38. Bölüm

38. Bölüm

Hacer Kübra Gümüş
hakugu

 

 

 

Desteğini bir an olsun esirgemeyen kıymetli ablam snylmzr ithafen...

 

                               

 

                                 M P G

🔲🔲🔲

 

 

"Aldığı nefes göğüs kafesini küflendirmeye başladığında boğulmayı tercih etti yaşlı korkuluk. Samandan olan yüzünü bir kere daha o çok sevdiği güneşe döndü ve çatlamış dudaklarından akan kana rağmen tüm içtenliğiyle gülümsedi. Görevini tamamlamıştı. Bal kabakları artık kargaların tehdidi altında değildi. Eskimişti kıyafetleri, yamanmıştı bahçıvan pantolonu. Her şeye rağmen asıl eskiyen kıyafetleri değil çokça hasat görmüş ruhuydu. Ataları gibi yok olmak istiyordu. Son kez derin bir nefes aldı ve içindeki tüm tozu dumanı demirden kaburgalarına üfleyerek gözlerini kapattı. Tamamdı. Bitmişti işte."

 

"Bu nasıl masal Remzi? İnsanın içini karatıyor ya hu!"

 

"Haklısın abi, hemen güzel bir şeyler seçerim."

 

Elindeki kısa tesbihi esefle katlayıp kumaş yeleğinin küçük cebine koydu. Saçlarına düşen onca aka rağmen uzun senelerdir bu koğuşun ağası gibiydi. Hiç jölesiz bırakmadığı saçını küçük ince dişli bordo tarağı ile bir kere daha üstünden geçtikten sonra ranzasından indi. Zira uzun süredir önündeki deftere bir şeyler yazan biri vardı. Esasen hep dikkatini çekiyordu bu çocuk. Diğerlerine hiç benzemiyordu. Yüzünde masumluğun emaresi ay gibi parlarken gözleri... Ah o gözleri...

 

Servet zayıf ve keskin çehreli biriydi. Bakışlarında derin manalar yatar, insanlar ondan genellikle çekinir ancak yüreğinde iki evladının acısını taşıyan bir babaydı esasen.

 

Şimdilerde bu koğuşta kısılıp kalsa da geçmişte güzel işler başarmıştı. İnsan sarrafıydı ve tüm koğuştaki herhangi bir insanın yüzüne bakarak dahi ne işler çevirdiğini anlayabilirdi. Pek vakıf olamadığı tek kişiyse Batı'ydı. Ne kadar çabalarsa çabalasın ona bir türlü tam manasıyla ulaşamıyordu.

 

Derin nefesler alarak birkaç adım attı yaşlı adam. Diğerleri ile muhatap olurken böyle olmuyordu ama bu çocuğa istemsizce bir saygı duyuyordu. Sanki bir kelime etse felekten, yakacaktı yüreğini o bakışlarındaki hüzün. Hizaya getiriyordu her defasında kendini ve şöyle diyordu içinden.

 

"Dikkatli ol. Onunla konuşacaksın. Diğerlerine benzemiyor, dikkatli ol."

 

"Yaza yaza ne defterde gam bıraktın ne kalemde derman be oğlum. Kime ne yazıyorsun böyle?"

 

Elindeki kalem hafifçe düştüğünde o bakışlarını Servet'e çevirdi.

 

Beyaz teninde birer siyah elmas gibi parlayan gözlerinin feri sönmüştü. Yanakları uzun süredir dokunulmayan sakallarla çevrelenmiş, saçları yaşlı bir Deren'inle kadar zayıflamış, ümitsizlik ve ıstırabın ağır yükü omuzlarında görünmez bir kambura dönüşmüştü.

 

Yutkundu. Yutkunurken adem elması hareketlendi. Uzun boynunda takılı olan kolyesine kaydı gözü Servet'in. Hem tüm sırlarını öğrenmek istiyor hem de ölesiye çekiniyordu bu çocuktan. Belki yarısı kadar bile değildi. Birilerinden yirmi sekiz, yirmi dokuz arası bir şey işitmişti ama yetmişe dayanan yaşına nispetle ne kadar çok fark vardı. Yine de önüne ceket ilikleyip, saçlarını taramaktan geri duramıyordu.

 

"Kaçtır izliyorum. Eline kalem aldın mı seni durdurabilene aşk olsun. Ne yazıyorsun böyle oğlum?"

 

Bir şey demedi Batı. Sadece dudaklarına ürkek ve belli belirsiz bir tebessüm kondurdu. Öyle çok belirsizdi ki bu tebessüm, Servet gerçek olup olmadığını bile düşünmüştü bir müddet.

 

"Derdini yazmak iyi geliyorsa devam et. Amma beni bilirsin. Ne diliyorsan söyle, sana yardım ederim. Hem birinin derdini merhemleyen ne kadar büyük sevap alır bilmez misin? Bu şerefe ulaşmak isterim. Ümit ettiğin şey nedir?"

 

Tüm tüyleri diken diken olmuşçasına ürperdi Batı. Gözleri dolduğunda yutkundu. Biraz önce yazdığı satırlara baktı bir kere daha.

 

Ama ümit vakitleri Hande... diyordu bir satırda. Sahi ümit ettiği şey neydi? Geriye ümit edilecek bir şey kalmış mıydı ki?

 

Kendini toplayarak koğuşun tek penceresinden dışarıya baktı. Göz kapakları her kapandığında bir anısı geliyordu aklına. Zihnindeki problemleri çözemeden nasıl dışarıdakilere yetişebilirdi ki?

 

"Batı'ydı değil mi ismin."

 

Saygıyla başını tasdik için salladı.

 

"Hiç konuşmaz mısın be oğlum. Sesini unutuyorum her defasında."

 

İlk tebessüme nispeten daha büyüğü yayıldı dudaklarına.

 

"Unutmak, büyük nimettir efendim."

 

"Estağfirullah ne efendisi oğlum. Abi desen yeterli."

 

Bastırılmış gülümseme ile kabullendi Batı. Bastırılmış bir gülümsemeydi zira içinden gelmiyordu. Yüreği acı ile yanarken, dudaklarına o şeyi yerleştirmeyi yakıştıramıyordu kendine.

 

"Bahçe vakitleri hoşuna gitmiyor mu? Kar yağışı dışında avluya çıktığını görmedim. Bana bi de hele derdin ne yavrum?"

 

Dişlerini sıktı birden. Eline yeniden aldığı kalem çıtırdadı. Aklına bir anda biri gelmişti. Derdin ne deyince, o gelmişti. Dert denilen şey, akıldan akla çıkmayan ve açık bir yata gibi sürekli varlığını hissettiren bir sızıydı.

 

Servet çıtrdayan ve orta yerden kırılmak üzere olan kaleme baktı. Ağır bir nefretti bu davranışın müsebbibi. Batı'yı tanımak için her hareketini dikkatle inceleyen Servet gözlerini kısarak "Kin..." diye mırıldandı.

 

Batı'nın çenesi iyice gerildi. Hemen sonrasında ise yavaşça gevşedi. Sanki biraz önce ağır bir yük taşımışçasına alnında boncuk boncuk terler oluştu. Geçmişti. Bu sadece geçici bir kindi. Ümit yoksa kinin de bir manası yoktu.

 

"Artık kimseden bir şey istemiyorum abi. Kimse de benden bir şey istemesin. Hayat zindan, zindan ise düşüncelerle dolu bir çukur."

 

"Sana yardım edebilirim. Kin duyduğun kimse intikamını almak için elimden geleni yaparım. Senle çok konuşmuşluğumuz yok amma dışarıda çok adamım var. İçerde de kalmam çıkardım fakat inzivaya çekildim. Birine bir kötülük etmiş değilim lakin çekemeyen ahbaplarımdan ötürü buradayım vesselam. Yani bana güvenebilirsin evlat."

 

Kırılmadığı için şükrettiği kalemini sanki özür dilermişçesine parmakları ile okşadı Batı. Vefakar kalemini bir anlık bir öfkeyle parçalasaydı bunun da ağır pişmanlığı olacaktı kendisi için hiç şüphesiz. Geçici hisler için kalıcı zarar vermekten ölesiye korkuyordu. Tıpkı mazi gibi.

 

"Alınacak bir intikam yok efendim. Zira intikam adına vereceğim savaşın bir anlamı yok."

 

Gözlerini küflü duvarların köşelerine çevirdi.

 

"Her baktığım yerde bir çığlık yankılanıyor. Kulaklarım bu çığlıkla sağır oluyor. Şimdilerde ise aşina olduğum bu çığlıklar olmadan tek bir nefes bile alamıyorum."

 

Bakışları önünde birkaç demet taze nane dikili saksıların olduğu pencereye kaydı.

 

"Özgürlük bir kuşun kanadındaydı. Onun da kanatlarını kırdılar efendim."

 

Hüzünle ezilmiş gözlerini Servet'e çevirdi bir kere daha.

 

"Şimdi hiç ümit yok."

 

Yaşlı adam ne anladığını bile bilmezken sadece bu derin cümlelerin karanlığında ezildi. Kırışıklarla çevrili olan yüzüne bir de kırıklıklarla dolu olan kalbi eklendi. Lakin taşımak mümkün değildi bu cümleleri tek başına. Ne mana ifade ettiğini bilmezken bile yaralamıştı yaşlı kalbini. Sonrasında dinlemeye gönlü elvermedi. Dünyanın en ağır sillesini yemişçesine yitip giden bu delikanlının demirden ağır dertlerine ortak olur da, kendi de bu akıntıda nihayetinde boğulup gider diye korktu. Sustu o yüzden. Bekledi ve yeniden yazılmaya başlanan o satırlara gömüldü o da Batı ile birlikte. Yazıldı satırlar bir bir. Eklendi harfler sıra ile. Hepsini okuyamasa da denk geldi bir paragrafa yaşlı adam. Aynen şöyle yazıyordu.

 

Çünkü bir nedene ihtiyacım var...

 

Var olmamın değerli olduğunu ifade edecek bir nedene.

Batı olarak yaşama devam etmemi sağlayacak bir nedene.

Aldığım nefesi, damarlarımda akan kanın taşıdığı ağır bir pişmanlığın yok etmemesi için elzem olan bir nedene...

 

 

Batı Süheyl

Konya / E tipi kapalı cezaevi

 

🔲🔲🔲

 

"Bugün görüş günü. Yine gidecek misin yanına?"

 

Başıyla tasdikledi Can. Oturdukları bankın önünü kuru sarı yapraklar kaplamıştı ve üzerindeki kahve deri ceketi onu olabildiğine sıcak tutuyordu. Banu ise omuzlarına bir şal almış önündeki ölmek üzere olan kiraz ağacına bakıyordu. Kurumuştu ağaç, ölümün soğuk nefesini tatmıştı belli ki.

 

"Yine görüşmek istemezse ne olacak? Gittikçe içine kapanıyor. Batı için çok endişeleniyorum."

 

Derin bir nefes aldı Can.

 

"Bu hikayede en ağır yükü taşıyan kişi hiç şüphesiz ki Batı. Onun için üzülmüyorum diyemem ama unuttuğumuz bir şey var Banu. O da en ağır yükü, en güçlü insanların kaldırabileceği."

 

Can yavaşça yüzünü Banu'ya çevirdi ve hafifçe tebessüm etti. Onun üzülmesini istemiyordu bu yüzden elinden geldiğince güzel şeylerden bahsediyordu. Her ne kadar iyileşmiş olması diyaloglarına yansısa da Banu'nun tam olarak iyileştiği raporlara yansımıyordu. Beynine etki eden maddenin etkisinin öyle kolayca silineceği yoktu.

 

Banu derin bir nefes alarak Can'a baktı.

 

"Peki ona Hande'den bahsedecek misin? Seninle görüşürse yani, ne yapmayı düşünüyorsun?"

 

Can Banu'nun bunu soracağını biliyordu. Onu üzmek isteme de net cevaplar verme taraftarıydı. Bu yüzden başını olumsuz olarak iki yana salladı.

 

"Hayır hayır. Ben Batı'yı tanıyorum Banu. Hiçliğin tehlikeli uçurumlarında kulaç atıyordur muhtemelen. Hırs, intikam ve bir amacı yoktur. Önce onun değişmesi gerek. Tamamen. Yeni Batı olması gerek. Amacı olmayan insan," dedi Can yavaşça ayağa kalkıp sağ elini tutması için Banu'ya uzatırken.

 

"İnan bana asla güç bulamaz. Gücü olmayan kişi de mevcut bir amacı asla gerçekleştiremez. Nihayete erdiremez."

 

Banu ayağa kalktıktan sonra Can'ın kolunda takılı olan elinden destek alarak yürümeye başladı. Can'a katılsa da farklı düşünceleri vardı genç kadının.

 

"Ama ben hissediyorum," dedi Banu.

"Ölümümden hemen önce Batı'nın o amacı gerçekleştirecek güce ulaşacağını ve hayatını yeniden kazanacağını. Hissediyorum Can."

 

Alt dudağını ısırdı Can. Zira dökmek istemediği gözyaşları vardı gözünde takılı duran. Tıpkı Hande gibi bu aileye katılır katılmaz hüzün yakasını bırakmaz olmuştu. Bundan imtina etmiyordu ancak omuzlarının bu kadar yüke dayanıp dayanamayacağı konusunda endişeliydi. Banu devam ediyordu.

 

"Bu, zihinsel yorgunluktan öte. Hastalığım yoruyor artık beni Can. Ne Umut'a gidebiliyorum ne Batı'ya. Beni görürler de ölümüme üzülürler diye de içim içimi yiyor. Akıllarında çocuksu ama sevgi dolu bir anne, bir kardeş olarak kalmak istiyorum. Sağlıklı halimle onlara görünüp ardımda acı ile kavrulan yürekler bırakmak istemiyorum. Ve istediğim bir şey daha var."

 

Can ne kadar çabalasa da engelleyemediği yaşlı gözlerle Banu%

Bölüm : 04.02.2025 16:33 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...