23. Bölüm

Toz Pembe

Çilem Akpınar
gulumse_gulumse

Bazen hayatı toz pembe gibi gördüğüm zamanlar çok olmuştur. Özellikle o olaydan sonra. Onyedi yaşımdan öncede hayatımda pembelik vardı ama bu kadar değildi. On yedi yaşımdan itibaren süre gelen bu pembelik beni iyi sonuçlara götürmeyeceğini çok iyi biliyordum. Hissediyordum ama hep erteliyordum. Peki şimdi erteleme gücüm var mıydı?

Bence yoktu. Yeni öğrendiğim şeylerden sonra toz pembe gibi bakamazdım.

 

Ne öğrenmiştim?

 

Bizim Arda komiser ile Yağız oğlan liseden belli tanışıyorlarmış hatta en yakın arkadaşken bir an düşman olmuşlar ama bunun nedenini bilmiyordum. Şimdilik.

Diğer mesele ise benim peşimde olan örgütün ne halt olduğunu bilen hatta onunla ilgili sürekli delil toplayan bir adet Yağız oğlan vardı.

 

Ama bunları ben kimden öğreniyordum? Yakışıklı müdürden. Müdür kısa bir özet geçmişti devamı ise ondaydı. Aklımda tek soru vardı bütün bunları benden neden saklıyordu?

 

O soru işaretleriyle karakoldan çıkmış otobüse doğru gidiyorduk. Aslında şuanda abimin arabası olsaydı hiç durmaz atlar giderdim o otobüsü binmektense. Çünkü iyi şeyler olmayacaktı. Önden Feride ve ben giderken arkadan suçlular geliyordu. Yağız oğlan, abim ve Elif cadısı.

 

Feride'nin kalbi feci kırılmışken benim kalbim kandırılmış hissediyordu. Hemde iki odunlar tarafından. Hele abimin yaptığı tam öküzlüktü. Feride'yi sen dudişlerden öp sonra gel bir anda oldu önemsiz diye söyle. Açıklamaya bakar mısınız? Böyle saçma bir bahanemi olur? Abimin sözleri Feride'yi çok kırmıştı. Onu tanıdığından belli seviyorken böyle bir öküzlüğü asla kabul edemezdi.

 

Üzgün üzgün yan yana koltukta otururken ellerimiz birleşik birbirimize destek oluyorduk. Kulaklarımızda kulaklık arka fonda çalan bir müzik. Kendi içimize dönmüştük. Diğerleri ise biri zaten otobüsü kullanıyordu, abimde başını camdan tarafa çevirmiş dışarıya bakıyordu. Tabi bizden tarafa bakacak yüzü yoktu. Olsaydı şimdiye Yağız oğlan konusunda benim başımın etini yemişti.

 

"Dilruba yengeciğim bir şey istiyor musun?"

 

Hüseyinin sesini duyduğumda başımı kaldırıp ona baktım.

 

"Bana yenge deme rica ediyorum."

 

Hüseyin afallamış gibi suratıma bakarken ön taraftan bir öksürük sesi duyuldu. Şöfor koltuğundan, tabii hiç tınlamadım.

 

"Yok sen benim yengemsin."

 

Hüseyin hala inat ediyordu yenge demekle.

 

"Hüseyin oğlum yenge demeye devam et sen."

 

Öksürük şimdi konuşmaya dönmüştü. Tabi yine tınlamadım.

 

"Öyle yapacağım abi yenge diyeceğim. O senin manitan değil mi? O zaman benimde yengem."

Allahım bana yine yandan yandan geliyorlardı.

 

"Hüseyin bence sen git yoksa pis tarafımla karşılaşacaksın."

 

Hüseyin bir bana baktı birde yanımdaki Feride'ye sonra başını sallayarak hemen yanımızdan ayrıldı. Bence mesajımı almıştı.

 

"Dilruba neden böyle davranıyorsun?"

 

Yöneltilen soruyla dikiz aynasından yakışıklıya baktım. Hala neden diye sorabiliyordu.

 

"Sence neden böyle davranıyorum? Neyse şuanda konuşulacak durumda değiliz yola bak lütfen!"

 

"Abi ilk defa katılıyorum şu kıza yola odaklanır mısın?"

 

Hemen çaprasızımda olan koltuktan bir sinek ötmüştü sanki!

 

"Şu kız derken benim bir adım var. Önce nazik olmayı öğren sonra konuş."

 

"Hıh nazik olacak son insan bana ders veriyor. Koskoca bir komiseri döven ben değilim dimi?"

 

İlk defa haklılık payı vardı ama tabiki ona söylemeyecektim.

 

"Onu dayak yiyen sevgiline sor tatlım. Ben sadece sevdiğim adamı korumaya çalıştım."

 

Otobüs birden durunca hanım efendi bana cevap veremedi.

"Kısa bir mola veriyoruz. "

 

Önden gelen direktifle hepimiz üstümüze başımıza çeken düzen verip aşağı indik. Kollarımı birbirine sürterek ısınmaya çalıştım, sanki hava biraz soğuktu. Ben kendi kendime üşürken omuzlarıma konan ceketle durakladım.

 

"Neden üstüne bir şey almıyorsun?"

 

Kulağımdaki fısıltı tüylerimi diken diken ederken yutkundum.

 

"Seni ilgilendirmez. Ceketini alır mısın?"

 

Ama benim dediğimi yapmamış hatta birden ellerini karnıma sararak beni kendine yaslamıştı.

 

"Dilruba yapma benden uzaklaşma."

Gözlerimi kapatıp derin bir iç çektim. Benden uzaklaşmak istemiyordum ama olmuyordu. Kırgındım fakat yinede uzaklaşamadım.

 

"Neden sakladın?"

 

Yüzünü saçlarımın arasına gömüp bir içte o çekti.

 

"Bu koku beni benden alıyor. Bir insan nasıl böyle güzel kokar? Bir insan bir kalbi ne kadar etkiler?"

 

Hala sorularıma cevap vermiyordu.

 

"Yağız!"

 

Saçlarımda olan nefesi yol alarak boynumda yer aldı. Dudakları dokunurken titredim. Boynumda onun dokunuşları varken nasıl sakin kalabilirdim? Şuanda heyecandan ölüyordum. Ellerim istemsizce ellerine tutundu.

 

"Her sinirlendiğinde sadece ismimi kullanıyorsun."

 

"Çünkü beni sinir ediyorsun. Hemde çok."

 

Bu halde kekelemeden konuşabilmiştim valla. Bir ara bakışlarım etrafa kaydı. Her an bir yerden abim çıkabilirdi. Zaten durumlar kötüydü daha kötü olabilirdi. Abim ortalıkta gözükmüyordu. İleride Feride'yi gördüm tek başına bir bankın üzerine oturmuş öyle yere bakıyordu. Onun haline üzülecekken tam şakağımda bir nefes hissetim. Ama olmuyordu ki böyle resmen beni manipüle ediyordu. Bu manipüleye daha fazla izin veremezdim. Dirseğimle karnına vurarak bütün dokunuşlardan şükür kurtulabilirdim. Hemen azcık ötemde acı içinde inleyen Yağız oğlana dönüp baktığımda karnını tutarak eğilmiş feci acı çekiyordu.

 

"Bana yaklaşırken biraz düşün yakışıklı."

 

"Dilruba neden böyle şiddete başvurmak zorundasın kızım sen?"

 

Boynumdaki öpücüğün sıcaklığı hala dururken kendimi ele vermeden büyük bir kahkaha attım. Sanki umurumda değilmiş gibi.

 

"Dur sen daha neler yapacağım sana ama havamda değilim. "

 

Son sözümü söyleyip arkamı dönüp gidecekken birden kolumdan tutup beni durdu.

"Konuşmamız lazım!"

 

"Sen fırsat varken konuşmadın şimdide ben konuşmak istemiyorum. Bırak kolumu arkadaşımın yanına gitme gerek. Malum öküzün biri sayesinde şuanda üzgün."

 

Gözlerime çaresizce bakarken bakışlarımı çektim. Biraz daha baksam dayanamayacaktım.

 

"Şimdilik git ama sonra konuşacağız."

 

Kolumdan elini çektiğinde yanından hızlı adımlarla ayrıldım. Gözlerim yanıyordu ağlamak için ama kendimi tutmam lazımdı. Bir solukta Feride'nin yanına gidip oturdum. O benim geldiğimi hala farketmemişti. Elimi kucağındaki eline uzatarak sımsıkı tuttum. O anda irkilerek bana döndü.

"Dilruba!"

 

"Burada neden böyle oturuyorsun? Hadi gel içeri geçip bir şeyler yiyelim."

 

Bakışlarından bu hüzün benimde canımı yakıyordu.

 

"Sen geç benim canım bir şey istemiyor."

 

"Feride ama sabahtan belli bir şey yemedin. Karnını doyurmam lazım. Hadi kalk geçelim."

 

"İstemiyorum ne olur ısrar etme!"

 

Haklıydı yememekte benimde iştahım yoktu ama onun için istiyordum. Fakat fazla ısrar etmedim. Bir süre öyle sessizce bekledik. Taki Hüseyinin gelip molanın bittiğini söyleyene kadar. İkimizde yavaşça kalkıp otobüse doğru ilerledik. Biraz ilerimizde ise abim yürüyordu. Elleri cebinde yere bakarak dalgın dalgın gidiyordu. Otobüse yaklaştı ama hala başını kaldırıp hiç bakmadı. Gitti gitti tam abi diye bağıracakken otobüse başını vurmasıyla geri doğru sendeledi dengesini sağlayamadı pat yere poposunun üstüne düştü. Biz yüremeyi bırakmış olanları şok içinde izlerken etrafımızdaki insanlarda abime bakıyordu. Abim acı içinde bağırırken araya birinin kahkaha sesleri karıştı. Başımı çevirip gülen kişiye bakınca Yağız oğlan her zamanki gibi otobüse yaslanmış kolları birbirine bağlamış yerde oturan abime gülüyordu. Yanımda bir kıkırtı daha duyunca bu sefer ona döndüm. Feride'nin saatlerdir asık olan suratı şimdi güller açmış abime gülüyordu. Burada gülmeyen tek kişi vardı oda bendim.

Sonuçta abimde gülemezdim. Koşarak yanına gidip yere çöktüm.

 

"Abi iyi misin?"

 

Abimin yüzü hiç iyi olmadığını gösteriyordu.

 

"Allah aşkına abi başın niye yerde gidersin ya bak düşersin böyle."

 

"Dilruba susar mısın, zaten canım acıyor."

 

Nihayet dile gelmişti. Elimi koluna uzatıp kaldırmaya çalıştım ama bana hiç yardımcı olmuyordu.

 

"Abi kalksana yerden hadi tut elimden."

 

"Dilruba kız Feride bana beddua mı etti birden yeri boyladım."

 

Abimin bu haline gülsem mi ağlasam mı bilemedim. Koluna tekrar uzanıp zor bir şekilde ayağa kaldırdım.

 

"Abi o beddua etmedi ama kalbini çok kırdın Allahta çarptı seni!"

 

Abim üstünü başını çırparken arkamdan gelen kahkaha sesime daha fazla tahammül edemedim. Yönümü ona doğru dönüp sinirle baktım.

 

"Ya o gülmeni kesersin yada ben kesmesini bilirim."

 

"Öperek neden olmasın?"

 

Ne demişti o öpmek mi? Bu konu niye öpücüğe gelmişti.

 

"Höst lan daha öpmek diyor bak Yağız beni oraya getirme bu defa kimse alamaz elimden."

 

Abim benim yerime cevap verirken ben hala öpücükteydim. Aslında öperek susturmak güzel olurdu en son öpücükden sonra ama abimin bu defa kalbi dayanmayabilirdi. Ben cilveli cilveli yakışıklıya bakarken o üstüne birde göz kırpmış kalpten gitmiştim. Yanımda abimin sızlanmasını bile duymuyordum.

 

"Dilruba bana bak abim çek o bakışlarını sapık heriften."

 

"Sapık olmadı Ersin sadece sevgi dilini kullanıyorum."

 

"Oğlum şimdi ben senin."

 

Abimin ağzından küfür çıkacakken hayal dünyamdan çıkmış hemen abime dönerek ellerimle dudaklarını kapatmıştım.

 

"Ben sana ne dedim küfür yok diye. Herşeye küfür ediyorsun ya seni anneme söyleyeceğim."

 

Abim ağızınım içinde birşeyler gevelesede elimden dolayı anlaşılmıyordu.

 

"Elimi çekeceğim bak sakın devam etme küfürüne."

 

Elimi yavaşça çekip abime ters ters baktım.

 

"Seninle eve gidince konuşacağız. Vereceğin hesapları düşün şimdiden. "

 

Abimin söylediklerinden sonra içime korku düştü. Eğer böyle söylüyorsa bitmiştim ben.

Tam yalvarma moduna geçecekken omzunu omzuma vurarak yanımdan geçip otobüse bindi. Korku dolu gözlerle arkasından bakarken Yağız oğlan önüme geçmiş bana bakıyordu.

 

"Herşey senin yüzünden oldu. "

 

"Ben ne yaptım?"

 

Yağız oğlan şaşkınlıkla bakarken onu umursamayarak otobüse doğru ilerledim. Yanından geçerken bir omuzda ben attım. Yani omuz atma hakkım vardı. Benim omuz atmam Yağız oğlanın sarsılmasına bile neden olmamıştı. Öyle kuvvetsizdim. Ona çaktırmadan otobüse binip yerime geçip oturdum.

 

Herkes yerine geçti otobüs çalıştı ve yola çıkmıştık. Bir kaç saat geçmesine rağmen kimse konuşmadı. Ben bile düşünün çok yorulmuştum çünkü. En son durakta bizim ev olmuştu. Hala İstanbul'a gitmem meçhuldu. Herşey tam planlana kadar mecbur burdayım. Fakat Feride ve Yağız oğlan gitmek zorundaydılar. Tabii cadı Elif'te. O otobüste uyurken herkes dağıldı. Feride benimle vedalaşıp direk otogara geçti. Kalmasını istemeyedim çünkü olanlar ortadaydı. O gitmiş abim eve çıkmıştı. Yağız oğlan ve ben ise kapıda durmuş vedalaşmayı bekliyorduk.

 

"Korumalar polisler gelene kadar burada duracak. Korkma olur mu? Mümkün olsa bende kalırdım ama davalarım biliyorsun."

 

Sessizce başımı salladım. Başım yerde ona bakamıyordum. Çünkü kırgındım en önemlisi ayrılmak zor olacaktı.

 

Ayakkabılarını benim ayakkabılarımın ucuna değdirene kadar yaklaştı. Elini uzatıp çenemden tutarak yüzüne bakmamı sağladı.

 

"Dilruba, neden kaçırıyorsun gözlerini?"

 

Omzularımı silkeleyerek cevap vermedim.

 

"Konuşmayacak mısın benimle? O güzel sesini duymayım mı?"

 

Gözlerim çoktan dolmuştu gözlerine bakarken.

 

"Neden bana bir şey anlatmadın? Neden o gün Arda komiseri tanımazlıktan geldin? En önemlisi peşimdekilerle senin ilgin ne?"

 

Aklımdaki bütün soruları nihayet sormuştum. Yağız oğlan derin bir çekerek gözlerini gözlerimden kaçırdı.

 

"Arda'yla liseden arkadaşız. En yakın arkadaşımdı. Fakat kardeşiyle nişanı atınca arkadaşlıkta bozuldu. "

 

"Kardeşiyle mi?"

 

"Evet! Büyük bir kavga ettik birbirimizin yüzüne bakamayacağımız kadar. Ama herif şimdi gelmiş benim kardeşime göz koymuş. Sırf intikam almak için."

 

Aman allahım benim kulaklarım neler duyuyordu.

 

"Ya intikam için değilse ya gerçekten seviyorsa kardeşini?"

 

Yağız oğlan öfkeyle elini saçlarına geçirdi.

 

"Olmaz öyle birşey. Seviyorsa bile imkansız."

Anladığım kadarıyla yakışıklı bu konuyu inkar etmeye devam edecekti ve üstelememin faydası yoktu.

 

"Peki diğer konu?"

 

"Onu konuyu ayak üstü konuşmayalım. Söz uygun zamanda anlatacağım. Ama inan bende öğrendiğimde sindiremedim. Onların sana zarar verdiğini öğrenmek benim içinde zordu."

 

Ses tonundaki burukluk kendini ele veriyordu.

 

"Benden saklamasaydın söyleseydin sana kızmazdım ve müdürden öğrenmek zorunda kalmazdım. Neyse daha fazla bu konuyu konuşmak istemiyorum. Hadi sende git!"

 

Git deyince kaşları bir havalandı. Ne yani git diyemezmiydim?

 

"Gerçekten gideyim mi?"

 

"Evet hadi! Bende eve geçmek istiyorum çok yorgunum."

 

Başını olur manasında sallayarak yüzüme baktı.

 

"Kendine dikkat et! Gidince mesaj yazarsın "

 

Son sözümü söyleyip vedalaşmadan arkamı döndüm. Bir adım attım iki adım derken hala durdurmamıştı. Hadi ben inat ediyordum ama o neden inat ediyordu? Kolumdan tutup durdurabilir, sarılabilirdi fakat hiç biri olmadı. Adımlarım evi çoktan bulmuş kapıyı açıp içeri geçmiştim. Büyük bir hayal kırıklığı o kapının ardında kalmıştı. Bu durum beni feci şekilde üzerken gözümden bir damla yaş düştü. Hemen elimin tersiyle silip annemlerin yanına geçtim. Onlarla özlem giderip biraz sohbet ettikten sonra odama geçip uzandım. Yağız oğlandan hala ses yoktu. En azından geldim diye mesaj yazabilirdi merak edeceğimi bildiği halde ama yok atmamıştı. Onun yerine fedakar arkadaşım Feride yazmış gittiğini bildirmişti.

 

Üzgün üzgün tavanı seyrederken odamın kapısı vuruldu.

 

"Gel!"

 

Kapıyı yavaşça açıp mahcup şekilde içeriye giren abimi gördüm.

 

"Canım kardeşim gelebilir miyim?"

 

O canım kardeşim mi diyordu hayırdır ne oluyordu? Dünyanın sonumu geliyordu? Hemen yattığım yerden doğrularak abime baktım

 

"Abi başına taş mı düştü?"

 

"Dilruba canım kardeşim biraz konuşabilir miyiz?"

 

Tövbe Allahım ben öldüm mü acaba?

 

"Abi ne oluyor? Böyle canım kardeşim felan hayırdır?"

 

Abim yavaş adımlarla yanıma gelip yatağa oturdu. Bende oturur pozisyona geçerek merakla ona baktım.

 

"Dilruba ben çok kötüyüm kızım."

 

" Ne oldu?"

 

"Feride konusu."

 

Şimdi anlaşıldı böyle olmasının sebebi.

 

"Feridenin kalbini çok fena kırdın. Yani bittin sen."

 

Abim derin bir of çekip çaresizce yüzüme baktı.

 

"Valla ben onları demek istemedim. Sadece herkesin içinde olunca birden çıktı. Yoksa pişman değilim. "

 

"Geç kaldın abiciğim. Söyledin bir kere."

 

Yüzündeki pişmanlık birden öfkeye döndü.

 

"Kızım hepsi senin yüzünden oldu. Sen öyle pat diye konuşmasan olmayacaktı bütün bunlar."

 

"Af buyur!"

 

"Af buyurmuş asıl suçlu sensin."

 

Yok abimin aklıyla zoru vardı. Az önce canım kardeşimdi şimdi ise düşman

 

"Abi çık git odamdan valla fena olacak."

 

"Bende gelmiş kimden medet umuyorum. Ulan asıl sorunu sen yarattın. "

 

Ahada bende her şey koptu. Yanımda duran yastığı alıp suratına geçirdim.

 

"Çabuk odamdan çıktım çabuk."

 

Abim bir bana baktı bir yastığa sonra ayağa kalktı.

 

"Ben bunu hakettim. Ben daha fazla dayağı hakettim. Oh olsun bana!" Dedi ve kapıyı açıp odadan çıktı.

 

"Ne oldu şimdi?" Kendi kendime abimi sorgularken hala kapıya bakıyordum. Önce canım kardeşim dedi sonra pişmanım dedi sonra suçu bana attı en sonda ben dayağı hakettim dedi ve gitti. Artık emindim abimin hücreleri eksikti. Beyin yoktu yeminle. O şokla sırt üstü geri yatıp tavana tekrar bakmaya başladım. Abim yaptığı hareketleri düşünürken telefonuma mesaj geldi. Heyecanla hemen kalkıp elime telefonu aldım. Tuş kilidini açıp mesajlara girdim ve donup kaldım. Yabancı numara ve bir resim. Resime tıkladığım an soluğum kesildi nefes alamadım. Resimdeki kişi Yağızdı. Yüzü kanlar içinde başı direksiyona düşmüş gözleri kapalıydı. Ardından bir mesaj daha geldi.

"Seninki bazı işlere burnunu çok sokuyor. Biz biraz anlattık ama anlayacağını sanmıyorum. Bence sen anlat neler yaşadığını böylece vazgeçer. Yoksa bu işin sonu seni bulur benden söylemesi miniğim."

Bölüm : 25.02.2025 20:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...