Bir anı canlanıyordu zihnimde. Küçük kız çocuğunun terkedilişi vardı. Hatırasında annesinin gözlerinin içine baka baka gitmesi vardı. Şimdi o hatıra yeniden canlanmıştı
"Elif kızım yanıma bir gelir misin?"
Oyunumu bırakıp bana seslenen annemin yanına koştum. Annem salonda koltukta oturmuş, başı yerde dalgınca öyle yere bakıyordu.
Sesimi duyduğu an bakışlarını yerden kaldırarak bana baktı. O anda sanki yüzünde acı bir tebessüm oturmuştu ama anlam verememiştim. Benim sadece odaklandığım tek yer yanağındaki gamzesiydi.
Kollarını açmış beni bekliyordu. Dudaklarımdan çıkan mutluluk kahkahalarımla koşarak kucağına atladım.
Yüzümü yanaklarına yaklaştırıp bir öpücük kondurdum. Sonra geriye çekilerek anneme baktım. Maviş gözlerinden yaş akıyordu.
Küçük ellerimle gözlerindeki yaşı silerken dahada çoğalmış bir türlü ardı arkası kesilmiyordu. Onu öyle görünce bende ağlamaya başladım. Çünkü annem ağlıyordu. O ağlasa dayanamazdım. Annem benim ağladığımı görünce başımı göğsüne yaslayıp saçlarımı okşamaya başladı.
"Elifim ağlama güzel kızım. Sen ağlama hiç. Bu son ağlaman olsun gözüne yaş değmesin. Benim içinde olsa bile ağlama."
Bana ağlama diyordu ama kendisi ağlamaya devam ediyordu.
"Elif kendine iyi bak kızım. Kendine ve babana iyi bak. Ben yokken birbirinize destek olun. Onu hiç bırakma olur mu?"
"Anne sen yanımızdasın ya biz hep iyi oluruz. Hem sen nereye gideceksin ki ?'
Merakla başımı göğsünden çekip yüzüne baktım. Ama annem gözlerini kaçırmıştı benden. Sessizce anne diye fısıldadım bana baksın diye ama bakamamıştı. Sonra bir telaşla beni kucağından indirip koltuğa oturttu.
Kendide ayaklanırken merak içinde ona bakıyordum. Üstüne başına çeki düzen verip gözlerindeki yaşları sildi. Ben hala ona bakarken o birden eğilip saçlarımdan öptü. Kokumu içine çekip uzaklaştı. Dahada yüzüme bakmadan arkasını döndü. Yavaş adımlarla dış kapıya ilerlerken bile dönüp bakmadı.
Dolabın yanında duran bavulunu eline alıp kapıyı açtı.
Merakla nereye gittiğini sorarken annem bir süre sessizce bekledi.
"Benim şimdi gitmem gerekiyor."
Konuşurken sesindeki titreme dikkatimi çekmemişti. Sandım ki annem gidip gelecek.
"Tamam anneciğim ama çabuk gel."
Annemin sırtına bakarken elindeki bavula gözüm kaydı ama hemen çektim gözlerimi. O bavul bir gidişin habercisiydi bir terkedilişin.
"Elif beni affet kızım olur mu?"
Annem son defa konuşup dışarıya adımını attı ve yavaşça kapıyı kapadı. O kapanan kapı annem için bir daha hiç açılmadı.
Son söylediği affet beni oldu. Affet.
Affetmek kolay mıydı gerçekten?
Şimdi kulaklarımda bir uğultu. Bedenimde bir acı hissediyordum. Göz kapaklarıma düşen ağırlıktan dolayı gözlerimi açamadım. Birileri elimi tutuyor uyanmam için dua ediyorlardı. Bende bu karanlıktan uyanmak istiyordum ama olmuyordu. Sanki gücüm yoktu. Yeniden gözlerimi bu dünyaya açmak istemiyordum.
Yeniden bu ses, yıllar öncesine aitti. Yıllar öncede böyle seslenmişti giderken.
"Özür dilerim yavrum herşey için özür dilerim. Ne olur aç gözlerini."
İşittiklerimle ruhumda bir acı hissettim. Terkedilmişlik vardı. Şimdi o terkedilmişliği bir özürle yok etmek istiyordu. Gözlerim açık olmadığı için ona git diyemedim. Git kabul etmiyorum özrünü diyemedim. Fakat ruhumdaki bu sızı gözlerimden yaş akmasını engel olamadı.
O yaşı biri sildi fakat kim sildi bilmiyordum. Belkide oydu, zaten kendinin sebep olduğu yaşı silmekte ona düşüyordu. Bir süre daha başımda nefes hissettim ve o nefes daha sonra yok oldu.
Göz kapaklarımdaki ağırlık nihayet gitmiş ve yavaşça gözlerimi açmıştım. İlk görüntü ışık oldu. Lambanın ışığı gözlerime vururken tam açamadım. Sonra ışığa alıştıkça yavaşça açtım ve yabancı bir yerde olduğumu anladım.
"Elif hanım kendinize geldiniz. İyi misiniz?"
Duyduğum sesle bakışlarım konuşan kişiye kaydı. Karşımda bir hemşire duruyordu. Etrafı biraz daha inceledikten sonra bir hastane odasında olduğumu anladım.
"Küçük bir kaza geçirdiniz ama iyisiniz."
Kaza mı diye düşünürken bir anda olanlar aklıma geldi. Can'ın annesini ziyarete gelmiştim ve sonra onu gördüm. Tıpkı benim gözlerime benzeyen ayrıca Can'ın gözlerine benzeyen bir çift mavi göz.
Bütün olanlar yavaş yavaş aklımda toplanınca neler olduğunu anlamıştım.
O kadın beni yıllar önce terkeden kişiydi. Can ise...Dilim el vermedi getirmeye. Bunca zaman bütün her şeyi saklamıştı. Yüzüme baka baka susmuştu. Bu olanları kaldıramazdım. Gücüm yoktu. Yattığım yerden kalkmaya çalışırken kaburgalarımdaki ağrı engel oldu.
Hemşire telaşla bana doğru eğilerek omuzlarımdan tuttu.
"Elif hanım ani hareket yapmayın. Kaburgalarınızda çatlak var ve sağ ayağınızda ezilme. Bir süre dinlemeniz lazım."
Ben duyduklarımla şok yaşarken odanın kapısı açıldı. Gelen kim diye baktığımda Fatih baba, Bayram ve Ali telaşla içeri girdiler.
Fatih baba korkuyla yanıma gelip ellerimden tuttu. Gözlerinde gördüğüm o endişe öksüz olan diğer tarafımı hüzünlediriyordu. Çünkü eksik olan tarafımı tamamlayandı.
"İyim Fatih baba telaş etme. Sadece küçük bir kaza"
Aslında küçük değildi o anda neler yaşadığımı az çok aklımdaydı. Arabanın nasıl bedenime çarptığı acı içinde kalmam.
"Ah kızım nasıl oldu bütün bunlar? Neden dikkat etmiyorsun?"
Fatih baba bile isteye yola atladığımı öğrense o zaman bana çok kızardı. Aslında bile isteye değildi. Sadece kaçmak istemiştim ama yine olan bana olmuştu.
Ali ve Bayram geçmiş olsun dileklerini iletirken bana tuhaf bakıyorlardı. Sanırım kazanın nasıl olduğunu görmüşlerdi. Bakışlarımı onlardan kaçırarak teşekkür ettim. O sırada hemşire kendimi yormamam gerektiğini söyleyerek odadan çıktı. Diğerleride çıkarken Fatih babayla yalnız kaldık. Ellerimden tutmuş gözyaşları içinde bana bakıyordu. Koskoca adam benim için ağlıyordu.
"Baba ağlama ne olur bak iyiyim ben!"
"Ah kızım ya sana bir şey olsaydı. Biz ne yapardık?"
Onun gözlerindeki yaşı görünce bende dayanamadım. Zaten kenarda bekleyen gözyaşım hemen akmıştı. Fatih babanın elini sıkıca tutundum.
"Üzülme sen bir şey olmadı. Hem Asuman annenin haberi yok değil mi?"
"Sakın söyleme çok üzülür hasta olur sonra. Ben iyiyim zaten yarında çıkarım. Sen git Asuman annemi yalnız bırakma."
"Olur mu kızım yanında kalacağım."
Fatih baba önce yok desede zor ikna etmiştim gitmesi için. Eda yanıma gelecek diye zorla eve göndermiştim. Ama Eda gelmeyecekti. Kimseyi yanımda istemiyordum. Gözlerimi kapatıp herşeyi unutmak isterken kapı vurulmuş ben gel demeden biri içeri girmişti. Gözlerimi açıp baktığımda Can'ı karşımda gördüm.
Öfkeyle yüzüne bakarken o kapının orda durmuş, elleri birine bağlı mahcup şekilde gözlerime bakıyordu.
Elimi kaldırırak konuşmasına engel oldum.
"Sus sakın bana abla deme, sakın!"
Yanıma yaklaşmaya cesareti olmadığı için hala orada beklemeye devam etti.
"Abla ne olur beni bir dinle!"
"Ne seni dinlemek ne seni görmek istiyorum. Çabuk git."
Bakışlarımı ondan çekip pencereden dışarıya baktım. Ağrı sızı içindeydim şuan. Fiziksel ağrı, diğer yandan duygusal ağrı. Hangi biriyle baş edecektim.
Can bir kez daha abla diye seslenince ona dönmeden bütün öfkemle bağırdım.
Öyle bir bağırdım ki ses tellerim acımıştı. Çünkü gitsin istiyordum. Ben bağırınca hemşire telaşla ne oluyor diye yanıma geldi. Hemşirenin yüzüne göz yaşları içinde bakarken,
"Söyleyin ona gitsin canım çok yanıyor o canımı çok yakıyor." Diye yalvardım. Hemşire bir bana baktı bir ona.
"Beyfendi lütfen gider misiniz?".
Can sadece peki dedi. Tıpkı benim her acıma peki dediğim gibi. Sonrada gitti. O gitti bende sesli bir şekilde ağlamaya başladım. İç çeke çeke hemşire sakin olmamı söylese bile devam ettim. Her haykırışımda kaburgalarım daha da ağrıdı ama ben susmadım. En son hemşire susmayacağımı anlayınca hemen sakinleştirici iğne vurarak susmamı sağladı ve derin bir uykuya gömüldüm. Gözlerimi kapatırken hala iç çekmeye devam ediyordum ve kendimi sonunda karanlığa bıraktım.
O karanlıkta bir ara Asaf'ı gördüm. Elleriyle saçlarımı okşuyor acıyla bana bakıyordu.
Yapma Elif diyordu yapma kendine. Üzülme artık. Kimse için. En çokta benim için. Kendine zarar verme. Sen nefes al bende nefes alayım . Sanki senin nefes alman benim nefes almam gibi o yüzden kendine dikkat et.
Kulaklarım bunları işitirken gözlerim yavaşça açıp ona baktım. Bulanık görmeme rağmen gözlerini gördüm o zaman bunun bir rüya olmadığını anlamıştım. Karanlıkta olduğum zaman gelmiş aydınlığım olmuştu. Sonra gözlerim yeniden kapanmış yüzü bir anda yok olmuştu.
O sakinleştiriciyle sabaha kadar uyumuştum. Bazen gözlerimi açtığımda ya Canı görmüş yada onu. En sonda Asaf'ı görmüştüm. Bu etkiyle gözlerimi yeniden açtım. Bu sefer beni karşılayan koskoca bir yalnızlık olmuştu. Hafifçe yerimden doğrularak sırtımı yastığa yasladım. Ağrım vardı ama dünkü gibi değildi. Biraz nefes aldıkça batıyordu. Bir süre öyle boş boş bakarken boğazımın kuruduğunu hissetim. Yanı başımda duran masaya baktığımda sürahiyi gördüm. Gördüm ama nasıl uzanacaktım? Derin bir of çekerek gözlerimi tavana diktim.
"Ağlamak yok. Şuan da ağlayacak bir şeyde yok. Sadece susadın bunda ne var Elif. Hemen o gözlerin neden yanmaya başlıyor? Biliyorsun sen hep yalnızdın. Bütün işlerini kendin yapıyordun. Alışkınsın Elif. Sen alışkınsın."
Kendi kendime söylenirken yavaşça yerimden kayarak sürahiye doğru uzandım. Ama kaburgalarımdaki ağrı beni benden alıyordu. Acı içinde sızlanıp tam suya ulaştım ki kapı vuruldu.
Bir gözüm suda bir gözüm kapıdaydı. Kapı açıldı. İçeriye önce Asaf girdi. Onu gördüğüm an bütün ağrılarımı unuttum. Yüzümde kocaman tebessüm oluşmuştu.
Sözümü tamamlayamadan arkasından Mercan girdi. Hemde kocasının elinden tutarak. Bakışlarım o ellere kaydı. Benim elim suya uzanmak için acı çekerken tek başıma uğraşırken sevdiğim adamın elleri başkasına uzanmıştı. Elim havada onlara bakarken yüzümdeki tebessüm solmuş, onlar ise utanmadan o halde içeri girip yanıma doğru yürümüyr başlamışlardı. Bakışlarım Asaf'a kayınca gözlerime bakamadı. Başını yere eğdi ve yanıma doğru adımlamaya devam ettiler.
"Elif hanım çok geçmiş olsun. Kaza geçirdiğinizi duyduk bir uğramak istedik."
Kadının sesi kulaklarımı delip geçiyorken cevap veremedim. Benim kaza geçirdiğimi sadece Asaf biliyorken bu kadın nereden öğrenmişti? İkisi nihayet biraz ötemde durunca elime baktılar. Suya uzanmak üzere olan elime.
Nihayet sesini duyurmuştu bana. Gözlerine hayal kırıklığıyla bakarken hayır dedim. Elimi kucağıma çekip yumruk yaptım. Dün beni teselli etmeye gelen adam sen nefesimsin diyen adam bugün karısıyla el elle gelmişti.
"Nasılsınız Elif hanım iyi misiniz?"
"İyiyim Mercan hanım teşekkür ederim."
Kadının yüzüne bakarken içimde ne fırtınalar kopuyordu. O hala bana nispet yapar gibi gülümsüyor kocasına sımsıkı tutunuyordu. Asaf ise öylece duruyor, o elide bırakmıyordu. Boş boş onlara baktım , kadın ise gülümseyerek yüzümü inceledi. Sanki ben kazandım edasıyla. Kocan benim oldu. Sen hiç olmamış gibi.
Asaf'ın sesini bir kez daha duyarken karısına bakmaya devam ettim.
"Bir anda oldu bende anlamadım."
Kısa ve sert cevap verdim bir an önce gitmeleri için. Çünkü fazlaydı. Bu görüntü çok fazla. Ben neler yaşarken onların mutluluk pozları beni bitiriyordu.
Bari bugün yapmasaydı. Bugün bu darbeyi vurmasaydı. Bu kadına uyup kalbimi dağlamasaydı. İçim dolarken, canım yanarken sol gözümden bir damla yüzümden akıp geçti. Başımı eğerek hemen elimle sildim görmesinler diye ama görmüşlerdi.
"Elif hanım neden ağlıyorsunuz canınız çok mu yanıyor?"
O kadının son cümleyi bastırarak söylemesi. Allah'ım dedim Allahım yetiş imdadıma. Yetiş canım gidiyor.
"Evet çok ağrım var dayanılacak gibi değil. İzin verirseniz biraz dinlenmek istiyorum."
Sesimin titremesine engel olamadım. Başımı dik tutup yüzüne bakamadım. Çünkü gözyaşlarım ardı ardına dökülüyordu. Onlara yeterince zafer kazandırmışken daha fazlası olamazdı.
'Elif hanım haklı biz gidelim oda dinlensin."
Asafın titreyerek çıkan sesi yüreğime ateş düşürürken ellerimi sımsıkı yumdum. Dayanamıyordum. Onun başkasına ait olmasına. Başka kadının elini tutmasına
"Siz dinlenin öyleyse Elif hanım!"
Başımı aşağı yukarı salladım. Tek bir söz etmedim. Tek bir bakış atmadım. Başım eğik gitmelerini bekledim. Kadın yüzsüzce bana veda ederken ondan ses çıkmadı. Yavaşça arkalarını dönüp yürüdüler. Elle ele. O ellere bakmak için başımı kaldırdım.
Bak dedim Elif nefret etmek için bak. Eğer senden özür dilerse affetmemen için bak. Onlar yavaşça odadan çıkarken geride bir enkaz bıraktılar. Gözyaşlarım hızla akarken ellerimi dudaklarıma götürüp sıkıca kapattım. Sesim duyulmasın diye, ağladığım duyulmasın diye sımsıkı kapadım.
Bu yaptığı, bu kadarı çok fazlaydı. Eğer beni istemiyorsa yine söyleseydi. Yine o sivri dilini kullansaydıda böyle gelmeseydi yanıma. Zaten ben bitmişken bide o bitirmeseydi. Sessiz hıçkırıklarımı sadece ben duyarken biri yatağa oturmuş başımıda omzuna koymuştu.
Hüzünlü bir ses bana yalvarırken daha çok ağladım. Can her zamanki gibi imdadıma yetişmişti. Yine acıma yetişmişti. Onun sesini duyduğum an sessiz haykırışlarımı serbest bırakmıştım. Artık haykırarak ağlıyordum.
"Bunu yapmayacaktı. Ben bu kadarını haketmedim."
Dilimden dökülen haykırış ilk olmayacaktı sonda. Bu yaptıkları için af dileyeceklerdi. Özür dileyeceklerdi ama geçmeyecekti. Affetmeyecektim. Bir özürle telafisi olmayan yanan hiç bir ateş sönmeyecekti.
O üzüntümle tek başıma baş edememiştim. Can'a her ne kadar kızgında olsam başımı koyacak başka kimsem yoktu. Öyle ne kadar ağladım kaderime e kadar kızdım bilmiyorum. Kendime geldiğim an başımı omzundan koparıp yatağa yattım. Başımıda pencere tarafına çevirdim. Hiç konuşmadım. Oda anlamıştı zaten konuşmayacağımı sessizce ayaklanarak odadan çıkıp gitti. Konuşacak zaten ne kalmıştı?
Bir kaç saat sonra taburcu işlemlerini halletmiş Bayramın yardımıyla hastaneden çıkmıştım. Fatih baba gelememişti Asuman anneyi durumuma hazırlamak için. Onun yerine Bayramı yollamıştı. Ali ise neredeydi bilmiyordum. Ayağımdan dolayı yüreyemediğim için Bayram hemen bir tekerlekli sandalye bulmuş ona oturarak dış kapıya kadar getirmişti. En zoru ise arabaya binmek olacaktı. Ayağımın üstüne basamıyordum. Kara kara düşünürken bir anda kendimi havalanırken buldum. Bayram hızla beni kucağına almış yürümeye başlamıştı. Ben o şokla yüzüne bakarken ellerimi nereye koyacağımı bilemedim.
"Boynumdan tutun lütfen düşmemek için."
Bakışlarını gözlerime çevirerek "Tutunun lütfen!" Demesiyle mecbur iki elimle boynundan tutunmak zorunda kaldım ama yanaklarım yanıyordu utançtan. Bir yabancının kolları arasındaydım. Merakla kirpiklerimin altından çaktırmadan yüzünü incelemeye başladım. Çok ciddi görünüyordu o gün pastanede şakacı insan o değilmiş gibi farklıydı.
Bakışlarım gözlerini bulduğunda simsiyah renkle karşılaştım oldukça etkileyiciydi. Kiprikler desen sanki maskara sürmüş gibi kıvır kıvırdı. Yakışıklı çocuk diye içimden geçirirken ne söylediğimi farkına varıp hemen bakışlarımı yüzünden çektim. Zaten o arada da arabaya çoktan gelmiştik. Yavaşça beni yere indirerek kolundan tutundum. Benim için arabanın kapısını açıp girmemi bekledi. Yavaşça koltuğa otururken gözlerim ona kaydı. O ise bana hiç bakmıyordu.
İkiletmeden kemeride taktım. Herşeyi yaptıktan sonra benim kapımı kapatıp kendiside şofor koltuğuna geçti. Tam arabayı çalıştıracakken,
"Önce mezarlığa gidebilir miyiz?"
Başını bana çevirip merakla baktı.
Ben öyle söyleyince bir şey demeden arabayı çalıştırdı. Yola çıktığımızda ikimizde sessizdik. Benim aklım olanları düşünürken hala inanamıyordum. Bir gün onu göreceğimi biliyordum ama bu şekilde değildi. Üstelik hastaydıda. Durumu kötüydü ve en kötü zamanında beni görmek aklına gelmişti. Belkide helallik isteyecekti. Beni bıraktığı için, aramadığı için.
"Neden bile isteye yola atladınız?"
Ben düşüncelere dalmışken Bayramın sorusuyla kendime geldim.
Bakışları yoldaydı ve çok ciddi görünüyordu.
"Arabaların arasına bilerek daldınız neden?"
Sorduğu soruyla sertçe yutkundum. Bilerek atlamamıştım. Sadece o an farklıydı.
"Bilerek olmadı. Yani intihara teşebbüs etmedim. Etseydim şimdiye kadar ederdim. Kocamı kızımı kaybettiğimde. Sadece o an kaçmak istedim. Geçmişimden geleceğimden. "
Bakışları nihayet beni bulunca gözlerime anlamla baktı.
Öyle gözüksede gerçek öyle değildi. Ama ona söylemedim. Başımı camdan tarafa çevirip yola baktım. Sessiz kalmak en iyisiydi. Açıklama yapmıştım ama inanmamıştı.
Bir süre daha gittikten sonra mezarlığa gelmiştik. Gelmiştik ama ben yürüyemediğimi unutmuştum. Ne yapacağım diye düşünürken kapım açıldı.
Daha konuşmama fırsat vermeden başını eğerek ellerini bacaklarım altından geçirdi hop yine kucakdaydım.
"Gerek yoktu yürümeye çalışırdım."
Mahcup şekilde konuşurken o sessiz kalmayı seçti. Zaten az bir yürüdükten sonra kızımın mezarlığına varmıştık. Bayram yavaşça beni yavaşça yere indirerek kendi biraz uzağa gitti. Kızımla beni yalnız bırakmak istemişti. İyide olmuştu.
Acı içinde kıvranarak yere eğildim. Kızımın toprağını avuçlarıma aldım.
"Ben geldim fasulyem. Annen geldi. Ama bu defa çok yara alarak geldim. Öyle böyle değil. Ben bunların üstesinden nasıl geleceğimi bilmiyorum? Tek bildiğim senin yanına gelmek. Tek bildiğim seninle konuşmak. Çok zor her şey çok zor. Baban, Can, o kadın. Herşeyi zora sokan hayatımı yerle bir eden üçlü. Nereye kadar dayanırım bilmiyorum. Babanı onlardan kurtarır mıyım bilmiyorum. En önemlisi dün yaptığından sonra onu affeder miyim bilmiyorum. Ya annem!"
İlk defa anne demiştim oda fasulyemin yanında.
"Neden affedilecek şeyler yaptılar? Ben nasıl affederim? O kadar güçlü o kadar affedici değilim kızım."
Kızımla dertleşirken Bayram o ara hızla yanıma geldi.
"Elif hanım acil gitmemiz lazım! "
Yüzündeki telaşı görünce korkuyla hemen kalktım.
"Ne oldu kötü bir şey mi oldu?"
"Hemde çok kötü bir şey. Bir yolcu uçağı düşmüş ve tahmine göre bütün yolcular ölmüş."
Duyduğum kötü haberle kalbim sıkıştı.
"Bu uçak sakın onların firmasına ait deme!"
Bayram başını evet manasında sallarken geçmiş bir kez daha yüzünü gösteriyordu bana.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
4.91k Okunma |
556 Oy |
0 Takip |
29 Bölümlü Kitap |