
Neden her kes insanların hayatının aynı olduğunu sanar ki?
Hiç bir insanın hayatı aynı değildir. Her insanın yüzünde gördüğün gülümsemeye inanmayacaksın. Her kes gördüğü gülümseme ile bütün insanların hayatının aynı olduğunu sanar.
Ama yanlış biliyorlar.
Hiç kimsenin hayatı aynı değildir.
Mesela... Ben
Kim nerden bile bilir ki benim neler yaşadığımı ve ya neler yaptığımı.
Hiç kimse
Hiç kimse bilemez.
İşte insanlar da böyle hiç bir şey doğru düzgün bilmeden yargılarlar, eleştirirler ve daha niceleri. Bu yüzden kimseye hemen güvenemem mesela
Benim hayatım normal değil.
Hiç bir zamanda olmadı.
Daldığım düşüncelerden ayrılmamın sebibi yüzüne boş boş bakdığım telefonun çalmasıydı. Arayan kişi garip bir şekilde şekilde Albay. Yani Ahmet Yıldırım. Biz ona Albay derdik. Kaşlarımı çatarak telefonu cevapladım.
"Alo?"
"Saat üçde kurul toplantısı var ama ondan önce seninle baş başa konuşmamız gereken bir konu var." söylenenler karşısında kaşlarımı çatdım. Tam cevap vereceğim sırada yeniden konuşmaya başladı
"bir saat içinde yanımda olursan iyi olur" diyip telefonu kapatdı
Ahmet Yıldırımın bu tepkisine çok şaşırdım. Normalde bana ne söyleyecekse konseyde kurulla birlikde söylerdi.
Ahmet Yıldırım kendisi eski emekli komutandı. Emekli olmadan önce yaralanmıştı. Bacağı yüzünden bostonla gezmek zorundaydı. şimdiyse konsey kurulun başıydı. Dünya da ve Türkiye de olmayan adaleti sağlamak için her şeyi göze alarak bir konsey kurdu kendisi. Üsteleri onun bu kararına asla sadık kalmadılar, çünkü bunu yapmak için çok büyük bir güce sahip olmak gerekirdi. Lakin o bu konseyi kurdu ve şimdi çok büyük bir güce sahip. Dünya ile Türk devletleri arasında olan adaletsizliği yok etmek onun bir amacı ve hobisi olmuşdu. Eskiden onun kararlarına sadık kalmayan üstleri şimdi Ahmet Yıldırım'a yartım etmek istiyorlardı.
peki ya benim onunla ne gibi bir bağlantım olabilir diye düşünüyorsanız eğer öylede kalın, çünki her şeyin bir zamanı vardır. Vakti geldiğinde her kes öğrenmesi gereken her şeyi öğrenir.
Ahmet Yıldırımın da benimle özel olarak konuşmasının sebini merak etdiğim için oturduğum masadan kalkıp gitmek için çantamı elime alıp kafeden çıkıp arabama doğru yürümeye başladım.
Sonunda Arabanın kapısını açmadan önce başımı kaldırıp etrafıma bakdım. Bir şey bulamayınca ise arabaya binip meskene doğru arabayı kullanmaya başladım.
Telefon arabaya bağlı olduğu için kontaklarımdan Güney'in isminin üzerine tıklayıp beklemeye başladım. Kısa süre sonra Güney'in sesi arabada yankılandı
"alo?"
"saat üç de olacak kurul toplantısından haberin varmı?"
"evet, haberim var... sen nerdesin"
"ben şimdi yoldayım oraya geliyorum "
"tamam" dedi ve arından telefonun kapanma sesi arabada yankılandı.
Sonunda meskene vardığımda büyük bir araziyi kaplayan araba hurdalığı olarak bilinen binanın içindeki askere kartımı gösterdikden sonra bana asker selamını vererek kapıyı açdı. Arbamı içerde olması gereken yere park edip arabadan indim.
Deponun tam sonunda yer alan asansörün yanına vardığımda asansörün gelmesini beklerken yanımda bir kişininde varlığını hiss etmemle daha dik bir duruşa geçdim.
Sonunda asansörün kapısı açıldığında içeri benimle birlikde Emir Karahan'ın da bindiğini gördüğümde duruşumu hiç bozmadan sadece baş selamı vermekle yetindim ve koyu renklerden oluşan tuşlardan koyu kırmızıyı seçmemle asansör harakete geçti. Her bir katın üzerinde rakamlar değilde renkler vardı ve bu bazıları için kafa karıştırıcıydı. Burada her şey çok farklı çalışırdı.
Asansörün kapısı açıldığında dışarı adımımı atıp yan tarafdakı kutuya telefonum ile cüzdanımı ve son olarak belimden silahı çıkarıp bırakdıkdan sonra üzerimi yoklamaları için kollarımı açıp bekledim. Karşımdaki kız bana asker selamını verdikden sonra üzerimi yoklamaya başladı.
"Albay sizi odasında bekliyor" dediğinde kafamı tamam anlamında sallayarak eşyalarımı alıp Albay'ın odasına doğru adımlamaya başladım.
Kapıyı tıklatıp cevap gelmesini beklemeden içeri girmemle Albay'ın bakışları bana döndüğünde baş selamı vererek yanına ilerledim.
"geç otur" dedi ayağa kalkıp bana oturmam için ilerideki koltukları gösterip, ardından kendisi de oraya oturdu.
"Hâlâ eski huylarını bırakmamışsın"
"Ben böyle büyüdüm Albay, bunu en iyi sizin anlamınız gerekiyor. Fakat siz hep bunu söylüyorsunuz. Siz benim kapıyı tıklatmam şükredin"
"Belki bir umut dedim, belki düzelirsin ama nerde, inadın inat senin" dedi alayla gülerek. Bende hafifce gülümsedim ona karşılık
"benimle konuşmak istediğiniz şey nedir Albay?"
"yeni bir operasyon için seninle özel olarak konuşmak istedim"dediğinde elindeki mavi kapaklı dosyayı bana uzatdı. Dosyayı elime alıp içini incelediğimde kaşlarım şaşkınlıkdan havaya kalkarken başımı kaldırıp yüzüne bakdım
"Ama bu iki kardeşin mâlikansinde olacak şevkiyyat için olan dosya"dedim kaşlarımı çatarak.
"evet o ve iki gün sonra şevkiyyat gerçekleşicek seninle de konuşmam gereken konu bu" Albay'ın söyledikleri karşısında daha da merak etmişdim.
"Bi' dakika hani bu işi diğer askerler yapıcaktı? Ne değişti" dedim kaşlarımı havaya kaldırarak. Bu operasyonu ordudaki özel tim yapıcaktı. Onlara devretmiştiler
"Aynı gün başka yerde de operasyon olucak timi oraya yönlendirdiler. Bu operasyonuda siz halledeceksiniz"
Bu operasyon da olmayı çok istiyordum ama konsey bunu yapamayacağımı düşündüğü için benim yerime başka birisini yönlendireceklerdi.
"bu görevde yer almanı istiyorum ama bir şartım var" dediğinde yerimde rahatsızca kıpırdandım ve nedir anlamında kafamı sallayıp kaşlarımı olabildiğince daha da çok çatdım.
"senin yerine görevde yer alan kişi Emir olucak bu kez adamları yöneten o , bu görevde yer alırsan eğer sen sadece onun dediklerini yapacaksın"
"ama yıllardır bunun gibi özel operasyonların hepsini ben yönetdim, sizde bu opreasyonda olmak için ne kadar can atdığımın farkındasınız ve izin verin bunu da ben yöneteyim"
"buna sadece ben karar vermiyorum Ay, kurulun da kararı bu senin bunu yapamayacağını düşündükleri için izin vermiyorlar. Bu görevi senin yönetmeni bende çok isterim ama eğer bunu başkası yönetirse sen sadece orda olabilirsin başka türlü senin orda olmana hiç kimse razı değil"
" yinede görevde Emir'le birlikde olmak istiyormusun?" dediğinde bakışlarımı yere düşürdüm, çünkü onunla birkaç operasyonda olmuşdum ama yöneten ben olmuşdum bu yüzden bu soru yüzünden tedirgin olmuşdum. Ama yinede bu operasyon için bunu yapacaktım ama yine kendi yöntemimle
"Hayır! Eğer ben yönetmeyeceksem istemiyorum "dedikden sonra aklıma gelenle sinsice gülümsedim. Aklımda kurnazca fikirler dönüp dolaşıyordu.
" bir şey yaparsan eğer ceza vermekten hiç sakınmam Ay. Rahat dur bu bir emirdir" sanki Albay aklımdan geçenleri anlamışca konuştu.
"Bakarız Albay madem onlar beni istemiyor bende istediklerini veririm"
Ayağa kalkıp baş selamı verek odadan çıktım bu görevde benim olmamı neden istemedikleri bariz ortadaydı.
Bunu düşünen kurula bir kadının gücünü göstermek isterim hatta kanıtlarım ama bazı gerikafalı insanlara ne kadar anlatmaya çalışırsan çalış nafile. Bu katta benimde odam vardı. İfadesiz bir halde kendi odama doğru ilerleyip kapısını açıp içeriye girip geri kapatdım kapıyı. Dolabıma doğru ilerleyip kapısını açıp içden şu an bana gerekenleri aldım. Bacağıma silah koşu kemerimi bağlayıp dolapdan diğer silahımı alıp sol bacağıma yerleşdirdim sağ bacağımada bıçağımı yerleşdirip belimdeki silahı da kontrol etdikden sonra bileğimdeki toka ile saçlarımı sıkı bir at kuyruğu yaptım
Durgundum aklımda bir süredir çözmeye çalışdığım davalar vardı ve bu davaların konusu hiç iç açan şeyler değildi
Son olarak dolabın kapısnı kapatıp odadan çıkdım. Buraya eğitilmek için gelen yeni kişiler vardı ve bu gün benim onları kontrol etmem gerektiği için oyalanmadan hemen yer altındaki eğitim alanına ilerlmeye başladım. Sonunda kata vardığımda silah seslerini duyduğumda gülümsedim. Hızımı artırarak atış alanına ilerlemeye başladığımda ters giden bir şeylerin olduğunu gördüm.
"Ediz?"dedim ne yapıyorsun sen diye sorgularcasına yüzüne bakdım
Gördüğüm manzara bir az garipdi, çünki Ediz ile bir kız anaokul çocuğu gibi bir birlerine söz atıyorlardı. Kız sinirle onun yüzüne sövüyormuş gibiydi, ama Ediz halinden memnundu
"ne olucak bu hanımefendi atış yaparken dikkatini dağıtdığımı söylüyor" dedi Ediz bana doğru dönerek
"ama doğru senin yüzünden bir saatir bir kere bile olsun atış yapamadım" söylendi bu kezde adını bilmediğim kız
"o senin dikkatsizliğin" dedi Ediz onu dahada sinirlendirmek istercesine
"seni tanımasam bu söylediğine inanırım, şimdi uza ben ilgilenirim kızla" dediklerim karşısında Ediz siniri bozulmuş bir şekilde erkeklerin yanına gitdiğinde bende kızın yanına yakınlaşdım.
kızın giyimine bakarsak bu gün gelenlerden olmalıydı sebebide üzerindeki asker formasında olmasıydı. Burdaki her kes asker kiyafetini giyinmezdi, sadece burda eğitilip daha sonra orduya özel tim olarak gidenler giyinirdi. Tabii buranında kendine özel bir forması vardı.
"onu şu an burdan göndermeseydiniz eğer daha ilk görevime çıkmadan ölücekdim" dediğinde güldüm
"Ben Kızılgül. Bana Kızılgül derler. Bu gördüğün Askerlerden ben sorumluyum. Kısacsı burda eğitilen bir çok kişiden ben sorumluyum"
"bir nevi komutan gibi" diyerek beni tamamlayıp baş selamını verdiğinde bende ona karşılık verdim ve gülümseyib cevapladım " sayılır" dedikden sonra elindeki FN FNAR silahını gördüğümde şaşırdım
" elindeki FN FNAR... kullana biliyormusun?" diye sorduğumda hevesle başını sallayıp
" evet normal silahdan daha iyi kullanıyorum bu bana rahat ve hafif geliyor o yüzden tercihim bu oldu"diyerek bana hevesle cevap veriğinde çok şaşırdım çünki normal silahdan daha hafif olduğunu söylüyordu
kollarımı göğüsümde birleşdirip "şurdaki demir tabelaya tam üç defa atış yaparmısın?" diye sorduğumda kafasını sallayıp kendisine rahat bir pozisyon aldıkdan sonra tüm dikkati tabelaya vererek hiç zaman kayb etmeden üç defa ateşlediğinde hedeflerinin ikisi tamdı bir taneside sekiz puanlık atış yapmışdı.
"daha önce hiç atış eğitimi aldınmı yada başka silaharıdamı böyle kullanıyorsun?"diye sorduğum vakit kayb etmeden beni cevapladı
"hayır daha önce eğitim almadım sadece bu silah hep dikkatimi çekti silahları bunun gibi iyi kullanamıyorum" dediğnde gerçekden şaşırmışdım çünki FN FNAR silahını kullanıpda diğerlerini kullanamamak garipdi.
"Bi' dakika sen eğitim almadın mı?"
"Hayır. Eğitimim yok ben eğitilen askerlerden değilim" sesinde mahçupluk vardı.
Kaşlarımı kaldırıp " Sen Çetin Atay'ın kızı Ulya Ataysın değil mi?" Dediğimde başını onaylarcasına salladı
Albay bahsetmişti. Eski bir arkadaşının kızı küçüklüğünden beri ajan olmak istediğini söylermiş. Babası sonunda kızına dayanamayıp Albaydan onu eğitmesi için bir ricada bulunmuştu. Ulya'nın 26 yaşı vardı. Ve bence çok geç kalmıştı ama kendisi doktorluğuda bitirmesine rağmen hâlâ ajan olmak istiyordu.
"geç olsun güç olmasın. Çok sıkı hazırlanman gerek Ulya" diye devam edip aklıma gelen şeyle kaşlarımı çatıp belimdeki silahımı ve bacağımda ki silahı çıkarıp ona doğru uzatdım alması için
"ikisini de al ve bana ikisi arasında olan farkı söyle " dediğimde bir süre yüzüme bakıp beni anlamaya çalışdıkdan sonra kaşlarını çatarak ikisinde elimden aldığında ilk baş anlamasada sonra hayretle açılan gözleri ile başını kaldırıp bana bakdıkdan sonra konuşmaya başladı
"bu diğerinden çok hafif ama bu normal silahlar gibi ağır" dedikden sonra belimden çıkardığım silahımın merisini çıkarıp kontrol etdikden sonra diğer silahıda aynı onun gibi inceledikden sonra hayretle bana dönüp benim silahımı eline alıp havaya kaldırıp "bu diğer silahlara göre çok farklı, mermisi çok ince, dokusu garip vede çok hafif"
Bu kız gözüme batmışdı, gözlerimi kısarak "sana bir teklifim var" dediğim de bana daha da merakla bakmaya başladı
"eğer benim hazırladığım sınavlardan geçersen burda kalıp görevlerde yer alnmanı sağlarım ve istediğin yetkiye sahip olursun ama başarısız olursan sadece ordu da yer alma yetkisine sahib olursun... yani ajan olamazsın. Belki de hiç sahib olamazsın...Hangisi?" diye göz kırpıp soru sorduğumda hiç düşünmeden cevapladı
"Tabii ki burda olmak istiyorum, ben ajan olmak istiyorum. Bunun için buraya geldim"
"bende öyle düşünmüşdüm... bu arada sanırım silah kullanmayı biliyorsun"
"Evet babam onu öğretmişti" dediğinde aslında her ne kadar eğitimsiz birisi olsada bazı konularda bilgisi vardı. Yani sıfırdan başlamasına gerek yoktu. Kolumdaki saate bakdığımda toplantının başlamasına on dakika vardı, etrafıma baktığımda Emir ile Güney'in buraya bakarak bir şey konuşduklarını gördüm.
Karşımdaki kıza döndüğümde silahımın mermisini içine tekrardan yerleşdirdikden sonra ona uzatıp"silahı al ve bu sefer insan şeklinde olan tabelaya nişan al. İlklk kurşunu kalbine, ikinci kurşun ses tellerinin olduğu kısıma, son mermiyide alnından vurmaya çalış"dedim boş bakışlarla kızın yüzüne bakarak
"iyi de ben bunu doğru dürüst kullanamıyorum, her ne kadar kullanmayı bilsemde atışlarım hep kötü oldu. Bunu benden şimdi yapmamı istemeyin"dedi tereddüt ederek
"bu bir istek değil, emir" dediğim de ne kadar kararlı olduğumu gördüğünde silahı elimden alıp yavaş-yavaş ilerleyip kırmızı çizgide durdukdan sonra tüm dikkatini sabitleyip dediğim yerlere nişan almaya çalışdı.
Arkamda ayak seslerinin geldiği yöne döndüğümde "boşuna uğraşma kız senin sınavlarını geçemez" dedi Güney yanıma gelip elini omzuma atıp beni kendisine çekerek
kolunu omzumdan atıp ondan uzaklaşdım "sınav olduğunu kim söyledi? "dediğimde kız çokdan dediklerimi yaptığında atdığı kısımlara bakıp yanına yaklaşdım
"size bu tür silahları FN FNAR gibi yapamadığımı söylemişdim"
"ne kötü ne iyi, ikinci atışı yapmamışsın ama ileride yapıcaksın, şurdaki kızın yanına git ismi Almina sana kalacağın yeri ve yapman gerekenleri o söylecekdir"
"tamam"dedikden sonra hafif tebessüm edip Güneyle birlikde kurul toplantısının olacağı kata çıkıp toplatı odasına ilerlemeye başladık birlikde.
"kızda çok iyi potensial var ama burda kalacağına pek inanmıyorum" dediğinde bunu bende düşünüyordum
"evet ama onun burda kalması için bir azdan bu konu hakkında konuşucam,"dediğimde kafasını olur olmadık salladı, Sonunda toplantı odasına vardığımızda kapıyı tıklatmadan odaya giriş yaptığımda tüm bakışlar buraya dönmüşdü
"her kese selamm" coşkulu bir sesle giriş yaparak yerime oturduğumda Güney de hemen benimle birlikde yanıma oturuşdu. Burdaki her kesden nefret ediyordum ve o nefret etdiğim kişilerle duygularımız karşılıklıydı yani benim düşüncemle öyleydi.
"siz söze başlamadan önce benim size söylemek istediğim var" diyerek ara verip tepkilerine bakdım benim tam karşımda oturan Emir Karahan ve onun yanında oturan Asaf Demir kaşlarını çatmışdı aynı zaman da Albayda aynı şekilde.
"bu gün özel olarak eğitilmek için gelenler arasına bir kız var, o kızı kendi grubumda eğitmek istiyorum ve eğitimi bitdikden sonra burda çalışmasını istiyorum" dedim kollarımı göğüsümde birleşdirip arkama yaslanarak. Aslında Umay'ı babası bir ajan olması için göndermemişti. Hevesini alır diye göndermiçti ama ben onu burda kalmasını istiyordum.
"Umay'dan bahsediyorsan eğer o kızı buraya eğitilmesi için getirildi, onunki bir heves onda asker tipi yok. Burda kalamaz Ay" Asaf Demir bana hitaben konuşarak dediğinde bende hemen ardından
"kızda çok iyi bir potensial var, bazılarımızın aylarca üstünde çalışıp da yapamadığı FN FNAR silahını daha doğru dürüst eğitim almadan kullanabiliyor, o kızı kendim eğitip burda kalması için elimden geleni yapıcam ve sizin fikirleriniz umrumda değil" dedim bir çırpıda
"kız eğitimini tamamladıkdan sonra gönderilecek."
"eğer ki hâlâ ısrarcıysanız anlaşma yapalım, kız burda kalıcak ve eğitimi tamamlandıkdan sonra onun nasıl bir yeteneğe sahib olduğunu sizde test ederk görün eğer testi gerçse görevlerde yer alıcak" dedim bir çırpıda konuşup işaret parmağımı Kenanın yanında oturan Asaf Demir'e karşı doğrultup sorarcasına baktım
sakin ol kız
Asafdan ses çıkmadığında "kabul edeceğinizi biliyordum" diyip gülümsediğimde Asaf Demir bana bakıp önüne döndü. Kendiside çok iyi biliyordu ben ne dersem onu yapan birisiydim.
masada bir süre sessizlik oldukdan sonra Albay derin bir nefes alıp konuşmaya başladı ve türk devletleri arasında verilen bazı kararlardan bizi haberdar etdi. Bazı ülkeler Türk devletine savaş açmakda kararlıydı ve bunun için ordudaki askerler her an için hazır olda beklemeliydi. Aksi takdirde bir şeyler ters giderse bizdende bazı askerler savaş için gidecekdi
Bir süre sonra "Seza ve Emir sizler iki gün sonra olucak şevkiyyat için gereken her şeyi hazırlayın, tüm askerler hazır olsun" dediğinde onu onaylamışlardı.
Her kes kendi alanında olan sorunları söyleyip bunun hakkında uzun konuşmalar gerçekleşmişdi. Kazanılan davalar ve kazanılmayan davalar vardı. Kenan Yıldırım avukatdı ve Albayım oğluydu. Davalardan o sorunluydu. Bende avukatdım. Fakat ben çalışmıyordum. İlk davam başkasına aitdi. Yıllar önce verdiğim bir söz vardı ve ilk davam o olucaktı, ben o sözü tutmak için çalışmıyordum
Toplantı uzun sürmüştü ama sonunda bitmişti.
Bahisler yapılmış, canlar ortaya atılmıştı.
Acaba ilk kimin canı gidicekti? Acaba ilk kim terk edicekti
her kes kendi için başına geri dönmüşdü.
Bir az ötede olan kişiye bakıp hemen seslendim
"Seza"
"Efendim?" Diyerek bana döndü. Hemen gidip koluna girdim ve " Yeni stoklar geldi mi?"diye bir soruda bulunduğumda beni bekletmeden cevapladı "evet daha sabah saatlerinde geldi, bakmak istermisin?" Dediğinde kafamı salladım
Eğitim olduğu kata geldiğimizde tüm stokların bulunduğu yere geldiğimizde kutuların yanına yaklaşıb kapağını açdığımda sırayla ve özenle dizilmiş kurşunların üzerinde elimi gezdirdim. Bunların hepsi benim yaptırdığım kurşunlardı. Alt kısmında bana özel damga vardı Hepsi bu sabah fabrikadan gelmişdi.
Kutudan uzaklaşıb bana gönderilen stokların sayısına bakdığımda kafamı kaldırıp Sezaya bakdım
"Bana sadece 5 kutu stok geleceği söylenmişdi?" Diyip Kaşlarımı çatıp yüzüne bakdım
"Bende öyle biliyordum ama sabah gruba yeni birisi geleceği ve yedekde stok olması gerekdiğini söylendi" dedi bana açıklamak ister gibi. Duyduklarım karşısında ne tepki vereceğimi şaşırmışdım
"Birincisi; gruba yeni kişi geleceği bana söylenmedi. İkincisi; zaten her ay kullanılan kurşunlardan geriye yedek stoklar kalıyordu? Buna gerek yokdu"
Gruba birisi gelirse ilk benim haberim olurdu ve gruba alınacak birisi yokdu eğitimi tamamlanan her kes gönderilmişdi, daha az önce adını öğrendiğim kızında eğitimi tamamlanmadığı için gelemezdi.
Üstelik geçtiğimiz yıllarda gruba hiç kimse alınmayacak demiştim. Bu grubun lideri bendim. Ben yönetiyordum. Evet grupdaki her kesden küçüktüm ama lider bendim.
"Hiç kimse gruba gelemez burdakilerin daha eğitimi tamamlanmadı bile" dediğimde beni aydınlatmak adına " zaten onlardan birisi değil Emir de artık bizimle çalışacakmış, yeni gelen stoklardan biri de onun için diğerleri de yedek stok"
Duyduklarıma anlam veremedim. " az önce ben, Emir Karahan benim haberim olmadan benim grubuma atanmış diye duydum öylemi?" Dediğimde Seza bana başka bir şey söylemişim gibi bakdı
"Son kısmı söylemedim ama-" yüzüme bakdığında cümlesinin devamını getiremedi.
Diğer tüm stokları yokladıkdan sonra odadan çıkıp eğitilen kişilerin yanına gidip aradığım kişiyi bulmak için etrafa göz gezdirdim. Aradığım kişiyi bulamayınca Güney'in yanına gitdim.
"Güney"seslendiğimde arkasını dönüp bana bakdığımda "Bi' gelsene" dedim
"Sorunmu var? Yüzün kıpkırmızı" dediğinde hemen cevapladım
"Evet var ve sorun şu ki gruba yeni birisi atanmış?" Dediğimde sanki bunu söylememi beklemiyormuş gibi rahatladı
"Evet, Emir atandı bunu sana kendisi söyleyecekdi"
"Oh ne güzel, her kes her şeyi bilsin bir ben kalayım sonra da işler yoluna gitmediğinde sorumlu ben oluyorum ne güzel ama" diyip ellerimi havaya kaldırıp indirdim " bu grubu ben kurmadım mı? Kurdum. Yönetimi kimde? Bende. Ama gruba birisi atandığında benim haberim olmadan oluyo" dedim sinirle ama etrafdakiler yüzünden kısık sesle söylüyordum
"Bunları bana değilde sorumlusuna gidip söylesen?" Dediğinde tam ağzımı açacağım sırada " deponun üst katında" dedi daha ben sorumu sormadan beni cevaplamışdı.
Albayla konuştuöumda bile bana bundan bahsetmemişti. Demek bu yüzden operaysonu Emir yöneticekti. İkimizinde alanı aynıydı. Ben olmadğımda o benim yerime geçicekti. Vay be benim haberim olmadan her şey planlanmıştı.
Görevlilerin yanından geçib asanöre bindiğimde koyu yeşile basıb beklemeye başladım. Yanına gitdiğimde tabii ki kavga edecek değildim, sedece neden bir anda bunu yaptıklarına anlam veremiyordum. Yıllar önce bu grubu kurduğumda her kes gibi ona da aynı teklif sunulmuşdu, ama kabul o etmemişdi. Şimdi ne değişdi de gruba atanmıştı anlamıyorum.
Asansörün kapısı açıldığında hiç beklemeden kendimi dışarıya atdığımda tam karşımda onu gördüm. Arkası bana dönükdü ve havada uçuşan dumanlardan sigara içdiği belliydi.
"Gruba atanmışsın?" Dedim sakin ve bir o kadarda sert bir tonda. Ona o kadar dikkatli bakıyordum ki her hareketini ezberliyor gibiydim. Önce sigarasını yere atıp ayağı ile ezdi ve bana döndü. "Evet artık sizinle aynı yükü taşıycam" dediğin de şaşırdım ama bunu suratıma yansıtmadım, yüzümü ifadesiz tutmaya çalışdım
"Peki benim neden haberim yok bundan"
"Bu karar bana söylendiğinde bende istedim ve atandım" dedi ellerini cebine koyup bana doğru bir kaç adım geldi.
"Gruba atanmayı ben seçmedim, bu kararı alan kişi ikimizinde haberi olmadan yaptı, ama düşünüyordum da bence iyi bir karar almış" merakla konunun nereye gideceğini bekliyorum şu anda
"Sabırla konunun neye değineceğini bekliyorum" dedim bende ona bir az yaklaışıb
Hiç ben konuşmamışım gibi kendi konuşmasına devam etdi " yani eğer ki seninle birlikde operasyonları yöneten başka birisi olursa, o zaman seni uzaklaşdırmazlar ikimizde görevleri birlikde yönetiriz" dediğinde kaşlarımı çattım
Şimdiye kadar bir çok operasyonu ben yönetdim.. tek başıma "şimdi benim anladığım şu ki sen bana eğer bir olursak ne sana nede bana karışa bilirler diyorsun doğrumu anladım"
"Evet, tüm bu olanlara göz yummakdansa bir çalışırız" dedikden sonra yine bana arkasını dönüp yeni bir sigara çıkarıp yaktı
Eğer oda böyle düşünüyorsa neden daha önce ona tektif etdiğimde kabul etmedi, şimdi ne değişmişdi
"Ne değişdi?" Yanına gitip tam karşısında durdum "ne demek, değişen ne?" Dediğinde benim soruma soruyla karşılık verdi
"Yıllar önce her kese yaptığım teklifi sanada yaptım ama sen kabul etmedin, şimdi ne değişdi?!" Dedim hiddetle sesimden bariz anlaşılmazlık ve sinir vardı. Neden bu kadar sinirlendiğimi bende bilmiyordum ama yinede sakin davranmaya çalışıyordum
"Değişen bir şey yok gruba atanmak istedim ve atandımda"
"Yaptığı işi yük olarak gören birisini ben grubumda istemem"
Aniden yüzüme bakıp "Bir ay sonra bir defile partisi olucak ve seninde orda olmanı istiyorum eğer seninde rızan olursa" dediğinde benim az önceki sözleri söylememişim gibi başka bir konu açdı.
Gözlerine baktığımda bana beklentiyle bakıyordu. "Birincisi; O defile partisine sadece eşler katılıyor ve biz eş değiliz. İkincisi; neden seninle katılayım" dedim oldukca sert olduğuna inandığım sesle
"Sana olan can borcumu ödemek istiyorum" dediğinde gözlerinden hüzün geçtiğine şahit oldum ama bu uzun sürmedi. Oda aynı benim gibi duygularını saklıyordu ama o kadar güçlü olmadığı aşkikardı. Yada kendisi öyle yapıyordu
Garip bir şekilde sinirimin yavaş yavaş gitdiğini hissediyordum ve bu benim için iyi bir şeydi
"O gün ben sana buna gerek olmadığını söylediğimi hatırlıyorum" dedim kollarımı göğüsümde bağlayıp yıllar öncesine dayanan olay yüzünden bana hâlâ borçlu hissediyordu.
" defile konusunu düşün ve bunun benim için çok önemli olduğunu bilmeni isterim" dedikden sonra kendsinin değilde havanın içtiği sigarayı yere atıp gitdi. Sigarayı içmeyecekdise neden yakmışdıki?
Buda neydi şimdi? İnan gerçekten bilmiyorum ama kesinlikle bu konun defileyle alakası olmadığını biliyordum. Bir kaç dakika öylece boş bakışlarla etrafı izledikden sonra yapmam gerek işlerim ve çözmem gereken dava vardı.
Evet ben akvukat olarak çalışmıyordum ama Kenan'a davalarda yardım ediyordum. Bir çok davaları çözüp ona verirdim ve oda mahkemede davaları yürütürdü.
Eğitim katına geri indiğimde benim grubumdaki her kes kendisine kendi alanına ait bir takımı alıp gerkenleri öğretmeye bile başlamışlardı.
Benim için ayrılan takımın yanına gitdiğimde başlarında Emir'in olduğunu gördüm
"Farkındaysan bu benim takımım"
"İkimizinde alanı aynı olduğu için birmizin takımı eğitmesi gerek sen gelmediğin için ben yapıcam" dediğinde bana doğru eğilip kulağıma söylemişdi sanki diğerlerinin duymasını engellemek istiyordu.
Bende onun yaptığın tam aksini yapıp normal ses tonuyla "benim için fark etmez ama işime engel olmamanı isterim" diyip gideceğim zaman Ulya'nın bana gülümsediğini gördüğümde bende aynı o şekikde karşılık verdim. Oda burada kime yakın olmasını biliyordu. İlk başta onun buraya gelmesini istememiştim. Ama sonra onun hakkında bilgi edindikden sonra fikrim değişmişti.
Etrafa göz gezdirdiğimde aradığım kişiyi bulamayınca ikinci kata yani burdaki üstlerin odalarının olduğu kata gidip
Kenan'ın odasına gitdim.
Kapıyı tıklatıp cevap gelmesini beklemeden kapıyı yavaşca açıp içeri girdim
"Dilara Ekin'in dosyasını senden almak için geldim" diyip içeri geçtim
Başını elinde tutduğu dosyadan kaldırıp bana baktığında sağ kolunun yanında duran dosyayı bana uzatdığında almak için hamle yaptığım fakat dosyayı vermedi "neden istiyorsun"
"Neden istediğimi her kesden çok sen iyi biliyorsun Kenan" sonunu bastırarak söylemişdim. Gözlerime bakıp dosyayı almam için yeniden uzatdığında aldım
Kapıdan çıkmak için haraketlendiğimde "Çözülemeyen davaları çözmek istiyorsun... Sahi neden bu tarz davalarla bu kadar çok ilgileniyorsun?" Dediğinde ona cevap olarak
" Haksız dünyada yaşayan haklı insanlar için" dedikden sonra kapıyı kapatıp elimdeki dosyayla birlikde depodaki arabama binip eve doğru yol aldım. Artık zamanım olucaktı. Benim yerime Emir diğerleriyle ilgilenirse bu benim işime gelirdi.
Eve vardığmda saat daha sekiz buçukdu.
Eğitim yarım saat önce bitdiğine göre nerdeyse bir saat sonra her kes evde olucakdı.
Odama gidip üzerimdekileri çıkarıp rahat bir gri eşofman altı ve siyah tişört giyinip yüzümü yıkadıkdan sonra geri aşağıya indim.
Gelirken ev ihtiyaçlarını da aldığım için onlarıda yerleşdirip L şeklindeki kotuğa oturup Dilara Ekin'in dosyasını elime alıp içine baktığımda ilk olarak ölü cesedinin fotoğrafıyla karşılaşdım.
Gerçekden tüyler ürperticiydi. Ölümü hakkında yazılanları okumaya başladım. "Daha 21 yaşında olan Dilaran Ekin sabahın erken saatlerinde kime ait olduğu bilinmeyen bir evde patlama sonucu hayatını kaybetmişdir. Lâkin yapılan testlere göre karnında ve bacağında çıkarılmamış bıçak olduğuda tesbit edilmiş."
"Ailesin söylediğine göre nişanlısı olan Tayfun Öztürk ile birlikdeymiş. Annesi 'kızımız bize Tayfun ile bu gece bir kaç yere gidip birlikde vakit geçireceklerini söyledi bizde izin verdik Kızım o günün sabahı kimin olduğu belli olmayan bir evde ölü olarak bulundu' bunu söyleyen kadın perişan bir halde kızının yasını tutuyordu. Tayfun Öztürk'ün ifadesinde ' Dilara ile birlikde o gün bir çok mekana gitik. Ama onunla bir kaç saat vakit geçirdikden sonra işden gelen arama sonucu onun yanında ayrıldım ona defalarca evine bırakmak için ısrar etdim ama o kendisinin gideceğini söyledi."
Okumayı yarıda kesip bir az düşündüm. Bu gece uymayacağım için bu davayı gece çözüp bir sürü kanıtlar için araştırma yapmam lazımdı.
'Kızılgül olmayaydı' poemasında da şairin dediği gibi giden geri dönmezdi ve ondan geriye kalan arkasında bıraktıklarıydı. Kaç annenin gözlü yaşlı kaldı, kaç annenin saçları eskimiş gümüşe döndü?
Bunun sonun yokdu. Dünya gitdikçe dahada şeytani bir yere dönüşüyordu.
dosyayı masada öylece bırakıp bu gün bana söylenen şey aklıma geldi.
Emir'in amacı kesinlikle defileyle ilgili değildi. Bunu biliyordum ama neden benimle eş olmak istesin ve ardından bana olan can borcunu ödemek istesin ve dahası neden gruba atanmak istedi.
Yerine oturmayan şeyler vardı bunu çok iyi biliyordum. En azından burda kalacağı için maksadının ne olduğunu anlamalıydım.
Telefonuma gelen bildirmle ayağa kalkıp pencereye bakdım. Evin önünde bir araba vardı ve tanıdık değildi. Evin olduğu bölgede yol üzerinde araba park etmek yasakdı. Eve farklı bir düzenek kurmuşdum evin etrafında ve ya bir kaç metre uzaklığında bile araba 5 dakikadan fazla haraketsiz durursa telefonuma bildirim olarak geliyordu.
Evin anahtarını elime alıp dışarıya çıkıp
merdivenlerden inip dış sürgülü kapıyı açıp arabanın yanına gitdim. Bu arabayı daha önce hiç görmemişdim arabanın camına tıklatıp açması için el hareketi yaptım
Camın açılmasını beklerken arabanın kapısının açılmasıyla bir adım geriye gidip arabadan çıkan kişiye bakdım.
"Emir?" dedim sorgulayan bir sesle
"Bende tam sana telefon edecekdim ama gerek kalmadı"
"Beni neden arıyacakdın? Yada asıl soru Burda ne işin var?"
"Hani bende sizin grupdayım ya, sizinle kalıcam ya bende yarın değilde bu gün geldim"Dedi
Ağzımın içinde hoşunt olmadığım belli olan bir sesle "sanki seni davet eden vardı" diyip sürgülü kapıdan geri içeri girip klubeye gidip yerden kapıların açılmasını sağladım ve ardından bahçede yer alıntına doğru inen garaj kapısını açdım ve eve doğru adımladım
Bir süre sonra arabsını garaja parkedip içeri geldi ve bana çarpaz olucak şekilde oturdu
Sürgülü kapıyı kapatma gibi bir derdim yokdu çünki düzenek sayesinde kendisi geri kapanıyordu zaten
"Artık burda yaşayacağına göre burayada uyum sağlamana sevinirim" dedim kollarımı göğüsümde bağlayıp ona dik dik bakarken
Grubdaki her kes aynı evde yaşıyordu. Ev benim ve Güney'indi. Fakat Seza, Almina ve Ediz de grubumuz için burada kalıyordu.
Emir'in de burada kalması normaldi ama bence kalmasına gerek yoktu çünki o bir tek meskendeki masada yer almıyordu. Karanlık dünyanında masasında yer alıyordu. Onun burada kalması dikkat çekerdi.
"Eh artık istemesem bile insan yaşadığı yere er yada geç uyum sağlar" dediğinde onu haklı buldum. Çünkü insan bir aradan sonra her şeye alışıyordu
Bir süre sessiz kaldıkdan sonra "dava ile senmi ilgileniyorsun" derken masadaki dosyayı işaret etdi
"İlgilenmiyorum, cinayeti ört bas edenleri bulmak için araştırmalar yapıyorum" dedim masadaki dosyaya bakarak. Evet belki bu davanın sahibi ve ya polis olamayabilirdim ama her kadın cinayetinde bende araştırmalar yapar katili bulmak için her şeyi yapardım.
Aklıma gelen şeyle ayağa kalkıp ikinci kat için olan merdivenin altında olan dolapdan tam dört tane mavi kapaklı dosyayı alıp Emir'in karşısındaki amsaya bırakdım
"Bunlar grupdaki kişilerin hayat dosyaları, demek istediğim bu grupda olan her kes, her kesin hayatını bilmek zorundadır" dediğimde bende eski yerime geri oturmuşdum. Aslında hepimiz hakkında bilgiliydi ama her kesin anlatmadığı gerçek bir yüzü bu dosyalarda yer alıyordu.
"Ki hiç bir zaman sorun çıkmasın ve benimde dosyam bunların arasında olması gerek değil mi?" dediğide dosyalara bakmaya başlamışdı. Onun görmeyeceğini bilsemde kafamı salladım
"Siz beş kişi değilmisiniz? Burda dört tane dosya var" dediğinde kaşlarımı hafif çatmış bana bakıyordu
"Evet benim dosyam yok orda" dediğimde kaşlarını dahada çatdı.
"Neden" dediğinde iyice meraklanmışa benziyordu
"Çünki Yaktım" evet gerçektende kendi dosyamı yakmışdım grupdakiler zaten benim hikayemi bildiği için buna gerek duymamışdım ve yakmışdım
"Yanlız bu yasa dışı" dediğinde ayağa kalkıp Dilara keskinin dosyasını elime alıp "yasaları önemseyen kim, eğer iyi bir gözlemleyici olursan dosyaya gerek olmadığını anlarsın" dedim ve dosyayı merdivenin altındaki dolaba koydum. Aslında bu dosyalarada ihtiyacı yoktu. Zaten her kes bir birini yıllardır tanıyordu. Ama sadece bu grubun bilmesi gereken şeylerde vardı. O yüzden ona vermiştim.
Cevabıma karşı sessiz kalmışdı. Eski yerime geri geçip oturduğumda alt katdan sesler geldiğinde bizimkilerin geldiğini anladım
Onlar yanımıza geldiklerinde Emir'e dönüp "Başka anlamak istediğin bir şey olursa sorarsın" dedim
O sırada Güney "Kim neyi sorucakmış"diye sordukdan sonra yanıma oturdu
"Emir için dedim ben onu boş ver" diyip kafamı ona yasladığımda diğerleride gelip oturmuşdu
Güney başını bana doğru eğip sessiz bir tonda " yanımdan ayrıldığında sinirliydin.. şimdi sakin gibisin" dediğinde "gibi değil zaten sonra sinirim yavaş yavaş geçti" dedim bende aynı onun gibi
"Neden bu kadar sinirlendin sen" dediğinde "nedenini çok iyi biliyorsun" dedim ve kafamı daha rahat bir şekilde ona yasladığımda başımdan çenesini başıma yaslamıştı. Güney benim manevi abimdi. Her ne kadar kan bağımız olmasa bile bana abilik yapmıştı. Hep koruyup kollamıştı.
Etrafdaki sese kulak verdiğimde onlar Emirle sohbet ediyorlardı ve onun burda olmasına şaşırmamışlardı benden önce onun buraya geleceğini biliyorlardı
"Bu arada Ay sen bu kez bir operasyonu sen yönetmeyecekmişsin ve çok rahatsın" Almina önümdeki tekli koltukda oturmuşdu
"Evet..." dedim hafifden dudaklarımı büzerek
"ee sen bu kadar sakinsen var bir şeyler" diye Almina söylediğinde
Mutfakdan çıkıp elinde bir tabak kek ile buraya gelen Ediz " kız yoksa yine mi gizli gizli operasyonu yöneticeksin?"diyip diğer tek kişilik koltuğa oturdu
"Yok bu sefer öyle yapmıycam " dediğimde hepsi şaşırmışdı "size söylememişler galiba" diyip ayağa kalkıp merdivenlere ilerlediğimde Güney " o zaman bende o görevde olucam" dediğinde ben üst kata varmışdım sesimi duysun diye bağırıp "hayır" dedim ve ardından "EDİZ YANIMA GEL VE BANA YARDIM ET" dedim sakin çıkan bir sesle beklediğim mesaj bir azdan gelecekdi
Odama girdiğimde içerdeki diğer odaya girdim. Odam normal büyüklükdeydi ama odanın içinde bir tane oda daha vardı ve tüm her şeyim orada saklıydı.
Bilgisayarımı ve bir kalemi aldığım sırada Ediz yanıma gelmişdi "sen şu üst üste dizilmiş kitapları al hadi" dediğimde ikiletmeden hepsini kucağına aynı anda almışdı
Gerçekten hem ağır hemde kalın kitaplardı. Odadan çıkdıkdan sonra kapıyı kapatıp yatak odamdan da çıkıp birlikde ilerlemeye başladık
"Kendine bu kadar yüklenme artık, eskiden 7/24 uyuyan sen şimdi iki saat bile uyumuyorsun"dedi
bu durumdan hoşlanmadığı sesinden belliydi
Ona cevap vermeyip sadece omuz silkmekle yetindim. Evet artık gözüme uyku girmez olmuştu. Düşüncelerim yüzünden uyuyamıyordum. Ne zaman yatağa girsem hep aklımdaki sesler susmazdı
"En azında kuruldan izin iste bir süre görevlere çıkma" dediğinde ona cevap olarak "yapmayacağımı çok iyi biliyorsun" cevabıma karşılık sessiz kalmışdı
Merdivenlerin sonuna vardığımızda tüm bakışlar bize döndü. Umursamadan dosyaların olduğu dolaptan Dilara Keskin'in dosyasını alıp mutfağa doğru ilerlediğimde Ediz de beni takip etmişdi
"Kitapları yere koyabilirsin ve teşekkürler" dediğimde gülümseyip mutfaktan çıkdı.
Bilgisayarla kalemi masaya bırakıp bende yanlarına gitdim
"Siz ne zaman uyursunuz?"
"Saat şu an dokuz buçuk bir azdan her kes odasına dağılır bence" diyen Almina'nın karşısında her kes başını sallamışdı
Galiba yemeğide meskende yemişlerdi.
"Üst katda iki oda bu kattada üç tane oda boş istediğini seç" dediğimde Emir'in gözlerinin içine bakıyordum ama o sadece kafa sallamakla yetinmişdi
Telefonuma gelen bildirimle belklediğim mesajın geldiğini gördüm ve "o zaman size iyi geceler" diyip mutfağa geri döndüm
Biliyorum o kadar büyük odam varken burda çalışmam aptalca olabilirdi. Ama ben hem yemeğimi yiyip hemde çalışıyordum. Sabaha kadar
Bilgisayarımdaki uygulamaya geçip gelen tüm bilgileri ve videoları bilgisayara kaydedip Dosyalara girdim. Bunların hepsi davalarla ilgili olan soruşturma ve buldukları otopsi bilgileriydi.
İlk video da Dilara Keskin'in yanmış bedeni vardı. Yine sebepsiz yere katledilmiş bir kadın...
Videonun üzerine tıklayıp sessizce izlemeye başladım.
Dilaranın boğazında morluklar vardı ama çok bilinmiyordu. Gözlerimi kısarak dikkatli şekilde videoya bakmaya devam etdim
"Vücudu IV dereceli yanıklardan ibaret ve bununla öldüğü gösteriliyor, lakin boynundaki morarmalar ve akciğerlerinin hasar görmesi aslında havasızlıkdan boğularak öldüğünü düşünüyoruz. Bu yanık ve is kokusundan boğulma değil kasıltlı olarak bir boğulma aynı zamanda karn alt boşluğunda bilinmedik bir obje var. Alevlerin içinde objede erimiş ve vicuduna yapışmış bir halde" dikkatlice karın alt bölgesindeki erimiş objeye baktım. Çok enteresan. Neden o kısımda bir obje olsunki. Aklıma gelenle gözlerim şokla açılmıştı. Bu normal bir obje değildi. Kasıtlı olarak yapılmıştı bu...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |