28. Bölüm

Delibal

Çilem Akpınar
gulumse_gulumse

Delibal

"Ben uzağa gidiyorum bitanem. Sevgimin seni acıtamayacağı bir yere seni acıtmadan incitmeden sevebileceğim bir yere , delibal zehir, delibalın fazlası zehir..."

 

"Ama hayır böyle son olmaz ki."

 

Elimin tersiyle yüzümdeki yaşları silip burnumu üzüntüyle çektim. Bir film sonu böyle bitmemeliydi. Niye başrol ölmek zorundaydı ki? Televizyonun karşısında iç çeke çeke ağlamaya devam ediyor bir yandan da bitmeyen gözyaşlarımı siliyordum.

 

Elimdeki son parça çikolatayı ağzıma atıp bir güzel yedim. Valla dedikleri kadar varmış çikolata depresyona bire birmiş. Benim depresyonumada iyi gelmişti fakat izlediğim filim daha beter etmişti. Resmen depresyonun dibini görmüştüm. Son bir parçayıda yemiştim ama işe yaramamıştı. Gözlerim dolu dolu televizyondaki biten filme bakıyor, bir taraftanda kucağımdaki bitmiş çikolatalarıma bakıyordum.

 

"Ya niye bitti ki bu çikolata?"

 

Tam dudaklarımı büzüp yeniden ağlamaya başlayacaktım ki abim engel olmuştu.

 

"Dilruba abicim sende akıl var mı?"

 

Yüzüne ciddi ciddi bakarken neden böyle bir soru yönelmişti onu düşünüyordum. Normalde benim bu soruya sinirlenmem lazımdı ama sinirlerim bile alınmıştı.

 

"Haklısın abi bende hiç akıl yok, gidip o öküze aşık olursam senin ağızınada düşmüş olurum. Gerçekten ya bende hiç akıl yok."

Koltuktan biraz daha geri kayarak sırt üstü yattım. Özenle battaniyede üzerime örttüm.

Abim ise tepemde dikilmiş bana bakıyordu.

 

"Kızım ben onumu diyorum gerçi söylediğin çok doğru. Ben öküze gitme dedim ama gittin aşık oldun. Sonrada böyle acı çeker her şeye ağlarsın filme biten çikolatalarına. Hele bak ağlamaktan gözleri kıpkırmızı olmuş."

 

En son olaydan sonra kimseyi görmek istememiştim özellikle o Yağız oğlanı. Abimde beni arkadaşının dağ evine getirmişti. Hem kafa toplamak için hemde ortalığın içine etmemek için. Korumalarıda bir bir tembih etmiştik patronlarına söylememeleri için. Söylerlerse onlar için hiç iyi olmazdı yani böyle tehdit etmiştim. Onlarda korkmuştu sanırım. Çünkü üç gün boyunca ne gelen oldu ne bir başka bir şey.

İnsan kendini affettirebilmek için biraz çabalardı ama yok.

 

"Filim izledim ondan ağladım. Zaten oda kötü sonla bitti. "

 

Abim yanıma oturmuş battaniyenin yarısını kendi çekmiş daha fazla ayakta dikelememişti.

 

"Dilruba sanırım Feride'nin gönlünü alır gibiyim. Sana bir şey söyledi mi?"

 

Abimin konu atlama seviyesi süperdi. Hemen araya kendini sıkıştırmış benim halimi unutmuştu.

 

"Bir şey söyleyemez çünkü telefonum yok unuttun galiba."

 

Gözlerini büyüterek; "Haaaa doğru ya!Ben unutmuşum onu. Al benden ara konuş."

 

Abime oflayarak bakıp başımı salladım.

 

"İnan hiç havamda değilim yarın arar konuşurum.Şimdide yatmaya gidiyorum."

 

Onun cevap vermesini beklemeden ayağa kalkıp odama doğru ilerledim. Aklım karman çorman iken ne birine yararım olurdu nede başka bir şey. Yatağın üzerine kendimi yüzüstü atıp gözlerimi kapadım. Kapadığım an kenarda bekleyen gözyaşım hemen akmıştı.

 

Ruhum yorulmuş gibiydi çabalamaktan düşünmekten. En önemlisi özlemekten.

Kendime itiraf edemezsemde onu çok özlemiştim. Ama kızgınlığım özlemin önüne geçiyordu. O resimleri hatırladıkça öfkem dahada kabarıyordu. Birde sırıtmaları yok muydu? Hele o Elif bilerek yapmıştı bana fakat bedelini ağır ödetecektim. O düşüncelerle nihayet uykuya dalmış sabahı etmiştim. Hemen elimi yüzümü yıkayıp aşağı inerek kahvaltı hazırlamaya koyulmuştum.

 

Bir güzel menemen yapacaktım. Soğansız mis gibi. Abimde ekmek almaya gitmişti. O gelmeden hazır olması lazımdı yoksa çenesinden kurtulamazdım. Ne kadar uyuşuk olduğumu söyler dururdu. Menemenin en son domatesini tuzunu koyup kısık ateşte pişirmeye bıraktım. O orda pişerken salatalıkları kesmeye başladım. Sessizlik içinde işimi yaparken kapının açılıp kapanma sesini duydum. Allah abim gelmişti.

 

"Abi ne çabuk geldin ya?"

 

Adım sesleri yaklaştıkça korkuyordum. Şimdi masayı görüp bir ton laf edecekti.

 

"Abi hemen hazır iki dakika dinlen sen."

 

Son salatalığıda kesip tabağa koydum. Meneme baktım olmuştu ama iki dakika daha pişmesi gerekiyordu.

 

"Menemen yaptım ikimizin en sevdiğinden soğansız annem duymasın."

 

Abimden hala ses çıkmayınca merak edip arkamı dönecektim ki ocaktaki çaydanlıktan su taştı. Hemen altını kapatıp kendime söylendim. Yani ağzına kadar dolduracak ne vardı? Kendime kızarken abime dönüp bakmak istedim çünkü bu sessizlik hayra alamet değildi.

 

"Abi niye sesin..."

Sözlerimin devamını getiremedim çünkü karşımda abim yerine Yağız oğlan duruyordu.

 

"Senin ne işin var burada?"

 

Adımlarını bana doğru yaklaştırırak yakınıma gelmeye çalıştı ama elimi kaldırıp onu durdum.

 

"Dur orda sakın bir adım daha atma!"

 

"Dilruba!"

 

"Ne var?"

 

Gözleri yalvarır gibi bakarken tekrar arkama dönüp ellerimi mermere dayadım.

 

"Beni dinlemeyecek misin?"

 

"Dinlemek istemiyorum git buradan."

 

Eğer dinlersen ikna olurdum eğer dinlersem yumuşardım.

 

"Bak yemin ederim göründüğü gibi değil. Biz sadece.."

 

Konuşmasının devamını getirememişti çünkü önümde duran sürahiyi alıp arkama hızla dönerek yüzüne dökmüştüm. Tam isabetti çünkü yakınıma kadar gelmişti. Gözlerine kaçan sudan dolayı bir süre açamadı. O sırça gibi saçlar ıslanmış daha bir seksi olmuştu ama içimdeki sapıyı susturmam gerekiyordu.

 

Keyifle kalçamı mermere yaslayıp kollarımı birbirine bağladım.

 

"Sana git dedim ama dinlemedin. Üstelik yakınıma kadar gelmişsin."

 

"Dilrubaaa!"

 

Öfkeyle ismimi söylerken ben karşısına geçmiş gülüyordum.

 

"İsmimi ezberliyorsun galiba?"

 

Bakışlarını gözlerime dikerek sinirle baktı. Ellerini kaldırıp yüzündeki suları bir hışımla sildi.

 

Bir ara gözlerini benden çekip arkamda bir yere baktı ama neye baktığını anlamamıştım.

 

"Her zaman oyun oynamak istiyorsun. Her zaman şiddette yönelimin var. Ben buraya konuşmak için geldim ama senin yaptığına bakar mısın?"

Bu sözleri söylerken adım adım bana yaklaşıp dibime kadar girmişti. O yaklaştıkça benim kaçacak yerim kalmamıştı. Kalçamı mermere dayamış konuşmalarını dinliyordum.

 

"Ne zaman fevri hareketleri bırakacaksın?"

 

Bana mı soruyordu?

 

"Ben mi?"

 

Artık yüzlerimiz yakın olduğu için kalbim bir teklemeye başlamıştı. Çünkü çok özlemiştim. Yüzünün her bir noktasını gözlerini kokusunu.

Ben yüzüne özlemle bakarken ellerini mermere yaslamış beni tamamen ablukaya almıştı.

 

"Bu bakışları biliyorum. Çok özledin değil mi?"

 

"Ne özleyeceğim be. Hem sen az önce bana ne dedin? Fevri hareket felan hayırdır?"

 

"Duydun bence ne söylediğimi."

 

Yüzünü bana doğru eğdikçe ben başımı geriye doğru yatıyordum.

 

"Sen neler yaşadığımın farkındasın değil mi? Özgürlüğüm elimden alındı dışarı doğru düzgün çıkamıyorum. Ama sevgilim gayet özgür bir şekilde dışarılarda fink atıyor."

 

"Dilruba!"

 

Bendeki sabırdı artık?

 

Bendekide sabırdı artık, ismimi söyleyip duruyordu ama devamı gelmiyordu. Üzerimdeki etkisinden kurtulup ellerimi yukarıya kaldırırak omuzlarından yitekleyip kendimden uzaklaştırdım.

 

"Ne Dilruba ne? Sen gerçekten körsün. Psikolojim yerinde değil görmüyor musun? Sonra gelmişsin şiddet yanlısı diyorsun. Ben bıçaklandım peşimde manyak birileri var. Ailem öz değil. Bütün bunların yükünü taşırken ayakta kalmaya çalışıyorum. Ama izin vermiyorsunuz. Benim ne halde olduğum umrunuzda bile değil. Sonra Dilruba sinirli öfkeli oluyor."

 

Gözleri benim söylediklerimle büyürken başını sağa sallıyor düşündüklerimin böyle olmadığını söylüyordu. Hala beni anlama derdi değildi. Anlamasında zaten. O yüzden elimi kaldırıp dış kapıyı gösterdim.

 

"Beni anlamak istemeyen insanı ben ikna etmem. Şimdi git."

 

"Bana inanmak istemeyen insanı bende ikna etmem ama insan sevinci yapmam dediği şeyleri yapıyormuş. Biz o gün peşinde olan örgüt için toplandık. Arkadaşımın ölümüne sebep olanlara dair bir kanıt bulmak için buluştuk. Çünkü o hepimizin canıydı. Ama Defnenin geleceğinden haberim yoktu. O resimlerde öyle çekilmiş bir şeydi."

 

Dudaklarımdan bir kahkaha koptu.

 

"Öyle çekilmiş bir resim diyor ya!"

 

"Ama öyle."

 

Karşısında çocuk var sanıyordu ama değildim.

"Tamam anlattın şimdi git."

 

Kollarını iki yana açarak isyan bayrağını çekmişti ama ben önce davranmıştım.

 

"Bu kadar mı?"

 

"Evet!"

 

Tamam deyip birden üstüme doğru gelmeye başladı.

 

"Hey bak gelme üstüme fena olur."

 

Ama hiç oralı olmadı geldi geldi üzerime doğru eğildi eline kaldırarak arkama doğru uzandı. Ordan bir şey alıp üzerimden çekildi. Ben şaşkınca yüzüne bakarken bakışlarım eline kaydı.

 

"Sakın düşündüğüm şeyi yapma!"

Pis pis sırıtarak başını salladı. Elindeki su şişesinin kapağını gözlerimin içine bakarak açtı. Ben yapma dedikçe gülmeye devam etti ve kaçmaya fırsat kalmadan suyu yüzüme doğru döktü.

 

"Yağızzzzzzzzzzz!"

 

Koca evi sesimle inletirken o kolumdan tutup beni kendine doğru çekti. Daha ne yapıyorsun sen bile demeden dudaklarıma bir öpücük kondurup çekildi.

 

"Şu dilinde varya acımsı bir tat var tıpkı deli bal gibi. İnsanı bazen zehirliyorsun ama bazen yüreğimi hoplatıyorsun. Bir sınırın yok. Bazen aşırıya kaçıyorsun bazen sınırdasın. Bir orta yolun yok. Bu yüzden artık sana deli bal diyeceğim."

 

Son sözlerini söyleyip kollarımı bırakarak benden uzaklaştı.

 

"Ha bu arada menemen soğanlı yenir. Soğansız olmaz. Soğanlı yaptığında beni çağır yiyeyim. Dışarıda bekliyor olacağım." Dedi ve gitti. Beni şaşkın halde bırakarak arkasını dönüp gitti. Ne demişti o deli bal? Dün izlediğim filmi biliyor muydu acaba? Yoksa tesadüf olamazdı.

 

Üstelik konumuz menemen değildiki. Hem menemen soğansız olurdu. Öküz çok biliyordu soğanlı olurmuş.

Kendi kendime söylenirken hala az önce yaşananların etkisinden çıkamamıştım. Üstelik öpmüştüde. Hangi hakla bana dokunurdu?

 

 

Bölüm : 07.06.2025 13:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...