Kelimeler hem boğazında ritimle atan şah damarı hem de o damarı kesecek kızgın bir demirdir.
Hızlı bir şekilde ağzımdan nefes alıp vermekten boğazım kurumuştu. Böyle durumlarda aldığım nefes ciğerlerime ulaşınca acı bir sızı oluşurdu. Bu çok koştuğumda ya da nadir olarak korku ile sarsıldığımda oluyordu. Şimdiyse ciğerimi söküp alıverecek bir endişe tüm bedenimi sarmıştı. Ellerim titremekten buz kesmiş kalbim yerinden çıkacakmış gibi delicesine atıyordu. Kurumuş boğazım canımı yakarken gözlerim tek bir şey bile görmeye cüret edemiyordu.
Kapanan kapıya sırtımı yaslayıp tıpkı kafese kısılan zavallı bir fare gibi titremeye başladım. Kaçacak yerim yoktu. Beni kurtaracak biri yoktu. Bedenim korku ile titrerken nefes almak tek hayat belirtimdi.
Batı'nın ayak sesleri git gide yaklaşıyor, bana doğru geliyordu. Geliyor. Usulca geliyor...
İlk defa karanlıktan bu kadar korkuyordum. Alnımda biriken ter bir anda yüzümden aşağı süzüldü. Soğuk bir titreme bedenimi alınca istemsizce inledim. Bitsin artık bu işkence. Birkaç saniye ömrümde geçmek bilmeyen senelere bedel oldu.
Başımı sağa çevirip görmek istemedim herhangi bir şeyi. Zaten karanlıktan bir parça ile cebelleşiyordum ama yine medet umdum karanlığı o tiz soğukluğundan.
Tam o anda apartmanın ışığı parladı.
Parlak ışığa gözlerimi diktim, hemen sonrasında da birkaç adım ötedeki Batı'ya. Duvarın köşesinde bir ağı izliyordu. Bana doğru gelmemişti. Çok az eğilmiş ve yaptığı işin oldukça ciddi bir şey olduğunu ifade edercesine kaşlarını hafifçe çatmıştı.
Nefes sesimin yüksekliğini işitmiş olacak ki ağdaki örümceği avcuna alarak bana döndü.
Yüzüne samimi ya da samimiyetsiz, anlam veremediğim bir gülücük yerleştirerek başıyla selamladı beni. Hoş geldin der gibi niye geldin de der gibi. Anlamı pek malum olmayacak belirsiz bir sinyal gibi.
Parmakları arasına sıkıştırdığı örümceği bana doğru tutarak "Madem kendi ayağıyla geldi, onu serbest bırakmamalıyım değil mi?" diye sordu. Yutkundum yavaşça.
Gerçekten örümcekten mi bahsediyordu, yoksa dolaylı yoldan beni mi anlatıyordu anlam veremedim ama sorusuna bir cevap vermem için bana bakmaya devam ediyordu. Karanlık tarafta kalan bedenine inat loş ışıkta parlayan beyaz teni kamera önünde olduğundan çok daha dikkat çekici görünüyordu. Fakat şu an onu inceleyebileceğimi sanmıyordum. Korkunun en dehşetli halini yaşıyordum. Meğer kapana kısılmak bu dünyadaki en büyük korkulardan biriymiş. Fareleri daha iyi anlıyorum. Zavallılar.
"Bu arada," dedi bana bir adım atarak. Geri bir adım atmak istedim ama yer yoktu. Belim kapının soğuk hissiyatı ile buz kestiğinde yavaşça yutkundum.
"Siz ne için gelmiştiniz buraya?"
Ne cevap vereceğim? Mantıklı davranmalıyım. Ben onu tanıyorum ama o beni değil. Kendine gel Hande. Duygularının dizginlerini elinden bırakma.
Adımları çoğaldı. Gittikçe bana doğru yaklaşıyordu. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi delicesine atmaya başladı bir kere daha. Göğüs kafesim patlayacakmış gibi nefes alıp vermeme olanak sağlarken o bana doğru gelmeye devam ediyordu.
Öyle bir yürüyüşü vardı ki; hem asil, hem de kan donduracak kadar ürkütücü. Kendine hayran bırakan bir seri katil hissiyatı yayıyordu çevresine. Ve bunu hiç önemsemiyordu.
Kapıya yaklaşabildiğim kadar çok yaklaştım. Bayılmamak için zor duruyordum. Dizlerim tir tir titrerken o çoktan önüme gelmişti bile.
"Yoksa sen!" dedi bana doğru eğilerek.
Benim sosyal medyada tanıştığı kişi olduğumu anlamış olamaz değil mi? Yine aynı hakaret ve peşinden sinirine maruz kalmam değil mi?
Gözlerimi kapatarak başımı hafif sağa çevirdim. Şu an burada bana bir zarar gelecek olsa da bunun sorumlusu bendim. Gecenin bir vaktinde hiç tanımadığım birinin peşine takılmak benim suçumdu.
O kadar yaklaşmıştı ki, nefesinin sıcaklığı boğazıma çarpıyordu. Nefesimi tuttuğumda tıkırt diye bir ses işittim. Hemen sonrasında benden uzaklaşan ayak sesleri.
Yeniden kendimden geçmişçesine nefes alırken kapının açıldığını fark ettim.
Birkaç adım gitmişti ki arkasını döndü. Elindeki örümcekle kapıyı işaret etti. "Bazen kilit kendini kilitliyor bu şekilde. Bina eski olduğu için pek güvenli sayılmaz ama o kilit, ah cidden baş belası."
Bunu öylesine normal bir ses tonu ile söylemişti ki, sanki tüm her şeyi kafamda senaryo olarak yazan, çizen ve oynayan bendim.
"Bu arada sanırım siz, karşı daireye taşınan yeni kiracısınız değil mi?"
Sorusuna bir cevap vermem gerekiyordu artık.
Kekelemem bir yana, yalan söylemiştim. Ben, nasıl yalan söylerim?
"Hım, tanıştığımıza memnun oldum. İyi akşamlar dilerim."
Yine başı ile selamladığında yavaş adımlar ile uzaklaşmaya başladı. Ayak sesleri olabildiğine uzaklaşmıştı ki mırıltısı da eklendi bu sese.
"Aptal örümcek! Bizi kendi gibi aptal sanıyor! Madem kendi ayağınla geldin. Asla bırakmayacağız seni!"
Bu melodili cümleleri daha fazla dinleyemeceğimi düşünerek aceleci bir tavırla kapıyı açıp kendimi dışarı attım. Bir anlığına dünyanın durup sadece onun ile benim yaşadığımız bir mahzene dönüştüğünü hayal etmiştim. Dışarı çıkınca derin bir nefes aldım ve hayatın devam etmekte olduğunu gördüm. Boğulmuştum sanki. Terlediğim için dışarıdaki soğuğu iliklerime kadar hissettim ve bu kesinlikle iyi gelmişti. Yaşadığımı hissettirmişti bana.
Koşarak ana caddeye devam ettim. Gözüme kestirdiğim ilk taksiyi çevirdiğimde karışık duygular içindeydim. Hem korkmuş hem mutlu hem de ayrıcalıklı hissediyordum.
Batı'yı bulmuştum. Yine de öylesine etkileyiciydi ki korkmak ayrı bir kelime, ses tonu tüm hücrelerime sinmişti. Tıpkı kızartmadan sonra üstüne sinen yağ kokusu gibi.
Taksi beni ışıklı gecenin devam ettiği ana caddeden son hızla götürürken, ben yüzümde oluşan tebessüme engel olamıyordum. Onu bulmuştum ve hiçkimseye gerek kalmadan onu kurtarabilirdim. Evet, kimsenin sofrasına meze yapmadan seni kurtaracağım. Sana söz veriyorum Ölümün korkak fedaisi.
"Taşınma sebebini sorabilir miyim Hande?"
"Evim artık küçük gelmeye başladı ve ve ve...ah ne yapacaksın Semih? Taşınıyorum işte."
Semih son zamanlarda kendisinden bir şeyler gizlediğimin farkına varır gibi fazladan Sorular soruyordu. Yine de ona söyleyemezdim ki. Ne diyecektim? "Batı'nın evini buldum ve siz ona ulaşıp bir denek yapmadan önce kendim tedavi edeceğim. Bunun için de dairesinin karşısındaki daireyi kiraladım," mı diyecektim? Semih bana bir ton nasihat etmekle kalmaz tehlikede olduğumu düşünerek aileme bile haber verirdi. Onu çok iyi tanıyordum ve bunu yapacağına adım kadar emindim.
"Burası birkaç senedir kiralanmadığı için su ve elektrikte sıkıntı çıkabilir," dedi emlakçı.
"Semih şimdi kapatıyorum. Daha sonra konuşuruz."
Emlakçıyla daha sağlıklı bir diyalog geçirmek için Semih'in aramasını kapatmak durumunda kaldım. Büyük ihtimalle daha fazla endişelenecekti fakat şu an için herhangi bir açıklama yapmak istemiyordum.
"Büyük temizlik gerektiriyor ama sıcak olur. Kış ayları sıcak, yaz ayları da serin olur."
Tüm denilenleri bir bir aklıma kazırken daireyle pek ilgilendiğim söylenemezdi. Sabahın erken saatlerinde binaya gelip kiralamamın asıl amacı Batı'yı bir kez daha görme umuduydu.
Emlakçı bana anahtarı teslim ettiğinde dış kapıya gelmiştik. Gözlerim karşı kapıdaydı ancak hiçbir hareket ve ses yoktu. Ya evde değildi ya da uyuyordu.
"Eşyalarınız ne zaman gelir?" diye sordu emlakçı.
"Birkaç saate getirecekler," dedim Batı'nın kapısını incelemeye devam ederken.
"Peki, hayırlı olsun o zaman."
Emlakçı amca merdivenlere yönelirken "Ah bir saniye," dedim, durdu ve bana baktı.
"Karşı daire," dedim bana beklenti ile bakan amcaya. Bir yandan da elimdeki anahtarlar oynuyordum. Mantıklı bir şey söyleme isteği vardı içimde.
Amca karşı daireye baktı. Sonra da omuzlarını silkeledi.
"Tam bilmiyorum. Senin dairen uzun süredir kiralanmadığı için buraya gelip gitmem ama burada oturanların hepsinin taşınma nedeni karşı dairedekiler oldu. Yani bunu sır olarak saklamama gerek yok. Kendi isteğinle geldiğin için engel olmak istemedim ama dikkatli olsan iyi olur. Tam olarak kim olduklarını bilmiyorum."
"Emin değilim ama bir aile kalıyor sanırım."
Emlakçı amca daha fazla konuşmak istemezcesine merdivenlere yönelmişti ki ben de onu daha fazla tutmadım ve gitmesine izin verdim. Korkmuyor değildim ama bir yönden de huzurluydum. İçimden bir ses Batı'nın kötü biri olmadığını söylüyordu. O içimdeki ses, Batı'yı ilk gördüğüm andan itibaren söylüyordu.
Elimde anahtarla uzun süre karşı dairenin çürümeye yüz tutmuş uzun tahta kapısını inceledim. Geldiğim noktadan ne mutlu ne de pişmandım. Bir şekilde sürüklendiğim bu noktanın kaderim olduğunu düşünerek itiraz etmiyordum.
Dakikalarca boş kapıyı izledikten sonra kapımı kilitleyip merdivenlere yöneldim. Belki çıkar diye ümit ede ede indim tüm merdivenleri. Binanın küf kokusu ciğerlerime dolarken kesilen ayak seslerim merdiven basamaklarının bittiğini ifade ediyordu. Binanın çıkış kapısına geldiğimde açmaya çalıştım ancak açılmadı. Sonra Batı'nın dediği geldi aklıma ve onun dediği gibi yaparak açtım. Doğru söylemişti. Amacı beni korkutmak değildi belki de. O tekerleme de öyle denk gelmişti.
Onun hakkında elimden gelen tüm iyi düşünceleri zihnimde toplayarak dışarı çıktım. Acele etmeliydim işe geç kalacaktım yoksa.
"Doğru dürüst bir açıklama yapmamalar, telefonu yüzüme kapatmalar, gizli işler çevirmeler. Ne oluyor sana Hande?"
Semih beklediğim gibi çalışma masamın başında ellerini belinin sağ ve sol tarafına yerleştirmiş sorgu halindeydi. Benim için endişelendiğini ses tonundan bile anlıyordum. Ona göre annem ve babam beni ona emanet etmişlerdi. Bana göz kulak olmakla yükümlü hissediyordu kendini. Aslında bu doğruydu. Bu zamana kadar her türlü sıkıntıda yanımda Semih vardı ve bundan sonra da olmak istiyora benziyordu.
"Cevap vermemen beni daha da endişelendiriyor. Yine şu videodaki çocuk mu etkiledi seni? Bak korkuyorum, izleme şu çocuğun videolarını. Psikolog olmamız bizi insan olmaktan çıkarmıyor. Bizim de psikolojimiz bozulabilir. Biz de ruh sağlığımızı yitirebiliriz. Kendimize dikkat etmek zorundayız. Anlıyor musun beni?"
"Tamam Semih ya. Bir şey yok. Evim gerçekten bana yetmemeye başladı. Kendime uygun ve güzel bir daire bulunca da kiralamak istedim. Sana geç falan haber vermedim. Zaten bu sabah kiraladım. Ayrıca kendimi kötü falan da hissetmiyorum."
Tatmin olmamıştı ama çok kötü olduğumda konuşamayacak kadar kendimi içime kapattığımı da net bir şekilde iyi biliyordu. Ona kısa da olsa bir sebep verdiğim için sessizleşmişti. Yine de durmayacaktı. Bu sorgu hali ben eskisi gibi olana kadar devam edecekti. Semih beni gerçekten çok iyi tanıyordu.
Masasına yürürken bile beni izliyordu. Yalan söylediğimi sadece bakışlarımdan bile sezebilirdi. Neyse ki söylediğim hiçbir şey yalan değildi. Gerçekten evim dardı ve gerçekten taşınacağım daire maddi açıdan iyi ve rahat bir yerdi. Sadece sakladığım şey Batı'nın dairesinin karşısında oluşuydu. Bunu da söylememe gerek yoktu. Yalan söylememem gerekiyordu ama her şeyi ona anlatmak zorunda değildim.
Herkes kendi işine yoğunlaştığında vakaları daha sağlıklı okuyabildiğimi fark ettim. Daha önce aklıma sürekli Batı gelirken şimdi daha sakin olmamın nedeni bir şekilde ona yakın olduğum için miydi ki?
Derin bir nefes alarak önümdeki hastanın durumunu okumaya başladım.
Sedef Ak. Yirmi bir yaşında. Maddi olarak ailesinin çöküşünden sonra kendine zarar vermeye başladı. Bu zarar verme işinin ne zaman olduğunu ise hatırlamıyor. Bir gece bu iş oluyor ve gündüzünde zarar verilen bölgede morluklar ya da kesikler oluyor.
Yazıyı okurken Batı'nın durumu geldi aklıma. O da kendine zarar veriyordu. Böyle bir popülerlik meraklılığı olamazdı. Onun da kesinlikle geçmişte yaşadığı kötü şeyler olmalıydı. Başka türlü bir açıklama getiremiyordum.
O neyini kaybetmişti ki acaba? Ailesi ile beraber yaşadığına göre herkes tamdı. Peki ya kendine zarar verme
Artık umutsuzca hayal etmiyordum. Artık onu yaşıyordum. Elimde hiçbir şey olmamasındansa ona her gün bir adım daha yaklaşıyor olmak iyi hissettiriyordu.
Feda ettiğin benliğini yeniden sana kazandırana kadar da durmayacağım.
Tüm günüm hasta ya da hasta yakınlarının tanıtımlarını ve vakalarını okumakla geçti. Belki elli kişiyi okumuştum. Anladığım şeyse Batı'nın hiçbirine benzemediğiydi. Bunu yaparken hakettiğini düşünüyordu o. İnsan kendine zarar verirken nasıl böyle düşünür ki? Üstelik bitmek tükenmek bilmeyen bir devamlılık da söz konuydu. Ben yeni katılmıştım ama o belli ki yıllardır devam ediyordu.
Zihnimdeki düşüncelerle binaya geldiğimde eşyalarımın taşınmakta olduğunu görünce taşıma işlemini yapanlardan birini durdurdum.
"Kolay gelsin. Ne kadar eşya kaldı?"
"Bu son hanımefendi," dedi genç çocuk.
Güzel. İşteyken tüm eşyalarımın taşınmış olması işime gelirdi. Böylelikle vakit kaybetmeden daireye yerleşirdim.
Merdivenlerden yukarı çıkarken etrafta Batı'yı arıyordu gözlerim. Yine gece yarısı video paylaşacak mıydı acaba? Eğer paylaşırsa da bunu evinde mi yapıyordu? O karanlık oda evinde olabilir miydi? Evde olsa bile ailesi ile kalırken nasıl yapabiliyordu tüm o şeyleri?
Teslimatçılar son eşyamı da daireme koyduktan sonra içeri girip kapıyı kapattım. Yapılacak çok iş vardı ancak burada olduğum için mutluydum. En azından Batı'yı net bir şekilde izleyebilirdim. Bunca zaman aldığım eğitim boşa gitmediyse de onu tedavi edebilirdim.
Tam kanepelerimden birine oturacaktım ki sesler gelmeye başladı. Çığlık, feryat ve bağırış sesleri irkilerek kapıya gitmeme neden oldu. Kapı gözünden baktığımda Batı'ların kapılarının açık olduğunu gördüm. O muydu? Hızla kapıyı açtığımda merdivenlerden bir çocuğu karga tulumba indirdiğini gördüm.
Kapüşonundan tuttuğu çocuk dokuz-on yaşlarındaydı ve Batı'ya baba diyordu. Katlarının kapısında gülerek onları izleyen genç kadına bakarak ne olduğunu anlamaya çalıştım. Neden biri feryat ederken biri gülüyordu?
Dehşetle peşlerinden giderken "Gitme," dedi genç kadın yüzündeki tuhaf gülüşü ile.
Yüzümü buruşturarak ne demek istediğini anlamaya çalışırken asıl önemli olanın Batı ile çocuk olduğunu anladım ve yeniden merdivenlere yöneldim.
Batı çocuğa hiçbir şey yapmıyor sadece sürüklüyordu.
Bana tek bir kelime etmeden bodrum kata kadar indiler. Peşlerinden gidiyordum ama çelik kapının kapanış sesi ile öylece kalakaldım. Dışarıda kalmıştım. Geç kalmıştım. Hayır o ikisi ne yapıyor içeride? Batı kendinde değil gibi görünüyordu. Kapıya tüm gücümle vurmaya başladım.
"Ne yapacaksın? Hey, cevap ver!"
İçerideki çığlık feryat yükselmişti ki tek el silah sesi duyuldu.
O sesle gözlerim yuvalarından fırlayacakmış gibi oldu. O sesle yüreğim ağzıma geldi. O sesle kapıya vuran ellerim vuramaz oldu. Hareketsiz bir şekilde kaldığım o anlarda kapı açıldı. Nefesim boğazıma düğümlendiğinde saçları birbirine girmiş bir halde Batı göründü. Benzi bembeyaz kesilmiş, dudaklarındaki kan çekişmişti sanki.
İrkilerek korku dolu gözlerle Batı'ya baktığımda o beni görüyor gibi değildi. Gerçekten de kedinde değildi sanırım. Böyle durumlarda insanlar gerçekten de çok tehlikeli olabiliyorlardı. Karşısında olmam ve bana bir şey yapmaması büyük mucizeydi.
Elindeki silahı siyah dar paça pantolonuna yerleştirdikten sonra sinirle merdivenleri çıkmaya başladı.
Şoka girmiş bir şekilde öylece dururken içeriden hiç ses gelmemesi kanımı dondurmaya yetmişti. Neden ses gelmiyor? Oysaki içeri girerken o çocuk kendisinden geçercesine bağırıyordu.
Ne yaptı şimdi, o çocuğu öldürdü mü yani? Batı'nın çocuğu mu var? Neler oluyor böyle?
Üstünden ne kadar geçerse geçsin bu bölümlerin heyecanını asla üstümden atamıyorum. İlk günkü gibi taze ve hoş. Batı'yı gerçekten çok özlediğimi fark ettim. O benim iç dünyam. İçime dönmek iyi hissettirdi. Ve güvenli.
Bölümler gecikti iki gündür. Üzgünüm. Uğraştığım bazı meseleler var biliyorsunuz. Basılı kitabım Doğu ekspresi'ne çok benzeyen bir dizi çekiliyor ve benim hukuki süreç devam ediyor. Beni rahatsız eden ve çocuğumun elimden alınması gibi acınası bir his veren durum. Üstelik o benim çocuğum dememe rağmen çoğusu hayır senin değil bu çocuğa benzer çok var diyorlar. Kitabı okuyanlar bilir ki hiçbiri benimkine o kadar da benzemiyor. Repliklerin bile bazısı tıpatıp aynı.
Üzgünüm bu yüzden. Yine de ÖKF'yi aksatmamaya çalışacağım.
Sizleri çok seviyorum. Böyle durumlarda kabuğuma çekiliyorum ama bi bakmışım biriniz bana yalnız değilsin diye gelmiş. Çok teşekkür ederim. Benim kaliteli, sadık ve iyi niyetli dostlarım.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
805 Okunma |
207 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |