
Bir kalp ağrısı bu kadar mı sancılı olurdu? Bazen arkadaşlarım sevgililerinden ayrıldıklarında kalbim çok ağrıyor dayanamıyorum diye ağlarlardı bende onlara öylece bakardım. Bir aşk acısı bu kadar mı kalbe zarar verirdi diye düşünürdüm.
Öyle oluyormuş bir aşk acısı insanın nefesini bile kesiyormuş. Nefesim kesilmişti kalbimin ağrımayan yeri kalmamıştı. Çok kötüydüm ilk defa bu hale gelmiş kendimi mutlu edecek bahaneler bulamıyordum. Ben acımı ilk defa unutamıyordum. Başka zaman olsa beni üzen kıran şeyleri unutuverir hayatıma devam ederdim. Fakat şimdi hayatıma nasıl devam edeceğimi bilmiyordum?
Sadece o pislik heriften çaldığım arabayla son sürat gidiyordum. Bir yandan ağlıyordum bir yandan akan burnumu koluma siliyor gidecek bir yer düşünüyordum. İstanbul'da gidecek bir yerim yoktu. Yurda gidemezdim ailemin yanına hiç gidemezdim. Kalmıştım ortada beni bir başıma kimsesiz bırakmıştı o Japon gözlü adi herif...
İçimden küfürler savururken telefonun sesiyle ödüm kopmuştu. Öyle dalmıştım ki içimdeki küfürlere telefonun zil sesini duymamla irkilmiştim. Çünkü salak kuzenim kurtlar vadisinin müziğini koymuştu. Zaten ondan da ne beklenirdi ki? Mafya kılıklı akrep suratlı herif...Birde ona saymış sonunda telefona bakmıştım. Kayıtlı olmayan bir numaraydı ve tanıdıktı.
Öfkeyle telefonu açıp ne var diye bir bağırmışım resmen araba titremişti.
"Dilruba neredesin Allah aşkına?"
"Cehennemin dibinde sen beni hangi yüzle aradın lan?"
Arabayı hala hızlı sürüyordum o değil bir erkek yüzünden gerçekten cehennemi boylayacaktım.
"Dilruba beni dinle hiç birşey sandığın gibi değil yemin ederim. Sadece bir oyun, sadece Buse'nin katillerini bulabilmek için."
Sözleri boğazıma yumru gibi otururken gözlerimden yaşlar sicim gibi akıyordu.
"Ya ben, ya benim için bir şey yaptın mı? Benim için onları bulmaya çalıştın mı? Sadece Buse için mi yanaştın ona? Ya ben söylesene?"
"Dilruba..."
"Ne Dilruba'sı be ismimi anma ağzına. Beni bir..."
Bu sefer konuşmamı kesen o olmuştu.
"Lan senin için ölürüm ben . Nasıl böyle konuşursun? Senin için dünyayı yakarım sende biliyorsun."
Öfkeyle elimi direksiyona sertçe geçirirken dudaklarımdan bir hıçkırık koptu.
"Ağlama kurban olduğum ne olur. Söyle bana neredesin? Bak iyi değilsin bu halde araba kullanamazsın."
Az önce bağıran sesi şimdi yalvarır gibi çıkmıştı.
"Artık çok geç. Bana söylemek için geç kaldın üstelik yalandan da olsa bana ihanet ettin. Artık her şey için çok geç."
Daha fazla konuşmasına fırsat vermeden telefonu yüzüne kapadım. Arabayıda yavaşlatıp bir kenara çekerek içim çıkana kadar ağladım. Eğer ağlamazsam kendime gelemez yola devam edemezdim. O yüzden son defa kendime izin verdim. Sadece son defa.
Kendime gelmem tam bir saat sürmüştü. Dörtlüleri yakmış arabanın içinde aşk acısı çekiyordum. Son kez burnumu sertçe çekerek dikiz aynasından kendime baktım. Yüzüm gözüm şişmiş ne hale düşmüştüm. Kendimi tanıyamazken gözlerimdeki yaşıda silmiş ve derin nefes alıp vererek dörtlüleri kapatmış tekrar yola çıkmıştım. Benzine baktığımda ful gözüküyordu. Buda demekti beni İzmir'e kadar götürürdü. Sadece oraya gitmek istiyordum sadece teyzeme. Abime mesaj atıp iyi olduğumu teyzeme gittiğimi yazmıştım. Tabii hemen tamam dememiş ardı ardına aramış açmamıştım. Konuşacak gücümde yoktu seste kalmamıştı ağlamaktan.
Gittim bütün acılarıma bir süre sırtımı dönmüş sadece kendimle baş başa kalmak için İzmir'e gitmiştim. Hiç birşey düşünmek istemiyordum. Ailemi, peşimde olan örgütü sevdiğim adamı hepsine bir süre kapılarımı kapatmıştım. Kim bilir ne zaman açılacaktı ben bile bilmiyordum. Sadece biraz iyileşmek istiyordum sadece biraz iyi olmak. Teyzemin evine gittiğimde ise halimi gördüğü an çığlığı basmıştı. Üstüm başım çamur içinde yüzümde beş parmak çıkmış bir iz. Saçım başım ise hepsinden beter karşısına çıkmıştım.
Kadıncağız benim halimi görünce korkmuştu tabii. Onu korkutmamak için ben iyiyim demiştim. Sadece sıcak bir banyoya ihtiyacım var demiş beni ikiletmeden hemen banyoya sokmuş sıcak suyla bir güzel yıkamıştı. O bedenimde ki izleri silerken ben aklımdaki her şeyi suyla silip götürmüştüm. Gitmek zorundaydı aklımı toparlamam için unutmak zorundaydım. Her zaman yaptığım bir şey değil miydi acılarımı unutmak? Üzüntülerimi hiç kırılmamış gibi hayatıma devam etmek? Bu defa da başarılı olurdum. Çünkü ben Dilruba'ydım. Deli kız onun deyimiyle ele avuca sığmayan deli bal.
Aklımdakilerini susturmuş sonunda temizlenmiş paklanmış saçlarım taranmış şekilde yatağa uzanmıştım. Teyzem ise hiç bir şey sormamıştı düşünün yani halim öyle haraptı, sadece alnıma öpücük kondurarak odadan çıkmıştı. Bende ardından kendimi uykunun kollarına atmıştım.
***
"Gerçekleri biliyorum."
Önümdeki çayımı karıştırırken sözler ağzımdan bir anda çıkıvermişti. Bakışlarım çayımda çoktan erimiş şekeri hala karıştırmaya devam ediyordum.
"Hangi gerçekleri?"
"Gerçek ailemi her şeyi. Senin öz teyzem olmadığını."
Teyzem bir anda elimden tutarak beni susturdu.
"Dilruba nasıl böyle söz edersin? Ben senin teyzenim hiç bir gerçek değiştiremez."
Bakışlarım nihayet onu bulunca başımı sağ omzuma doğru yatırıp tebessüm ettim.
"Sen benim canım teyzemsin. Onlar benim canım ailem. Her ne kadar annem beni doğurmamış olsada beni öz çocuğundan ayırmadı. Hiç bir zaman hissetmedim böyle bir şey. Canım babam benim için kendinden bile vazgeçer biliyor musun? O kadar seviyor. Ama ben ne yaptım çok kırdım onu. Hastanede yüzüne bile bakmadım. Gözlerinde gördüm kırgın bakışlarını yinede ses etmedim. Peki abime ne yaptım biliyor musun teyze? Sen benim gerçek abim değilsin dedim. Düşünebiliyor musun canımdan öte abime böyle söz ettim. Teyze herkesi kırdım ama en çokta ben kırıldım. "
Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken teyzemin göğsüne sığındım.
"Birde Yağız oğlan vardı. Gözlerine baktığım an dünyanın durduğu sadece onun olduğu. Beni sevsin diye çırpınıp durduğum. Her defasında kalbimi kırarken yinede ondan vazgeçmediğim yakışıklım vardı. Artık oda yok. Gözleri yok kokusu yok kalbimdeki yolculuğu artık sona erdi. "
Bu kalp artık onu yoluna çıkmazdı. Bu gözler artık ona bakmazdı.
Teyzemin şefkatli kollarına sığınırken geçecek demiyordu. Çünkü kendiside biliyordu geçmeyeceğini. En iyi o anlardı sevdiği adamın başkasıyla evlendiği günden belli geçmediği yarasıyla. O yüzden bugünden itibaren birbirimize şifa olmak için elimizden geleni yapacaktık. Değmeyen insanlar için üzülmek yoktu.
Haftalar geçti teyzemin yanına geldiğime ve neredeyse bir ay olacaktı. Bu bir ay içerisinde ailemle her gün telefonda konuşmuştuk gerçekleri dile getirmeden sadece sağlığımla ilgilenmişlerdi. Çünkü pes edersem kendime iyi bakmazsam tek böbrekten de olacaktım. Son zamanlarda yaşadıklarım, adaya düşmemiz bedenimi çok etkilemişti. O yüzden doktorum çok sert dille uyarmıştı. Eğer o böbreğe iyi bakmazsam sonum iyi olmazmış. Bende sonum iyi olsun diye kendime dikkat ediyordum. Yürüyüş yapıyor sağlıklı besleniyor moralimi yüksek tutmaya çalışıyordum.
En son aşk yüzünden depresyona girmiştim ama ayağa kalkmayıda bilmiştim. Teyzemin küçük bir kafesi vardı orda ona yardım ediyor böylelikle onunla ilgili düşüncelere dalamıyordum. Sadece geceleri uğruyordu onda da bir iki gözyaşı döküyordum geçiyordu.
"Dilruba kızım hadi sen git annenleri karşıla benimde işim bitsin geleceğim."
Bulaşık yıkarken kendi dünyama yine dalmıştım ki teyzemin sesi çekip çıkarmıştı.
"Tamam Mercan sultan! "
Islak ellerimi kağıt havluya silip üzerimdeki önlüğü çıkardım. Teyzemin yanağına kocaman öpücük kondurup veda etmiş arabama binmiş yola çıkmıştım bile. Pardon çaldığım arabama yada şöyle diyelim o psikopat adamın bana borcunu ödediği araba. Geçmişin geleceğin borcunu. Psikopat demişken ondan da uzun süre ses çıkmıyordu. Kesin bir yerlerde beni arıyordu yada yerimi bildiği halde dokunmuyordu. Valla onuda anlamış değildim bir ara beni öldürmek için peşimdeyken şimdi yaşatmak için peşimdeydi.
Ondan dolayı artık korkmuyor özgürlüğümün tadını çıkarıyordum. Peşimde ne polis ne koruma vardı sadece özgürlüğüm vardı artık. Arabayı otogarın dışına park ederken içimi tuhaf heyecan kaplamıştı. Günler sonra onları görecektim ve ben nasıl davranacağımı bilmiyordum. Stresten tırnaklarımı yerken ilk görüş açıma abim girdi. Onu gördüğüm an bende her şey kopmuştu abi diye cırlayıp üzerine atlamıştım. Zavallı abim benim zombi gibi üzerine atlayışıımı büyik şokla izlerken sonunda kendine gelmişti.
"Kız cadı korkuttun beni! Bu nasıl karşılamak?"
Yüzümü boynuna gömerek sımsıkı sarıldım. Sanki bazı sözleri telafi edecekmişim gibi.
"Abim aslanım seni ne çok özlemişim."
Abim aslanım lafına takılırken ben hala onu bırakmamıştım.
"Aslanım ha sevdim bunu bebek!"
Bu defa şaşıran bendim. Başımı kaldırıp yüzüne baktım.
"Bebek vay sevdim bunu bro."
"Neeee?"
Abim şokla bana bakarken kıkırdadım. Tam o anda annemle babamı görünce abimi bırakıp onlara doğru koştum. Önce babama sarıldım sonra anneme. Kimse hiç bir şey çaktırmıyor sanki sorun yokmuş gibi birbirimize sarılıyorduk. Ama doğru olan buydu onlar ailemdi. Hiç bir şekilde sırtımı dönemezdim. Sonunda sarılma faslını bitirmiş arabaya geçerek evin yolunu tutmuştuk.
İlk akşam ailecek bir güzel yemek yemiş çay içmiş koyu sohbete dalmış ve annemin kollarında uyumuştum. Sabah olduğunda babama şımarıklık etmiş bana daha çok güzel baksın diye kırgın bakmasın diye eski halimize dönmüştük. Abimlede aynıydı. Önce kavga etmiştik sonra tatlıya bağlamıştık. Feride'yle olan aşkını anlatmış mutluluğunu izlemiştim. Bende mutlu olmuştum arkadaşım için onlar için. Feride'yle sık sık görüntülü konuşuyorduk ama bize yetmiyordu çok özlüyordum onu. Sınav haftası olduğu için yanımada gelemiyordu. Şimdilik böyle uzaktan uzağa idare ediyorduk.
Kahvaltı masasında hala oturmaya devam ederken uzun süredir aklıma takılan bir soru sordum.
"O yani babam beni bırakırken size bir şey verdi mi? Yada bende olan bir şey söyledi mi? Çünkü bana emanet ettiği bir şeyler var ama nerede bilmiyorum. "
"Kolye vermişti Dilruba o kolyeyi hiç çıkarmasın demişti."
Annemin sözleriyle elim aniden boynumda olan kolyeye gitmişti.
"Bu kolyeyi o mu verdi?" Şaşkınlığım iki kat artarken anneme bakırverdim.
Annem ise başını yere eğmiş sadece başını sallamıştı. Çünkü bu kolye onun bana hediyesi sanıyordum. Kendimi bildim bileli bu güneş kolyem hep vardı.
Güneş gibi ışık saç karanlık sana hiç uğramasın kızım diye kolyeye bakar hep böyle söylerdi.
"Güneş gibi ışık saç karanlık sana hiç uğramasın. Bu sözler ona mı ait?"
Annemin gözünden bir yaş akarken eliyle hemen silip gözlerime baktı.
"Annenin sözleri bu kolyede ona aitmiş"
İşte yine zaman durmuştu yine acı gelip göğsüme oturmuştu. Konuşamadım çünkü yanıp kavruluyordum. Görmediğim öz annemin yasıyla yanıyordum.
Ama direndim yıkılmadım. Yıkılmak yoktu.
"Onu hiç gördün mü peki? Nasıl biriydi? En çok kime benziyorum anne?"
Yıkılmak yoktu diyordum ama dilim susmuyordu.
"Ben görmedim ama baban annene benziyor demiş. Yani Mehmet'e öyle söylemiş."
Bakışlarımı beni büyüten annemden sakınırken boğazım düğüm düğüm oluyordu.
"İlk elinden tuttuğum gün işte dedim ikinci mutluluğum. Önce abimdi sonra sen oldun. Kardeşim seni bana emanet ettiğinde ona kızın gibi bak dedi. Onu bütün kötülüklerden koru. Bizde öyle yaptık o günden sonra sen bizim öz kızımız oldun hiç bir gerçekde bunu değiştiremez. Ama seni koruyamadık kardeşime sözümü tutamadım. Senin yara almana engel olamadık."
Babam sözlerini tamamlarken gözyaşları içinde bana bakıyordu işte bir kez daha anlamıştım beni çok sevdiğini.
"Siz beni hep korudunuz. Sakın böyle düşünmeyin. O olay hepsi onlar yüzünden olmuş. Eğer kardeşin yani babam bu işlere karışmasaymış gözünü para hırsı bürümeseymiş kimse bu halde olmazdı. Özellikle onun kirli işlerini bildiğiniz halde hala kendinizi suçluyorsanız böyle düşünmeyin. Neyse daha fazla konuşmak istemiyorum . Bu kolyede bir şey olabilir." Der demez elim boynuma gitmiş hemen kolyeyi çıkarmıştım.
Avucumda ışık gibi parlayan kolyeye bakarken babamın sakladığı sırrı düşünmeye başladım. Bu kolyede bir şey saklamış olabilir miydi? Düşündüm zincirin ucundaki güneşe baktım ama yok akılma bir şey gelmiyordu.
"Ah yeter ama bu konuları akşama konuşursunuz çünkü akşama düğün var."
Teyzemin sözleriyle hepimiz dönüp ona baktık.
"Kimin düğünü?"
Abim merakla sorarken benim aklım hala kolyedeydi.
"Büyük büyük halamın torununun torununun düğününü."
"Peh ne kadar yakın bir akrağaba düğünüymüş teyze."
Teyzem abimin kafasına vururken bende istemsizce kıkırdadım. Hepsinin bakışları bana dönerken ne diye kafamı salladım. Hepside yanağımda oluşan tebessüme bakıyorlardı.
"Yalnız gerçekten güldüm valla sahte değildi."
Abim ani hareketle başımı göğsüne çekip saçlarıma öpücük kondurdu.
"Sen hep gerçekten gül."
Sadece benim gülümsememle olmazdı ki onlarda hep gülsün istiyordum. Onlarda mutlu olsun. Bu sabah kahvaltı masasında bazı sırlar yavaş yavaş konuşulurken benim içimdeki yangında yavaş yavaş büyüyordu. Yangın orada dursun dedim kendi kendime çünkü yapacak çok işlerim vardı. Mesela yürüyüş gibi ev işi gibi akşama kadar bütün işleri halletmiş düğün için odama geçip hazırlanmaya başlamıştım bile. Yüzüme sade makyaj yaparken aynadan bakışlarım elbiseme kaymıştı.Kırmızı cüretkar bir elbise giyecektim bugün. Derin yırtmacı olan sırtında da dekoltesi olan bir elbiseydi. O beni bugün kesin görseydi eğer dibi düşerdi gözlerini ayırmazdı hiç. Bende ondan gözlerimi hiç ayırmazdım. Hasret kaldığım japon gözleri. Aynada gözlerimle buluşurken yanağımdan bir gözyaşı damladı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.18k Okunma |
442 Oy |
0 Takip |
41 Bölümlü Kitap |