
Soğuk bir kış gününde sabah ezanı okurnurken dünyaya gözlerimi açmışım. Dokuz nisanda doğmuşum. Babam koymuş ismimi Elif olsun demiş. Elif gibi dimdik...Hiçbir şeye boyun eğmesin sadece kendi doğruları için savaşsın. Kimse üzmesin benim kızımı demiş. Kimse kalbini yakmasın.
Ama Elifi en çok yakanda kendisi olmuştu. Annem gittikten sonra unutmuştu beni, kendi acısı için yaşamıştı. Sadece kendi üzüntüsü varmış gibi hayata devam etmişti. Elifini unutmuştu babam. Kendi yasını tutarken beni kenara yiteklemişti. Ben vardım ama yoktum. Yedi yaşından sonra kendimi kendim büyütmüş onun dediği dibi dimdik ayakta durmuştum.
Elif boyun bükümez, Elif sevgi isteyemez. Elifin hiç bir zaman doğum günü kutlanmazdı. Annem gittikten sonra benim doğum günümü kutlayan hiç olmamıştı. Babamın aklına gelirdi ama bir kaç gün sonra, gelse bile unuttum kızım der köşesine çekilirdi. O zaman bile kutlamazdı. Babama soramadım hiç bir zaman neden böyle oldun baba, neden beni sevgisiz bıraktın neden doğum günümü hiç kutlamadın diye. Babam belkide benden annemin ihanetini çıkarmaya çalışmıştı. Nede olsa onun kızıydım. Ama en suçsuz olanı.
Ben Asafla tanışana kadar hep sevgisiz hayat geçirmiştim. Ne zaman Asaf girdi hayatıma. Ne zaman sevdi beni işte o zaman gerçek benliğimi gerçek değerimi anlamıştım. Ne zaman hayatıma o girdi benim doğum günüm kutlanır olmuştu. Ondan sonra kimse unutmadı unutturmadı. Fakat onsuz geçen beş yıl boyunca ben kendim unuttum. Onun gidişiyle herşeyi unuttum. Bugünde dokuz nisandı ben yine unutmuştum. Kalbim sessizce fısıldıyordu bugün senin doğum günün Elif! Unutma yapma kendine. Ama bana bu kötülüğü yapan annem babam olmuştu. Ben kendime yapsam ne olurdu? Hem sırasımıydı doğum günümün ben gün geçtikçe neler öğreniyordum? Hayatımın nasıl çalındığını, beni nasıl unutturduklarını. Asafı hayatımdan çekip almalarını.
Asaf bal gözlü adam beni çok sevmişti, hemde çok. Ben onun sevgisiyle çocuk olmuş, onun sevgisiyle genç kız olmuştum. İncitmeden kırmadan sevmişti. Öfkelendiği zamanlarda bile kalbimi ezip geçmemişti.
Ama o sevgiye kıymışlardı. Bir kadın gelmiş kalbinden beni söküp atmıştı. Ancak Asafın kalbinden öyle söküp atabilirlerdi. Yoksa kimse cesaret edemezdi. Kolay mıydı aşkı yok etmek?
Mercana göre kolay olmuştu. Hemde öyle hayati plan yaparak. Nasıl yapardı bunu bir insan bir insana?
Daha kötüsüde onun hafızasını tamamen eline geçirmişti. İyileşmemesi için hatırlamaması için ilaçla zehirlemişti. Asaf hatırlamak için ilaç içerken meğersem o ilaç tamamen kendini benliğini unutturmak istemişti. Beni hatırlatmamak için.
Seven kadın bunu yaparmıydı?Sevgi buymuydu? Benim sevgim ise çok başkaydı.
Hikayemi duyan biri ne çok kızmak isterdi bana. Böyle sevgi mi olur? Sen gurursuz musun? Seni istemeyen adamın peşinden koşuyorsun. Sana defalarca sen benim ailem değilsin diyen adam için gözyaşı döküyorsun. O adam kaç kere o kadının elini tuttu sen nasıl hala tutuyorsun?
Bunları duysam haklısınız derdim senin beş yıldır çektiğin acılar yeter birde bunları üstlenme. Evet beş yıldır acı çektim hemde en dibini gördüm. Daha doğmamış bebeğimi karnımda kaybettim. Şimdiki Asaf bunları hak ediyor muydu?
Normalde hak etmiyor. Kesinlikle. Ama normal bir insan kendi duygularını hatırlayan insan hak etmez. Bilerek tanıdığı kadını eşini üzmek isterse aldatırsa asla haketmez. Ama ya kendi ismini bile hatırlamıyorsa ona kimliğini unutturmuşlarsa o zaman insan ne diye bilirdiki?
Bende söyledim bende kızdım, fakat o benim tanıdığım Asafımdı. Bana sevgiyi öğreten adam bana değer veren adamdı. Sevgi böyle bir şey değildi ki, kendi kalbin için karşı tarafı üzmek olur muydu? Karşı taraf seni üzse bile senin kalbin işte buna izin vermiyordu.
Mercan beterini yapmıştı Asafımı bütün benliğiyle benden çalmıştı sırf kalbi için, sırf kendi sevgisi için.
Aklından kalbinden beni çıkarması için yapmıştı, belki amacına ulaşmıştı fakat şimdi o amacı ellerinden kayıp gidiyordu.
Asafın karşımda çaresiz hallerini gördükçe bütün herşeyi kenara yitmiştim. Beni benden almışlar sözü bizi yıkıp geçmişti. Asuman anne yavrusunun acı içinde kıvrandığı gördükçe daha kötü olmuştu. Tansiyonu yükselmiş hemen ilaç vermişlerdi. Fatih baba ise karısının ellerinden sıkıca tutmuş gözyaşları içinde olanları izliyordu. Bir şey yapamamak onu maffediyordu. Bende dışarıda bankta Asafın yanında oturmuş geçip giden beş yılımıza yanıyorduk.
Elleri yine başında bitmek bilmeyen ağrılarla uğraşırken sessizce onu izliyordum.
"Tansiyonu her zaman böyle yükselir mi?"
"Yani üzüldüğü zamanlarda genellikle!"
İç çekerek geriye doğru yaslandı.
"Ne yapacağım ben? Nasıl hayatımı yoluna koyacağım? Kime güveneceğim? Yıllardır doktorum sandığım adam bile beni kandırmış. Sırf hafızam yerine gelmesin diye başka tedavi uygulamış. O tedavi yüzünden gecelerce baş ağrılarıyla uğraştım hala uğraşıyorum. Ben neyin içine düştüm nasıl insanların içine? En kötüsü onlarla mücadele ederken kızım elimi kolumu bağlıyor. Senin canın tehlikedeyken hiç bir şey yapamıyorum. Ben ne yapacağım nasıl savaşcağım? Üstelik ailem onlarda benden bir şey bekliyor ama ben."
Sustu daha devam edemedi. Söylenecek ne kalmıştı ki zaten.
"Nasıl öğrendin yani doktoru?"
En merak ettiğim konu buydu.
"Şüphelendim herşeyi yapan insanlar bunuda yapar mı diye düşündüm ve yapmışlar. Bende diyordum niye geçmişle ilgili bir şey hatırlamıyorum? Neden Mercanla anılarımız hafızamda yok? Meğersem gerçek Asafı unutturmak istemişler tamamen. Başka doktora gittim yeniden testler yapıldı ve gerçek ortaya çıktı."
O kadından zaten herşeyi bekliyordum.
"Yine o kadına ailem diyecek misin?"
Benim sorumla aniden yerde olan bakışlarını kaldırıp bana baktı. Gözlerinde gördüğüm mahcupluk kalbimi acıttı. Herşeyi unutmak affetmek kolay olmayacaktı. Sevgim ağır bassada kırılgan tarafımıda unutmayacaktım. Kıyamadığım zamanlar oluyordu ama canımı yakan taraflarınıda asla unutmayacaktım.
"Benim ailem sen ve kızım "
"Bunu söylemekle geç kalmadın mı sence?
Yıkıp döktükten sonra mı? Yanıma biraz daha yaklaşarak ellerimden tuttu.
"Biliyorum sana çok acılar verdim ama inan senin içindi. Sana zarar gelmemesi içindi. Uzak tutmak istedim fakat olmadı. Yine canınla sınadılar beni!"
"Evet sonraları beni uzak tutmak içindi peki ilk başlarda?"
Bu sefer cevap veremedi. Başını yere eğip sıkıntıyla nefes verdi. Ben birleşen ellerimize bakarken o kadınla el ele hastaneye geldiği görüntüler aklıma geldi. Nefes alamadım elimi elinden çekip ayağa kalktım.
"Benim Bayramlarla konuşmam gerekiyor."
Cevap vermesini dahi beklemeden hızlıca yanından ayrıldım. Olmuyordu gitmiyordu o görüntüler gözlerimin önünden geçmiyordu. Belkide hayat izin vermiyordu ben ne kadar çabalasamda o kadın var oldukça olmayacaktı.
Kendimi biraz sakinleştirdikten sonra Ali'yi arayıp nerde olduklarını öğrendim. Onların yanına kafeteryaya gittiğimde sert bir kahve alıp masalarına oturdum. İkiside benim oturmamla birden irkilmişti.
"Of Elif ne yapıyorsun?"
Ali sinirle bana bakarken omuzlarımı silktim.
"Hasan abiyle konuşmam gerekiyor."
"Akşama toplantı var."
Bayramın konuşmasıyla ona döndüm. Yüzü solgun gözüküyordu Alinin de öyleydi.
"Siz neden bu kadar yorgunsunuz?"
"Sabaha kadar senin kapının önünde nöbet tuttuk ondandır."
Alinin cevap vermesiyle kaşlarımı çattım.
"Evimin önünde nöbet tuttunuz ve evimde yandı sizin gözünüzün önünde!"
İkiside mahcup olmuş bakışlarını benden kaçırmışlardı. Özellikle Bayram hiç bakamıyordu.
"Sadece bir ara gözlerimiz kapanmıştı işte o ara her şey olmuş."
"Biz yanıyorduk ben ölümden döndüm. O adam bile bile beni yakmak istemiş ama siz beni koruyamadınız."
İkisinin mahcup bakışları gitmiş şok içerisinde bana bakıyorlardı.
"Metin yapmış. Sırf o adamı gözaltına aldınız diye beni öldürmek istemiş."
"Acil Hasan abiyi aramam lazım!"
Ali telaşla ayağa kalkarken bu sefer şaşkın bakışlarla onlara bakan bendim.
"Siz neden şaşırdınız bu kadar? Metinin bunu yapacağı belliydi."
"Biliyorduk ama seni hemen hedef alacağını bilmiyorduk. "
Bayrama hiç bir cevap vermedim. Elimdeki kahveyi alıp dudaklarıma götürdüm. Acilen kendime gelmem gerekiyordu.
"Sen neden hemen ayağa kalktın?"
"İyiyim!"
"Ama tam iyileşmedin o kadar duman yuttun."
Ama iyiydim.
"Bu arada sana ne kadar teşekkür etsem az benim sesimi duyan ilk sen oldun."
Gerçekten öyleydi Bayram sesimi duymasaydı gerisini düşenemiyordum.
"Öyle oldu ama Asaf daha çok savaştı senin için."
Bunu söylerken sesi tuhaf çıkmıştı. Mavi gözlerim siyah gözlerine sabitlenirken bakışlarımı çekmedim.
"Neden her defasında yardımıma koşan sen oluyorsun?"
Bu poliste bir şey vardı. Hissediyordum. İlgimi çeken merhameti miydi yoksa başka bir şey mi bilmiyordum ama kalbim hissettiriyordu.
"Görevim gereği öyle olmak zorunda!"
"Görevin içinde olsa teşekkür ederim."
Başını sallayarak eyvallah dedi.
"Galiba gün geçtikçe tükeniyorum."
Fısıltıyla çıkan sesim bile bunu gösteriyordu.
"Sen çok güçlüsün Elif! O kadar ağır şeyler yaşıyorsun ama savaşmaktan vazgeçmiyorsun. Aşkın için, ailen için. "
" Beni onu gibi seven kimse olmadı. Beni öyle sevmişti ki yedi yaşındaki Elif'in bütün acılarını unutturdu. Annesizliğimi babasızlığımı. Ama kadının biri girdi hayatıma ve herşeyim dediğim insanı kopardı benden."
"Bütün bunlar için savaşıyorsun değil mi?"
Gözlerim yeniden gözlerini bulurken başımı aşağı yukarı salladım.
"Sana hayran olmamak elde değil gerçekten. "
Duyduklarımla tükürüğüm birden boğazıma kaçmış öksürmeye başlamıştım.
"Yani öyle hayran anlamında değil savaşçısınız ya ondan dedim."
Oda ne dediğinin yeni farkına varmıştı sanırım.
Bu konuşulanların üzerine artık söylenecek bir şey kalmamıştı. Zaten sonra Alide gelmiş akşam kesin toplantı olduğunu bildirmişti. Bir süre daha yanlarında oturup kalkmıştım. Adımlarım bu sefer beni başka yere götürdü. Geçmişe...Artık o adımı atmam gerekiyordu. Özellikle bugün için.
Önce doktorundan durumu hakkında bilgi aldım. Pek iç açıcı haberler değildi. Belki bir aydan fazla ömrü var belkide bir aydan az demişti. Normalde bu haberi alan evlat ağlardı değil mi? Ama ben ağlayamamıştım. Boğazıma kocaman bir yumru gelip oturmuş ben o yumruğu atamamıştım. O ruh halinde odasının önüne gelmiştim ama içeriye girecek cesaretim yoktu.
İçeriye girip bugün benim doğum günüm anne belki kutlamak istersin demek istiyordum. Doğum günümü kutlayan bir Asafım vardı onuda elimden aldılar. O artık hiç hatırlamaz. Bari sen hatırla demek istiyordum. Ama yapamamıyordum. Ben odanın önünde öyle dururken kapı birden açılmış irkilmeme sebep olmuştu.
Hemşirede beni karşısında görünce korkmuştu. Allahtan kapıyı açan kişi oydu. Birde Can olsaydı ne derdim.
"Ay hanımefendi korkuttunuz beni!"
Hemşire benimle konuşurken ben onu hiç duymuyordum. Bakışlarım içeriye kaymış onun solgun yüzüne bakıyordum.
"Siz yakını olmalısınız. Durumu gittikçe kötüleşiyor. Üstelik sürekli Elif diye birini sayıklıyor. Belki o kişiyi görse biraz daha iyi olur. "
"Ya Elif iyi olmazsa?"
"Efendim!"
Hemşire yüzüme tuhaf bakarken onu es geçip odaya adımımı attım. Elif yıkılmaz, Elif her şeyin üstesinden gelir. Elif ona yapılanı unutur.
Annemin beni başka adam için terkettiği gerçeğini kapının dışında bırakmış ona doğru adım atmıştım. O yatağında uyurken yanına biraz daha yanaştım. Bakışlarım gamzesine kaydı. Ah o gamzesi yok muydu babamı yakıp geçen. Aramıza belli mesafe bırakıp onu izlemeye koyuldum.
" Hala kendine hayran bırakacak kadar çok güzelsin. Ne kadar hastada olsan güzelliğini elinden alamamış. Babamda olsa öyle derdi. Hala çok güzelsin Zeynep! Babam seni çok sevdi biliyor musun? Ya diğer adam oda sevdi mi bizi terkedecek kadar sevdimi anne?"
Yıllar sonra dudaklarımdan çıkan o söz, anne!
"Elif kızım ne olur affet beni!"
Kısık çıkan sesini işitince bir anda uyandı sandım. Korkuyla geriye doğru adım attım ama hala gözleri kapalıydı.
Hemşirenin dediği doğruymuş beni sayıklıyordu. Gözlerimin ne zaman dolduğunu ne zaman aktığını anlamamıştım taki tek tek yanaklarımdan akana kadar. Hızlıca burnumu çekip tekrar yüzüne baktım.
"Biliyor musun bugün benim doğum günüm. Hep kutlardın yine kutlasan. Sesinden son kez duysam anne!"
Adımlarımı ona doğru yaklaştırıp biraz daha yakınında durdum. Belki sarılmadan kokusunu alırdım yıllardır hasret kaldığım. Biraz daha biraz daha derken tam dibinde durdum. Elimi kaldırıp önce yanaklarımda ki yaşı sildim sonra benden izinsiz ona doğru uzandı. Elimde olmadan yüzüne doğru yol aldı. Tam gamzesinin hizasında durdu. Ama dokunamadı. Çünkü ellerim artık yabancıydı, o gamzeler Cana aitti o adama aitti. Hemen elimi geri çekip arkama sakladım. Dudaklarımdan bir hıçkırık koparken diğer elimi dudaklarıma kapadım. Sesli ağlamak istiyordum artık gözyaşlarımı içime atmak istemiyordum ama onu bile yapamıyordum.
"Olmuyor anne ellerim bile artık sana yabancı. Olmuyor yapamıyorum. Affetmek istiyorum ama. "
Sustum daha fazla burada kalamacağımı anlayınca arkama döndüm tam adım atacaktım ki sesini işittim.
"Doğum günün kutlu olsun mavişim. İyi ki doğmuşsun. İyiki benim kızım olmuşsun."
Ve nihayet yıllar sonra o güzel sesiyle doğum günümü kutladığını duymuştum fakat arkamı dönüp bakamadım.
"Elifim!"
Gözlerimi acıyla kapatarak derin nefes aldım.
"İyileş sadece Can için iyileş."
Son sözümü söyleyip hızlıca odadan çıktım. Direk kendimi tuvalete attım. Çeşmeyi açıp yüzüme su serptikçe kendime gelmeye çalıştım ama olmuyordu geçmiyordu. Daha çok ağlamaya başladım daha çok soğuk su serptim. Bugün ağlamamam gerekirdi değil mi? Doğum günümdü çünkü. Bir süre daha ağlayıp kendimi toplardıktan sonra aynadan kendime son kez baktım. Gözlerimin içi kıpkırmızı olmuş mavilerim artık kaybolmuştu.
Eskiden birazda olsa mutlulukla bakarken artık oda yoktu. Hepten mutluluğum gitmişti. O hüzünle tuvaletten çıktım ama nereye gideceğimi bir anda unuttum. Şimdi hangi yola gidecektim? Kime gidecektim?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 13.67k Okunma |
1.09k Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |