29. Bölüm

29. Bölüm

Hacer Kübra Gümüş
hakugu

Haruki robot olmasına kıyasla harika bir şofördü. Hem hızlı hem de dikkatli kullanıyordu arabayı. Sorsan ilk defa kullanıyordu ama işte üstün zekâ olmak bambaşka bir durum. Ben olsam neyse beni geçelim. Kendimden bahsedince bile birileri ile kavga edesim geliyor. Sanki bu dünyaya gelir gelmez hakkım hep yenmiş de ya da ne bileyim bir sıfır geride başlamışım gibi sürekli hak aramak zorunda hissediyordum kendimi. Elbette bu bir robot bile olsa.

 

Bu güzel anın tadını çıkarmak adına tüm kötü düşüncelerimi attım zihnimden ve bir kere daha gülümseyerek camdan dışarı bakarken önüme bir paket uzattı. Bakışlarımı pakete indirdiğimde güzel kokular gelmeye başladı.

Elime alıp baktım. İçinde sandviç ve meyve suyu vardı.

 

"Kahvaltı etmedin değil mi?"

 

Bir sandviçe bir Haruki'ye baktım.

 

"Gerek yoktu, kafeye gidince bir şeyler yerdim ben."

 

"Tüm gün ayakta duruyorsun. Ve orada yemek yediğini daha önce hiç görmedim. Pınar Hanım sürekli seni izliyor. O bakarken bir şeyler yemen neredeyse imkansız."

 

"Pınar Hanım hakkında mı söyledin şimdi bunları?" diye sorduğumda bana baktı.

 

"Ne sandın? Benim için bir numara sadece sensin."

 

Gülümsememek için dudaklarımı büzüp önüme döndüm.

 

"Tüm gün ayakta duruyorsun. İkinci işin de cabası. Kendine iyi bakman lazım. Halsiz kalma."

 

Beni izlerken bu kadar iyi tanıdığı aklıma gelmezdi. Ben sadece öylesine bakıyor sanmıştım ama meğer takip de ediyormuş. Alışık değildim. Yani biri için bir numara olmaya. Önemsenmeye ve akılda tutulmaya. Evet istiyordum ama böyle başıma gelince de elim ayağıma dolaşıyordu. Ben şimdi ne diyeyim ki bu çocuk robota? Memnun değilim desem olmaz. Ama alışmak da kötü olur. Ben kendi kendime düşünmeye devam ediyordum ki o da devam etti.

 

"Normalde altı buçukta kalkıyorsun ancak bugün sekize doğru kalktın ve kahvaltı edecek vaktin kalmadı değil mi? Sanırım dün gece benden sonra hemen uyuyamadın. Konuşulanları mı düşündün yoksa söylenen şeyler canını mı sıktı?"

 

Ona şaşkınlıkla bakarken bunları nasıl anladığını düşünüyordum.

 

"Seni bekliyordum," dedi gülümseyerek.

 

"Ne?"

 

Ağzımdaki sandviç kalıntısı nerdeyse düşecekti.

 

"Se-sen şimdi altı buçuktan beri beni mi bekliyorsun?"

 

Evet anlamında başını salladı.

 

"Peki neden?"

 

"Sana söyledim ya Hazan, benim ilgi alanım sensin. Seni beklerim, seni korurum, senin mutlu olman için elimden geleni yaparım. Sen hâlâ alışamamış olsan da, ben sadece bunun için programlandım."

 

Yüzüm düşmüştü.

 

"Ama haksızlık," dedim.

 

"Hım? Nasıl?"

 

"Yani hayatını sadece birine adaman ve onun için yaşaman haksızlık. Senin de kendine ait bir yaşamın olmalı. Robot bile olsan seçimlerin ve tercihlerin olmalı. Ya sabah sabah dışarıda beklerken üşüyüp vidaların gevşeseydi."

 

Güldü.

 

"Üretimimde vida kullanılmadı. DNA kullanıldı."

 

"Her neyse işte. Bir daha benim için kendini bu kadar heder etmeni istemiyorum. Bir kere buna değer biri değilim. İkincisi de kimse bunun için değer değildir. Her zaman bir numaraya kendini koymalısın. Unutma sen olmazsan sevdiğin şeyin de bir anlamı kalmaz. Eğer onu ilk sıraya koyup kendini hiçe sayarsan önce onu kaybedersin sonra da kendini. Yani beni kaybedersin anlamında söylemiyorum yanlış anlaşılmasın ama ben yine de senin benim için bu kadar çok efor harcamanı istemiyorum. Tamamen beni koru falan ama öyle soğuklarda bekleme. Hele bugün daha soğuktu. Sırf soğuk diye çıkmadım ben yataktan. Sen bir de dışarıda beni beklemişsin."

 

Kısa süreli şaşkınlıkla bana baktı.

 

"Ama ben..."

 

"Lütfen," dedim sözünü keserek. "Tamam kendini bana programladın. Tamam sistemde ne varsa onu yapıyorsun ama bunu bizzat ben söylüyorum. Beni dinlemelisin değil mi?"

 

Pes edercesine kabul etti ve başıyla onayladı.

 

"Bak. Madem benim mutlu olmamı istiyorsun o zaman bundan sonra benim için böyle fedakarlıklar yapmanı istemiyorum. Söz mü?"

 

Gülümsedi. Gülümserken çok tatlı olduğunu söylemiş miydim?

 

"Söz!"

 

Söz verirken eli saçlarımı karıştırdı ve yumuşak bir şekilde başımı okşadı.

 

"Söz bundan sonra seni kötü hissettirecek hiçbir şey yapmayacağım. Onun yerine seni ne mutlu ediyorsa onu yapacağım. Ama bana biraz daha izin ver tamam mı? Kendimi sana tamamen programlamam için biraz daha vakte ihtiyacım var. Bu süreçte sen yine beni yönlendir olur mu?"

 

"Olur olur," dedim dağıttığı saçlarımı düzeltirken. Yani bence bir robot da olsa temastan uzak durmalıydı. Hayır benim için değil ama insanın kalbi deli gibi atabilir, yerinden çıkabilir, yere düşebilir, iç organları birbirine girebilir. Böyle hareketler çok tehlikeli bence. Hele de benim gibi

 

Sandviçimden büyük bir ısırık daha alırken eline baktım. Benim elimden bile daha güzeldi.

 

Robot canım robot! Bir robotu mu kıskanıyorsun sen Hazan! Kendine gel kızım sen fakirsin!

 

"Biliyor musun," dedim gökyüzüne bakarak. "Bulutlar aslında yumuşak bir pamuk değildir."

 

Gülümseyerek dikiz aynasına baktı. Trafikteydik ve o hem benimle konuşuyor hem de aracını kullanıyordu.

 

"Evet çünkü onlar hava içinde yoğunlaşan başka bir hava topluluğu."

 

"Ama öyle olmasın isterdim," dedim meyve suyumdan içerken. "Çizgi filmlerde üstüne yatılan yumuşak yataklar gibi olsaydı ne güzel olurdu. Bazı şeyler keşke hayal ettiğimiz gibi olsa. O zaman hayat daha da yaşanılası olur."

 

"Hangi bazı şeyler mesela?" diye sorduğunda "Hımm, mesela," dedim yutkunarak. "Annem ve babam hayatta olsaydı. Okula giderken de yanlarımda olsalardı. Beraber çanta alsaydık, kırtasiye malzemesi alsaydık. Benim hiç böyle anılarım yok."

 

Haruki gülümsemiyordu artık.

 

"Bize toplu gelirdi bu malzemeler. Herkesin çantası aynı ve herkesin kırtasiye ürünü aynı. Oysa ben kırmızı çantaları daha çok severim ama bize hep mavi denk gelirdi. Alan kişi de haklı tabii nereden bilsin çocukların hepsinin hangi rengi sevdiğini? Topluca alıp gönderiyordur bize. Ama yine de kırmızı çanta almak çok isterdim."

 

"Başka?" diye sordu. "Başka ne isterdin?"

 

"Başka mı? Hımm. Mesela, bot. Hoş şimdi de kendi istediğim botu almakta zorlanıyorum ama isterdim ki kendim gidip kendim alayım yani bunu sana nasıl anlatayım? İnsanın içinde kalan böyle ukde derler ya işte ondan. Ne zaman okula giden çocukları görsem hem de aileleri ile birlikte hep bunları düşler dururum."

 

"Keşke çok daha önce gelip bulsaydım seni," dediğinde daha çok gülümsedim ve sandviçimden daha büyük bir ısırık aldım.

 

"Ne o? Bulsaydın ne olacaktı? Annem ya da babam mı olacaktın? Ya da beni evlatlık mı alacaktın?"

 

"Neden olmasın? Çocuk Hazan belki daha yumuşak olurdu."

 

"Yumuşak mı? Ne yani ben sert miyim şu an?"

 

"Yaaani," dedi sesini incelterek. "Sert demeyelim de. Eğer çocukken kalbinin üşümesine izin vermeseydim şimdi böyle herkese ve her şeye karşı kendini savunma ihtiyacı içinde olmazdın."

 

Haklıydı. Bu söz üzerine ne denirdi ki. İlk defa benden sonra bir başkası beni böylesine iyi gözlemlemişti. İçimden geçen hislerin tamamen açıklaması işte buydu. Sandviçim bitmişti ve meyve suyum da. Çöpleri poşete koyduğumda ıslak mendille ellerim sildim.

 

"İşin başlamasına daha ne kadar var?" diye sorduğunda saatime baktım.

 

"Araç ile gittiğimiz için erken geldik sayılır. Yani toplamda yarım saat falan var."

 

"İyi o zaman," dedi ve direksiyonu tam tersi yöne kırdı.

 

"Haruki? Nereye gidiyoruz?"

 

"Sadece yarım saatimiz var. Navigasyona baktım ve çok yakında bir avm var."

 

Navigasyon demişken sanırım kendi sistemi içinde bakmıştı ve neden avm diye soramadan gelmiştik bile. Önden indiğinde gelip bir de benim kapımı açtı.

 

"Ne? Niye geldik şimdi? İşe geç kalacağız."

 

"O yüzden biraz acele etmemiz lazım," dedi.

 

"İyi de neden geldik anlamıyorum ki yedim ben yemeğimi," dedim poşeti göstererek.

 

"Buraya yemek yemek için gelmedik," dedi ben indikten sonra kapıları kilitleyerek.

 

"Ya? Ya ne için geldik? Ay söylesene çatlatma insanı."

 

"Sana kırmızı çanta ve bot alacağız. Ah bir de birkaç kırtasiye malzemesi."

 

Ağzımdaki havayı bir anda dışarı vererek gülümsedim.

 

"Haruki saçmalama. O eskidendi. Ben büyüdüm kocaman eşek yaşındayım. Ne kırmızı çantası? O eskiydi yani içimde kalan bir şey sadece."

 

"İtiraf edilmemiş duygular sonsuza kadar bitmez derler. Ve yerine getirilmemiş ukdeler de aynı şekilde. O yüzden itiraz etme ve beğendiğin bir kırmızı çanta al lütfen."

 

Beni dinlemiyordu bile. Önden alış veriş merkezine doğru giderken mecbur peşine takıldım. Bilemiyorum ki bazılarımız için mucize denilen şey nedir? Olması mümkün ama olamamış şeyler mi? Mümkün olmayanı oldurmak mı?

Bölüm : 14.12.2024 03:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...