4. Bölüm

İnanmak zorundasın

Çilem Akpınar
gulumse_gulumse

Hayatımın bütün yükleri omuzlarıma yüklenmiş öylece salonda yerde oturuyordum. Asaf gideli bir saat olmuş ama ben kendime gelememiştim. Duyduklarım kulaklarımda çınlayıp duruyordu.

Benim ailem Mercan ve Peri.

Bir zamanlar bende öyleydim, onun ailesi nefes alış sebebiydim. Böyle arkada bırakıp çekip gidemezdi. Anlıyordum onu duydukları gördükleri kolay değildi fakat kanıtlar vardı.

Gözlerine perde indirmese belki gerçeği görecekti. Ama olmadı aklı red etti, kalbi sustu.Benim kalbim ise ağladı. Kendimi toparlamam gerekiyordu. Ortada dönen büyük bir oyun vardı. O kazadan nasıl kurtulmuş, o kadını nasıl tanımıştı?

Asaf her şeyi unutmuş olabilirdi ya o kadın? Benim kocamı almıştı ellerimden ona farklı hayat sunmuştu. Hiç mi düşünmemişti onunda hayatı olabileceği?

Asaf tanınan biri değildi ama iş hayatındaki başarıları konuşulmasına engel olmuyordu. İsmi her yerde geçer, onu saygıyla anarlardı. Fazla tanınmak istemediği için kendini hep saklardı. Yüzü pek tanınmaz ama bilinirdi. Lojislik üzerine bir şirketi vardı ailesinden kalma onu yönetiyordu. Yurt dışı temaslarıda iyiydi, o yüzden Amerikaya gitmişti. Fakat o yolculuk hayatımıza karabasan gibi çökmüştü.

Bu karabasını kaldırmak için tek başıma olmam yetmiyordu. İnanmıyordu bana o yüzden ailesiyle yüzleşmesi gerekiyordu. Belki onlara inanırdı, bana atmayan kalbi onlara atardı. Belki kalbini susturmazdı.

Aklımdaki planı uygulamam için kendimi toplamam lazımdı. O yüzden gözlerimdeki yaşları silerek yavaşça ayağa kalktım. Bu yolda çok düşecektim ama kalkmayı öğrenmem gerekiyordu.

Önce kendime bir tost ve kahve yaptım. Masaya oturup onları yedikten sonra yatak odama çıkıp üzerini değiştirdim. Siyah bir eşortman takımı. Onu gördüğünden belli içime sığmayan mutluluğum vardı fakat diğer taraftda canımın acısı. O siyah hayatımdan çıkmazdı ki belki. Fasulyemin acısı dinmekdikçe çıkmazdı. O acıda ölene kadar benimle yaşayacaktı. Yatağın üzerine oturup elime telefonumu aldım. Asuman anne ve Fatih babayı aramanın zamanı gelmişti. Fatih babanın numarasını çevirip kulağıma götürdüm.

Bir kaç çalıştan sonra telefon açıldı. Her zaman hüzünlü gelen sesi bu defa daha iyi geliyordu. Bir süre ordan burdan konuştuktan sonra asıl konuya geldim.

"Baba yarın bana gelmen gerekiyor. Asafla ilgili konuşacaklarım var."

"Kızım eğer geçen gün kafede yaşadığın olaysa."

Hemen sözünü kesip araya girdim.

"Baba önemli bir şey. Hayatımızı değiştirecek çok önemli konu."

"Tamam öyleyse ama anneni getiremem. Şu günlerde tansiyonu yükseliyor daha kötü olabilir."

Haklıydı Asaf'ın yaşadığını öğrendiğinde kötü olabilirdi. O yüzden direk tamam dedim. Telefonu kapattığım an içime bir sıkıntı çöktü. Bu karşılaşma iki taraf içinde çok ağır olacaktı. Hem Asaf hem Fatih baba için.

Sabah uyandığımda üzerimdeki gerginlik devam ediyordu. Kahvaltı bile yapmamış heyecanla Fatih babayı bekliyordum. Saatler tik tak ilerledi ve zil çaldı. Derin nefes alarak sakince kapıyı açtım.

"Hoşgeldin baba!"

"Hoşbuldum kızım!"

Babamı içeri davet edip salona geçtik. O oturmuş bana bakarken ben ayakta duruyordum. Yüzümde nasıl ifade varsa endişelenerek bana baktı.

"Elif iyi misin sen kızım?"

"Baba ilk önce duyduğunda inanmayacaksın. Sende hayal gördüğümü sanacaksın ama hayal değil. Sende gördüğünde hayal olmadığını anlayacaksın."

"Neyi anlayacağım kızım anlamıyorum ki, bak korkmaya başladım."

Yaşlı adamın yüzündeki ifadeyi gördükçe daha da korkmaya başlamıştım ama söylemem lazımdı.

"Baba Asaf yaşıyor o ölmemiş. Ama hafızasını kaybetmiş. Geçmişiyle ilgili hiç birşey hatırlamıyor. Sizi beni tamamen unutmuş. Üstelik başka bir ailesi olmuş. Bir karısı ve bir kızı."

Son cümlelerimi söylerken sesim biraz kısılmıştı. Ailesi var demek kolay değildi. Hemde hiç. Bütün gerçekleri bir anda söyleyince Fatih baba donup kaldı. Hızla yanına gidip oturdum. Elimi uzatıp eline dokunarak bana bakmasını sağladım.

"İnan hayal değil. Sana ıspatlayabilirim. Seni ona götürebilirim."

Gözlerime şokla bakarken nihayet sessizliğini bozmuştu. "Kızım sen ne dediğinin farkında mısın?"

"Evet farkındayım. İnanması zor ama o yaşıyor baba."

Bir baba için o kadar zor durumdu ki. Yıllar önce kaybettiği oğlunun yaşadığını öğrenmişti. Yıllardır acı çekmiş ama boşuna yanmıştı.

"Pekiiii şimdiii nerde?"

Sesindeki titremeyi duydukça boğazımda bir düğüm oluştu. Gözlerim dolmuş ama ağlamamıştım.

"Onların yanında. Ben herşeyi anlattım ama inanmadı. Bir oyun sanıyor. O yüzden belki sizi görse bir şeyler hatırlayabilir belki sizi hisseder. Beni hissetmedi sizi hisseder baba."

Başımı eğerek kendimi tutmaya devam ettim. Ağlamak yoktu.

"Elif beni ona götür, gözlerimle görmem lazım. İnanmam için gözlerimle görmem lazım."

Başımı sallayarak hemen ayaklandım. Onunda elinden tutarak kalkmasına yardımcı oldum. Gözlerime baktı, o bakışlarda hem sevinç vardı hemde şaşkınlık. Benim ilk hissettiğim duygulardı. İnanması zor bir gerçekti.

Arabamı dün orda bıraktığım için mecbur taksiyle gitmek zorundaydık. Taksiye bindiğimiz an ne babamdan ses çıkmıştı ne benden. Sadece Allaha dua ediyordum. Asaf'ın her şeyi hatırlaması için. Bir saat boyunca camdan dışarı baktık. Sonunda o tanıdık yola girince evin biraz uzağında inmek istedim. Eve gidemezdik oraya kim olarak gidecektik. Ben karısı o ise babası. Hiç kimse inanmazdı. Taksiden indiğimiz an önce arabamı bıraktığım yere gittik.

"Baba şimdi sen arabada otur ben sana onu getireceğim tamam mı?"

"Tamam kızım."

Adamın üstündeki şaşkınlık hala gitmemiş yüzü kireç gibi olmuştu.

"İyisin sen değil mi?"

"Onu görürsem daha iyi olacağım. Eğer bu gerçekse daha iyi olacağım."

Fatih baba için aslında çok korkuyordum. Hiç bir sağlık sorunu yoktu fakat heyecandan bir şey olursa diye içim içimi yiyordu ama mecbur yüzleşmek zorundaydı. Onu arabaya oturtup kapıyı kapattım. Gözlerime heyecanla bakarken tebessüm ettim ve arkamı dönüp eve doğru yürümeye başladım. Saat öğle sıralarıydı evde olmaması büyük ihmaldi ama denemek zorundaydım. Eve yaklaştığımda kendime çeki düzen verdim. Bahçenin kapısına geldiğimde iki adam gördüm. Sanırım korumaydılar. Onlardan biride beni görünce kaşlarını çatarak bana baktı.

Nihayet kapıya geldiğimde beni gören adam bana doğru yürümeye başladı ve demir kapıyı açıp dışarı çıktı.

"Buyrun hanım efendi?"

Evet buraya kadar gelmiştik ama devamı nasıl gelecekti. Endişeliydim ellerimi arkada birleştirerek adama biraz daha yaklaştım.

"Şey ben Asaf yani Emir beye bakmıştım."

Adam baştan aşağı beni süzerek durumu anlamaya çalıştı.

"Ne için görüşmek istiyorsunuz?"

Evet çok güzel soruydu. Ne için görüşecektim? Biraz düşündükten sonra cevap verdim.

"Beni iş görüşmesi için çağırdı."

Harika bir bahaneydi tebrik etmem lazımdı kendimi.

"Yönetici asistanı için mi? Ama Emir Bey iş görüşmelerini hep şirkette yapar."

"Evet öyle oldu ilk görüşme şirkette gerçekleşti ama tekrar görüşmek istedi. Kendisini aradım açmadı telefonu. eğer evdeyse haber verirmisiniz?"

Koruma bana şüpheyle bakarken bakışlarımı kaçırdım. Kesin anlamıştı yalan söylediğimi.

"Eğer ona Elif hanım geldi derseniz kabul edecektir. Dün görüşmüştük."

Koruma başını sallayarak cebindeki telefonu çıkardı. Sanırım onu arıyordu. Şükür ki evdeydi.

"Emir Bey yönetici asistan için bir bayan sizinle görüşmek istiyor. Dün görüşmüşsünüz sanırım."

"İsmimi söyle hatırlar."

Hemen araya girerek olaya el attım.

"İsmi Elifmiş Emir Bey!"

Koruma gözlerime hala şüpheyle bakarken ben başka yerlere bakmaya çalışıyordum. Umarım Asaf anlardı benim olduğunu.

"Tamamdır efendim!"

Koruma sonunda telefonu kapattığında tekrar göz teması kurdum.

"Beş dakikaya geliyor."

İçimden derin bir oh çekip nefes verdim. Benim olduğumu anlamıştı.

Korumadan biraz uzaklaşıp duvarın kenarına geçtim. O hala bana bakmaya devam ediyor durumu çözmeye çalışıyordu.

"Aslında Emir Bey iş görüşmeleri hep şirkette yapar."

Sözünü keserek direk araya girdim.

"Orda görüştük dedim ya, belliki evde işi vardı beni buraya çağırdı."

Neyi sorguluyordu acaba? Patronu öyle karar vermişti seni ne ilgilendirirdi. Gerçi burada karar veren bendim ama neyse.

Bakışlarımı ondan çekip eve kaydırdım. Kocaman büyük bir villaydı. Beş yıldır ona yuva olan yerdi. Beş yıldır burada yaşıyordu. Ben onsuz acı çekerken o burada mutlu ailesiyle yaşıyordu. Derin düşüncelere dalarken onu gördüm. Gözlerindeki öfke uzaktan bile anlaşılıyordu. Bakışları benimle kesişince bir an durakladı. Ben özlemle bakarken o öfkeyle bakıyordu.

Gözlerini gözlerimden çekerek tekrar yürümeye başladı.

Nihayet kapıdan çıkararak önce korumanın yanına gitti.

"Tamam Ali sen git."

Koruma başını sallayıp arkasını dönerek bahçe kapısından içeri girip ortadan kayboldu. Ben korumanın arkasından bakarken o çoktan yanıma gelmiş kolumdan tutarak beni sürüklemeye başlamıştı. İtiraz etmeden ona ayak uydurdum. Evden uzaklaşana kadar yürüdü yürüdü ve bir ağacın yanında nihayet durdu.

Ama beni durdurma şekli biraz hızlı olmuştu. Kolumu sertçe bırakıp arkaya doğru yitekledi. Ateş saçan bakışlarıyla bakarken sinirle konuştu.

"Senin burada ne işi var?"

"Sen başka söz bilmez misin? Dünde aynı soruyu sordun, bugünde."

"Neden acaba bir düşün? Dün olanlardan sonra buraya tekrar gelmeyi nasıl cesaret edebilirsin?"

Dünden bugüne tavırları hiç değişmemişti.

"Bak sadece konuşmaya geldim. Beni birazcık dinlesem Asaf!"

Daha konuşmamı bitiremeden dibime kadar gelerek yüzünü yüzüme doğru yaklaştırıp sinirle bir kez daha bağırdı.

"Ben Asaf değilim. Neden anlamıyorsun hala Asaf değilim."

Üstüne basa basa ben o değilim diyordu. Nasıl ikna edeceğimi ne yapacağımı şaşırmıştım.

"Bak baban burada onu bir dinlesen o zaman inanırsın bana."

Artık son çırpınışlarımdı.

"Sen hala anlamıyorsun. Kendin ikna edemedim şimdide başkalarını mı getirdin? Daha ne kadar bu saçmalığa devam edeceksin? Neymiş babamı getirmiş? Benim bir babam yok. Benim sadece tek ailem var oda.."

Elini kaldırıp arkamda kalan evi gösterdi, orada yaşayan ailesini.

"Benim ailem orası. Şimdi hemen buradan gidiyorsun yoksa polise bildirmek zorunda kalacağım artık."

Benimde sabrım artık tükenmişti. İçimdeki öfkeyi bastırmak istedim ama olmadı. Sinirle iki elimle omuzlarından yitikleyerek kendimden uzaklaştırdım. Bu sefer ben üzerine doğru yürüyerek geri geri gitmesine sebep oldum.

"Senin beynini nasıl yıkadılar bilmiyorum ama inanmak zorundasın anlıyor musun?"

Ellerimle omuzlarından yitekleyerek içimdeki bütün öfkeyi kustum.

"Ha hala inanmıyorum diyorsan dna testi yaptırırız. Baban burada şimdi hemen gidelim hastane her şey çıksın ortaya ne dersin. Böyle korkup nereye kadar kaçacaksın. Ben sana dün resimlerimizi gösterdim o adam sensin. Hadi benzerlik diyelim ya kaşında ki iz. O ize kadar mı sahte? Bal rengi gözlerine kadar mı sahte söylesene?"

En sonunda onu yiteklemeyi bırakıp başımı göğsüne yasladım. Yorulmuştum senelerdir çok yorgundum. Ama şimdi daha farklı yorgunluğun eşiğindeydim.

Yıllarca başımı yasladığım ğöğsünde şimdi ağlıyordum kendimi inandırmak için.

"Ben ne yapacağımı bilmiyorum? Kaç gündür aklım susmuyor. Gözlerimi kapattığım an hayaller görüyorum. İnsan yüzleri ama seçemiyorum. Beş sene öncesi yok. Sanki hiç yaşamamışım gibi. Gözlerimi ilk bu evde açmışım gibi. Ben ne yapacağımı inan bilmiyorum. Kime inanacağımı kime güveneceği mi?"

Asaf'ın çaresizlik için sarf ettiği bütün cümleler ağlamamı daha da çoğalttı. Onu bu halde görmek öyle zordu ki. Ben göğsünde ağlarken o çenesini başıma dayamıştı.

"Sadece tek hissettiğim bir şey var tanıdık bir şey."

Kafamı kaldırıp ne diye soracakken izin vermedi. Burnunu saçlarımı gömerek engel oldu.

"Tek tanıdık bu koku. Bu kokuyu hissettiğim andan belli geceleri uyuyamıyorum. Gözlerimi kapattığımda sana benzeyen bir kadın beliriyor. Bana sarılan, güzel sesiyle sevdiğini söyleyen. Ama sadece bir rüya. Sen aklıma işlediğin için böyle garip şeyler oluyor."

Tam Asaf'a cevap verecekken arkadan gelen sesle susmak zorunda kaldım.

"Asaf!"

Fatih babanın sesini işittiğim an Asaf'tan uzaklaşıp ona baktım. Öylece dikilmiş bize bakıyordu daha doğrusu oğluna.

"Yok bu gerçek olamaz. Sen oğlum olamazsın. Benim oğlum öldü. Onun bana cenazesini getirdiler. Ben beş yıldır yas tutuyorum."

Fatih baba daha fazla konuşamadı, eli kalbine gitmişti. Fenalaşacağını anladığım an yanına koşarak kolundan tuttum.

"Baba iyi misin?"

Ayakta duramadı dizlerinin üzerine çökerek kendine gelmeye çalıştı. Onunla birlikte bende çöküp destek olmaya çalıştım.

"Baba ne olur kendine gel. Hadi gel hastaneye gidelim."

Başını iki tarafa sallayarak kabul etmedi. Bakışlarını Asaf'a çevirince gözünden bir damla yaş aktı.

"Bu nasıl oldu? O kazadan nasıl kurtuldu? Elif şimdi o bizim Asaf'ımız mı?"

Başımı çevirip Asaf'a baktığımda çaresizce bizi izliyordu. Aklındaki karışıklık gözlerine yansımıştı.

"Benim adım Emir!"

Donuk ifadeyle ismini söyleyerek bize inanmadığını göstermek istiyordu.

"Oğlum gel yanıma sarılayım sana, bir kez olsun kokunu çekeyim içime. "

"Benim adım Emir!"

Asaf hala sürekli aynı şeyi tekrar ediyor bizi hiç duymuyordu.

"Elif hatırlamıyor bizi oğlum, beni hatırlamıyor. Hatırlasa bu halime dayanamazdı. Ooo.."

Konuşmasının devamını getiremedi. Bir baba için öyle zordu ki. Bir yanda sevinç varken diğer yanda acı vardı. Elleri pantolonunun arkasındaki cebine gitti. Cüzdanını çıkartıp içini açmaya çalıştı ama titreyen elleri mani oluyordu.

"Elif aç kızım cüzdanın içinde resim var. Göster Asaf'a inanır o zaman. "

Fatih babanın elindeki cüzdanı alıp içini açtım. Dediği resmi bulup ona gösterdim.

"Bu değil mi?"

"Evet hadi göster ona kızım."

Yavaşça ayağa kalkarak Asaf'a doğru yürüdüm. O hala olduğu yerde boş boş bana bakıyordu.Yanına tamamen yaklaştığımda gözlerinin içine baktım. Gözleri kıpkırmızı olmuştu.

Elimdeki resmi ona uzatarak almasını bekledim. Bir süre avucumdaki resme takılı kaldı.

" Bu resmi mezuniyette çekilmiştiniz. O gün babana büyük gurur yaşatmıştın. Okul birincisiydin. Çok mutluydunuz. Bak sence sana benzeyen biri mi? Bir insan sana bu kadar benzer mi?"

Asaf hala susmaya devam ediyordu. Ama avucumdaki resmi alarak dikkatle incelemeye başladı.

"Böyle bir..."

Konuşmaya çalıştı fakat devamını getiremedi. Elimi kaldırıp koluna dokundum, ona güç vermeye çalıştım.

"Böyle bir benzerlik olamaz değil mi? Hem sanki bu adamı bir yerde görmüş gibiyim ama nerde bilmiyorum. Belki yine rüyalarımda görmüşümdür. Biliyor musun? Ben çok kabus görüyorum. Demiştim ya sana insan yüzleri görüyorum ama tam belli değil. Ama bu adamı sanki görmüş gibiyim."

Derin bir oh çekip gülümseyerek Asaf'a baktım. Nihayet bir şeyler hatırlıyordu. Nihayet ikna olmuştu. Mutlulukla akan gözyaşımı elimin tersiyle sildim. Arkamı dönüp babama baktığımda zavallı adam tamamen yere oturmuş göz yaşları içinde bize bakıyordu.

"Başım ağrıyor."

Asaf'ın acı dolu sesini işittiğimde hemen ona döndüm.

"Ne oldu iyi misin?"

Eliyle başını tutarak acı içinde kıvranmaya başladı.

"Asaf başın mı ağrıyor ne oldu?"

Diğer elindeki resim yere düşmüş, geri geri giderek başını tutmaya devam ediyordu.

"Artık bu acıya katlanamıyorum. Sanki beynimin içini kesip atıyorlar."

Öfkeyle bu kez başına vurmaya başladı.

"Hayır hayır vurma Asaf ne olur."

Yanına gidip ellerinden tutarak vurmasına engel oldum.

"Canın yanacak yapma."

Üzüntüyle çıkan sesim dikkatini çekmişti ki başını kaldırıp bana baktı.

"Elif!"

İsmimi söylediği an ellerim ellerinden kaydı. Yıllardır hasret olduğum ses, yıllardır onun dudaklarımdan duymadığım ismim beni şoka uğratırken ne diyeceğimi bilemedim. Başımı yana yatırarak acıyla tebessüm ettim.

"Bir kez daha ismi söyler misin?Hasret kaldığım o sesinle Elifim der misin bana?"

Gözlerime öyle bir baktı ki, o boşluk gitmiş yerine sevgi gelmişti. Tam tekrar konuşacakken Emir ismini duymasıyla sustu.Arkamızda kalan o evden birileri Emir diye sesleniyordu. Asaf sanki bir rüyadan uyanır gibi üzerindeki şoku atlatarak telaşla arkasına baktı.

"Mercan!"

Az önce bana ismimle seslenen o dudaklar şimdi yabancı birinin ismini anıyordu.

Ben hüsrana uğramış ona bakmaya devam ederken kolumdan tutarak çekiştirmeye başladı.

"Hemen gitmeniz lazım. Sizi kimse görmeden hemen gitmelisiniz."

"Asaf ne oldu?"

Asaf beni hiç duymamış gibi yapıp yerde oturan babasınında kolumdan tutarak kaldırmaya çalıştı. Fatih baba bir şey anlamazken oğlunun yardımıyla yerden kalktı.

"Oğlum ne oluyor?"

"Şimdi arkanıza hiç bakmadan buradan gidiyorsunuz. Araban var değil mi?"

Bana bakarak sorduğu soruya başımı salladım.

"Tamam o zaman hadi bir an önce binip gidin."

"Asaf ne oluyor anlamıyorum. Kimin görmesinden korkuyorsun bu kadar?"

Arkasını dönerek eve doğru baktı. Hala birileri Emir diye sesleniyordu.Koluna dokunup bana bakmasını sağladım.

"Asaf konuşmamız lazım!"

"Şimdi değil. Söz veriyorum ben geleceğim konuşmak için ama şimdi gitmeniz gerekiyor tamam mı? Sakın bir dahada buraya gelme. Ben sana geleceğim ama sen gelme."

Gözlerinde gördüğüm o korku o endişe bana yetmişti. Çaresizce kabullendim.

"Peki seni bekleyeceğim.

Derin bir oh çekip önce babasına baktı uzunca, sonra bana. Yüzüne oturan acıyla eliyle başına dokundu. Sonrada sırtını bize dönüp o eve doğru sendeleyerek yürümeye başladı. Arkada bir sürü cevapsız soru bırakarak ailem dediği o eve yol aldı. Biz ise gözyaşları içinde giden adama baktık. Beş yıl yasını tuttuğumuz o adama kavuşmayı dört gözle bekleyecektik.

 

Bölüm : 24.11.2024 21:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...