
Bir çocuğun hayal rehberiYanlışBir kızın vazgeçilmiş hayalleri~*~Anne bugün çok korktum. Ama sende çok korktuğun için bişey demedim. Babam neden öyle yaptı anne? Masadaki cam kırıldığında parçası ayağıma saplandı ama söyleyemedim. Babam sana bağırıyordu sana vurmuştu. Sustum o yüzden. Ama sen ayağımı görünce bana kızdın. Olsun ben sana kızmadım. Sana söz anne bir daha kimse sana vurmayacak. Engellemek istedim anne. Ama sen benim engelimi istemedin. Sana vurmasını engellemek istedim ama sen yine beni istemedin. Yine o adamı istedin. Sana vursa da onu istedin. 🌙Asya İkra Şenoğlu Koridorda yürürken topuklularım yeri dövüyordu. O lanet kriz yüzünden son gelen ekipten bir kıza acı çektirmiştim. Kontrolün elimde olmasını severdim ama bu kız resmen kurallarımı yıkmak için gelmişti. Plana sadık kalıp onların anılarına bakmalıydım ama bakışlarım kontrolsüzce ona dönmüştü. Beni dinleyip dinlemediğinden emin değildim. Doğrudan yere bakıyor bir şey düşünüyor gibiydi o an aklıma gelen bir anı yüzünden kontrolü kaybetmiştim. Uzun yıllardır burada çalışıyordum ve ilk senem hariç kimse bana böyle bir şey yapmaya cesaret edememişti. Korkusuzdu ve acıyı umursamıyordu.Boynundaki çipe akım gönderirken ufacık bir inleme dahi dökülmemişti dudaklarından. Acının emareleri yüzünde vardı ama bana ses gerekiyordu. O ses vermedikçe ona daha fazla akım göndermiş arkadaşları üzerime geldikçe akımı en sona almıştım. Kerem içeri geldiğinde bağırmaya başlamıştı ama onu duymuyordum en sonunda Ekrem beni sakinleştirdiğinde elimi butondan çekecekken o kızın sesini duymuştum.Dark. Dark’ın bana selamı olduğunu söylemişti. Beni en yakın zamanda mahvedeceğini de belirtmişti. Dark benim çocukluğum ve ilk aşkımdı. Daha doğrusu o öyle sanıyordu. Onu kandırmış en zayıf noktasından yani kendimden vurmuştum. Ona ihanet ettiğimi söylerken bana zorla yaptırıldığını düşünecek kadar aşıktı. Ama en sonunda inanmıştı. Hayal kırıklığı o kadar yoğundu ki gözlerinde daha fazla ona bakamamış onu acı içinde bırakıp tesise gelmiştim. Aklımdaki tilkiler bir türlü durmuyordu. Uyarı çanları dünden beri aktifti. Dark beni nasıl bulmuştu? Örgütten haberi var mıydı? İçimize bir ajan göndermeyi nasıl başarmıştı? Bu kadar büyük bir kumarı nasıl oynamıştı? Diyelim ki o kız her türlü içeri girdi ya eğitmenlerinden biri ben olmasaydım? Kafamı iki yana salladım. Zaten birazdan gireceğim toplantıda yeterince boğulacaktım şimdiden başlamaya gerek yoktu. Cezamın boyutu ne olacaktı bilmiyordum. Sonuçta deneklerden birine oldukça yüksek bir voltaj vermiş ve ölümden dönmesi sağlamıştım. Eğer kız ölseydi asıl sorun o zaman olurdu.Doğruyu söylemek gerekirse yüzündeki kulağından, burnundan ve ağzından gelen kanları gördükten sonra korkmuştum. İlk defa. Buraya geldim geleli ilk defa korkmuştum. Ve ilk defa böyle büyük bir hata yapmıştım. Kız oldukça büyük bir potansiyeldeydi acıması yoktu fazla zekiydi ve analitik düşünüyordu. Kapıyı açmayı başardığı anda onu çok yüksek bir yere koymuştum. Buraya getirdiğimiz okullardaki hiç bir öğrenci hem tehlikeyi sezip hem de harekete geçmemişti. Aptal gibi bir yarışma olduğunu düşünmüşlerdi. Gelen grupta öyleydi, o kıza kadar. İçindeki alevler gerçek olamayacak kadar fazlaydı.Denemede annesini görmüş yoğun negatif duygular beslemişti. Öldürülme emrini verecekken duyguları tam tersi olmuş gücü açığa çıkmıştı. Kanser gibi yavaş ve belli etmeden hallediyordu. İstemsizce hayatını merak ettim. Yaptığım hata yüzünden anılarına ben bakamamıştım ama aldığım bilgiye göre anılarına ulaşmalarına izin vermemişti bir kaç bilgi öğrenseler de ona karşı kullanacağımız asıl acıya ulaşamamışlardı. Dark ile ilgili tek bir anıya izin vermemişti. Peki ya o Dark'ı nerden tanıyordu? Çocukları sevmezdi. İletişim kurmayı sevmezdi. Acaba ben gittikten sonra değişmiş miydi? Belki bambaşka biri olmuştu? Belki de yeni biriyle başlamıştı. Hayır. Bunu düşünmek istemiyordum. Onu derhal kafamdan atmam gerekiyordu. Nihayet toplantı odasının kapısına geldiğimde kapıyı açarak içeri girdim. Herkes yerindeydi. En son ben geldiğimde başkan içerdeki odadan çıktı. Herkes ayaklanıp selamını verdi. Toplam yirmi dört üye vardı. Her takımda beş ila sekiz eğitmen olurdu. Her birinin seçtiği en fazla on kişiyle beraber eğitim verilirdi. Grup ne kadar kalabalıksa ona göre eğitmen seçilirdi. Ama eğitmenler en baştan sabit kalırdı. Sadece yardımcılar azalır ya da artardı. Ben kendi grubumun temsilcisiydim. Biz beş kişiydik ama aramıza birini almamız gerekiyordu çünkü bu seferki grup kalabalıktı. Başkan oturduğu yerden bana döndü. Derin bir nefes verip kendimi azara hazırladım. Bu yaşlı bunağı sevdiğim söylenemezdi. "Asya Şenoğlu öncelikle tebrikler, bu seferki gruptan oldukça fazla kişi çıkarmışsınız. Bunun devamını istiyorum. Ayrıca duyumlarıma göre grupta zeki bir kızda varmış. Potansiyeli oldukça yüksek olan." Diyerek bana baktı. Onu başımla onayladım." Ve sen potansiyeli yüksek bu kıza ölebileceği kadar yüksek voltta elektrik yolladın öylemi?" Dediğinde tekrar başımı salladım. Tek kaşını çatıp beni süzdü. Ardından dudaklarına sahte bir tebessüm kondurdu." Peki söyle bakalım asker bunu neden yaptın?" Dediğinde sesindeki sertlik beni ürpertti. Asker dedi. Yine."Bunu yapmamın sebebi beni dinlememesiydi başta sadece akıllanacağı kadar bir elektrik gönderecektim ancak hiçbir acı belirtisi göstermedi, üzerinde engelleyici var mı diye kontrol etmek amacıyla voltajı attırdım. Tepki göstermemeye devam etti. Ardından ekibimden olan Kerem geldi. Oda şâhittir ve kardeşi Ekrem’de öyle." Dediğimde başkan beni ciddiyetle dinledi. Yalan. Söylediğim her şey yalan. Acı çektiğini gördüm. Kanları gördüm. Ama siz bunu göremediniz çünkü o açıda kamera yoktu. Elbette kendimi kurtarabilecek bir savunma hazırlamıştım. Eğer doğruyu söyleyecek olursam cezam fazla olurdu. Başkan bana şüpheyle baktı ama söylediklerim onu ikna edecekti."Ayrıca sayın başkan," dediğimde hızlıca bana döndü." Örgüt kuruluşunun baş dönemlerinde bize tehdit sağlayan bir adam vardı hatırlarsanız. Dark. Kız ondan selam getirdiğini ve burayı yerle bir edeceğini altına çizerek söyledi." Dediğimde taşlar yerine oturmuş gibi baktı bana. Sanki başından beri tehlike sezdiğimi düşünüyordu. Ama öyle değildi. Kızı tehlike değil mucize olarak görmüştüm. "Dark'ı nerden tanıdığını söyledi mi?" Dediğinde başımı iki yana salladım." Hayır selamı ilettikten sonra bayıldı, ardından Buğra beyin emriyle oradan alındım ve anılara bakıldığı sırada orda olamadım. Sorguya çekecek zamanım olmadı çünkü odamdan çıkmam yasaklandı." Dediğimde başkan yavaşça başını oğlu buğraya çevirdi. Buğra babası sayesinde burada diyemeyeceğim biriydi. Oldukça çalışkandı ama kendini babasının yetkisinde biri olarak görüyordu. Buğra başını bana çevirmedi, sanki bunu diyeceğimi biliyordu ki bilmemesi imkansızdı elbette öfkeyi üstümden atmaya çalışacaktım. Başkan bir süre oğluna baktı, ardından başını salladı."Asya'ya bir ceza verilmeyecek zaten iki gün odasında kalmak ona yetmiştir." Dediğinde ona bakarak yavaşça gülümsedim." Buğra sense benim yerimde olmadığını, benim kadar yetki sahibi olmadığını, kafana göre kimseyi cezalandıramayacağını anlayana kadar saha görevinde olacaksın. Sizin grup zaten oldukça az ve buraya geleli iki ay oluyor. Sizin gruptakiler halleder." Dediğinde Buğra masaya sanki birini öldürecekmiş kadar sert bir şekilde bakıyordu. Çenesi kaskatıydı. Başkan diğer konulara geçmek üzereyken Buğra sözünü böldü." Pekala ben cezama razıyım ancak sizin de açıklamanız gereken bir şey var," bir bana bir babasına bakıyordu." Kim bu Dark? Tehlike seviyesi ne?" Dediğinde masada onaylayan mırıltılar çıktı. Başkandan önce ben girdim araya. "Bu öğrenmeniz gereken bir ey olsaydı zaten bilirdiniz." Dediğimde sesler bıçak gibi kesildi. Buğra bana" öyle mi?" Dercesine bakıyordu ancak babası beni onayladığında bakışlarını benden çekti.Başkan sözlerine başladı." Şu anda eğitim merkezinin en büyük iki projesi başlayacak." Derken bir bana birde Azra'ya bakıyordu. Onlarda katlettikleri bir okuldan seksen öğrenci ile eğitime başlayacaklardı." Siz ikinizin başarı şansı çok fazla. İki grubunda denek sayısı fazla ve iki grupta da bir öncü var. Bizim istediklerimizi sağlayabilirler. Her iki grupta öncülere dikkat edeceksiniz. Özellikle sen Asya, normalde o kızın tehdit oluşturduğu için öldürülmesi gerekiyor ama öncü o. Eğer onu öldürürsek seksen üstü kişiyi kaybederiz ki bu kötü olur. Üstlerim artık bu projeden verim almamızı istiyorlar. Savaşa yakında bizde dahil olacağız. Türkiye kazanmak zorunda." Dediğinde bakışları buna yemin eder gibi bakıyordu." İki grubunda eğitimi ağır geçecek önce duygularını öldüreceğiz hepsinin, önemli olan bu. Zaten duygularını öldürürken gelişecekler. Duygular yok olduğu an gerçek eğitim başlayacak. Onlar için farklı bir program hazırladık. Gözde projeler birçok zorlukla karşılaşacak. Eğitim binasında sevilmeyecekler, bu ölme risklerini arttıracak o yüzden onların güvenliklerini de arttıracağız." Dediğinde cidden ilk defa bir grup bu kadar değer taşıyordu. Eğer başkan tüm bunları yapıyorsa gerçekten potansiyel var demekti. Bir süre daha grupların eğitimleri hakkında konuşuldu. Raporlar verildi. Dış dünyanın durumu kontrol edildi. Buradaki herkes yurt dışına çıkmış şekilde gösterildiğine dair rapor da bize verildi. Ve toplantı bitirildi. Toplantı odasından çıkmak için ayaklanırken " Sen dur Asya." Dedi başkan. O an Azra ile göz göze geldik. Artık aramızda bir hırs savaşı vardı. Başarı istiyorduk. Başkanın beni çıkarmaması ile gözlerindeki hırs arttı. Herkes odadan çıktığında başkana döndüm. "O kızı öldürmemiş olabiliriz ama ne kadar şey bildiğini öğrenmemiz gerekiyor. Onu sorguya çekmeni istiyorum. Bana bilgilerle gel." Dediğinde bu açık bir tehdit di. Bir şeyler öğrenmeden asla gelmeyecektim." Şimdi çıkabilirsin." Dediğinde hızlıca çıktım. Hızlıca asansöre vardım. Grup odasının olduğu kata tıklarken bir yandan da düşünüyordum, bu kızı nasıl konuşturabilirdim? Asansör durduğunda grup odasına ilerledim ve içeri girdim. Ekrem ve Kerem ortak salonda oturuyordu o sırada mutfaktan çıkan Ceren’le birlikte bakışlar bana döndü. Çok geçmeden Semih'te ensesindeki havluyla odasından çıktığında herkesin bakışları bendeydi. Yavaşça koltuğa doğru ilerleyip kendimi bıraktım. Ceren hızlıca yanıma geldi Semih'te kendini koltuğa bıraktığında odada sessizlik fazla sürmedi." Ne oldu Asya? Ne dediler? Ceza aldın mı?" Dediğinde gözlerimi devirdim." Sanki izlemedin." Dedim. Onur kurulu toplantıları canlı yayın eşliğinde yapılırdı hem üst kademedeki yetkililerin izlemesi için hem de binada gizli saklı bir şey olmaması için. Tabi sadece başkanın istediği kısımlar izletilirdi. Canlı yayına erişimi vardı. "Hayır, bugün canlı yayın yapılmadı." Dediğinde bakışları ona çevirdim." Ne demek yapmadılar?" Derken bir yandan da tableti elime aldım. Doğru söylüyordu canlı yayın yoktu. İki grubu saklamak için mi? Ah, lanet olsun bilmiyordum."Ne konuştunuz?" Diyerek tekrarladı sorusunu Ceren. "Kızı sorguya çekmemi istiyor." Dediğimde hepsi şaşırmıştı." Ne yani öldürmeyecek miyiz?" Dedi Semih. Kızı öldüreceğimize emindi. "Hayır. O grubun öncüsü. Oradaki herkes ne kadar itiraz ederse etsinler herkes onun yaptıklarını yapıyor." Dedim yüzümü sıvazlarken. Başım ağrımıştı."Ee gidelim o zaman." Dedi Kerem. Bakışlarımı ona çevirdim. Sanki bunu çok istiyor gibiydi. "Bunu maalesef tek başıma yapmam gerek. Sorguya tek gireceğim ama izlemeye gelebilirsiniz." Dediğimde hepsi sorgular gibi bana baksalar da seslerini çıkarmadılar." Ama önce ilk eğitimlerine başlama zamanları." Dediğimde hepsi gerilerek ayaklandılar. 🌙 Alev Sarıkan Numara sırasına göre dizilmiş kapıdan çıktığımız anda gözlerimiz bağlanmıştı. Burayı öğrenmemizi istemiyorlardı. Yaklaşık beş dakika süren bu yolculukta üç kat inmiştik. Kimse bu süre boyunca sesini çıkarmamış neler olacağına dair tahmin yürütmüşlerdi büyük ihtimalle. Gergin değildim ama gergindim de. Eğitim için değil belirsizlikten dolayı gergindim. Birinin kapıyla ilgili şifre girdiğine dair bir ses duydum. Ardından gözlerimdeki bant çekilmişti. Burası kocaman açık bir alandı ama kapıdan yaklaşık beş metre sonrasında çok fazla yükseklikte olan tavana kadar cam bir duvar vardı. Aynı duvar karşı tarafta da bulunuyordu.Bunun dışında bu kocaman cam duvarlarla çevrili alanda karşı tarafta bulunan yerden yaklaşık on metre yükseklikte-yani hareketlerimizi izleyebilecek kadar yükseklikte- cam bir bölme vardı ve içerisi görünmüyordu. Askerler yanımızdan ayrılıp cam duvarın önünde durdular. Biz safça etrafa bakarken duvarlardan ses geldi ve içeri çöktüler. Silahlar, hem de oldukça fazla silahlar ortaya çıktı. Bir an hepsini tarayıp buradan gitmeyi düşündüm ama hemen silindi. Zira burada seksen asker ve bizi izleyen insanlar vardı ki dışarıdakileri saymıyordum bile. Hoparlörden bir boğaz temizleme sesi geldiğinde dikkatimi sese verdim. "Merhaba gençler, biliyorsunuz ki bu ilk eğitiminiz olacak. Habersiz yaptığımız için maruz görün. Eğer buradan canlı çıkabilirseniz size programlarınızı vereceğiz." Ah yine ölüm tehlikesi. Sikeyim böyle işi." Tabi dediğim gibi canlı çıkarsanız. Size eğitimden bahsedeyim. Olay basit ister hepiniz aynı anda girin ister tek tek ister hiç girmeyin kimse sizi zorlamayacak ama baştan uyarımı yapayım içeri girmeyen herkes ölecek.Asıl olayımıza gelirsek size bir simülasyonla anlatayım." Cam duvarın içinde bir hologram belirdi. Cansız manken gibiydi. Hologram bir kaç adım ilerlediğinde ondan bir kaç metre ileride yaklaşık on tane daha hologram belirdi ve ilk hologramın üzerine koşmaya başladılar. Ölüm kalım savaşı vermeye başladıklarında olayı anlamıştım. Ya öldür ya öl. Yine. "Yan taraflarınızdaki duvarlardan dilediğiniz kadar silah seçebilir ve içeri onlarla girebilirsiniz silah bana yetmez konusunda endişe etmeyin her silah alındığında cephane yenilenir. İçeri girdiğiniz anda bir daha dışarı çıkamazsınız tabi karşı tarafa gelene kadar. Bu koca alanda üzerinize tam otuz beş asker gelecek hologram değiller gerçek askerler ancak hepsi sizin seviyenizde olacaklar sadece sizi azıcık zorlayacaklar o kadar. Onları öldürüp karşı tarafa geçen kurtulur. Ama eğer yok ben öldüremem kimseyi derseniz ölen siz olursunuz. Sizi sabaha kadar bekleyemeyeceğim için seksen kişiye tam altı saat veriyoruz. Altı saat içinde karşı tarafta olun." Beş dakika hepimize beşer dakika verilmişti. Hepimiz tek tek girersek beş dakikada çıkmamız gerekiyordu. Hoparlördeki ses kesilince koca alan sessizliğe mahkum oldu. Ölmek istemiyordum. Öldürmekte istemiyordum ancak öldürmezsem ölecektim. Kendimi buna hemen yapmaya zorlamayacaktım ama zaman geçtikçe korkum atacaktı bunu hemen şimdi yapmam gerekiyordu. Tedirgindim ama sonunda cephaneliğe gittim. Önce üzerime üstünde bir çok cebi olan yeleği giydim. Bacağıma bıçakları koyabileceğim bantları taktım. Ardından kuşanmaya başladım. Bu süre zarfında kimseden ses çıkmıyordu ve emindim ki hepsi beni izliyordu. Üstümdeki cepleri mermilerle doldururken yanımda adım sesleri duydum. Başımı çevirdiğimde İlayda olduğunu gördüm. Bana baktı ardından gülümsedi ve kuşanmaya başladı. Bacaklarıma bağlı olan ceplere bıçakları yerleştirdim. Belimdeki ceplere iki uzi yerleştirdim. Yakın mesafede üzerime gelen otuz beş kişiyi ancak tarayarak geçebilirdim. Elime bir sis bombası aldım en azından kısa süreli bir avantaj sağlayabilirdim. Sonunda her yerimi doldurduğumda bileğimdeki lastikle saçımı sıkı bir at kuyruğu yaptım. İlayda’ya baktığımda biraz afallamış görünüyordu elinde sadece iki kısa mesafe silahı ve bacağında bir kaç bıçak vardı. Ona kaşlarımı çattığımda ciddi misin der gibi baktım. Saçlarını bile toplamamıştı. Hadi onu geçtim mermi bile almamıştı."Ölmek falan istiyorsun herhâlde?" Dediğimde saf saf." Nasıl?" Diye sormuştu. Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tutuyordum." Yakın mesafede üzerine otuz beş asker gelecek ve zorlanacağımızı söylediler. Elinde sadece iki silah var ve ikisi de tek atış için uygun silahlar. Ateşlenmeleri zor ilk atış yaptığında rahat olursun ama üzerine gelen bir sürü insanla hızlı ateş etmeye çalıştığında silah seni yorar. Üstelik sadece altı atışlık haznesi var sende iki silah var. On iki mermiyle otuz beş askeri yenmeyi mi planlıyorsun? Üzerinde yedek mermi bile yok. Seçtiğin bıçaklarsa fırlatmak için oysaki sen onu yakınına gelen askere saplamak için kullanacaksın değil mi?" Dediğimde başını salladı. "Üzerindekileri çıkar İlayda." Dedim. İkiletmeden dediğimi yaptı. "Şimdi uzileri al. Üzerindeki yeleğin ceplerinde mermi doldur uzi mermisini. İki tane sis bombası al bu karşındakine karşı bir anlık avantaj sağlar. Şu en alttaki bıçaklardanda al." Dediğimde hareket etmediğini gördüğümde durdum." Neden dediklerimi yapmıyorsun?" Dedim. "Çünkü ne dediğini anlamıyor alev." Dedi akın arkamızdan bakışlarımı ona çevirdim. O da ellerini kaldırıp arkasındaki insanları gösterdi." Buradaki hiç bir kız senin ne dediğini anlamıyor. Hatta bahse girerim çoğu hayatında bırak silahı bıçak bile kullanmamıştır." Dediğinde hatamı fark ettim. Ben biliyorum diye onlarda biliyor sanmıştım ama cidden bunları bilmeden nasıl hayatta kalacaklardı? "Tamam benim hatam ama söyler misiniz bu kadar basit şeyleri bile bilmeden nasıl hayatta kalmayı planlıyorsunuz?" Dedim isyankar bir tonda. Haklı bir isyandı. Kızlar birbirlerine baktılar sonra aralarında esner olan kızlardan biri," Belki sen öğretirsin bize?" Dedi. Ona inanamayarak baktım. Hayır ciddiydiler."Siz delirdiniz mi?! Hepinize altı saatte nasıl silah kullanmayı öğreteyim ben?" Bağırdığımı fark etmemiştim, sesim yankılanan kadar. Sinirlenmiştim çünkü kendilerini koruyamayacaklardı. Sinirle yüzümü sıvazladım. Konuşan kız bir adım geri gitmişti. Ofladım. "Pekala, pekala sakinim." Dedim derince. Erkeklere doğru döndüm." Eminim aranızda silah kullananız vardır olmasa bile nasıl kullanılacağını biliyorsunuzdur onlara öğretebiliriz. Olur mu?" Dedim. Erkekler birbirleriyle bakıştılar. Sonra bana döndüler. Sikeyim! Cidden mi? Sadece bir kaç kişi biliyorum demişti."Hadi ama," dedim şaşkınca." Hiç silah kullanmadınız mı?! Yahu siz o insanları nasıl öldürdünüz o zaman." Hepsinin yüzü düşünceli bir hale bürünürken ben çoktan vazgeçmiştim onlara hiç bir şey öğretemezdim. Seksen kişiye silah öğretmek basit değildi. Bir kişiye öğretmek bile basit değildi. "Pekala, hiçbirinize bu süre zarfında silah kullanmayı öğretemem. Eğer erkekler biliyor olsaydı belki yapabilirdik ama sadece bir kaç kişi var bu yüzden herkes kendi başının çaresine bakacak. Üzerimdeki silahlara bakın bu pozisyonda alabileceğiniz en iyi silahlar bunlar. Bunun dışında kullanabileceğinizi düşündüğünüz silahları alın sizi yavaşlatacak şeylere dokunmayın. O gün can havliyle nasıl o insanları öldürdüyseniz şimdide aynısını yapın. Unutmayın ölümün kıyısındasınız bu tarafta geçirdiğiniz her saniyede yapamayacağınızı düşüneceksiniz ve bu giderek katlanacak. Kendinize güvenin. Ölümün kıyısından geçen her insan her şeyi yapar sizde yaparsınız. Şimdi ben gideceğim beni iyi izleyin ve burada fazla vakit geçirmemeye bakın." Derin bir sessizlik beni karşıladı. Bazıları başını salladı. En azından birkaçı kendine güvenmişti. Onlara daha fazla bakmadan cam kapının önüne geldim. Ekranda ismim belirdiğinde kapı açıldı. Aynı anda karşı tarafında kapısı açıldı ve on adam üzerime gelmeye başladı. Hızlıca elimdeki iki uziyle bana gelenleri taramaya başladım. Hedeflemem okçuluğa olan ilgim sayesinde iyiydi ama silahın sekmesi işimi kolaylaştırmıyordu. Daha önce silah kullanmış değildim ama elimde silah bulundurmuştum. Onun hakkında her şeyi biliyordum ben kontrol ediyordum neyden korkacaktım?Üzerime gelen on adamın beşini yarı yolda vururken beşi üzerime geldiler bir adamın saçıma dolananan elini bacağımdan aldığım bir bıçağı koluna saplayıp acıdan inlemesini sebep olurken beni bırakmasını sağladım. Arkamdaki çığlık seslerini duyabiliyordum.Üzerime gelen adamlardan birine silahın kabzasıyla vururken diğerine yumruğumu indirdim. İkisi yere düşerken adamlardan biri yüzüme yumruk attı.Diğerinde benim sarsıldığımı gördüğünde elini kaldırdı ama bileğini tuttuğum gibi döndürdüm o acıdan bağırırken üzerime gelen adamın bacak arasına tekmeye bastım. İkisi de yere yıkılırken beş adamda yerdeyken kafalarına sıktım. Kapıdan gelen yirmiden fazla kişiyle elimdeki sis bombasının pimini çektim ve onlara doğru fırlattım. Bu seferkiler silahlıydı. Onların görüşü azalırken geniş açıdan gelip arkalarından geldim. Elimdeki bıçakla sırtı dönük adamın boğazına yapıştım ve boğazını kestim. En sessiz yöntem buydu. "Nerde bu kaltak?" Diyen adam tam yanımda duruyordu. Arkasından yılan gibi sızıp onunda boynunu kestim ve ölmeden kulağına sözlerimi fısıldadım." Buradayım seni aptal." Biri saçımdan tutup çekerken adam burada diye bağırıyordu. Sis dağılmak üzereyken diğer bombanın da pimini çektim. Ardından saçımı tutan eli tuttum ve bileğini çevirdim adamın boynunu kestim arkamı döndüğüm gibi bir adamla burun buruna geldim. Refleksle elimdeki bıçağı adamın böbreklerine sapladım. Ardından dizimi kaldırıp bacak arasına sağlam bir şekilde vurdum. Ancak adam ben bıçağı saplarken boş durmamış. Bıçağı bacağıma saplamıştı. Hazır sis daha dağılmamışken elimdeki uziyle ön tarafımı taradım. Bir süre acı çığlıklar duyuldu. Sis dağıldığında herkesin yerde yattığını gördüm ama bitmemişti. Boğazıma dayanan bir bıçak vardı ve üzerime silah doğrultulmuştu. Kafamı adamın kafasına hizaladım. Bacağım açıyordu ama bir şey yapmazsam ölecektim. "Burada bitti sürtük. Daha fazla kişi ölmeyecek sana çok bile." Elimdeki silahı kaldırırken boşluğunu kullandım ve kafamı kafasına göndüm. Aynı anda ayağımla da bacak arasına vurmuştum. Adamın yere düşmesini beklemeden diğer adamların şaşkınlıklarıyla onları da vurdum. Dört kişi daha gitmişti.Bir. Tek bir kişi kalmıştı ama ortalıkta gözükmüyordu. Bakışlarımı etrafta gezdirirken camın arkasındaki kızların bir yeri işaret ettiklerini gördüm o tarafa dönecekken omzumda hissettiğim acı beni durdurdu. Dudaklarından bir inleme kaçtı. Kızlar çığlık atıp buraya bakmaya devam ettiler. Adamın elleri saçlarıma dolandı. "Seni küçük kaltak. Demek herkesi öldürdün he." Bacağıyla belime vurduğunda acıyla yere çöktüm. Adamın elindeki saçlarım acımı çoğaltıyordu adam saçımı daha yukarı çekti. Bütün duyularım oradayken başıma yaslanan silahla yönüm değişti. Sakin ol Alev. Dedim kendi kendime. Hep kurtuldun yine kurtulursun." Yapma." Dedim sadece. Adam güldü." Ne o küçük sürtük korktun mu?" Aynen salak çok korktum Şuan. Bacağımdan çıkardığım silahı bacağına sağladığım gibi bütün gücümle geri çekildim. Adam canın acısıyla silahı ateşledi. Eğer bir saniye geç kalsaydım ölmüş olacaktım."Seni kahpe," dedi inlerken." Gel buraya." Deyip silahını doğrulttu. Gülümsedim. "Geleyim tabi." Dediğinde doğrulttuğu silahın tam karşısına geçtim. Adam gülümseyip silahı ateşledi. Daha doğrusu ateşlemeye çalıştı. Kaşlarını çatıp tetiğe üst üste basmaya başladı. Diğer eli bana çaktırmadan arkasına uzanıyordu ama çoktan görmüştüm. Adamın kolunu kavradım bileğini büktüğüm gibi acı çığlığı duyuldu. Belindeki silahı ayağımla vurarak uzaklaştırdım. Elimdeki silahla çırpınan adamın alnından vurdum. Derin bir nefes alıp kolunu bıraktım. Arkamdan gelen sesle başımı oraya çevirdim. Bizi izledikleri camın yanında bir ekran belirdi. Numaram yazıldı ardından adım ve "Aşama Geçildi" yazısını gördüm. Cam kapı açılmıştı. Sırtımı döndüğüm öğrencilere yüzümü döndüm. "Oyalanmayın." Diye bağırdıktan sonra geri geri adımladım. Ardından döndüm ve cam kapıdan içeri girdim. Çığlıklar ardımdan yankılanıyordu. Orda neler olduğuna bakmak için arkama döndüm ama bu taraftan camın diğer tarafını göremiyordum. Sikeyim. Arkamdan gelen sesle o tarafa döndüm. Diğer taraftaki duvarlar gibi burasıda açılmıştı ama burası silah değil sağlık malzemeleri vardı. Üzerimdeki hırkayı çıkardım. Duvardan bir sağlık çantası aldım ardından duvar dibine çöktüm. Anlaşılan kendi yaramı kendim saracaktım her zaman olduğu gibi. Önce omzuma baktım. Kanama durmuştu. Önce gazlı bezle çıkan kanları temizledim. Yaranın etrafını sardığımda kurşunun sıyırdığını gördüm. Yaraya pansuman yapıp etrafını sarmakla yetindim. Bacağıma baktığımda bıçak yarasının pek derin olmadığını gördüm bir kaç santim girmişti sadece. Dikiş atamayacağım için onu da iyice temizleyip kapattım. Ağzıma bir kaç ağrı kesici attım. Üzerimde sporcu sutyeni olduğundan dolayı üşüyordum. Hırkamı da giyemezdim. Bacaklarımı kendime çektim. Sadece boş boş baktım. Ses bile gelmiyordu. Acaba gelmeyecekler miydi?Gözlerimi kapattım belki biraz uyumalıydım. Karanlığa çekilmek istiyordum. Bir süre çabaladım. Tam tatlı bir uykuya gireceğim zaman aklım yine cam duvarın arkasındaki insanlara kaydı. Ne yapmışlardı? En az yarım saattir buradaydım. Korkmuş olabilirlerdi. Belki de benim yaralandığımı gördü- düşüncelerim yarıda bölündüğünde kapı açıldı. İçeriye kahkahalarla bir grup girdi. Tanıdığım biri yoktu. Sekiz erkek ve altı kız vardı. Hepsi bana baktı ama bir şey demediler gülüşmeleri de kesilmişti. Kızlardan birini gözüm ısırıyordu ama hatırlayamıyordum.Grup bana doğru yaklaştı. Üzerime alınmadım, büyük ihtimal sağlık çantasını alacaklardı, aslında yaralı değil gibiydiler ama. Üzerlerinde silahta yoktu onlarda benim gibi girişte yere atmış olmalıydılar."Selam." Dedi tanıdığımı sandığım kız. Bana demişti. Ona kaşlarımı çatarak baktım." Selam?" Dedim. Kız gülümseyip;" Beni tanıdın mı?" Dedi. Aslında evet gözüm ısırıyordu. Yine de başımı iki yana salladım. Arkadan bir kız sesi geldi." Sana demiştim. Sadece asansörde karşılaştığı birini nerden hatırlasın." Dedi. O an kızı hatırladım. Sevgilisini benden kıskanan kızdı. Hepsi karşımdaki duvara çöküp bana bakmaya başladılar. Kız üzülmüş gibiydi. "Aslında gözüm seni ısırıyordu ama emin olmadığım için hayır dedim." Dediğimde bir an kendime şaşırdım. Genelde tanımadığım insanlarla kibarlık olsun diye konuşmak dışında pek iletişim kurmazdım. Kız gülümsedi ardından konuşan kıza dönüp oh olsun gibi bişey yaptı. Kız gözlerini devirip tekrar bana döndü. "Yaran nasıl?" Dediğinde çok acımadığını fark ettim." İyi. Hissetmiyorum bile." Kız gülümsedi. "Oysaki çok şey biliyor gibiydin. Yaran uyuşmuştur o yüzden bir şey hissetmiyorsun." Dediğinde bende güldüm. Konuşmadım ama o anladı. Aslında uyuştuğunu biliyordum ama ona öyle söylememiştim. Bir süre sessizlik oldu. Ardından çocuklardan birinin sorusuyla ona döndüm." Nasıl bu kadar korkusuzsun?" Dedi kafası karışmış gibi görünüyordu. Omuz silktim." Ya ölürüm yada ölmemek için savaşırım. Bende yaşamayı sevdiğime göre savaşmam gerekiyor istediğim bir şey için her şeyi yaparım. Üstelik bu yaşamımsa yapmadığım hiç bir şey kalmaz. Bunu bilmek korkusuz olmamı sağlıyor." Dedim çocuğa bakarken. "Zaten bu durumdayken lütfen daha fazla bu durumdan konuşmayalım." Dedi kızlardan biri ardından heyecanla bana döndü." Hadi tanışalım ben Esra." Dedi. Başımı salladım." Bende Alev memnun oldum." Hepsi teker teker isimlerini söylediler. Asansöre binip bağıran kızların adı Nil ve Tuğbaydı. Beni kıskanan kız Aslı sevgilisi olduğunu öğrendiğim çocuğun adı Alp'ti. Erkeklerde adlarını söylemişti ama hatırlamıyordum. Sadece merak ettiklerimin ismini ezberledim.Asansördeki kızlara bağıran kıza döndüğümde oda bana bakıyordu. Gülümsedi." Hira ben." Dediğinde yüzümdeki ifade dondu. Bunu gören kız endişeli bir şekilde, “İyi misin?" Dedi. Yüzümdeki ifadeyi toparlayıp tekrar güldüm. "Evet iyiyim sadece ismin bana birini hatırlattı da." Dedim. Kız konuşacakken Nil araya girdi." Hadi şişe çevirmece oynayalım." Dedi istekle bakışları bana döndüğünde olumsuzda başımı iki yana salladım. Kız omuz silkip diğerlerine döndüğünde kısa süre içinde oyun başladı. Benimse zihnim geçmişe kaydı. 6 Ocak 2026"İyi olduğuna eminsin yani? Umrunda bile değil?" Dediğinde onu başımla onayladım. Bana inananamıyorum der gibi baktı. "Ne dersen de Hira umrumda değil. İster beni aldatsın ister aldatmasın benim onunla işim çoktan bitmişti zaten." Derken bir yandan da spor salonuna doğru ilerliyorduk. Hira ağzını açacağı sırada sevgilisinin eli omzuna atıldığında bakışları ona döndü. Gülümsedi. Ama maalesef ki sonra hemen bana döndü."Bu konuşma burada bitmedi." Dedi. Ona gözlerini devirirken emirde sormaktan geri kalmadı." Ne konuşması?" Diye sordu. Hira ona döndü." Sonra anlatırım." Dedi gözlerimi büyütüp ona baktım." Sen sevgiline bütün özelimi anlatıyor musun?" Dedim büyük sahte bir hayal kırıklığıyla. Hira’da bunun sahte olduğunu biliyordu."Sevgilim senin çocukluk arkadaşın ve her şeyi benden önce sen anlatıyorsun ona zaten." Dediğinde bir şey demedim. Emirle o kendi arasına sohbete girerken ileriden sesler gelmeye başladı. Bir adam buraya doğru koşuyordu. Ne olduğunu anlayamadım. Polis adamın arkasından gelirken," Uzaklaşın!" Diye bağırıyordu.Onu duymaya çalışırken bütün sesleri bölen bir ses yankılandı okulların ortak bahçesinde. Ateşlenen silah sesi donmamı sağladı. Yanımdaki beden bana doğru devrilirken kollarım onu tuttu. Ne oluyordu? Hira neden düşmüştü?Hira’nın beyaz formasının önündeki kanı gördüğümde çığlığım havada yankılandı. Hira’yı sarsmaya başladığımda bir yandan da çığlık çığlığa bağırıyordum.Biri beni sarstı ama Hira tepki vermiyordu. Hira neden tepki vermiyordu?"Bırak!" Diye bağıran ses beni geri itti. O andan sonra yerime mıhlandım. O ölmüş müydü? Hira ölmezdiki. O ölümden kaçmıştı. O ölüme kafa tutmuştu. Ölemezdi. Hira şaka yapıyordu. Ölmezdi. Ölemezdi. O an biri içimdeki sesi duymuşçasına beni yalanladı." Kız ölmüş. Nabız yok." Dedi biri. Emir bağırarak geri çekildi. Hayır. Hayır yalan söylüyordu. O da onlardandı. Hira ölmezdi. Kadını yana itip Hira’nın nabzına baktım.Hissedemiyordum. Hayır, hayır alev sen sadece fazla titriyorsun bu yüzden hissedemiyorsun o iyi. Ambulansın sesi gelirken bakışlarımı ona çevirdim. O kurtarırdı ambulans onu kurtarırdı. Hira’ya döndüm. Gözleri kapalıydı. Gözleri çok güzeldi kapanamazdı. Ellerini tuttum. Ne olur Hira kapatma güzel gözlerini izin ver maviliklerini görmeme. Ne olur Hira.Sağlık görevlileri onu alırken onları engellemedim izin verdim. Hira kurtulacaktı. Kurtulmak zorundaydı.Hira kurtulamadı. Hira gitti. Ve içimden bir parçada onunla birlikte öldü. 🌙 Hira Ersevinç/ Hayal TöreOn yediydi yaşım evleneceksin dediler. İtiraz ettim dayak yedim kaçtım, kurtuldum, dost edindim, yuva buldum. Alev, benim güçlü güzel arkadaşım. En büyük pişmanlığım. On yediydi yaşım öleceğim sandım ölümden kaçtım. On sekizdi yaşım kaçmayı başarmış hayal kurmuştum. Sınava girecek yüksek puan tutturacak büyük işlere girişecektim. Deneyler yapacak ünlenecektim ta ki ölene kadar. Ölümümden bir hafta önce gelmişti haberi. Babam beni öldürene servetini sunuyordu. Namusunu temizleyene. Ben onun kirli dediği namusuydum. Oysa bir kötülük yapmamış sadece evlenmemiştim. Kimsenin cesaret edemediğini bir gün önce öğrenmiştim. Oradan kaçmak için polislerle çok haşır neşir olmuş kendime abi abla edinmiştim. Kimse bulaşmak beni öldürmek istememiş. Babamsa o kadar ölmemi istiyormuş ki devlete her daim sadık olan o adam Van'da dağlarda yaşayan teröristlere gitmiş. Öldürün demiş sadece. O gün öldüm ben. Hira Ersevinç olarak. 6 Şubatta doğdum ben Hayal Töre olarak. Türk askeri oldum. Beni hayata döndürmelerinin karşılığı buydu, onlara asker olmam. Kabul etmiştim. Sorgulamadım. Aslında o zamandan biliyordum devletin böyle işler yaptığını ama dedim ya umursamadım. Kabul ettim o gün canımı alan teröristin canını almak için. Kabul ettim ölüm emrini verdikten sonra teröre katılan, şuan büyük bir birliği yöneten babamı öldürmek için. Ölümünün üstünden üç yıl geçti. Ülkeler arası savaşta ülkemi korumak için sınırda görev aldım. Eski anılarımı geçmişimi unuttum. Tabki bugün ki haberi görene kadar. Son zamanlarda askeriyenin başı olan komutan askerlik yaşı gelen çoğu gencin yurt dışında olduğunu görmüş şüphelenmişti. Üstelik kayıtlarda siliniyordu. Sesini çıkarmak istiyor lakin üstleri tarafından baskılanıyordu. Geçen hafta gelen bir adamla komutan rahatlamıştı. Eski astsubaydı bu adam şimdiyse devletin en önemli adamlarındandı. Komutana izin verildi olayı soruşturması için. Polise güvenilmiyordu çünkü hepsi rüşvet alıyordu. Komutan kabul etti. Kaybolan bütün vatandaşları araştırdı. O gün ülke haberlerle çalkalandı. Devlet öğrencileri öldürüyordu. Şimdi karşımda yeni bir haber vardı. Katledilen bir üniversite daha. Normaldi her şey ancak bir detay fark edildi. Her okuldan sabit sayıda öğrencinin ne cesedi vardı nede kaydı ortalıktan silinmişlerdi. Beni harekete geçiren kaybolan öğrencilerden birinin geçmişim olmasıydı. Dostum yuvam gitmişti. Hızla komutanın odasına gittim. Kayıp öğrencileri bulmak için bir tim oluşturuluyordu bana da teklif edilmişti lakin düşüneceğimi söylemiştim artık düşünmeye gerek yoktu. Alevi bir kez daha terk etmeyecektim. Kapıyı tıklatıp içeri girdim. Komutan beni gördüğünde önce biraz şaşırdı ama sonra gülümsedi.Aramızdaki ilişki çok iyiydi benim olmayan babam olmuştu. Ona selam verip tam karşısına geçtim. Arkadaki dosya dolabına bakan adam dikkatimi çekti ama komutanın boğazını temizlemesiyle ona döndüm." Kabul ediyorum komutanım time gireceğim." Dediğimde beni süzdü." Neden bu kadar istekli görünüyorsun asker?" Dediğinde dikleştim." Kaybolan öğrencilerden biri benim geçmişim. Alev Sarıkan benim kardeşim gibidir." Dediğimde komutanın gözünden bir anlığına bir acı geçti.Geçen ay abisini kaybetmişti. Beni anlardı." Üzgünüm asker ama time giremezsin. Duygusal bir karar alabilirsin." Dediğinde ağzıma açamadan arkadaki adam konuştu." Onu time ekle komutan." Dedi sadece komutan bir şey söyleyecekti lakin sadece başını salladı. Bense adamı süzüyordum. Kimdi bu şimdi? Adam bana döndü. Fazla korkutucu bir tipi vardı. Mafya gibiydi. Komutanın bu adamla işi neydi? Adam elini uzattı." Merhaba Hayal Töre ben Dark, RADK teknoloji şirketinin sahibi ve Alev’in akıl hocasıyım."Dediğinde afalladım. Dark. O meşhur Dark bu adam mıydı? Gözlerim irileşmişti. Kendimi toparladım ve elini sıktım. "Memnun oldum bay Dark." Dedim. Başını salladı. Ardından komutana döndü." Operasyonu Hayal Töre yönetecek." Dediğinde ona şaşkınca baktım. Emir mi vermişti o? Ama ondan önce Allah aşkına Alev’in bu adamla işi neydi? Bunu öğrenmek için önce Alev’i bulmalıydım. Eğer’i bulmak için bu adama ihtiyacım varsa suyuna gitsem iyi olurdu.🌙
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |