9. Bölüm: Aşkın Önünde Duran Dostluk
Bu işte bilmediğimiz çok şey vardı ve tüm hikâyeyi Ziya'ya bu görevi veren Fuat Görenoğlu ve Ziya'yı hatadan döndürmeye çalışan Levent biliyordu.
Asıl bize olanları anlatması gerekenler Özkan ve Furkan değildi, Levent ve Fuat'tı. Her şeyi en ince detayına kadar bilen onlardan başkası değildi.
Bu hissettiğim şey yıkımın da yıkımıydı.
Kalbimi koruyan göğüs kafesim yıkılmıştı. Kalbim altında can çekişiyormuş gibi hissediyordum. Ben en son küçükken, Levent götürülürken böyle hissetmiştim. Meğer bu his sadece aşık olduğun kişi için hissedilmiyormuş, çok sevdiğin değer verdiğin biri için de hissediliyormuş.
"Yeter lan!" diye bağırdı Anıl. "Duy artık Kutay! Gerçekleri duy."
"Ama bunlar gerçekler değil..." dedi Kutay, sesi hüznün acı iniltisinde boğuluyordu. O da anlatılanların gerçekler olduğunun farkındaydı ama inanmak istemiyordu. Ziya'yı anılarında kusursuz bırakmak istiyordu. Bu saatten sonra imkânsız olanı oldurmaya çalışmaktı onunkisi.
"Bunu kendine nasıl yaptın Ziya?" dedim kendi kendime. Aklımın düşünmeye bile cüret edemediği onlarca şey vardı. Cüret etmek şöyle dursun akıl sır bile erdiremiyordum.
"Levent'in söyledikleri doğruymuş Kutay!" diye bağırarak konuşmaya devam etti Anıl. Bağırıyordu çünkü iyi duysun istiyordu. "Biz öyle kötü dostuz ki Ziya'nın uyuşturucu kullandığının farkına varamadık. Biz uyuşturucuyla verdiğimiz savaşı en başında kaybetmişiz oğlum."
"Ziya beni öldürmeye kalkışmazdı."
Anıl, "O kalkışmamış..." dediğinde sesi fazlasıyla güçsüz çıkmıştı. "Özkan ve Furkan'a söylemiş seni öldürmelerini, karşılığında da yüz bin dolar vereceğini söylemiş. Onlar da Levent'e gitmiş."
"Neden Levent'e gitmişler de bana gelmemişler?"
"Çünkü bu bok çukurundan onları Levent kurtarmış, tedavi ettirmiş."
"Ben de kurtarırdım." diye bağırdı gür bir sesle.
Hızla ayağa kalktım ve koşar adımlarla içeriye geçip yanlarına vardığımda güçlü bir şekilde Kutay'ı itip nefesimin yettiğince bağırdım. "Ben! Ben! Ben! Başka bir şey de artık Kutay!"
"Umay?" dedi şaşkınlıkla bakarken.
"Senin bencilliğin yüzünden hiç kimse sana gelmiyor!" yakalarından tutup yüzümü yüzüne yakınlaştırdım. "Senin reisliğini değil Levent'in gücünü tercih ediyorlar. Çünkü sen hiç kimseye güven vermiyorsun Kutay! Çünkü sen bir tek ben bilirim havasında takılıyorsun ama bilmiyorsun!"
Gözleri doldu ve sesi titreyerek konuştu. "Yapmaz Umay..."
"Yapacaktı." dedim ağlayarak. "Ölmeseydi, yapacaktı Kutay."
"O zaman aldığı o para nerede?" dedi Anıl düşünceli bir ses tonuyla. Ellerimi Kutay'ın yakasından çekip Anıl'a baktım, düşünceli ve bir o kadar da boş gözlerle bana bakıyordu. "Eğer o parayı bulursak aklımızda soru işaretleri kalmaz."
Kutay başını onaylar anlamda aşağı yukarı sallayarak baktı Anıl'a. "Evine bakalım." dedi, sesindeki keskinlik damarlarımı kesti. İnanmak için bir kanıt arıyordu.
"Bakalım." dedi Anıl ve birlikte kitapçıdan çıktılar.
Önemli olan parayı bulmak değildi oysaki çünkü Levent yalan söylemezdi. Ona güveniyordum ama güvenmek ve inanmak arasında ince bir çizgi vardı ve ben o çizgide yalpalanıyordum.
Çantamı elime aldım ve kasadan dükkânın anahtarını alıp dışarıya çıktım, kapıyı kilitledikten sonra hemen yan tarafımda bulunan fotoğrafçıya girdim. Hasan abi içeride stüdyoda fotoğraf çekimi yaparken bankonun üzerine kitapçımın anahtarını koydum. "Hasan abi anahtarı senin masanın üzerine bıraktım, Ozan'a verirsin." diyerek seslendim.
"Tamam Umay!" diye bağırarak karşılık verdiğinde dışarıya çıktım ve caddeye doğru yürüdüm. Diğer yandan da elimi rehberimde gezdirip Tuğkan'ı aradım.
"Efendim?" diyerek açtı telefonu.
"Tuğkan müsait misin?" diye sordum.
"Evinin adresini atabilir misin bana?" diye sordum çekinerek. "Onunla acil konuşmam lazım."
Gülümsedim. "Çok teşekkürler." dedim ve telefonu kapattıktan, saniyeler sonra mesaj geldi. Hızla açıp baktım ve nihayet caddeye vardığımda taksi durağının önüne geldim. Durağın önündeki boş taksiye bindim ve şoförün de binmesiyle telefonumu şoföre uzattım. "Bu adrese gideceğiz." dedim.
"Tabi." dedi ve adresi kendi telefonunda navigasyona girdikten sonra sürmeye başladı.
***
Yaklaşık kırk dakika sonra adrese vardığımızda taksinin ücretini ödeyip, indim ve oldukça büyük görkemli eve baktım. Mahallede iki katlı bir evde doğup, belirli bir yaşa kadar o evde büyümüştü ama şimdi o evin neredeyse on katı büyüklüğünde bir evde yaşıyordu.
"Buyurun?" dedi kapıda bekleyen adam.
"Levent'e geldiğimi haber verir misiniz?" dedim nazik bir şekilde. "Umay Karalar."
"Bekleyin lütfen..." dedi ve parmağını kulağındaki kulaklığa koyarak konuştu. "Umay Karalar adında bir hanımefendi geldi Levent Bey'le görüşmek istiyor?" dedi ve karşı tarafı dinledikten sonra "Bekliyorum." dedi. Saniyeler sonra adam yeniden konuştu. "Tamam." dedi ve bana bakıp kenarıya çekilirken, "Levent Bey sizi bekliyor Umay Hanım, içeride arkadaşlar size yardımcı olacaklar." dedi.
"Teşekkürler." dedim ve kapının açılmasıyla içeriye girip taşlı yolu takip ettim. Villanın girişine yaklaştığımda kapıda bekleyen adam evin kapısını açtı. "Buyurun Umay Hanım, Levent Bey salonda."
Başımla onayladım ve içeriye girdiğimde oldukça zenginliği haykıran evin dekorasyonuna ağzım açık bir şekilde baktım. Evin dekorasyonunu genellikle siyah, lacivert ve kahverengi oluşturuyordu ve bu renkleri ise altın rengi tüm görkemiyle süslüyordu. Evi de holdingdeki odası gibiydi. Kapıdan girer girmez hem sağda, hem de sol tarafta olmak üzere iki merdiven vardı ve korkulukların üst kısmı kahverengi, alt kısmı ise şekilli ve altın rengindeydi.
Salondan esmer, mavi gözlü, dolgun dudaklı oldukça güzel bir kadın çıktı. Havalı ve bir o kadarda zengin bir görünümü vardı. Kaşlarımı çatarak kadını izledim, o da itici bir ifadeyle beni baştan aşağı süzdü ve arkasına dönüp bağırdı. "Yarın mutlaka gel!"
"Tamam dedim ya Alev." diyerek karşılık verdi Levent.
Adının Alev olduğunu öğrendiğim kadın karşımda durdu ve havalı bir edayla, "Levent seni bekliyor tatlım." dedi ve topuklu ayakkabılarının çıkardığı ses eşliğinde evden çıktı.
Daha yeni beni sevdiğini söylemişti ve şimdi de evinden bir kadın çıkıyordu. Belki de sevgiliydi.
"Ali!" diye bağırdı içerden, sesin geldiği tarafa baktığımda elinde viski bardağıyla bana baktığını gördüm. Dış kapı açıldı ve içeriye biri girdi.
Levent'in gözleri ben de kalırken, "yok bir şey, çık." demesi üzerine Ali dışarıya çıktı, kapının kapanma sesinden anlaşmıştım. Levent kaşlarını çattı. "Neden orada bekliyorsun? Gelsene içeriye." dedi.
"Ben..." dedim ve bakışlarımı Levent'ten çekip yere eğdim. "Kusura bakma rahatsız ettim. Müsait olmadığını bilmiyordum."
"Müsaidim." dedi ve elindeki viski bardağını köşedeki masanın üzerine koyup yanıma geldi. "Bir şey mi oldu Umay?"
Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes alıp verdikten sonra başımı yerden kaldırıp merakla ışıldayan gözlerine baktım. Her zaman yaptığım gibi yine duygularımı arka plana atıp asil meseleme odaklandım. "Ziya'yla ilgili aklımı kurcalayan şeyler var. Konuşmak için geldim."
"Konuşalım." dedi ve içeriye geçmem için kenarı çekildi. Demin çıktığı kısma girdim ve lacivert koltukların olduğu köşeye ilerleyip üçlü koltuğun köşesine oturdum. Levent'te yanıma oturduğunda tüm bedenimle ona dönüp gözlerinin içine baktım. Mutlu gibiydi.
"Ziya'yı, Fuat Görenoğlu öldürmediyse kim öldürdü?"
Gözlerini kaçırdı ve ruhsuz bir sesle, "Bilmiyorum." dedi.
Biliyordu. Biliyordu ama söylemek istemiyordu. Belki de başımızı belaya sokmamızdan korkuyordu oysa biz zaten kendimiz yapamayacağımız için ondan yardım istemiştik.
"Biliyorsun Levent." dedim gözlerimi kısarak yüzünü inceledim. "Eskiden de böyleydin, yalan söyleyemezdin."
Başını bana çevirdi ve gözlerime deri bir anlam yüklercesine baktı. "Ben de kalsın." dedi ve kaşlarını çattı. "Öğrenmen sana bir şey katmaz ama eksiltir."
"Tamam." dedim ve merhametle sarmalanmış kalbim acımasızlığını gün yüzüne çıkardı. "Kardeşimizi öldürmenin bedelini ödedi mi?"
Gözpınarlarımdan süzen gözyaşını elimin tersiyle sildim ve kararlı bir ifadeyle yeniden gözlerine baktım. "Öldüğü gün Kutay'lar bana birini öldürdüğünü, intikam karşılığında öldürüldüğünü söylemişlerdi. Bu doğru mu?"
Çok kısa cevaplar veriyordu, oysa ben en ince detayına kadar anlatsın istiyordum. "Neden öldürmüşler o zaman?"
Dudağını büktü ve biraz düşündü, sanırım nasıl anlatmasını gerektiğini bilmiyordu. "Baş edememişler." dedi.
Levent bana biraz daha yaklaştı ve ellerimi ellerinin arasına alıp okşadı, güven aşılarcasına bakmaya devam etti gözlerime. "Ziya'yı öldüren Fuat değil. O Ziya'yla birlikte mahallede uyuşturucu satıyordu ve Kutay taş koyunca Fuat, Ziya'dan Kutay'ı öldürmesini istedi. Ziya kabul etti, parayı da almış Özkan'la, Furkan'ı ayarlamak istemiş aban geldiler ben de engel olmak istedim ama olamadım. Ziya'nın öldüğünü öğrendim."
"Ziya'nın öldüğünü cenazeden sonra öğrenmedin, başından beri biliyordun değil mi?"
"Neden gelmedin cenazeye?" diyerek ellerimi ellerinin arasından çekip ayağa kalktım. "Neden Levent?"
"Ona kızgındım, öfkeliydim." dedi.
"Çünkü..." diye bağırarak ayağa kalktı ve karşımda dikilirken gözleri doldu. "Çünkü kardeşliğimize ihanet etti. Ona abilik eden adamı gözünü dahi kırpmadan öldürmeyi seçti."
Başımı sağa sola salladım. "Belki de yapmayacaktı."
Ellerimi göğsüne koyup tüm gücümle ittim ve ağlayarak konuştum. "Nasıl bu kadar emin konuşabiliyorsun ya?"
"Gözlerinde gördüm." dediğinde göz yaşını akıttı. "Kararlıydı. Kutay'ı öldürüp, mahalleye reis olmak istiyordu. Kutay'a gösterilen saygıyı görmek, mafyacılık oynamak istiyordu."
"Konuştum." dedi düz bir sesle. İfadesi donuktu, Ziya'yı hiç sevmemiş gibiydi, canı yanmıyor gibiydi. "Kutay'a dokunmamasını söyledim hatta Fuat'ın verdiği paranın daha fazlasını teklif ettim Umay ama Ziya'nın bunu para için değil güç için yaptığını anladım."
Gözyaşlarım ardı sıra aktı. "Kutay'ın öyle büyük bir gücü yok ki!"
"Yok." dedi ve gözleri gözlerimi terk ederken boşluğa daldı. "Ama onun için gördüğü en büyük güç Kutay'ınkiydi. Mahallede herkes onun sözünü dinliyordu."
Ellerimi saçlarımdan geçirdim ve ellerimle başımı tutup düşünmeye çalıştım. Düşünemiyordum. Sormam gereken şeyler vardı ama tüm düşüncelerimi yitirmiştim.
Levent başımda tuttuğum ellerimi tuttu, aşağı indirdi ve iki elimi de sımsıkı tutarken gözlerime güven verircesine baktı ama bir o kadar hüzünlüydü gözlerindeki ifade. "Ziya için artık üzülmeyin Umay. Eğe rölen Ziya olmasaydı Kutay olacaktı ve Kutay bir hayal uğruna kardeşim dediği adam tarafından öldürülecekti."
"Ziya da bizim kardeşimizdi..."
"Değilmiş," dedi, sesi titriyordu. "Kardeş, kardeşine kıymaz, kıyamaz."
"Levent?" dedim düşünceli bir şekilde. "Ziya senin de kardeşindi. Ekmeğini paylaştığın, yaşadığı her zorluğu göğüslediğin, acısına ortak olduğun çocuktu."
Dudaklarını yaladı ve ellerini ellerimden çekip bana ardını döndü ve büyük camdan dışarıya bakındı. Dışarısı adamlarla doluydu, havuzun etrafında nereden baksan on adam vardı. Levent yaklaşık beş adımda cama daha çok yaklaştı ve ellerini cebine koyup dışarıyı izledi. "Benim kardeş dediğim Ziya, bu Ziya değil Umay," sesi acıyla boyanmış duvarlara çarptı ve yere çakıldı. "Bu ziya benim hiçbir şeyim değil. Benim kardeşim Ziya çocukluğumun anılarında kaldı."
"Ziya'yı öldürenlerden intikam alabilmesi için Kutay'a yardım etmeyeceksin değil mi?"
"Gitmem demiştin?" dedim ağlayarak.
Arkasını döndü ve gözlerime aşkla baktı. "Gitmeyeceğim."
"O zaman neden yardım edeceğini söyledin?"
Yanına gittim ve tam önünde durdum. Gözyaşlarımın akmasına engel olamıyordum, hayal kırıklığımla baktım ona. "Yanımda olmak için bizi kandırmana gerek yoktu Levent, sen değil şimdi elli yıl sonra bile gelsen ben yine sana git demezdim."
Sinirle gülümsedim. "Biliyorum?" dedim iğneleyici bir ses tonuyla. "Ve bile bile bizi aldattın!" diye bağırdım.
"Dileme Levent," dedim onun bana dediği gibi. "Bizi aldattığın için benden özür dileme."
Tüm vücuduyla bana döndü ve gözlerindeki ifade ruhunda yanıp kavrulan acıyı gözlerimin önüne seriyordu. Onun da canı yanıyordu ama Ziya'yı da hemen silebilmişti? Kutay bile silmemişken...
"Madem yardım etmeyeceksin, Ziya'yı öldüren kişinin adını ver?" dedim emir verici bir ses tonuyla. "Kutay kardeşimizin intikamını alır."
"Veremem." Dedi ve salonun çıkışına doğru yürüdü.
Öfkeyle ardından baktım ve solumda bulunan masanın üzerindeki at figüründeki siyah bibloyu elime alıp ardından fırlattım. Biblo büyük kapının kenarına çarpıp parçalara ayrıldı. Levent durdu önce yere savrulan biblonun parçalarına baktı sonra ise arkasını dönüp sorar gözlerle öfkeli gözlerime baktı.
"Bunu Ziya'ya kim yaptı Levent?" diye sordum yeniden.
"Artık bunu kimin yaptığının bir önemi yok Umay!" diye bağırdı tüm hiddetiyle. Hızlı adımlarla yanıma geldi, gözlerim öfkeden belirginleşen damarlarında takılı kalırken o konuşmaya devam etti. "Önemli olan sonuç."
Başımı sağa sola salladım ve dudağımı büzerken aciz ve bir o kadar da cılız çıkan sesimle konuştum. "Kutay haklıymış." Elimi göğsüne koyup tüm gücümle iterek önümden çekilmesini sağladığımda evin çıkışına doğru ilerledim. "Kutay hep haklıydı."
"Umay?" diye bağırdı ardımdan ama aldırış etmedim ve nihayet dış kapının önüne vardığımda tüm öfkemle kapıyı hızlı bir şekilde açtım. Nihayet Levent Kırgız'ın evinden çıktığımda biraz daha yürüdükten sonra bahçe kapısından da çıktım ve ıssız olan sokakta yürümeye başladım.
Birlikte büyüdüğüm adamın ihanetinin yarası daha yeni açılmış kanarken, sevdiğim adam tarafından da kandırılmıştım.
Ne yapmış olursa olsun, ben anılarımda Ziya'yı güzel hatırlamak istiyordum. En önemlisi de Fuat, Ziya'dan Kutay'ı öldürmesini istemişti ve Ziya'yı öldüren Fuat değilse kimdi?
Onca sırrın gizemi, kimin dilinin altında yatıyordu?
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
125 Okunma |
16 Oy |
0 Takip |
13 Bölümlü Kitap |