
Ö K F
🔲🔲🔲
Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız. 🤍
İnstagram hakugu
Osmanlı zamanındaki saray ahalisini çok merak ederdim. O zamanda yaşayan biri olsaydım, nasıl olurdum ki? Padişah soyundan gelmemiş olsam ama sarayda yaşasam. Muhtemelen disiplinli bir eğitime tabi tutulurdum. Şiirde, ebruda, yazıda gelişmiş olurdum. Kim bilir belki de yemek ve dikiş için de eğitim verirlerdi.
Aklıma eğitimden başkası gelmiyordu ki. Sonra nedensizce eğlence türleri geldi aklıma. Şeker olarak ne vardır ki? Akide?
Tuhaf düşüncelerle evime doğru yürürken iznimin son gününü kullanıyordum. Dün Can ile stresimi attığım için bugün kendimi daha güçlü hissediyordum. Yarın işimin başına geçip artık resmileşen haliyle Batı'yı kuruma getirme ve onu tedavi etme yöntemine bakabilirdim.
Evin kapısına gelmeme birkaç adım kalmıştı ki "Hey Serseri!" diye seslendi biri.
Ses Umut'tan geliyordu ama neredeydi? Sağa sola baktım, göremedim.
"Umut? Neredesin?"
Cevap verdi.
"Buradayım, ağaçta."
Mahallede pek bir ağaç yoktu zaten ki iki bina arasına sıkışmış olan uzun çam ağacını görünce dikkatle inceledim. Tepeye yakın olan bir yerde öylece duruyordu.
Güneşin gözümü almasıyla her ikisini de kıstım ve elimle gölgelik yaparak daha dikkatli bakmaya çalıştım.
"Hey Çalıkuşu ne işin var orada?"
Alayla güldü.
"Peh, Çalıkuşuymuş! Dalga geçeceğine gel de kurtar."
Pekala, bu biraz sertti. İmdadını duymamazlıktan gelerek omuzlarımı silkeledim ve eve doğru yürümeye devam ediyordum ki bir kere daha seslendi.
"Lütfen Serseri! Ne olursun."
Yine yürümeye devam ettim.
"Kayla Abla!"
Aniden durdum. Dudaklarım tatlı bir gülücükle genişlerken, bu sıfat çok hoşuma gitmişti. Zaten gitmeyecek onu kurtaracaktım ama şimdi çok daha içten bir şekilde yapacaktım hiç şüphesiz.
Yavaşça geri döndüğümde bir kere daha baktım ona. Evet ağaç yüksekti ama benim çıkamayacağım kadar zor değildi.
Dudaklarımı işin ciddiyeti ile topladığımda çantamı yere koydum ve ağaca tırmanmaya başladım. Sert gövdesini tamamen çıktığımda dallara ulaşmıştım.
Umut sol bölümdeki dallardan birinde oturuyordu. Nefes nefese kalan ben de sağdaki dallardan birine oturdum ve sıkıca tutunarak eğilip ona baktım.
"Biraz önce ne demiştin? Bir kere daha desene."
Yanına geldiğim için olsa gerek utanarak yüzünü saklamaya çalıştı.
"Hiç. Hiçbir şey dememiştim."
Ama ben kesinlikle onunla uğraşmaya devam edecektim.
Başımı ciddiyetle salladım ve yerimde kıpırdanarak "Peki, ben de zaten yukarıda hava güzel mi diye bakmaya gelmiştim. Artık inebilirim," dedim ve haraketlendiğimde "Kayla Abla dedim. Kay-la Ab-la! Mutlu musun?" diye bağırdı. Bunu sinirle yapmıyordu ama çok utanıyordu. Mihenk'e ismi ile hitap edip de bana sadece abla derken bile zorlanması tuhaf geliyordu. Gözünde ben, tam olarak neydim ki?
"Tamam tamam sakin ol. Gitmiyorum bir yere. Sadece adımı senden duymak hoşuma gidiyor o yüzden."
Ağaca daha çok yaslanıp "Söylesene sen neden buradasın?" diye sordum.
İşaret parmağı ile bir tülbent gösterdi.
Hala dallarda asılıydı ve oldukça eski görünüyordu.
"Annem, bu tülbente sarılmadan uyuyamıyor. Annesinin tülbentiymiş. Dün Mihenk ona meyve suyu dökünce yıkamak zorunda kaldık ama o da uçtu geldi buraya."
Durumun vehametini anlamıştım. Şimdi iki iş olmuştu. Bir, Umut'u kurtar. İki, tülbenti kurtar.
"Tamam, sen dert etme. Seni de onu da indiririm ben tamam mı?"
Gülümseyerek söylediğimde, o da bana gülümsedi.
"Ben de indirebilirim aslında."
Şaşkınlıkla ona baktım. Hani inemiyordu?
"Hem tülbenti, hem de kendimi indirebilirim."
"E o zaman?"
Hem ağacın gövdesine hem de dallarına sıkıca tutunmaya devam ederken derin bir nefes aldı.
"Sadece, bir kez de olsa annemle ağaca tırmanmak isterdim. Bunu gerçekleştirmek istedim."
"Ama ben..."
Bana baktı ve gülümsedi.
"Kayla Abla! Bugün benim gerçek ablam olur musun?"
Dudaklarımı büzüp daha çok gülmek için kendimi bastırdım. Bu benimle oyun oynayan çocuğu gıdıplayıp yere düşürmem gerekirdi ama biraz daha oturmasına müsaade ettim.
"E nasıl gidiyor Mihenk ablanla durumlar? Güzel gidiyor mu?"
"Güzel," dedi bana bakmadan. Bakışları tülbentteydi.
"Neredeydi? Neden ortalıkta yoktu?"
"O mu? Hastaydı. Yurtdışına tedavi için gitmişti."
Demek sebebi buydu. Hüzünle başımı yere eğdim.
"Güzel yemek yapıyor mu peki?"
"Ço
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.01k Okunma |
273 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |