
Yıllar önce
"Elif eğer bir gün seni çok üzersem beni affeder misin?"
Başımı çevirip omzumda yaslı olan yüzüne baktım.
"Sen beni gerçekten üzebilir misin? Kıyar mısın bana cidden?"
Bir soruda benden gelmişti, onun sorusuna cevap vermeden.
O anda gözlerime öyle baktı ki sanki kıyamaz gibi.
"Ben sana kıyamam ki. Ama olduda yanıldım üzdüm seni kalbini kırdım. Affeder misin?"
Yaptığım resmim yarım kalmış elimde fırça Asafın sorularıyla içim burkuluyordu.
"Ben seni ne olursa olsun affederdim. Ama beni yok sayarsan unutursan o zaman affetmem zor olur. İçim ne kadar acısıda inan çok zor olur."
Asafın yüzü benim sözlerimden sonra asılmış kıpkırmızı olmuştu. Onun haline dayanamazken neden böyle sorular sorduğunu anlamıyordum. Elimdeki fırçayı bırakıp ona doğru dönerek boynuna sımsıkı sarıldım.
"Biliyorum sen beni üzecek şeyler yapmazsın. Üzsen bile seni affedecek bahaneler bulurum. Çünkü seni o kadar çok seviyorum."
Asafında elleri belimi bulurken ona daha çok sarıldım. Sanki hiç bırakmayacakmış gibi. İkimizde de bugün bir haller vardı. Galiba yurt dışına çıkacağı için ikimizde üzgündük.
"Bu defa gitmezsen. Senin yerine başka birileri gitse."
"Bende hiç gitmek istemiyorum ama mecburum. İnan mecbur olmasam senden bir an bile ayrılmam. Fakat işler beni bekliyor. Üstelik bu iş anlaşması çok önemli. "
Başımı geriye doğru çekerek gözlerine baktım.
"Beni çok özle o zaman. Hiç aklından çıkarma. Kalbin aklın hep benle dolu olsun. Sakın ha unutayım deme beni!"
Uyarılarımla kaşları sevimli bir şekilde havalanırken dayanamayıp dudaklarına öpücük kondurup geri çekildim.
Gözlerime öyle aşkla bakıyorduki şükretme sebebimdi.
"Seni unutmak ne mümkün. Kalbim aklım herşeyim seninle dolu. Oldu ki öyle bir hata yaptım kesin hafızamı kaybetmişimdir seni unutmak için."
***
Bazen çok sevmek bile hiç bir şey yetmiyordu. Affetmek için bile bahane bulamıyordu insan. Affedemiyorsa insan demekki çok kırılmıştı. Çok incinmiş çok affetmişti. Bende öyle yapmıştım çok affetmiştim. Onun yaşadığını öğrendiğim gündem belli hep affediyordum. Kırılıp dökülsemde işte sevince insan umursamıyordu.
Yıllar önce o kaza olmadan Asaf affetmekle ilgili bir soru sormuştu. Sanki bugünleri görür gibi seni çok üzersem affeder misin demişti. Bende içime doğmuş gibi beni unutursan eğer yok sayarsan affetmem zor olur demiştim. Ve biz o günleri şuan yaşıyorduk. Daha kötüsünü daha acısını.
Şimdi kalbimin bana büyük bir sorusuydu onu affedecek misin? Bu son veda mıydı?
Bunu bende bilmiyordum. Sadece eskisi gibi mutlu olmak istemiştim oda en dibi görmüştüm.
İnsan ne kadar severse sevsin mutlu olmayı bırak küçük bir tebessüm bile olmayınca olmuyordu. Eğer kader en başından ayrılık yazmışsa sen istediğin kadar çabala, istersen canını ver olmazsa olmuyordu.
Mesela bizim hikayemiz...Neler olmuştu ölümler girmişti, ayrılıklar olmuştu. Dinmek bilmeyen gözyaşları gözlerimize nasip olmuştu. Bu aşk uğruna kim ağladı diye sorsalar eminim Elif derlerdi.
Ağlamadığım gün, çaresizce diz çökmediğim gün yoktu. En önemlisi çabalamadığım. Çok çabaladım, herşey eskisi gibi olsun. Asaf beni eskisi gibi sevsin. Beni hatırlasın istedim. Ama o beni sığınma limanı sandı, geçmişine ait bir anı sanarak tutundu. Bende tutundum her yaptığını her söylediğini affettim çünkü dedim hayatı zor. Çok çetin yollardan geçiyor yaralı dedim. Ama çok yara alan tarafta ben olmuştum. Ben kendi yaramı unutmuş onu iyileştirmeye çalışmıştım.
Oda unutmuştu beni, hiçe saymıştı.Unuturken bile bahane bulamamıştı. Öyle oldu demişti öyle çıktı ağzımdan olmaması gerekirken olmuştu işte.
"Ben sana ağlama dedim ama hala ağlıyorsun."
Bayramın sesiyle gözlerimi kapatıp gözyaşlarımın son kez akmasını izin verdim. Sonra burnumu çekip gözlerimi açarak ona doğru döndüm.
"Bu son ağlamam. Bir veda gibi düşün herşeye herkese."
"Yani ona gerçekten veda ettin."
Cevap vermedim. Elimde yarım saattir duran kağıt helvayı açıp yemeye başladım. Bakışlarım denizde, birazcık huzurun sesini dinlemeye ihtiyacım vardı.
"Sana ilk defa kağıt helva ısmarladım."
Evet ona verdiğim sözü tutmuş Bayramla deniz kenarına gelip kağıt helva almıştım. Olanlardan sonra biraz araya ihtiyacım vardı. Sadece birazcık. Sonra her şey yeniden başlayabilirdi.
"O gün neden gelmedim biliyor musun? Bana en ihtiyacın olduğun zaman. "
Kaşlarımı kaldırarak gözlerine baktım. Nereden çıkmıştı bu konu?
"Öyle bakma hangi günden bahsettiğimi biliyorsun?"
Evet çok iyi biliyordum fakat neden şimdi açıyordu?
"Babamı kaybettim o gün. Bir kavgaya karışmış ve sırtından bıçaklamışlar. Duyduğum an hastaneye nasıl koştum bilmiyorum.Aslında koşmamamız gerek değil mi? Bize acı veren insanlara. O benim babamdı ondam başka ailem yoktu. Beni sevmesede bir tek o vardı. O yüzden koştum."
Bir anda durakladı. Derin nefes aldı. Konuşamıyordu. Konuşamazdı çok iyi anlıyordum. Çünkü biz ailesi tarafından sevilmeyen insanlardık.
"Onuda kaybettim. Annemden sonra oda gitti. Üzüldüm fakat bir tek gözyaşı dökmedim biliyor musun? Sen annen öldüğünde ağladın Elif ama ben ağlayamamıştım. Sadece üzüldüm."
"Bayram!" İsmini söylerken adeta sesim titremişti.
"Elif o gün babam öldüğü için gelemedim. Yoksa gelmez miydim? Üstelik senin canın yanmış benim küçük kızımın canı yanmış nasıl gelmezdim."
Son gözyaşlarım demiştim ama öyle değilmiş. Duyduklarımın ağırlığıyla gözyaşlarım dayanamamış yine dökülmeye başlamışlardı.
Bayram bıkkınca nefes verirken; "Elif birde benim için ağlama!" Dedi.
Böyle söylüyordu ama kendide ağlıyordu. Tıpkı o küçük oğlan olmuş karşımda acılar çekiyordu. Dayanamadım bu haline ona tamamen dönüp başını göğsüme yasladım ve sıkıca sarıldım. İşte o anda herşey koptu. İkimizde sesli bir şekilde ağlamaya başlamıştık.
Bayram babasının öldüğü gün ağlayamamıştı ama şimdi içindekilerini döküyordu. Bende olan yaralarıma ağlarken birde onun yaraları için ağlıyordum. Çünkü biz yaralı çocuklardık. Bu hayatta kimsesiz yalnız iki insandık.
Öyle ne kadar durduk ne kadar ağladık bilmiyorum. Bayram sakinleşince başını kaldırıp yüzüme şöyle bir baktı. Gerçekten perişan haldeydik.
" Şuanki durumumuz yani ağladığım aramızda kalacak. Kimse bilmemeli özellikle Ali asla!"
Ben söylediklerini algılamaya çalışırken başını kaldırıp benden uzaklaştı.
"Ali duyarsa benimle dalga geçer."
"Heee şimdi anlaşıldı.Fakat bu dalga geçilecek konu değil ki."
"Aramızdaki bir meseleye ilgili o yüzden dedim."
Dudaklarıma tebessüm yerleşirken muzip şekilde ona baktım.
"Sence kulağında ki şeyden duymadı mı?"
"Duyamaz kapattım. Ama şimdi açıyorum konuşmalarına dikkat et." Dedi ve elini kulağına götürerek kulaklığı açtı.
Gülümsemem dudaklarımdan silinmezken bu sefer cebinden bir kutu çıkardı.
"O nedir?"
"Sana hediye aldım."
Yavaşça kutu açarak bana gösterdi. Gördüğüm şeyle büyük şok yaşarken bir ona bakıyordum bir elindekine.
"Köstekli saat mi?"
Saati kutusundan çıkartıp bana doğru uzattı.
"Evet ama bu bir kolye takman için. Köstekli saatten daha modern bir şey."
"Ben mi takacağım."
Başını evet anlamında sallarken hayranlıkla saate bakıyordum.
"Dön hadi takayım."
Heyecanla ona sırtımı dönüp saçlarımı sağ omuzumda toplayıp takmasımı bekledim. Bana biraz daha yaklaşarak kolyeyi boynuma takıp bir süre bekledi. Neden beklediğini bilmiyordum ama boynumda ki bu saate hayran kalmıştım. Küçük ve kibardı ayrıca dedemin saatinede benziyordu.
"Elif bunu sakın boynundan çıkarma. Ne olursa olsun. Kimsenin çıkarmasına dokunmasına izin verme."
"Çıkarmam. "
Bayram benden biraz uzaklaşıp tekrar yana kaydı. Elinde kalan kağıt helvanın son parçasına yerken bakışları bendeydi. Bende son kez saatime bakıp helvamı yemeye devam ettim.
"Biliyor musun küçükken sana aşıktım."
İşittiklerimle büyük şok yaşarken helva boğazıma kaçmış birden öksürmeye başlamıştım. Bayram telaşla sırtıma vurmaya başlamış yanındaki su şişesini içmem için uzatmıştı. Suyu hızlıca alıp dudaklarıma götürüp içmeye başladım. Ama öksürüğüm pek izin vermiyordu.
"Kızım helal olsun senin paran."
Gözlerimi büyüterek ona baktım ama o hala saçmalaya devam ediyordu. En sonunda sakinleşince kızgınlıkla baktım.
"Sen az önce ne dedin?"
"Sana aşık olduğumu."
"Ama küçükken değil mi?"
"Yooo şimdi de aşığım. Anlamamış olman büyük bir sorun. Gerçi etrafında o Asaf varken beni görmen imkansız ama neyse."
Söylediklerine gittikçe şaşırırken susması için tam ağzımı açıp saçmaladığını söyleyecektim fakat duyulan silah sesleriyle susmak zorunda kaldım.
"Galiba misafirlerimiz geldi."
Bayram hemen belindeki silahı çıkartıp eline aldı, diğer eliyle elimden tutup birden beni ayağa kaldırmasıyla hızlı şekilde koşmaya başladık. Silah sesleri yakın mesafeden geliyordu. İlk durakları galiba Aliler olmuştu. Allahtan etrafta insanlar yoktu çünkü özellikle kimsenin olmadığı bir yere gelmiştik.
Hızlı bir şekilde koşarak bir ağacın arkasına saklandık. Korkudan resmen kalbim ağzımdan atıyordu.
"Ya Ali ve diğer polislere bir şey olursa?"
En büyük korkum buydu benim yüzümden birinin canı yanarsa asla kendimi affetmezdim. Bayram bize doğru yaklaşan adamlara bakarken tekrar bakışları bana döndü. Gözlerime öyle bakıyordu ki...Sıkıca tuttuğu elimi bırakıp elinin tersiyle yanağıma dokundu.
"Bize bir şey olmaz korkma sakın tamam mı? Sil o gözlerinden korkuyu yoksa burası savaş alanına döner. Bunu yaparım Elif. O yüzden bizim için korkma. Şuanda sadece kendini düşün."
Sözlerini tamamladığı an yakından hemde çok yakından silah ateşlendi. Bakışlarım korkuyla arkaya kayınca bize doğrultulan namluyu gördüm.
"Orda!"
Bayramı uyarmıştım ama o dönüp bakamadı. Önce yanağımdaki eli düştü ardından gözlerini acıyla kapatıp geri açtı.
"Bayram iyi misin?" Sesimdeki titreyemeye engel olamadım. Şuanda ters bir durum vardı ve hiç iyi şeyler olmuyordu.
"Elif kendini koru." Dedi ve yere dizlerinin üstüne düşmesi bir oldu.
İşte o anda anlamıştım Bayramın vurulduğunu. Dudaklarımdan acı bir feryat koptu. Böyle olmaması gerekiyordu. Korkuyla hemen yanına çöküp başını kucağıma çektim. Ateş eden adam ise ismimi bağırıyordu gelmen için ama ben duymuyordum. O esnada Aliler yetişmişti imdadımıza. Bakışlarımı onlardan çekip kucağımda hareketsiz yatan Bayrama baktım.
"Bayram hayır biz böyle anlamamıştık. Hadi kalk ne olursun iyi olduğunu göreyim."
Acı içinde kıvranırken gözlerini açamadı bakamadı bana. Telaşla elimi sırtına götürüp yarasını bulmaya çalıştım belki vurulmamıştı belki başka bir şeyden dolayı gözlerini açamıyordu diye ümit etmek istiyordum ama elimde ıslaklık hissettiğim an gözlerimden yaşlar çoktan akmaya başlamıştı.
"Hayır hayır bunu bana yapamazsın."
Şoka girmiş vaziyette konuşurken elime bulaşan o ıslaklığa baktım ve kanı gördüm. Zaten sonra bende herşey kopmuştu. Bayramı uyandırmak için omuzlarından sarstım yüzünü ellerimin arasına alıp yine seslendim olmadı.
"Sana kalk diyorum Bayram duymuyor musun beni? Ne olur bunu yapma Allah aşkına böyle bir acıyı yükleme kalbime."
Gözyaşları içinde yalvarırlen bakışlarım adama kaydı Aliyi aşıp bu tarafa gelemiyordu. Onlar çatışırken kulaklarımda Bayramın sözleri yankılandı.
"Ben bir polisim ölümün ne zaman geleceği belli olmaz. Baktın ki senden önce ben ölmüşüm."
Başımı çaresizce salladım olamazdı öyle bir şey olmayacaktı. Kanlı elimi kaldırıp yüzüne dokundum.
"Sen ölmeyeceksin anlıyor musun? Bu acıyı bana yüklemeyeceksin. Hem biz böyle konuşmamıştık. Size bir şey olmayacaktı. Olan sadece bana olacaktı bana bana."
Elimle göğsüme sertçe vurarak kendime acı vermek istiyordum. Benimde canım yansın olan bütün herşey bana olsun sevdiklerime değildi.
"Elif ne olursun ağlama!"
Duyduğum sesle heyecanla gözlerine baktım.
"Açtın gözlerini sonunda duydun beni!"
"Seni hep duyuyorum ben." Acıyla yüzünü buruşturdu. Belli canı çok yanıyordu.
Elimle gözyaşlarımı silip onu göğsüme daha çok çektim.
"İyi olacaksın. Benim için iyi olacaksın. Sonra bunun hesabını vereceksin. Fakat önce senin iyi olman lazım. Bak Alilerde geldi. Seni hemen hastaneye götürecekler."
Resmen şoka girmiştim. Elime kan bulaşmıştı. Sonunda ellerime kan bulaştırmışlardı. Bunun bedeli çok ağır olacaktı.
"Elif!"
"Sus yorma kendini!"
Bir süre susup gücünü toplamaya çalıştı.
"O kolyeyi sakın çıkarma. "Dedi ardından bakışları arkama kaydı. Galiba zamanı gelmişti.
Başımı sallarken bir şey söyleyemedim.
Ardımda ayak sesleri duyunca derin nefes alıp verdim. Bitecekti her şey. Bütün bu yaşananlar son bulacaktı. Kucağımdan Bayramı yavaşça yere bıraktım. Acı içinde öksürmeye başlayınca birden ağzından kan geldi. O hiç iyi değildi. Sildiğim gözlerim yeniden akmaya başlayınca öfkeyle yeniden sildim.
"İyi olacaksın. Benim için iyi olacaksın."
Bayramla konuşurken o esnada sırtımda bir şey hissetim kulağımın dibimde de bir ses.
"Sakın yanlış bir şey yapma. Yavaşça bana doğru dön."
"Bende sizi bekliyordum." Sessizce fısıldarken eimdeki kanı üzerime silip adama doğru döndüm. Silahını bana doğrultmuş sinsi şekilde gülüyordu.
Aynı gülüşle ona cevap verirken yanıma hızla yaklaşıp kolumdan sertçe tuttu.
Kolumu bırakması için çekiştirdim ama izin vermedi.
"Uslu dur yoksa canın yanar."
O sertçe konuşurken yüzüne doğru tükürdüm.
"Şimdi uslu durabilirim."
Sinirden kıpkırmızı olmuştu. Eliyle yüzünü silip tuttuğu kolumdan çekiştirip yürümeye başladı. Başımı son kez arkaya doğru çevirip Bayrama baktım. Oda hissetmiş gibi gözlerini açıp elini kaldırdı sanki bana ulaşmak ister gibi ama ben yolumu seçmiştim. Çok çetrefilli bir yoldu. Ortada bir savaş vardı ve kazanmak zorundaydım.
Adam zorla beni arabanın önüne getirdi kolumu bırakması için bir kez daha çekiştirdim izin vermedi. Başımı kaldırıp yüzüne doğru bağıracakken dudaklarıma kapanan bezle susmak zorunda kaldım. Ve kokladığım an kendimden geçmeye başlamıştım. Şerefsizler gazlı bezle beni bayıltacaklardı. Ellerimi kaldırıp engel olmak istedim ama çoktan karanlığa doğru çekilmiştim
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 13.67k Okunma |
1.09k Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |