İnsan sevdiğine ne olursa olsun giderdi. Kalbi bin parçaya ayrılsa, ruhu yorulsa da vazgeçemezdi. Tıpkı şarkıda dediği gibi bir yanım korku dolu içindeyken, bir yanım aşık. Her ne olursa kalpler birbirinden vazgeçemezdi. Asaf'ın kalbi benden vazgeçmiyordu. Aklı unutsada kalbi her defasında bana geliyordu. Az önceki yaşananlar sanki hiç olmamış gibi beni kucağından yere indirmiş kendi ayağa kalkarak karşımdaki sandalyeye oturmuştu. Yüzü solgun, bakışları düşünceli. Sadece dışarıyı izliyordu. Bense yerde oturmuş onun çektiği acıyı düşünüyordum. Bu kadar yükü taşıyamazdı insan. Bu kadar aklıyla kalbi arasında kalamazdı. Ama o kalıyordu. Buraya gelmek istemesede, bana dokunmak istemesede her defasında kendini bana bırakırken buluyordu.
Bir süre cevap vermedi. Hala bakışları dışarıda bana bakamıyordu.
Evet zorla açtığım o kapıyı tekrar kapatmıştı.
"Peki sen nasıl istersen. Ama bana bir bakar mısın?"
Başını yavaşça bana çevirip nihayet elaları mavilerimle buluşturdu.
"Neden kaçırıyorsun gözlerini?"
"Gözlerine bakmak istemiyorum. Baktıkça ihanet ediyorum kendime. İhanet ediyorum karıma ve en çokta sana."
Karım...Bu söz acıtıyordu, hemde çok derinden ama dudaklarım dile gelemiyordu acıtıyor be Asaf yapma diyemiyordu.
Acılarımı yutkunarak tekrar konuştum.
"Ortada ihanet yok. Sen kimseye ihanet etmedin. Sadece kalbin seni doğru hayatına getiriyor ama sen kabullenmek istemiyorsun."
Asaf derin bir of çekip bakışlarını tekrar kaçırdı.
"Uçak kazası nasıl olmuş hiç araştırdın mı?"
Ortaya attığım bomba onun hızla dönüp bana bakmasını sağladı.
"Sen ne saçmalıyorsun? Şimdi nerden çıktı?"
"O kaza değildi, birileri bile isteye buna sebep oldular. Senin ölmeni isteyen çıkarları olan birileri. Bunları hiç araştırdın mı?"
Asaf'a gerçekler ağır gelmişti ki sandalyesinden bir hışımla kalktı.
"Yine saçmalıyorsun? O kazaydı anlıyor musun? Sadece bir kaza. Sakın bunun üzerine gitme. Yoksa hiç bir şey eskisi gibi olmaz. Benimde yapamayacağım şeyler var Elif sakın."
Onun sözleri üzerine bende ayağa kalkıp tam karşısında dikeldim.
"Zaten hiç bir şey eski gibi değil. Sen eski sen değilsin. Senden kimliğini çaldılar. Senden hayatını çaldılar. Sen hala üzerine gitme diyorsun. Senin gitmen gerekirken ben gidiyorum. Çünkü benimde hayatımı elimden aldılar ve senin gibi sessiz kalmayacağım."
Asaf öfkeyle üzerime yürüyerek kolumu kavradı. Kendine doğru çekip yüzünü yüzüme yakınlaştırdı.
"Sessiz kalacaksın. Kendi iyiliğin için
susacaksın. Hem ben yeni hayatımda mutluyum anlıyor musun? Eski kimliğimi istemiyorum. Eski hayatımı istemiyorum Elif!"
Son cümlelerini söylerken üzerine basa basa resmen haykırdı. Burnunun dibine kadar girip gözlerine tamamen yaklaştım.
"Peki o zaman neden buradasın? Neden sürekli yanıma geliyorsun? Hep bir bahanen var. Ben dokunduğum an kendini bırakıyorsun neden? Bu istemediğin hayat mı?"
Bir fısıltıyla çıkan sözlerimle gözlerini kapatmıştı. Çünkü gerçeği göreceğimi biliyordu. Burnumu burnuna sürterek bir iç çektim.
"Şimdi seni öpsem bir saniye bile durmadan karşılık verirsin. Çünkü vücudun, ruhun bana tepki veriyor ama sen aklını tercih ediyorsun."
"Yapmayacağım Asaf, her ne kadar sana sarılsamda kokunu içime çeksemde. O dudaklara mührümü koymuyacağım. Çünkü onlar artık başkasına ait. Başkası mühür koymuş. Peki neden yakınımda duruyorsun diye sorarsan buna hakkım var
Buna geçen beş yılımın hakkı var. O kadarını hakkediyorum."
Daha fazla yaralanmadan bir adım uzaklaşıp aramıza mesafe koydum.
Gözlerini tekrar açtığında aramıza koyduğum mesafeyi gördü.
Son sözünü söyleyip gözlerime son kez bakarak yanımdan geçip gitti. Kokusunu bırakarak yine çekip gitti. Arkamdan kapanan kapıyla titreyen bacaklarım daha fazla vücudumu taşıyamadı. Yanımdaki sandalyeye çökü verdim. Kendimi toparlamaya çalışırken kapı tekrar açıldı. O geldi sanırken başka kişileri görmemle gözlerimi büyüttüm.
Ali ve Bayram hiç bir şey olmamış gibi karşımdaki sandalyeyi çekip oturdular.
"Bir an hiç gitmeyecek sandım."
"Zahmet olmayacaksa bir dilim pastanı bizde alırız. Valla sabahtan belli açız. Buradan da bir yere gidemedik."
Ben onlara hayretler içinde bakarken onların bu rahatlığı yani şaşırttı. Tamam beni izleyeceklerdi ama bu kadar samimi olmalarını beklemiyordum.
"Siz dışarıda bekliyordunuz değil mi? O adamların bana yaptıklarını gördünüz ama gelmediniz."
Aniden çıkışmam ikisininde tuhafına gitti. Bu sefer şaşırtma sırası bendeydi.
"Valla tam gelecektik seninkini kapıda gördük. O gelince mecbur durduk. Oda halletti zaten."
Mantıklı cevapla başımı sallayıp ayağa kalktım. Onlar kendi aralarında konuşurken ben çay ve pastaları hazırlayıp masalarına götürdüm. Yanlarına da oturarak onlara eşlik ettim.
"Kocanız herhangi bir şey söyledi mi?"
Bayramın sorusuyla elimdeki bardağı masaya bırakıp ona döndüm.
"Sadece söylediği şey işi bırakmam ve kaza konusunun peşine düşmemem. O korkuyor. Bazı gerçekleri bildiği halde susmak zorunda kalıyor."
"Belli ki size zarar gelmesinden korkuyor. Her ne kadar hatırlamıyor olsada sizi uzak tutmak istiyor."
Bayramın sözleri çok doğruydu. O korkuyu bende görebiliyordum ama artık çok geçti.
"Hiç mi korkuyor muyorsun? Bu iş tehlikeli görüyorsun, değer mi?"
"Değer. Canımdan bile değerli. Bir ben bilirim o beş yılı nasıl yaşadığımı. Ne acılar çektiğimi. Benim hayatımı elimden aldılar. Hala almaya devam ediyorlar. Üstelik kaç canın ahı var onlarda. Sizce değmez mi?"
Ali başını sallayarak beni onayladı.
"Bu arada pasta çok güzelmiş. Elinize sağlık."
"Eda'nın marifeti ben yapmadım ama afiyet olsun."
Hepimizde çayımızı ve pastamızı bitirmiş ayaklanmıştık.
"Biz sizi çok geriden takip edeceğiz. Sizi takip ettiğimizi anlamasınlar. Birşey olursa hemen arkanızdayız sakın korkmayın."
Bayrama tebessüm ederek tamam dedim. Onlarda önden çıkıp bende arkalarından pastaneyi kapatıp çıktım. Arabama binip evimin yolunu tuttum. Radyodan bir müzik açarak aklımı susturmayı başarmak istiyordum. Bu gece olanlar beynimi kemiriyordu. Ama bir taraftan azda olsa mutluydum. Asaf bana karşı duvarlarını yıkıyordu. Her ne kadar ailem var desede. Bende önemliydim. Benide önemsiyordu. Bu bile mucizeydi.
Derin bir of çekerek radyoda ki şarkıya kulak verdim.
"Hani eski zaman masalları anlatır
Kaşım gözümden çok içim bir parçan
Annem sen benim yanıma kalansın
Hani bir biblon vardı kırdığım
Üstüne ne kırgınlıklar yaşadın
Annem ben senin yanına kalanım
Her bir sözü yüreğime işlerken son zamanlarda yaşadıklarım bir filim şeriti gibi gözlerimin önünden geçti. Bu kadar yükü kaldıran güçlü bir omuzlarım vardı. Güçlü bir ruhum. Halada öyleydim. Güçlüydüm ben. Çünkü annem gittiğinden belli güçlü olmak zorunda kalmıştım. O zamanlar hayata bir sıfır yenik başlamıştım. Yedi yaşında bir kız çocuğu. Okula başlayacağım sene terketmişti. En ihtiyacım olduğu zamanlarda yoktu. Beslenme çantamı bomboş götürürken, veli toplantılarına sadece babam giderken.
Mezun olduğumda evlendiğimde annem yoktu. İşte ben o zamanlar güçlü olmaya başlamıştım. Bu şarkıyı duyduğum an içimdeki o kabuk yine acıdı. Kabuk bağlayan yaram. Fakat o yaraya dağılması için hiç izin vermedim. Beni istemeyen bir yara için neden kendimi üzecektim. Hep böyle düşündüm, hep böyle güçlü hissetim.
Omuzlarıma inen her yükte, tek başıma kaldığımda güçlendim. Şimdide öyleydim. İçime oturan hüzne uzaktan baktım. Üzülme daha çok üzüleceğimiz günler var, daha fazla kederlenme dedim. Hüznüme ara verdi şarkı bitti ve ben evime gelmiştim. Annem ise sadece geride kalmıştı.
Asuman anne ise her zaman beni mutfakta beklerken bugün salonda oturduğunu gördüm. Kapıyı kapatıp yanına ilerledim ama geldiğimin farkında değildi. Öyle dalmıştıki, bakışları kucağında olan ellerinde sessizce oturuyordu.
Yanına gidip oturduğumda nihayet benim farkına vardı.
"Hayırdır Asuman anne neden burada böyle oturuyorsun?"
Gözlerinde buğulunmayı gördüğüm an anladım neden bu halde olduğunu.
Başını eğerek hüzünle salladı. Elleri hala kucağında parmaklarıyla oynuyordu.
Elimi beyaz saçlarına götürüp omuzlarından arkaya doğru yittim.
"Oğlumu rüyalarımda çok sık görer oldum. Çok güzel bir şey ama hep sıkıntı içinde. Hep benden yardım istiyor. Gözlerinde sürekli yaş var. Neden böyle rüya görüyorum anlamıyorum kızım? Oğlum toprağın altında ama sanki yaşıyormuş da sıkıntı çekiyormuş gibi hissediyorum. Özellikle son zamanlarda sıklaştı. Acaba mezarına gitmediğim için mi kızgın bana"?
Son kelimeleriyle boğazıma bir yumru otururken ne diyeceğimi bilemedim.
"Elif kızım yarın beni oğluma götürür müsün?"
Yaşadığını öğrenmiş olamazdı değil mi?
"Kızım nereye olacak mezarına."
Bir an gerçekleri öğrendi sanırken derin bir oh çektim.
"Elif iyi misin sen kızım, neden rengin attı birden?"
Ellerim kucağında ki ellerine gidip sıkıca kavradı.
"İyiyim ben endişelenme sadece yorgunum. Yarın işe gitmeden gideriz mezara olur mu?"
Başını hüzünle sallarken dayanamayıp boynuna sıkıca sarıldım.Asuman anne benim için çok önemliydi. İlk anne sevgisini onla tatmış annemden kalan boşluğu o doldurmuştu. Oğlundan hiç ayırmamış hatta beni daha el üstünde tutmuştu. Bilirdi kanayan bir yaram olduğunu. Annemin kapattığı boşluğu.
"İyiki seni tanıdım. İyiki hayatıma girdim."
Yumuşacık elleriyle oda beni sararken daha sığındım şefkatine. Ama içimde oluşan suçluluk duygusu gün yüzüne çıkıyordu. Ondan sakladığımız sırlar. Oğlunun yaşadığını. Öğrenince bizi hiç affetmeyecekti. Onunla biraz daha vakit geçirerek odama geçtim. Fatih baba ise Asaf'ın çalışma odasına girmiş hiç çıkmamıştı. Herkes içindeki acıyı yalnız kalarak aşmaya çalışıyordu aynen benim aştığım gibi. Sıcak bir duş alıp kendimi yatağıma attım. Yanımdaki boşluğa bakarken gözlerimi istemsizce kapadım. Yıllar önce yanımda sıcaklığını hissettiğim bir adam vardı. Göğsünde huzur bulduğum. Sadece onunlayken huzur içinde uyuduğum. Ama gel gör ki zaman insanı öyle yerlere sürüklüyordu ki o zamanlar yaşadığın mutluluğu şimdi canını verecek kadar araman ve bulamaman. O anda aklıma Asuman anne geldi. Yıllar sonra oğlunun mezarına gidecekti. Fakat orada olmayan oğluna. Hiç bir şey böyle olmak zorunda değildi. Ondan ayrı olmak zorunda değildik. Ne ben ne ailesi?
Yattığım yerden hızlı kalkarak komdinin üzerinde duran telefonumu aldım. Direk ismini bulup mesaj kısmına girdim.
"Yarın annen mezarına gidecek senin ölüm haberini aldığından itibaren hiç gitmedi , çünkü inanmamıştı öldüğüne. Anne yüreği hisseder derler ya oda hissetmiş ölmediğini. Eğer anneni görmek istersen sabah orda olacağız. Senin mezarını sandığımız yerde."
Mesajı yazıp direk yolladım. Bir süre cevap vermesini beklerken dönüş olmadı. Ne bekliyordum dönüş yapmasını mı? Hayal kırıklığıyla telefonu yerine koyup tekrar sırt üstü yattım. Gözlerimi kapatıp kendimi uykuya verdim. Uyumazsam hiç bir şey geçmeyecekti. Ne kalbimde olan sızı, ne hayal kırıklığı.
Ve zorlu gecenin nihayet sabahı olmuştu. Hemen hazırlanıp aşağı indiğimde Asuman anne hazırlanmış beni bekliyordu, beni gördüğü an yüzünde hemen tebessüm oluştu.
"Günaydın sultanımda sen erkencisin bugün. "
"Hiç uyudun mu diye sorsana? Neyse hadi kahvaltı edip hemen çıkalım."
Daha ben cevap vermeden mutfağın yolunu tutmuştu bile. Nasıl kahvaltı yapmıştık o hızla hiç bilmiyordum. Hemen üzerimize ceketlerimizi geçirip dışarıya çıktık. Bugün hava biraz soğuktu. Bunlar sonbaharın adım sesleriydi.
Arabaya binmiş ve mezarlığın yolumu tutmuştuk. Oraya her gidişimde ruhumda yasla giderdim. Yasını tuttuğum sevdiklerim vardı. Şimdi ise sadece kızım.
"Baban sabah erkenden çıkmış. Son günlerde bir şeyler çeviriyor ama hadi hayırlısı. Zaten sende tuhafsın."
Şaşırmış gibi yapıp yüzüne baktım.
"Kim ben mi? Her zamanki halim neyim var ki?"
Asuman anne omuzlarını silkereyerek cevap vermedi. Onu geçiştirdiğimizi anladığı an konuşmak için bile tenezül etmezdi. Şimdi olduğu gibi.
Gözlerim arada telefona kayıyor hala ondan bir mesaj bekliyordum. İnsan tepki vermek için bile bir şeyler yazardı ama onda tık yoktu. Bir insanın huyu bu kadar değişir miydi? Valla Asaf gerçekten Emir kimliğine bürünmüştü. Eski Asaf olacak bana cevap vermeyecekti. Kendi kendime sinir olurken mezarlığa gelmiştik bile.
Ama arabadan ne Asuman anne indi ne ben.
"İnsan konduramıyor biliyor musun? Evladıma ölümü hiç yakıştıramadım. O yüzden gelemedim. Eğer gelirsem öldüğünü kabullenmiş olurdum. Şimdi geldim o zaman kabullenmiş mi oldum?"
Asuman anne öyle çaresizce konuşuyorduki sağ gözümde akan yaşı hemen silip ona doğru döndüm.
"Asaf senin kalbinde yaşıyor. Aklında yaşıyor anılarında yaşıyor. Eğer aklın kalbin unutursa o zaman kabullenmiş olursun. Eğer sen öldüğünü kabullenmek istemiyorsan isteme hatıranda yaşatmaya devam et Asuman anne! Oraya gitmek istemiyorsanda gitme istersen hemen dönelim."
İçimdeki ses lütfen dönelim diyordu, dönelim ki seni orada başkasının mezarında acı çekme. Ama o sesi sadece ben duyuyordum.
"Yok dönmeyelim oğlum beni bekliyor biliyorum hadi inelim ona gidelim."
Son sözlerim bile onu caydıramadı mecburen kabullenerek arabadan indim. Ardımdan o. Hemen yanına geçip elinden tuttum. El ele bir yabancının mezarına doğru ilerledik. Asuman annenin elleri titriyor arada yürümesi aksıyordu ama pes etmiyordu. Zar zor oğlunun mezarına sonunda ulaşmıştı. Önce uzaktan baktık bir süre oraya gidemedik. Benim bakışlarım hemen ilerideki mezarlığa takıldı, kızımın. İşte anne olunca önceliğin evladın olurdu ama burada öncelik evlat olması soğuk bir mezarın öncelikli olması insanın canını yakıyordu. Ben evladıma bakarken Asuman anne elimi bırakıp yürümeye başladı. Ağır ağır gitti ve nihayet oğlu sandığı mezara ulaştı. Yavaşça yere çöküp titreyen elleriyle toprağa dokundu. Ardından kalbimi acıtacak kadar oğluna bir seslendi zaten ondan sonra ben gidemedim yanına. Hangi yüzle gidecektim onun bile isteye acı çekmesini sebepken nasıl giderdim?
"Asafım oğlum. Ben geldim annem, sana geldim oğlum."
Her oğlum deyişinde yüreğim parçalandı.
"Biliyorum çok beklettim seni annem ama gelemedim. Yapamadım yavrum. Senin burada yattığını kabullenmek çok zor oğlum. Hala zor. İnanamıyorum seni öldüğüne sen ölmedin. Kalbim öyle söylüyor ama buradasın toprak altındasın. "
Asuman anne gözyaşları içinde oğluyla konuşurken ona bakmaya dayanamıyordum. Arkamı dönüp elimi dudaklarıma götürdüm. Yoksa ağlama sesim duyulacaktı. Daha kötü olacaktı. Gözlerimi silip tekrar Asuman anneye bakacakken bakışlarım ileride bir noktaya takıldı. Siyah takımlar içinde, gözlerinde siyah gözlük biri ağlayan anneye bakıyordu. Daha doğrusu annesine.
Dayanamamış gelmişti. Yavaşça ona doğru ilerledim. Arada Asuman anneye bakıyordum hala oğluyla konuşuyordu . Asaf'ın yanına gidip tam karşısında durdum.
Gözlerinde gözlük olduğu için bakışlarını göremedim.
Konuşmasının devamını ben getirmiştim.
"Annen ilk defa geliyor sen sandığımız kişiyi gömerken bile gelmemişti. Eğer gelirse öldüğünü kabullenirdi. O zaman dayanamazdı acına."
Yüzüme hala bakmamış pür dikkat annesi izliyordu. Bende yanına geçip Asuman anneye baktım. Kendi acısına öyle gömülmüştü ki benim gittiğimin bile farkında değildi.
Sesindeki titreme canımı yaktı. Onu böyle uzaktan acı çekmesine daha nasıl dayanırdım bilmiyordum?
"Hayır hiç inanmadı. Benim oğlum ölmedi dedi hep, doğruyuda söylemiş."
"Çünkü senin acı çektiğin içine doğmuş. Şuanda nasıl arafta kaldığını hissetmiş."
Ben öyle söyleyince nihayet yüzünü bana çevirdi.
"Tamam sen doğruyu söylüyorsun. Şuanda seninle tartışacak durumda değilim. Bak orda acılı bir anne var. Görüyor musun? Oğlu yaşadığı halde bilmiyor. Senin yaşadığını ona söyleyemiyorum. Neden biliyor musun? Çünkü o bizim gibi susmaz Asaf. Eğer yaşadığını bilirse o evi basar senin kolundan tuttuğu gibi çıkarır. Bağrına basar bir dahada onlara bırakmaz."
Gözlüğünü hala çıkarmamıştı. Çünkü saklanıyordu.
"Öğrenmemesi lazım! Onun o zaman öğrenmemesi gerek."
"Acı çekmeye devam etsin diyorsun. Bu kadar merhametsiz olamazsın. Bak orada nasıl acı çekiyor?"
Asaf söylediklerimi hiç umursamadı. Annesine son defa baktı ve arkasını dönüp gitmeye kalkıştı ki tam kolundan tutup durdum.
"Benim tanıdığım Asaf bu kadar merhametsiz olamaz. Sen bu değilsin."
Yüzü bana hiç çevirmedi bir süre sessiz kaldı. Sonra yine canımı acıttı bir sözüyle.
"Çünkü ben Asaf değilim Emirim bunu artık anla. Bugün işedd gelmene gerek yok izinlisin."
Son sözünü söyleyip yine gitti. Ardında gözü yaşlı annesini ve beni bırakıp gitti.
Ardından bende Asuman annenin yanına gidip acısına ortak oldum. Sonra kızımın yanına gittik. Onunlada vedalaşıp eve geçtik.
Bu süre zarfında Ali ve Bayrama işe gitmeyeceğimi bildirdim. Onlarda bugünlük izin kullanarak takibe ara verdiler. Evdeki işlerimi hallettim, yemek yaptı. Günün çoğunu birşeylerle meşgul olarak geçirdim. Aklımı meşgul ederken bir an Can aklıma geldi. Annesi hala hastanedeydi arasam mı diye düşünürken akşam mesaj arasında annesinin hangi hastanede yattığını yazmıştı o yüzden hastaneye gitmeye karar verdim. Hemen hazırlanıp yola çıktım yolda Can'a hastaneye geleceğimi dair mesaj yazıp yolladım. Habersiz gitmek olmazdı.
Bir saatte yakın yolculuktan sonra hastaneye ulaşmıştım. Sekreterden de odanın numarasını öğrenmiştim. Ben çoktan hastaneye gelmiştim ama Can'dan hala ses yoktu.
İAdımlarım Can'ın annesinin odasına doğru ilerlerken içimde tarif edilmeyen o duygular oluştu. Zaten buraya gelirken tuhaf hissediyordum. Kalbim birden hızlı atmaya başladı. Neden böyle oluyordu? Derin nefes alarak sakinleştim. Kapının önüne geldiğimde elimi yavaşça kaldırıp vurdum. Can'ın sesi duyulunca kapıyı açıp başımı uzattım. Görüş alanıma önce Can girdi. Ona tebessü ederken o şok olmuş vaziyette bana bakıyordu.
"Merhaba Can umarım rahatsız etmiyorumdur?"
Can hala bana bakarken bakışlarımı ondan çekip hasta yatağındaki annesine baktım. Önce zayıf bir bedenle karşılaştım. Hastalık onu öyle etkilemiş ki, bedeni çökmüştü. Bakışlarım yavaşça yüzüne doğru çıktığında mavi gözlerle karşılaştım. Tıpkı Can'a benzeyen. O mavi gözler bana dolmuş şekilde bakarken aynı Can gibi tuhaf bakıyordu. Sanki en son beni görmeyi beklemişler gibi. O gözlere baktıkça içimde önce bir ateş yandı. O ateş yayıldı yavaşça vücudumu sardı. Bu gözler tıpkı benim gözlerime benziyordu. Aynı onun gibi. Yanağının sağ tarafında olan gamze. Gülmese bile o gamze hep gözükürdü. Güzellğinin en güzel simgesiydi Tıpkı şuanda bu kadının olduğu gibi. Ne kadar hastada olsa güzelliğini etkilememişti. Can'ın annesini tanıyordum hemde çok yakından. Hatıramdan silinmeyen görüntüsü. Resimlerde olan o kadın gibi. Geçmiş görüntüler gözlerimin önüne yavaş yavaş gelirken ateş kalbimi yaktı. Elimdeki meyve suyu yere düşerken cam olduğundan büyük bir sesle kırıldı. İkisi bana bakmaya devam ederken kapıyı biraz daha yitip içeriye adımladım.
"Anne saçlarımı balık sırtı örersin değil mi?
"Anne bana masal anlatır mısın?"
" Anne beni hiç bırakmayacaksın değil mi?"
Geçmişteki sesler kulaklarımda bir bir yankılanırken dudaklarımdan yıllardır çıkmayan o kelime çıktı.
O andan itibaren dizlerim tutmaz olmuştu. Bir adım daha atacakken kendimi yerde buldum. Dizlerimin üstüne düşerken Can abla diye bağırarak yanıma gelip hemen çöktü.
Telaşla çıkan sesini işitince bakışlarımı o kadından çekip Can'a baktım. Gözlerimle akan yaşla.
Dilim tutulmuştu. Konuşmanın devamını getirememiştim. İşaret parmağımı kaldırıp onu gösterdim.
Can bakışlarını benden kaçırırken kolumdan tutup beni kaldırmak istedi ama kollarımı geriye çekip tutmasına engel oldum.
"Dokunma bana soruma cevap ver çabuk?"
Öfkeyle çıkan sesimle bir ona bakıyor bir Can'a bakıyordum.
"Oo senin annen mi? Orda yatan kadın? Tıpkı benim gözlerime benzeyen o kadın senin annen mi?"
Gözyaşları içinde bir cevap beklerken onun sesi duyuldu.
Yıllar sonra tanıdık sesini duyarken yıkıldım. Ellerim kucağıma düşmüş gözyaşlarım şiddetini arttırmıştı. Oda ağlamaya başlamıştı gözlerimin içine baka baka ağlamaya başlamıştı.
Odanın içinde ağlama sesleri duyuluyor kimse konuşmuyordu. Can'da yanıma oturmuş çaresizce bana bakıyordu.
Özür dilerim bu sözle herşey geçecek miydi?
"Sen beni biliyordun. Ablan dediğin kişi bendim."
Kelimeler dudaklarımdan zorla dökülürken Can başını salladı.
Bir kez daha bana seslendi ama dönüp bakamadım. Fakat zorla aldığı nefesler kulağımı delip geçiyor zorlandığını biliyordum. Yavaşça yerden kalkarken Can elimden tutmak istemiş elini sertçe yitmiştim. Şuanda ruhumda yanan ateş beni yakıp kavuruyordu.
"Ben kendim ayağa kalkabilirim. Hep tek başıma kalktığım gibi."
Ayağa kalkıp dimdik durduğumda bir şey söylemedim. Önce Can'a baktım, sonra ona doğru döndüm. Gözlerinde yaşlar elini bana doğru uzatmış tutmamı bekliyordu.
Dudaklarından zorla çıkan ismim bana bir duvar gibi çarparken başımı sağa sola salladım.
"Ben seni tanımıyorum. Sadece Can'ın annesini ziyarete gelmiştim o kadar. Sen sadece o kadarsın."
Geri geri adımlayarak odadan yavaşça çıktım. Can abla gitme desede durmadım. Son kez onlara bakıp sırtımı dönüp koşar adım uzaklaştım. Kendimi hastanenin dışına atarken az önce yaşadıklarım gerçek değilmiş gibi geldi. Ben sadece kötü rüya gördüm o kadar. O kadın o olamazdı. Can'ın annesi benim annem olamazdı. Etrafa çaresizce bakarken nereye gideceğimi şaşırdım. Şimdi nereye gidecektim? Kime sığınacaktım? Kime diyecektim ben annemi gördüm diye?
Etrafımda dönüp durdum fakat gidecek yön bulamadım. Deli gibi dolanırken arkadan biri seslendi.
Hayır ben kimsenin ablası değildim. Başımı sağa sola sallayarak kabullenmedim. Abla diye bağıran ses daha da yakınlaşınca duramadım orda. Hangi yön olursa olsun kaçmak istiyordum. O sesi duymaktansa kaybolmak istiyordum. Koştum arkama hiç bakmadan hemde. Caddeye çıktığımda yeniden durakladım. Önümden arabalar ve insanlar geçiyordu ve hareket edemiyordum. Kimse bana yardım etmiyordu. Durdum durdum yine aynı sesi işittim.
O ses kulaklarımda yankılanınca daha fazla dayanamadım. Yola doğru bir adım attım bir adım daha derken arabaların arasında kaldım. Onlar korna çalarken ben ellerimle kulaklarımı kapadım. Şuanda hiç birşey duymak istemiyordum. Hiç bir ses.
Fakat önce bir korna sesi duyuldu, ardından arabanın acı içinde çıkan fren sesi. O fren sesiyle vücuduma bir şey çarptı ve acı içinde bağırmam bütün sokağı inletti. O bağırmam yüreğimdeki yaradan ötürü müydü yoksa arabanın bedenime çarpmasımıydı hiç bilmiyordum.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
4.92k Okunma |
565 Oy |
0 Takip |
29 Bölümlü Kitap |