21. Bölüm

21. Bölüm

Hacer Kübra Gümüş
hakugu

 

 

 

 

 

 

 

"Masum kalan ne varsa ötelendi. Masumane sevgiler, masumane dostluklar, masumane hisler. Yüreğimde bir avuç saf sevgi kaldı, milim milim bellediğim senin için.

 

 

 

 

Ö K F

🔲🔲🔲

 

 

 

 

  

Çocukken hep tuhaf şeylerle oynardım. Diğer çocuklarla arkadaşlığım ve normal oyuncaklarım da vardı ama asla tamamen sıradan bir çocuk olamamıştım. Ağaçları araştırır yuvaları bulur, yavru kuşları böceklerle kendi ellerimle beslerdim. Yumurtadan tam çıkamamış civcivlerin kabuklarını kırmaya yardım ederdim. Civciv mezarlığım vardı en kötüsünden. Dünyadaki en tatlı ama aslında en vahşi mezarlık. Kendim öldürmezdim ama nerede bi ölü civciv görsem oraya gömerdim. Ağaçlara ev yapardım. Tepelerden inmezdim. Yağmur yağınca herkes eve çekilirdi, bense çadır kurar dışarıda kalırdım.

 

Niye böyle biriydim hiç bilmiyorum ama şu an sanki tüm haklarımı çocukluğumda kullandığım için hiçbir şey yapasım yok. Hayatın tüm tatlarını tatmışçasına artık yeni bir tat arayışına giresim yok. Bilemiyorum belki de korkuyorum. Yeni tatların asla eski tatların yerini tutamayacak olmasından çok korkuyorum.

 

Elimdeki kozalağa bakarken aklıma gelen çocukluğum dudaklarımda buruk bir tebessüm izi oluşturmuştu. Özlüyordum geçmişi. O, özgürce yaptığım çılgınlıkları özlüyordum. Ve minnettardım aileme, beni böylesine özgür kıldıkları için.

 

Elimde çevirdiğim kozalağı masamın köşesine koyduğumda derin bir nefes aldım. Semih daha gelmemişti. Bir süredir onunla konuşamadığım için tedirgindim aslında. En son buruk görüşmemiz aklımda kaldığı için onun da aynı şekilde kaldığı düşüncesi beni tedirgin ediyordu.

 

Sabah erkenden işe gelmemin nedeni bir şekilde Batı'dan kaçıyor oluşumdu. Nedense utanıyordum. Dün geceki merdiven olayından sonra yüzüne bakmaya utanıyordum sebepsizce. Ondan kaçmak için de erkenden gelmiştim.

 

Kendi kendime düşünmeye devam ederken kapı açıldı. Hızla kapıya döndüm. Semih'le göz göze geldiğimizde gözlerini çevirdi. Elindeki çantayı daha da sıkarak masasına yürüdüğünde ayağa kalktım. Konuşmayı önce ben mi başlatmalıydım? Bana bu şekilde kalbi kırık bir şekilde davranmasını istemiyordum. Sonuçta eski dostumdu ve olanca anıyı bir anda silemiyordu insan.

 

"Günaydın."

 

Cevap vermeden laptopunu açmaya başladı.

 

"Görüşmeyeli uzun yıllar oldu gibi."

 

Gri ceketini çıkarıp sarı saçlarını parmakları ile tarayarak düzeltti.

 

"Sadece merak edersin diye söylüyorum. Ben iyiyim."

 

Ses gelmeyince yerime oturdum. Derin bir nefes alarak çabamın boşa olduğunu düşündüm. Belki de bir süre böyle devam etmesi daha iyiydi. Ben üstüne gittikçe iyice sinirlenebilirdi.

 

Sessizce önümdeki kalemlere bakarken telefonumdan alarm sesi yükselmeye başladı. Can ile olan seansımı hatırlatıyordu. Hızla telefonumun sesini kısarak bir kere daha Semih'e baktım işine çoktan yoğunlaşmış gibiydi.

 

Bir kere daha konuşmayı başlatmayı düşünsem de seanstan sonraya ertelemenin daha iyi olacağını düşündüm ve dosyalarımı alarak ayağa kalktım. Kapıya doğru attığım her bir adımda ismimi söyleyerek beni durdurmasın bekledim ama o tahminimden de daha çok sinirliydi.

 

Kapıyı açtım, çıktım, örttüm.

 

Benim kapıyı örtmemle içeriden bir ses yükseldi. Sanki bir şey düşmüş, bir şeye vurulmuş ya da bir şeye çarpılmış gibi. Geri dönüp içeri girip bakmak istedim ama bunu ben çıktıktan sonra yapması benim görmemi istemediği anlamına mı geliyordu? Ama haberim de olsun istiyordu. Nasıl bir durumdu bu böyle?

 

Ayaklarım beni ondan uzaklaştırırken hep ileride olan hayali bir noktaya bakarak yürümeye devam ettim. Siyah kumaş pantolonum ve siyah ceketim ile siyahlara bürünmemin ruhsal dünyam ile bir alakası var mıydı bilmiyorum ama birilerinin de beni iyileştirmesi gerekiyordu. Bunu normalde Semih yapıyordu ama onu yaralamıştım. Ve yaralı bir insan, başka birinin yaralarını hep eğri büğrü sarardı.

 

Koridorda yükselen siyah topuklu ayakkabılarımın tok sesleri ile görüşme odasına kadar ilerledim. Ses kesildiğinde kapının önünde olduğumun farkındaydım. Açmam ve işimi yapmam gerekiyordu ama neden böylesine halsizdim ki? İzin alıp işe gelmemliydim belki de. Benim gibi bir kaza geçiren insan hemen ertesi günü işe gelmezdi ki. Hastanede olmam gerekiyordu. İfade de vermeli miydim? O gece öylece çekip gitmiştim ama geride kalanlara ne olduğunu soramadılar araştıramamıştım bile. Sadece lunapark kelimesini düşündüğümde bile titremeye başlayan dizlerim varken nasıl o gece hakkında araştırma yapabilirdim ki?

 

Daha fazla beklemenin anlamsız olduğunu düşünerek kapı kolunu çevirerek içeri girdim.

 

Can oturduğu yerde beni görünce toparlandı. Beyaz sade bir gömlek giymiş, üsten üç düğmesini açık bırakmış ve siyah kumaş pantolonunu beyaz spor ayakkabı ile tamamlamıştı. Hem şık hem spor görünüyordu. Bu soğuk havaya nispetle gömleğinin bileklerini kıvırması acayibime gitse de gülümsedim ve hoş geldiğini bildirerek konuşmaya başladım.

 

Kayıtlı olan dosyasındaki ilerlemelere baktım. O arada beni izliyordu. Bunun farkında olsam da engellemedim. Nedense Can'ın beni anladığını düşünüyordum. Belki de şu an tartıyordu. Ne durumda olduğumu, ne hissettiğimi ve söze nereden başlayacağını. Bilmiyorum sadece öylece hissettiğim için onun beni incelemesine izin verdim.

 

Dosya incelemem bittiğinde açıklama yapmak için ağzımı açtığımda "Kalbini arıyorsun," dedi.

 

"Hım?"

 

Ne dediğini anlamak adına kaşlarımı k

Bölüm : 20.01.2025 21:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...