5. Bölüm

Fasulyem içindi

Çilem Akpınar
gulumse_gulumse

Üç gün geçmişti, koskoca üç gün. Ama Asaf'tan hiç ses çıkmamıştı. Geleceğim demişti gözlerime baka baka geleceğim. Gelmemişti.

Fatih baba ve ben ondan haber alabilmek için her çalan telefonu umutla açtık, her çalan kapıya umutla koştuk olmadı. Bütün umutlarımız ellerimizde kaldı. O eve tekrar gitmek istedim gidip hani gelecektin diye yüzüne bağırmak istedim ama yapamadım. O gün yüzünde gördüğüm ifade engel olmuştu. Korkuyordu ailesi için, gerçekler ortaya çıkarsa iyi şeyler olmayacağını biliyordu. Fakat biz gerçek ailesi beş yıldır iyi değildik. Onuda anlıyordum bir anda biri çıka geliyor asıl ailen biziz, senin ismin bu diyorlardı. Ben olsam kaldıramaz, bu yükün altından kalkamazdım. Gelin görünkü ona karşı çok yükleniyordum. Anlayışlı olmam gerekirken olamıyordum. İçimde biriken özlem engel oluyordu. Beni hatırlasın istiyordum aşkımızı hatırlasın. Fakat hiç bir şey istediğim gibi olmuyordu. Bu yüzden kendimi frenlemek için çok uğraştım. Karşısına çıkmamak için durdum.

Aklımı pastaneyle meşgul ettim. Eda'ya bütün olanları anlattım. Oda nihayet bana inanmıştı. İnanmak zorunda kalmıştı çünkü Fatih baba onaylayınca içine şüphe düşmemişti. Asuman annenin hala haberi yoktu. Söylemek için cesaret ararken yapamadık. Fatih baba bir bahane uydurarak onu bizim eve getirmiş Asaf'ı bekliyorlardı. Daha doğrusu babam. Asuman annede Asaf'ın hatıralarıyla avunuyordu. Gerçeğini bilse kim bilir ne kadar sevinirdi.

İşte bu üç gün boyunca bekledik. Ama gelen olmadı. Hayata devam etmek zorundaydım. Üzerimde sorumluluk vardı. Pastane ve bir resim sergisi. Sergi için yetiştirmem gereken resimler. Pastane için ise siparişler.

Evde resimleri tamamlayıp direk pastaneye geçtim. Üzerime önlüğü geçirerek bademli kurabiye için işe koyuldum. Belki bu pastenenin en sevilen ürünü kurabiyeydi.

İçine aşkımı, hasretini kattığım için bu kadar çok seviliyordu. Yine içimdeki sıkıntıyla kurabiyeleri fırına vererek pişmesini izlemeye başladım.

"Elif sıkılmadın mı onları izlemekten?"

Ne zaman içimde çıkan savaşta mağlup olsam hüznümü bu kurabiyeleri izleyerek geçiriyordum.

"Eda bugün gelir mi sence?"

Çaresizce her gün sorduğum soruyu yine soruyordum. Birilerin bana umutla senin kocan gelecek demesini bekliyordum.

"Elif hadi gel güzelim bir kahve içelim senle olur mu?"

Fırının önünden kalkarak arkadaşıma baktım. Üzüntüyle bana bakıyordu.

"Türk kahvesi içelim ama sonra fal bakacaksın."

Eda mutlulukla gülümseyerek başını salladı. Çünkü kaç günden sonra yaşam belirtisi veriyordum.

Ben mutfaktan çıkıp içerideki masaya geçip oturdum. Oda kahveyi yaparak yanıma gelmiş tam karşıma oturmuştu.

"Özür dilerim."

"Ne için özür diliyorsun Eda?"

Eda ellerimi tutarak gözlerime baktı.

"Sana inanmadığım için, sadece bir benzerlik sanmıştım ama yanılmışım."

Eda'ya tamamen gerçekleri anlattığımdan belli özür diliyordu.

"Eda sen eşimi hiç görmedin ki sadece resimlerden biliyorsun. Yani normal inanmaman. Bir ara ben bile şüphe ettim."

Kahvemi bitirip ters çevirerek kapadım.

"Hadi bakalım onun geleceği söyle bana. Sonra ne istersen iste benden."

Eda muzip şekilde gülümseyerek bana baktı.

"O çok beğendiğim çantayı alacaksın."

"Tamamdır sen iyi haber ver bana."

O sırada pastanenin kapısı açıldı. Rüzgar gülü olduğu için kapı açıldığı an ses geliyordu. Arkam dönük olduğundan kim geldi diye bakamadım.Eda ise kimin geldiğine bakmış dona kalmıştı.

"Elif bak söz verdin çantayı alacaksın."

" Ne!" Diyerek başımı çevirip arkaya baktım ve onu gördüm.

"Asaf!"

Elleri paltosunun cebinde, kapının orda durmuş bize doğru bakıyordu. Bakışlarım yüzüne odaklanınca sol gözündeki morluk dikkatimi çekti. Daha sonra dudağının kenarındaki yarayı gördüğüm gibi yerimden fırlayarak ona doğru gittim. Yanına ulaştığımda elimi kaldırıp dudağına dokunacakken başını geri çekerek benden uzaklaştı. Bu hareketi bana dokunsada aldırış etmedim.

"Asaf ne oldu sana?"

"Emir!"

Sanırım ne o vazgeçecekti bildiğinden nede ben. Gözlerini gözlerimden kaçırarak dükkanı incelemeye başladı. Bakışları yaptığım resimleri bulunca durakladı. Özellikle ikimizin lunaparkta atlı karıncaya binmiş halimizi çizdiğime.

"Öyle bir gün yaşandı. Yani ikimiz gitmiştik luna parka."

Sesimi duyduğu an başını bana çevirerek donuk gözle bakmaya başladı. Bugün tuhaf gözüküyordu. Hali tavrı değişik gibiydi.

"Sen iyi misin?"

"Fazla zamanım yok. Buraya söz verdiğim için geldim."

Konuşmasındaki öfke beni sinirlendirirken aynı ses tonuyla bende ona karşılık verdim.

"Üç gün oldu geleceğim dedin ama gelmedin. Baban ve ben ne haldeyiz hiç mi aklına gelmedi. Şimdi gelmişsin bana fazla zamanım yok diyorsun. Sence konuşulacak çok şeyimiz varken kısa zamana mı sıkıştıracaksın?"

Benim tavrımı görünce yüzünde bir şaşkınlık oluştu ama hemen toparladı.

Arkaya doğru bakarak masaya işaret etti.

"Otursak daha iyi olur."

Başımı sallayarak geçmesi için yol verdim

Eda'ya baktığımda etrafta gözükmüyordu. Kesin bizi yalnız bırakmak için mutfağa gitmişti. Bende masaya geçip tam karşısına oturdum.Bakışları hala etrafta bir kaç müşteriye bakıyor onları inceliyordu.

"Pastanemi incelemen bittiyse artık konuşalım mı?"

Nihayet gözleri beni bulunca gözlerime çok derin bakmaya başladı. Sanki tanıdık birini arar gibi.

"O beyfendi nerede şuanda?"

Kaşlarımı çatarak yüzüne baktım. Beyfendi dediği babasımı oluyordu.

"Babanı mı soruyorsun?"

Başını aşağı yukarı salladı.

"Evimizde!"

"Yani senin evindemi?"

Hala biz kelimesini kabul etmiyordu. Biz ve o ev yabancıydık. Hayal kırıklığıyla bakınca boğazını temizleyerek bakışlarını kaçırdı.

Ben ise yutkunamadım. Karşımda kocam oturuyordu fakat o değildi.

"Evet benim evimde. Asuman annede geldi. Yani annen. Ama onun haberi yok daha. Söylemedik, seninle konuşmadan bir şey yapmak istemedik."

"Bak geçmişte neler oldu siz kimsiniz bilmiyorum. Belki doğru söylüyorsunuz."

Sözünü keserek araya girdim.

"Hala şüphen varsa dna testi yaptıralım."

"Gerek yok. Önemide yok."

Son sözünü duyduğum anda sanki başımdan kaynar sular döküldü.

"Ne demek önemi yok. Evde annen babam bekliyor seni. Fatih baba kaç gündür neler çekiyor haberin var mı? Her telefon çaldığında, her zil çaldığında senden haber alabilmek için can atıyor. Gelmişsin karşıma önemi yok mu diyorsun?'

Bugünkü tavırları öyle değişiktiki artık benide çileden çıkartıyordu. Her defasında ikna etmekten yalvarmaktan yorulmuştum.

Bakışları yüzümün her bir ayrıntısını incelerken gözlerime çaresizlikle baktı. Yada ben öyle anlamıştım.

"Bakın Elif hanım olan oldu. Benim adım Asaf'mış felan önemli değil. Gerçek adım Emir ben bunu biliyorum."

Şimdide Elif hanım mı olduk? Onca sene sonra bir yabancımı oldum. Allahım bu nasıl sınavdı hiç bilmiyordum. İçimden kendi kendime dert yanarken ona cevap verdim

"Ya benim bildiklerim?"

"Önemli değil."

Hala umursamıyordu. Gözlerim çoktan dolmuş neredeyse ağlamak üzereydim.

"Ya ben?"

Öyle söyleyince donup kaldı. Bugun yüzünde takındığı bir ifade vardı. Oda donukluk. Birşey söyleyemedi yine önemsiz diyemedi.

"Şimdi hiç bir şey olmamış gibi hayatına devam mı edeceksin?"

"Evvvet!"

Kekeleyerek verdiği cevap beni hiç tatmin etmiyordu.

"Saçmaladığının farkında mısın? En azından hatırlamak için çaba sarf etsen. Doktora gitsen, yada geçmiş anıları dinlesen."

Birden öfkeyle oturduğu yerden kalkıp yüzüme doğru eğildi.

"Sana hiç biri umurumda değil diyorum. Anlamıyor musun? Benim bir ailem var ve onların düzeni bozulmayacak. Buruyada bu konuyu kapatmaya geldim."

Hala ailem diyordu. Karşısında gözüyaşlı kadını umursamadan hala onlar diyordu.

Yüzümü yüzümü daha yakınlaştırıp burnunun dibinde durdum.

"Gerçekler seni neden korkutuyor? Neden hatırlamak için şans vermiyorsun? Bu kadar kolay olamaz. Bize sırtını bu kadar kolay dönemezsin. O konu dediğin kaç kişinin hayatı. Senin, benim, ailenin."

Nefes alışverişleri hızlanmış yüzümü esip geçiyordu. Aynı heyecan bende de oluşunca gözlerimi ayırmadım gözlerinden.

"Hani kokum tanıdık geliyordu? Hani babanın yüzünü anımsamıştın? Asaf neden böyle yapıyorsun? Hiç mi gerçekleri merak etmiyorsun, onlar sana yalan söylemiş her şey ortada."

Birden kolumu tutarak sıkmaya başladı.

Gözleri büyümüş alnındaki damarlar belirgin olmuştu.

"Onlar hakkında doğru konuş."

Canım yanıyordu ama kolum değil kalbimdi. Bir gün bana sevdiğim insan başka kadını savunacak dese inanmazdım. Ama oluyordu şuan kocam başkasını savunuyordu.

"O kadın gerçekleri saklamış, senin kim olduğunu.."

Sözümün devamı gelemedi. Sert bir şekilde düşen sandalyenin sesi susmamı sağlamıştı. Asaf benden uzaklaşıp sandalyeye bir tekme atmasıyla yere düşmüştü. Banada tekrar dönüp baş parmağını tehditkar şekilde salladı.

"Karım hakkında tek kelime dahi edersen hiç iyi olmaz. Benim için Asaf olmak hiç umurumda değil anlıyor musun? Senin karım olmam hiç umurumda değil. Hatırlamadığım hiç bir şey umurumda değil. Asaf'la sadece yüzlerimiz benziyor o kadar."

Her bir sözü sert rüzgar gibi yüzüme çarptı. Her sözü yaktı geçti. Gözyaşlarım çoktan yanaklarımdan akarken hayal kırıklığıyla ona baka kaldım.

"Anladım ben umurumda değilim. Ama baban, annen. "

"Onlarda."

Ailesinide yok saymıştı.

"Ya fasulyem?"

Kaşlarını bir kez daha çatarak "O kim?" Dedi.

"Kızımız!"

Bunca söze vücudum kaldırmadı kalktığım sandalyeye geri oturmak zorunda kaldım. Elimlede gözlerimdeki yaşı silip bir kez daha baktım ona.

"Bir daha karşıma çıkma, bir daha evime gelme. Seni fark ederse koruyaman. Şimdiye kadar sakladım ama öğrenirse hiç iyi olmaz."

Elalarını son kez gözlerime değdirerek bir kez daha bana sırtını döndü. Adımları kapıya doğru giderken.

"Asaf!"

Çaresizce bir kez daha ismini andım

"Ne olur beni hatırla."

Son çırpınışım bu oldu. Asaf beni hatırlamadı, beni ve gerçek ismi hafızasının en derinlerine gömerek hatırlamamak üzerine çıkıp gitti.

Bu kaçıncı gidişiydi bilmiyorum. Kaçıncı defa Emir olarak sırtını dönüşüydü. En son geleceğim dediğinde inanmıştım. Hatırlamak için çaba sarf edeceğine inanmıştım ama olmadı. O kaçmayı seçerken arkada enkaz bıraktı. Şimdi Fatih babaya ne diyecektim? Oğlun Emir olmayı mı seçti bize yabancımı oldu diyecektim. Oturduğum yerde hıçkıra hıçkıra ağlarken gerçekleri kabul etmek zor geliyordu.

Omzumda bir el hissedince başımı kaldırıp baktım. Eda üzüntüyle bana bakıyordu.

"Yine gitti, her şeyi inkar ederek gitti."

Eda bir şey söyleyemedi. Elini saçlarıma götürerek okşamaya başladı. Belki canımın acısını biraz olsun alırdı.

Eda'nın göğsünde saatlerce ağlamıştım. Pastaneyide kapatmış içimdeki yangın geçene kadar göz yaşı dökmüştüm.

Başımı Eda'nın göğsünden çekip peçeteyle yüzümü sildim. Burnumdan nefes alarak rahatlamaya çalıştım.

"Elif ben sizin konuştuklarınızı dinledim. Asaf giderken bir söz söyledi duydun değil?"

Eda'nın sorusuyla kaşlarımı çatarak ona baktım. Asaf o kadar şey söylemişti ki hiç biri aklımda kalmamıştı.Benim hatırlamadığımı anladığı an konuşmaya devam etti.

"Seni fark ederse koruyaman. Şimdiye kadar sakladım ama öğrenirse hiç iyi olmaz. Aynen böyle söyledi hatırladın mı?"

Bir süre düşünüp konuşmaları hatırlamaya çalıştım. Burnumu çekerek elimi alnıma götürdüm. Başım ağrıyordu, aklım doluydu. Düşündüm düşündüm ve söylediği kelimeleri hatırladım.

"Evine gitmemem gerektiğini söylüyordu önce sonra senin söylediklerini söyledi."

Eda başıyla beni onaylarken, jetonum yeni yeni düşüyordu.

"Yüzünün halini gördün değil mi? Biriyle kavga etmiş. Evine gitmemide istemiyor, üstelik beni kimden koruyabilir ki? Eda o bir şeyler saklıyor. Gözlerinde gördüm, babasına olan bakışını, en önemlisi kızımın konusu geçerken. Oda hatırlamak istiyor ama bir şey engel oluyor gibi."

Ardı arkasına sıraladığım bu tespitler aklımı yerine getirmişti. Tamam onun için zor olabilirdi ama en azından bizi tanımak için bir şeyler yapabilirdi. Direk kestirip atması şüphe uyandırıyordu.

"Elif kesin bir şeyler dönüyor bence. Bu işin peşini bırakma. Kızım üstelik senin kocan o. Ne kadar şimdi başka biri varsa sen onun gerçek karısısın."

"Beş yıl önceydi. "

Dilimden dökülen o kelime dudaklarımı yaktı.

"Her neyse Elif vazgeçmenin zamanı değil. Ağlamanın üzülmenin zamanı değil. Gerçekleri ortaya çıkarma zamanı. Asaf kimden korkuyor?"

"O kadından olabilir. Çünkü sıradan insan gibi gözükmüyorlar. Kapılarında bir sürü koruma var. Adamlardan biri hep Asaf'ın peşinde."

Bütün tespitlerim bir biri aklıma gelince hızla yerimden kalktım. Kabanımı ve çantamı alarak Eda'ya baktım .

"Benim eve gitmem lazım. Sen kapatır mısın burayı."

Başını sallayarak yanıma geldi. Elimi tutup gözlerime baktı.

"Her şey yoluna girecek biliyorsun değil mi? Bugüne kadar kocanı öldü olarak biliyordun ama yaşıyor. Bu bile çok güzel haber. "

Aynen öyleydi. Daha düne kadar onun yasını tutuyordum. Bugün ela gözlerini görmüş kokusunu içime çekmiştim. Şükredecek birşeylerim vardı en azından.

Bu düşüncelerle pastanenin önüne çıkarak taksi beklemeye başladım. Arabam evde kalmıştı. Fazla zaman geçmeden de taksi gelmişti. Hemen binip adresi söyleyecekken gördüğüm kişiyle şaşkına uğradım.

"Cann!"

Mavi gözleriyle sırıtarak bana bakıyordu.

"Ablacığım!"

"Senin ne işin var burada?"

"Abla sence soru bu? İşimin başındayım."

"Biliyorum ama senin olacağını tahmin edememiştim. Onu diyorum."

Can taksiyi çalıştırarak önüne döndü.

"Ablacığım ben sana dedim hep buralardayım diye. Bak ne güzel tesadüf oldu."

"Güzel tesadüf olmuş o zaman. "

Gülümseyerek yan profiline baktım. Yaşı küçük olmasına rağmen saçlarında bir kaç beyaz vardı. Hayat belliki onada adil davranmamıştı. Ama bu çocukta içimde tarif edemediğim bir duygu vardı. Adı yok gibiydi. Sanki daha önceden tanıyor gibiydim. Yüzü birine benziyordu. Fakat çıkaramıyordum.

"Abla seni yine üzmüşler."

Can'ın sesiyle kendime gelerek bir iç çektim.

"Nereden anladın?"

"Maviş gözlerini üzmüşler."

Doğru ya benimde mavi gözlerim vardı. Uzun zamandır bakamadığım, hep gözyaşlarıyla ıslanan. Mutluluğu unutmuş, sadece hüzünlü bakan gözlerim. Onun sorusunu es geçerek başka soru yönelttim.

"Can ailenle aran nasıl?"

Can sorduğum soruyla bir anda afalladı. Direksiyondaki elleri hakimiyetini kaybetmek üzeredeydi ki kendini hemen toparladı.

"Hoppp ne oluyor?"

"Pardon abla bir anda şey oldu."

Can'ın tavırları bir anda değişmiş yüzü kızarmıştı.

"Sanırım haddim olmayan soru sordum. Kusura bakma. Öyle içimden geldi sordum cevap vermek zorunda değilsin."

Aynadan gözleri gözlerimi bulunca hüzünle baktı.

"Bir annem var. Oda hasta, ona bakıyorum."

Saçlarındaki beyazların sebebi ortaya çıkmıştı.

"Ben özür dilerim seni üzmek istemedim. Ama anneler kıymetlidir Can, annene iyi bak olur mu? Bu arada çok geçmiş olsun. "

Anneler kıymetliydi, hemde çok.Bakışlarımı dikiz aynasından çekip camdan dışarı baktım.

"Senin ailen abla?"

Benim ailem, ne güzel soruydu. Yıllardır duymuyordum bu kelimeyi.

Hüzünle bir iç çektim.

"Benim kimsem yok Can. Bir babam vardı oda yıllar önce öldü. Annem ise bilmiyorum. Nerede ne yapıyor yaşıyor mu hiç bir bilgim yok. Benim bir ailem vardı Asaf'tı. Oda işte.."

Sözlerimin devamını getiremedim. Boğazıma takılan düğüm izin vermedi.

Zaten Can'da sormamıştı. Bir süre daha gittikten sonra nihayet eve gelmiştik. Ama bir dakika ben evin adresini vermişmiydim?

"Can ben sana adresi söylemedim ki? Sen nereden biliyorsun evimi?"

Can bir an telaşa kapılır gibi oldu.

"Abla ben nerden bileceğim sen söyledin ya bindiğinde."

Gözlerine şüpheyle bakarken ne zaman söylediğimi hatırlamaya çalışıyordum.

"Ben mi söyledim?"

"Evet hatırlamıyor musun?"

Cidden hatırlamıyordum. Bu aralar kafam o kadar doluyduki herşeyi unutur olmuştum.

" Neyse artık ücret ne kadar?"

"350 TL abla!"

Cüzdanımdan ücreti çıkartıp uzattım.

"Teşekkür ederim yine beni dinlediğin için. Ha burada annen çok şanslı senin gibi evlada sahip."

Can gözlerime öyle duygu yüklü bakıyordu ki, anlamdıramadığım bir şeyler vardı.

"Kendine iyi bak abla. Üzme hiç bir şey için kendini."

"Sende Can, sende!"

Can'a veda edip taksiden indim. Bir süre arabayı çalıştırmadı, taki ben eve girene kadar. Gerçekten değişik çocuktu.

Eve girdiğimde Asuman anne salonda televizyona bakıyordu. Öyle dalmış ki benim geldiğimi bile hiç duymamıştı.

"Merhaba Asuman anne!"

Sesimi duyduğu an birden irkildi.

"Ay Elif sen mi geldin korkuttun beni kızım."

Yanına giderek tek tek yanaklarından öptüm.

"Oy Asuman sultan öyle bir dalmışın ki geldiğimi duymadım. Fatih baba nerede?"

"O arka bahçede sabahtan belli çiçeklerle uğraşıyor. Eve hiç girmedi inanır mısın? Onda bir şeyler var ama çözemedim. Banada söylemiyor."

Ah Asuman anne, gerçekleri sende öğrensen inan hiç bir yere sığmazdın.

"Ben gidip bir bakayım."

Asuman annenin yanında ayrılarak arka bahçeye geçtim. Fatih baba gerçekten çiçeklerle uğraşıyordu. Hemde baya uğramıştı heryere çiçek ekmişti.

"Fatih baba buraları ne yaptın böyle?"

Ben laşkınlıkla etrafa bakarken o çöktüğü yerden kalkarak bana döndü.

"Sen mi geldin kızım?"

Gözlerinde gördüğüm hüzünle dudaklarımdan söz çıkmadı. Öyle umutla bakıyorlardı ki şimdi nasıl anlatırdım bütün olanları. Kalbi dayanmazdı ama mecburdum.

"Baba biraz konuşabilir miyiz?"

Benim yüz ifadeni görünce elindeki çiçeği bırakıp yanıma geldi.

"Yoksa haber mi var?"

Başımı üzüntüyle salladım.

"Gel şöyle oturalım."

Onu sandalyeye oturtup karşısına geçtim.

Ellerinden tutarak gülümsedim.

"Bugün pastaneye Asaf geldi."

Bütün olanları teker teker anlattım. Fatih baba her bir sözü dinlerken yıkıldı. Her bir sözümde gözlerinden yaş geldi.

"Biz onun için önemsizmiyiz yani. Benim oğlum bizim için canını verecekken şimdi önemsiz mi olduk?"

"Baba o hiç bir şey hatırlamıyor."

Aslında bizim anlamak istemediğimiz nokta buydu. Asaf hiç bir şey hatırlamıyordu. Ama biz ona kızıyorduk bizi istemediği için.

"Ama kızım biz ona söyledik. Ben babanım dedim. İnsan hiç mi merak etmez, hiç mi dinlemez bu insanlar ne diyor diye."

" Baba bence merak ediyor ama bir şey engel oluyor ona. Bugün yüzünün halini görseydin kavga etmiş. Hali tavrı desen farklıydı. En önemlisi bizi birinden koruyor ve saklıyor. O yüzden olabilir diğer kadın öğrenmesin istiyor belli ki. Bize bir şey yapacağından korkuyor olabilir."

Fatih baba acı içinde ahlayarak elini saçlarına götürüp sinirle karıştırdı.

"Şimdi ne yapacağız?"

"Baba Asaf'ın soyadını bilmiyoruz. Yani yeni soyadı. İsmi Emir'de soyadı ne bilmiyoruz. Onu öğrenmemiz lazım, o kadının ismini de onların hayatına dair her şey. Kim bunlar? Önce ordan başlamalıyız. Sonra gerisi gelir."

Fatih baba bana hak verir gibi başını salladı.

"Sen o kısmı bana bırak. Ben herşeyi öğreneceğim. Sonra harekete geçeceğiz."

Fatih baba emekli polisti. O yüzden herşeyi ona anlatmış şüphelerimden bahsetmiştim. O ailenin kim olduğunu ancak babam bulabilirdi.

"Şimdilik bana düşen kısım beklemek diyorsun."

"Biraz daha sabret kızım. Biraz daha. Annende daha bilmesin yoksa kahrolur kadın. Durduramayız onu biz duruyoruz ama o durmaz."

Halbuki bende duramıyordum. Bir yanım gökgürültülü sağanak yağmurken, diğer tarafım parçalı bulutluydu. Azda olsa güneş vardı. Azda olsa umut.

İçimdeki o umutla kızımın yanına gitmek istedim. Biraz onunla konuşursam belki içim rahatlardı. Fasulyem iyi gelirdi bana.

Evime yarımsaatlik mesafede olan mezarlığa gittim. Oraya her gittiğimde farklı ruh haline bürünüyordum. Farklı Elif oluyordum. Anne oluyor, eş oluyordum yeniden.

Adımlarım kızımın mezarına yaklaşınca orada olan kişiyle durakladım. Kızımın ayak ucuna oturmuştu. Kızımızın...

"Asaf!"

Dudaklarımdan çıkan isimle hala onun olduğuna inanamadım. Gözlerim hayal görüyordu kesin. O buradaydı.

Ayaklarım istemsizce biraz daha yaklaştı yaklaştı biraz ötede durdu. Asaf başını yere eğmiş küçücük mezar taşına bakıyordu.

"Demek ismin Fasulye? Annen sana neden bu ismi koymuş acaba?"

Asaf kızımızla konuşuyordu. Fasulyemle...

"Şimdi soruyorsundur sende kimsin diye. İnan bende bilmiyorum kim olduğumu. Sadece gelmek istedim. Çünkü..."

Sözünün devamını getiremedi. Elini kaldırıp toprağı okşamaya başladı. Kızım ilk defa babasıyla tanışıyordu. İlk defa sesini duyuyordu. Sağ gözümden bir yaş aktı ardından diğer gözümden. Ellerimi dudaklarıma götürerek sıkıca kapadım. Ağlama sesim duyulmasın istedim. Mutlulukla karşımdaki aileme baktım.

"Çünkü sen benim kızımmışsın."

O çünkünün devam geldi ve Asaf sonunda kabullendi.

"Özür dilerim. Her şey için özür dilerim. Eğer her şey benim elimde olsaydı sen belkide yaşıyor olurdun. Böyle küçücük mezarın olmazdı. Annen üzülmezdi."

Bacaklarım beni artık taşıyamadı yere diz çöktüm. Dizlerimin üzerine düşerken Asaf ise beni hala farketmemişti.

"Annen seni çok seviyor. Gözlerinden görebiliyorum ve çok üzülüyor."

"Onu daha kucağıma alamadan toprağa verdim. Ona süt veremeden toprak oldu. Göğüslerim onu için sütle dolarken emziremedim. Asaf bence bebekler toprak olmamalı. Anneleri kucağına almak için gün sayarken mezar taşına sarılmamalı."

Dakikalardır süren sessizliğim bozulmuştu. İçimdeki tutamadıklarım dilime vurmuştu. Asaf başını çevirip bana baktığında şok yaşarken halimi görünce dahada şaşkına uğradı. Çünkü karşısında acılı bir anne vardı, gözyaşları kurumayan anne.

Tam oturduğu yerden kalkacakken elimle durdum.

"Ne olur biraz daha otur. Kızımız seni ilk defa görüyor. Meleğim babasını ilk defa duyuyor."

Asaf ne yapacağını şaşırmışken benim yalvarmama dayanamadı. Kızımızın yanından kalkmadı. Bu hareketi beni gülümsetmişti.

"Keşke onun soğuk taşı yerine kendisine sarılabilseydik."

"Ona ne oldu?"

Asaf'ın dudaklarından titreyerek çıkan bu soru sertçe yutkunmama sebep oldu.

"Cinsiyetini öğrenene kadar ona fasulyem dedim. O benim küçük fasulyemdi. Hayata yeniden tutunma sebebimdi. Sevdiğim adamdan kalma tek yadigardı. Fakat onu hayatta tutamadım. Fasulyem bu hayata gelmek istemedi."

İstemsizce elim karnıma gitti. Dudaklarımdan bir hıçkırık koptu. Gözlerimden yaşlar.

"Belki kendime daha iyi baksaydım kaybetmeyecektim. Senin acınla baş etmeye çalışırken onuda kaybettim. Tam beş aylık olmuştu. Hamilelik zehirlenmesi bende bir hasar bırakmak yerine kızımı almayı tercih etmişti. Kaybettim onu. Bir günde tekmeleri durdu, sonra kendisi gitti. "

Asaf sessizce beni dinlerken ben üzüntüyle onlara baktım.

"Buraya neden geldin?"

"Bilmiyorum. Kalbim beni buraya getirdi."

"Oda senin kızın, oda senden bir parça. Onuda görmezden gelme olur mu? O melek oldu. Seni görünce sevinir. "

Asaf bana cevap vermeden oturduğu yerden kalktı. Mezar taşına son kez dokundu ve adımları bana doğru gelmeye başladı. Tam tepemde dikilip bir süre gözlerime baktı. Sonra elini bana doğru uzattı, tutmam için. Elim titreyerek eline sıkıca tutundum. Yavaşça yerden kalkarak tam karşısında durdum. Ellerimiz hala birdi tıpkı eski günlerimizdeki gibi.

Başımı sağa doğru yatırarak bir iç çektim.

"Bir kez sarılabilir miyim? Fasulyem bizi bir kere sarılırken görsün."

Ela gözleri kan çanağına dönmüştü. Belkide oda ağlamak istiyordu ama ağlayamıyordu. Büyük umutla gözlerine baktım. Şuan kabul etmesi için nelerimi vermezdim.

Bir süre cevap vermesini bekledim elini sıkıca kavrayarak. Yüzümün her bir noktasını incelerken başını aşağı yukarı salladı.

"Bu ne demek oluyor?"

"Sadece onun için bir kere izin veriyorum."

O sözünü bitir bitirmez ayaklarımın ucunda yükselerek elimi boynuna sardım, diğer elim hala ondaydı. Başımı tam boyun girintisine gömdüm ve gözlerimi kapadım.

Beş yılın özlemi nihayet sona ermişti. Kendimi dahada ona dayayarak burnumu boynuna sürttüm.

"Çok özledim."

Asaf ise hiç bir harektte bulunmuyordu. Sadece ellerimi sıkıca tutmuş bırakmıyordu. Sonra bir şey oldu önce elimi bıraktı. Boşta kalan elim koluna tutunurken kalbim korkuyla atıyordu. Ya bırakırsa beni, ya yiteklerse. Ben bunları düşünürken elleri bir anda belimi buldu. Belimi sıkıca sararken kendine daha çok çekip bu sefer o başını eğerek saçlarıma gömdü. Derin bir iç çekip belimde olan eli sırtıma doğru çıkarak okşamaya başladı.

"Sadece fasulye için. Sadece onun için."

Sessizce kulağıma fısıldarken kendini ikna çabası boşunaydı. Evet bu sarılma fasulyem içindi ama bu sarılışta özlem vardı. Bu sarılışta eski Asaf vardı. Fakat o bunun daha farkında değildi.

Bölüm : 03.12.2024 17:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...