Yanlış
Bir kızın vazgeçilmiş hayalleri
~*~
Anne bugün öğretmenimiz hayran olduğumuz ve nefret ettiğimiz kişileri anlatmamızı istedi. Ben hayran olduğum kişiye seni yazdım çünkü sen çok güzelsin anne.
Nefret ettiğim kişi içinse ananemi yazdım çünkü sen onu sevmiyorsun. O sana sen istememene rağmen bir şey yaptırmış ama ne olduğunu bilmiyorum.
Sana söz anne sen benim hep hayran olduğum kişi olacaksın ve yine söz anne kimse sana istemediğin bir şey yaptıramayacak.
Yanlış.
Hayran olduğum kişi ananem çünkü bu hayatta beni en az koşulla seven o.
Ve nefret ettiğim kişi sensin anne çünkü bunu sen istedin.
Ve anne artık kimin sana istemediğin bir şey yaptırdığı ile ilgilenmiyorum.
🌙
"O artık benim kızım değil, öldür gitsin. Başımıza belada olmaz." Derin bir nefes alarak gözlerimi açtım. Kalbim o kadar hızlı çarpıyordu ki bir kaç dakika yavaşlaması için hareket etmeyi bıraktım.
Gördüğüm kabusun etkisi ve artı olarak uyku mahmurluğunu attığımda önce boş boş etrafıma bakındım. Kaşlarım çatıldığında odaya bir kez daha baktım.
Hassiktir, neredeydim ben? Burasının bir hastane olmadığına emindim. Normal bir hastane değildi çünkü bir yatak odasıydı. Açık kahve tonlarında olan yatak örtüsü dağılmıştı. Demek ki uzun süredir uyuyordum.
Yutkunarak yataktan çıkmak için kendimi ileri attım. Aklıma binlerce felaket senaryosu üşüşmeye başlamıştı bile. Ya o katliamın katili beni de öldürmek için kaçırdıysa?
Okuldan çıkar çıkmaz ambulansları görmüştüm ama hiç bir veli yoktu. Böyle bir vahşetten kimsenin haberi kısa süre içinde olmayabilirdi ama ya ambulans sesleri, polis sirenleri? Hiçbirini mi duymamışlar mıydı?
Hiç kimse çocuğunu arayıp ulaşamadığında endişelenmemiş miydi? Belki de hepsinin derslerde olduğunu düşünmüşlerdi.
Kim bilir öldüklerini öğrendikten sonra ne olacaktı? Pişmanlık duyarlar mıydı? Neden açmadığında kontrol etmedin derler miydi? Çocuklarının o kadar vahşi bir şekilde öldüğünü nasıl kabul edeceklerdi? O kan kokusuna nasıl dayanacaklardı?
Kafamı iki yana sallayarak bu düşüncelerden kurtulmaya çalıştım. Eğer düşünürsem bende o katliama dahil olurdum. Kalbimin korkudan değil, kurtuluş için çarpması gerekiyordu.
Önce bir analiz yapmalıydım. Bir, okulda bir katliam olmuştu. Hayır, hayır daha gerisinden başlamalıydım bu olay yaşanmadan önce garip giden bir şey var mıydı? Bir yabancı yada tanıdık olmayan kimse? Şüpheliler kim olabilirdi? Okuldan biri olamazdı değil mi?
Derin bir nefes aldım. Şüphelilerden önce olayı anlamalıydım. Okula gelmiştim asansöre binmiştim bir kavga olmuştu ve asansörden çıkmıştım. Sınıfa gelince kulaklığımı takıp uymuştum. Çok derin uyumuştum bu yüzden sesleri duymamış olabilirdim hatta bir ara rahatsız olsam da...
İşte bu, sesten rahatsız olmuştum şiddetli bir şekilde müzik çalmasına rağmen. Yani cinayet sessiz bir şekilde işlenmemişti. Hem kaçmaya çalışan öğrenciler olduğunu merdivenlerde görmüştüm. Eğer cinayetler sesli olduysa biri illaki duymuştu katil tek bir kişi olamazdı.
Uyanmıştım ve yanımda bir kız vardı. Ölmüştü. Karşımda bir öğretmen vardı ölmüştü. Sınıftaki herkes ölmüştü. Peki ben neden yaşıyordum? Dışarıda benim dışımda bir sürü daha öğrenci vardı. O zaman bizi bilerek mi öldürmemişlerdi yada sıra bize geldiğinde dikkatleri mi dağılmıştı?
Bizi unutamazlardı. O kadar çok kişi illaki bizi fark ederdi. Hem zemin katta bir kızın çığlığını duymuştum. Evet. Duymuştum. Ve hiçbir şey yapmamış mıydım?
Bunu düşünmeyecektim. Kendi canım için her şeyi yapardım bunun için suçluluk duyamazdım. Dışarı çıktığımda onlarca ambulans vardı ama veli yoktu. Liseli öğrencilerden kimsede yoktu yanımızdaki okulda mı duymamıştı? Yanımızdaki..
Yan okulumdaki kardeşim. Benim kardeşim. Onlarda aynı şeyi yaşamış olabilirler miydi? Gözlerim kapıya kaydı. Öğrenebilirdim.
Kapıya doğru adımladım. Kilitli olmasını bekledim ama kilitli değildi. Kapıyı yavaşça açtım. Bir an gözlerim kamaştı. Burası neden bu kadar beyazdı? Uçsuz bucaksız gibi görünen bir beyazlığın içindeydim.
"Ve son kişi odasından çıkar. Günaydın!" Diye bağıran kızı duyunca gözlerimi ona çevirdim. Kız bana kontrol edemediği bir öfkeyle bakıyordu. Tek olduğunda söylenemezdi onlarca kişi bana bakıyordu ancak öfkesini yine de anlamlandıramamıştım.
Odadan tamamen çıktığımda yan yana dizilmiş kapıları gördüm. Gözlerimi tekrar insanlara çevirdim, tahminen yüz kişiydik. Yüz kişiydik ama neredeydik?
Gözlerimi yukarıdaki dijital ekrana çevirdim, 100 numara. Altında da adım yazıyordu. Ekranda ufak bir ses çıkınca diğer bakışlarında oraya doğru döndüğünü gördüm. Ekran küçüldü ve ona bölündü. İlk on numara ve isimler çıktı, sırayla yüze kadar onarlı gruplar şeklinde gösterildik.
Bana seslenen kızın adı İlayda’ydı. Kızın kahve kısa saçları ve zayıf bir vücudu vardı. Bir diğer fark ettiğim şeyse asansörde tartışan kızlar onu uyaran kız ve onların yanlarındaki çocuklar yani kısaca asansördeki herkes buradaydı.
Bu bir işaret olabilir miydi? Neye göre seçilmiştik? Burada olmamın bir yarışmayla ilgili olduğunu düşünmüyordum. Rengarenk bir sunucu olduğunu da. Bir katliamdan sonra buraya gelmek bir bok döndüğünü anlamama yetmişti.
Hassiktir. Cidden hassiktir. Bunu yapan katliamın katilleri ile aynı kişilerdi. Bizle oyanayacaklar mıydı? Bizde mi ölecektik? Hayır, hayır. Bu olamazdı.
Gözlerim merakla ekrana bakan insanların arasında dolaştı. Cidden hepsi bir aptal gibi sırıtıyorlardı. Ne döndüğünü anlamamışlar mıydı?
Yutkunup etrafıma bakmaya başladım. Bir çıkış olmalıydı, lanet olsun. Burası uçsuz bucaksız bir beyazlıktı. Ekrana baktım. Buradaki tek belirtiye. O kadar büyüktü ki az buz ne kadar büyük bir beyazlığın ortasında olduğumuzu anlayabiliyordum.
Ve bu beyazlığın etrafını dolaşamazdım. Tekrar ekrana döndüm, ana ekrana dönmüştü. Ekrana ait bir kablo bakmaya başladım. Kablonun geçtiği duvarı bulabilirsem en azından bir çıkış bulabilirdim. Hem buraya gökten girmemiştik ya? İllaki bir girişi yada çıkışı olmalıydı.
Ekrana ait hiç bir kablo yoktu ama altındaki beyaz duvarda bir yarık vardı. Hızlı adımlarla oraya doğru yürümeye başladım. İnsanların arasından geçerken bana baktıklarını hissettim. Duvarın önüne geldiğimde burada cidden incede olsa bir çizgi vardı. Yana doğru açılıyor olmalıydı. Ama o kadar inceydik bir an oradan burayı nasıl gördüğümü şaşırdım.
Arkamdan ne yaptığımla ilgili sorular duymaya başladım ama aldırmadım. Duvara vurmaya başladım. Şifreyle açılıyor olma ihtimali vardı. O zaman belki arkasındaki kablo bağlantılarına ulaşabilirdim.
"Ne yapıyor bu kız? Delirmiş mi?" İlayda denen kızın sesi tekrar duyulduğunda onu onaylayan mırıltılar çıktı ama o an bunu umursamadım çünkü aradığımı bulmuştum. Beyaz düz vidalar açılmayı bekliyordu. Pantolonumun ceplerini kontrol etmeye başladım. O an yanımda her zaman taşıdığım bozuk paralara dua ettim.
Elimdeki bir lirayı vidalara yerleştirdim. Döndürmeye başladım. Gerçekten söküldüğünü hissedebiliyordum.
"Hey. Sen ne yapıyorsun orada?" Diyen yabancı bir çocuğun sesini duydum ama bir kez daha umursamadım.
"Kes sesini. Bırak ne yapıyorsa yapsın. Kimse karışmasın! Başımıza bela almayalım bu deli yüzünden." Diyen başka bir çocuk gülümsememe sebep oldu. Cidden ne bok döndüğünü anlamıyorlardı. Çocuk sözü dinlenen bir olmalıydı ki kimse sesini çıkarmadan uzaklaştı.
Dördüncü vidayı söktüğümde kapağı yere attım. Telefonumu bağlayabileceğim bir kablo falan olmalıydı değil mi?
Kabloyu gördüğümde kahkaha atmak istedim. Cebinden telefonu almak için uzandım. Bir an tereddüt ettim, telefonları almış olamazlardı değil mi? Ellerim cebimdeki dikdörtgen şeklini kavradığında şükrettim.
Telefonu çıkarıp ekranı açtım. Herhangi bir haber vardı diye interneti açtım ama çekmiyordu ekrandaki tek çizgiye baktığımda birini armaya çalışmasında faydasız olacağını düşünüp hesap makinesine girdim.
Şimdi düşünmeliydim. Şifre ne olabilirdi? Bugünün tarihi neydi. Ekrana döndüğümde kaskatı kesildim. İki gün, iki gün geçmişti. 17 Haziran yazıyordu. Bu aptallar benden sadece bir kaç saat önce uyanmış olmalılardı.
Önce bugünün tarihini girdim. Kapının arkasından şifrenin yanlış olduğuna dair uzun bir ses geldi. O an kaosun hakim olduğu geniş salon sessizliğe büründü. Gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım.
"Ne yapıyor bu? Başımıza bela alacağız."
"Bırakın dedim ne yapıyorsa yapsın." Birinin engellendiğini sezdim.
"Delirdin mi sen? Onun yüzünden başımıza bir şey gelecek." Bana doğru gelen adımları işittim.
"Oğlum bırak dedim! Sanane ya. Ne bok yerse yesin ceza alacak olan o olur." Sonra o sesi bir daha duydum.
"Bence de, bırakın. En azından ceza alır ve ayak bağı olmaz." İlayda’nın beni sevmediğini anlamak zor değildi.
"Ya siz delirdiniz mi? Akın bak kardeşim sözünü dinledik ama sence de bu durum garip değil mi? Önce koskoca okulda bir katliam oldu yüzlerce öğrenci öldü. Korkudan ne yaptığımızı bilmeden ambulanslara bindik ama ortada ne veli nede bir tanecik insan yoktu. Apar topar geldik kendimizi burada bulduk hiçliğin ortasında ve aptal bir yarışma olarak algıladığımız yerde duruyoruz. Hepimiz rahat yer diye otur.."
Ve bingo. Şifre doğruydu. Kapı açılmaya başladığında yavaşça geri çekildim.
"Siktir, cidden başardı." Diyen bir ses duydum. Kurtulabilirdim. Bu hiçlikte durmak istemiyordum. Ancak hayat bana nadiren istediğimi verirdi. Ve o nadir anlardan birinde değildim.
Kapının arkasındaki bedenleri gördüğümde arkamı döndüm ve diğerlerinin yanına geçtim. Yine de onlardan bir kaç adım önde duruyordum. Kavga eden çocukların sesi kesilmişti. İçeri onlarca asker girmeye başladı. Gerildim ama bana zarar vermeye çalışmadıkları sürece ilgi çekmeyecektim. Tam tamına yüz asker vardı.
Her bir sayının yanında duran yüz asker. En sonda duran bendim ama ilk sayıymışım gibi benden sonra diziliyordu herkes. Toplamda iki yüz kişi karşımızdaki beş insana bakıyorduk. Üçü erkek ikisi kadın olan insanlar tehlikeli görünüyordu.
Üzerlerinde siyah deri takım olan kadınlardan biri oldukça seksiydi ve çok tehlikeli bakıyordu. Delici bakışları benden başka herkesin yüzüne değmeye başladı. Aynısını yanındaki üç erkekte yapıyordu. Erkeklerde ikisi ikizdi. Birbirlerinin aynılarıydılar. Siyah saç ve gözler. Sporcu bir vücutları vardı.
Diğer erkek kızıl saçlıydı. Alıcı bir renk değildi. Doğal olmalıydı. Bakışları sertti ve diğer erkeklerden daha güçlü duruyordu. Diğer kadınsa o biraz farklıydı. Diğerlerinin aksine beyaz giyiyordu ve yüzünde bir gülümseme olmasa da en azından tehditkar bakışları yoktu. Boş bakıyordu. Her şeyi bakışlarıyla öğrenebilecek gibi. İnsana kendini sorgulatan bir ifadesi vardı.
Diğer doksan dokuz numaranın üzerinde gezen dört bakış aynı anda beni hedef aldı. Gözlerinde onaylayan pırıltılar geziyordu hepsinin. Ne yani? Potansiyel olarak mı görülüyordum? Ne için?
Siyah takımlı kadın," Yüz numara arkadan dolaş ve bir numaranın yerine geç herkes yüz numarayı takip etsin bir numara sende ilerle. Başlayın." Dedi.
Tabii ki bir aptal gibi itiraz edip nasıl olduğunu bilmediğim insanlara kafa tutmadım ve ilerlemeye başladım. Bir kaç kişiden onaylamayan mırıltılar çıksa da sonunda herkes yerini aldı.
İkiz erkeklerden biri konuşmak için gerildi. Onu buradan zar zor görürken nasıl duyacaktım?
"Öncelikle merhaba ödlekler." Diyen gür ses hoparlör yardımıyla onu herkesin duymasını sağladı. Ne yani burada bu kadar büyük bir sistemde mi vardı? Ses çok uzaktan gelmiyordu. Sınır duvarları yakın olmalıydı.
Serserice güldü adam." Benim adım Kerem. Size neden ödlekler dediğimi merak ediyorsunuz değil mi? Sizde haklısınız aptallar daha doğru olurdu." Dedi. Yanındaki siyahlı kadın dirseğiyle adama vurdu, adam tepki vermedi ama yüzünü buruşturduğunu görmüştüm.
"Size aptallar demesi ne kadar kurallara aykırı olsa da bu katıksız bir gerçek ama aranızdan biri bu gerçeğe uymuyor." Kaldırdığı parmağıyla beni işaret etti." Yüz numara o bu tanıma uymuyor çünkü son uyanmasına rağmen sadece bir saat içinde kapıyı açtı. Çünkü tehlikeyi sezdi. Peki ya siz? Bir aptal gibi bunun para kazanabileceğiniz bir yarışma olduğunu düşündünüz. Ya da bir korkak gibi gerçeği reddettiniz. Hadi ama kim koskoca bir katliama şahitlik ettikten sonra kendisini böyle bir manzaranın içinde bulmayı garipsemez?" Düşünür gibi yaptı." Ah, evet siz."
Yanındaki beyazlı kadın boğazını temizlediğini yanımızdaki askerler hareketlendi. Hepsi odalara girmeye başladı. O an anladım ki odalarda kapılar vardı. Askerler sürükledikleri kadın erkek fark etmeksizin acımadan onları yanlarımıza getirdiler.
Bizim okuldan olmadıkları netti. Lise bölümünden de değildi. En azından Pelin burada değildi. Beni yanımda duran asker otuzlu yaşlarının sonundaki kadını önüme getirdi. Kadın hareketsiz bir şekilde karşısına bakıyordu. Neden buradaydılar? Neden her birimiz için biri vardı?
Ben kafamda neler olacağını tartarken etraftaki sesler yükselmeye başladı başta umursamadım ancak ses daha çok yükselince kafamı kaldırdım.
İçeriye giren beş kişi kıpırtısız bir şekilde karşılarındaki onlarca öğrenciye bakıyorlardı.
En önde siyah saçlı bir çocuk vardı. Hepimizin aynı kıyafetler içinde olduğunu o an gördüm. Hepimizin üzerinde beyaz bir takım vardı. Erkekler beyaz tişört ve eşofman giyerken kızlar sporcu atleti ve eşofman giyiyorlardı. Bende dahil ama yeni fark ediyordum.
Siyah saçlı çocuğu kollarından iki çocuk tutuyordu. Hepsi bir kavgaya hazır duruyorlardı ancak karşılarındaki insanlar buna hiç aldırış etmeden alaycı ifadeleriyle onlara bakıyorlardı. Bakışlarım askerlere döndü hiçbiri yerinden kıpırdamıyordu.
Bu salakların aklı başına yenimi gelmişti? Kaçırıldıklarını daha yeni anlamış ve yüzlerce öğrencinin katilleri olabilecek insanlara kafamı tutuyorlardı. Seksen tane öğrenci bir aptal gibi seri katil gibi duran belki de kendilerinden kat be kat daha güçlü olan beş kişiye kafa tutuyorlardı, hem de içeride yüz asker varken? İşte bu beni gülümsetti.
O sırada içlerindeki farklı olan beyaz giyinen kadın ilk defa konuştu." Derhal yerlerinize dönün." Öğrencilerin homurtularını duydum kimileri ona ne yapabileceğini soruyorlardı. O amda onların kesinlikle beklemedikleri ama benim tahmin ettiğim şey oldu. Yanımızdaki yüz asker aynı anda silahlarını öğrencilere çevirdi. Yerinden kıpırdamayan benimle birlikte yirmi öğrenci yerlerinden sıçrayıp bir adım uzaklaştılar ama askerler onları bir tehdit gibi görmüyorlardı sanki bir emir almışlardı ve sadece onu uyguluyorlardı.
Bu şüpheyi hemen yenmeliydim. Başka şansım olmayabilirdi. Elimi askerin arkasından beline yumuşakça dokundurdum. Asker hiçbir tepki vermedi. Daha sert bastırdığımda hareket edecek gibi oldu ama hedefi sabit kaldı. Şüphelerimde haklıydım. Bunlar robottu yada bilinçlerini kontrol eden bir şey vardı.
Öğrencilerden kız olanlar üzerlerine doğrultulan silahları gördüklerinde çığlık atarak geri çekildiler o an gözlerim İlayda’yı yakaladı çığlık atmamıştı ancak geri çekilmişti. Erkek öğrenciler ölmek istemedikleri için sakince yerlerine geçmeye başladılar.
Askerler öğrencileri takip ederek silahlarını yerlerine geçene dek indirmediler. Herkes yerine geçtiğinde beşli arasında konuşuyorlardı. Bakışların hepsi onlara odaklanınca ikizlerden biri konuşmak için hazırlandı ama az önce konuşan mı yolsa diğerini anlamadım.
"Bu kadar rezillik yeter," diyen sert ses ikizinin aksine alaycı değildi. Otoriterdi." Burada neden olduğunuzu bu testten geçebilirseniz öğrenebileceksiniz geçemezseniz zaten size neler olduğunu anlatırlar." Diyerek tehditkar bir şekilde güldü. O an fark ettiğim şey ya önümüzdeki insanların ya da bizlerin kanı dökülecekti. Buradan herkes sağ salim çıkamazdık. Ölümün kokusunu alıyordum.
Yanımızdaki askerler aynı anda ellerini bellerine attığında bir kaç kişinin irkildiğini gördüm. Askerler bellerinden çıkardıkları tabancaları havada avuçlarının üzerlerinde tutmaya başladılar.
"Test basit. Önlerinizdeki insanları öldürün." Dediğinde herkesin ağzından itiraz ve şaşkınlık nidaları dökülmeye başladı. Bazıları şoka girdi. Önümüzdeki insanların irkildiklerini gördüm. Önümdeki kadın ise tepki vermeden karşısındaki duvara bakmayı sürdürüyordu. Ölümü sorun etmiyor muydu?
"Siz delirdiniz mi!" Diyen demir kadar sert bir ses duydum." Bizden bunu nasıl istersiniz. Biz katil değiliz. Önümüzdeki insanlar masum. Onlara zarar veremeyiz." Yaklaşık on sıra ötemdeki çocuktan çıkmıştı bu cümleler. Öyle miydiler? Bu insanlar masum muydu? Biz katil değildik evet, yani en azından ben değildim. Peki onlar ölüm korkusunu yaşarken yer değiştirdiğimizde bizi öldürürler miydi? Onların yaşadığı korkuyu biz yaşarken bize bunu yaparlar mıydı? Ah, evet. Elbette yaparlardı. Bir kere ölümün kıyısından dönen her insan yaşamak için her şeyi yapardı. Bende öyle.
Az önce konuşan ikiz gözlerindeki alayla karşısındaki çocuğa baktı." Bilmem farkında mısın çocuk ama biz bütün okulunuzu katlettik sence şuan katil olup olmaman ne kadar umurumda? İster yap, ister yapma." Dediğinde çocuğu manipüle ediyordu o aptalsa önünde bir seçenek olduğunu sandığı için rahatça nefesini dışarı verdi.
"Bu işin bu kadar kolay olması imkansız." Dedi İlayda. "Önce bizi buraya getirdiler şimdide önümüze seçenek mi sunuyorlar?" Dedi şüpheyle.
"Ya size ne? Belki korktuğumuzu görmek istediler baksanıza buradan çıkmak için önümüze seçenek sunuyorlar. Neden sorguluyoruz? Üzümü ye bağını sorma derler." Dedi bir çocuk ama görüntüsü yoktu. Bize ölümle yaşamı sunuyorlardı ama dolaylı yoldan onlar birilerinin katili olmamak için kendi katilleri olacaklardı.
"İbrahim haklı. Hadi geride duralımda çıkıp gidelim bu bok çukurundan." Gözlerim beşliye kaydığında öğrencilerin sohbetlerinden keyif aldıklarını gördüm alttan alttan gülümsüyorlardı. O sırada İlayda tekrar söze girdi ancak her şey benim kafamda oturmuştu en azından şu anlık.
"Hayır, hayır bu kadar kolay olamaz. Anlamıyormus..." Sesi bıçak gibi kesen bir kurşun sesi havada yankılandı. Öğrencilerde o beşlide zamanda bir anlığına dondu. Bakışların bana döndüğünü hissettim ama dönüp onlara bakmadım. Karşımda kanı yere yayılan kadına bakarak içimden özürlerimi ve dileklerimi diliyordum. Yaptığımın bilincindeydim ama demiştim. Ben yaşamak için her şeyi yapardım.
Kızların çığlıklarını beşlinin şaşkınlıklarını soludum. Gözlerimi kaldırdım elimdeki silahı yere attım. Zaten tek kurşun vardı. Başımı yavaşça beşliye çevirdim. Sonra kapıya bakıp tekrar onlara baktım. Beyazların içindeki kadın gülümseyerek beni onayladı. Bir parıltı daha ha?
Arkamdaki öğrencilerin dehşetlerini soludum. Yavaşça kapıya yürürken arkamdan askerin adım seslerini de duydum beşliyi geçtim ve bir adım arkalarında durup öğrencilere döndüm. Hepsi korkuyla bakıyordu.
"Sizin yerinizde olsam içten içe bir katil olacağımı düşünmeyi bırakırdım çünkü birazdan," elimi yukarı kaldırıp ekranı gösterdim. 52 saniye vardı. Ardından bakışlarımı önlerindeki insanlara çevirip onları işaret ettim." Onlar sizin yerinize geçip sizi öldürecekler. Sakın biz onları öldürmedik onlarda yapmaz demeyin ölümün kıyısından dönen her insan her şeyi yapar." Deyip arkamı döndüm. Kapıya ilerlerken onlar için yapacağımı yapmıştım. Normalde yapmazdım ama içimde bir dürtü bunu bana zorunlu kılmıştı. Kapıdan içeri girerken kurşunların sesi tek tek büyük alanda çağladı. Ölüm sonsuzluğa yayıldı. Kan kokusu yeniden yayıldı. Adım sesleri beni takip etti.
Demiştim değil mi? Onlar yapamayacaklarını düşünürken ölümün kıyısından geçiyorlardı ve ölümü tadacaklardı. Ölümün kıyısından dönen her insan her şeyi yapardı. İşte asıl korkutucu olanda buydu. Ölüm değil, ölmemek için yapacağımız şeyler.
🌙
Huh. Bu bölüm biraz iyiydi sanki. Kabul edinnnnn. Güzeldi. Oy ve yorumları bekliyorum güzellikler.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |