35. Bölüm

35. Bölüm

Hacer Kübra Gümüş
hakugu

 

 

 

 

 

 

Ö K F

🔲🔲🔲

 

 

 

 

 

Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız. 🤍

 

İnstagram hakugu

 

 

 

Aylar süren sabırlı bekleyiş bugün son buluyordu. Sarf ettiğim çabalar, verdiğim emekler bugün karşılığını veriyordu. Dahası kış bitip ilk bahar iyice kendini gösteriyordu. Neredeyse tüm ağaçlar çiçeklenmişti.

 

Pembe, beyaz, sarı...

 

Bundan böyle her şey canlanacak, ölüler dirilecek ve yaşam çok daha tatlı olacaktı.

 

Evimi yeniden yerleştirirken ailemle konuşmuş ve Konya'da kalmaya karar verdiğimi ince ince izah etmiştim. Tolga Bey'i arayıp müjdeli haberi vermiş ve Batı'nın ev halkını buna hazırlaması için de vakit tanımıştım.

 

Batı çok iyi bir insandı ama yaralıydı. Gerçekten tedaviye ihtiyacı vardı. Onu denek olarak kullanmalarına asla izin vermeyecektim. Tüm çabalarım da bundan dolayıydı zaten. Birlikte gidiyor olmamız onun sadece tedavi edilebilmesini sağlamaktı. Hem kim bilir belki sıra Banu'ya da gelirdi. Tamamen olmasa da bir kere da olsa Umut'a oğlum dediğini duymak istiyordum. Kim bilir... Bir mucize.

 

Gülümseyerek gardırobumun düzenlemesini bitirdiğimde mutfağa geçtim ve atıştıracak bir şeyler bakarken telefonum titredi. Can'dan mesaj gelmişti.

 

-İstanbul iyi mi Bayan sulu göz? 😭

 

Gülümseyerek olduğum mesaja beklemeden cevap yazdım.

 

-İstanbul'u bilmem de Konya'da hava çiçek gibi. 🌸

 

-Nasıl ya gitmedin mi? 😱

 

-Bir de uğurlamaya gelecekti, peh! 😒

 

-Sorma büyük aksilikler oldu. Ama gitmediğine çok sevindim Hande kız. 🎃

 

-Teşekkür ederim Can oğlan. 🤖

 

-İyi de neden gitmedin? 🤔

 

-Emojisiz mesaj göndermiyor musun Allah aşkına?

 

-Bilmem. Alışkanlık. 🦹🏻‍♂️

 

-;) Pekala. Sadece her şey açığa çıktı. Sular duru bir hal aldı. Tüm bulanıklıklar kalktı. Kara bulutlar gitti ve gökkuşağı açtı.

 

-Batı'ya psikolog olduğunu söyledin mi?

 

-Zaten biliyormuş...

 

Aradan biraz zaman geçince cevap gelmediği için yeniden gönderdim.

 

-E bir şey demedin?

 

Yine cevap gelmediği için bir kere daha gönderdim.

 

-Can?

 

-Bi dur ya eyecandan telefonumu lavaboya düşürdüm. Sıçana döndü. Angi dala uzandıysam elimde kalıyor arkadaş. Ep benim mi benim başıma gelir bu aksilikler ya? Bu arf niye basmıyor şimdi? Neyse pirince koyacağım aydi sonra görüşürüz.👋🏻

 

Hem gülüp hem Can'ın telefonuna üzülürken H harfinin bozulması tuhaf bir ağız oluşmasına neden olmuştu. Son mesajını bir kere daha gülümseyerek okuduktan sonra kendi telefonumu da masanın üstüne koydum. Batı'nın her şeyi zaten biliyor olması onu da şaşkına çevirmişti besbelli.

 

Bu hikayede tek evham yapan ben değildim anlaşılan.

 

Tüm düzenleme işimi bitirdikten sonra kararan hava bir kahve alıp balkona çıkmam gerektiğini fısıldar gibiydi. Ben de bu fısıltıya uydum ve hazırladığım kahve ile balkona çıktım.

 

Temiz havadan aldığım deri nefesi ciğerlerime çekerken yarın sabahı düşünüyordum. Batı ile kuruma gidecektik. Bu beni öylesine mutlu ediyordu ki.

 

Kahvemden bir yudum alıp korkuluk demirlerine yaslandım ve bahar için çiçek açan ağaçların görsel şölenine ortak olurken, sokağın loş ışığının o ufak parıltısı bile içimin aydınlanmasına yetiyordu.

 

Bu balkon da anılarla doluydu. Hem de onlarca...

 

İlk ağlayışım, Batı ile karşılaşışım, onun elini tutuşum...

 

Nereye adımımı atsam ondan bir parça bulduğum bu binada mutlu olmaktan başka bir duyguyu hissetmek istemiyordum.

 

Kahvemden bir yudum daha aldım ve yıldızı bol ve parlak olan gecenin güzelliğine kaptırdım kendimi.

 

Dudaklarımda hiç bitmeyen bir tebessüm, ruhum ve yüreğimde hızla yayılan bir huzurla içim içime sığmıyordu. Bu gece uyku da yoktu bence.

 

Batı'ların balkonuna eğilerek baktım ve yeniden korkuluklara dayandıktan sonra kahvemi yudumlamaya devam ettim.

 

🔲🔲🔲

 

"O zaman ne zaman gelecek?"

 

Banu'nun sorusu ile Batı bana baktı. Sabahın ilk saatlerinde ilk olarak Banu ve Umut'la vedalaşıyorduk. Mihenk ile birlikte üçü kapının önünde bize sorular yağdırıyorlardı.

 

"Çok kalmayacak Banu. Birkaç gün testlerden geçip uygun bir tedavi bulunca ara ara gelecek."

 

Umut ne dediğimi anlasa da Banu pek anlamışa benzemiyordu. Yine de devam etmedi sormaya ve çorapları ile yanıma gelip kolumdan tuttu.

 

"Ama sen söz ver, akşam elma şekeri yapacağız. Tamam mı?"

 

"Anne çoraplarınla çıkmasana dışarı ya!"

 

Banu'nun daha fazla dışarıda kalmasını istemediğim için hızla cevap verdim ve içeriye girmesini sağladım.

 

Batı da daha fazla vakit kaybetmek istemedi ve Banu'ya sarıldı.

 

"Yakında geleceğim."

 

"Tamam baba."

 

Banu'dan sonra Umut'a sarıldı.

 

"Annene iyi davran tamam mı?"

 

"Tamam baba."

 

Geri çekilip Mihenk'e baktı.

 

"Birkaç gün daha kalacağın için teşekkür ederim. Hande akşamlar eve gelecek."

 

Batı'nın açıklamasına gülümseyen Mihenk yeterince mutlu görünmüyordu. Benimle birlikte olması canını sıkıyordu belli ki. Yine de çok açıkça ifade etmekten kaçırırcasına gülümsemeyi ihmal etmedi ve tebessüm ederek uğurladı.

 

Yavaşça merdivenlere doğru yürürken önden ben gidiyordum. Birinin öncü olması gerekiyordu zira. Batı'nın özellikle bu konuda çekindiğini biliyordum. Ona yardımcı olmam gerekiyordu.

 

Merdivenlerden inerken Batı da peşime takıldı. Arada hala kapıda beklemekte olan üçlüye bakıp yeniden devam ediyordu.

 

Çok zordu. On sene olmuştu bu şekilde yaşamaya başlayalı. Korkuyor olmalıydı. Değişmeye ve bu değişimin onu bambaşka biri yapacak olmasına.

Ben bile endişelenirken kim bili o neler hissediyordu.

 

Ona duyduğum anlayışla çok daha yavaş yürürken peşimden gelmesini bekledim.

 

Binadan çıktığımızda ilk ilerleyişimizi kaydetmiştik. Evden ayrılmak, gerçek bir yolculuğa çıkmanın ilk adımıydı zira.

 

İş yerime doğru giden yöne döndüğümde "Hande," dedi.

 

Geri dönüp ona baktım.

 

"Efendim?"

 

"Biraz vaktin var mı?"

 

"Tabii ki."

 

"O halde birkaç yere uğrayabilir miyiz?"

 

Şaşkınlıkla ona bakarken nereye gideceğini düşünüyordum. Minnetle gülümseyip ters yöne yürümeye başladığında peşine takıldım.

 

Önce Seher teyzenin evine gittik. Onunla vedalaştı. Bir miktar para bıraktı ve sonra mahalle içinde yaklaşık yedi evi böyle ziyaret etti. Hepsi ya yaşlı ya da bir geliri olmayan yalnız kişilerdi. Hepsinden teker teker dua aldıktan sonra yıkık dökük bir harabeye geldik. Burada ne yapacağımızı düşünürken köşeye saklanmış ve yeni doğum yaptığı anlaşılan yaralı bir köpek ve dört yavrusuna yemek bıraktı.

 

"Birkaç gün gelemeyecek olursam eğer, açlıktan ölebilirler."

 

Ben de ona yardım ettim tek tek. Sorumluluğunu aldığı, gönül bağı kurduğu tüm canlılar için ben de yardım ettim. Onunla birlikte bir kere insan olmanın ne demek olduğunu hissettim. Dünya üzerinde var olmanın amacını, iyiliğin ne demek olduğunu, taşıdığım kalbin kıymetini bir kere daha anladım.

 

Hayat Batı gibi insanlar var olduğu için yaşanılasıydı. Onlar olduğu için dünya güzel dönüyordu. Onlar olduğu için güzel bir nefes alabiliyorduk.

 

Batı'nın tüm işi bittiğinde bir taksiye binmiş kuruma doğru yola çıkmıştık. İkimiz de pencerelerden dışarı bakarken hiç konuşmuyorduk. Onu rahatlatmak ve bunun, onun için çok önemli ve faydalı olacağını söylemek istiyordum ama onun bu huzurlu sessizliğini bozma korkum yüzümde sürekli erteliyordum.

 

Dizlerinin üzerine koyduğu ellerine baktım. Arada parmaklarını birleştiriyor ve titriyordu.

 

O an ona sarılmak ve korkacak hiçbir şeyin olmadığını söylemek için kendimi zor tuttum. Daha da zorlaşacağını sanıp öncesine ona destek olduğumu düşünsün istemedim.

 

Sadece yavaşça elimi elinin üstüne koydum.

 

Elimi hissetmesi ile bana bakması bir oldu.

 

Dudaklarıma cesaret verici bir gülümseme yerleştirdiğimde o da minnetle gülümsedi. Elini çevirip elimi tuttuğunda parmaklarımı kapattım. Yavaşça sıkıp içimdeki tüm desteği ona sunmak ve gizlediği tüm korkularını yok etmek istiyordum. Bunu ne kadar hissettiriyordum bilmiyorum ama Batı'nın çok mutlu olmasını istiyordum.

 

Asla, asla ama asla üzülmeyi hak edecek biri değildi.

 

Taksi bizi iş yerinin önünde indirdiğinde derin bir nefes aldım ve Batı'nın yanıma gelmesini bekledim.

 

Birlikte şirket binasına uzun süre baktık. İyi gelecek miydi bu bina? Lütfen iyi gel. Lütfen beni hayal kırıklığına uğratma.

 

Biz binanın önünde beklerken dönen kapıdan geçen Tolga Bey ve yaklaşık on kişi bizi karşılamaya geldi.

 

Tolga Bey bir abi gibi Batı'ya sarıldığı da gözyaşlarımı tutamadım. Bana anlattığı o hikayesinden sonra bunu severek yapıyordu. Bilmem belki de korkuyordu. Batı'nın da o sevdiği kız gibi olmasından, benim de kendisi gibi yıkılmamdan korkuyordu. Yine de bana elinden gelen desteği sunmaktan geri durmuyordu.

 

Arkadaşlarım sadece Batı'yı karşılamaya değil benim de geri dönüşümü kutlamaya gelmişlerdi. Bu güzel karşılanış Batı için de cesarete neden olmuştu. Onlara minnettardım.

 

Hep birlikte binaya girdiğimizde bu yerleri Batı ile yürüyor olmak hayal gibi geliyordu. Kurması zor ama yaşaması ihtişamlı bir hayal.

 

Tolga Bey, Batı'yı hiç yalnız bırakmadı. Sürekli ona tedavi hakkında kurum hakkında bir şeyler anlatıyor ve içini rahatlatmaya çalışıyordu.

 

Peşlerinden gelirken arkadaşların arada bana sarılmalarına ve yanımda duracaklarına dair verdikleri sözler de bana destek oluyordu. Yeni bir umut kapısının açıldığı şu dakikalarda hiç olmadığım kadar iyi hissediyordum kendimi.

 

🔲🔲🔲

 

"Bizim kız da senin kitabını okumuş. Hande sen neden Batı'nın yazar olduğundan söz etmedin hiç?"

 

Sorulan soru ile utanarak Batı'ya baktığımda elindeki kahve fincanına bakıp gülümsüyordu. Ben de bakışlarımı önüme çevirip gülümsedim ve "Ben de bilmiyordum," diye cevap verdim.

 

Yaklaşık bir saattir Tolga Bey'in odasında arkadaşlarla toplu bir şekilde oturup konuşuyorduk. Semih'i göremediğim için kızlardan birine sormuştum. Benim işi bıraktığımı söylediğim günden beri gelmiyormuş. İşime gelmişti. İsabet olmuştu. Onun yokluğundan istifade çok daha rahat bir şekilde gülümserken kapı çaldı.

 

Açılan kapıdan giren Can başındaki kamufle için kullandığı şapkayı çıkardıktan sonra "Girebilir miyim? Çoktan girdim ama," dedi.

 

Hepimiz onun bu haline gülerken ayağa kalktım ve içeri davet ettim.

Tolga Bey de ayağa kalkıp Can'ı karşıladığında bana döndü.

 

"Hande herkesle arkadaş olmuş da bizim haberimiz yok."

 

Mahcubiyetle gülümserken Can için oturacak bir yer bakıyordum. Tolga Bey ise düşünceli davranışına devam etti ve "Arkadaşlar hadi işimizin başına geçelim. Bu üç kafadarın konuşması gerekenler vardır," dedi ve başta kendi olmak üzere odayı terk etmeye başladı.

 

Gitmeden önce şefkatle omzuma dokundu. Bu dokunuşu net bir şekilde bilmesem de hissedebiliyordum. Kendisinin yapamadığı şeyi yapmamı istiyordu. Kendi elinden kayıp giden o genç kız gibi Batı'nın da elimden kayıp gitmemesi için destek veriyordu.

 

Bunu hissettiğim için kendimi çok daha mutlu hissettim ve tek tek odadan çıkan arkadaşların hoşgeldin seromonisi bir kere daha kabul ettim.

 

Herkes çıktığında kapıyı kapatıp o ikisinin yanına döndüğümde Can çoktan Batı'nın karşısına oturmuş konuşmaya başlamıştı bile.

 

"Bizim kızın beni sana benzetmesine şaşmamak gerek. Bayağı benziyoruz."

 

Gülümseyerek kahvesinden bir yudum alan Batı bana kaçamak bir bakış attığında utanarak yerime oturdum.

 

"Siz de mi psikologsunuz?"

 

Batı'nın sorusu ile Can'a baktım. Tüm her şeyi anlatıp ilk baştan Batı'yı tedirgin etmesini istemiyordum. Bu yüzden gizlice başımı sağa sola salladım.

 

Ne demek istediğimi anlamış olacak ki "Hayır, ben hastayım," dedi.

Kahve fincanını masaya koyup muzır bir şekilde beni işaret ederek "O da benim doktorum," diye devam etti.

 

Batı bakışlarını bana çevirdiğinde gülümsüyordu. Ben de gülümsedim ama tüm dikkatlerin benim üzerimde olması ister istemez biraz rahatsız etmişti. Bir şey demeden önüme dönüp sessizce onları dinlemeye başladım.

 

Can bir sürü şey anlattı. Batı ile konuşurlarken birbirilerine benzediklerinden mi yoksa kaderleri bir olduğundan dolayı mı bilinmez çok iyi anlaşıyorlardı. Batı'yı bu şekilde huzurlu bir halde konuşurken gördüm ya başka ne isteyeyim ki?

 

🔲🔲🔲

 

Batı yeterince ortama ayak uydurunca onun odasını göstermek için üst kattaki yatılı odalara çıktık. Can da bizi yalnız bırakmadı ve hep birlikte girdiğimiz odayı da gezdik.

 

Pencere kenarında olan yatağına kadar bizzat kendim gidip kontrol ettim. İhtiyacı olabilecek tüm eşyaları tespit ettim ve görevli hemşire ile görüşüp numaramı verdim. İhtiyaç halinde de benimle irtibata geçmesini söyledim.

 

İlk iş Batı'nın beyin tomografisinin çekilmesiydi.

 

Rahatsızlığı ile alakalı ön bilgi edinmek maksadı ve hastayı yavaş yavaş ısındırma amacı taşıyordu bu işlem.

 

Hemşirenin getirdiği kıyafetleri giydiğinde Batı' nın o değişimi için ağlamamak için kendimi zor tuttum. Bu, bu çok güzeldi ama aynı zamanda beni çok duygulandırıyordu.

 

Can bu işlemden sonra gittiğinde geriye Batı ve ben kalmıştık. Onun hastane kıyafetleri ile o alete girişini seyrettiğimden bu yana kendimde değildim. Lütfen Allah'ım, lütfen bu tedavi işe yarasın. Lütfen!

 

Batı'nın odasına bir kere daha geldiğimizde yalnızdık. Onunla birlikte yatağına doğru yürürken havanın kararmak üzere olduğunu gördüm. Bugün hem çok güzel, hem de çok yoğundu. Banu ile Umut da telaşlanmış olmalılardı.

 

Tüm bunları düşünürken Batı yatağına oturdu ve bana da yanında bulunan boşluğu göstererek eli ile iki kere hafifçe vurdu.

 

İtiraz etmeden yanına oturduğumda ikimiz de pencereden dışarıya bakıyorduk.

 

Derin bir nefes alıp gülümsedi.

 

"Bunun bu kadar kolay olduğunu bilseydim, çok önceden gelirdim."

 

Gülümseyerek ona baktım.

 

"Ama biliyorum, sen olduğun için öyle."

 

Hala ona bakıyordum ve o da bakışlarını pencereden çevirip bana bakınca gülümsedim.

 

"Teşekkür ederim. Yanımda olduğun için, varlığın için, her şey için."

 

Onun için daha çok şey yapmak istememe rağmen elimden gelene bile bu kadar çok teşekkür etmesi beni utandırmıştı. Yavaşça bakışlarımı yere indirdiğimde elinin benim elime doğru uzandığını gördüm.

 

Narince tuttuğu elimi sevgiyle sıktı.

 

İlk defa ondan bana gelen bu yaklaşım beni şaşırtsa da yüzüne bakmaya utanıyordum. Onun gibi elini yavaşça sıkarken bana baktığını biliyordum. Hissettiğim, hissettiğimiz bu güzel duygunun asla bitmemesini diliyordum.

 

Lütfen, lütfen gelen bahar gönüllerimizde çiçekler açtırsın.

Çiçeklerin mis kokusu ikimizi de sarmalasın.

Batı artık hiç üzülmesin. Daima gülümsesin.

 

Bakışlarını benden alıp pencereye çevirdiğinde ben de döndüm. Ellerimiz hala birdi ama. Tıpkı kalplerimiz gibi.

 

🔲🔲🔲

 

Gecenin ilerleyen o en karanlık saatlerinde Batı'nın odasının kapısı açıldı ve siyahlara bürünmüş kim olduğunu belirsiz bir kişi içeri girdi. Kurum içeri giren kişinin kimliğini tanıdığı için kimse ona engel olma gibi bir düşünce içerisine girmemişti. Dahası nöbeti olan birkaç çalışan ve yatılı hastalardan başkası yoktu.

 

İçeri girdi ve kapıyı kilitledi.

 

Batı gelen kişi ile aniden oturuşunu düzelttiğinde kapıya doğru baktı.

 

"Hande?"

 

Gelen cevap asla gelmemesi gereken kişidendi.

 

"Onun gitmesini saatlerce beklediğim halde, o varken gelir miyim sence?"

 

Bu ses tonunu aklına mıh gibi kazıyan Batı hızla yerinden kalktı ve kendine doğru gelen o kişinin karşısına geçti.

 

Başındaki siyah şapkasını yere atan Semih alaycı bir tavırla Batı'nın hastane kıyafetlerini baştan sonra süzdükten sonra ellerini siyah pantolonun ön ceplerine yerleştirdi ve aynı aşağılayıcı ses tonu ile "Batı başkan, bu hale gelecek kişi miydin sen ya?" diye bağırdı.

 

Onun bu alayından ziyade onu görmek ağır bir sinire neden olmuştu Batı için. Yumruklarını sıkarak "Hemşire," diye bağırdı.

 

Onun bu Semih'i adam hesabına almayan tavrı Semih'i daha çok sinir etmişti. Boğazındaki damarların bile belirginleşmesine aldırmadan tüm gücüyle bağırdı.

 

"Kimse yok geri zekalı!"

 

Batı yine de onu dinlemedi ve kapıya doğru yöneldi ancak Semih durmadı.

 

"Ne o, Hande sana tedavi ol dediği için mi bulaşmıyorsun bana? Deli kardeşinin intikamını bile almayacak mısın yani?"

 

Batı kapıya gidecekken durmak zorunda kaldı. Dişlerini ve iki yumruğunu yanlarında sıkarak bağırdı.

 

"Onun adını o pis ağzına alma."

 

"Sen Hande'nin adını ağzına alabiliyorsun ama!"

 

İkili arasında yükselen ses tüm odada yankılanırken gecenin karanlığı çoktan insanın içini uyuşturan bir hale bürünmüştü bile.

 

"Ona uydun geldin diyelim, hiç düşünmedin mi senin bir hiç olduğunu? Hande gibi biri neden senin peşine takılsın ahmak!"

 

Daha fazla kendini tutamayan Batı Semih'in yakasına yapıştı. Bunun olmasını istercesine sinsi bir gülüşle karşılık veren Semih "Devam et!" diye bağırdı.

 

"Delir! Kriz geçir seni çöp!"

 

Semih Batı'nın yumruğu ile yere serildiğinde ağzından akan kana aldırmadan bağırmaya devam etti.

 

"Hande olmaz. İstediğini al ama o olmaz. Ben onun için nelere katlanıyorum o ufak beynin almaz. O olmaz anlıyor musun?"

 

Yavaşça titremeye başlayan Batı kriz geçiriyordu. Yerde yatan Semih'i bir kere daha yakaladığında kendinde değildi artık. Tüm sesler kulağında yankılanıyordu.

 

"Banu'yu aldığımız o gece..."

 

Semih bir kere daha yere serildi.

 

"Sana en ince ayrıntısına kadar anlatacağım. Delir hasta."

 

Batı'nın bedeni kasılırken başında tarifi mümkün olmayan bir ağrı baş göstermişti. Müdahale edilse belki kendine gelebilirdi ancak daha da kötü olması için Semih elinden geleni yapıyordu.

 

Son hatırladığı şey yüzü kana bulanan Semih'in söyledikleriydi.

 

"Hande de kandırdı seni! O da yalan söyledi. Kimse tarafından sevilmiyorsun. Sen bir hiçsin. Bir hiç!"

 

🔲🔲🔲

 

Dün gece öyle güzeldi ki Batı'nın yanından ayrıldıktan sonra Banu ve Umut'la elma şekeri yapıp sonra da yine hep birlikte uyumuştuk.

 

Ben gece yine heyecandan uyuyamamıştım. Sabahın ilk ışıklarında da kendimi gardırobun önünde bulmuştum.

 

Batı'yı çok daha mutlu etmek istiyordum. Bu yüzden kendimi papatyaya benzetecek ne varsa araştırmaya başladım.

 

Beyaz bir elbisenin yakasında işlenilmiş olan papatyaları görünce neredeyse sevinçten çığlık atacaktım.

 

Oturma odasında Banu ve Umut'un uyuduğunu bilmesem bağırabilirdim. Heyacandan elim ayağıma dolaşırken hızla elbiseyi giydim. Siyah saçlarımı da prenses saçı gibi toplayıp şekil verdikten sonra mutfağa geçtim. Banu ve Umut uyumak için benim yanıma gelmişlerdi. Kahvaltıyı ise Mihenk'in yanında edeceklerdi. Bunu bildiğim için sadece kendim atıştırdım ve sessizce son kez onlara bakıp evin çıkış kapısına doğru yürüdüm.

 

Kapıyı açmamla Mihenk ile karşılaşmam bir olmuştu. Ufak bir tebessümle bana bakarken uzun süredir orada duruyor gibiydi.

 

Beni görmesi ile oturduğu basamaktan kalkıp ayağa kalkaması bir oldu. Bu kadar erken işe gitmemin nedeninin Batı olduğunu benim kadar o da çok iyi biliyordu. Erkenden gideceğimi de tahmin ettiği için erkenden kalkmış olmalıydı.

 

Ayakkabılarımı giyemeden öylece ona bakarken "Biraz vaktin var mı?" diye sordu.

 

Ona karşı istemsiz bir mahcubiyet içindeydim. Reddedebilecek konumda değildim. Başımla tasdiklediğimde önden eve geçti. Ben de ayakkabılarımın sadece ucuna basarak peşinden Batı'ların evlerine girdim.

 

Kapı kapandığında mutfağa doğru yürüdük. Kahvaltı masasını çok önceden hazırlamıştı. Fazladan bir de kahve yapmıştı. Bu ikimiz içindi muhtemelen.

 

Ben yemek masasına oturduğumda o da yanıma oturdu ve elindeki fincanı bana uzattı.

 

Gülümseyerek fincanı kendime çektim.

 

"Biz de seninle hep kahve içer olduk."

 

O da gülümsedi ve kahvesinden bir yudum aldı. Gözleri bir kere daha beni bulduğunda derin bir nefes aldı.

 

"Özür dilerim Hande."

 

Aldığım yudumu şaşkınlıkla yutarken neden özür dilediğini düşünüyordum.

 

"Ben," dedi bakışlarını yere indirerek.

"İlk geldiğim günden beri Batı'nın ne hissettiğini biliyordum. Sana olan bakışlarından, ismini söylediğinde bile nasıl mutlu olduğundan, senin yanında ne kadar huzurlu olduğuna kadar her şeyi biliyordum."

 

Tüm bu söyledikleri geç kalınmış bir af olsa da beni çok mutlu ediyordu. Onun gibi bakışlarım yerde bu muhteşem sözleri dinliyordum. Devam etsin ve o buhranlı günlerde benim anlayamadığım ancak dışarıdan ayan beyan görünen Batı'nın hislerini açıklasın istiyordum.

 

"Onu kaybetmekten korktum. Çok korktum."

 

On baktığımda hala yere bakıyordu ama gözleri dolmuştu.

 

"O bana hiç öyle bakmadı biliyor musun?"

 

Dolu gözlerle bana baktığında hüzünlenmekten kendimi alamadım.

 

"Beş yaşında geldim onun yanına. Kendimi bildim bileli onu çok seviyorum. Ona ait her şeyi biliyorum. Sevdiklerini, sevmediklerini."

 

Gözlerim doldu tıpkı onun gibi. Aşık bir insanın neler çektiğini en çok ben bilirdim çünkü.

 

"Hande ben," dedi gözyaşlarını silerek.

"Yalan söyledim."

 

Şaşkınlıkla gözlerimi açtığımda ne hakkında yalan söylediğini merak ediyordum. Şoka girmiş gibi her şeyi çok ani yaşıyordum.

 

"Ben kanser değilim."

 

Gözlerimden akan yaşlar hüzünden dolayı değildi. Kandırılmanın yanında köşeye sıkıştırılmış bir canın hayatta kalma savaşı gibiydi. Derin bir nefes aldığımda gözyaşlarımı elimin tersi ile sildim.

 

"Mihenk bu çok fazla."

 

Tek söyleyebildiğim cümle ile ona bakarken nefes alamıyor gibiydim. Ağzımı daha çok açıp nefes almaya çalıştım.

 

"Biliyorum biliyorum."

 

Pişmanlıktan kahroluyorcasına titreyen Mihenk kendinden geçercesine ağlamaya başladığında ben de kendimi tutamıyordum. Benim ağlayışım ona üzüldüğüm için değil Batı'yı düşündüğüm içindi. Bir darbeyi daha kaldıramazdı. Hayır, buna asla katlanamazdı.

 

"B-ben. Ben."

 

Ağlamaktan konuşamasa da ne dediğini anlayabiliyordum.

 

"Zamanla beni sever diye düşündüm. Yurtdışında olduğum onca zaman içinde bile onu unutamadım. Bir şekilde sever diye düşündüm. Ben çok seversem o da biraz sever diye düşündüm."

 

Her ikimizin kahvesi de öylece kalıp soğumaya başladığında telefonum çaldı. Arayan Tolga Bey'di. Gerçekten önemli bir şey olmadan aramazdı kesinlikle.

 

Gözlerimdeki taze yaşları elimle silip beklemeden telefonu açtığımda bağırdı.

 

"Hande sen neredesin?"

 

Korku ile titredim.

 

"Ne oldu Tolga Bey?"

 

Ayağa kalkıp kapıya doğru yürümeye başlamıştım ki bağırmaya devam etti.

 

"Bu çocuk, bu çocuk binanın çatısında. Bu çocuk!"

 

O da korkudan anlamsız konuşmaya başlamıştı. Tam olarak ne olduğunu anlamasam da koşmaya başladığımda son kez bağırdı.

 

"Batı atlayacak. Çatıya çıkmış. Koş Hande."

 

Devamını dinleyemeden telefon elimden düştü. Dizlerim beni taşıyamaz oldu. Ayakkabıları bile ters giydiğim o anlarda bayılmamak için kendimi zor tutuyordum. Gözlerim görmüyor, ayaklarım yürümüyor ve bedenim beni dinlemeyen bir kuklaya dönüşmüş gibiydi. Hayatımda yaşadığım en ağır darbelerden biriydi.

 

🔲

Bölüm : 20.01.2025 21:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...