
"Dün gece bir şiir yazdım ay ışığı altında. Bilmem neden hüzne boyandı. Sanki mısraları gözyaşı şehri, dizeleri hüzün caddesi."
ÖKF
🔲🔲🔲
"Bu tam bir rezalet! Bu hemen müdahale edilmesi gereken bir olay. Midem kalktı kapat şunu Semih."
Odaya girdiğimde Semih kendine uzatılan telefonunu aldı. Tolga Bey'e ne göstermişti o?
"Hande hoş geldin. Biz de senden konuşuyorduk."
Ne olduğunu anlamaya çalışarak Semih'in yüzüne baktım ama o bana değil elindeki telefona bakıyordu. Gözlerini benden kaçırmasının tek bir nedeni olabilirdi.
Semih yapmaması gereken bir şeyi yapmıştı.
Yavaşça deri koltuğa oturduğumda Tolga Bey öne doğru eğilerek bana baktı.
"İyi misin Hande?"
"İyiyim Tolga Bey."
"Bak," dedi gözlerini kapatıp derin bir nefes alarak.
"Psikoloji çok önemli bir alanıdır. Yani kendini sorumlu hissedebilirsin. Bunu anlıyorum. Kendinizi mesleğinize adamanız falan çok haklı sebepler ama unuttuğun bir şey var."
Semih'e yeniden baktım bana bakıyordu. Göz göze gelince gözlerini çevirdi.
"Bizler de insanız. Psikologlar da insandır Hande. Hayatımız tehlike altına girince meslek son bulur anlatabiliyor muyum?"
Tolga Beyin yüzüne anlamamışça bakarken "O çocuğu buraya getir," dedi.
"Hım?"
"Batı mı neyse işte o."
Şimdi anlaşılmıştı durum. Sinirle Semih'e baktım. Bu sefer parmakları ile oynuyordu.
"O çok hasta Hande. Tek başına sen, hele ki henüz yeni yetme bir psiklog olan sen onu tedavi edemezsin. Videolarını görmedin mi, nöbet geçirdiğinde gözü kimseyi görmüyor. Ya seni öldürürse?"
"Hayır Tolga Bey. Semih size nasıl anlattı bilmiyorum ama Batı sadece yaralı bir insan. Yapayalnız ve birinin onun elini tutmasına ihtiyacı var."
"Onun elini sen tutmayacaksın."
Semih sesini yükselterek bunu söylediğinde şaşkınlıkla ona baktım. Daha önce bana hiç sesini yükseltmemişti. Üstelik bakışları cidden çok donuktu. Sarı saçları bağırmasının etkisi ile sağa sola savrulmuştu.
"Sakin ol Semih."
Şaşkınlıkla Semih'e bakmaya devam ediyordum.
"Bak, böyle vakalar grup işidir."
"Grubumuzun amacı insanları denek olarak kullanmak!"
Sesimi yükselttiğimde bu sefer Tolga Bey bana şaşkınlıkla baktı.
"Cidden bizim için böyle bir düşüncen mi var?"
Bu yaptığım yanlış olmuştu. Onlar hakkında ne düşündüğümü söylersem bu Batı'yı onlara teslim etmek olurdu. Politik davranmalıydım.
"Bu düşünce kimsede olsun istemiyorum sadece. Bizim insanlara yardım etmek amacıyla var olduğumuzu anlasınlar istiyorum."
Tolga Bey tatmin olmuştu ancak Semih gözlerini devirmişti. Haklıydı belki de. Eğer ailem öğrense bu durumumu onlar da bana tepki gösterirlerdi. Ki Semih ile yıllardır tanışıyorduk.
"Öyleyse ekip gönderelim zorla ya da zor kullanmadan buraya getirsinler."
"Hayır hayır! Lütfen. Önünde sonunda ben getireceğim onu buraya. Ama şimdi değil. Lütfen bana güvenin."
Tolga Bey düşünceli bir şekilde sandalyesine yaslandığınsa göz ucuyla Semih'e baktı.
"Sen ne diyorsun bu konu hakkında Semih?"
Parmaklarında olan bakışları beni buldu Semih'in. Sonra da sert bir üslupla ayağa kalktı ve yüzüme bile bakmadan Tolga Beye selam vererek odadan çıktı.
Hiçbir şey demediği zamanlar çok sinirli olduğunu anlayabiliyordum.
Tolga Beye ben de selam verdim ve koşarak Semih'in peşinden gittim.
Boş koridorda hızlı ve sinirli adımlarla yürüyordu.
Daha hızlı koşarak kolundan tuttum.
Yavaşça kolumu itekledi.
"Bırak beni."
"Semih bir saniye dinle lütfen."
Yürümeye devam edince ona yetişmek için daha hızlı koştum ve önüne geçince durmak zorunda kaldı.
Bakışları çok sertti.
"Ne söyleyeceksin Hande?"
"Niye Batı'yı bir canavarmış gibi gösteriyorsun?"
"Çünkü o bir canavar!"
"Ne?"
Yüzümü buruşturarak dediklerini algılamaya çalıştığımda "Aksini iddia edebilir misin?" diye sordu.
"Onun kendine neler yapabileceğini gördük. Aynısını sana yapmayacağı ne malum? O adam hasta, anlıyor musun? Kesip biçmekten zevk alıyor."
"Almıyor!"
Sesim boş koridorda yankılandı.
"Onu anlamıyorsun. O iyi bir insan."
"Yoksa," dedi yüzünü buruşturarak bana bakarken.
"Şu âşık oldum dediğin adam..."
Olduğu yerde yeri tekmeledi.
"Ah lanet olsun! Hastalıklı birine mi âşık oldun?"
Sesi çok çıktığı için irkilmiştim.
"Nasıl? Nasıl âşık oldun? Onu sadece videolarından gördün."
Batı ile yakından tanıştığımı söyleyemezdim.
"Hande aklın başında mı senin?"
Durumu anlayamıyorsun Semih. Ne yapmaya çalıştığımı anlayamıyorsun. Bir insanın başka bir insanı korumak için ona aşık olması gerekmez.
"Neden?" diye sordum sesimi alçaltarak.
"Neden Batı'yı Tolga Beye ifşa ettin?"
"Ondan uzak durmanı istiyorum çünkü."
"Neden?"
"Sana zarar verebilir Hande. Hâlâ anlayamıyor musun?"
"Başka?"
"Ne?"
"Sadece bu değil. Daha önce Batı'nın dışında da çok zorlu hastalarla mülaki oldum ama o zaman bana engel olmamıştın. Şimdi neden?"
"Ben..."
Gözleri hafif yaşla doldu. Bakışları gözlerimde gezindi bir süre.
"Sen ne? Ne Semih? Bu kadar ileri gitmenin nedeni ne?"
Sesimi yükselttiğimde o da yükseltti.
"Çünkü senelerdir aşık olduğum kızın elimden kayıp gidişini seyretmeyeceğim."
Titreyerek bunu söylediğinde en az benim kadar afallamıştı. Bunu söylediğine kendi de inanamıyordu muhtemelen.
İkimiz de titriyorduk.
Sözlerimiz bir hançer gibi parçalamıştı yüreklerimizi.
Semih...
Yıllardır tanıdığım Semih...
Peşinden ayrışmayışımın ona olan sonsuz güvenimden kaynaklandığı Semih. Nasıl? Ne zaman?
Semih söyleyecek bir şey için çaba harcamadan yanımdan öylece geçip gittiğinde rüzgarı ile sarsıldım.
Sadece bir rüzgarla sarsılacak kadar basitleşmiştim birkaç dakika içinde. Beni aşındırmıştı.
Sadece birkaç dakika tüy kadar hafif ama bir o kadar da eskitmişti beni.
İnsan en güvendiği kişiden başka bir özellik görünce böyle en derininden sarsılıyordu işte.
Boş koridorda öylece durduğum o dakikalarda ne düşündüğümü kendim bile algılayamıyordum.
🔲🔲🔲
Yorgun ve yıpratıcı bir iş günü sonrası evimin olduğu mahalleye giriş yapmama az kalmışken Batı'nın çalıştığı markerin önüne geldiğimi fark ettim.
Hava kararmış, çalışan insanlar evlerine yetişme çabası içine girmişti ve ben gelip geçen onca insan arasında yolun ortasında dikilmiş onu izliyordum.
Son toplama işlerini yapıyordu. Saate bakılacak olursa kapanışı yapacaktı.
Öyle sadeydi ki...
Hem tüm güzellikleri kendine toplamış, hem de olabildiğine sadelik barındırıyordu.
Dışarıdaki telaş ve hengama onun kendi için kurduğu dünyaya ulaşamıyordu sanki.
Öyle güzeldi ki..
Öyle huzur vericiydi ki...
İnsanın durup saatlerce onu izleyesi geliyordu. Yorgunluğunu alıp götürüyordu bir anda.
Rafları özenle düzeltirken üslubunu hiç bozmadan ciddiyetle işini yapmaya devam ediyordu. Siyah saçları dağınık dursa da ona özel bu görüntü çok hoş bir his veriyordu. Beyaz teni, tüm kötü günlere inat parlamaya devam ediyordu.
Batı...
Sen ne güzel bir insansın böyle.
Ve ne kadar güçlüsün.
Kıyafetlerini değiştirip son kez kasa başına gelişinin üstünden birkaç dakika geçmişti ki bir müşteri daha geldi.
Yüzüne bakmadan bir şeyler söyledi. Muhtemelen kapandığını söylemişti ancak başka bir şey yapmadı ve yaşlı kadının eline aldığı bir paket makarnayı aletten geçirerek parasını da almadı. Yaşlı kadın onu tanıyor olmalıydı ki para için ısrar etmedi. Sonra Batı kendi cebinden kasaya verdi. Sanırım bu yaşlı kadın da Batı'nın yardım ettiği kişilerden biriydi.
Ona saygı duymaktan başka bir duygu hafif kalacakmış gibiydi. Ona baktıkça içimdeki hayranlık duygusu da paralel olarak artıyordu. Gecenin bu soğuk ve ten ısıran hava durumuna rağmen onu izlemek beni ısıtıyordu. Sanki yünlü bir battaniye altında sıcak kahvemi yudumluyor gibiydim.
Artık gelen olmadığı için kasayı kilitledi ve kapıya yöneldi. Siyah montunun geniş kapüşonunu kafasına geçirdiğinde hiçbir yere bakmadan sadece başını yere eğerek yürümeye başladı.
Aynı yöne gitsek de onu kaybetme korkusu ile çantama sıkıca tutundum ve sessiz hızlı adımlarla karşıdan karşıya geçerek onun yoluna geçtim. Aramızda birkaç metre vardı. Gelip geçen insanlara rağmen onu net bir şekilde görebiliyordum. Yürüyüşü ve sakinliği diğerlerinden onu ayırmama yardımcı oluyordu.
O önde ben arkada öylece yürüdük.
Benden habersiz olması peşinden rahat gitmeme neden oluyordu. Böylesi daha iyiydi. Onu izlemem çok daha iyi bir seviyede olmuş oluyordu.
Adımları düzenli ancak halsizdi. Sanki gücünü biri tamamen söküp almış gibiydi ya da artık iflas derecesine gelmişti.
Elleri siyah montunun cebindeydi, siyah botları her adımında kulaklarımın aşina olacağı bir ses bırakıyordu yere. İnsanların daha az olduğu yere geldiğimizde ayak seslerimi iyice kıstım. Beni fark etmemesini istiyordum.
Evimizin olduğu sokağa dönmesi gerekirken dönmedi ve yürümeye devam etti.
Peşinden giderken evi ben de düşünmüyordum. Bugün yaşadığım kargaşa beni ruhsal olarak çok yormuştu. Bir an için Batı'yı kaybediyor olmak bile bana çok ağır gelmişti. Onu sanki uzun yıllardır tanıyormuşçasına benimsemiştim. Başka birinin ona müdahale etmesi benim mahrem duygularıma işgal olacakmış gibi hissediyordum.
Elbette her psikolog bir hastası için böylesine kendini heba etmiyor. Zaten dünyamızda kimse kimse için ufak fedakarlık göstermediği için bu durumda değil miyiz?
Batı yürüdükçe sanki düşüncelerim teker teker siliniyordu. Her bir adımı bendeki bir kötü düşünceyi siliyordu. Bugün olanların tümü yavaş yavaş siliniyordu. İnsana nasıl böyle iyi gelebilir ki bir insan? Diğerlerini iyileştirmene rağmen sen kendi yaralarını neden saramıyorsun Batı? Senin hiçbir suçun yok neden tüm cezayı tek başına çekiyorsun Batı?
Siyah dar paça pantolonunun yürürken çıkarttığı sürtünme sesi, siyah boylarının zemine uyguladığı hassas ton, siyah montunun çıkardığı hışırtı sesi...
Bir insan nasıl böylesine huzur verebilir sadece sıradan seslerle?
Bana ne yapıyorsun böyle Batı?
Başındaki kapüşonunu yavaşça çıkarırken durdum.
O yürümeye devam ediyordu.
Birbirine girmiş siyah saçları seyrederken yeniden yürümeye başladım. Karanlık gecenin parıltısı yavaş yavaş kendini göstermeye başlamıştı.
Dolunay yükselirken beraberinde yumuşak bir ışıkla geliyordu. Etrafındaki yıldızlara zarar vermeden yükselişi aya karşı bir saygıyla bakmama neden oluyordu.
Ve ay ışığı...
Ay ışığı göz görebilir derecede yükselince Batı durdu. Durdu ve aya baktı. O ayı, ben de onu izledim.
Ay ile ya da ay ışığı ile bir anısı ya da acısı olmalıydı. İyi ya da kötü bir anı insana etki eder geçmişte. Onun için de böyleydi sanırım.
Birkaç dakika, yarım saate döndü. Yarım saat bir saat oldu ve o ay ışığının altında ayı seyretmeye devam etti.
Havanın soğukluğuna rağmen sanki ışık ile ısınıyormuş, ay ile rahatlıyormuş gibiydi.
Ondaki enerjiyi alabiliyordum ben de.
Tüm bu karanlıklara rağmen elindeki kibrit çöpünü yakmayı başardığın için sana hayranım Batı.
Sen ve senin gibilerin ışığa olan hasretini saygıyla seyrediyor ve sizi destekliyorum Batı.
Yaralarını sarmayı beceremesen bile, diğer tüm insanların yaralarını sarma çabanı görüyor ve tasdik ediyorum Batı.
Sen...
İyi bir insansın.
Batı ay ışığını seyretmeyi bıraktığında yeniden ev yoluna doğru yürümeye başladı. Ben de onu takibe başlamıştım ancak bu sefer daha yavaş yürüyordum.
Onu izledikçe kendimi sorgulamaya başlamış, yaşadığım küçücük şeylerden dolayı ortaya çıkarttığım büyük hengameden dolayı kendime kızmıştım.
Batı benim için büyük bir örnekti.
Batı benim için saygı duyulası bir insandı.
Böylesine kötü anlara rağmen dimdik ayakta durması benim için küllükte açan bir gül kadar değerliydi. Dertlerle boğuşmak değildi onun yaptığı. Yaralarını kabullenip onlarla yaşamaya alışmaktı.
Artık hayatım ikiye ayrılıyordu.
Batı'dan önce ve sonra.
Gerçekten insanlardan bazıları hayatlarımızı böyle ikiye ayırıyordu. Onların hayatımıza girişi de çıkışı da çok belli ediyordu kendini.
Derin nefesler alırken soğuk hava ciğerlerimi yakıyordu ancak çok da iyi geliyordu. Yeniliyordu beni. Tazeliyordu tüm eski duygularımı. Ve müthiş bir his bırakıyordu gerisinde.
Evimin olduğu sokağa geldiğimde boş olduğunu gördüm. Arkadan geldiğim için Batı çoktan evine girmiş olmalıydı. Onun evine sağ salim geldiğini görmek bana çok iyi gelmişti. Onun hiçbir zaman üzgün olmasını istemiyordum.
Bugünü burada tamamlayarak son kez derin bir nefes aldım ve binanın kapısının içeri adım atmamla irkilmem bir oldu.
Batı karşımda duruyordu.
Elleri siyah montunun ceplerinde ve kapüşonu da başındaydı. Bana bakıyordu.
Koyu siyah gözler gözlerime baygın bir şekilde bakarken, ortam olabildiğine sessizdi. Sanki ikimizin nefes seslerinden başkası duyulmuyor gibiydi.
Benim gözlerim hafif ürperti hissi ile onun her iki gözünde gezinirken nefesim boğazıma tıkılmıştı. Büyük bir korku salan kalbim hızla atmaya başladığında birkaç adım geri gitmeyi düşündüm ancak hareket etmeden öylece durmaya devam ettim.
Yarıya kadar inik koyu gözleri yüzümde gezinmeye devam ederken bana doğru bir adım attı. Elleri hâlâ montunun cebindeydi ve kapüşonunu çıkarmadığı için bu onu daha fazla karamsar gösteriyordu.
Bir adım daha attı.
Heyecandan göğüs kafesim hızla kalkıp iniyordu. Hem korkuyor hem de afallayacak ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Batı durmuyordu bana yaklaştıkça yaklaşıyordu. Tam önümde bittiğinde nefeslerimizin birbirine karışıyordu. Sırtım kapıya dayanınca geri de gidemedim.
Onun sıcak nefesi yüzüme değince istemsizce gözlerimi kapattım. Bu sanki celladına teslim olan bir kurbanın çaresizce sunduğu bir adaktı.
Montundan çıkan hışırtı sesi ile elini cebinden çıkardığını anlamıştım. Hareketlenen eli ile gözlerimi de açtım. Gözleri direkt gözlerimin içine bakıyordu. Cebinden çıkardığı eli kapıya yaslanınca beni kapana kıstırmış gibi oldu.
Yüzünü daha çok yaklaştırdı ve derin bir nefes aldı.
"Neden beni takip ediyorsun?"
Gözlerim sonuna kadar açılmışken kapana kısılan bir fare gibi çaresizce titremeye devam ettim. Ses tonu derinden geliyor gibiydi ancak yüzlerimiz arasında iki santimden fazlası yoktu. Bedenini iyice bana yaklaştırınca nefes alışım daha da hızlandı.
"Be-ben...sadece."
Yüzünü eğerek daha dikkatle bakmaya başladı.
"Kayla..."
Gözlerimi titrek bir şekilde gözlerine odaklandığımda dudağının kenarında ufak bir kıvrım oldu.
Adımı telaffuz edişi miydi beni böylesine terleten, yoksa heyacanım son raddeye mi ulaşmıştı?
"Neden sürekli peşimdesin?"
Beni biliyordu.
Beni fark etmişti.
Haberi olmadan izlediğimi saydığım tüm o anlarda aslında beni fark etmişti.
Alnını alnıma yaslandığı o saniyelerde gözlerimi yeniden kapattım.
Dişlerini sıkmıştı.
"Sana sordum, cevap ver bana!"
Ses tonu ile beni ezerken sol eli bileğimi sıkıca kavramıştı. Öleceğimi düşündüğüm o dakikalarda çaresizlikten ne yapacağımı bilemiyordum. Minik bir kuş gibi titrerken beni pençesinin altında tutan Batı her zamankinden çok ürkütücü görünüyordu.
🖤
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.01k Okunma |
273 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |