11. Bölüm

ÖLÜMÜN GETİRDİĞİ İHANET

Hazal Şirin Aydın
grilt998

Annem benden gitti.

Ben bittim. Biz bittik.

Ruhum öldü.

Ruhum ve bedenim sustu.

Lanet olsun bana, içimdeki susturamadığım seslere.

Sonsuzluk olsam bile, kendimin içinde çok darım.

-Franz Kafka

🌙

"N-ne demek ölmedi?" Gözlerimin önünde ölmüştü. Hayır yalan söylüyordu. Belge sahteydi belki de beni kandırıyordu. Hira ölmüştü. Kanı ellerimdeydi, nabzı yoktu. Gözleri kapalıydı. Lanet olsun, onu ben kendi ellerimle gömmüştüm. Şimdi bu da neydi? Hira öldü. O yaşamıyor. Yaşayamaz. Eğer yaşasaydı Kan yaşı kabul olmazdı.

Ellerim titrerken, gözlerim dolu doluyken bana cevap vermedi. O da aynı şekilde baktı bana sadece.

Onu sağ omzundan ittim. Gözlerimden yaşlar firar ediyordu. Bu konuda yalan söylemeye nasıl cüret ederdi, bir ölü hakkında nasıl yalan söylerdi?

"Yalan söylüyorsun." Dedim. Onu ne kadar kuvvetli itiyordum bilmiyordum ama her seferinde bir adım geri gidiyordu. Cevap vermiyordu. Lanet olsun bana cevap vermiyordu. Gözyaşlarım akmaya devam ediyor, görüşümü bulanıklaştırmaya başlıyordu.

"Neden yalan söylüyorsun?" Dedim bu sefer daha yüksek bir sesle. Gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. "Yalan değil." Dedi sadece.

"Yalan!"

"Yalan söylüyorsun, utanmıyor musun?! O benim gözümün önünde öldü. Alper, onu biz gömdük, onu biz defnettik sen, sen nasıl?!" Bas bas bağırıyordum gerçekler adına. İstiyordum. Bu kadar tepki vermemin sebebi buydu, deli gibi Hira’nın hâla yaşamasını istiyordum.

"Cevap ver!" Bu sefer ona vurmaya başladım. Onu savurduğum her yumrukta, göğsüne çarpan her darbede aynı şeyi söylüyordum.

"Lanet olsun cevap ver bana!" Onu bir kez daha itmemle dengesini sağlayamadan yere düştü. Ağlıyordu. Alper ağlıyordu ve bu beni duraksattı. Hira gerçekten yaşıyordu. Duraksadığım o zaman diliminde omuzlarımdan tutuldum. Durmamı söylüyordu ama ben, beni tutan kişin kollarında deli gibi çırpınıyor," Bana neden yalan söylediniz?!" Diye bağırıyordum.

Beni tutan kişi bu sefer hem kollarımdan tutup hem de bana sarılıyordu. Deli gibi ağlıyordum. Gözlerimdeki yaşlar bulanık görmemi sağlıyor başımdaki ağrı bana daha fazla gözyaşı getiriyordu.

"Bana neden yalan söyledin?!"

"İstemedim, sana yalan söylemek istemedim!" Başını iki yana sallıyor ona inanmam için çabalıyordu.

"Ama söyledin! Ben onun öldüğünü sandığım her an kahrolurken sen sustun!" Beni tutan kişiden kurtulmuştum Alper ise ayaklanmıştı. Ona hızlı adımlarla gelirken kısa bir mesafeden yüzüne bir yumruk attım.

"Bana yalan söyledin! Hepiniz söylediniz! Hira nerde?" Yediği yumrukla yere düşen Alper tepki vermeden bana bakıyordu. Bu sefer sağ ayağımı kuvvetle bel boşluğuna savurdum. Acıyla inleyerek olduğu yerde büküldü.

"Cevap ver, Hira nerde?!" Cevap vermediği her an ona tekrar tekrar vuruyordum. O sırada birinin çığlığını duydum. Bana yalvaran sözlerini.

"Alper! Alper!" Kolumdan tutuyor Alper'i kendine çekmeye çalışıyordu. Kolumu onun elimden kurtardım. "Alev," o da ağlıyordu. "Alev, dur." Alper'in ağzından gelen kanla İrem bir çığlık attı. "Alev dur! Ölecek dur! Yardım edin, yardım edin yalvarırım."

İrem bu sefer ayağıma yapıştı. Öyle kuvvetle tutuyordu ki ayağımı hareket ettiremedim. O sırada alnıma yaslanan silahla İrem'i itmek için sarf ettiğim çabada son buldu.

"Eğer herhangi bir harekette daha bulunursan öldürüleceksin Alev Sarıkan, rahat dursan iyi olur." Asya'nın sesi ona dönmemi sağladı. Bakışlarım onu bulduğunda soğukkanlılıkla bana bakıyordu. Sadece o değil, tüm ekibi buradaydı. Semih, Ceren ve ikizler. Bölükteki herkes bizi izliyordu. Hepsi bana dehşetle bakıyordu.

Bana canavarmış gibi bakmalarını gerektirecek hiçbir şey yapmamıştım ama öyle bakıyorlardı. Ellerimi iki yana kaldırarak nefes nefese ona baktım.

"Rahat duruyorum kelebekcik." Dedim kaşlarımı kaldırarak. Asya bir anlığına afalladı. "Ne oldu? Tanıdık mı geldi yoksa?" Asya'nın bakışları bir anlığına karardı sonra kendisine sakin olmasını hatırlatır şekilde derince nefes aldı.

"Alev Sarıkan'ı odasına götürün ve bugün için uyutun. Dışarı çıkmayacak." Yanımdaki asker emri duyar duymaz beni kolumdan tuttuğu gibi odama çekiştirmeye başladı o sırada boşlukta Asya'nın sesi çağladı. Sesindeki öfke beni tatmin etti.

"Herkes derhal eğitimlerine dönsün!"

Odamın kapısını açan asker beni içeri itti. Bir anlığına boşlukta kaldım ardından boynuma saplanan iğne ile bayılmadan önce yatağıma girdim. Kısa süre sonra bilincim kapandı.

❤️‍🩹

"Oğlum asıl soru o değil, asıl soru kim bu Hira? Bu kızı delirtecek kadar önemli birimi? Tanıyorsunuz şu buzdan kraliçeyi adam doğru düzgün tepki bile vermezken dün gözlerimizin önünde ağladı, kimseyi görmedi bile gözü. Sadece öğrenmeye meraklıydı. Ayrıca bu Alper denen şerefsizin bu kızın hayatındaki vasfı ne amına koyayım? Bunlar tanışıyor muydu?"

"Maşallah Mert bide bir şey düşünmüyorum diye geziyorsun ortalıkta, düşünsen ne olacak acaba?"

"Onu bunu bırakında bu kız ne zaman uyanacak? Bu soruları illaki öğreniriz ama deney başlayacak." Sesler kesildiğinde bir süre hareket yaşanmadı. Omzum dürtüklendiğinde gözlerimi yavaşça açtım.

"Uyanıyor." Dedi fısıltı ile Akın. Neden fısıldadığını anlamamıştım.

Gözlerim yavaş yavaş açılıyordu. Dünyayı nihayet net görmeye başladığımda odaya göz gezdirdim. Klasik üçlü yine yanımdaydı. Mert ve İlayda beni izliyor Akın'da Azrail gibi tepemde dikiliyordu. Bir kaç saniye boş boş duvara baktım sonra bugün deneyin olduğu aklıma geldiğinde üstümdeki yorganı attım ve ayaklandım. Vücudumun uyuşukluğu gidermek için bir kaç esneme hareketi yaptıktan sonra banyoya geçtim. Elimi yüzümü yıkadığımda dünkü kuruyan göz yaşlarımın silinmesi cildimi rahatlattı. Saçımı tekrar toplayıp odaya geri döndüm. Sorgular bakışlarımı onlara attığımda sadece bakıştık. Gözlerimi devirip odadan çıkmak için kapıya doğru ilerledim.

"Bu kıza gıcık oluyorum arada var ya." Dedi Mert ben kapıyı açmış çıkarken ardından arkamdan bağırdı,"Beklesene lan bizi!"

Odadan çıktığımda etrafa göz gezdirdim. Dün olayın yaşandığı yere doğru adımlarken yerdeki kan izleri içimi ürpertti. Hira ölmedi. Bir anlığına kafamda yankılanan ses uyandığımdan beri dün yaşanan olayları reddedişime son verdi. O zaman Hira neredeydi?

Eğer Hira yaşıyorsa kan yaşı nasıl kabul edilmişti?

"Dün baya sinirliydin, gözün dönmüştü. Sana yalvarışlarımı duymayacak kadar." Arkamdan gelen ses İrem'e aitti. Kafamı ona doğru çevirdiğimde o yanıma adımladı ama arkamızdaki üçlüyü görmüştüm ve hiçte gitmek niyetinde değil gibiydiler. Onları boş vermeye karar verdim.

"Sinirli olmalısın." Dedim sadece, herhangi bir pişmanlığım yoktu. Omzunun üzerinden bana baktı.

"Sinirli değilim. Seni az buçuk tanıdım. Seni ilgilendirmediği sürece tepki dahi vermiyorsun. Güldüğünü görmedim, sadece sinirlendiğini gördüm ağladığını ise asla. Biliyor musun arkandan sana buzdan kraliçe diyorlar." O kendi kendine gülerken ben tepkisiz kaldım.

"Sadede gel yavaştan İrem." Gülüşü kesildi bende olan bakışlarını önümüzdeki boşluğa çevirdi.

"Alper sana ne dedi de, bir zamanlar her boku birlikte yediğin arkadaşının ağzına sıçtın?" Bilerek yapıyordu. Arkamızda üçünün olduğunu biliyordu. Madem kirli oynuyorduk bende öyle oynardım.

"Onu bunu bırakta, sana ne oldu da bir zamanlar aldattığın süründürdüğün adamın peşinden koşmaya başladın? Ne diyordun en son, bir düşüneyim... Hmm bak buldum, 'Aramızdaki uçurum aşılamaz, sen bana göre değilsin.' Söylesene aranızdaki uçurum bir anda nasıl kapandı? Ya da şunu sorayım, Alper'e ne için yaklaşıyorsun onun abisi ile birlikteyken?"

Gözleri bir an sonra tiksintiye bulandı. Benden iğreniyordu. Kendi bilirdi, ilk o başlatmıştı. Arkasını dönüp giderken son sözlerimi de söyledim. "Dikkat et İrem, Alper senden hoşlanıyor olabilir, gerçi hala aynı duygular içinde mi bilmem ama o bir aptal değil amacını anlıyor." Gidişini izlerken içim keyifle doluyordu.

Ben yerimde keyiften keyife girerken en başından beri bizi izleyen ve arkamızda olan grup bana yaklaştı. İlayda ve Mert gülüyordu. Akın'da ise bir tebessüm vardı sadece. Mert ıslık çalıp kolunu omzuma attı. Bana etkileyici olduğunu düşündüğü bir bakış gönderdikten sonra, "Bu harikaydı bebeğim. Onu fena bozdun." Kolunu omzumdan çektiğinde kolları belinde bağlı olan İlayda tek omzunu yavaşça karnıma geçirdi. "Bu iyiydi." Ona teşekkür eder cinsten bir bakış attım.

"Tüm denekler derhal ortak alana. Tekrar ediyorum tüm denekler derhal ortak alana. İkinci ölüm deneyleri başlayacak. Tekrar ediyor..." Siren sesleri koca alanda yankı bulurken, herkes bir bir buraya gelmeye başladı.

"Bu sefer diğeri gibi olmayacak," diyen İlayda’ya baktım oda Mert'e bakıyordu. "İçimde kötü bir his var bu sefer daha farklı olacak."

"Tövbe de yavrum, tövbe." İlayda’dan ses gelmeyince Mert onun omzunu dürttü. İlayda ne oldu dercesine bakarken Mert," Tövbe desene kızım."

"Sen ciddi misin?"

"Oldukça hemde, hadi et şu tövbeyi."

Ben yerime doğru giderken İlayda’nın gülerek tövbe ettiğini duydum. Yerime yaklaşırken benden bir önceki kişinin orda olduğunu gördüm. Onu yok sayarak yerime geçtim. Sadece şimdilik onu yok sayacaktım. Sadece şimdilik. Ayrıca düşünmem gereken başka bir konu daha vardı. Aslında bir çok konu vardı. Nerden biliyorlardı? Kanyaşını, okuldaki seçilen kurbanları nerden biliyorlardı? Hadi buradaki doksan sekiz kişinin kim olduğunu bulmayı başarmışlardı bizim burada ne işimiz vardı. Kanyaşını başlatan bizdik.

İçimize biri sızmış olmalıydı. Oldukça yakından tanıdığım bir hain. Dark, Alper, Rüya ya da Gaye. Hepsi bana bir o kadar yakındı. Gerçi Alper'i de yakınım sanıyordum ama sakladığı gerçek ortadaydı. Ya diğerleri de biliyorsa?

Bakışlarım bir anlığına hüzne bulandı. Silikleşti ama ardından geri geldi. Bana bunu yapmış olabilirler miydi? Dark benden bir şeyler saklıyordu. Ben her zaman babana bağlıydım. Bu ne demekti? Babam ölmüştü.

Benim bilmediğim bir şeyler dönüyordu, kontrolü kaybetmiştim ve bu kalbimin korlar içinde yanmasına sebep oluyordu. Ben yönetemeyecektim. Her an ne olduğunu bilemeyecektim.

"Tüm deneklerin üstünü arayın!" Yerde olan bakışlarım reflekse bir anda yukarı kalktı. Sesin nerden geldiğine baktığımda eğitmenlerin içeriye girdiğini gördüm. Ne zaman gelmişlerdi? Bana doğru yaklaşan askeri tepki vermeden bekledim. Üstümüzü niye arıyorlardı ki şimdi?

Asker elinde tuttuğu aletle üstümü taradı. Aletten hiç bir ses gelmediğinde geri çekildi. Benden ses gelmemişti ama ilk sıralarda bir kaç ses aynı anda geldi. Asker ve denek arasında kısa bir münakaşadan sonra asker Asya'ya elindeki bıçağı gösterdi.

"Götürün onları." Dedi Asya sadece. Ben üstünden bıçak çıkan deneklerin gideceğini sanarken asker beni ittiğinde bizim gitmemizi istediklerini anlamıştım. Yakalanan kızlardan biri yüksek sesle bağırırken diğeri ağlamaya başlamıştı. Kimseden ses çıkmadı çünkü kimse onların yerinde olmak istemiyordu. Yavaşça ilerlerken nabzım tekrar atmaya başladı ancak bu dünkü gibi değil, fazla kuvvetliydi. Anlık olarak başımın şiddetle dönüşü ve dengemi kaybetmemle yana doğru devrilecekken asker beni tuttu.

"Efendim, son numaralı denek iyi değil!" Askerden kurtulup duvara doğru yaslandım. Gözümün önündeki bulutlar bir türlü gitmiyordu çünkü nabız hala çok hızlıydı. Yavaşça yere doğru çöktüm. Bayılacak gibi hissediyordum. Asya önüme çöktüğünde onu net göremiyordum.

"Neyin var?" Diye sorduğunda elimi kaldırıp boynumu gösterdim.

"Çok hızlı." Asya hızla elini boynuma getirirken gözleri büyüdü.

"Semih azalt şunu hemen!" Boynumdaki nabzın azaldığını hissettiğimde rahatladım. "İyi misin şimdi?" Dediğinde başımı salladım. Başımın hızla dönüşü yavaşlamıştı. Ben ayaklanırken Semih ve Asya'nın anlık konuşmalarına şahit oldum.

"Nasıl böyle bir hata yaparsın, ya ölseydi?"

"Özür dilerim tekrarı yaşanmayacak."

"Öyle olsa iyi olur." Ardından arkasına dönüp diğer deneklere baktı. "Nabzının hızlı attığını düşünen başka biri var mı?" Kimseden ses çıkmadığında, "Devam edebilirsiniz." Diyerek bizi gönderdi. Çıkarken kızların ağlayışları ve çığlıkları içimi burktu.

Tanrıya bunun hesabını nasıl vereceklerdi? Bize yaşattıklarının, onca ölü bedenin? Hesabını verdiler diyelim cezası ne büyüklükte olacaktı?

Nabzım beni iki kat yukarı çıkardıktan sonra sağ tarafa götürdü. Her odanın üzerinde rakam ve harften başka bir şey olmadığı için içeride ne olduğunu anlayamıyordum. İki dakika sonra F-24 yazan yerde nabız kesildi. Kapı hiç bir tarama yapmadan direkt açıldı. İçeri girmeye başladığımızda Asya ve ekibinin çoktan buraya gelmiş olduğunu gördüm.

Yalnız değildiler. Diğer binalarda buradaydı. Hepsi yerlerini almış bize bakıyorlardı onlar sağ tarafımda kalırken diğer tarafta koca bir ekran vardı. Kamera kayıtlarını gösteren, hepsi boşluğu çekiyordu. Bizi izleyeceklerdi. Gelen boğaz temizleme sesi ile Asya'lar dan tarafa döndüm.

Onlara bakarken kalbim buraya geldim geleli ilk defa bu kadar fazla adrenalin ile doldu. Bir ejderha alevinin kalbimi yaktığını hissediyordum. Buraya boşa gelmemişlerdi. Bizi izleyenlerle zayıf yönlerimizi bulacaklardı. Test her neyse orda neyi yapamıyorsak bizi oradan vuracaklardı.

Asya konuşma yapacakken Semih'in ona bir şey demesi ile beklememizi söyledi. Oturanlardan biri ile göz göze geldiğimde onun yanıma gelmesini beklemiyordum. Aras hızlı adımlarla yanıma geldi ve kolumdan tuttuğu gibi geriye çekmeye başladı beni. Sesimi çıkarmadan arkasından gittim. En sonunda durduğundan ona," Ne oluyor?" Diye sordum.

"Seni bir konuda uyarmaya geldim. Deneyden çıktığınızda, altın binadaki kıdemli bölüklerden biri sizinle tanışacak ve Alev seni temin ederim ki bu hiçte dostça bir tanışma olmayacak. Dikkat etmelisin, etmelisiniz. Bölüğün öncüsü sensin seçilen sensin. En çok senin üstüne gideceklerdir."

"Neler oluyor?" Diyerek konuya giriş yapan Akın'ı görmezden gelen Aras oldu. Akın'ın sesini duyar duymaz omzumdaki elini çekti ardından bana son bir bakış atarak yanımızdan ayrıldı. Aras'tan gözlerimi çekip Akın'a döndüğümde yine gözlerini dolu gördüm. Yok sayılmak canını acıtıyor olmalıydı. Bu duyguyu bilirdim, bir çok kez yaşamıştım ve ne kadar boktan olduğunu biliyordum.

"Hey," diyerek omzunu tutup onu kendime çevirdim. Ona acımamalıydım ama acıyordum. Lanet olsun Baran'a o kadar benziyordu ki. Ona kıymaya çalıştıkça tam tersi oluyordu. Dolu bakışları aynı yere bakmaya devam ettiğinde bu sefer çenesinden tutup kendime çevirdim. Bana döndüğünde sağ gözünden bir yaş aktı. O bana bakarken uzanıp akan gözyaşını sildim. Sildikten sonra bana bakan gözlerine baktım.

"Biri seni umursamıyorsa," diyerek omzunu tuttum. "Sende onu umursama, seni istemeyeni sende isteme." Elim elini tuttu ve ikimizinkini de kalbine çıkardım." Burayı acıtmaya değmez. Sen en değerli olansın, senin kalbin en değerlisi. Eğer başkalarını Aras kadar umursarsan burası yanar. Yanmasın tamam mı?" Bana öyle odaklanmıştı ki. İkimizin gözleride birbirine dolandığında beni rahatsız eden bir şey oldu ama gözlerimi gözlerinden çekmedim.

İhaneti hissediyordum, Dark'a ihanet ettiğimi hissediyordum ama geri çekilmiyordum.

Bana serseri gibi gülümsediğinde bende de istemsizce bir tebessüm belirdi. "Eğer," dedi. Ardından bana doğru eğildi. “Sen her seferinde yanan kalbimi böyle ferahlatacaksan ben kalbimin yanmasına razıyım." Bir adım geri çekildiğimde ona yetişmek adında parmak uçlarımın üzerine çıktım.

"Yürümüyorsun uçuyorsun mübarek ama," dedikten sonra gözlerine baktım. Beni rahatsız eden şey tam da buydu. Duyguları gözlerine o kadar fazla yansıyordu ki yalan diyeceğim şeylere yalan diyemiyordum. "Benim sevdiğim biri var zaten."

Gözlerinden acı diyemeyeceğim anlık bir hüzün geçti. "Olsun, ben şıpsevdiyim zaten. Başka birini severim." Ona şaşkınlıkla baktığımda beni parmak uçlarımdan indirecek kadar bana eğildi. Kulağıma fısıldamaya başladı. "Dediğini yapıyorum güzellik, kalbim yanacağına başkasınınkini yakıyorum. Bu çok bencilce, çok egoistçe ama öyle eğlenceli ki." Geri çekildi adım adım.

"Yani benimle oyun mu oynuyorsun? Yaptığın bu mu sence?" Dedim kaşlarım tehlikeli bir şekilde çatılmaya başlarken. Sadece gözlerime baktı." O zaman bende sana şunu söyleyeyim," bu sefer ben onun üstüne gittim. Geri çekilmedi. Ateşle oynuyordum ama bu o kadar eğlenceliydi ki." Bu oyunu sana öğreten benim. Sen daha detayları bilmeden bir alfaya saldırırsan ölürsün."

"Beni öldüreceğinin imâsını mı yapıyorsun?"

"Ne anladıysan o." Dedim omuz silkerken. Aynı zamanda geri çekiliyordum.

"Sen beni zaten öldürüyorsun, bilmediğin şey de bu."

"Çita senden hızlı koşmuyordur farkında mısın?" Serseri tebessümlerinden birini bıraktı yine bana. Bu çocukta beni onunla uğraştıracak eğlence vardı. Komikti vesselam.

"Ben koşmuyorum hayatım altımdaki bugatti hallediyor o işi." Göz kırptığında ona salak mısın dercesine baktım. Ağzımı açacağım sırada Asya'nın sesi beni böldü.

"Denekler derhal numara sırasına göre dizilsin!" Sesi koca alanda yankılanırken bu kadının hiç bir şeye bağlı olmadan nasıl hoparlöre eriştiğini merak ediyordum. Bunu öğrenmem işime gelebilirdi. Akın'a tekrar bakmadan en sona doğru adımladım. İnsanlar sıraya geçtikçe bir adım geriye gidiyordum. Alper yanıma geldiğinde onunla konuşmamaya kararlıydım ama o ters düşüncedeydi sanırsam.

"Sana söyleyemezdim Alev, lütfen inanan bana." Ona yandan bir bakış attım.

"Son yalanından sonra hiç inandırıcı gelmedi." Sesim buzullar kadar soğuktu. Konuşmak istemediğim aşikardı ama o devam etti.

"Üstlerimizden emir gelmişti Alev, bu gizli bir bilgiydi vatandaşların tekrar hayata döndürüldükleri gizli kalmak zorundaydı." Şokla ona dönerken o pot kırdığını fark ederek yüzünü buruşturdu.

"İnsanlar," Sesim çok yüksek çıkınca azaltarak devam ettim. "İnsanlar hayata geri mi döndürülüyorlar? Siz ne yapıyorsunuz? Bunu ne hakla yapıyorsunuz?"

Alper ne diyeceğini bilemiyor gibi duruyordu. Aslında ne kadarını söyleyip söyleyemeyeceğini test ediyordu. "Deneyden sonra," dediğinde ona yapma dercesine baktım." Deneyden sonra her şeyi anlatacağım." Çenemi kapatmayacaktım ama Asya herkesin sıraya geçmesi ile tekrar konuşmaya başladığında kapatmak zorunda kaldım.

"Bugün ki deneyimiz bireysel olacak ve gördüğünüz gibi seyircileriniz var. Burada sizin eksiklerinizi görmek için varlar o yüzden testi tamamlanınızı öneririm. Hepiniz aynı anda içeri gireceksiniz on odalı toplam dokuz salon var hepiniz farklı odalarda zamanınız geldiğinde teste gireceksiniz. Size vereceğimiz bilgi bu kadar. Şimdi ilk on kişi içeri girsin."

"Aynı salondayız he," dedi Alper yanımda. Bana baktığını fark ediyordum ama umursadığım söylenemezdi. "Beni görmezden mi geleceksin."

"Susarsan evet," deyip konuşmaya kesecektim ama içimdeki susma diyen kısım galip çıktı. Ona döndüm bir hışımla." Benden daha ne kadar şey saklıyorsun? Ya da diğerleri, Dark, Tuğçe, Hilal hatta belki de Gaye? Benden kimler ne kadar fazla şey saklıyor?"

"Bunu sana söyleyemem ama bilmelisin ki senden herkes her şeyi saklıyor,"

"Ne?"

"Alev, hiç bir şey sandığın gibi değil."

"Ne demek istiyorsun sen?" Soruma cevap vermeden içeri girenleri izledi. Bana cevap vermeyeceğini anladığımda kendi içimde ne demek istediğini tartışmaya başladım. Ama bu sonsuzlukla konuşmak gibiydi.

"Bu aralar o çocukla fazla yakınsın," dedi sessizliğin bölerken. Beşinci grubun içeri girmesini izlerken hangi çocuktan bahsettiğini anlamam uzun sürmedi ama yine de sordum.

"Hangi çocuk?"

"Akın denen şerefsiz." Sert sesine karşın afalladım. Kaşlarım tepkisi ile şaşırarak çatıldılar.

"Şerefsiz mi?" Dedim saf saf. Ne alaka olduğunu anlayamamıştım. Kızgın gibiydi sanki. Hafızamda daha önce onunla ilgili bir tartışma yaşayıp yaşamadığını aradım ama bulamadım. Akın’ın adı daha önce ortamda geçmemişti hiç.

"Hemde ne şerefsiz," ileriye bakıyor kendi kendine konuşuyordu. "Ya sen onu bunu bırakta," deyip bir hışımla bana döndüğünde onu şaşırarak izliyordum. Benim tanıdığım Alper kızlar dışında sessiz sakin biraz çapkın biriydi şimdi birden bire böyle sinir küpüne dönüşmesi beni şaşırtıyordu. "Neden o kadar yaklaştın o çocuğa? Seni ben kendi yanımda zor tutuyorum bu çocuk ne iş şimdi? Hayırdır?"

Hesap mı soruyordu o bana? Şaşkınlığı bir kenara bırakmanın vakti gelmişti, sınırlarımın ihlali gerçekleşmiş hatta ileriye bile gidiliyordu.

"Önce o üslubunu bir düzelt, ne o hayırdır falan? Hesap mı soruyorsun sen bana? Ne istersem onu yaparım. Ayrıca çocuğa aşık olduğum falan yok merak etme. Birileri ona destek olmamı istedi o kadar."

"Sen istenilen her şeyi yapmazsın. Hatta birini teselli etmeyi bırak sarılmazsın bile şimdi nerden çıktı birden bire Alev?" Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım.

"Çocuk iyi değildi destek olmak istedim, neyini sorguluyorsun?"

"Sen onunla daha yeni tanışmadın mı kızım? Senin onun nezdinde sıfatın ne ki ona destek oluyorsun?"

"Ben rica ettim çünkü Akın ona güveniyor ve inanıyor. Kuzenimi tanırım ona soğuk davranmam kalbini kırıyor ve en yakın arkadaşları bile ona yetmiyor. Alev onun için taze kan gibi bir şey. "Arkadan gelen arasın sesi ile ikimizde o yöne döndük Alper tam ağzını açacağı sırada Asya'nın sesi geldi.

"Son grup derhal içeri!" Ona baktığımda Aras'a kitlenmiş gibiydi gözlerini onun üzerinden ayırmadan direkt ona bakıyordu. Hareket etmediğimizde bize çevirdi bakışlarını. “Tekrar etmeyeceğim, derhal içeri."

Yavaş adımlarla ilerlemeye başladığımızda Aras'ın artık burada pekte söz dinleyen bir tip olmadığını anlamaya başlamıştım.

"Bana söylemeliydin." Alper in sesi hayal kırıklığına uğramış gibiydi.

Omuz silktim. "Söylesem ne değişecekti?"

Bana şokla bakıp, "Ona aşıksın zannetmiştim!" Ona delirmişsin sen der gibi baktım.

"Manyama istersen," derken kapıdan giriyorduk. Eli ile kendini gösterip yüzünü hüzünlü bir hale getirdi.

"Ben mi manyadım? Çocukla bildiğin flörtleşiyordun!"

"Yapamaz mıyım?"

"Ne?" Sesi şaşkın geliyordu.

"Başkası ile," boğazımı temizledim." Flörtleşemez miyim?" Her geçen saniye daha da şoka giriyordu.

"Ama Dark," sanki kendi dediği imkansızmış gibi söylemekte zorlandı." Sen ona, ne bileyim aşık değil miydin?"

"Aşk aptal bir beyin oyunundan ibaret. Tamamen kalp acısına denk." Kapıdan geçtikten sonra askerlerin bizi yönlendirdiği tarafa geldik. En sondaki odanın kapısının önünde durduğumda Alper’e döndüm. "O artık benim için o anlamda bir şey ifade etmiyor." Yüzü şoktan şoka giriyordu ama arada beliren anlam veremediğim bir gülümsemede yakalamıştım.

"Her şeyi, herkesi tek kalemde silebilmen çok korkutucu."

"Ne yapalım bizde de böyle işte. Başarılar." Dedikten sonra kapıyı açıp odaya girdim. Kapıya yaslanıp derin bir nefes aldığımda gerginliğim yavaş yavaş gidiyordu ama vücudumda bıraktığı etki beni korkutuyordu. Elimin titremesini durdurmak için elimi sıkıp açmaya başladım.

Kendime daha yeni yeni dayattığım bir gerçeği bir insana anlatmak zordu. İnandırmak.

"Alev Sarıkan," diyen robotik bir ses duydum. Işık sadece ortadaki kısmı aydınlatıyor dış kısımları karanlık bırakıyordu, yavaşça ortaya geçtim. Ben geçer geçmez bir ışın beni taradı. Onay sesi geldiğinde duvarda bir bölme açıldı ve ne olduğunu bilmediğim şey aşağıya, bana doğru gelmeye başladı. Işığa çıktığında bunun bir şırınga olduğunu gördüm.

Anlık oluşan gerginliğim buna mecbur olduğumu hatırladığımda son buldu. Şırınga boynuma saplanır saplanmaz kulağım çınlamaya ve dünya dönmeye başladı. Kafam öyle bir dönüyordu ki yerimde sabit kalamayacağımı yere düşeceğimi sandım. Yavaşça yere eğildim, düşmeden kendim oturmak en mantıklısıydı. Dizlerimin üstünde durduğumda gözlerimi kapatıp hem çınlamanın hemde baş dönmesinin geçmesi bekledim.

Çınlama bir iki dakika sonra yavaş yavaş azalırken baş dönmesi için daha uzun süre beklemek zorunda kaldım. Şırınganın içinde her ne halt varsa ağzıma sıçmıştı. Baş dönmem geçtiğinde yavaşça ayaklandım. Anlık olarak dengemi kaybettim ama geri kazanmam zor olmadı. Gözlerim karardığında kendime gelmek için uğraşıyordum. Bu şeyin bu kadar etkili olması ilginçti.

Nihayet kendimi iyi hissettiğimde gözlerimi açtım ve odanın karanlık olduğunu gördüm. Aynı robotik ses adımı tekrarladı," Alev Sarıkan," devamını beklerken içimdeki ses hiç iyi şeyler olmayacağını söylüyordu.

Işıklar tekrar açıldı. Karşımda annem vardı.

Yan tarafta açılan bölmeye baktığımda bir silah olduğunu gördüm. Bölmeden silah alıp tekrar karşısına geçtiğimde ellerim hala titriyordu. Karşısında durmuş onunla göz gözeyken bakışlarında bir şey değişmesini bekledim.

"Alev Sarıkan, karşındaki insanlardan ikisini vurmanı istiyoruz." İkisi mi? İnsanlar mı?

Annemin iki yanından aynı anda ışıklar açıldı. Gözlerim dolduğunda içim acıyla yandı. Bir yanda ölmediğini öğrendiğim Hira. Diğer yanda Pelin vardı. Deneyler için getirilmemişti ama deneylerde kullanılmak için getirilmişti. Elleri bağlıydı ama iyiydi. Gözlerindeki yaşlar ağzını kapatan beze damlıyor ıslaklık yaratıyordu. Ona doğru gitmek istediğimde tiz bir ses yankılandı.

"Yerinde kal, kalmaman durumunda deneyden geçemez ve onları öldürmüş olursun." Ağızları bağlı konuşamıyorlardı bile. Hira'ya döndü bakışlarım. Onu nerden biliyorlardı? Gerçi bu lanet yer neyi bilmiyordu ki? Kanyaşı yüzünden buradayız.

"Fazla süren kalmadı Sarıkan, derhal vur onları." Hangisini vuracaktım. Pelin mi? Hira mı? Pelin, benim canım, ölmek için çok küçüktü ama bana karşı kullanılacaktı. Hira benim canım arkadaşım ölmemişti, şimdi onu tekrar mı öldürecektim? Yeni kavuşmuşken. Kavuşamamışken.

Silahı kaldırdım.

Hemen önümdeki kadının alnına dayadım. Pelin başını sağa ve sola hızla sallıyor yapmamam için yalvarıyordu. Hira tepkisizdi sadece gözleri dolmuştu. Başıma giren ani acı ile bir an silahı düşürecek gibi oldum. Gözlerimi açıp kapadığımda kendime gelmek için çabalıyordum.

Son kez gözlerine baktım.

Daha önce onu öldürmek içimden defalarca geçmişti ama şimdi yapacaktım. Kendi annemi öldürecektim. Ruhumu defalarca öldüren, bir kez beni gerçekten öldürmek isteyen kadını şimdi ben öldürecektim.

Silahı ateşledim.

Kan üzerime sıçradı, başı robotik bir biçimde sağa doğru düştüğünde gözleri gözlerime bakıyordu. Alnından akan kanlar gözlerini kırmızıya boyuyordu.

Çocukluğum, gençliğim, acılarım, hüznüm hepsi bir anda sıfırlandı. Yok oldu. O hisleri yaratan kişi yok olmuştu. İçim acı ile kavruluyordu. Refleks miydi bilmiyordum ama gözlerini açıp kapattı. Bu bana imkansız bir şekilde güven verdi. O ölüydü. Bana son zamanlarda asla güven vermemişti ama ölüsü güven veriyordu. Aklımı yitirdiğimi hissediyordum. Bedenim transa girmiş gibi ellerim kadar titremeye başladı.

Ben bir caniydim.

Kan kırmızıydı. Kan kokuyordu. Kan üstümdeydi. Kan annemindi. Ben caniydim.

Sen canisin.

Sen canisin.

Cani, ben caniydim. Annemin kanı üzerimdeydi, annemi öldürmüştüm. Ben annemi öldürmüştüm.

Gözlerim dolduğunda içim kan ağlıyordu. Sen onu sevmiyordun. Ben annemi öldürdüm. Annemin kanı üzerimde.

Onu sevmiyordun, sorun yok onu sevmiyordun. Ellerim daha çok titriyordu. Ben titriyordum bedenim titriyordu. Bacağıma gelen darbe ile bakışlarım aşağı indi.

Gözleri yaşlı bir kız çocuğu vardı.

O kız çocuğu bendim.

"Onu öldürdün!" Deli gibi ağlıyordum. Ağlıyorduk.

"Sen benim annemi öldürdün."

"Lanet olsun sana, onu öldürdün."

"Neden? Onu neden öldürdün?" Başımı iki yana sallıyordum. Deli gibi inkar ediyordum.

"Kanı akıyor, annem kanıyor. Ona yardım et."

"O öldü." Çığlık attı kulaklarımı kanatacak kadar tiz bir çığlıktı.

Başıma giren sancı ile gerçekliğe döndüm. Siren sesi odada yansıyordu. "Alev Sarıkan, son bir dakikan. Derhal birini vur."

Daha fazla düşünmeyecektim. Silahımı kaldırdım. Pelin ilk defa bakıyordu gözlerime. Ne yaptın sen der gibi, sen katilsin der gibi. Katilsin sen, benim annemi öldürdün der gibi.

Silahı ateşledim.

Hira'nın başı yana doğru düştü.

Ona bakmayı reddettim. Eğer annemden sonra ona bakarsam yok olurdum.

Pelin ağzındaki beze rağmen çığlık attı. Gözleri yanına döndüğünde daha çok ağladı. Daha sonra anneme en son bana baktı. Başını iki yana salladı. Siren tekrar çaldığında son anons yapıldı. "Alev Sarıkan, deney bitti. Çıkabilirsin." Kapıdan gelen kilit açılma sesini duydum.

"Özür dilerim. Mecburdum." Ağzındaki bezi çıkardı.

"Sen hiç bir zaman, hiçbir şeye mecbur olmadın."

Hayır mecburdum ama onunla tartışmamı engelledi. Anneme doğru ilerledi. Kafasının ortasındaki boşluktan kan sızıyordu. Daha fazla izleyemeyecektim. Ben çıkarken ağlama sesleri devam ediyordu.

Kapıyı kapattığım an baş dönmem ile midemin bulantısı arşa vardı. Kapının karşısındaki çöp kutusuna doğru ilerledim hızla. Oraya kusarken mide bulantım asla durmuyor o anları hatırladıkça daha da bulanıyordu.

Sırtımda bir eli hissettiğimde durmadım. Duramadım. Kusmaya devam ettim. İleriden bir ses geldi.

"Onun neyi var?" İlayda’ydı.

"Bilmiyorum." Dedi Alper sadece. Sırtımı sıvazlamaya devam ediyordu. İki dakikanın sonunda nihayet çöpten kalkabildiğimde baş dönmem asla durmuyordu. Ağzımı silip duvara yaslandım. Yüzümü gören Alper iki elini yüzüme sardı. Gözyaşlarımı sildi ama çoktan kurumuşlardı.

"Kim vardı?" Dedi sadece. Herkese aynı test yapılmıştı demek ki. Gözlerinin içine baktım.

"Annem, Hira ve Pelin vardı." Gözlerime bakmaya devam etti. Neyi sorduğunu anlamıştım söylemesine gerek yoktu." Annem ve," dudaklarımdan yanlışlıkla bir hıçkırık çıktı. Güçsüzün tekiydim." Hira’yı öldürdüm." Alper’in gözleri doldu. Elleri beni bıraktı.

Oda duvara yaslandı. Ellerini yüzüne kapattı. Algılayamıyorsun değil mi Alper? Bende algılayamamıştım. Hıçkırık sesi geldiğinde ona döndüm. Ağlıyordu. Hıçkırıkları öyle acıydı ki. Yangını yeni unuttuğum kalbim tekrar harlandı. Onun ağlayışı ile bende ağladım. Ağladık.

Sonunda durulmamızı sağlayan şey sirenlerin çalmasıydı. “Bütün denekler derhal ana alana. Tekrar ediyorum..."

Ayağa kalktığımızda İlayda hala başımızdaydı, Mert’te gelmişti. Alper, Mert'in omzuna dokunup beni işaret etti. "Size emanet." Dediğinde Mert'in başını salladığını görüp hızlı adımlarla kapıya ilerledi. Mert bana döndüğünde tebessüm etti. "Bizim buzdan kraliçenin buzları eriyor sanki he?"

"Ne saçmalıyorsun?" Dedim gözlerimi silerken. Kahkaha attı.

"İyi hala duruyor gene birazı."

"İki gündür ağladığın için böyle diyor. Buraya geldiğinden beri bir kere korkmayan kız, korkudan, çaresizlikten tek damla gözyaşı dökmeyen kız iki gündür ağlıyor. O yüzden şaşırıyor, şaşırıyoruz. Herkes öyle." İlayda, Mert yerine konuştuğunda, onu çekip alnından öptü.

"Aferin güzelime beni çok güzel ifade ettin."

"Yılışma Mert ya." Deyip Mert'i itti İlayda ama gülüyordu. Kapıdan çıkarken Mert ve İlayda beni ortalarına almış güldürmeye çalışıyorlardı.

"Aşıksın demi bana, hadi söyle, söyle!" Dedi Mert. Takındığı tavır kahkaha atmama sebep oldu. İlayda elini göğsüne koyup başını Mert'e çevirdi.

"Çok, çook Romeo. Sana deliler gibi aşığım." İlayda'nın taklidine gülerken Mert kaşlarını çatmıştı.

"Romeo kim lan?!" Soruyu duyar duymaz İlayda ile kahkaha attık. Karnım gülmekten ağrımaya başlamışken ileriden askerlerin geldiğini görüp oraya kitlendim.

Asya kapıdan çıkmış beraberinde askerler geliyordu.

Lanet olsun.

Askerlerden biri Akın'ı tutuyordu. İlayda benimle aynı şeyi gömüş olmalıydı." Hay sikeyim, sikeyim. Geçemedi. Mert geçemedi."

"Sakin ol. Belki başka bir şey vardır." Yoktu. Üzerinde kan yoktu. Geçememişti.

"Askerler!" Asya'nın sert sesi ile askerler dik bir pozisyona geçti. Arkamda Aras'ı görmem ile oraya ilerledim. Dört adım sonra yanına ulaştığımda Asya," Denekleri alın." Dedi.

Aras'ın bakışları bana döndü. "Bir şey yap. Onun ölmesine izin veremezsin." Gözleri dolmuştu. Ölmesini istemiyordu. Bana yardım edeceğini sanarken gözlerindeki yaşlar birden ortadan kalktı.

"Karşılığında ne alacağım öncü?"

"İlayda dur!" Diyen Mert'in sesi ile oraya döndüm. Akın'ın diğer askerlere geçmesine izin vermiyordu.

Askerler İlayda’yı uzaklaştırdığında tekrar Aras'a döndüm.

"İnsanlığını, o senin kuzenin. İçin hiç mi sızlamıyor. Nerde onu üzüyorsun diye benden yardım isteyen çocuk?" Omuz silkti.

"Belki öyle belki değil," bakışları arkama döndü. "Fazla zamanın kalmadı. Tik tak öncü."

Arkama tekrar baktığımda onu götürdüklerini gördüm.

"Ne istersen Aras, ne istiyorsan tamam mı? Lanet olsun sana."

"Beni affet öncü," ona döndüm. "Sadece affet ve bunu yapacağımı, Akın'ı kurtaracağımı kimseye söyleme yoksa imkansız hale gelir. Onu kurtarmama izin vermezler."

"Sen neden bahs-"

Demeye kalmadan Akın'ın götürüldüğü yere gitmeye başladı. Akın’lar daha yeni üç dört adım atmışken Aras onları geçip içeri girdi. Kimse onu engellememişti.

"Alev!" diyen İlayda’nın sesi yankılandı sadece onun sesi çıkan ortamda. Bakışları beni aradı. Sonunda bulduğunda Asya ile göz göze geldim. Bana bakıyordu. Başını iki yana salladı sadece.

İlayda bana doğru geliyordu. Başıma ağrı girdiğinde iyi olduğum söylenemezdi. Ellerimi tuttu.

"Alev yalvarırım! Yalvarırım yardım et ona. Akın ölmesin. Lütfen, bak her ne istersen? Hm, olmaz mı hadi lütfen. Kurtar onu. Alev!" Gözlerindeki yaşlarla elimi tutmuş bana yalvarırken ona yardım etmek, gerçeği söylemek istemiştim ama Aras'ın sözleri beynimde yankılanıyordu.

Başımı iki yana salladım, ellerimi ellerinden kurtardım. "Üzgünüm," dedim sadece. "Yapamam."

İlayda'nın gözündeki yıkıma an be an şahit oldum. Gözlerindeki nefreti gördüm. Mert İlayda’ya yaklaşıp onu kendine çekti. İlayda'nın yalvarışları da, ağlayışı da son buldu.

Akın ile birlikte yirmi kişi içeri girdiğinde sadece iki dakika sonra kurşun sesleri yankılandı. İlayda'nın hıçkırığı canımı yaktı. Gerçeği söylemek için ölebilirdim ama bunun sonunda başkasının canı vardı.

Asya silah seslerini duyduğunda gösteri bitmişti. İzleyicilerimiz gitmişti. "Tüm denekler derhal bölüklerine!"

Bizi ne ara sıraya sokup ne ara ana bölüğe götürmüşlerdi bilmiyordum ama bilincim kapanıyor gibi hissediyordum. Baş ağrım ve baş dönmem durmuyordu.

Odama gitmedim açık alanda kaldım. İnsanların ağlayış sesleri durmuyordu.

"Sen çabalasaydın, onlar ölmeyeceklerdi. Sen öndersin, sen deseydin onları öldürmezlerdi." Kafamın üstünden gelen erkek sesi ile bakışlarımı ona çevirdim. Etrafıma baktığımda herkes bizi izliyordu.

"Ben hiç bir şey yapamazdım."

"Yapardın." Dedi İlayda. "Sen isteseydin yapardın." Onu onaylayan mırıltılar çıktı. Beni ne sanıyorlardı? Bende onlar gibi bir denektim işte benim sözüm neden dinlenirdi ki?

"Saçmal-

Kafamın üstündeki çocuk bir anda boğazıma sarıldığında nefesimi kesmek adına bütün gücünü kullandığını görebiliyordum ve başarıyordu.

Ellerimi onun ellerine sardım. Nefesim kesilmeye başlamıştı.

Sakin ol. Sakin. Sakin. Sakin.

Eğer öleceğimi düşünürsem ölmem kolaylaşırdı.

Aldığın eğitimleri hatırla.

Ellerimi ellerinden çektim dirseğimi boğazına vurduğumda acıyla çekildi. Nefesim düzene girmek için çabaladığında öksürmeye başladım.

"Delirdiniz mi siz?!" Beni boğmaya çalışmıştı ve bir kişi yardım etmemişti. Gözlerinde görebiliyordum. Ölmemi istiyorlardı.

Çocuk geri çekilmiş bana bakıyordu. Gözlerindeki nefret ürkütücüydü. Duvara yaslanmış hem nefesleniyor hemde onlara bakıyordum.

Kapının açılma sesi geldiğinde bakışlarım oraya döndü içeriye Semih ve Asya girdi. Askerlerle birlikte.

"Toplanın." Dedi sadece.

Kısa süre içinde herkes yerlerine geçtiğinde Asya yanıma geldiğinde ona döndüm,"Dana dikkatli olmanı söylemiştim. Eğer burada güçlü görünürsen istedikleri şeyi yapmadığında ölmeni isterler, eğer güçsüz görünürsen yine ölmeni isterler. Belirsiz olmalısın Alev. Kimsenin seni tahmin edememesi gerekiyor. Bundan sonra sende Önder eğitimlerine katılacaksın."

Haklıydı. Başımı salladım sadece. Oda tekrar yerine geçti.

"Bugün uzun süredir doksan kişi olarak ilerlediğimiz deneyden yirmi kişiyi kaybettik, bu oldukça fazla bir sayı. Unutmayın azaldığınız kadar zorlanırsınız. O yüzden yaşamaya çalışın ve birilerini öldürmemeye," deyip ilk sıralara baktı. Muhtemelen beni öldürmeye çalışan çocuğa." Eğer siz birini öldürmeye çalışırsanız ve bu özellikle önderiniz ise eksiye düşen siz olursunuz."

"Bu konuyu anladığınızı düşünerek diğerine geçiyorum. Bugün bir çok dostunuzu kaybettiniz ancak dayanıklılık testine girmeniz gerekiyor. Bu hafta, dilerseniz sadece iki kişiyi gönderebilirsiniz ancak o iki kişi diğer gelmeyen herkesin testine tabi olacak kadar zorlanacak haberiniz olsun, tamamen sizin kararınızla seçilecek iki kişi."

"Alev gitsin." Dedi baş sıralardan biri. Mırıltılar dolaştı iki dakika boyunca.

"Gitsin! Alev gitsin dayanıklılık testine." İlayda’nın sesini duymam beni çaresizliğe soktu. O da bunu istiyordu. Onun gibi yalvarmamı, ancak yapmayacaktım.

Alper ile göz göze geldiğimizde bu işin boka saracağını biliyorduk.

"Diğeri kim olacak?" Diye sordu Asya. Kimseden ses çıkmadı. Ben gerginlikle beklerken Alper elimi tuttu.

Ona yapma der gibi bakarken beni umursamadı.

"Ben gelirim."

Asya iki elini birbirine vurdu.

"O zaman denekler, gitme zamanınız geldi. Buyurun." Askerleri beklemeden kapıya ilerledik. Alper elimi bırakmıyordu.

"Bundan sonra yalanlar olmadan daima birlikte." Dedi bana bakarak.

"Birlikte." Dedim.

 

 

 

 

 

Bölüm : 23.02.2025 14:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...