45. Bölüm

40. Bölüm

Sayfaların arasındaki gül
gullactatlisi

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız.


Kürşat aşağıya kapının önüne geldiğini söylemişti. Bende son rötuşlarımı yapıp evden çıkmıştım. Demiri çıldırtmak için ultra mini bir etek, üstüme ise göğüs dekolteki bir bluz giymiştim. Hiç benim tarzım değildi ama kıskançlığını silah olarak kullanmam gerekiyordu. Hemde Kürşatla yapacak olduğumuz yaklaşık 2 saatlik yol onu ekstra delirtecekti. Şimdiden heyecanlanmıştım...

Merdivenlerden inip binadan çıktığımda karşımda Kürşatın arabası duruyordu. Bekletmeden hızla arabaya bindim. Bindiğimde, gözlüğünü hafifçe indirip kısık sesli bir ıslık çalmıştı."Çok güzel olmuşsun." dedi.

Sadece teşekkür ettim.

“Kemerini tak.” dedi arabayı sürmeden önce.

 

 

🌃🌙

Benim açtığım şarkılar eşliğinde, bangır bangır yolumuza devam ediyorduk.

Şu anda Sefo-Kördüğüm çalıyordu. Bende Kürşatta şarkıya eşlik ediyorduk. Bazen kızdırsada seviyordum Kürşatı... Umarım Demir haksız çıkardı. Yoksa aramızdaki bu arkadaşlık ilişkisini bitirmem gerekecekti.

Gelmiştik. Arabadan inerken ona teşekkür ettim. O da dönerken de alabileceğini söyledi. Ben ise reddetmiştim ama ısrar ediyordu. Mecburen tamam demiştim. Aytaç'la zaten buluşmayacaktım. Onun duygularıyla oynamak istemiyordum.

Bu yüzden Kürştın teklifini kabul ettim.

 

 

 

 

 

 

 

🌙🌃

Davet salonuna girdiğimde, Demir içerideydi ve süsleme işinin büyük çoğunluğnu halletmişti.

"Neden beni beklemedin?" dedim şaşkınlıkla. "Anlaştığımız saatte gelmiştim?"

"Kafa dağıtmak için erken başladım." dedi duvara İyiki doğdun Bahar yazısını asarken.

Ettrafa bakarak, "Çok güzel olmuş." dedim. "Bende şu balonları şişireyim mi?"

Demir daha hiç bana bakmamıştı. Yine arkasını dönmeden, "Olur. Helyumla şişecek onlar. Masanın yanında helyum tüpü var." dedi.

Hızla masanın yanına gidip helyum tüpünü aldım. Köşeden bir sandalye çektim, balonların olduğu poşeti de yanıma alıp şişirmeye başladım. Yaklaşık 500 tane balon vardı tahmin edebildiğim kadarıyla. O kadar gözümde büyümüştü ki nasıl bitecekti bunlar?

"Tamamdır, bu da oldu." dedi Demir duvara yazıyı astığında. Ardından bana döndü. Birşey diyecekti ki sustu, beni baştan aşağıya süzmeye başladı.

"Sen nasıl geldim demiştin?"

"Kürşatla." dedim kaşlarımı hafifçe kadırarak ve sondaki a sesini birazcık uzatarak.

Elini burun kemerine götürüp sıktı. Sonrasında elleri yüzüne çıkıp orayı sıvazladı. Geri aşağıya indi bu sefer boynundan ensesine gitti.

Sanırım aklına bişeyler geliyor, kafasında kuruyordu.

Mesela Kürşatın bacaklarıma baktığını ve yol boyunca bana yürüdüğünü falan düşünüyor olabilirdi.

Sakinleşememiş olmalı ki bir hışımla bana döndü. "Amacın ne kızım senin? Amacın ne!" dedi yüksek sayılabilecek bir sesle.

Bunu demesini beklemediğim için bir şey diyemeden yüzüne baktım.

"Seni beğensin mi istiyorsun? Sana baksın mı istiyorsun? Seni uyarıyorum; sana diyorum ki, o çocuktan şüpheleniyorum! Sen ne yapıyorsun gidiyorsun onun arabasına biniyorsun! Şu haline bak! Bu etek ne? Bu etek ne lan!"

"Seni ilgilendirmez!"

Gözleri göğüs dekolteme gitti, Orada biraz oyalandı.

"Ceketin var mıydı?" dedi.

"Yoktu. Ayrıca sana ne ya!"

"Bana bak, en çok beni ilgilendirir duydun mu?" dedi.

Bunu söylerken üstüme üstüme geldiği için bende geriye doğru adımladım. Yaklaşık 15 adım attığımda sırtım duvara çarptı ve durmak zorunda kaldım.

O da tam karşımda durduğunda "Seni ilgiledirmez! Kimseyi ilgilendirmez!" dedim hareketlerime nazaran güçlü çıkan sesimle.

"Kürşatın sana duyduğu ilgi hoşuna mı gidiyor? Sende ondan mı hoşlanıyorsun? Başka bir açıklaması yok çünkü hareketlerinin." dedi acımasızca. Bir yandan da gözleri, onu yalanlamam için adeta bana yalvarıyordu.

Bana yalvaran gözlerinin en içine bakarak, "Var," dedim. "var bir açıklaması."

Beni duvarla kendi arasanına iyice hapsettiğinde, "Nedir?" diye sordu. Korku ile karışık öfke vardı gözlerinde. Gözlerindeki korkunun sebebi, Kürşatı sevdiğimi söyleme ihtimalinden dolayıydı. Demir çok aptaldı, gözlerimden yeterince belli değil miydi onu sevdiğim?

Yutkundum. Başımı hafifçe kadırarak, "Kürşat benimle her konuştuğunda, bana her baktığında, her yaklaştığında..."

"Sadede gel." dedi kıskançlıkla.

Umursamadan devam ettim. "Hatta onun ismi bile benim ağızımdan her çıktığında, ondan her bahsettiğimde, senin gözlerinde gördüğüm o şey yüzünden yapıyorum bunları."

Kaşları çatıldı hafifçe.

"Ne görüyorsun gözlerimde?" diye sordu merak, acelecilik ve endişe duygularıyla.

"Kıskançlık." dedim.

"Gözlerimde gördüğün kıskançlık yüzünden yapıyorsun tüm bunları?"

Hiç bir şey demedim. Gözlerine bakmaya devam ettim.

Gözleri oldukça fazla dekolte verdiğim göğüslerimdeyken, "O yüzden böyle giyindin," dedi.

Devam etti, "O yüzden onun arabasını tercih ettin."

Bana daha fazla yaklaştı.

"O yüzden o kafelere onunla gitme dememe rağmen gittin."

Gözleri dudaklarıma inip geri yukarıya, gözlerime çıktı.

"Ona abi demeni istediğimde o yüzden özellikle dememeyi seçtin.. Seni kıskanayım diye."

Bir aydınlanma yaşıyordu.

Tekrardan yutkundum. Hafif tortulu çıkan sesimle konuşmaya başladım. “Ben artık sana abi demek istemiyorum. Bıktım, anlıyor musun?”

Gözlerini açıp bir süre gözlerime baktı. Benim gibi fısıldadı, “Yapma.." dedi. "Anlamıyor musun? Ben abine bunu yapabilecek güçte hissetmiyorum kendimi.”

Acıyla konuşuyordu. Sanki durum keşke böyle olmasaydı der gibi.

“Seni burada öpsem karşılık vermeden durabilecek misin?” dedim.

Cevap vermedi.

“Cevap veremiyorsun. Bırak karşılık vermeyi daha ileriye gitmeden durabileceğine bile inancın yok.”

“Lanet olsun.” dedi elleriyle yüzünü sıvazlarken.

“Neye lanet olsun? Senin korkaklığına mı!? Evet ya, lanet olsun!”

“Ya neden anlamak istemiyorsun. Bak bizim uzak durmamız lazım. Lanet olsun seni çok seviyorum, aşığım lan sana!”

Sonunda itiraf etmişti. Kalbim çırpınıyordu sanki.

Hızla konuşmaya devam etti. ”Bende istemiyorum böyle olmasını ama ne yapayım? Bu koca dünyada Levent’in kardeşi sen oldun! Haklısın Leyla. Lanet olsun haklısın. Sen burada beni öpsen ben kendimi durduramam. Sana teslim olurum. Yarını düşünmem, hesap yapmam, yapamam. Beynim devre dışı kalıyor Leyla. Allah benim belamı versin ama böyle. Seni tamamen kaybetmekten, abini tamamen kaybetmekten korkuyorum Leyla, lanet olsun!

Ellerini duvarın iki yanına dayayıp beni hapsetti.

“Ne yapayım ben? Akıl ver bana Leyla.”

“Abimi dert etme Demir. Kabullenecek. Mecburen kabullenecek, alışacak. Sana duyduğu sevginin önüne geçmeyecek siniri. Bana güven, ve ne olur beni bırakma.”

“Leyla şöyle bırakmak falan deme. Ben seni bu işin sonucundan bağımsız, seni bırakmam.”

Derince bir nefes aldım ellerimi sakallarına çıkarıp göz göze gelmemizi sağladım. Sakallarını okşamaya başladım.

“Bırakma.” Diye fısıldadım.

“Bırakmam.”

Boyu benden daha uzun olduğu için bana yukarıdan bakıyordu. Parmak uçlarımda hafifçe yükselip okşadığım yerden öptüm.

“Ne yapıyorsun?”

Bir daha yükselip bu sefer boynundan öptüm.

Bir daha öptüm.

Bir daha.

Bir daha.

“Yapma.” Dedi fısıldayarak.

Bu sefer gömleğinden açıkta kalan tenini öptüm.

“istemiyor musun?”

“Dur.”

Dur demesine rağmen aramızdaki boşluğu daraltmıştı ve beni daha çok duvara dayamıştı.

İki yanımda asılı duran kollarından öpmeye başladım.

“Leyla!”

“Efendim?” dedim ellerimi boynuna dolayıp kendime yaklaştırdım. Yüzlerimiz o kadar yakındı ki nefesini nefesimde hissediyordum.

“Beni çıldırtmak için mi yapıyorsun?”

“Hayır, çıldırmamak için yapıyorum.”

Duvarda olan ellerini belime koydu, bu sefer kendine yasladı. Yüzünü biraz daha kendime yaklaştırdım.

Belimde duran ellerinden birini çekti ve yanağıma koydu. Hafifçe okşadı. Baş parmağını dudağımın üstüne getirdi ve boydan boya parmağını dudağımın üstünde gezdirdi.

Eğer beni öpmezse onu öldürürdüm!

Dudaklarını yavaşça benim dudaklarıma yaklaştırdı. Tam şu anda onun nefesini hissediyordum. Belkide aramızda bir santim bile yoktu.

Hafifçe dudaklarını ıslattı. Kalbimin sesinin dışardan dudyulduğuna emindim.

En sonunda -daha fazla dayanamayacak olmuş olmalı ki- dudaklarını dudaklarıma yasladı. Bir süre hiç hareket etmedi.

Ben daha olayın gerçekliğini anlamaya çalışırken dudaklarnı araladı ve benim dudaklarımı iki dudağının arasına alıp öpmeye başladı. Gittikçe derinleşiyordu. Dudaklarının yumuşaklığını dudaklarımda hissediyordum. Geçek olamayacak kadar güzeldi.

"Neden karşılık vermiyorsun?" diye sordu nefes nefese.

Cevap vermedim, ıslak dudaklarını bu kez ben öptüm. Bu hareketime şaşırsada hızla adapte oldu ve benim aksime davetimi karşılıksız bırakmadı.

Beni kendiyle duvar arasına daha çok hapsetti. Öpüşleri hızlanmıştı, dillerimiz adeta kavga ediyordu.

“Siktir Leyla! Dudakların var ya adamı çıldırtır!”

Beklemeden geri öpmeye başladı.

Nefes alma ihtiyacıyla geri çekilmek için hareketlendim fakat bırakmadı. Büyük ihtimalle farkında değildi. Ellerimle göğüsünden hafifçe ittirdim. Aniden geri çekilerek "Bir sorun mu var?" dedi korkuyla. O da aynı benim gibi nefes nefeseydi ve kalbi deli gibi atıyordu.

Kafamı iki yana salladım. Zaten o da sonradan anlamıştı nefes almak için çekildiğimi.

Dudaklarını boynuma bastırdı. “çok arsızsın Leyla.” Dedi mırıldanarak. Kafamı arkamdaki duvara yasladım. Ona daha fazla yer açtım. Demir o kadar yavaş yavaş hareket ediyordu ki çıldıracaktım.

“Bizi yakacak kadar.” dedi.

Kulağımın hizasına gelip fısıldadı, “Her şeyi mahvedecek kadar.” Fısıldadığı yeri öptü.

Demir şu an benim boynumu öpüyordu! Allahım bu bir rüya mı?

O kadar baştan çıkarıcıydı ki, şimdiden ağzımdan bir inilti kaçırmıştım. İnlemem onu daha fazla alevlendirdi. Dudaklarının boynumda değmediği yer kalmamıştı.

Hoyratça dudaklarımı öpüyordu. Ona yetişemiyordum.

Dilini ağzıma doğru ittirdi ve dillerimiz bir savaşa girdi. ellerimi yukarıda birleştirdi, oraya hapsetti.

Boşta kalan elini tişörtümden içeri soktu. Elleri çıplak tenimde geziniyordu. Bir yandan da dudaklarımı kanatırcasına dişleyip öpüyordu.

“Demir!” dedim mırıltıyla.

“Demir sana kurban olsun lan!” dedi elleri yanaklarımı okşarken. "Bu an..." dedi. "Bu an, çok başka Leyla."

Baş parmağıyla dudaklarımı okşadı. "Senin elini tutuyorum ve bırakmak diye bir şey bu saatten sonra yok. Bunu bil. Ne kadar çekinsemde buradan çıktıktan sonra, abini bulacağım, her şeyi anlatacağım. Kabul etmeyecek Leyla... İstemeyecek. Beni kardeşlikten arkadaşlıktan reddedcek. Ve bir süre, büyük ihtimalle görüşemeyeceğiz."

"Hemen söyleme Demir. Tadını çıkaralım biraz."

"Sır bekledikçe ağırlaşır Leyla."

"Söyleme hemen. Bir bildiğim var."

Biraz düşünüp derin nefes aldı. "Bildiğin gibi olsun o zaman."

Nasıldı ama...

Bölüm : 20.05.2025 22:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...