
Acılarımız hüzünlerimiz mutluluklarımız bizi olgunlaştırırmış. İlk acı hissettiğinde sanki dünyanın sonu gelmiş gibi üzülürken. Yavaş yavaş bakmışsın diğer hüzünlerine, diğer acılarınıda alışıyorsun. Sanki hiç bir şey olmamış gibi hayata devam ediyorsun. Çünkü o senin için alışkanlık haline dönmüş.
Bir insan alışmaya görsün devamı gelir. Bir insan acı çekemeye görsün ardı arkası kesilmez.
Benimde alışkanlığım her defasında yok sayılmamdı. Her defasında sevdiğim adamı başka kadınla görmemdi. Her gördüğümde daha beter canım yanarken artık son raddede hiç bir şey hissetmez olmuştum. Çünkü alışmıştım. Onun gözümün içine baka baka ailem demesine, başka kadının dokunmasına. Bu acıydı ama gerçekti. Diğer gerçek ise Peri...
Onu yakından görene kadar belki kızı değildir diye hep umut etmiştim ama olmadı. Çünkü ona çok benziyordu. Tıpkı babası gibi gözleri vardı. Tıpkı onun gibi bakıyordu. Hangi gerçek daha ağırdı şaşırmıştım. Asaf'ın yaşamasımı, beni hatırlamaması mı? Bir karısı ve kızı olması mı?
Üstelik ben varken başka dünyasında, ölen bir bebeği varken. Hangi birine yanacaktım?
Bütün bunları unutarak yüzüne gülümseyerek baktım.
"Hadi işe başlayalım patron!" Tam yanından geçip kendi odasına gidiyordum ki kolumdan tutup beni durdu.
"Hiç bir yere gitmiyorsun. Görmüyormusun burada yapamazsın sen. Acı çekmek mi istiyorsun? "
Doğru söylüyordu burada olmak hergün ölmek gibi bir şey olacaktı ama onunda gerçekleri görmesi öğrenmesi lazımdı. Ortada suçlular varken.
"Beni sen değil Metin bey işe aldı. Ancak o kovarsa giderim."
Tam ağızını açıp konuşacaktı arkadan gelen sesle susmak zorunda kaldı.
"Elif doğru söylüyor onu ben işe aldım ve kovmaya da niyetim yok. Tamam senin asistanın olmasını istemiyorsan benim asistanım olabilir."
Metinin sözü ortaya bomba gibi düşerken Asaf elini kolumdan çekip ona döndü.
"Baba senin asistanın var sence ikinci bir asistan fazla olmaz mı? Hem ben onu kovmuyordum. Elif hanım beni yanlış anladı."
Bakışları bana dönünce cevap vermek zorunda kaldım.
"Emir Bey doğru söylüyor, sanırım yanlış anlaşılma oldu."
Metin bir bana bir Asaf'a bakarken yüzüne sinsi bir gülümseme yerleştirdi.
"Peki öyle olsun bakalım. Hadi toplantı başlamak üzere."
Son sözünü söyleyip bizden uzaklaşırken Asaf öfkeden ellerini yumruk yapmış sinirle arkasından bakıyordu.
"Çok yanlış yerdesin ve çok pişman olacaksın."
Bu sözleri sanırım banaydı. Ama yüzüme hiç bakmamıştı. Bir hışımla odasına girmişti, arkasından da ben.
"Toplantı boyunca konuşulanları not alacaksın. Ben konuşsam bile pür dikkat dinleyecek onlarıda not edeceksin."
Hem söyleniyor hemde masasından dosyaları karıştırarak bir şeyler arıyordu.
"Siz ne söylerseniz o efendim. Hem size daha odaklanırım yılların özlemi var buda bahanem olur."
Asaf elindeki dosyayı bir anda düşürmüş şaşkınlıkla bana bakıyordu
"Yani iş özlemi var dedim yoksa size karşı değil."
Şimdi sivri dilini ortaya çıkarır laf söylerdi, hiç çekecek durumda değildim. O tuhaf bakmaya devam ederken bakışlarımı ondan çekip pencereden dışarıya bakmaya başladım.
"İş kurallarına uyalım fazla samimiyete gerek yok."
Yok illa konuşacaktı.
"Tamam efendim!"
Şimdilik herşeye tamamdı. Bakışlarım hala dışarıda hiç ondan tarafa dönmüyordum.
"Şimdi de yeni planın bu mu? Herşeye tamam diyorsun?"
"Efendim toplantıya geç kalacağız."
Zıttına gitmek yoktu. Benim ikazımdan sonra aradığı dosyayı sonunda bulmuş hemen hareketlenmişti. O önden ben arkasından odadan çıkarak toplantı odasına geçmiştik.
Masanın en başına Metin oturmuş sağ tarafına Asaf onunda yanınada ben oturmuşum. Diğer kişilerde yerini alarak toplantıya nihayet başlamıştık. Toplantı boyunca patronumun dediği gibi herkesi pür dikkat etmiş not almıştım. Sıra ona gelince ayağa kalkıp bilgisayardan hazırladığı dosyayı açıp anlatmaya başladı. Onu dinlerken yüzünün en ince ayrıntısını inceliyordum. Çünkü içimde bitmek bilmeyen bir hasret vardı. Arada gözlerini bana kayıyor değiyor ve hemen çekiyordu. Tıpkı onunla ilk tanıştığım gün gibi davranıyordu.
Üniversitede gezi kulübünün başkanı ve bende o kulübe üye olan birinci sınıf öğrencisiydim. Zaten onun için üye olmuştum. Kulüp tanıtımlarında hepsine gezerken bir tek onda duraklamış yüzüne bakakalmıştım. Kendi kulübünü anlatırken sesine ayrı hayran olmuş, yakışıklığına ayrı. Sonra hiç vakit kaybetmeden üye olmuş onu daha fazla görmeye başlamıştım. Her hafta sonu gezi düzenlemeye çalışıyor iyi bir başkan olarak hepimizle tek tek ilgileniyordu. En çok nereyi görmek istediğimizi nasıl hizmet beklediğimizi soruyordu. Her sorduğunda gözlerine takılı kalıyor cevap veremiyordum.
Eski anılar yeniden gözümde canlanırken ismimin seslendiğini işittim.
"Elif!"
Geçmişten uyanarak bana seslenen kişiye baktım.
"Sunum dosyasını açar mısın?"
Asaf gözlerime sorgular gibi bakarken hemen istediği dosyayı bulup açtım. Böylece toplantı bir saat sürmüş o bir saatte bende bitmiştim. Gözlerim kulaklarım ellerim heryerim ağrımıştı. Herkes odadan tek tek çıkarken ellerimi gözlerime götürüp ovaladım. Sanki ağrısı geçecekmiş gibi ovalarken ellerimin üstünde bir ağırlık hissetim.
"Yapma daha kötü yapacaksın."
Ellerimi gözlerimden çekip onun temasından hemen kurtuldum
"Eğer beni düşünseydim her şeyi not aldırmazdın."
Sinirlenmekte haklıydım. Resmen gitmem için elinden geleni yapacaktı. O sinirle sandalyeden kalkıp dosyaları toparlamaya başladım.
"Hayırdır bu ne sinir? Hemen ilk günden yoruldun mu?"
Hızla başımı çevirip yüzüne baktım
"Ben böyle işlerden yorulmam. Eğer hatırlamış olsaydın geçmişte ne zorluklar çektiğimi bilirdim. Ama hatırlamadığıma göre sorun yok."
Başımı tekrar dosyalara çevirdim.
Hızla hareket edip bütün dosyaları toplayıp elime aldım. Başımı kaldırdığımda sandalyeye yaslanmış, kollarını birbirine bağlımış beni izliyordu.Gözlerim gözlerine takılı kalınca çekemedim. Ne kadar kızgın olsamda o gözlere baktığım an her şey siliniyordu.
"Bir tek gözlerin beni sakinleştiriyor. Bir tek gözlerine baktığım an sana olan bütün öfkem bitiyor."
Sesim fısıltı gibi çıkarken Asaf'ta benden böyle bir tepki beklemiyordu. Birbirine bağlı olan kolları düşmüş hüzünle bana bakıyordu. Yapma der gibi.
"Asaf olsaydı benim bu bakışlarıma asla kayıtsız kalamazdı. Benim kalamadığım gibi. Ama Emir kalıyor. Emir sadece acı vermeyi biliyor."
Gözlerimi gözlerinden çekip arkamı ona dönerek yürüdüm. Cevap vermesini istemiyordum. Yada verecek bir cevabı olmadığı için istemiyordum.
Tam kapıya geldiğimde telefonum çaldı.Cebimden çıkartıp arayana baktım.
Can arıyordu. Hiç beklemeden açıp telefonu kulağıma götürdüm.
"Yakışıklı naber?"
"İyi değil abla."
Can'ın tedirgin dolu sesini duyduğum anda telaşlandım.
"Can ne oldu iyi misin?"
"Ben iyiyim ama annem rahatsızlandı. Hastaneye kaldırdık. Ben bu akşam gelemeyeceğimi söylemek için aradım."
Annem... Herkesin bir annesi vardı benimde bir zamanlar vardı. Fakat Can her annem dediği zaman benimde yüreğime ateş düşüyordu. Neden böyle oluyordu? Yine olmuştu onun annesi hastaydı ama benim annem hastaymış gibi kalbim acıyordu. Sertçe yutkundum.
"Annenin durumu nasıl?" Canım yanıyor gibi çıkmıştı ses tonum. Can bir süre cevap veremedi ama nefes alışları duyuluyordu.
"Can!"
"Şimdilik iyi abla. Fakat zamanı kalmadı. Hemde hiç o yüzden son isteğini yerine getirmek istiyorum. Ona ablamı getirmek istiyorum."
"Can umarım ona ablanı götürürsün ve umarım annen iyi olur. Bu akşamı sen düşünme ben bir şekilde hallederim. Sen annenin yanında ol."
Bu akşam pastanede tek olacağım için Can'ı çağırmıştım fakat oda gelemeyecekti.
Telefonu kapatıp cebime atacakken arkadan onun sesini işittim.
"Umarım bir sorun yoktur."
Arkamı dönüp hiç bakmadım.
"Bir şey yok. Fakat ben bugün biraz erken çıkabilir miyim?"
Patronun yüzüne bakmadan izin istemekte bana yakışırdı cidden.
"Tamam çıkabilirsin. Hatta sen daha hiç gelme."
Kaldığımız yerden devamdı. Boş bir kahkaha atarak nihayet ona doğru döndüm.
"Hiç merak etmeyin Emir Bey yarın sabah mesai saatinde işimin başında olacağım."
Oda aynı gülümsemeyle bana karşılık vererek meydan okudu ve bu meydan okumaya yarın boş kalamazdım değil mi?
Son kez gözlerine bakıp oradan ayrıldım. Önce gideceğim yer belliydi. Gizli operasyon. Babam adresi mesaj atmıştı. Oraya mecbur taksiyle gidecektim. Takip edilme riskim vardı. Hemen bir taksiye binip adresi söyledim. Bakışlarım sürekli arkada acaba takip ediliyor muyum diye kontrol ediyordum ve nihayet adrese gelince ücreti ödeyip arabadan indim.
Tekrar arkama baktım kimse gözükmüyordu. Adımlarımı gizli toplantı yerine yani eve yönlendirdim. Gizli toplantı iki katlı müstakil bir evde olacaktı. Heyecanla zile basıp açmalarını bekledim ve kapı açılıp tanıdık yüzü görünce bir derin nefes aldım.
"Fatih baba!"
"Gel kızım geç içeri."
Fatih baba beni içeriye alırken onunda bakışları etrafta kimse var mı diye bakıyordu. Kimsenin olmadığından emin olduktan sonra kapıyı kapatıp bana döndü.
"Hoşgeldin kızım hadi gel!"
Adımlarım onu takip ederken salona girdiğimiz anda bir anda durakladım. Şuanda karşımda altı tane yabancı erkek bulunuyordu. Bu kadar kalabalık olacağımızı bilmiyordum ben sadece babamın arkadaşı olacak sanmıştım.
"Hoşgeldiniz Elif hanım buyrun şöyle oturun."
Ben onları izlemeye öyle dalmıştım ki bana seslenen kişiyi bile son anda duymuştum. Bakışlarım ona dönünce kırklı yaşlarda esmer tenli biriyle karşılaştım.
"Oturuyum değil mi?"
Ben saf saf konuşurken babam gülerken diğerleride ona katıldı. Neye gülüyorlardı acaba ortada komik bir şey yoktu. Öfkeyle esmer adamın dediği koltuğa oturdum.
"Elif kızım biliyorum şaşırdın bu kadar kalabalık görmeyi beklemiyordun."
"Eh yani ben sadece arkadaşın olacak sanıyordum."
"Ben buradayım."
Konuşan kişiye baktığımda ise tıpkı babam yaşlarında biri vardı. Konuşma yetimi kaybetmiş gibi adama bakarken nihayet o konuşmaya başladı.
"Hiç çekinme kızım bizden. Rahat ol, Fatihin yanında nasıl rahatsan öyle davran."
Başımı olumlu anlamda sallarken tekrar diğerlerine bakmaya başladım. Acaba onlarda kendilerini tanıtmayı düşünüyorlar mıydı?
"Buradaki herkes bu operasyon için seçilmiş özel kişiler. Anlayacağın özel bir birim kuruldu. Buda demek oluyor ki bu iş çok önemli. Çok dikkat edilmesi, adım adım ilerlememiz gereken operasyon anlıyorsun değil mi Elif?"
Başımı tekrar salladım ama bu kez konuşmaya karar verdim.
"Bu operasyon benim içinde çok önemli. Suçluların yakalanması, ceza çekmeleri benim içinde önemli. Çünkü o uçak kazasında insanlar öldü. Bilerek isteyerek öldürüldü. Sırf benim kocamı öldürmek için masum insanlarıda öldürdüler. Bende yıllarca öldüm yıllarca yeniden yaşamak için ayağa kalkmaya çalıştım. İşte bu yüzden benim içinde çok önemli."
"Anlaştığımıza göre benim adım Hasan bana isteğin gibi seslenebilirsin."
Hasan abiye baktığımda bir baba şefkatiyle bana bakıyordu. Bu bakış bana yeterken sonra diğerleriylede tanıştım. Yusuf, Ali, Bayram, Barış, Kerim. Hepsinin yaşı otuz civarında hepside birbirinden iyiydi. Yusuf operasyonun bilişim tarafıyla ilgilenirken Ali, Bayram beni takip etmekle görevli Barış ve Kerim ise uzaktan operasyonu yönetmekle görevliydi. Tabi en son söz Hasan abi ve Fatih babadan çıkacaktı.
"Evet Elif takip programını telefonuna yükledik. Bir de sana özel bir flaş disk vereceğiz. Kanıt bulduğun anda ona aktarabilirsin."
Yusuf telefonla ilgili bilgileri aktarırken pür dikkat onu dinliyordum.
"Evet Elif şimdi sen anlat ilk günün nasıldı?"
Bu soru Barıştan gelmişti.
"Metin ve kızı beni biliyorlar. Mercan beni gördüğünde baya şaşırdı. Sanki tanıdık birini görmüş gibi tepki verdi. Metin desen çok belli ediyor tanıdığını. Yani bunlar beni bile isteğe işe aldılar."
"Senin ne yapacağını merak ediyorlar."
Barış tekrar konuştuğunda onu onayladım.
"Bir kaç gün uzaktan izle sadece. O şirkette neler dönüyor, nasıl bir iş çeviriyorlar yavaş yavaş öğren. Acele etmeden onların merakını biraz daha arttır."
Hasan abi yapacaklarımı söylerken sessizce onu dinledim. İki saatte süren toplantıdan sonra babamla biz önden çıktık. Arkamızdan Ali ve Bayram çıktı. Asıl şimdi her şey yeniden başlıyordu. Bu yolda kimin kazanıp kimin kaybedeceği belli değildi ama bana yaşattıkları herşeyi onlara misliyle ödetecektim. Eve geçtiğimizde akşam yemeğini yer yemez hemen pastaneye geçmiş Eda'dan teslim almıştım. Eda bugün çocuğuyla görüşecekti. Gözlerindeki ışıltığı görünce birden durgunlaştım. Evlat konusu olunca benimde kanayan yaram acıyordu. İlk hamile olduğumu öğrendiğim gün aklıma gelmişti. Yanımda kimse yoktu. Kocamı kaybetmiştim hayattan ümidi kesmiştim. Sokaklarda bir biçare dolaşırken birden başım dönmüş bayılmıştım.
Gözlerimi açtığımda bir hastane odasında karşımda bir doktor ve hemşire vardı. Hepsi mutlulukla bakıyor gözleri parlıyordu. Doktor tebrikler Elif hanım anne oluyorsunuz dediği an benim için hayat durmuştu. İlk inanmak istememiştim. Hayatın bana oynadığı bir başka oyun sanarken ama öyle değilmiş. Gözlerim yaşlı onlara bakarken annemi oluyorum öyle mi demiştim. Asaf'la isteğimiz en çok şeydi. Anne baba olmak. Oda gerçekleşmişti. Fakat biri yoktu. Doktor babasına hemen mutlu haberin verin diye söyleyince her şey bitmişti. Çünkü baba yoktu, baba bir toprağın altında yatıyordu. Acı dolu anılardan sıyrılıp gelen müşterilere baktım. Biri gitti birileri geldi. Pastane tam boşaldı derken iki erkek müşteri daha geldi. Derin bir of çekip siparişlerini almak üzere masalarına gittim.
"Hoşgeldiniz efendim! Siparişiniz nedir acaba?"
"Seni alabiliyor muyuz acaba?"
Kaşlarım havalanırken karşımda ağzı sulanan tipsiz adama baktım. Şişko göbekli ağzının suları akan bir hanzoyla karşılaştım.
"Pastaneyi kapatıyoruz lütfen sizi dışarı alalım."
Elimle kapıyı gösterirken diğer adam kolumdan çekiştirmesiyle dengemi kaybettim, ona doğru düşecekken son anda masadan tutundum.
"Sen ne yapıyorsun şerefsiz çabuk kolumu bırak fena olur."
Ben hala korkmadığımı belli etmeye çalışırken onlarda pis pis sırıtıyor bu hareketleri yemeyiz mesajı veriyorlardı.
"Hadi ama güzellik zorluk çıkarma isteğimizi yap sende memnun ol bizde."
Koluma tutam şerefsize bakarken söyledikleri öfkemi dahada arttırdı. Ayağımla ayağına sertçe basarak kolumu bırakmasını sağladım fakat daha kaçmadan diğeri hemen yakaladı.
"Güzellik nereye gidiyorsun."
Diğeri ayağıyla uğraşırken kolumu tutan kişi ayağa kalkıp dibime kadar geldi. Pis nefesini yüzümde hissederken kusmamak için kendimi zor tutuyordum.
"Bak bırak kolumu."
Adam sanki komik bir şey söylemişim gibi gülmeye başladı. Tam bir kez daha çıkışacaktım. Pastanenin kapısı açıldı ve o geldi. Kurtarıcım.
Hepimizin bakışları ona dönerken onun bakışları sadece kolumu tutam ellerdeydi.
"Ne oluyor burada?"
"Eğlence var birader bizi yalnız bırak."
Eğlence dediği ben miydim?
"Pislik herif!" Bir anlık öfkeyle kolumdaki eline tırnaklarımı geçirdim. Nasıl canını yaktıysam beni kolumdan tuttuğu gibi arkasını çekip duvara fırlattı.
"Seni kaltak karı."
Adam öküz gibi böğürüyor diğer yandan da çizdiğim eline bakıyordu. Ben ise o fırlatmayla sırtımı duvara çarpmış acı şekilde bağırmamla daha ne olduğunu anlayamadan önümdeki adam başka yere fırlamıştı. Olanlar gözümün önünde hızlı gelişirken Asaf'a baktım. Resmen bakışlarıyla ateş püskürüyordu. Yavaş adımlarla fırlattığı adamın yanına ilerledi. Birazcık eğilip adamın gömleğinin yakasından tuttuğu gibi yerden kaldırdı.
"Ona dokundun ve onun canını yaktın. Üstelik ona hakeret ettin. Şimdi ben seni ne yapayım."
"Bu karı senin neyin oluyor birader."
Adamın gözleri yarı açık acı içinde kıvranırken hala laf yetiştirme derdindeydi. Ama çok doğru bir söz etmişti. Asaf'ın şuanda neyi oluyordum? Bir süre sessizce adamın gözlerine baktı baktı sonra yüzüne bir kafa attı hop adam tekrar yere düştü.
"O benim..."
Evet o sözün devamını getirecekmiydi? Bakışları bana dönünce büyük ümitle yüzüne baktım. Ama o cevap gelmedi.
Diğer adam bu sessizliği bozmuş ağlama sesi duyulmuştu. Az önce bana erkeklik taslayan adam şimdi ağlıyordu.Böyle adamların gücü anca kadına yetiyordu. Asaf'a saldırmaya bırak arkadaşını kurtarmaya bile gitmemişti.
"Ne olur bana dokunma valla ben bir şey yapmadım."
Asaf tam onunda yanına ilerlerken adam kaşla göz arası hemen ayağa kalkmış kapıya doğru koşmuş kapıyı hızla açarak kendini hemen dışarı atmıştı. Asaf ve ben giden adama şaşkınca bakarken diğeride o ondan faydalanarak kapıdan fırlayıp gitmişti. Bu adam hangi ara ayılmış hangi ara ayağa kalkmış kaçmıştı cidden anlamamıştım. Asafla biz birbirimize şaşkınca bakarken birden kahkaha atmaya başladım.
"Bunlar salak çıktı ya!"
Asaf bana katılırken kahkahamın sonu hiç iyi olmadı sırtımın acısı kendini hatırlattı.
"Sırtım."
"Elif iyi misin?"
Asaf telaşla yanıma gelip diz çökerken başımı hayır anlamda salladım.
"Sırtımı duvara çarptım çok acıyor."
Gözlerimi kapatıp derin nefes aldım. O sırada sırtım bir dokunuş hissederken hemen gözlerimi açtım.
Asaf elini uzatmış gömleğinin ucunu kaldırmaya çalışıyordu.
"Ne yapıyorsun sen?"
Kendimi geri çekip uzaklaşmaya çalıştım ama izin vermedi.
"Bir dakika dur bakıyım."
"Asaf gerek yok ben bakarım."
Kendimi tekrar geri çekip hatta ayağa kalkmaya çalışırken kollarımdan tutarak beni durdu.
"İzin ver bakayım bak canın çok acıyor."
İzin vermek, kocamın bana dokunması için
İzin vermem gerekiyordu. Ama o artık bana ait değildi ki. Nasıl izin verirdim? Başını eğip yüzüme baktı. Benim tedirginliğimi görünce ne yaptığını anlamış oldu. Bana dokunamazdı. Çünki bunu kendi söylemişti
Ellerini üzerimden çekip benden hemen uzaklaştı.
"Ben özür dilerim düşünemedim. Sadece ne durumda diye bakmak istedim."
Karşımda ne yapmaya çalıştığını kendi bile anlamayan bir adam duruyordu. Bana dokunma, benden uzak diyen adam şuan yanımda ve o dokunmak istiyordu. Kalbim dayanamadı artık bu görüntüye gözlerim dolmuş çoktan akmaya başlamıştı. Hızla burnumu çekip yanağımdaki yaşı sildim.
"Benim için ne kadar zor biliyor musun? Önceden olsa dokunmak için izin almayı bırak beni dinlemezdin bile ama şimdi yabancısın. Başkasına ait bir yabancı. Bugün bu eller başkasını dokundu. Başkasını sevdi. Ben nasıl izin veririm sana söyler misin?" Dudaklarımdan bir hıçkırık koptu. Bitmek bilmeyen acılar.
Kendimi biraz daha geri çekerek duvara yasladım. Ağlamak istemiyordum ama elimde olan bir şey değildi.
"Off ağlamak istemiyorum ama neden böyle oluyor?"
Asaf'ta benim gibi sırtını duvara yasladı. Başını da benden tarafa çevirip bakışlarını yüzümde gezdirdi.
"İçinden ağlamak geliyorsa ağla!"
Ela gözleri beni yavaş yavaş esir alırken biraz onu doğru yaklaşıp başımı ondan tarafa çevirerek duvara yasladım.
Şimdi yüzlerimiz daha az uzaktı. Gözlerim sağ kaşındaki ize takıldı.
"Kaşındaki iz nasıl oldu bilmek ister misin?"
Cevap vermek yerine sadece başını salladı.
"Ben yaptım ama bilerek olmadı. İlişkimizin ikinci senesiydi. Birlikte pikniğe gitmiştik. Orda erik ağacı vardı. Sen ağaca çıkıp bana erik almaya çalışırken bende taşla erik düşürmeye çalışıyordum sonra nasıl oldu bilmiyorum o taş geldi senin kaşına. Büyük taştı, bayada sert atmıştım. Kaşın açıldı üç dikiş atıldı. Sonra benden sana bir hatıra kaldı. Ama sen hiç kızmadın hatta senden iz taşıyorum diye bana hava atıyordun."
O günler aklıma gelince mutlulukla tebessüm ettim. Keşke geriye dönme şansımız olsaydı. Keşke o günlerin kıymetini bilseydim. Onun beni sevdiğini ona dokunduğum her anın kıymetini bilseydim. Ama insan anlamıyordu en güzel anların en güzel mutlulukların kıymetini. Anlayınca da işte geç kalıyordu. Benim gibi.
"Ben seni çok mu sevdim?"
İşittiğim soruyla bu kez buruk bir tebessüm oluştu yüzümde.
"Çok sevdin hemde çok. Sana bıraktığım ize bile kıymet veren biriydin."
Asaf yüzünü yüzüme biraz daha yaklaştırdı. Bir nefeslik uzağımda öpeceğim kadar yakınımdaydı.
Elini kaldırıp tersiyle yanağıma dokundu.
"Kalbim seni çok sevmiş ki ne kadar her şeyi unutsada senin sevgini unutamamış. Sana bir şey olsa kalbim çok acıyor biliyor musun? Senin ağladığını görsem dayanamıyorum. Ama seninle ilgilide hiç bir şey hatırlamıyorum. Olmuyor Elif elimden geleni yapıyorum ama olmuyor. "
O konuştukça gözlerimden damla damla yaş eline düştü. O sildikçe daha da döküldü.
"Neden bize böyle kader yazılmış? Neden beni unutmanla imtihan ediliyorum? Asaf neden bebeğimi kaybettim?Neden beni hatırlamıyorsun? Neden sana dokunamıyorum? Neden Asaf neden?"
İsyanım sonunda patlak vermişti. Sonunda yine dökmüştüm içimdekilerini. Ağlamam sesliye dönüşünce Asaf daha fazla dayanamadı. Beni kucağına çekerek göğsüne yasladı ve sım sıkı sarıldı. Hemde ne sarmak. Benimde ellerim belini sıkıca kavradı. Sonunda dokunabilmiştim. Başımı göğsünden çekip boyun girintisine yerleştirdim. Kokusunuda hissetmek istiyordum.
"Asaf içimdeki özlemi bir bilsen, sana kırk yıl sarılsam geçmez. Bitmez hasretim öyle çok ki bitmez."
"Elif!"
İsmimi fısıltıyla söylerken elleriyle beni kendine daha da yasladı.
"Bende özlüyorum birini ama o sen misin Elif? Kimi özlediğini bilmiyorum, kimi hasret duyduğumu bilmiyorum. Üstelik kokusunu burnumda tütüyor. Galiba o koku senin kokun. Elif ben seni özlüyormuşum ama bilmiyor muşum?"
Bu sözlerden sonra bende artık her şey koptu. Hıçkırarak ağlamaya devam ettim. Dudaklarımda sadece onun ismi Asaf...
Ellerim saçlarımda, sırtında yüzünde. Sadece dokundum izin almadan isteyerek yıllar sonra ilk defa dokundum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 13.67k Okunma |
1.09k Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |