Bu günler bir ev olsaydı, temeli hayal kırıklığı olurdu. Bu anlar ise bir kanıt olsaydı, hafızadan sonsuza dek silinirdi.
İçeriye giren doktor elindeki iğneyi bırakmadan maskesini düzeltti. Kıstığı gözlerinin içinde acı vardı. Sonsuza kadar kimsenin bilmeyeceği bir acı.
Bu acı sadece gözlerdeydi. Ne eli titriyordu ne de korkudan kuruyan dudakları. Soğukkanlıydı. Derin bir nefes verdi ve iğneyi önündeki kişiye yaklaştırdı.
Bir anlık gaflet ile önündeki masum kurbana baktı. Kapalı gözlerine bakmak bile kalbinde bir koru harlıyordu. "Durma." Dedi arkasındaki ses. O da biliyordu, duramazdı. Hissettiği bütün pişmanlığı acı bir tat eşliğinde yuttu.
Sesini çıkarmadan iğneyi tepsiye bıraktı.
"Aferin, kaybol şimdi." Silah ile sırtından itilmesiyle kapıya tutundu.
"Şimdilik evet ama fazla alışma. Daha sonra yine vedalaşacaksın. Gök yağan yağmuru unutmaz doktor."
Korku duygusunu öğrenmek, her insanın dönüm noktasıdır. İlk korktuğunuz an kalbinize dokunur ve her korktuğunuz da ilk anı hatırlarsınız. Ben korktuğum anları kendi merdivenim yapmış ve en üste çıkmıştım. Her basamak ile korkularımda gerimde kaldı.
Her korkum insanlığımın bir parçasıydı, yoksa geride bıraktığım da duygusuz bir insana dönüşmezdim.
Odağım hala Aden’de olmasına rağmen Eser’de aklımı karıştırıyordu. Bir şekilde ona yakınlaşmam lazımdı fakat onu çok seven(!) yeğeninin yanında bu oldukça zordu. Belki de kapıyı geri dönebileceğim kadar açık bırakıp gitmeliydim. Fazla gururlu birini oynayabilirdim, ya da kavga çıkarabilirdim. Pişmanlık duyduğuma inanacağı ani bir hareket, benim geri dönüş kapım olabilirdi.
Aden’i az çok anlamıştım. Düşüncesiz veya sert değildi. Buna rağmen ondan şüphelenmemin sebebi ise her zaman iyi kalplerin kırıldığıydı. Bahsedilen kalp kırıldığında kocaman bir iyilik paramparça olurdu.
Katilimizin intikam merakı belki de buradan geliyordu ama fark etmezdi. Ortada alınan bir can varsa bunun bahanesi olamazdı. Ne bozuk bir psikoloji ne de zamanında verilmiş zarar. Bunu bahane ettiğinde her zaman haklı çıkardın ama katil olmak eninde sonunda aynı kapıya çıkıyordu. Bu katillerin belki de yüzde birine hak verilebilirdi. İşimde bu kadar katı olmamın belki de en büyük sebebi buydu çünkü ölmüş bir insanın konuşma hakkı olmadığından, herkes onu suçlamak ile başlardı.
Artık biliyordum ki buradan dönüşü yoktu. Dünya masumlar için bir intihar ipi, insanlar da sizi o intihar ipine ulaştıran sandalyeydi. Dinlemezler, duymazlardı. Siz onları dinler, takip eder ve en sonunda intihar ederdiniz. Bu yüzden duyamayacakları, göremeyecekleri kadar gizliydim.
İnsanlardan nefret ettiğim için, en iyi tanıdığım kişilerdi. Sana tuzak kuracak veya nefretiniz kazanacak kişileri tanımamak bile bile ölüme gitmekti.
İnsanlar ile ilgili beynime kurduğum yalan mekanizmasını uzun süredir kimse alt üst etmemişti. Lakin Aden'in yüzüne baktığım da beynimdeki makina duruyordu.
Bazen çok dik kafalı olabiliyordum. Birinden şüphelendiysem kendi mahkemem de temize çıkarana kadar peşini bırakmazdım. Ayrıca bir şekilde Aden'in yakınında olma fırsatını ele geçirmiştim. Birkaç gün daha dedim kendime. Birkaç gün daha bir şey bulamazsan Aden dosyası kapanır.
Şu an karşımda bir şeyler anlatıyor ve limonatasını içiyordu. Fazla takıntılı değildi. Katil ardında bıraktığı olay mahallini gereğinden fazla temizliyordu. Bu ya intikamının sebebinden kopan bir parçaydı ya da katil fazla titizdi. Aden'in hikayesini bilmiyordum ama takıntılı bir titizliği yoktu. Onu iş dışında tanıma imkânı edinmem işimi daha da kolaylaştırabilirdi.
"Aden Bey." Diyerek sessizliği bozdum. Meraklı gözlerini telefonundan kaldırarak bana baktı. "Benim size bir şey söylemem gerekiyor. Belki kızacaksınız ama saklamak istemedim." Önemli olduğunu anlayınca telefonunu kapatarak masaya koydu. Telefon elinde açıkken masaya ekranını kapatarak koymuştu.
Panik olduğumu görsün diye ellerim ile oynamaya başladım. Gözleri ellerim ile ıslattığım dudaklarım arasında gidip geliyordu. "Ben bir şey düşünüyorum."
Dayanamayarak "Söylesene Alara." Dedi. En başta şirketin planını söylemeyecektim fakat ondan uzaklaşmam için iyi bir fırsattı. Biliyordumki benim lafıma göre hareket etmeyecekti.
"Bu sözleşme olayından sonra dışarı çıktılar ya. Ben de şüphelendim yani tavırları garipti." Kaşları gereğinden fazla çatıldı. Ne duyacağını tahmin etmeye çalışıyordu.
"Bence hala bir planları var. O sözleşme yanlışlıkla olan bir şey değildi. Amaçlarını bilmiyorum ama bir şey olduğu kesin."
Bir süre yüzüme baktıktan sonra sağ eliyle ensesini ovdu. "Sözleşmenin yanlışlıkla olmadığının farkındayım ama daha fazlasına cesaret edemezler merak etme." Kendinden emin konuşsa da ben yanıldığını biliyordum. Gidip dinlediğimi söyleyemezdim yoksa çok şüphe çekerdi.
"Bence çok emin konuşuyorsunuz. Dışarı da konuşurken hep gülüyorlardı. Panik halinde değillerdi."
Dudağının kenarı kıvrılınca başını yana çevirdi. "Alara, bence abartıyorsun. Hem panik olup olmadıklarını nereden bileceksin ki?"
İçimdeki kadın kahkaha atsa da kendimi tuttum. Sakinleşmek için birkaç saniye gözlerimi kapattım. Gerçek beni tanımadığından çok rahat konuşuyordu. "Haklısınız ayırt edemem ama beni dinlemeniz lazım. Bu işte gerçekten bir şey var."
İşin içinde çocuklar olması kalbimi sızlatıyordu. Onu söyleyemezdim o yüzden başka bir şekilde halletmem gerekiyordu. "Alara, abartıyor olabilir misin? Tamam, yüzde konusunda haklıydın ve onlar da düzeltileceğini söyledi."
"Hayır, abartmadığıma eminim. Eminim ki sizinle çalışmak isteyen bir ton şirket vardır. Neden başka bir yer denemiyorsunuz?"
Yumruk yaptığı elini gülüşünü bastırmak için dudaklarına götürdü. "Alara neden senin lafın ile başka bir yer deneyeyim?" Alaya alan tavrıyla sert bir şekilde yutkundum. "Bakın, işinize karışmak istemiyorum ama-"
"Karışma o zaman Alara. Seni bunlar için işe almadım. Alt tarafı yanıma aldığım basit bir fotoğrafçısın. Sınırını aşma." Sert üslubu ile kaşlarım çatıldı. Mesleğim ne olarak bildiği önemli değildi, böyle konuşamazdı. Gömleğinin yakasını düzeltti. "Sert yaklaşmadığım için bu kadar şımarık davranıyorsun sanırım."
Kafamın içindeki görüntüler bir kasırga misali dağılarak beni başka bir anının içine bıraktı.
İşimin ilk zamanlarıydı. Bir tane polisin yanında stajyerlik yapıyordum. O zaman da hayata bakış açım aynıydı ama insanlara olan umudum daha fazlaydı.
Yanımdaki polis bir arkadaşını dürterek "İntihar olduğu kesin, haber verelim." demişti. İntiharı düşünmeye iten mektup bilgisayar da duruyordu. Arkadaşının söylediğine göre intihar etmeden önce ona yazmış ve intihar edeceğini söylemişti.
Stajyer olmama rağmen herhangi bir çekingenlik göstermeden "Bence intihar değil." Diyerek karşı çıkmıştım. Sesimi şimdi bile duyabiliyordum, yüksekti ama ikisi de dönüp bana bakmamıştı. Pes etmek o zamanlarda sözlüğümde olan bir kelime değildi.
"Pardon size söylüyorum. Bu bir intihar değil." İlgilerini çekmeyi başardığım da küçümser gözlerle bana bakmıştı. "Nasıl bu kadar emin konuşuyorsun? Kendi telefonundan intihar edeceğine dair mesaj bile atmış." Bu sefer gülme sırası bendeydi.
"Sorun o zaten. İntihar edecek biri kimseye söylemez. Biri onu vazgeçirir ya da yanına gelir diye korkar. Ayrıca o psikolojiye sahip insanlar bunu söze dökemez."
Birkaç saniye sadece yüzüme bakmışlardı. Bana inandıklarını düşünecekken bir polis memuru gülmeye başladı, ardından da diğerleri. Odadaki üç dört kişi yüzüme bakarak güldüler, yeni çalışan birisi onlar için eğlence malzemesiydi.
"Bak küçük kız, bu tür vakalar da her şey nettir. Alt tarafı bir dedektif olduğun için belli ki yaranmaya çalışıyorsun."
Sözlerin beynime nasıl bir vurgun yaptığını hatırlıyordum. İnsanlar neydi ki bir diğerine alt tarafı diye hitap edebiliyorlardı? Bu hakları onlara statüleri mü veriyordu?
Yanındaki polis memuru kısık sesle "Sus şimdi ağlamasın. İşe yeni başladı." demişti.
Tavrımda ufak bir değişiklik göstermeden ayağa kalkmıştım. "Daha kendi düşüncelerini sesli dile getiremeyen birinin başkası ile dalga geçmesi kendini avutmanın en güzel yöntemidir." Gülen suratlar bir bir düşmüştü.
"Çalıştığın insanlara böyle saygısızlık yapamazsın!"
Bir de bu tür insanlar vardı. Makamları yüksek diye onlara saygı göstermek zorunda olduğumuzu düşünürlerdi. Sizi iterlerdi ama siz yine de susmalıydınız, sizinle dalga geçerlerdi ve karşılığında yine susmanız gerekirdi çünkü siz saygılı olmalıydınız.
"Artık çalıştığım insanlar değilsiniz. Saygı beklediğiniz kişi size akıl veriyorsa belki de kendinizi sorgulamanız gerekir. İyi günler, istifa dilekçemi masamda bulabilirsiniz."
Beynimdeki kasırganın önüme getirdiği tek anı bu değildi. Hayatım boyunca binlerce kez alt tarafı kelimesini duymuştum. Bunları yolumun başında yaşamıştım ve onlara rağmen yılmamıştım. Arafta duyduğum cümleler beni yıkmadıysa, kendi hayatımın cennetinde denilenler umrumda olmazdı.
Gerçek dünyaya döndüğüm de hala Aden'in gözlerinin içine bakıyordum. Herkese egosuz yaklaşan Aden'in değişmesi için sinirlenmesi mi gerekiyordu?
"Anladım. O zaman size kolay gelsin." Masadan kalktığım da bunu beklemiyordu. Olay ne olursa olsun, aşağılandığım hiçbir yerde durmazdım ki amacım da tam olarak buydu fakat böyle aşağılayıcı bir konuşma beklemiyordum. Geri dönecek kapı bırakmayacaktım, kapımı o açacaktı.
"Alara nereye?" Masadan kalktığın da dönüp bakmadım. Bahçeden çıkarak içeriye girdim. Çantamın içinden hızlıca cüzdanımı çıkararak yeteceğinden fazlasını kasaya bıraktım.
"Sen ne yapıyorsun?" Dediğin de arkamı dönmedim.
Mahalleden köşeyi döndüğüm de kolumdan çekerek durdurdu. "Sana ne yapıyorsun dedim."
"Size basit olmayan bir fotoğrafçı bulmak konusun da iyi şanslar. Ben yokum." Mimikleri dağıldığın da bu kadar tepki vermemi beklemiyordu.
"Birincisi bir sözleşmen var Alara, İkincisi bağırmaya gelemeyecek kadar kırgın bir karakterin olduğunu bilmiyordum fakat bu iş ve patron da sen değilsin."
"Birincisi bu basit bir bağırma değil, pozisyonunuz umrumda değil ama beni aşağılayamazsınız. Karakterim de beni ilgilendirir. İkincisi, sözleşmenin cayma bedeli neyse veririm." Bekletmeden kolumu çektim ve arkamı döndüm.
"Kaç kişi senin umursamadığın imkânı istiyor haberin var mı? Tek yaptığın egoistlik." Arkamdan bağırsa da yürümeye devam ettim. İstediği gibi düşünebilirdi ama işin sonunda gelip özür dileyecekti.
Semih'i aramak istesem de yeterince meşgul olduğunun bilincindeydim. Konumu açarak en yakın otobüs durağına doğru ilerledim. Bir yandan da Aden'in hangi çocuk kuruluşuna destek verdiğini bulmaya çalışıyordum. Aden'i ikna etme planı tutmadığı için o çocukları başka şekilde korumalıydım.
Otobüse bindikten sonra bir cam kenarına oturarak araştırmaya devam ettim. Buna dair hiçbir magazin haberi veya fotoğraf yoktu. Nereye ve kime bağış yaptığı adeta gizlenmişti. Kafamı cama yaslayarak iç çektim. Belki de Aden hakkında fazla iyi düşünüyordum. O bir oyuncuydu ve bütün hayatı bir rolden ibaret olabilirdi.
Kayhan'ın arkadaşının dediklerini düşünmeye başladım. Belli ki bulaştığı bir yerler vardı fakat mafyalar veyahut tefeciler seri cinayet işlemezler, arkalarında ipucu bırakmazlardı.
Eve varana kadar bin türlü ihtimal ile savaştım. Aden olmadan yarınki davete gitmenin bir yolunu bulmalıydım ve bu da bütün planları yapmamın, tartışmamın en büyük sebebiydi. Telefonumu açıp ınstagrama girdim ve Eser Karahan ismini arattım. Önüme ilk çıkan sayfa ona aitti. Takip ettikten sonra mesaj kutucuğuna girdim. Takibimi fark edeceğine emindim.
Telefon numaramı yazarak beni aramasını rica eden bir mesaj attıktan sonra telefonu cebime koyarak eve girdim. Saat daha erkendi. Semih'in evde olmadığından anahtarım ile kapıyı açtım. Kabanımı kapının yanındaki askılığa bıraktıktan sonra üstümü değiştirmeden odama gittim.
Tabloyu kaldırarak şifreyi girdiğimde kapı açıldı. İki maktulün fotoğraflarını elime alarak sandalyeye oturdum. İkisinin yarası da tam ortadaydı. Sağa veya sola bir eğikliği bulunmadığından hangi elle yapıldığı anlaşılmıyordu.
"Fazla profesyonel bir katilsin değil mi?" Diye mırıldandım. Doğum günlerinde işlenen bu cinayetlerin yeni kurbanı kimdi? Şiirsel öldürme tarzını bozmayacaktı. Sıradaki kişinin doğum gününü bir köşede, sessizce bekliyordu.
Bulduğum kâğıt aklıma geldiğin de hızlıca odamdan çıkarak çantamı aldım. Çekmecemde bulunan eldivenleri elime geçirdikten sonra notu aldım.
Yazanı okuduğum da kaşlarım çatıldı. Bozuk bir el yazısıyla yazılmıştı.
"İyi ki doğdun, kız kardeşim:)"
Ne anlama geliyordu? Ölen bir erkekti ve o kişinin doğum günüydü. Notu yakınlaştırdığım da harflerin eğilimi yazan kişinin sağ elini kullandığını gösteriyordu.
Telefonum çaldığın da ses irkilmemi sağladı. Yabancı bir numaraydı ama kimin aradığını biliyordum.
Sesini bilmesem bile aptal heyecanından o olduğunu anlardım.
"Benim Eser Bey. Aradığınız için teşekkür ederim."
"Ne demek Alaracağım. Bir sorun mu var?"
Tırnaklarım ile masada ufak bir ritim tuttum.
"Aden Bey ile aramızda bir sorun yaşandı. Maalesef yolumuzu ayırmak durumunda kaldık."
Devam etmeme kalmadan araya girdi.
"Aa, ciddi misin? Sebebi nedir acaba?"
Sesindeki anlamsız sevinç ile gülümsedim.
"Söylemem yakışık almaz. Ben sadece ilginiz için teşekkür etmek istemiştim. Bir de vedalaşamadık tabi."
Arkadaki sesler azaldığın da yer değiştirmişti.
"Böyle telefonda veda etmen ayıp oldu."
Sonda kahkaha attığın da yüzümü buruşturdum.
"Aslında bu akşam davette görüşecektik fakat birden oldu."
Lafı istediğim yere getirdiğim de bir süre sessizlik oldu.
"Eminim benim yeğenim eşşeklik yapmıştır." Dediğin de hiç gocunmadan "Biraz öyle oldu." Dedim.
"O zaman benim misafirim olarak gelmeni çok isterim. Hem veda etmiş olursun." Dediğinde elimi yumruk yaparak havaya kaldırdım.
"Çok isterdim fakat Aden Bey'e ayıp olur." Dedim naza çekerek.
"Hiç merak etme. Hatasını anlaması için güzel bir fırsat olur bence."
Daha fazla ısrar etmeden kabul ettim. Yeğenine gösteriş yapmak, sözde onun kaybettiğini kazanmaktı amacı. O gövde gösterisi için beni kullandığını zannederken asıl piyon kendisiydi.
Konuyu gereğinden fazla uzatmadan telefonu kapadım.
Saçlarımı tek elimle ensemde toplayarak kafamı arkaya attım. Güneş yavaş yavaş yok oluyor, gökyüzünün ışığı güne veda ediyordu. Semih hala eve gelmediğinden tek başıma mutfağa geçtim. Önceden yaptığım makarnayı ısınması için ocağa koydum.
Telefonuma ard arda gelen mesajların sesini duyunca cebimden çıkardım. Polis Metin mesaj atmıştı. Mesaja girdiğim de bir video vardı. Bu sorgu odasından bir videoydu.
Kalçamı mutfağın tezgâhın yasladım. Videoya tıkladığım da bir kadın gördüm. Sorguyu yapan polisin karşısında oturmuştu. Elleri titrerken gözlerindeki yaşlar da akıyordu. Daha önce fotoğraftan gördüğüm için direkt tanımıştım. Kayra'nın annesi Mukaddes Hanım'dı.
Bu ilk sorgu olamazdı. Bir şey bulamayınca tekrar sorguya almış olmalılardı.
Polis ellerini masaya yasladı. "Bakın Mukaddes Hanım sizi zorlamak istemiyoruz ama Aden Karahan'dan şüpheli hiçbir şey çıkmadı."
Demek kadın kendi gelmişti. Öldürenin Aden olduğunu düşünüyordu.
Mukaddes Hanım bir hışımla ayağa kalktı. "Hayır! O yaptı oğluma bunları. O ve amcası." Son cümleden sonra kaşlarım çatıldı.
Odanın köşesinde duran polis memurları Mukaddes Hanım'ı tutarak sakince yerine oturtmaya çalışsalar da kadın hala çırpınıyordu. "O ünlü diye böyle yapıyorsunuz! Benim oğlum görünmez diye mi umursanmıyor?"
Ölen oğlu için çırpınan anneyi izlemek kalbimi yakıyordu. Kadın yasını bile tutamıyor, sadece adelet yerini bulsun istiyordu.
"Hayır tabi ki. Sizi temin ederim ki elimizden gelenin fazlasını yapıyoruz. Lütfen oturun. Şüphelerinizi dinlememe izin verin."
Kadın gözleri titreyerek kalktığı yere polis memurlarının yardımı ile geri oturdu.
"Amcası mı dediniz? Daha önce bahsetmemiştiniz."
"Evet, o amcası. Öncekinde üzüntüden aklıma gelmemişti fakat oğlum Aden ile kavga ettikten sonra o şerefsiz amcası evimize geldi. Ben geldiğini görmedim. Pazardaydım, oğluma yemek yapmak için alışveriş yapıyordum." Bu cümleden sonra birkaç saniye bekledi. Videoda belki üç saniyeye tekabül ediyordu fakat Mukaddes Hanım o üç saniyede oğluna bir daha yemek yapamayacağı ile yüzleşmişti.
Duruşunu toparlayarak kendini hazırladı. "Evin önüne geldiğimde bağırışmalar duydum. "Zor tutuyorum ama vakit yaklaşıyor. Olaya benim girmemi istemiyorsan dikkat et." diyordu. Oğlumun ise sesi bile çıkmamıştı." Derin bir nefes verdi. "Başka bir şey konuşmadılar. Daha sonra evden çıkıp gitti. Oğluma sorduğum da ise önemli bir şey olmadığını söyleyerek geçiştirdi. Bilseydim böyle olacağını öğrenmeden bırakmazdım."
Pişmanlık ile elini kafasına koydu. Bu acı, çok başkaydı. Kelimeler tarif edemez, sözler dilden dökülemezdi. Anlıyordum.
Sakin kalmaya çalışan polis memuru derin bir nefes aldı. “Neyin vakti yaklaştığı konusunda bir fikriniz var mı? Oğlunuz ile Eser Karahan nereden tanışıyor?”
Kadın yutkunduğunda gözleri duvarlarda gezindi. Dudakları arakandı fakat nefeslerinden başka bir şey duyulmadı. “Aden ile tiyatrodan tanışıyorlar. Amcası ile de oradan.”
Tanıştıkları yeri söylemiş fakat diğer işler hakkında konuşmaktan kaçmıştı. “Oğlunuz dediğiniz üzere orada öğretmendi. Bir öğrenci ile nasıl yakın oldular?”
“İnanın bana bilmiyorum. Oğlum bana çok bir şey anlatmazdı.”
Video kesildiğin de telefonu tezgâha fırlattım. Kalbim ilk defa başkası için ağrımıyordu. Zaten benim kalbim kendime hiç atmazdı, sadece başkaları için vardı. Fakat bu üzüntümün arkasında şüphelerimde vardı. Kadının iki dudağının arasında saklı olanlar vardı.
Telefonu olduğu yerde bırakarak odama ilerledim. İnci katilimizin intikamını bulmam gerekiyordu. Tiyatro işini Semih'e bırakmıştım. Bir şey bulmasını umut etmek tek çaremdi.
Bir yandan düşünüyor bir yandan da hazırlanıyordum. Bu ölümleri durdurmadığım her an çoğalacaklardı.
Dolaptan düz siyah elbisemi çıkardım. Aynaya baktığım da göz altı morluklarım fazlasıyla belli oluyordu. Kendi kendime lanet ederken kapatıcıyı mor yerlere dokundurdum.
İçimde kötü bir his vardı. Ya benim kendi kuruntumdu ya da gerçekten bir şey olacaktı. Semih'e mesaj atarak gideceğim yerin konumunu yolladım. İstediği an zaten bulabilirdi ama bir şey olması dahilinde vakit kaybetmememiz lazımdı.
Elimde olan telefonum çaldığında Eser yazısını gördüm. Biraz bekledikten sonra açıp kulağıma yasladım.
En nazik halimle "Eser Bey." Dedim. Trafikte olduğu gelen korna seslerinden anlaşılıyordu. "Alaracığım evin ne tarafta? Seni alayım beraber geçelim."
"Ben evden çıktım ama yakın olduğum yerin konumunu hemen yolluyorum. Çok teşekkür ederim." Kendi evimin adresini atacak değildim.
"Tamamdır." Diyerek kapattığın da on dakika uzaklıktaki sahilin konumunu aratarak yolladım. Trafikte olduğu sık sık gelen korna seslerinden anlaşılıyordu. Bu saatte trafik olan tek yol evime yarım saat uzaklıktaydı. Trafikten çıkması on dakikasını alırdı, oradan buraya gelmesi ise heyecanlı olduğundan on beş dakikayı bulurdu. Yürüsem birkaç dakika geç varabilirdim. O yüzden telefondan en yakın taksi durağını arayarak taksi çağırdım.
O taksi durağındakilerin uyuşukluğunu bildiğimden yavaşça montumu giydim ve çantamı taktım. Saate baktığımda aramamın üstünden beş dakika geçmişti. Topuklu botlarımı giyerek kapıyı kilitledim.
Binadan çıktığımda taksi mahallenin başından geliyordu. Tahminimin doğruluğunun yüzümde bıraktığı gülümseme ile taksiye bindim. Yolu tarif ettikten sonra arkama yaslandım.
Bu olay sandığımdan daha büyüktü ve emindim ki benim aradığım en küçük kısmıydı. Bu cinayetler bir çocukluk kâbusu, gençlik yeminiydi.
Ne olursa olsun gizli bir şekilde devam etmeliydim. Katil önden gittiğini sanarken ben onun arkasında kalan gölgesi olacaktım. Benimle yürüdüğünü hiçbir zaman bilmeyecekti.
Taksi sahile vardığın da parayı uzatıp indim. Denizi görmek yüzümde yine ufak bir tebessüm oluşturmuştu.
Tahmin ettiğim saatte önümde arabanın durmasıyla kafamı camdan uzattım. "Selam Alara. Bekletmedim umarım." Arabanın kapısını açarak yanına oturdum. "Yok ben de yeni gelmiştim zaten. Teklifiniz için tekrardan teşekkür ederim."
Gözleriyle üstümü süzdükten sonra gülümsedi ve arabayı çalıştırdı. Bakışları rahatsız ediciydi fakat ters bir harekette bulunmuyordu.
"Yeğenim ile ne sorun oldu aranızda?"
"Yanlış anlamayın ama anlatmak istemem. Benim için sorun yok fakat eski patronum sonuçta ona haksızlık etmem."
Anlatmamam onda güven yaratacaktı. Belki ağzından bir şeyler kaçırabilirdi.
"Aden bazen patavatsız olabiliyor. Yanlış bir şey dediyse kendini üzme." Amacının beni teselli etmek olmadığını herkes anlayabilirdi.
"Üzüldüm başta ama sonuçta yakın zamanda arkadaşını kaybetmiş belki ondan kaynaklıdır." Göz ucuyla bana baktıktan sonra pencereye dönüp güldü. Aden'in arkadaşı değil miydi? Bu ciddiye almayan gülüşün başka açıklaması olamazdı.
“Yanlış bir şey dediysem kusura bakmayın.” Diyerek üstüne gittim.
“Yanlış değil ama daha çok küçüksün Alara. Bazı şeyleri algılayamaman gayet normal. Benden bir ders olsun, kimse kimsenin arkadaşı değildir. Dünyadaki aile dahil her ilişki çıkarlar üstüne döner.”
Onun görmediği bir yerden elimi sıktım. “Haklısınızdır tabi yalnızca Aden Bey’in çıkarının olacağı bir durum düşünemedim.”
Gerçek anlamda kahkaha atmasıyla kaşlarım çatıldı. “Çıkarlar her zaman vardır. Aralarında ne geçti bilmem fakat çıkarı olan taraf Aden olmak zorunda değil.”
Aden’in cinayet ile suçlanarak karakola çağırıldığı bir dönemde, tanımadığı birine bunları söylüyordu. Ya çok büyük salaktı ya da yeğeninin suçlanması onun için önemli değildi. İkincisi olduğuna emindim.
Aden'in Eser'i sevmediği açıktı ona rağmen sürekli yanında olması Eser'in isteği miydi yoksa zorunda mıydı?
Pahalı arabadaki radyoyu açtığında içeriyi saçma bir şarkı doldurmuştu. Ne olduğunu bilmiyordum fakat kulağa hoş gelmiyordu. Burun kıvırmamak için büyük bir çaba vererek cama döndüm.
Eser'e bakmadan "Bu gece ne için?" Diye sordum.
"Sık sık böyle organizasyonlar yapılıyor. Bir amacı yok."
"Vakıfların düzenlediği bir şey değil o zaman. Sık sık soruyorum ama böyle ortamlara alışkın değilim." Göz ucuyla süzdükten sonra alaycı bir tavırla gülümsedi.
"Yok değil, bir yapımcı düzenledi. İsmini bilmezsin."
Sakin kalmak adına derin bir nefesi içime çektim. Egoistliğin vücud bulmuş hali Eser Karahan'dı. Arabayı sağa çektiğin de hiç olmadığım kadar mutluydum.
Elbisemin eteklerini düzelterek arabadan indim. Karşımda önceki gibi bir otel vardı. Ağırlıkla altın renklerin yanında ışıklandırmalar oteli dikkat çekici hale getiriyordu. Eser anahtarı elinde sallayarak yanımıza gelen valeye uzattı.
Korumalar Eser'i gördüğü an yana çekildiler. Eser eğilerek kulağına bir şeyler fısıldadı. Koruma bütün ciddiyeti ile "Hazır abi." Dediğin de samimiyetsiz bir şekilde omzuna vurdu. Hazır olan neydi? İçimdeki hisse kulak verdiğim her an bu gece bir şeyler olacağını söylüyordu. Kasvetli gökyüzü kendini hazırlamıştı, sis sadece kalbimde değil, şehirde de yoğunlaşıyordu.
Eser eliyle kapıyı işaret ettiğinde gülümseyerek içeriye geçtim. Önceki otelin aynısıydı, abartılı altın kaplamalar, her yere koşuşturan garsonlar ve herkese üstten bakan davetliler.
Salon oldukça büyüktü, neden olduğunu bilmediğim sahne ise salonun bir kısmını kaplıyordu. Ortamın aksine siyah örtüyle kaplanmış masalar vardı. Etraftaki kalabalığın içinden Aden’i görememiştim. Saate baktığımda beş dakika geçmişti. Geç kalacağını sanmıyordum. Eser yanıma yaklaştığın da zoraki bir şekilde gülümsedim. “Aden ile sorun yaşadığının farkındayım ama akrabam olduğu için yakın durmak zorundayım. Senin için sıkıntı olmaz umarım.”
Önceki davette Aden’in değil benim yanımda durmuştu. Tek istediği benimle olduğunu göstermekti, akrabalık umurunda bile değildi. İyi yönü ise aynı şeyi istememizdi. “Tabi, çocuk değiliz. Sorun yok.”
Kalabalıktan ve sahte kahkahaların arasından geçtik. Ön masada Aden’i gördüm. Yanında menajeri olan annesi, Nihal ve Ahsen vardı.
Eser en coşkulu haliyle “İyi akşamlar.” Diyerek giriş yaptı. Aden gülümseyecekti ki göz göze geldik ve dudakları sabit bir şekilde kaldı.
“Alara.” Dediğinde tepkisiz bir şekilde durdum. Yanında duran annesi ve Nihal’in bakışlarını hissedebiliyordum. Eser araya girerek “Ben davet ettim. Sorun olmaz umarım.” Dedi. Aden bir bana bir Eser’e baktıktan sonra kafasını öne eğerek güldü. Aklından geçen şeyleri tahmin edebiliyordum ve hiç hoş değildi.
“Yok ne sorunu. Çocuk değiliz.”
Eser’in arkasından çıkarak masaya geçtim. Bir yanımda Ahsen, diğer yanımda Eser vardı.
Ahsen yine saçlarını sıkı bir at kuyruğu yapmıştı. Bu saç modeli bal rengi gözlerini daha çekik bir hale getiriyordu.
Yanına gittiğim de ise dayanamadan kulağıma eğildi. “Sorun yaşanmış, işi bırakmışsın sanırım. Ciddi bir şey mi var?” Sormasının amacının dedikodu veya kötü niyet olmadığını hissedebiliyordum. Aynı şekilde ben de kulağına eğildim. “Sadece anlaşmazlık, ciddi bir durum yok.”
Her zamanki ciddiyetini bozarak dudaklarını aşağı doğru eğdi. “Üzüldüm, kısa sürede bile ısınmıştım sana.”
Isındığı ben değil, büründüğüm kimlikti. Kendim olsam eminim ki yüzüme bakmayacaktı. Bunun için onu suçlayamazdım.
“Ben de üzüldüm fakat böyle olması gerekiyormuş.”
Göz ucuyla Nihal’e bakarak bana döndü.
“Mahrum kaldığım insanları düşününce sana ısınmam çok normal.” Dedi gözlerini devirerek. Dayanamadan kahkaha attım.
“Hak veriyorum dememe gerek var mı?”
Başını hayır anlamında salladı.
Aden’e baktığımda benden çok amcasına odaklanmıştı. Beni getirme amacını tahmin ediyor olmalıydı.
Arka fonda çalan yavaş müzik eşliğinde edilen sahte sohbetler zaman geçtikçe daha sıkıcı bir hal alıyordu. Derin bir nefesi daha vererek -ki bunu yüzüncü yapışım- elimdeki bardağı incelemeye devam ettim.
Aden’in annesi asla bitmeyen programı okumaya devam ediyor, Eser ise yanına gelen yaşlı adam ile sohbet ediyordu. Ahsen gelen telefon ile yanımdan uzaklaştığında tamamen yalnız kalmıştım.
‘’İmza konusunda haklıymışsın.’’
Duyduğum ses ile yüzümde bir gülümseme belirdi. Çekinmeden ‘’Biliyordum.’’ Dedim.
‘’Nesin sen? Zihin okuyan bir süper yaratık mı?’’ Gözlerimi ona doğru çevirerek omuz silktim. ‘’Belki de.’’
Haklı olduğumu eninde sonunda fark edeceğini biliyordum, açık olan kapım da buydu fakat o cümleleri duyduktan sonra fikirlerim değişmişti. Bu nazlanmak veya trip atmak değildi. Sözleri acıtmamış, beni biraz bile etkilememişti fakat bunları duyduktan sonra geri dönmek de benlik değildi.
Ahsen’in gidişinin yarattığı boşluğu doldurarak yanıma geldiğinde bedenimi çevirdim. Üstüne giydiği ceketin yakasını gevşetti. Takım elbiselerden oldukça rahatsız olmalıydı.
‘’Sanırım bir özür borçluyum.’’
‘’Gerek olduğunu düşünmüyorum.’’
Kaşları kalktığın da dudaklarının arasından kısık sesli bir gülüş döküldü. ‘’Ne yani, gerçekten işi bırakıyor musun?’’
O kadar laf edip gitmeme rağmen bırakmadığımı mı düşünmüştü? Az da olsa egosu vardı demek ki.
‘’Anlık sinirlerime kurban giden birisi değilimdir. O yüzden bir şey yaptıysam arkasında dururum.’’
Müziğin sesi yükseldikçe kalp atışım da artıyordu. İçimi sıkan bir his vardı.
‘’Dediklerim çok yanlıştı, farkındayım. Çalışmak isteyen kişiler varken sana açıklama yapıyorsam gerçek düşüncelerimin onlar olmadığını anlaman lazım.’’
Düz bir şekilde bakmaya devam ederken müziğin arasından bir ses duydum. Ufak bir takırtıydı. Kafamı kaldırıp tavana odaklandım. Ses oradan geliyor olmalıydı. Öksürük sesi ile Eser’ e döndüm. Bakışları tam karşıda, kapıda konuştuğu güvenlik görevlisindeydi.
Tüylerimin diken diken olduğunu hissettim.
‘’Alara, bir şey diyecek misin?’’ Aden’in sesiyle odağım dağıldı.
Kahve gözleri cevap beklercesine bakıyordu. Neden bu kadar önemsediği gayet barizdi. O ve amcası arasında bir güç gösterisi haline gelmiştim. Zavallılardı.
Ağzımı açacakken telefonuma gelen mesaj beni durdurdu. Çantamın içinden çıkardım ve kendime yaklaştırdım. Mesaj Semih’ten gelmişti.
-Tiyatroyu araştırdım ve bulduklarıma inanamayacaksın!
Kaşlarım çatılırken hızlıca mesaj attım.
Cevap vermesini beklemenin verdiği gerginlik ile bacağımı sallamaya başladım.
‘’Alara kızgınlığını anlıyorum fakat görmezden gelecek kadar mı?’’
Mesajın yükü üstümdeyken bir de Aden konuşmaya devam ediyordu. Tavandan gelen tıkırtı tiz fakat kısık bir sese dönüştüğünde kulaklarımı kapatmak istedim. Bir tek ben mi duyuyordum yoksa insanlar anlamıyor muydu?
‘’Aden bey...’’ devamını getiremeden Eser araya girdi. ‘’Muhabbeti ilerletmenize sevindim. Küslük olmasın.’’
Sürekli telefona baksam da Semih’ten hala bir ses yoktu. Ekranı açarak bir mesaj daha attım.
Kulaklarımı tırmalayan ses uzaklaşırken Eser ve Aden konuşuyorlardı. İnsanların sesi boğuk gelmeye başlamıştı. Ses beynimin kıvrımlarında dolaşıyordu.
Salladığım bacağım hızlanıyor, kalbimin atışları artıyordu.
‘’Merhabalar herkese. Bu güzel gece için teşekkür etmek için sizi rahatsız ediyorum.’’
Sahneye çıkan kadının mikrofondan gelen yüksek sesi her şeyi bastırmıştı. Eser garip bir gülümseme ile önüne döndü.
Siması tanıdık gelen kadın konuşurken odağım telefonumdaydı.
‘’Bugün buraya toplanmamızın amacı…’’ derken büyük bir yıkım bütün salonu doldurdu. Oyuklu tavandaki çatlaklar sahneye düşen erkek cesedi ile tamamen yıkılmıştı. Sahnede duran kadın elleri havada bir şekilde donmuş, öylece duruyordu. Etrafı saran toz ciğerlerime geldiğinde öksürmeye başladım. İnsanlar gördükleri ceset ile çığlıklar atmaya, bazıları salonu terk etmeye başladı.
Kimin gittiğini veya ne olduğunu göremiyordum. Tozların getirdiği yanma yüzünden açılmayan gözlerimi elim ile kapadım.
Aden ve Eser neredeydi? Az önce yanımdalardı fakat şimdi seslerini duyamıyordum.
İnsanlar koşarak ayrılırken birisi omzuma çarptı ve telefonum yere düştü.
Katil istediğini yapıyor, kendi cehennemine herkesi alıyordu. Tozlar dağılmaya başladığın da yerde parlayan telefonumu gördüm. Eğildiğim de ekranda tek bir mesaj vardı.
-Yıllar önce orada bir cinayet işlenmiş.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |