtube hesabı açıp yaptığım makyajları paylaşmamı söylediğini yüzlerce kez duymuştum. Ancak uğraşmayacağımı biliyordum, hayatımı bir odanın içinde tanıdığım insanların yanında ve sessizce geçirmek en büyük arzumdu.

Sarı saçlarımı maşa yapmış ve at kuyruğu yapıp saçımın tepesinde toplamıştım. Kıvırdığım birkaç perçemi elimle şekillendirirken sürdüğüm açık pembe ruja dikkatle baktım. Bu rengin yüzüme yakışıp yakışmadığını düşünürken telefonum titredi.

Ekranı açtığımda Mesaj Berk'tendi.

Berk <3: "Seni alayım mı?"

Gülümseyip hızla cevap yazmaya başladım.

Mevsim: "Sen şimdi hastanedesindir yolunu uzatma hiç. Ben otobüse atlar gelirim."

Berk <3: "Tamam hayatım."

Tekrar bildirim geldiğinde mesaj atan kişi Güven'di.

Güvenilmez: "Naptın hazırlandın mı dangalak?"

Yüzümü buruşturup sertçe yazmaya başladım.

Mevsim: "Hazırlandım beyinsiz."

Güvenilmez: "İyi çık hadi."

Mevsim: "Bana emretme istersem çıkarım."

Güvenilmez: "Zaten çıkacaksın Mevsim."

Mevsim: "Uzatırsan gelmeyeceğimi biliyorsun değil mi?"

Güvenilmez: "Biliyorum... Kapının önündeyim. Hadi."

Ayağa kalkıp penceremin kenarına yürüdüm ve tülü araladığımda Güven beyaz renkli arabasına yaslanmış elinde ki telefonuna bakıyordu. Bir süre sonra gözünde ki güneş gözlüğünün üzerinden yukarı baktı ve beni görünce hadi der gibi kafasını salladı.

Telefonum elimde titrerken kafamı camdan çekmiştim.

Güvenilmez: "Daha bakmaya devam edecek misin yoksa gelip arabaya binecek misin?"

Mevsim: "Ben gelecektim, sen ne alaka?"

Güvenilmez: "Otobüste sıkış tepiş gitme şimdi."

Gülümsediğimde Güven yazmaya devam ediyordu.

Güvenilmez: "Hem otobüsten inince leş gibi ter kokuyorsun. Çekemem onu."

Mevsim: "Ben ter kokmam.."

Güvenilmez: "Ter bezlerinde öyle diyordu..."

Mevsim: "Ağzına çarparım bir tane görürsün ter bezlerimi."

Güvenilmez: "Al işte, yine dayak yedik yok yere."

"Hadi be kızım."

"Bekliyorum."

Telefonu kilitleyip dolabımdan aldığım yandan asmalı çantama sıkıştırdığımda son kez aynadan görünüşüme baktım. Daha sonra ise bir eksikliğin olduğunu düşünüp hızla halka küpelerimi kulağıma takmış ve koşar adım odamdan çıkmıştım. Annemle vedalaşırken ayağıma beyaz bir spor ayakkabı geçirmiş çok kısa bir süreliğine dün akşam giydiğim terliklerle göz göze gelmiştim. Merdivenden inerken aklıma düğünüme bu terliklerle giyip şıpıdık şıpıdık pistte dans etsem Süreyya Güler'i nasıl bir şekilde şoka uğratacağımı düşünmüştüm ve bu düşünce beni hiç olmadığı kadar mutlu etmişti.

"Hayırdır!" dedi Güven beni görür görmez. "Ne sırıtıyon pişmiş kelle gibi."

"Boş ver." diye geçiştirdim ve tam önünde durup çıkması adına bekledim. Gözüne taktığı siyah güneş gözlüğünden göremesem de gözlerinin kısıldığını biliyordum. Birkaç saniye duraksadı ve yaslandığı kapıdan çıktı. Bunu yapmasıyla arabanın kapısını açmış ve içeri girip çoktan oturmuştum. Arabanın etrafını dolaşırken hala aklımda o terliklerle giyeceğim ışıltılı gelinliğin nasıl bir görüntü vereceğini düşünüyordum.

Güven sürücü koltuğuna oturur oturmaz arabayı çalıştırdı. Mahalleden çıkarken bir süre ikimizde konuşmadık. Ben telefonumdan instagrama bakıyor o ise yoldan gözlerini ayırmıyordu. İnstagram'a bakmaktan sıkılıp telefonu kilitledim ve bacağımın üzerine bırakıp kafamı tıpkı onun gibi yola çevirdim. Düşüneceğim o kadar şey vardı ki... Hayatımı değiştirme arifesindeydim resmen.

"Ne düşünüyorsun gene?" diye sessizliği bozdu. Son sessizlik bükücü.

"Onu bunu."

"Eskiden daha açıklayıcısın bu günlerde." diye dalgaya aldı beni.

"Senin kadar değil." dedim imayla dün akşamı kast ederken. Güven rahatsızca bir nefes çekti içine. Hala güneş gözlüklerini çıkarmamıştı.

"Ben kimseye aşık değilim Mevsim."

"Hep öyle derler..." diye mırıldandım.

"Kim der?"

"Diziler, filmler ve hatta romandakiler. Sonra bir bakmışsın şıp diye ağzının içine düşerler sevdiklerinin."

"Çok dizi izliyorsun," dedi ve çok kısa süreliğine bana baktı. "Ve sevdiklerinin ne? 80'lerde mi yaşıyoruz?"

"Ruhsuz." diye mırıldandım ve uzanıp gözlüğünü gözünden çektim. Bana sinirle bakıp, "Araba kullanıyorum!" diye sesini yükseltti. Keyifle taktığı güneş gözlüğüne kendi gözüme geçirip arabanın güneşliğini indirdim ve aynanın sürgüsünü açıp kendime baktım.

"Kara sineğe benzedin." dediğinde sürgüyü sertçe kapatıp aynadan gözlerimi çektim. Haklıydı, gözlük yüzümü baya aya büyük gelmişti.

"Bu benzetmeleri çok arıyor musun?"

"Yok..." dedi yanağında oluşan gamzeyi göstere göstere gülümserken. "Bana verilmiş engin yeteneklerden sadece biri."

"Bu engin bir yetenekse gerisinden şüphelerim var."

"Hazır cevap." dedi hemen.

"Narsist."

"Böyle bir yüzün olsa sen narsist olmaz mısın?" diye sorduğunda gülmeye başladım.

"Yüzünün güzelliği geçici, 60 yaşına gelince göreceğim ben seni."

Güven bir an için bu söylediğimle sessizliğe büründü. Daha sonra ise ağzının kenarıyla gülümseyip arabayı kırmızı ışıkta durdurdu ve bana baktı.

"Görecek misin sahi?"

"Ne?" dedim şaşırdığımı baya baya belli ederek. Güven yavaşça biçimli kaşlarını kaldırdı.

"60 yaşında diyorum."

Bir an için bende duraksadığımda gözlerindeki ifadeden bir şey çıkarmaya çalışıyordum. Taktığım güneş gözlüğünden onu net göremediğimi düşünüp yavaşça çıkardım ve ellerimin arasında tutup daha dikkatli baktım. Hafif buruk, biraz ucu açık... Neler oluyor Güven? Ne bu üzerinde ki tavır?

"6 yaşında ki halini gördüğüm gibi 60 yaşını da göreceğim." dedim kararla. Gülüşü daha da büyürken gözleri kısılmıştı. Yeşil ışığın yanmasıyla önüne döndü ve keyifle arabayı tekrar sürmeye başlarken "Ne? Yaşlanınca arkadaş olmayacağımızı mı sandın?" diye sordum.

Bana cevap vermedi. Yol boyuna da daha fazla hiç konuşmadık. Bir süre ben sıkılıp arabanın içini müzikle doldurmuş daha sonra ise grupta yazılanları okumuştum. Nihal ve Cihat hariç herkes Güven'in belirlediği mekanda bizi bekliyorlardı. Berk'e Güven'le geldiğime dair mesaj atmış ancak cevap almadığımda araba kullandığını düşünmüştüm. Birçok kuralı gibi araba sürerken asla telefona bakmazdı. Elif ise sevgilisi Mehmet'in yanından mekana geçecekti.

Arabayı durdurduğunda yavaşa emniyet kemerini açtım. Güven elimden güneş gözlüğünü alırken yüzümü buruşturdum. Saçlarının önünü düzeltti ve gözlerine geri yerleştirip aynadan kendine baktı.

"Artist." diye mırıldandım. Bu dediğime gülümsedi ve kapıyı açtı. Onun gibi bende kendi tarafımda ki kapıyı açarken piştiğimi hissediyordum. Arabanın koltukları deriydi ve resmen popom terlemişti. Islak olup olmadığını çaktırmadan elimle kontrol ederken gerilmiştim. Eğer böyle bir şey olursa Güven'in kahkahalarını kaldıramazdım. Bir ayna olsa hızla arkama baksam ve emin olsam her şey iyi olacaktı ama...

"Kapasana kapıyı Mevsim." dediğinde Arabanın kapısını hızla kapadım ve gergince Güven'in yanına yürüdüm. Mekana girerken çantamı arkama doğru almıştım.

Rezillik.

İçeri girer girmez Aslı'nın elini sallamasıyla en uçta ki masa da olduklarını gördüm. Mekan tam denize paralel, köprünün biraz gerisindeydi. Tüm İstanbul'u görebiliyor gibiydik. Güvenle yanlarına ilerlerken çaktırmadan onun arkasına baktım. Hiçbir şekilde iz görünmüyordu ve mavi bir pantolon giymişti. Eğer o terlemediyse bende de herhangi bir iz olmazdı, olmamalıydı.

"Götüme neden bakıyorsun?" dedi Güven yürürken. Dudaklarını gülememek için ısırmıştı.

"Bakmıyorum." dedim hemen. Yalancının tekiydim, resmen bakmıştım.

Onların yanına vardığımda rahatlamıştım ancak Güven'n yüzünde ki sırıtış gitmemişti. Aslı'ya sarılırken düşüncelerimi susturup onu ne kadar özlediğimi düşündüm. Siyah saçları daha da uzamış gibiydi, onu en son Berk'in doğum gününde görmüştüm. Gerçi burada ki tüm ekibi Güven ve Elif hariç o zaman gördüğümü düşündüm.

"Ya çok özledim çok!" diye yakındı Aslı sıkıca bir kez daha sarılırken.

"Bende..."

Ondan ayrılırken Güven, Suat ile selamlaştı. Gerçi selamlaştı derken bunu açmalıyım. Birbirleri uydurduğu bir selamlaşma türüydü bu, ellerini yumruk yapıp birbirlerine hızla vuruyorlardı. Selamlaşmanın sonunda ise birbirlerine tokat atmaları gerektiğini biliyordum ancak ortamda yadırganacaklarını bildikleri için atmamış olmalılardı.

Suat'a sarılmak için döndüğümde, "Şuna bakın..." dedi benim yüzüme bakarken. "Geldi düğün bohçası, nikah şekeri..."

"Kanka evlilik hakkında bildiğin her şeyi sayma." diye dalga geçti Güven. Suat'a sarıldığımda herkes gibi onu da deli gibi özlediğimi anlamıştım.

Kerem Güven' sarılırken bana elini uzatmasıyla hızla tokalaştım. Onunla pek yakın olmasakta Güven'in tıpkı Suat gibi çok sevdiği bir arkadaşıydı. Elif "Hoşgeldiniz." deyip yerinden kalkmazken Güven yine ona laf sokmuş ancak Elif her zamanki gibi onu takmamıştı. Elif'in hemen yanına oturduğumda Suat, Aslı ve Kerem hemen karşımdalardı. Güven'de hızla sol tarafıma rahatça oturmuş Suat'la muhabbete anında başlamışlardı. Elif kulağıma eğildiğinde onu duyabilmek için yaklaştım.

"Berk'le gelmedin mi?" diye sordu kulağıma doğru. Hayır der gibi kafamı salladım.

"Nasıl gitti? Soramadım."

"Her şey yolunda." diye fısıldadım.

Aslı kaşlarını çatıp masanın üzerinden bize doğru yaklaştı fısıldadığını zannederek "Ne konuşuyonuz bensiz?" diye sordu. Güven ve Suat kafalarını bize çevirdiğinde Aslı'yı alnından geri ittim ve sandalyeye geri oturmasını sağladım.

"Dedikodu dönüyor," dedi Kerem. "Oturalı 5 dakika olmadı."

"Kızlar böyledir..." diye mırıldandı Güven.

"Hadi ya," dedim kaşlarımı çatıp ona dönerken. Hala güneş gözlüklerini çıkartmamıştı. Artist. "Nasılmışısız biz kızlar?"

"Her an dedikodu potansiyeline sahipsiniz."

"Siz bence bizi çok kafanızda büyütüyorsunuz," dedim tane tane. "Bizim normal konuşmamıza bile dedikodu kılıfını giydirip kendi çapınızda eğleniyorsunuz."

Suat," Yine başladık..." diye mırıldandığında tip tip Güven'e bakmayı kesmemiştim. Resmen sırıtıyordu, ağzının ortasına vurma isteği içimde daha da büyüdü.

"Belki de normal dediğin o konuşmanızda bile dedikodu vardır."

Tam ağzımı açacakken Berk'in sesini duymamla o tarafa döndüm. Kapıdan girmiş gülümseyerek oturduğumuz masaya doğru ilerliyordu. Üzerinde şık bir takım elbise vardı, bu sıcakta terleyip terlemediğini düşünürken ayağa kalkmıştım bile. Aklıma bu tartışmanın daha bitmediğini not etmiştim. Asla bir tartışmayı kazanan taraf ben olana dek bitirmezdim.

"Hoş geldin." dedim ayrılırken gülümsedi ve masada ki diğer arkadaşlarımla tokalaştı. Hepsi Berk'i uzun zamandır tanıyorlardı. Ancak Berk'in üniversite zamanlarında derslerinin ağırlığından dolayı pek yanımızda olmaması nedeniyle zaman geçiremiyorduk.

Berk en son Güven'e elini uzattığında Güven'le 1 saniyeliğine göz göze geldik. Gözlerimi kıstığımda gözlüğünü sonunda çıkardı ve oturduğu yerden kalktı. Boyu Berk'e göre oldukça uzundu. Gerçi Güven'in boyu herkese göre oldukça uzundu. Orta okulda ondan uzun olup dalga geçtiğim zamanları hatırladım. Liseye geçerken bir anda öyle boy atmıştı ki bir sabah Güven'in kalınlaşan sesi ve kafamı kaldrırıp baktığım daha da oturan keskin surat yapısıyla şoka girmiştim. 1 gecede evrim geçirmişti sanki.

Güven zorla sırıtıp -bunu öyle belli etmişti ki...- elini kaldırdı ve Berk'in elini sıktı.

"Selam." dedi yine yapma gülümsemesiyle.

"Naber ya?" dedi Berk ve diğer eliyle dostane bir şekilde Güven'in koluna vururken. Kısa bir sessizlik oldu, Güven artık gülümsemiyordu...

Berk bunu hiç sorun etmeyip elini çekti ve en başta ki sandalyeyi çekip rahatça oturdu. Buna ben bile şaşırmıştım. Berk'te tıpkı Güven gibi ondan uzak duruyor, pek konuşmamaya gayret ediyordu. Şimdi bu şekilde yaklaşması bana o gün sahil kenarında yaptığım konuşmayla ilgili olup olmadığını getirdi. Elimde olmadan mutlu oldum, onları böyle görmek istiyordum.

Güven sandalyeye geri otururken, "İyilik sağlık," diye mırıldandı stabil bir sesle. "Senden naber?"

Resmen sırıtıyordum.

"Bir hastayla randevum vardı, geciktim."

Güven ona tam cevap verecekken Cihat'ın bir anda mekana girmesiyle hepimizin dikkati dağılmıştı. Yanında Nihal vardı, saçlarını bakıra boyadığını yeni fark ediyordum. Hızla ona sarılmak için kalktığımda bu ortamı ne kadar özlediğimi şimdi fark ediyordum. Keşke tam şimdi 3 sene öncesine dönebilseydik. Tek sorunumuz finallerin üzerimizde bıraktığı yorgunluk olsaydı... Büyüyünce hayat karmaşıklaşıyor, bu karmaşıklığın içinde yetmezmiş gibi zar zor bir kişiliği oturtmaya çalışıyorsunuz benliğinize. Bu o kadar karışık ve içinden çıkması zor ki, bazen her şeyimden vaz geçip lisenin sonuna dönmeyi deli gibi arzuluyorum.

"Hey yavrum hey!" diye bağırdı Suat Cihat'a sıkı sıkı sarılırken. "M.C yaralı gelmiş."

Cihat, "Bu lakaptan kurtulduğumu sanıyordum." dediğinde Suat hayır der gibi kafasını salladı.

"Boğazında ki yıkık gül dövmesini sildirmeden kurtulamazsın."

Cihat Güven'le tokalaşırken, "Abi resmen ergenliğimin kara lekesi oldu bu dövme!" diye yakınıyordu. Cihat'ın neredeyse kolu ve boğazının her tarafında dövmeler vardı. Dövmeye karşı ilgisinden okuduğu bölüm olan sosyolojiyi son sınıfta bırakmış, dövme sanatçısı olmuştu. Onu tanıdığımdan beri boğazında hiçte onun yaptıracağına inanamdığım bir gül dövmesi vardı. Bu grup her toplandığında onun dalgası yapılırdı ve bu yazılı olmayan bir kuraldı.

"Sildir o zaman kardeşim." dedi Güven gülerek.

"Güven bugünde zekasını ortaya koyuyor!" dedi Cihat ve en son Berk'le tokalaşıp bir şeyler konuşmaya daldırlar. Benim ise tüm dikkatim Nihal'in üzerindeydi.

"Saçlarına ne yaptın!" diye bağırdı Elif. "Çok yakışmış."

Nihal'i tanıdığımdan beri hep içine kapanık ve utangaç bir kız olduğunu düşünmüştüm. Küçük yüzü kahküldeen görünmez ve iri çekik gözleriyle resmen bir çocuğu anımsatırdı. Boyu da bir hayli kısaydı bu yüzden bu grubun bir dalga malzemesi de onun boyuydu. Kendiyle barışık ve yapılan her şaka da deli gibi gülerdik.

Nihal, "Değişiklik yapayım diye İbrahim Abi'ye gittim," derken bahsettiği kişi neredeyse hepimizin gittiği kuaför olduğunu anımsadım. "Onun ellerine bıraktığım kendimi, beni bir anda Hürrem Sultan'a çevirdi. Anlamadım." diye yakındı.

Aslı, "Hayır aga," diye mırıldandı. "Baya gitmiş. Napsam bende mi bir şeyler yapsam?" diye sordu kendi kendine ve kısacık saçlarını karıştırdı.

Aslı fizik bölümü öğrencisi ve oldukça aykırı giyinen biriydi. Belki de bu grupta dikkati ilk kendine çekicek kadın oydu. Aşırı feminen bir görüntüsü vardı. Kaşına taktığı piercing, genelde bol ve salaş giyinişi ve bir erkeğin kestirmeye cesaret edeceği kısacık saçlarıyla oldukça iyi görünüyordu.

"Aynen, daha ne yapabilirsin ki kendine?" diye sordu Elif. "Deldirmediğin bir gözün kaldı. Yakında onu da deldirirsin sen."

"Delinen hayatımız olmuş," diye saçmaladı Aslı yine. "Ben oramı buramı deldirsem nolur."

"Var bunda bir şeyler," diye mırıldandım. "Kim küstürdü seni?"

Aslı hiç düşünmeden cevap verdi. "Hayat."

Nihal gülmeye başlarken, "Bu kız hayattan enerjisini çekmiş vallahi." diye neşeli ses tonuyla. "Bak Aslı yivrım hayata pozitif enerji yolla oda sana sektirsin."

"Hayata pozitif enerjimi gönderdiğimde bana genelde biz sizi ararız cümlesini sektiriyor."

Konuya ne zaman dahil olduğunu bilmediğim Suat, "Aga be!" diye bağırdı. "Bugün de Aslı bebeğim için yakıyoruz."

"Bebeğim deme bana Suat." dedi gayet ciddi bir tonlamayla Aslı.

"Ama Aslı bebeğim."

"Suat!"

"Ne alırsınız?"

Hepimizin kafası garsona çevrilirken erkekler siparişi vermek için garsonla onların anlayabileceği bir dilde konuşmaya başladılar. Biz kızlar ise resmen kafa kafaya vermiş konuyu geçmişe, geleceğe, fala, Elif'in erkek arkadaşına, Nihal'in işine ve en son ise benim evliliğime getirmiştik. Sadece 5 dakikada...

"2 haftadan az bir süre sonra evleniyorsun!" dedi Nihal. "Resmen evleniyorsun!"

Gülümseyip kafamı salladım ve bir an için Elif'le göz göze geldim. İkimizin de birkaç gün önce odamda ki bitik halimi düşündüğümüzü biliyordum.

"Vay be," dedi Aslı çenesini kaşarken. "İlk defa bir arkadaşım evlenecek."

"Ne giyeceksiniz?" diye sordu Elif hızlı hızlı kafasına taktığı şalın önünü düzeltirken. "Geçen ipekyoldan müthiş bir elbise aldım..."

Nihal, "Şu mezuniyette giydiğim elbiseyi giyerim herhalde..." diye mırıldandı. "Onu kendime baya yakıştırıyorum."

Aslı, "Bende giyerim bir şeyler..." diye mırıldandı umursamaz bir şekilde.

"Makyajı falan Mevsim'in kuaföründe yaptıracağız değil mi?" diye sordu Nihal.

"Aynen," dedim. "Benim avizeye kadar ulaşacak gelin topumuzum yapılırken sizde makyaj ve saçınızı halledersiniz."

Aslı ben konuşurken ki depresifliğimi fark etmiş olmalı ki, "Benden daha yıkık biri," dedi tek gözünü hayırdır der gibi kırparken. "Seni kim küstürdü kanka?"

Omzumu silkip, "Anlatırım..." der demez Elif çenesini tutamayıp "Kayınvalidesi!" dedi iyice yaklaşıp. Gözlerimi devirmemek için zor tuttum kendimi.

Nihal, "O kadının bir sorun çıkaracağına emindim zaten," dedi yüzünü buruştururken. Bunu yaparken bile aşırı sevimli duruyordu. "Seni istemeye geldiklerinde hatırlamıyor musun Mevsim? Resmen arkadaşın olarak bizi bile beğenmemişti."

"Haspam..." diye mırıldandı Elif. "Götümü beğensin o benim. Sanarsın kraliyet ailesinden 2. Elizebeth."

Aslı, "Beni erkek sanmıştı." dedi o günü dehşet içinde hatırlarken. Hepimiz gülmeye başlarken Aslı konuşmaya devam etti. "Ona kadın olduğumu kaç defa söylesem de her defasında oğlum diye seslenmişti. Arada sen olmasan onunla münasebetsizce konuşurdum da..." Aslı duraksayıp derin bir nefes aldı. Anında sinirlenmişti. "Götü yere yakın pişmaniye kafalı karı."

"Ne ne?" dedim gülerken. "Pişmaniye ne?"

"Ooo," dedi Suat kafasını kızlarla konuştuğumuz ortama sokarken. "Kim pişmaniye kafalı göt?"

"Ne?" diye sordu Berk. Hızla kafamı çekerken gülümsüyordum.

"Hiçbir şey."

Cihat, "Düğünde çok dağıtacağım," dedi ben ve Berk'e bakarken. "Ona göre hazırlanın."

"Aynen," dedi Güven sinir bozucu bir sesle. "Sen dağıtasın diye evleniyorlar."

"Benim kız kardeşim evleniyor, tabii dağıtacağım." dedi Cihat ve göz kırptı. Gülerek önüme dönerken Berk telefonunu çıkarmıştı ve kaşları çatıktı. Muhtemelen iş yerinde bir problem vardı. Gözlerimi ondan çekmezken kafasını telefondan kaldırır kaldırmaz bana baktı. Kimsenin görmediğini düşünüp neler oluyor diye kaş göz işareti yaptığımda sen rahat ol der gibi kafasını sallamıştı. Bir şeyler kesinlikle yolunda değildi.

Garsonlar mezeleri masaya bırakırken ortamda iyi bir muhabbet başlamıştı. Ben ise her ne kadar rahat olmam gerektiğini bilsem de Berk'in telefona baktıktan sonra ki ifadesinde takılı kalmıştım. Dahası o yüz ifadesinden sonra sohbete tek tük katılıp zorla gülümsüyordu. Bu durumu kafama takmamak için uzanıp önüme konulan sudan büyük bir yudum aldım. Aslı hariç herkes balık yiyordu. Vejateryan olduğu için kendine göre bir şeyler sipariş etmiş ve hala gelmesini bekliyordu. Kafamı çevirdiğimde Güven rakı şişesine uzandı ve yarısına kadar doldurdu. Sürahiye uzanacakken onu uyarmam gerektiğini hatırladım. Çabuk sarhoş oluyordu ve sarhoşken sinirli olacağına aşırı mutlu bir adam haline geliyordu. Üniversitenin ilk yıllarında hep gittiğimiz mekanda içip sarhoş olduğu ve onu zar zor eve götürdüğüm günü düşündüm. Bana istediğim her şeyi alabileceğimi söyleyip etrafını göstermişti. Dahası cebinde beş kuruş bile yoktu.

Gülümserken benden önce davranıp, "Neye gülümsüyorsun?" diye sordu. Ortam da müthiş bir ses kalabalığı vardı. Cihat ve Aslı bir iddiaya girme aşamasındalardı diğerleri ise hangisinin kazanacağı hakkında tahmin yürütüyordu. Mekanda yankılanan Halil Sezai'nin şarkısı tüm bu karışıklığın arkasında müthiş bir fon etkisi yaratıyordu.

"Aklıma bir şey geldi." dedim beni duyabileceği seviyede.

"Ne geldi işte?"

Önünde ki rakı bardağını gözümle işaret edip, "Fazla içme bence." dedim gülümseyerek.

"Sarhoş olacağımı mı sanıyorsun?"

Omzumu silktim. "Sanmıyorum, eminim."

"Bak sen..." dedi ve Berk'e doğru çevirdi kafasını. Hala telefonuna bakıyordu bu canımı daha da sıktı. Daha sonra Güven tekrar bana döndü ve kulağıma doğru eğildi. Halil Sezai'nin mekanda çalan şarkısının adının Sonbahar olduğunu hatırladım. Bu şarkıyı en son üniversitenin ilk yıllarında yeni çıktığı zamanlarda dinlemiştim. Kafamın bir tarafına yazıp tekrar dinlemek için telefonuma indirmem gerektiğini aklıma yazdım.

"Ben sarhoş olmam."

"Kesin olmazsın."

"Senden daha iyiyim bu konuda."

Omzumla kolunu itip, "Hadi oradan," dedim cesurca. Hiç sarhoş olacak kadar içmemiştim gerçi buna gerek duymamıştım. Sarhoş olunca nasıl biri olacağımı bilmiyordum, bir sonra ki gün o yüzümle tanışmak isteyeceğim son şey bile değildi.

"Var mısın iddiaya?"

"Yokum." dedim hızla. Aslı az önce Cihat'la olan kavgasını bitirmiş olmalı ki etraf sessizleşmişti. Güven'in meydan okumasını kabul etmememin nedeni karşımda Berk'in olmasıydı. Daha kendim o halimi bilmezken onu sarhoş halimle tanıştıramazdım.

Masa da Berk ayağa kalkarken tüm yüzler ona döndü. "Benim kalkmam lazım." dedi telefonunu cebine sıkıştırırken. Hızla bende ayağa kalktığımda bana döndü. "Sen kal Mevsim. İmzalar hakkında sorun çıkmış. Kusura bakmayın lütfen."

Cihat, "Ne kusuru oğlum." dedi. "Önemlimi çok."

"Evet." dedi Berk gergince. Bunun işle ilgili olup olmadığını düşündüm. En son Berk bu şekilde davrandığında annesiyle ilgili problem olduğunu söylemişti.

"Bende geliyorum." dedi hızla çantamı da toplamaya başlarken.

"Hayır sevgilim sen kal, ayda yılda bir arkadaşlarınla görüştün. Benim yüzümden bölmeyin gecenizi."

Durup gözlerin emin misin der gibi baktığımda tek gözünü kırpıp gülümsemesiyle karşılaştım. Hala gergindi, bunu görmemek için kör olmak gerekliydi.

Berk grupla vedalaşırken yanağıma öpücük kondurmuş eğlenmem gerektiğini söylemişti. Güven'le gayet normal vedalaşırken bazı şeylerin düzeldiğini umut etmeye çalışıyordum. Belki Berk'in işi çıkmasa bu gece oluşan tüm buzlar eriyecekti.

O gider gitmez tekrar yerime oturduğumda, Suat "İyi buldun sen bu çocuğu," dedi hemen. Onun suratına ne diyorsun der gibi baktım.

"Ne? Bakma bana öyle. Çöpsüz üzüm."

Aslı, "Kimsenin gerçek yaşantısını görmeden iyi olup olmadığını bilemezsin." diye ortaya açık bir cümle bıraktı.

"Ne alaka?" dedi Nihal. "Kız zaten onu tanımış iyi biri olduğunu kavramış ki evleniyor."

Aslı, Nihal'e dönüp, "Olay Berk ya da Mevsim değil," diye açıklamaya başladı. "Bir insanın iç yaşamını ancak onunla yaşadığında anlayabilirsin. Senin dediğin yalnızca o kişi hakkında bir ön izlenim."

"Bu konuda çok bir bilgin var gibi?" diye sordu Kerem. Aslı'nın yüzü anında ciddileşti.

"Var," dedi gözlerini ondan ayırmadan. "Bana bunu öğretenler sağolsun."

Ortam gerildiğini hissettiğim anda, "Bence Aslı haklı," diye konuşmaya dahil oldum. " Kısa süreli ilişkiler için kumar gibi bir şey bu."

Güven'in bana doğru döndüğünü hissettim. İlla her konuya bir fikrinin olacağını biliyordum. Tıpkı benim gibi...Birlikte büyüdükçe sanki huylarımızda birbirimizin tıpkısının aynısı olmuştu.

"Yani şu an Berk senin gözünde bir kumar mı?" diye sorduğunda derin bir nefes aldım. Bunu soracağını da biliyordum.

"Onunla 3 senedir birlikteyim," diye açıklama yapmaya başladım. "Bizimki kumarı biraz geçti sanki."

"Mehmet'le bende," diye konuşmaya dahil oldu Elif. "O konuşmadan ne diyeceğini tahmin edebiliyorum artık."

"Sen?" diye sordu Güven yine bana oynayarak.

"Ben ne?"

"Sen tahmin edebiliyor musun?"

Gözlerimi devirdim. "Bu ne şimdi?"

"Cevaplaman için bir soru."

Düşünmeden tam yanıt verecektim ki tüm kelimeler dilime dizildi. Tam o an kendime itiraf ettim, bilmiyordum. Berk'in neye nasıl tepki vereceğini o gün ettiğimiz kavgadan sonra tahmin dahi edemiyordum. 3 sene de olsa o haliyle ilk defa karşılaşmıştım. O halinden başka bir kişiliği var mı yok mu emin olamıyordum. Az önce bile annesine mi yoksa gerçekten işle alakalı bir sorun olup olmadığı hakkında tahmin yürütmekte zorlanmıştım. Derin bir nefes aldım ve dudaklarımı ıslattım.

"Evet," dedim kendimi toplarken. "Elbette..."

Güven sırıtıp öyle olsun der gibi önüne döndü. Gerçekten ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordum. Elimin tersiyle ağzına yapıştırsam o kadar rahatlayacaktım ki... Az da olsa ona karşı yumuşadığını düşünmüştüm. Görüyorum ki yanılmışım...

Elif, "Güven bazen konuşmadan Mevsim onun diyeceği kelimeleri önceden söylüyor." dediğinde ona döndüm. "E bunca yıllık arkadaşlık sonuçta."

Haklıydı. Güven'in mimiklerini dahi ezberlemiştim.

Cihat, "Olum sizin kaç senelikti arkadaşlığınız?" diye sordu.

"18" dedim umursamazca.

"Vay anasını avradını," dedi Suat içkisinden bir yudum alırken. "Benim 18 yıllık tek arkadaşım annem herhalde."

Nihal, "Yıkık..." diye mırıldandı. Cihat bunun üzerine bir kahkaha patlattı.

"En azından siz varsınız," dedi gülümserken ve elinde ki içki bardağını havaya kaldırdı. "Dostluğumuza."

Suat, "Aga ağlatacaksın..." diyerek tek eliyle göz yaşlarını silerken diğer eliyle içki bardağını havaya kaldırmıştı. Bende suyumu kaldırırken Güven'in kulağıma yine yaklaştığını hissettim. Bir anda kafama çevirip onun o güzel burnuna kafa atsam acaba ne tepki verirdi?

Güven, "Unutmadan," diye fısıldadı eline aldığı rakı dolu bardağı kaldırdı. "Gerçekten girmiyor musun iddiaya?"

"Hayır." dedim az önce ki konuşmayı yeniden açmasına sinirlenirken.

"Korkak civciv."

"Ben mi korkağım," diye sesimi yükselttiğimde gözler bana döndü. Güven kulağımdan çekildi ve bir kahkaha atıp arkasına yaslandı. İçkisinden koca bir yudum alırken keyfinin yarım saat önceye göre çok daha iyi olduğunu fark etmiştim. Belki de çoktan sarhoş olmaya başlamıştı.

"Ben hiçbir şeyden korkmam." dedim battı balık yan gider edası ile yüksek sesle konuşurken.

Suat, "Kendisi benim rol modelim" dedi beni gözleriyle işaret ederken ve elini şaklattı. "Onun izinden korkusuzca gidiyorum."

Kerem, "Hadi be! Geçen birlikte olduğun kadının kocası geliyor diye odadan çırılçıplak kaçmadın mı?" diye sorduğunda herkes şok olmuş bir şekilde Suat'a baktı.

"Oha," dedi Kerem. "Tam Güven'lik hareket."

Güven gözlerini devirip, "Beni ne büyüttünüz." diye mırıldandı. Aslı ise masaya doğru yaklaşıp gözlerini kıstı ve asıl soruyu sordu.

"Arkadaşlar, Suat odadan kaçtıysa Kerem bunu nasıl görmüş gibi anlattı?"

"Hassiktir," dedi Cihat Aslı'nın bu sorusuna. Şaka olduğunu belli eder bir tonlamayla "Üçlü mü? Bana niye haber vermediniz?" diye sordu.

"Ortam iyice çirkinleşiyor." diyerek rahatsızlığımı belli ettim. Cihat gözlerimin içine bakıp omzunu silkti. Kısa bir süre ortamda yayılan şarkıya kulak kabarttık daha sonra ise sessizliği Kerem böldü.

"Anlattı, onlar o işi yaparken ben orada değildim yani." diye açıkladı kendini Aslı'ya bakarken.

Aslı kafasını salladı. "Tamam öyledir."

"Öyle." dedi Kerem.

"Tamam."

"Ciddiyim."

"Okey." dedi Aslı. "İnandım say."

"Lan bir şey desene," dedi Kerem Suat'ın gözlerinin içine bakıp. "Gülerek anlatmadın mı bana çıplak bir şekilde kaçtığını yavşak?"

Suat eliyle ağzını kapatıp, "Sana inanmıyorum, orda olduğunu söylemeye resmen utanıyorsun!" dediğinde gülmeye başladık. Gülüşümüz sonlanırken mutlulukla içimi çektim ve kollarımı göğsümün üzerinde toplayıp arkama yaslandım.

Güven bir anda, konuyu yine iddiaya getirmeye amaçlayıp, "Sizce Mevsim mi daha kolay sarhoş olur ben mi?" diye sorduğunda gözlerimi ağır ağır devirdim.

Herkes aynı anda "Sen." dediğinde ise bir an duraksayıp haykırarak gülmeye başlamıştım. Güven'e baktığımda yüzünün anında düştüğünü fark ettim.

"Deneyelim o zaman." dedi Güven.

"Hayatta olmaz!" diye bağırdım. "Sarhoş bir şekilde bitirmeyeceğim bu geceyi."

Suat, "Artık rol modelim değilsin." dedi yüzünü buruştururken. Kalbimi tutup kırılmış gibi ona baktığımda inanamıyormuş gibi kafasını sağ sol salladı.

Kerem, "Korkak değildin hani?" diye sorduğunda omzumu silktim.

Aslı, "Kız içmek istemiyorsa içmez, boş yapmayın." dedi ve bardağını kafasına dikti.

Kerem, "Tamam avukat hanım." dediğinde Aslı ona tip tip baktı. Gözlerim Elif'e kaydığında Mehmet ile mesajlaştığını gördüm. Klavyeden hıncını çıkarırmış gibi sertçe yazmasından kavga ettiklerini anlamıştım.

Bir süre durup düşündüm. Eğer Güven kendini gerçekten kanıtlamak istiyorsa ona gaz vermem gerekliydi. Küçüklüğünden beri çabucak aldanır ve kendini göstermek için neredeyse her şeyi yapardı. Sarhoş olsa da eve götürürken Elif arabayı kullanır Cihat ise bize yardım ederdi. Onunla dalga geçecek bir akşama hayır diyemezdim.

"5 bardak iç," dedim bir anda. Güven kafasını bana çevirdi. "Ve yerde belirlediğim çizgiyi hiç dışarı basmadna geç istediğin her şeyi yaparım."

Suat, "OOOOOO!" diye bağırdı masada ritim tutarak.

Bu iddiayı kazanacağımı KPSS'de iyi bir puan alıp atanamayacağımdan emin olduğum kadar iyi biliyordum. Onu o kadar iyi tanıyordum ki şu anda bile çakır keyif olduğunu fark etmeyecek kadar kör değildim.

"Her şeyi..." dedi Güven tek kaşını kaldırırken.

"Her şeyi. diye tekrar ettim.

Aslı "Peki ya Güven kazanırsa?" diye sorduğunda, "Olmayacak bir olasılık." diye mırıldandım. Güven ise garsona yeni bir rakı şişesi sipariş etmişti çoktan. Ondan hızlı gaza gelen kimseyi görmemiştim.

Bize dönerken göz kırptı ve "Benimki sonraya kalsın." dedi sırıtırken.

Tek kaşımı kaldırdım ve en fazla ne yapabilirsin ki ifadesiyle, "İyi bakalım." dedim garsonun önümüze koyduğu içi alkolle dolu şişeyi işaret ederken.

"Başla."

 

-

BÖLÜM SONU

15.03.2021

 

Bölüm : 22.11.2024 23:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...