
Arkadaşlar, Merhaba. Bir süredir bölüm atamıyorum çünkü sınav haftamdayım. Sınava çalışmak dışında bir şey yapınca vicdan azabı hissetmemin önüne geçemedim. Sonunda bu bölümü yazdım ama beni bir süre idare etmenizi isteyeceğim sizden🙏 Keyifli okumalar diliyorum, oy ve yorumlarınızla da destek olabilirsiniz 💖
Demir abi: Leyla
Leyla: Efendim Demir abi
Demir abi: Abin nerede?
Leyla: İçeride oturuyorlar. Annemler geldi de.
Leyla: Bir şey olmadı inşallah?
Demir abi: Yok yok
Demir abi: Bir şey olmadı.
Demir abi: Müsaitseniz size geleceğiz bir yarım saat sonra.
Leyla: Gelin tabii.
Leyla: Kim kim geliyorsunuz?
Demir abi: Furkan, Burak, Kürşat abin
Demir abi: Hepimiz geleceğiz işte. Tabii müsaitseniz.
Leyla: Müsaitiz.
Leyla: Hatta şimdi gelin.
Leyla: Yemeğe de yetişirsiniz.
Demir abi: Yok ya
Demir abi: Rahatsızlık vermeyelim.
Leyla: Estağfurullah.
Leyla: Ne rahatsızlığı.
Leyla: Bekliyoruz hızlı gelin.
Demir abi: Tamam bakalım.
Demir abi: Geliriz.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Telefonumu masaya bırakıp içeriye geçtim. Kapı girişinin önünde durup annemlere seslendim. "Demir abiler de gelecek yemeğe."
"Niye?" dedi abim.
Tereddütle, "Çay içmeye geleceklerdi bende yemeğe çağırdım. Çağırmasa mıydım?" dedim.
"Yok, ondan demedim. Şaşırdım sadece."
"İyi yapmışsın Kızım. Bende özlemiştim çocukları." dedi babam.
Rahatlayarak geri mutfağa döndüm. Bütün yemeklerin altını açtım. Abimin arkadaşları gelene kadar ancak ısınırdı. Bende o sırada oturma odasındaki yemek masasını kurdum.
yaklaşık 10 dakika sonra kapı çaldı, gidip açtım.
İçeriye ilk giren Kürşat'tı. Kapıyı açar açmaz içeri girip, "Naber zilli? Ahmet amca nerede?" dedi. Heyecanla gözlerime bakıyordu.
Gülümseyerek, "Oturma odasında." dedim.
Hızlı adımlarla içeriye yürüdü. Onun bu hali karşısında şaşırıp kalan Burak, Demir ve Furkan abi bir süre birbirlerine baktılar. En son Furkan abi, "Mal lan bu çocuk?" dedi.
Herkes çok küçük bir tebessüm etti.
"Babamı çok seviyor o." dedim.
"Bizde seviyoruz ama mal gibi de davranmıyoruz." dedi Demir abi içeri girerken.
Sadece göz devirdim.
Hepsi içeri girince annemin ve babamın elini öptüler.
Bakmayın şimdi birbirimizden böyle uzak olduğumuza... Eskiden annem, sanki hepimizin annesiydi. Babam sanki hepimizin babasıydı. Hayat bizi farklı sebeplerden dolayı da olsa, İstanbul'a atmıştı. İzmir'in o mahallesinde sadece anneler ve babalar kalmıştı. Çocuklar, istanbullarda hayat kurmaya çalışıyordu.
"Hadi masaya geçelim. Orada konuşmaya devam ederiz" dedi babam.
Herkes masaya oturdu. Annemle ben yemek servislerini yapmaya başladık. Ben çorbaları koyarken Demir abi yerinden kalkıp mutfağa ilerledi ve tabaklara koyduğumuz et yemeklerini, yemek masasına taşıdı.
Mutfağa geri döndüğünde onu durdurup, "Zahmet etme Demir abi. Annemle hallederiz biz." dedim
"Estağfurullah. Zaten o kadar şey yapmışsınız. Var mı başka bir şey götüreyim?"
"Çok sağol gerçekten." dedim mahcubiyele.
O ise gayet normal bir sesle "O zaman sen salata tabaklarını al bende pilav tabaklarını alayım. Başka da bir şey yok gibi duruyor zaten."
Başımı salladım ve salata tabaklarını aldım. O da pilav tabaklarıyla arkamdan geliyordu.
---‐-------------------------------‐-------------------------------‐-------------------------------‐-
Masada oldukça koyu bir muhabbet dönüyordu. Herkes mutluydu. Tabii bende mutluydum fakat bana mutluluk haramdı.
Telefonum artarda titremeye başladı. Birinden mesaj vardı.
Selim.
Selim: geçen sahilde oturduğun lavuk kimdi?
Selim: Sormamak için direndim ama dayanamıyorum. Bu kadar kolay mı senin için?
Burak abilerden çıktıktan sonra Demir abiyle görmüştü anlaşılan.
Leyla: sana ne?
Selim: ne demek sana ne?!
Leyla: Sen benim kimle oturup kalktığıma karışamazsın.
Leyla: Terk ettin sen beni.
Selim: oturup kalkmak mı?
Selim: Düşüp kalkmak diyecektin herhalde?
Leyla: Şerefsizin tekisin Selim.
Leyla: sakın yazma daha (21.45)
Telefonumu hırsla yanıma koydum
Modum öyle bir düşmüştü ki sohbete bile katılmıyorum.
Karşımda oturan Kürşat modumun düştüğünü anlamıştı. Ne oldu dercesine göz kırptı. Bende omuzlarımı indirip kaldırdım.
Kafamı tabağımdan kaldırdığımda Demir abinin Kürşat'a diktiği gözleriyle karşılaştım. Kürşat'ın o kadar umurunda değildi ki Demir abinin ona baktığını bile fark etmemişti.
Kürşat'ın göz kırpma hareketini kim bilir nasıl anlamıştı...
Önümdeki çorbadan bir kaşık aldım ve daldığım düşüncelerimden uzaklaşmak için muhabbeti dinlemeye başladım.
Tam bu sırada abim, Demir abiye "Gel balkona çıkalım, hava alalım" dedi.
Türkçe meali, sigara içme teklifiydi. Babamın yanında söylemek istemese de, babam da dahil herkes anlamıştı.
Demir abi kafasını sallayıp yerinden kalktı.
Selim kim bilir nasıl anlatacaktı millete. Ne namusumu bırakacaktı, ne haysiyetimi. Milletin ne diyeceğini umursamıyordum ama yine de canım sıkılıyordu.
"Kızım neden durgunsun, hiç yüzün gülmüyor?" dedi babam bir anda. Daldığım düşüncelerden hemen uzaklaşıp babama cevap verdim.
"Sınav haftam babacım, istemsizce durgunlaşıyorum. İdare edin artık beni." dedim gülümseyerek.
Gülümseyerek yalan söylemek utanmazlığın en üst seviyesiydi. Babam sevgilim olduğunu, daha doğrusu eski sevgilim olduğunu duysa hiçte hoş karşılamazdı. Üstelik selim yalnızca eski bir sevgili değildi. Aynı zamanda bana hakaret eden eski bir sevgiliydi. Yani babamın karşısında 2 kat fazla utanmam gerekirken yalan söylüyordum.
"Akıllı kızım benim, İlber Ortaylı gibi olacak inşallah." dedi babam. Neyse ki ortalamam yüksekti. Birde bunun vicdan azabına katlanmak istemiyordum çünkü.
Bu sırada herkes yemeğini yemişti. Annemle yemek masasını topladıktan sonra, sıra bulaşıklara gelmişti.
Kollarımı sıvarken Annem, "Leyla sen çok yoruldun kızım, zaten yemekleri de sen yaptın. Sen git buraları ben yaparım." dedi.
"Saçmalama anne. Tabii ki burayı tek başına toplamana izin vermem."
"Tamam kay o zaman yardım edeyim."
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Mutfağı toplayıp içeriye geçmiştik. Yaklaşık 1 saat sonra babam ve annem çok yorulduklarını söyleyerek yatmaya gitmişti. Annem giderken, gençler biraz rahat etsin demişti. Fakat Kürşat, "Melek teyzecim, o nasıl laf..." diye başlayıp uzunca bir cümle kurunca, başta demir abi olmak üzere herkes göz devirmişti. Hatta Furkan abi "Kürşat'ın yağ çekme saati geldi." diyerek dalga bile geçmişti.
Demir abi nargile yapmıştı ama şuan kendisi ortalıkta yoktu. Nargileyi fazla sevmiyordu, büyük ihtimalle balkona sigara içmeye gitmişti. Furkan abinin gelirken aldığı baklavalar ve çay eşliğinde nargilemizi içiyorduk.
Televizyonda en sevdiğim yarışma programı vardı. Büyük bir ilgiyle izlerken telefonuma bir mesaj düştü.
Selim.
Selim: Çok özlediö oğlum seni!
Selim: Özür dilrim
Selim: Tekrar denerleyelim
Selim: Leylamm
Selim: mecnun olmusumm
Selim: çıkmıyorsun akklımdann
Bunlar neydi böyle ya?
Leyla: Sarhoş musun sen
Selim: Aşk sarhoşuyum aşkımmm
Leyla: Nerdesin sen?
Selim: Snlinle sevgili oldugumuz bbankta
Selim: Klaye dans edio
Leyla: Biri var mı yanında?
Selim: Bu banka bizen başka kimse oturramaz
Leyla: aynen geri zekalı bekle geliyorum.
"Abi ben kapının önündeki parka gidip geliyorum."
"Bu saatte?"
"Ya bir işim var. Dönünce anlatırım."
"Ne kadar sürer bu işin?"
"En fazla 20 dakika."
"İyi çabuk gel."
Odama girip Üstüme bir hırka alıp çıktım. Kapının önündeki portmanto da ayakkabılarımı giyip ayağa kalktım. Bu sırada mutfaktan Demir abi çıktı.
"Nereye böyle?'
"Parka"
"Hangi parka?"
"Kapının önündeki park işte."
"Ne işin var orada?"
"Ya Demir abi sana güveniyorum abime anlatamayacağın konusunda?"
"Abinin bilmeyeceği ne yapacaksın Leyla?"
"Anlatmayacağına söz ver?"
"Söyle Leyla, uğraştırma beni."
"Selim gelmiş aşağıya, sarhoş. Evine bırakıp geleceğim."
"Bu kıyafetle?"
Dönüp kıyafetime baktım. Şortlu pijama takımıydı.
"Ne olacak Demir abi Allah aşkına? Selim öyle biri değil."
"Hayır izin vermiyorum."
"Tamam üstümü değiştireyim?"
"Kıyafetinden bağımsız olarak ayrıca söylüyorum, gidemezsin."
"Ya sen kim oluyorsun sana sormadım bile."
"Leyla sarhoş adamı evine kadar götüremezsin!"
Sarhoş adam mı?
"Sarhoş adam dediğin Selim!"
"Leyla adamı çıldırtma, gidemezsin!" Abimler duymasın diye bağırmıyordu ama bu ses tonu, bağırmaktan bile etkiliydi.
Derin bir nefes alıp "Demir abi..." dedim.
"Gir şu mutfağa" dedi eliyle mutfağı göstererek.
Bende önünden geçip mutfağa girdim. O da arkamdan geldi ve kapıyı kapattı.
"Kızım bu çocuk seni terk etmedi mi?"
"Etti" dedim omuzlarımı düşürerek.
"Ne için etti?"
"Onu aldattığımı sanıyor."
"Al işte... Gurursuz musun kızım sen, hala o embesil çocuğun peşinden koşuyorsun?"
Kafamı iki yana salladım.
"O zaman gurursuzmuş gibi davranma."
Ağlamak üzereydim. Uzun zamandır kimse bana böyle bir konuşma yapmamıştı.
"Kızım doldurma hemen gözlerini, güçlü dur biraz."
"Güçlü duracak kadar güçlü değilim maalesef. "
"Neden böyle düşünüyorsun?"
"Bakana halime, güçlü müyüm?"
Beni baştan aşağı süzdü ve en son yaşlı gözlerimde durdu. "Değilsin. "dedi.
Daha fazla ağlama isteği geldi.
"Leyla, güçlü olmak için en başta güçlü olduğunu düşünmen gerekiyor." dedi.
"Nasıl yani?"
"Eğer güçsüz olduğunu düşünürsen, güçlü olman da bir anlam ifade etmez. "
"Ama Demir abi.. Ben Selimi çok seviyorum. Nasıl unutacağım?"
Demir abi yutkunamaya çalıştı ama olmadı.
"Ah bilsem..." dedi kısık bir sesle.
"Bari sen götür onu evine. Lütfen Demir abi. Donacak aşağıda."
Şuan kendime inanamıyordum. Selim için Demir abiye yalvarıyordum.
"Leyla saçmalama, kendine gel istersen? Kazık kadar adam merak etme."
"Ama Demir abi-"
"Leyla, hadi yürü içeriye."
Belliydi, ne kadar yalvarsam da izin vermeyecekti. Omuzlarımı düşürüp geri oturma odasına döndüm.
Abim beni görünce, "Gitmedin mi?" diye sordu.
"Yok. Gerek kalmadı."
oy vermeyi unutmayınız 🌹
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 11.58k Okunma |
909 Oy |
0 Takip |
43 Bölümlü Kitap |