7. Bölüm

Gülümseme sebebin

Çilem Akpınar
gulumse_gulumse

Bazen gerçeklerle yüzleşmek insana ağır gelirmiş ya, bende o ağırlığın altında eziliyordum. Küçüklükten belli hep yükler taşıyordum. Bizi terkeden annemin bile yükü bana yüklenmişti. Çünkü babam onun gidişiyle artık yaşamaz olmuştu. Bir kızı olduğunu unutmuş sadece yaşamak için yaşıyordu. İşine gidiyordu benim her türlü eksiğimi karşılıyordu ama sevgisi yoktu. Eskiden saçlarımı okşayarak beni uyutur masallar anlatırdı ama annem ne zaman o kapıdan çıktı saçlarımdan şefkatini esirgedi kulaklarımdan güzel sesini.

Annemin ise bizi neden terkettiğini hala anlamış değildim. Komşular başka adama kaçmış diye dedikodular yaparken babam sevdiği kadına toz kondurmazdı. Bana bile kötülemiş değildi. O yüzden annem benim hatıralarımda hep melek olarak kalmıştı. Büyüdükçe o iyi insanı kaybetmek istememiştim. Gerçeği bilsemde o annemdi. Anneden nefret etmek olmazdı. Annem bizi başkası için terkettiğini bildiğim halde kızamadım. Anneydi değil mi? Annelere küsülmezdi. Ama bir gün annemin yokluğunu çok feci şekilde anlamıştım.

Fasulyemi kaybettiğimde, o gün anne neredesin diye feryatlar etmiştim. Neredesin gel acımı kalbimden sök al diye bağırmıştım. Ama annem o günde duymadı beni. Benim evladım daha doğmadan ölürken annemde yanımda değildi. İşte o gün annemin beni sevmediği gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalmıştım ve bu çok acıydı.

Geçmek bilmeyen acılar kalbime yük olmuştu. Fatih babanın anlattıklarından sonra daha da ağırlaşmıştım. Dahada acı yüklenmişti. Çünkü onlar beni kocamdan bile isteye ayırmışlardı. Ölme ihtimaline karşı bile bile ayırmışlardı. Belki hedefleri öldürmekti ama ne olduysa başka bir şey olmuştu. Sonra ise o evlilik. Onun hafıza kaybından yararlanarak gerçekleşen sahte bir evlilik.

Asaf o evde ne yaşıyordu bilmiyordum ama korkuyordu. Bana zarar gelmesinden korkuyordu. Hatırlamamasına rağmen beni koruyordu. Çünkü kalbi hissediyordu, beni hissedebiliyordu.

Ona zarar gelmesin diye mecbur hastaneyi aramış durumunu öğrenmiştim. Yarın sabah taburcu olacaktı. Şuan yanında olmam gerekirken olamıyordum.

Başımı yastığa koyduğumda gözümden yaş akıp yastığıma düştü. Geceler boyu bana arkadaşlık eden yastığıma. Yıllarca kaç gözyaşı taşımıştı. Kaç ah!

Bu gecede payına düşeni alıyordu. Bu gecede mutluluk yoktu. O yüzden hemen uyumak istiyordum daha fazla acı çekmeden sadece uyumak . Gözlerimi kapatıp geçmişe daldım. Geçmiş anılara böylece uyuyakalmıştım.

Sabah kimseye görünmeden hemen evden çıktım. Arabamla gitmek yerine ise Can'ı çağırmıştım. Onunla hastaneye gidecektik ve yanımda olmasına çok ihtiyacım vardı.

Her zaman arka koltuğa otururken bu defa ön tarafa geçip radyodan bir şarkı açtım.

Sezen aksu'nun git şarkısıydı

Sessizce mırıldanırken Asaf'ın sürekli çekip gitmeleri aklıma geldi. Her defasında sırtını dönüyordu ve her defasında beni ardında bırakıyordu. Ben ise sadece bir kere sırtımı dönmüştüm ve olanlar olmuştu.

"Gitme dur ne olursun, gitme kal yalan söyledim. Doğru değil ayrılığa daha hiç hazır değilim."

Başımı cama yaslamış şarkıya eşlik ederken Can'da bana katılmış birlikte şarkıyı söylemiştik.

"Sen hiç aşık oldun mu?"

Sorduğum soruyla Can yoldan bakışlarını çekerek yüzüme baktı sonra başını hayır anlamında salladı.

"Ben hiç aşık olmadım. Daha doğrusu fırsatım olmadı. Hep bir arayıştaydım ondan fırsatım olmadı."

"Arayış derken kimi arıyordun ki?"

Mavilerini mavilerime dokundurarak,

"Ablamı!" Dedi ve içime bir şey oldu. Hatta gözlerim bile dolmuştu. Neden böyle olduğumu sorgularken derin nefes aldım. Son günlerde yaşadıklarım beni iyice duygusallaştırmıştı.

"Ablana ne oldu?"

Aklıma takılan soruyu sorarken bu defa bana bakmadı.

"Uzaklardaydı ama buldum onu. Sonunda buldum."

Bir iç geçirdim.

"Aslında benimde birini aramam lazım ama hiç cesaret edemedim. Korktum sanırım yüzleşmekten."

"Kimi araman lazımdı abla!"

Bir iç daha geçirdim.Dudaklarımdan hiç çıkmayan bir söz firar etti.

"Annemi!"

Can'dan bir süre ses çıkmadı. Dikkatini yola vererek aramızdaki iletişimi kesti. Şaşırmıştım konuşmayı seven Can susmuştu. Bunun üzerine daha fazla düşünmedim. Çünkü hastaneye yaklaştıkça heyecanlanıyordum.

Tam hastanenin otoparkında durunca Can arabayı park etmeden kendimi hemen dışarı attım. Bir an önce onu görmek istiyordum.

Biraz ilerledikten sonra bir kaç siyah arabanın hareket halinde sırasıyla dizildiğini gördüm. Bakışlarım adamlara kayınca kim olduklarını anlamıştım. İçlerinden bir kaçı Asaf'ın korumalarıydı. Geç kalmıştım Asaf çoktan taburcu olmuş evine gidecekti. Son bir umut görürüm diye bir duvarın arkasına geçip beklemeye başladım. Sonra o geldi. Bakışlarım yüzünde oyalandı. Rengi soluktu hala iyi değildi. Korumalardan biri koşarak gelip elindeki çantayı aldı. Bir süre olduğu yerde dikilirken boşta kalan eline telefonu alıp oynamaya başladı. Sanırım birini bekliyordu. Adım atıp ona koşmak istiyordum. Gidip sıkıca sarılmak iyi olduğunu duymak istiyordum ama bir şeyler beni engelliyordu. Korumalar olmasa belki yapardım kendime engel olmazdım. Fakat işte, hep işteler vardı hayatımda...

Yinede o adımı attım gidip sarılmak yerine sadece iyi olduğunu sormak istiyordum.

Bir adım daha atacaktım ki bir ses yankılandı.

"Geldim bitanem, çok bekletmedim değil mi?"

Bu ses o kadına aitti. Bu sefer bir adım geri attım. Bir adım daha. Zorlukla yutkundum.

Kadın koşarak gelip Asaf'ın elini tuttu. Yüzünde kocaman gülümsemesiyle ona bakarken, aynı karşılığı oda vermişti.

Yıllardır bana gülmeyen dudakları şimdi ona gülüyordu. Dayanamadım bu görüntüye gözlerim dolmuş çoktan akmaya başlamıştı. Yine ağlıyordum hep ağlayacaktım.

Sonra kadın ayaklarının üstünde yükselerek sevdiğim adamın dudaklarına bir buse kondurup geri çekildi. İşte bu son noktaydı benim için. Gözyaşlarım çoğalırken dudaklarımdan çıkan hıçkırıklarıma engel olmak istedim. Acıdan tırnaklarımı duvara geçirip çaresizce onlara baktım. Hala hakaret etmemiş birbirlerine aşk dolu bakıyorlardı. Bir ara Asaf'ın bakışları benim olduğum tarafı buldu. Bir baktı hemen çekti. Tekrar bakınca bakınca gözlerimiz kesişti.

Başımı gözyaşları içinde salladım. Ne için salladığımı bilmedem. Asaf'ın yüzünde tebessümü donmuş bana bakıyordu. Gözlerini hiç ayırmadan. Karısı tam nereye baktığını merak edip başını çevirecekken Asaf hemen engel oldu. Bir şeyler söyledi, kadın tekrar gülümsedi. Sonra elle elle tutuştular arabaya doğru yürümeye başladılar. Asaf'ın bakışları arada beni bulup başını sallıyor sakın gelme diyordu. Sakın gelme. Git buradan. Ailemden uzak dur.

Bende öyle yaptım. Peki dedim. Bunada peki. Aileni üzmem, seni üzmem.

Onlar arabaya binerken bende bakışlarımı onlardan çekip sırtımı duvara yasladım. Kolumla gözyaşlarımı silip sadece peki dedim.

Git Asaf yine git. Sana gitme desemde yine git. Arabalar yanımdan jet hızıyla geçerken onun arabasıda geçti ama bakmadım. İçine bu defa bakamadım.

Eskiden yüzüne yakından bakarken şimdi bir duvarın arkasına saklanmış halde onu görmeye çalışıyordum. Sanki saklambaç oynuyorduk. Ben ebeydim o saklanan. Ama gördüğüm halde sobelememiştim. İstedimdimki kendi gelsin sobelesin. Varsın ben oyunu kaybedeyim ama yinede gelsin. Herşeye razıydım. O gelip sobelemedi bende onu sobelememek için görmezden geldim.

Sırtımı duvardan ayırıp yürümeye başladım. Karşıdan Can'ın koşarak yanıma geldiğini görünce ona karşı yürüdüm. Tam karşı karşıya durunca yüzüme baktı. Ağladığımı anlamıştı.

"Yine ağlamışsın."

"Gidelim mi Can!"

Yanından çekip gidecekken kolumdan tutmasıyla başımı göğsüne çekti.

"Ne olur ağlama artık. Yapma bu ızdırabı kendine. Bırak hatırlamıyorsa hatırlamasın. Ama artık kendini üzme ne olur abla."

Can yalvararak konuşunca dudaklarımdan sonunda bir hıçkırık koptu. Bir tane daha, bir tane daha. Ellerim belini bulup sıkıca sarıldı.

"Can beni annem unutmuş kocamın unutması çok mu?"

Can ağızının içinde bir şeyler mırıldandı ama duyamamıştım. Sadece bir ses vardı kulaklarımda bitanem.

Canımın içi başkasının bitanesi olmuştu. Bana ise sadece susmak kalmıştı.

 

***

Karşımdaki şirkete bakınca içimi bir heyecan kapladı. Bu adımı atıp atmamakla çok kararsız kalmıştım ama mecburdum. Onun hayatı için bizim hayatımız için en önemlisi Asuman anne için mecburdum. Çünkü evladı için yanan bir kalp varken kendi hislerimi arka plana atmıştım. Anne kalbi vardı, tıpkı benim kalbim gibi.

Önce dikiz aynasından yüzüme inceledim. Sade bir makyaj, saçlarım ise at kuyruğu ve kıyafetim. Evet yine siyah renk vardı ama bu defa daha dikkat çekiciydi. Dizlerimin üstünde biten kalem etek arka kısmında yırtmacıyla biraz daha ilgi çekiyordu.

Üstümde ise ipekten siyah bir gömlek son üç düğmesi açık. Boynumda

hiç çıkarmadığım bir kolye...

Üzerimde son kontrolleri yaparak arabamdan çıktım. Ayaklarım beni yeni bir sayfaya sürüklerken, bu sayfada yazılan her saniye için çok canım acıyacaktı. Tıpkı o gün gördüğüm manzara gibi ama alışmıştım. Onun başkasına ait olduğuna alışmak zorunda kalmıştım.

Şirkete girdiğim gibi beni direk asıl patrona yönlerdirdiler. Beni asıl işe alan kişiye. Asansörden ne kadar korksamda o kadar katı çıkamayacağım için mecbur bindim. Yanımda da iki kadın da vardı fakat içimdeki korkuyu atamıyordum. Tırnaklarımı avucuma geçirerek içimden saymaya başladım.

"1,2,3,4...!

Ve nihayet onbeş kat bitmişti. Kadınlar önden çıkarken derin bir soluk verdim. Bir şey yoktu. İyiydim ve gelmiştim. Kendime geldiğim gibi asansörden çıkıp hedefe doğru adımladım. Sekteri benim geldiğimi patronuna bildirirken heyecanımı bastırmaya çalışıyordum.

"Buyrın Elif hanım Metin beyler sizi bekliyor."

Beyler derken acaba oda mı buradaydı? Şimdi karşılaşmanın zamanı değildi diye kendimce mırıldanırken odanın kapısına çoktan ulaşmış kapıya vurarak içeri girmiş bulundum.

Metin denen adam beni görünce yüzüne yerleştirdiği pis gülüşüyle ayağa kalktı.

"Oo Elif hanım hoşgeldiniz!"

Bakışlarım camın önünde arkası dönük duran kişiye odaklanmıştı.Telefonla konuşuyordu. İstemeyerek gözlerimi ondan çekip Metin'e baktım.

"Hoşbuldum efendim!"

Aynı sahte sırıtışla karşılık vererek karşımdaki adamı memnun etmiştim.

"Valla seni Haluk çok övdü. O referans olmasa biraz zordu işin."

Ya ne demezsin, aptal kandırıldığından habersiz birde bana üstünlük taslıyordu.

"Çok teşekkür ederim Metin bey, gerçekten beni yönetici asistan olarak seçmeniz ne büyük gurur. Önce size sonra Haluk abiye minnettarım."

Göz ucuyla camın önündeki adama baktığımda hala telefonla konuşuyordu.

"Emir benim damadım oluyor. Onunla birlikte çalışacaksınız."

Emir değil Asaf...

Asaf onu konuştuğumuzu anlayınca yavaştan arkasını döndü, döndü ve benimle göz göze geldi.

"Sen!"

"Evet Emir bu yeni asistanın Elif!"

Asaf o anın şokuyla elindeki telefon kayıp yere düştü. Biz Metinle ona bakarken o sadece bana bakıyordu.

"Emir iyi misin?"

Asaf onu duymuyordu. Bense bakışlarımı kaçırmış sadece yere bakıyordum.

"Evladım iyi misin?"

"Şey evet iyiyiyim. Telefon, telefon bir an elimden kaydı."

Asaf şoku hala atlatamamıştı. Kekeleyerek konuşması kendini ele vermek üzereydi. Eğilip yerden telefonu alıp cebine attı. Adımları yavaşça bize doğru gelirken Metin masasına geçerek oturmuştu. Bense orta öylece dikilmiş onun gelmesini bekliyordum.

"Sana sormadan asistan aldım ama baktım senin yeni bir kişi alacağın yok ben hemen el attım."

Arkada biri vızıldıyordu ama biz şuan onu duymuyorduk. Asaf tam karşıma geçip durduğunda sertçe yutkundum. Bakışlarım yüzünde gezindikçe öfkelendiğini görebiliyordum. O başka biri olsada mimikleri değişmemişti.

Elini uzatıp, "Merhaba Elif hanım ben Emir!"

Demesiyle bir eline baktım bir yüzüne.

Senin adın Emir değil Asaf diye bağırmak istiyordum ama yapamıyordum. Bu gerçeği bilipte susmak ölüm gibiydi. Titreyen elimi ona uzattığımda bakışları elimde takıldı.

"Neden titriyorsun?"

Sessizce konuşmuştu arkadaki şahsın duymaması için.

"Memnum oldum."

Ama devamı gelemedi Emir diyemedim. O Asaf'ken diyemedim. Oda anlamıştı durumumu elini elimden çekerek bana sırtını döndü.

"Keşke kendi asistanımı kendim seçseydim baba. Sanada zahmet verdim."

Son sözünü söylerken üstüne basa basa vurgulamıştı.

"Ne zahmeti oğlum, hepsi senin iyiliğin için. Sen mutlu ol benim için önemli değil."

Asaf bir süre sessiz kalmış cevap vereremişti. Ama öfkeden ellerini yumruk yapmıştı. O yumruklarını karşısındaki adama geçirmek istiyordu ama yapamazdı. Bu sefer sırtını bana dönüp baktı.

"Gidelim Elif hanım!"

Öfkeyle çıkan sesiyle irkilsemde belli etmedim. Başımı sallayarak onayladım. O önden ben arkadan odadan çıktık ama ne çıkma. Sinirli bir şekilde adımlarını hızlı atarken ona yetişmeye çalışıyordum. Sonunda bir odanın önünde durup kapıyı açtı. Ama içeri geçmedi. Kenara çekilerek önden benim geçmemi istedi.

"Geç içeri."

Sinirle çıkan sesine bir şey söyleyemedim. Başımı yere eğerek adımlarım odayı buldu. Oda arkamdan ve sonra sertçe kapanan kapı sesiyle yerimden zıplamak zorunda kaldım. Tam ne yapıyorsun diye çıkışacaktım kolumda tutup beni duvara yaslamasıyla susmak zorunda kaldım. İki elimi başımın üstünde tutmuş yüzünü yüzüme yaklaştırmıştı.

"Sen, sen!"

İşaret parmağını yüzüme sallarken hala burada olduğuma inanamıyormuş gibiydi.

"Senin ne işin var burada?"

"İş için." Dedim ama konuşmamın devamı gelmedi.

"Yalan söylemeyi bırak ne işin var burada?"

"Bana böyle bakmayı keser misin?"

Onun bana öfkeli bakması her zaman kalbimde bir yerleri acıtmıştı. Eskiden olduğu gibi yine acıtıyordu.

Ben öyle söyleyince şaşırsada yinede vazgeçmedi.

"Bu yaptığının ne kadar tehlikeli olduğundan haberin var mı?"

Başımı sağa sola salladım.

"Şimdi gidip benimle çalışamayacağını söyleyeceksin."

Başımı yine sağa sola salladım.

Yüzüme doğru yapacaksın diye bağırınca gözlerim dolmuştu.

"Bağırma bana, hem ellerim acıdı."

Önce dolan gözlerime baktı, sonra ellerimize. Ne yaptığının farkına varınca ellerimi bırakıp benden bir adım uzaklaştı.

"Ben özür dilerim, canını yakmak istememiştim."

"Eskidende canımı yakmak istemezdin ama yakardın yine. Tıpkı şimdi yaptığın gibi."

Bakışlarım dudaklarına kayınca o gün aklıma geldi. O kadının öptüğü gün.

Dudaklarına baktığımı görünce aklımdan geçenleri okumuştu sanırım sırtını bana dönerek pencereye doğru ilerledi. Sinirle elini saçlarına geçirerek söylenip durdu.

"Ben sana gelme dedikçe sen her defasında geliyorsun. Ben Asaf değilim dedikçe sen inat ediyorsun."

"Ama sen Asaf'sın."

O inatsa bende inattım.

Ben öyle söyleyince sinirli bir bakış attı.

"Allahım sabır ver bana. Hiç bir şey bilmiyorsun öylece buraya gelemezsin. Seni bilmelerine izin veremezsin."

Yanına giderek tam önünde durdum.

"İşte bu yüzden burdayım. Seni daha fazla kandırmalarına izin vermeyeceğim."

"Sen neden bahsediyorsun, kimden?"

"Karın ve babasından."

Biricik karısına laf söylediğim an kolumdan tutmasıyla kendine doğru çekerek başını yüzüme doğru eğdi.

"Bir daha karım hakkında konuşursan hiç iyi şeyler olmaz."

O Karınsa, peki ben? Onu kolayca sahiplenirken ya ben? Gözlerim zaten doluydu bu sözü duymasıyla sağ yanağımdan bir yaş akıp gitti.

Gözleri akan yaşı takip ederken kolumdaki eli gevşedi.

"Bu kadar acımasız olmak zorunda değilsin. Sen bana inanmıştın, yani eski eşin olduğumu bildiğin halde hala yaralamaya devam ediyosun. Yap istediğin kadar yarala ama senden vazgeçmeyeceğim. Seni daha fazla kullanmalarına izin vermeyeceğim ve bu işten de ayrılmayacağım."

Son sözünü söyleyip kolumdaki elini sertçe yiterek ona arkamı dönüp odadan hızlı adımlarla çıktım. Ama arkamdan geldiğini biliyordum fakat durmadım.

"Elif beni bekle!"

Beklemedim asansöre binip tam düğmeye basacakken ayağını kapının arasına koyup kapanmasını engelledi ve kendini içeri attı.

Sonrada kapılar kapandı.

"Sen nereye gittiğini sanıyorsun?"

"Sanane!"

Bu sefer tek öfkeli o değil bendimde.

"Bak bana doğru düzgün cevap ver."

Tabikide vermedim. Aramıza mesafe katarak ondan uzaklaştım.

"Elif neyi anlamıyorsun sen?" Bu defa sözünü ben keserek araya girdim.

"Tamam anladım biricik karına laf etmek yok. Ben kimim ki? O senin gerçek karın. O yüzden sana dokunabilir öpebilir. Sana gülebilir, sende ona gülebilirsin. Ben herşeyine yıllarca hasret kalmışken o şimdi herşeyine sahip. Asıl gülüşlerinin sebebi benken şimdi başkası olmuş. Peki dudakların? Onlara nasıl dokunabilir Asaf? Neden izin verdin? Neden oldu bütün bunlar?"

Ben gözyaşları içinde olanları sorgularken o ifadesizce yüzüme bakıyordu. Daha doğrusu yüzümde akıp giden gözyaşlarıma.

Tam ağzını açıp bir şey diyecektiki asansörün birden durmasıyla susmak zorunda kaldı.

Bakışlarım hangi katta olduğumuz sayıyı görürken büyükçe yutkundum. Çünkü daha onuncu kattaydık ve asansör durmuştu. Kapılar açılmamış ve ışıklarıda yanıp sönmeye başlamıştı.

"Asansör bozulmadı değil mi?"

Asaf bir küfür savunurken düğmelere basıp birşeyler yaptı ama ne yaptığıyla ilgili tek fikrim bile yoktu.

"Lanet olsun çalışmak zorundasın, o korkuyor burada yapamaz."Diye söylenirken o dediği kişi ben miydim?

O anda sanki korkularım durmuş umutlarım yeşermişti. Yavaşça yanına doğru yaklaşıp durdum. O hala tuşlara basıyordu. Elimi kaldırıp tuşlara basan elinin üstüne koydum. Bakışları nihayet beni bulunca gözlerimin içine baktı.

"Korkma tamam mı seni çıkartacağım."

"Asaf sen, sen hatırladın mı?"

Asaf yüzüme şaşkınca bakarken,

"Neyi hatırladım mı?"diye sordu.

"Asansörde kalmaktan korktuğumu."

O anda yüzüne dağılan korku, şaşkınlık hepsi bir araya gelmiş benim ne söylediğimi algılamaya çalışıyordu.

"Ben, ben bilmiyorum."

Gözlerimde oluşan umutla ona bakarken birden ışıklar tamamen söndü ve ben korkuyla onu göğsüne başımı koydum.

 

 

 

 

Bölüm : 24.12.2024 20:47 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...