
Rüzgârın sesi kulaklarımda gezerken insanlar bulanıklaşıyordu. İçimdeki korku hissi yerini yavaş yavaş boşluğa bırakırken Aden’in vücudumu saran kolları hala sımsıkıydı. Bu kadar korkacağını asla düşünmezdim. Olduğumuz yerde dururken insanlar bize bakıyordu.
Kulağıma ‘’Bir şey oldu mu?’’ diye fısıldadığında yutkundum. Kollarımı kaldırıp Aden’e sarılamıyordum. Katil olma ihtimali her hareketimi engelliyordu. ‘’Hayır.’’ Diye kısa bir cevap verdim.
Kollarını gevşeterek ayrıldığında gözlerine panik duygusu yerleşmişti. ‘’Özür dilerim.’’ Dediğinde kaşlarım çatıldı.
‘’Siz neden özür diliyorsunuz?’’
Mahcup bir ifadeyle kafasını eğdi. ‘’Sonuçta bu işe ben soktum seni. Bir cinayete şahit oldun üstüne ölümden döndün. Keşke tekrar teklif etmeseydim.’’ Sesi o kadar kısık çıkmıştı ki duymak için yaklaştım. Kendini gerçekten kötü hissediyor gibiydi. ‘’Sizinle hiçbir alakası yok lütfen saçmalamayın.’’
Kafasını salladı. ‘’O adamın bir suçlu olduğunu bilseydim kesinlikle bir şeyler yapardım.’’
Cevap vermeden yüzünü izledim. Kendini sıktığı için alnı kırışmıştı. Yüzü olduğundan daha beyazlamış, göğüs kafesi hızlıca inip kalkıyordu. ‘’İşten çıkmak istersen seni anlarım.’’
Bunu istemediği ses tonundan belliydi. Başkası olsa dediğini kabul eder ve arkasına bakmadan giderdi. Doğrusunun bu olduğunun o da farkındaydı. ‘’Katil siz misiniz?’’
Kafasını yerden kaldırdığında gözleri büyüdü. Dudakları aralandığında kekeleyerek ‘’Hayır Alara ne saçmalıyorsun!?’’ dedi. Ciddi ifademi bozarak gülümsedim. ‘’O zaman işi bırakmam için hiçbir sebep yok.’’
Yüzümü inceledikten sonra rahatlayarak güldü. Hareketlerine anlam yüklemek istesem de gayet normal davranıyordu. Sorduğumda panik olmuştu ama normal bir insanda böyle bir tepki verebilirdi.
Aden’in arkasından yönetmen Arif Bey geldi. ‘’Alara çok geçmiş olsun.’’
Kafamı sallayarak gülümsedim. ‘’Teşekkür ederim.’’
Polis sirenleri duyulduğunda içimden küfrettim. Yanımda Ferda’nın olması bu noktada işime yarayacak gibi duruyordu.
Araba restoranın önünde durduğunda üç tane polis indi. Geldiklerini gören Arif Bey gözlerini yumarak derin bir nefes verdi. Kendi çalışanı olduğundan sıkıntıya gireceğini düşünüyor olmalıydı.
Arkamı dönerek Ferda’ya baktım. Saçlarını arkaya atarak yanıma geldi. Omuzlarını dikleştirdi. ‘’Sen anlatmak istediğin şekilde anlat. Ben ayak uydururum.’’
Bir şey demeden anlamış olması onun için bir artıydı. Ferda olmasa da bu olaydan kolayca sıyrılırdım fakat omuzumdaki yükleri azaltmıştı.
İri yarı olan polis memuru beni görünce olduğu yerde durdu ve yanındakilere bir şeyler söyledi. Bir yanımda Ferda varken diğer yanıma Semih geldi. ‘’Beni tanıdılar.’’ Diye mırıldandım.
‘’Bütün emniyet seni ilk gördüğü anda tanır Alara.’’
Dudaklarım kıvrıldı. ‘’Beni unutmamalarına sevindim.’’
Arif Bey polislerin yanına gittiğinde onu es geçerek bana doğru geldiler. ‘’Alara siz misiniz?’’ dediğinde sorunun arkasındaki alayı duyabiliyordum.
Tavrımı bozmadan ‘’Evet, benim.’’ Diye yanıtladım. Gülüşünü saklamak için elini yumruk yaparak dudağına götürdü.
‘’Bizimle karakola kadar gelir misiniz? İfadenizi almamız lazım.’’ Ferda elini sırtıma götürdü. ‘’Tabi ki gelecek. O adamdan ikimizde şikayetçiyiz.’’ Başımı sallayarak onu onayladım.
Eliyle arabayı işaret etti. ‘’Buyurun.’’ Aden’in bana bakışlarını es geçerek Ferda ile arabaya bindim. Beni tanıdıkları için olduğundan daha fazla kurcalayacaklardı fakat içinden çıkamayacağım bir durum değildi.
Bana dalga geçerek bakan polis memuru arabaya bindiğinde dikiz aynasından göz göze geldik.
‘’Ben mi yanlış görüyorum yoksa tekrardan dibe mi vurdun?’’
Sakin kalmak için derin bir nefes aldım.
‘’Ben dibe vurduğumda bile beni hayranlık ile izliyordunuz.’’ Dikiz aynasından gözlerini çekerek öksürdü. ‘’Bu egon senin başına bela açıyor Alara.’’
‘’İfademi vermek için bu arabaya bindim. Seni dinlemek için değil.’’ Başka bir şey demeden arabayı sürmeye devam etti. Hepsi düşmemden zevk almışlardı. Bildikleri bir şey bile olsa sırf ucu bana dokunuyor diye seslerini çıkarmazlardı. O yüzden bu tavırlarına şaşırmıyordum.
Kafamı yana çevirerek Ferda’ya baktım. Kafasını cama yaslamış, yolu izliyordu. Anlaşmasını kabul ederek doğru bir şey mi yapmıştım? Güvenilmez biri gibi durmuyordu fakat hayatım boyunca kimseyle beraber çalışmamıştım. Ayrıca onu kendimden uzak tutmam daha şok belaya yol açabilirdi.
Araba ani fren yaparak durduğunda vücudum öne doğru gitti. “Gerizekalı.” Diye mırıldandım. Ferda sakin olmam için omzuma dokundu. Ona dönmeden arabadan indim. Emniyetin önünde sigara içen polisler dikkatli bir şekilde beni izliyorlardı. “Buraya gelmek yerine kendimi tırın önüne atmayı tercih ederdim.”
Gözlerimi devirerek hiçbirine bakmadan ilerledim. Söyleyeceğim çok şey vardı ama zamanı değildi. Şimdi susmazsam ne inci katilini bulabilirdim ne de dedektifliğe devam edebilirdim. Dilimin ucuna gelen her şeyi yuttum.
Emniyetin koridorlarında ilerlerken bütün gözlerin üzerimde olduğunun farkındaydım. İki yanımda beni alan polisler, arkamda ise Ferda vardı. Kapının yanında altın harflerle Başkomiser Altay Akın yazıyordu. Kim olduğunu bilmiyordum. Ben ayrıldıktan sonra işe başlamış olmalıydı. Polislerin sabırsızlıkla aldıkları nefesleri hissedebiliyordum. Kapıya iki kere vurduktan sonra açtı. “Komiserim Alara geldi.”
İçeriden sert bir ses “Gelin.” Diye yanıt verdi. Polis memuru kolumu bırakmadan içeri doğru çekiştirdi. “Suçlu ben değilim. Çek o elini üstümden.” Yanımdaki polis bir bana bir komisere baktıktan sonra elini çekti.
“Hoş geldin Alara, senin ile tanışmak benim için bir zevk.” Sesin geldiği yöne döndüğümde karşımdaki kişi beklediğim profilden oldukça uzaktı. Yaşı otuzlarda olmalıydı. Siyah saçları dalgalı bir şekilde ensesine uzanıyordu. Gözlerinin içindeki siyahlık oldukça derindi. Şaşırdığımı fark etmiş olmalı ki gülümsedi.
“Yaşlı birini bekliyordun sanırım.” Dediğinde kafamı salladım. “Sizden önceki tam bir yaşlı bunaktı da ondan şaşkınım.”
Altay söylemeden önündeki koltuğa oturdum. “Sizde beni tanıyor olmalısınız.”
Elindeki kalemi parmaklarının arasında çevirirken dikkatli bir şekilde beni izliyordu. “Evet tanıyorum fakat bunu konuşmak için çağırmadım. Başına gelenler dolayısıyla buradasın o yüzden işin o tarafına bakmamızda fayda var.”
Şaşırdığımı itiraf etmeliydim. Buradaki herkesin amacı benim düştüğümü görüp eğlenmekti. Beni tanımasalar bile aynıydı fakat Altay bunu pek umursuyor gibi durmuyordu.
“Melih ile aranda ne geçti? Neden o depoya gittin?”
Yoldayken anlatacağım senaryoyu çoktan hazırlamıştım. “Aşkın gücü adındaki bir dizide fotoğrafçılık yapıyorum. Bu sabahta onun setindeydim. Arkadaşım Semih’te yanımdaydı. Çekim arası verildiğinde bir şeyler atıştırmak için masaya gittim.” Herkes nefesini tutmuş beni izliyordu. Eski işimden kaynaklı daha çok şüphecilerdi.
“Daha sonra Melih geldi. Onun hakkında tek bildiğim setin ışıkçısı olarak çalıştığıydı. Yanımda telefon ile konuşurken en başta umursamadım fakat sonra konuştuğunun telefondaki birisi değil ben olduğumu anladım.”
Altay elindeki kalemi bıraktı. “Nereden anladın?”
“Söylediklerinden. Deponun yerini söyledi daha sonrasında da gelmezsem Semih’in bu setten sağ çıkamayacağını söyledi.” Anlatırken tereddüt etmiyordum.
“Semih’in adını duyduğumda her şeyi anladım. Soracaktım fakat hızlıca yürümeye başladı. Riske atamazdım, ben de peşinden gittim.”
Göz ucuyla Ferda’ya baktım. Bana bakmıyordu fakat kulağı bendeydi. “O ana kadar herhangi bir sohbetiniz oldu mu?” Kafamı olumsuz anlamda salladım.
“Depoda ise hayatını mahvettiğimi söyledi ve saldırmaya çalıştı fakat sebebini söylemedi. Daha sonra da saldırdı. Bir şekilde dikkatini dağıtıp kaçmaya çalıştım ama bu çok uzun sürmedi.”
Sormak istediği birçok şey olduğunun farkındaydım. Buna rağmen sonuna kadar sözümü kesmeden dinledi.
“Açıkçası orada öleceğime emindim. Ferda gelene kadar yapacak başka bir şeyi. Kalmamıştı. Son anda beni kurtaran o oldu. Gerisi ise bildiğiniz gibi.”
Söyleyeceklerini beklerken başka bir şey eklemedim. Depoda kamera yoktu o yüzden bir şey bulamazlardı. Sette konuşurken ise kameralardan oldukça uzaktık, sesimi duyamazlardı sadece görüntümüz vardı. Olduğumuz şekil ise anlattıklarıma uyuyordu.
“Kenan, Arda siz memur hanımın ifadesini alın. Alara ile ben konuşacağım.”
İçimdeki panik yüz gösterse de Ferda’nın batıracağını düşünmüyordum. Bana dönüp bakmıyordu ve bakışları kendinden emindi. Odadan çıktıklarında Altay bana döndü.
“Şimdi Alara seninle açık konuşacağım, seninde aynısını yapmanı umuyorum.”
“Tabi ki komiserim.”
Eliyle saçlarını karıştırdı. “Geçmişin umrumda olmayabilir fakat göz ardı edemem. Senin gibi başarılı bir dedektif işini ne kadar bıraksa da tedbiri bırakmaz diye düşünüyorum.”
Bana yaklaşımı sert değildi. Az çok kişiliğimi bildiğinden inada bindirmemem için yumuşak davranıyordu. “Depoya giderken kimseye haber vermemişsin ya da kendini koruyacak hiçbir şey almamışsın. Sebebi nedir?”
Dudaklarım kıvrıldı. “Dedektifliği neden bıraktığımı biliyorsunuzdur. O olaydan sonra tabiki kendimi korumak için silahlarım var fakat yanımda taşımayacak kadar bu işten soğudum.” Anlatırken bir yandan da bakışlarını inceliyordum. “Ayrıca haber verebileceğim kimsem yok. Hayatımdaki tek insan Semih ve tehdit edildiğim kişide o. Haber veremezdim.”
İkna olduğunu düşünürken önüme başka bir isim ile geldi. “Peki Aden Karahan? Onunla oldukça yakınsın son zamanlarda. Neden haber vermedin?”
Aden ile ilgili öğrenmek istediği birçok şey vardı ama soramıyordu. “Düşündüğünüzün aksine Aden Bey ile sadece iş ilişkim var. Benim patronum.”
Dudaklarını yukarı doğru kıvırdı. “Patronunun evine sık sık gider misin?”
Ne kadar şaşırsam da belli etmemeye çalıştım. Geçen gece evine gittiğimi nereden biliyorlardı? Beni mi takip ediyorlardı yoksa Aden’i mi?
“O gün bir cinayete tanıklık etmiştim. Aden eski işimi bilmediğinden ki bunu tahmin etmişsinizdir diye düşünüyorum, beni kendince korumak istedi.”
Söylediklerim yalan değildi sadece eksikti.
Ellerini masaya koyarak bana doğru eğildi. Vücudundan yayılan parfüm kokusu burnuma kadar gelmişti. “Alara karşında salak yok. Seri bir katil var ve bunun şüphelilerinden biri de Aden Karahan. Ne tesadüftür ki işini bıraktığını söyleyen sende onun yanında çalışıyorsun.”
Altay daha önce karşılaştığım polisler gibi değildi. Tahminimden daha çok şeyi düşünmüştü. Bakışları ise söylediğimden fazlasını biliyorum diyordu.
“Ne imâ ettiğinizi anlıyorum başkomiser fakat babam ile ilgili bir dosyayla suçlandıktan sonra bu işe devam edecek kadar midesiz değilim.”
“Kendini yerin dibine sokuyorsun ki bu işe devam ettiğini anlamayayım değil mi Alara?”
İçimden kendime kızdım. Bu adamı nasıl daha önceden bilemezdim? Buraya atanan başkomiserlerin hepsi boş insanlardı. Altay’ın ise benden aşağı kalır yanı yoktu.
Ellerimi yaslayarak bende ona yaklaştım. “Madem bu kadar eminsin devam ettiğime durdursana. Seni engelleyen ne?”
Birkaç saniye gözlerimin içine baktıktan sonra kendini geri çekerek sandalyeye yaslandı. “Çünkü seni merak ediyorum Alara. Söylesene hala sana haksızlık yapıldığını mı düşünüyorsun?”
İçimdeki öfke taştığında yumruğumu sıktım. “Beni bu kadar tanıyorsan seninle bu konuyu konuşmayacağımıda bilmen lazım.”
Hiçbir şey söylememe rağmen istediğini almış gibi gülümsedi. “İfadeni verip çıkabilirsin ama gözüm üstünde haberin olsun.”
Rahat ve her şeyi bilmiş tavrı beni sinirlendiriyordu. Bunu ona belli edip istediğini vermeyecektim. “İstediğinizi yapabilirsiniz komiserim. Unutmayın yıllarca aynı sektörde sayılırdık ve eklemek isterim ki hakkımda bildiğinizin on katını yapmışımdır.” Kaşlarını çattığında gülümsedim.
“Sinirlenmeyin lütfen sadece söylemek istedim. Size kolay gelsin.” Kapıyı açtığımda “Alara.” Diye seslendi. Kapının kulbunu tutarak arkamı döndüm. “Buyurun Altay komiserim.”
Yaslandığı yerden beni izledi. Bakışlarında bir şeyler aradığını görebiliyordum ama rahatsız edici değildi. Diğer polisler gibi yerin dibine sokmadan konuşuyordu.
“Bana fikrimi sormadın ama ben senin haklı olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden kanıtlarım olmasına rağmen işe devam ettiğini bilen yok.”
Haklı olduğumu düşünmesini beklemiyordum çünkü bunu düşündürecek hiçbir delil yoktu. Her şey benim ve babamın aleyhineydi. Belki de hepsi bir kandırmacaydı sadece iyi polisi oynuyordu.
“Sizin sayenizde rahat olduğumu mu söylüyorsunuz?” Güldüm. “Size teşekkür etmeyeceğim Altay komiserim. Tekrardan kolay gelsin.” Başka bir şey demeden kapıyı kapattım. Buraya gelirken Altay gibi biriyle karşılaşacağımı düşünmüyordum. Bana adımlarımı daha dikkatli atmam gerektiğini hatırlattı. Şu an bir şey söylememiş olabilir ama her an ne olacağı belli olmazdı. Ferda’ya alışamamışken bir de başıma Altay gelmişti. Polislerden uzak durmak isterken hepsi beni bulmuştu. “İstemediğin ot başında bitermiş Alara.” Diye mırıldandım.
Önümdeki birkaç saati emniyette geçirmiştim. İfade vermek ve polislerin alaycı bakışları ile uğraşmıştım. Ferda ile çıktığımızda derin bir nefes verdim. “Ömrümden beş yılım gitti.” Ellerini cebine koyarak güldü. “Gerçekten sinir bozucular.”
Göz ucuyla Ferda’ya baktım. “Senin farkın ne?” Dediğimde gözlerini devirdi. “Beni o kadar polis olarak görmediler ki bende kendimi o kalıba sokamadım.” Verdiği cevap içten içe canımı yakmıştı. Nefesimi tutarak başımı gökyüzüne çevirdim.
Sakin kalmak adına birkaç saniye bekledim. “Hadi yemek yemeğe gidelim. Semih’i de arayayım meraktan delirmiştir.” Semih’in adını duyunca kahkaha atmaya başladı. “Kusura bakma ilk gördüğüm anı gözümün önünden atamıyorum.”
Ferda’nın gülmesine dayanamadan ben de güldüm. Semih’e mesaj atarak gideceğimiz yeri söyledim. Yürüme mesafesinde olan bir dönerciye gittik. Siparişlerimizi verdikten sonra boş bir yere oturdum. “Sen bu Altay’ı tanıyor musun?” Ferda pipetiyle oynarken kafasını salladı.
“Hayır. Yani isim olarak biliyorum fakat kendi ekibi hariç kimseyle muhatap olan birisi değil.” Araya girecekken devam etti. “Kesin bildiğim bir şey varsa o da iyi birisi olduğudur. Beni tek dışlamayan oydu. Muhabbet etmezdi ama kimseyle etmiyordu. Yani beni asla ayırmadı.”
Nedense şaşırmamıştım. Böyle şeyleri umursayacak kadar ergen olduğunu düşünmemiştim. “Neden? Ne konuştunuz?”
“Önemli şeyler değil. Sadece merak ettim.” Hala bir şeyler söyleyecek kadar güvenmiyordum ve Ferda’da bunu fark etmişti.
Siparişlerimiz geldiğinde garsonun arkasından Semih’i gördüm ve arkasında da Aden’i. Burada ne işi vardı? “Hoş geldiniz.”
Semih yüz ifadeleri ile bir şeyler anlatmaya çalışsa da çabası boşunaydı. Göz devirerek Aden’e döndüm. Endişesi geçmiş gibi durmuyordu. “Nasılsın? Emniyette ne dediler? O şerefsize ne olmuş?” Art arda sorularını iletirken onu dinledim.
“İfademi aldılar. Melih’e ne oldu bilmiyorum.” Yanımdaki sandalyeyi çekerek oturdu. Sinirli gibi gözüküyordu. Konuyu değiştirmek adına “Semih’in de çekimi yarım kaldı.” Diyerek gülmeye başladım. Beklemediğim şekilde Aden’de gülüşüme eşlik etti.
Semih “Siz baya komiksiniz bugün. Emniyet havası iyi gelmiş.” Diyerek somurttu. “Yalnız bir kere oynayacağını söyledin yarın tekrar gelmen gerekebilir.”
Aden’in kurduğu cümleden sonra Ferda ağzındaki kolayı püskürterek gülmeye başladı. “Lütfen bende izleyebilir miyim?” Semih hızlıca kafasını salladı. “Tanımadığım birinin diline düşmek yerine kendimi buraya feda edip bir sonraki hayatımda tavuk döner olarak doğarım.”
“Artık çok geç dilime düştün bile.”
İkisinin atışmasını izlerken Aden kulağıma doğru eğildi. “Sevgililer mi?”
Büyük gözler ile “Olmadıklarını biliyorum ama öyleler diyesim geldi.” Diye mırıldandım. Bizi duymadan aralarında atışmaya devam ediyorlardı.
Önümdeki dürümü yerken yanı başımda bir kız çığlığı duydum. Ağzımdaki lokmayı yutamadan kafamı kaldırdım. Küçük yaşlardaki bir kız masamızın başında Aden’e sarılıyordu. “Seni çok seviyorum.” Dediğinde hayranı olduğunu anladım. Aden gülümseyerek olduğu yerden kalktı ve kıza sarıldı. “Merhaba, ismin ne?” Kız eliyle göz yaşlarını silerek “İpek.” Dedi. Aden ile fotoğraf çekilip sohbet ettiler. Aden çok tatlı davranıyordu. Onları izlerken gülümsemeden edemedim.
Kız biraz daha durduktan sonra son kez sarılıp gitti. Aden yüzündeki tebessümü ile kızı izledi.
Semih “Çok hayranın olması sorun olmuyor mu?” Diye sordu.
“Hayır. Onlar olmasa böyle bir hayatım olmazdı. Asla şikâyet etmem. “Tabii bazılarınınki hayranlıktan çıkıp rahatsız etme boyutuna dönüyor. Onlar hariç.”
Ferda peçete ile ellerini silerken “Bana ünlü olmak çok garip geliyor ama kesinlikle potansiyelim var.” Diye kendini övdü. “Oyuncu olmam zor kesin gülerim ama başka alanlarda olabilirdi.”
“Ne gibi?” Diye merakla sordu Aden. Bir anlık arkadaşlarımla sohbet ediyormuşum gibi hissettim. Halbuki oturanlar dedektif, polis, hacker ve katil zanlısından oluşan bir ekipti.
“Bilmiyorum ama ressam olabilirdim. Resim çizmeyi seviyorum.”
Semih gözlerini kısarak Ferda’ya baktı. “Sen koreli falan mısın?” Bunu sormakta haksız sayılmazdı. Çekik gözleri ve bebek gibi pürüzsüz bir yüzü vardı. Esmer bir teni ve siyah omuzlarından sarkan saçları Ferda’yı olduğundan küçük gösteriyordu.
Ferda “Hayır. Urfalıyım.” Diye net bir yanıt verdi. Semih dudaklarını yukarı kıvırarak “Yaklaşmışım.” Dediğinde güldüm. Semih ve Ferda yine bir konuya dalmışken Aden bana döndü. “İstersen yarın işe gelmeyebilirsin.”
“Saçmalama Aden.” Diye çıkıştıktan sonra kendimi toplayıp “Yani öyle konuşmayın lütfen.” Diye çevirdim. Aden paniğime gülmeye başladı.
“Alara resmi konuşmana gerek yok.”
“Patronumsunuz sonuçta.”
Dirseğini masaya koyarak yüzünü yaklaştırdı. “Hani arkadaşım olacaktın? Verdiğin sözleri çabuk unutuyorsun sanırım.” Arabada geçen muhabbeti hala unutmamasına şaşırmıştım.
Semih’in önündeki içecek döküldüğünde Aden kolunu çekti. “Alara.” Büyük gözler ile Semih’i izliyordum. Bir telefona bir bana bakıyordu. “Haberlere çıkmışsın.” Dediğinde bütün bedenim buz kesti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |