27. Bölüm

Özgürlüğüm elimden alındı

Çilem Akpınar
gulumse_gulumse

Her zaman umut dolu doğan güneş bugün farklı doğmuş gibiydi. Sanki az ışığını yayıyordu yeryüzüne. Yada ben öyle görmek istiyordum. Sabahın erken saatlerinde daha horozlar bile ötmeden uyanmış pencereden dışarıya bakıyordum.

 

Dalgındım hiç olmadığım kadar. Aklımda deli sorular deli şüpheler. Dün gülen yüzüm bugün solmuştu. Dün Yağız oğlana ettiğim itiraftan sonra kendimi toparlayamamıştım. Oda şok olmuştu hatta saçmaladığımı bile düşünmüştü. Ama ağzımdan birden çıkıvermişti. Ben bile kendimden böyle bir şey beklemiyordum. Artık kendimi tanıyamaz olmuştum yada kendimi yeni yeni keşfetmeye başlamıştım.

 

Çünkü hiç zaman düşünme çabasına girmemiştim. Özellikle saldırıya uğradığım yıldan sonra, tek böbreksiz yaşamak zorunda kaldıktan sonra ben düşüncelerimi toprak altına sermiştim. Ailemle ilgili hiç bir davranış hiç bir şüphe dikkatimi çekmemiş onlara sonsuz güvenmiştim. Öyle olması gerekmiyormuydu?

 

İnsan ailesinede güvenmezse daha kime güvenebilirdi? Ben gözüm kapalı güveniyordum taki bugüne kadar.

 

Küçüklüğüme ait silik silik hayaller. Küçüklüğüme ait tek bir resim bile olmaması. Ailem bir yangında herşeyin evle birlikte kül oldu demişlerdi. Eşyalarla birlikte resimlerde yanmıştı. Ama abimin resimleri vardı. İşte bunu sorgulamak için geç kalmıştım. Neden bu hale gelmiştim? O saldırıdan önce küçüktüm akıl edememiştim belki ama olaydan sonra psikolojimi toparlamakta meşguldüm. Sağlığımı düşünmekle.

 

Ben neden bu kadar saf düşüncesiz bir akıla sahiptim? Bu sözüme gülümserken gerçekten bir kez daha kıt akıllı olduğumu kanıtlamıştım. Bu kıt aklım şimdi ne yapacağını bilmiyordu? Gidip soramıyordum sorsam bütün herşeyimi kaybedecektim.

 

Zaten kaybetmiştim okulumu sosyal hayatımı özgürlüğümü. Birde ailemi kaybedersem yaşayamazdım.

 

Ben halimi düşünürken odamın kapısı vurulmuştu. Arkamı dönüp gelenin kim olduğuna baktım. Annemdi. Kapıyı bir kez tıklatmış direk içeri girmişti.

 

"Kızım."

 

Annemin gözlerine bakarken içim titredi yüreğimi bir özlem duygusu sardı. Kaç gündür sarılmıyor hep uzak duruyordum ama dayanamıyordum. O yüzden önüme dönüp ona doğru yürüdüm.

 

"Dilrubam iyisin değil mi?"

 

Buruk bir şekilde tebessüm ettim ve yanına ulaşıp başımı omzuna koyarak sımsıkı sarılmıştım. Annem sanırım sarılmama şaşırmış bir süre elleri yanında beklemişti sonra oda sarılmıştı.

 

"Güzel kızım iyisin değil mi? Ne oldu böyle birden bire?"

 

Haklı bir soruydu bendeki değişen ruh hali herkesi şaşırtıyordu.

 

"Bir şeyim yok sadece sarılmak istedim."

Onu dahada sardım. O benim annemdi beni büyüten beni canından daha çok seven annem.

 

"Anne her ne olursa olsun seni çok sevdiğimi bil tamam mı?"

 

Annem beni kendinden uzaklaştırıp yüzüme baktı.

 

"Sen ağlıyorsun ne oldu Dilruba korkmaya başladım."

 

Ağladığımı bile farkedemiyordum. Elimle gözlerimdeki yaşı silerken gülümsemeye çalıştım.

 

"Bir şey yok sadece biraz duygusallaştım."

 

Annem gözlerime şüpheyle bakarken gülümsemem yüzümde dahada büyüdü.

 

"İyiyim diyorum bakma öyle. Bu arada abim nerede sesi çıkmıyor."

 

Dün geceden belli sessizlik moduna geçmişti. Ne odaya girip Yağız oğlanla bizi rahatsız etmiş nede başka bir şey yapmıştı.

 

"Oda odasında ne yapıyor bilmiyorum. Zaten herkes bir köşeye çekildi ben kaldım ortada. Baban çalışma odasında sen burada."

 

Herkes inzivaya geçerek kendini dinliyordu sanırım.

 

"Anne dün olanlar için üzgünüm. Yani Yağız oğlanın yaptığı o şey. O maçın heyecanına kaptırdı kendini birde biliyorsun abimle zıtlaşıyorlar."

 

Annem elini saçlarıma götürerek yavaşça incitmeden okşadı.

 

"Aşkınız için üzgün olma. Belli seni çok seviyor duygularını saklayamıyor. Her ne kadar herkesin içinde yapsada kızamıyorum size. Çok tatlısınız. Ama abin için bilemiyorum." Deyince bastım kahkahayı.

 

Abim valla bizim yüzümüzden bir gün kalpten gidecekti.

 

"Ben onun yanına gideyim bakayım bir. Pek sessiz."

 

Annemle odadan çıkarak direk abimin odasına yürüdüm. Kapıya bir kaç kez vurdum ama ses çıkmadı. Mecbur açıp içeri girdim. Girdim ama gördüğüm manzara karşısında ağzım açık kaldı.

 

Benim dağ gibi abim üstü başı perişan halde saç baş dağılmış yatağının ucunda yüz üstü uzanıyordu. Odası kapkaranlıktı çünkü o kap kalın perdelerini açmamış. Günüş ışığıda odasına girememişti.

 

Arka fonda ise bir müzik çalıyordu. Kulağımı müziğe verip ne dinliyor diye merak ettim. Ve bir şok daha geçirdim.

 

"Depresyondayım unutuldum aldatıldım sevgilimden ayrıldım çok yalnızım."

 

Şarkının nakaratını bir kez daha tekrarlayınca bu sefer abimde söylemeye başladı. Daha benim geldiğimi bile farketmemişti durum o kadar vahimdi. Öfkeyle yanına giderek tepesinden baktım hala o depresyondayım diye devam ediyordu. Aldatılma kısmına gelince şak diye başına bir tane geçirdim.

 

"Salak mısın sen abi ne aldatılması tövbe yarabbim. "

 

Başını nihayet kaldırmış beni görmüştü.

 

"Dilruba sen ne zaman geldin?"

 

"Ooo senin beyin yanmış tamamen. Ne bu halin neyin depresyonuna girdin? "

 

"Feridesizliğin depresyonuna girdim."

 

Yüzüne anlamsızca bakarken "Affedersin ama sen ne zaman Ferideli oldunda onsuz depresyona giriyorsun?"

 

Abim oflayarak yattığı yerden kalkıp oturur pozisyona geçti. Ellerinide önünde birleştirip başını eğdi. Bu neydi şimdi?

 

"Dilruba bacım ben farkında olmadan içim dışım Feride dolmuş be!"

 

"Bacım mı? Feride mi olmuşsun?"

 

Tövbe Allahım abim neler diyordu böyle? Elimi alnına götürüp ateşine baktım.

 

"Ateşinde yok. Peki ne oldu sana böyle?"

 

Önünde birleştirdiği elinin birini kaldırıp kalbine götürdü.

 

"Ah bacım ah asıl ateş kalbimde. Yanıyorum,bu abine bir çare bul. Beni Ferideye kavuştur."

 

Gözlerimi kırparak abime bakarken karşımdaki kişi gerçekten o mu diye sorgulamaya başlamıştım.

 

"Abi başına taş mı düştü? Feride sevgini şimdi mi anladın?"

 

Abim başını evet anlamında sallarken dudaklarımı büzüp elimi salladım.

 

"Oooo çok geç kaldın be? Onu Feridenin kalbini kırmadan önce anlayacaktın."

 

Abim sözlerimden sonra başını önüne tekrar eğmiş cevap verememişti. Arka fondaki Göksel abla tekrar depresyondayım diye araya girince abimde katıldı o karga sesiyle.

 

"Ay içim şişti kulak zarlarım patlayacak şimdi, seninle daha fazla uğraşamayacağım."

 

En sonunda bende isyan ederek abimi depresyonuyla yalnız bıraktım.

Ama haline üzülmüştüm çünkü onu ilk defa böyle görüyordum. Üstelik bir kız için...

Düşünceli vaziyette tekrar odama döndüm. Günlerdir tek yaptığım evin içinde odadan odaya gitmekti. Artık çok bunalmıştım. Elime telefonu alıp Feride'yi aradım.

 

"Güzellik ne yapıyorsun?"

 

"Ay Dilruba sorma sabahtan belki o dersten çık o derse gir beynim yandı yeminle. Sen ne yapıyorsun?"

 

Feride ders deyince içim burkuldu.

 

"Hiç bende ne yapayım aynı bildiğin gibi. Hocalar beni soruyor mu?"

 

"Ay sormazlar mı hepsi seni soruyor. Sınıf birincimiz ne zaman gelecek diyorlar."

 

"Bende bilmiyorum bu esaretim ne zaman bitecek yeniden ne zaman özgür olacağım hiç bir fikrim yok. "

 

Üzgünce fısıldarken yine ağlamaya başladım.

 

"Dilruba ağlıyor musun sen? Yapma ama güzelim!"

 

Bir iç çektim bende ağlamak istemiyordum ama olmuyordu.

 

"Feride artık dayanamıyorum bu olanlara benden saklananlara. Yoruldum inan en azından okula gelebilsem kafam biraz boşalacak oda yok. Evde devamlı düşünüyorum ve düşündükçe kafayı yemek üzereyim."

 

"Ne oldu Dilruba? Başka bir şey mi var yoksa?"

 

Vardı hemde hayatımı etkileyecek bir şeydi ama ona söyleyemezdim. Hemen toparlanıp gözlerimdeki yaşı sildim.

 

"Bir şey yok sadece içim dolmuştu ağladım. Neyse sana bir müjdeli haberim var."

 

"Ne haberi?"

 

"Kız abim depresyona girdi. Hemde senin için halini görsen perişan Feride de Feride diyor."

 

Feride bana cevap vermeden önce büyük bir of çekti.

 

"O daha çok depresyona girer. Bana ettiği sözlerden sonra onu affetmem imkansız."

 

"Ama Feride."

 

"Sen karışma Dilruba lütfen!"

 

Diyerek direk beni susturdu. Dahada konuşmadım yani abim hakkında. Bir süre daha onunla konuşup telefonu kapattık.

 

Günler saatler böyle geçti. Evde hapis edilmiştim,dışarıda çıksam peşimde polislerle

en fazla gittiğim yer park oluyordu annemle. Arada babamla çıkıp dondurma yemeğe gidiyorduk. Ama olmuyordu hiç bir şey beni mutlu etmiyordu. Özgür değildim nefes alamıyordum.

 

Yağız oğlanda İstanbulda onu göremiyordum. Oda gelemiyordu işlerinden dolayı. Bir kapana kısılmış kalmıştım. Peşimdeki örgüttende bir haber yoktu. Nasıl bir olayın içine düşmüştüm bilmiyordum. Ve gerçekler kenarda dururken her geçen gün içim içimi yiyordu. Fakat anlatacak insan yoktu gerçeği ortaya çıkaracak yolum yoktu.

 

Yatağıma uzanmış telefonda öyle dolaşıyordum. Yağız oğlanda aramamıştı. İçimdeki sıkıntıyla Instagramın keşfetinde dolanmaya başladım. Ama bir şey oldu. Bir gönderi pat diye önüme düştü.

 

Önce hayal gördüm sandım telefonuma yüzüme doğru yaklaştıp iyice baktım. Ama yok hayal değildi. Baktığım sayfa cadı Elif'e aitti ve gönderide kimin resimleri vardı bilin bakalım.

 

Elif cadısı başrol, benim Yağız oğlan diğer başrol. Durun şok olacaksınız iki tane yan karakter vardı. Biri Arda komiser ve diğeri dilim bile dönmüyordu. Lal olmuştu lal.

Betül Çakırca. Arda Çakırcanın kardeşi benim manitamın eski sevgilisi. Ve bu koskoca resimde hepsi vardı. Hadi diğerlerini anlardımda Yağız oğlan ve Betül neden aynı karedeydi? Gönderinin altındaki yazıyı okuyunca burnumdan nefes alıp verdim.

 

"Sonunda süper dörtlü olarak toplandık. Eski günleri yad ettik. Bu fotoğrafda çokça özlem var."

 

Elifin yazdığı yazıyı görünce gözlerim seyirdi bir darlandım. Bu kızı iyice dövmem gerekiyordu. Hatta o süpürge saçlarını yolmam. Ama onda suç yoktu. Asıl suç benim manitamdaydı. Bunu bana nasıl yapardı eski nişansıyla bir araya geliyor bana haber vermiyor hemde dip dibe resim çekiliyordu. Ellerim titreyerek yorum kısmına girdim. İyi bir yorum yapmam gerekiyordu değil mi? Haketmişlerdi.

 

"Ben bu karede ne görüyorum biliyor musun küçük cadı? Senin o çalı süpürge saçlarını. Abin Yağızın pişmiş kelle gibi sırıttığını. Maşallah gayet mutlusunuz. Yağızda eski nişansıyla bir arada nazar değmesin. Bol bol özlem giderin."

 

Yorumu yazıp yolladım ve telefonu öfkeyle duvara attım. Telefon duvara çarpmasıyla bir güzel kırılıp yere düştü. Tıpkı benim kırılan kalbim gibi. Sonrada oturup avazım çıktığı kadar ağlamaya başladım. Ama öyle böyle ağlamak değil resmen odayı inlettim hatta evi bile inletmiş olabilirim çünkü annemler korkuyla odama gelip bana baktılar.

 

"Dilruba ne oldu kızım?"

 

"Dilruba niye ağlıyorsun?"

 

Hepsi bir yandan neden ağladığımı sorarken ben yatağın üzerinde tepinip ağlamaya devam ediyordum.Annem bir tarafıma babam bir tarafıma abim ayak uçlarıma oturmuş şokla beni izliyorlardı.

 

"Pislik herif gitmiş eski nişansıyla yemek yemiş üstelik resim çekilmiş. Birde maymun gibi sırıtmış. Abi bunu bana nasıl yapar?"

 

Abim duyduklarıyla ne diyeceğini şaşırırken bakışlarımı babama çevirdim.

 

"Baba bana haber vermedi onunla buluşacağınıza söylemedi. Hatta akşam hiç aramadı beni."

 

Ağlamam daha çok şiddetlenince bu sefer anneme döndüm.

 

"Anne!"

 

Dudaklarımı acıyla büzerek iç çektim.

 

"Anne Elif cadısına beni malzeme etti. O cadı bana nispet olsun diye resmi paylaştı ve oda ortak oldu."

 

Üçü şuan ben ne yaşıyorum havasına bürünürken burnumu çekip ağlamamı durdurmaya çalıştım. Ama ne ağlamam duruyor nede iç çekmelerim.

 

"Dilruba abim ben az önce doğru duydum değil mi?"

 

Abime başımı sallarken o sırada telefonu çaldı. Cebindeki telefonu çıkartıp arayana bakınca bakışları bana kaydı.

 

"O mu arıyor?"

 

"Şimdi ben ona gösteririm."

 

Tam aramayı cevaplayacatı ki hırsla elinden telefonu alıp ben açtım.

 

"Ersin Dilruba yanında mı? Arıyorum ama telefonu kapalı. İyi mi o? Bak şuan çok sinirli olabilir ama yanlış anladı. Telefonu ona bir ver konuşayım."

 

"Seninle konuşacak bir şeyim yok benim."

 

"Dilruba güzelim sen misin?"

 

Bide güzelim diyordu.

 

"Yok eski nişanlın Betül."

 

"Dilruba bak sandığın gibi değil. Ne olur kötü düşünmeden önce beni dinle."

 

Elimi kaldırıp yanağımdaki yaşı silerken engel olamadığım iç çekmelerim devam ediyordu.

 

"Dilruba ne olur ağlama. Bak yanlış anladın yeminle sandığın gibi değil."

 

"Yağız!"

 

"Efendim!"

 

"Canın cehenneme." Son sözümü söyleyip telefonu suratına kapattım ve abimin biricik telefonunuda sinirle duvara fırlattım. Telefon benim rahmetli telefonun yanında yer alırken cırlayarak ağlamaya devam ettim.

 

"Dilruba benim telefonumu neden fırlattın abim?"

 

Abimin sorusuyla cırlamama bir ara verip bir sinirlede ona baktım.

 

"Abi sus ya zaten içim yanıyor sen telefon derdine düştün."

 

Abim daha konuşmazken sırt üstü yatıp başımı annemin dizlerine koyup bir süre daha ağladım. En son yorulup sustuğumda kalbimde öyle bir acı hissetim ki. Bütün bedenim ağrıdı.

 

"Oda haklı benim gibi kızla ne işi olsun ki. Evinden çıkamayan, çıksada peşinde polis ve örgüt olan kızı ne yapsın."

 

"Dilrubam!"

 

Babam hüzünle bana seslenirken gözlerimi acıyla kapadım.

 

"Ben bu hayatı istemedim. Eğer bana sorsalardı bu hayatı ister misin diye hayır derdim. Yıllarca özgürlüğüm elimden alındı. Nefes almam kısıtlandı. İçimdeki çocuğu her defasında öldürdüler o yüzden istemem derdim. Ama böyle bir şey sorulmuyordu. Sadece bu hayatı yaşayacaksın diyorlardı."

 

Düşe kalka yaşıyordum ama yapamıyordum gücüm kalmamıştı.

 

"Dilruba ne olur böyle konuşma kızım. Yağızı bir dinleseydin belki anlardın durumu."

 

Babam beni teselli etmek için sözler söylüyordu ama beni teselli edecek hiç bir söz yoktu. O gece hayatıma bir kez daha ağlarken annem sürekli özür dilemiş oda bana katılmıştı. Ama neden özür dilediğini bilmiyordum. Sahi neden özür diliyorlardı? Sustukları için mi?

Bölüm : 17.05.2025 16:08 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...